• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Aylık Arşivler : Mayıs, 2012

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Genelgeleri..

May29
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 T.C

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

Mesleki Hizmetler Şenel Müdürlüğü

 

Sayı : B.09.0.MHŞ.0.10.01.00-010.06.02/ 1310                                        25 NİSAN 2012

Dosya : 000093444

Konu : Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği

VALİLİĞİNE

– GENELGE –

(2012/12)

                Bilindiği üzere; 03.04.2012 tarihli ve 28253 sayılı Resmi Şazete’de yayımlanan “Bürokrasinin Azaltılması ve İşlemlerin Basitleştirilmesine Yönelik Başbakanlık, Bakanlıklar, Bazı Bağlı ve İlşili Kuruluşlar ve Üniversitelere Ait 84 Adet Yönetmelik” kapsamında; Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 16, 57, 58, 64. maddelerinde değişiklik yapılmış, ayrıca 64.maddeden sonra şelmek üzere 64/A maddesi Yönetmelik metnine eklenmiş yine Yönetmelik eki olarak birtakım tip formlar ilave edilerek yapı ruhsatı süreci ile yapı kullanma izni verilmesi süreçlerinin basitleştirilmesi ve sürecin oldukça kısaltılması amaçlanmıştır.

Ayrıca, 14.04.2012 tarihli ve 28264 sayılı Resmi Şazete’de yayımlanan; Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik kapsamında; Bu Yönetmeliğin 57 ve 58. maddeleri ve Yönetmelik eki Ek-2 Form-10 Kalıp ve Donatı İmalatı Kontrol Tutanağı Örneği değiştirilmiş, Ek-1 Form-18 Yapı Müteahhitlerine Ait Taahhütname Örneği eklenmiş, Ek-5 Form-14 Oda Kayıt Belşesi Örneği yürürlükten kaldırılmıştır. Anılan Yönetmelik değişikliklerinin yürürlüğe şirdiği tarihten itibaren uyşulanmaları şerekmekte olup,aşağıda yer alan hususlara ilişkin açıklama yapılma şerekliliği hasıl olmuştur:

             1- Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 16. maddesine ilave edilen “kırmızı kot” tanımı, binalara kot verilmesinde esas alınan tretuvar seviyesinin tespit edilmesinde kullanılacaktır.

             2- Yapı sahipleri veya vekillerinin; yeni inşaat, ilave ve esaslı tadilat amaçlı idareye başvurularını müteakip, idarenin imar durum belşesini ve onaylı jeolojik ve jeoteknik etüt raporunun ruhsata konu parselin bulunduğu alanı kapsayan bölümünün bir örneğini en şeç iki iş şünü, yol kotu ve kanal kotu tutanağını en şeç beş iş şünü içinde vermesi şerekmektedir. Kanal kotu tutanağı, yapı ruhsatı düzenlemeye yetkili idare dışında ayrı bir su ve kanalizasyon idaresi tarafından düzenleniyor ise bu belşe, bu idareye müracaat tarihinden itibaren en çok üç iş şünü içinde düzenlenecektir.

              3- Yapı aplikasyon projeleri, meslek odasına kayıtlı serbest harita mühendislerince veya Lisanslı Harita ve Kadastro Mühendisliği Bürolarınca hazırlanacaktır.

4-Statik projeye esas zemin etüdü raporlarının Yönetmeliğin 57. maddesinin beşinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen çalışmalar yönünden ilşili mühendislerce hazırlanarak imzalanması ve yapı ruhsatı vermeye yetkili idareye sunulması şerekmektedir. İmar planına esas jeolojk-jeoteknik etüt raporu, mühendislik hizmet standartları, Bakanlıkça belirlenen formata şöre şerekli çalışmalar yapılmak suretiyle elde edilen zemin etüt raporlarının ve bu raporlara istinaden hazırlanan statik projelerin idarece onaylanması ile yapı ruhsatı düzenlenecektir.

            5- Yapı ruhsatı verilmesi aşamasında elektrik, telefon ve doğalşaz tesisat projelerinin idareye sunulması zorunlu değildir. Bu projeler ruhsat alındıktan sonra ilşili fenni mesul veya yapı denetim kuruluşunca 30 şün içinde ilşili kurum veya kuruluşlara onaylatılarak ruhsat vermeye yetkili idareye sunulacaktır.

             6- 03.04.2012 tarihinden itibaren yapı ruhsatı düzenlemeye yetkili idarelerce ruhsat sürecinin

kısaltılabilmesi adına; proje müellifleri, fenni mesuller veya yapı denetim kuruluşunun denetçi mimar ve mühendisleri için daha önceki mevzuatta da zorunlu olmayan meslek odası incelemesi, vizesi vb. işlemler yapılmayacak, ayrıca bu doğrultuda sicil durum belşesi istenmeyecek ve projelerin meslek odasınca dizelenmesi talep edilmeyecek, mimar ve mühendislerden Yönetmelik eki taahhütname istenecektir. Elektrik, telefon ve doğalşaz tesisat projelerinin ilşili kurumunca onaylanması haricinde, projeler ruhsat düzenlemeye yetkili idare onayı ve proje müellifinin imza ve parafı dışında, mevzuat uyarınca da zorunluluk arz etmediğinden meslek odaları dahil hiçbir kurum veya kuruluşça inceleme yapılmayacak ve vizeleşmeyecektir.

7- Yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belşelerinin birer örneği ve bir önceki ayda yapılan işlemlere ilişkin bilşiler, incelenmek ve üye kısıtlılığının olup olmadığı hakkında ilşili idareye bilşi verilmek üzere her ayın ilk haftası ilşili meslek odalarına liste halinde topluca bildirilecektir. Üyelerin mesleği uyşulamada kısıtlılıklarının idareye bildirilmesinde sorumluluk meslek odalarına aittir.

              8- Yapı ruhsatı düzenlemeye yetkili İdarelerce, 14.04.2012 tarihinden itibaren meslek adamlarından oda kayıt belşesi talep edilmeyecektir.

              9- Denetim yönünden 4708 sayılı Kanuna tabi yapılarda, yapı denetim kuruluşunun ilşili denetçi mimar ve mühendislerince incelenerek uyşun şörüş verilen yapı projeleri, yapı ruhsat vermeye yetkili idarece incelenerek onaylanacaktır. Yapı ruhsatı verilmesine, ruhsat ve eklerinin mevzuata uyşunluğuna ilişkin sorumluluk yetkili idareye aittir.

10- Yapı kullanma izni vermeye yetkili idarece, yapı kullanma izin belşesi başvurusu esnasında başvuru sahibinin dilekçesi veya idare tarafından hazırlanmış matbu form ile yapının ruhsat ve eklerine uyşun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur şörülmediğine ilişkin fenni mesul veya yapı denetim kuruluşu raporları dışında herhanşi bir belşe istenmeyecektir. Ayrıca yetkili idarece başvuru sahibinden; kullanılan malzemenin irsaliye ve faturası, doğalşaz uyşunluk belşesi, yanşın şüvenlik (itfaiye) raporu, sığınak raporu, emlak alım verşisi ilişik kesme belşesi, yapı denetim kuruluşu tarafından şerçekleştirilen temel, toprak ve ısı yalıtım vizeleri başta olmak üzere herhanşi bir vize işlemi için ilşili idarece hazırlanacak onay belşesi, çevre düzenine ilişkin yazı, işşaliye borcu olmadığına ilişkin yazı, verşi dairelerinden verşi borcu olmadığına ilişkin belşe, belediye tarafından alınan verşi ve harçların makbuzları ve buna benzer belşeler de talep edilmeyecektir.

11- Yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belşelerinin usulüne uyşun olarak düzenlenmesi zorunlu olup,buna ilişkin tüm sorumluluk yetkili idareye aittir. Ancak, TS 8737 Standart Yapı Ruhsatı Formunun 34, 45, 93,98. bölümleri ile TS 10970 Standart Yapı Kullanma İzin Belşesi Formunun 38, 49, 104, 115. bölümleri ve TS 13264 Yanan ve Yıkılan Yapılar Formunun 25, 36. bölümlerine yalnızca ilşili meslek mensubunun oda sicil numarası kaydedilecektir. Türk Standartları Enstitüsü tarafından yeni düzenlenecek form tanzim edildiğinde yeni form üzerinden işlem yapılacaktır.

12- İdarelerce, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği hükümlerinin uyşulanmasında kullanılacak Yönetmelik Eki Formlar haricinde, bir form tanzim edilmeyecek, bu formların içeriğini değiştiren düzenlemelerde bulunulmayacaktır.

Bilşilerinizi, yukarıda yer alan açıklamaların İliniz/Büyükşehir Belediye Başkanlığınız dahilinde yapı ruhsatı düzenlemeye yetkili tüm Belediyelere, İl Özel İdarelerine, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine, O.S.B. Bölşe Müdürlüklerine, Serbest Bölşe Müdürlüklerine duyurulması hususunda;Şereğini önemle rica ederim.

DAĞITIM:

81 İl Valiliği

Büyükşehir Belediye Başkanlıkları

Erdoğan BAYRAKTAR

            Bakan

  

                                                                            T.C

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

Mesleki Hizmetler Şenel Müdürlüğü

 

Sayı : B.09.0.MHŞ.0.12.02.00/ 6404                                                    12.09.2011

Konu : Yapı Denetimi Hakkında

Kanunda Değişiklik

 

……..……….. VALİLİĠİNE

GENELGE NO: 2011/4

 

             Bakanlığımızın kuruluş, yetki, görev ve sorumlulukları 04.07.2011 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenmiştir. Ayrıca 17.08.2011 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile de gerek 3194 sayılı İmar kanununun 27 nci maddesinde gerekse 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un bazı maddelerinde yeniden düzenleme yapılmıştır. Yapılan düzenlemelere ilişkin bir takım hususların açıklanmasına ihtiyaç duyulmuştur.

1) 3194 sayılı İmar kanununun 27.maddesinde yapılan düzenleme ile belediye ve mücavir alan sınırı dışında kalan köy ve mezraların yerleşik alanlarında ve civarında yapılacak konut, entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar ile köyde oturanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bakkal, manav, berber, köy fırını, köy kahvesi, köy lokantası, tanıtım ve teşhir büfeleri ve köy halkı tarafından kurulan ve işletilen kooperatiflerin işletme binası gibi yapılar için yapı ruhsatı aranmayacaktır. Ancak bu yapıların etüt ve projelerinin yöresel doku ve mimari özelliklere, fen, sanat ve sağlık kurallarına uygun olması, valilikçe incelenmesi, inşa için muhtarlıktan yazılı izin alınması zorunludur. Etüt ve projelerin sorumluluğu aynı zamanda müellifi olan mimar ve mühendislere ait olup, mevzuata aykırı olmaları halinde müellifler hakkında 3194 sayılı İmar Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrası ve 42 nci maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında işlem tesis edilecektir. Ruhsatsız olarak inşa edilebilecek yapılar valilikçe ulusal adres bilgi sistemine ve kadastro planlarına işlenecektir. Bu yapıların denetimi 3194 sayılı İmar Kanununun 30 uncu maddesi ve Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda sürdürülecektir.

2) 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’un 1 inci maddesinde yapılan değişiklikle 3194 sayılı İmar Kanunun 26 ncı maddesinde yer alan kamuya ait yapı ve tesisler ile 27 nci maddesinde yer alan ruhsata tabi olmayan yapılar ve bodrum katı dışında en çok iki katlı ve yapı inşaat alanı toplam 200 metrekareyi geçmeyen müstakil yapılara ek olarak, belediye ve mücavir alan sınırı dışında kalan köy yerleşik alanlarında, belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan iskân dışı alanlarda ve nüfusu 5000’in altında olan belediye ve mücavir alan sınırları içinde yer alan bodrum katı ve çatı arası dışında en çok iki katlı ve yalnızca bir bodrum katın alanı hesaba katılmaksızın toplam inşaat alanı 500 m2’yi geçmeyen konut yapıları ve bunların kömürlük, otopark, depo gibi müştemilatları ile hangi alanda olduğuna bakılmaksızın entegre tesis niteliğinde olmayan tarım ve hayvancılık amaçlı yapı ve tesislerin denetimi 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun kapsamı dışında bırakılmış olup, bunlardan kamu yapıları hariç yapı ruhsatı gerektiren yapı ve tesislerin denetim işlemleri uzmanlık konularına uygun olarak İmar Kanununun 28 inci maddesine göre bürosu meslek odasınca tescilli mimar ve mühendisler tarafından gerçekleştirilecektir. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait yapı ve tesislerin denetim işlemleri ise 3194 sayılı İmar Kanununun 26 ncı maddesi kapsamında kamu görevlisi mimar ve mühendislerin sorumluluğunda yürütülmeye devam edilecektir. Ayrıca İmar Kanununun 28 inci maddesi uyarınca entegre tesis niteliğinde olmayan ruhsata tabi tarım ve hayvancılık yapılarının denetime yönelik fenni mesuliyetinin İl Özel İdarelerinin ve Bakanlığımız taşra teşkilatının mimar ve mühendisleri tarafından da üstlenilebilmesi mümkün olduğundan bu yapılara ilişkin talepler imkanlar ölçüsünde karşılanmaya devam olunacaktır.

3) Yine 4708 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yapılan değişiklikle; Yalnızca bir bodrum katın inşaat alanı hesaba katılmaksızın toplam inşaat alanı 500 metrekareyi geçmeyen yapılarda şeçici yapı müteahhidi yetki belgesi almak, mimar veya mühendis unvanlı şantiye şefi bulundurmak ve yapı müteahhitliğine ilişkin bütün sorumlulukları üstlenmek şartıyla parsel malikinin kendi yapısını inşa edebileceği, parsel malikinin veya hissedarlardan birinin mimar veya mühendis olması halinde ayrıca şantiye şefi aranmayacağı hususu düzenlenmiştir. Bu yeni düzenlemedeki “Toplam inşaat alanı” ifadesinden “ışıklıkları ve yalnız bir bodrum katının alanı hariç, asma kat ve çatı arasında yer alan mekânlar ve ortak alanlar dâhil yapının inşa edilen tüm katlarının alanının” anlaşılması gerekmektedir. Kanunda belirtilen bu koşulları sağlayan parsel malikleri 16 Aralık 2010 tarihli ve 27787 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları ile şantiye şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmeliğin 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Ancak sadece o yapım işinde kullanılmak ve beş yıl içinde bir defaya ve tek bir yapıya mahsus olmak üzere, yapı sahibine geçici olarak yetki belgesi numarası verilir” hükmü uyarınca Bakanlığımız Taşra teşkilatlarından alacakları geçici müteahhitlik yetki belgesiyle beş yıl içinde bir kez olmak üzere kendi yapılarını yapabileceklerdir.

4) 4708 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde yapılan değişikle yapı denetim komisyonu Merkez ve İl Yapı Denetim Komisyonları olarak yeniden düzenlenmiş olup; buna istinaden Valiliğiniz (Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü) tarafından il müdür yardımcısının başkanlığında, en az şube müdürü seviyesinde bir üye ve konu ile ilgili en az lisans mezunu teknik personel üç üye olmak üzere toplam beş üyeden teşekkül edecek olan komisyonun üyeleri ile birer yedeklerinin en geç on gün içinde belirlenerek, görevlendirilmek üzere hem yazı hem de elektronik posta veya faks mesajı ile Merkez Yapı Denetim Komisyonuna teklif edilmesi gerekmektedir.

5) Ayrıca yine Kanunun 4 üncü maddesinde “İl Yapı Denetim Komisyonları, yapı denetim kuruluşlarına izin belgesi verilmesi hariç Kanunda belirtilen diğer görevleri yapar.” hususu düzenlenmiş olup, il yapı denetim komisyonları, hizmetin yerinde ve en kısa sürede verilmesi, sorunların yerinde çözümlenmesi, uygulama süreçlerinin uzamaması, ve ileride telafisi imkânsız durumlarla karşı karşıya kalınmaması amacıyla yapı denetim kuruluşlarına izin belgesi verilmesi görevi dışında kalan ceza uygulamaları dahil merkez yapı denetim komisyonunca gerçekleştirilen bütün görevleri yürüteceklerdir. Bu komisyonlara komisyonun gerekli görmesi halinde meslek odalarından ve yapı denetim kuruluşlarından oy hakkı olmaksızın uzman davet edilebilir.

6) Bu nedenle illerde faaliyet gösteren Yapı Denetim Kuruluşlarının ve denetçi mimar ve mühendislerin mevzuata aykırı uygulamaları ile ilgili olarak, daha önce Bakanlığımıza gönderilmiş, ancak Kanun değişikliğinin yürürlük tarihi olan 17/08/2011 tarihine kadar sonuçlandırılmamış olanlar da dâhil inceleme ve denetim sonuçlarına ilişkin evraklar illerde teşekkül ettirilerek İl Yapı Denetim Komisyonları tarafından ivedilikle görüşülerek karara bağlanacaktır. Alınan kararlarda Kanun’un 8 inci maddesine istinaden ceza öngörülmesi halinde, İl Yapı Denetim Komisyonlarının kararları Bakanlığımız web sayfasında yayınlanan formata uygun olarak hazırlanacak ve Bakan Onayı için Mesleki Hizmetler Şenel Müdürlüğüne gönderilecektir.

7) Kanunun 5 inci maddesinde, yapı sahibince, yapı denetimi hizmet bedellerinin, önceki uygulamalara göre ruhsatı düzenleyen ilgili idareler adına açılan hesaplar yerine, il muhasebe birimlerinde açılacak emanet nitelikli hesaplara yatırılacağı belirtilmiş olup; Valiliklerce (Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü), Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğü ve Mal Müdürlükleri nezdinde ivedilikle emanet hesaplarının açtırılması gerekmektedir. Bundan sonra yapılacak uygulamalarda yapı ruhsatını düzenleyen idarelerce tanzim edilerek Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine gönderilen hak edip raporları tahakkuka bağlanarak, denetim hizmet bedelinin yapı denetim kuruluşlarına ödenmesi sağlanacaktır.

8) Yine Kanunun 5 inci maddesinde yapılan değişiklikle “Yatırılan tutarların % 1’i ruhsatı veren idarenin, % 1’i Bakanlık bünyesinde bulunan döner sermaye işletmesinin hesabına aktarılır” hükmü getirilmiştir. Yapılacak ilk hak ediş ödemesinde yapıya ilişkin toplam denetim hizmet bedelinin %1’inin Bakanlık Döner Sermaye hesabına, %1’inin de ilgili idarelerin açacakları hesaba aktarılması zorunlu olduğundan Valiliklerce (Çevre ve şehircilik İl Müdürlüğü) yazılan yazıya istinaden Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğü ve Mal Müdürlükleri tarafından ilgili birimlerin hesaplarına aktarımının yapılması sağlanacaktır. İl Müdürlüklerimizce hesapların oluşturularak Bakanlığımıza bildirilmesi ve ulusal yapı denetim sistemi üzerinde gerekli revizyonların yapılmasına kadar geçen sürede işlemler mevcut uygulama üzerinden yürütülecek olup, yapı denetim hizmet bedeli 4708 sayılı Yapı denetim Kanununun 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 5 inci maddesine aykırı olmamak koşuluyla taraflar arasında tespit edilecektir.

Yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği 17/08/2011 tarihinden önce yapılan sözleşmelerde hak edişi yapılmış veya yapılmak üzere olan kısımlara ait bedel ve oranların değiştirilmesi söz konusu olmayıp, kalan kısımların yeni düzenlemedeki oranlara göre değiştirilmesi ise ancak taraflar arasındaki sözleşmenin mutabakatla değiştirilmesi ile mümkün olabilecektir.

Ulusal yapı denetim sistemi üzerinde gerekli revizyonlar yapılıp sistemde kayıtlı oranlar yeni düzenlemeye göre değiştirilinceye kadar, sistem üzerinde farklı olarak işlenmiş olsa dahi taraflar arasında yapılan sözleşmelerdeki hizmet bedeli ve oranlar uygulanacaktır. Taraflar arasında yapılan sözleşme ile Ulusal yapı denetim sistemindeki miktar ve oranlar arasında farklılık olması halinde ilgili idarelerce sözleşmeye uygun olarak gerekli düzeltmeler yapılacaktır. Gerek ilgili idarelerce gerekse Çevre ve şehircilik Ġl Müdürlüklerince gerekli kontrollerin yapılmasını müteakiben hak edişler ödenecektir.

9)Yapı denetim kuruluşları Bakanlığımızca belirlenen denetim prosedürüne uygun olarak Çevre ve şehircilik İl Müdürlükleri tarafından bir takvim yılı içinde en az iki kez büro ve altı kez şantiye denetimine tabi tutulacaklardır. şantiye denetimine ait föy şantiye mahallinde, büro denetimine ait föy ise kuruluşun bürosunda doldurulacaktır. Denetlemede dikkat edilecek hususların yer aldığı denetim föyleri, Bakanlığımız web adresinden temin edilecek olup, denetim sonrası düzenlenen bu föyler Çevre ve şehircilik Ġl Müdürlüğü tarafından muhafaza edilecektir. şantiye ve büro denetimine ilişkin föyler denetleme sonrasında aynı bilgilerle Bakanlığımız adresindeki kullanıcı hesabı üzerinden internet ortamında da doldurulacaktır. Ancak denetimler sonucunda 4708 sayılı Kanunda yer alan görev ve sorumlulukların yerine getirilmediğinin tespiti halinde, konu ile ilgili inceleme raporunun düzenlenerek Ġl Yapı Denetim Komisyonuna sunulması gerekmektedir.

10) Özel Çevre Koruma Bölgelerinde yer alan köy yerleşik alanlarında ve Bakanlığa yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni düzenleme görevi verilen 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinin birinci fıkrasının (ç), (ğ), ve (h) bentleri ile 7. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında kalan konularda, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izinleri Bakanlığımız taşra teşkilatı olan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerince düzenlenecektir.

Uygulamaların yukarıdaki açıklamalarımız doğrultusunda gerçekleştirilmesinin sağlanması için, Genelgenin iliniz dâhilindeki yapı ruhsatı düzenleyen tüm kurumlara, il yapı denetim komisyonlarının asil ve yedek üyelerine, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinde yapı denetimi konusunda görev yapan ilgili personele ve yapı denetim kuruluşlarına, imza karşılığı tebliğ edilmesi hususlarında bilgilerinizi gereğini önemle rica ederim.

Erdoğan BAYRAKTAR

   Bakan

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

KAMU HİZMETLERİNİN SUNUMUNDA UYGULANACAK USUL VE ESASLAR İLE ELEKTRONİK BİLGİ YÖNETİM SİSTEMİ

May15
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

KAMU HİZMETLERİNİN SUNUMUNDA UYGULANACAK USUL VE ESASLAR İLE ELEKTRONİK BİLGİ YÖNETİM SİSTEMİ

 

 

 

Bilindiği gibi, kamuda “Bürokrasinin Azaltılması ve İdari Basitleştirme” çalışmaları Başbakanlığın koordinasyonunda, yürütülmektedir. Yapılan bu çalışmalarla, hizmet talep eden gerçek veya tüzel kişilere (vatandaş, şirket ya da sivil toplum kuruluşları); hızlı, kaliteli, basit ve en düşük maliyetle hizmet sunulması ile kamu idarelerinin etkin, verimli, hesap verebilir, vatandaş güvenine dayanan ve şeffaf bir yönetim oluşturmaları hedeflenmektedir.

 

Bu çalışmalarda, kamu idareleri hizmet sunumunda;

 

–          Yetki devri,

 

–          Hizmet sunumu için istenen belgelerin azaltılması,

 

–          Kurum içi ve kurumlar arası yazışmaların gözden geçirilerek hizmet sunum sürecinin kısaltılması,

 

–          Kamu hizmet standartlarının tespit edilerek vatandaşa duyurulması gibi hususlar üzerinde yoğunlaşılmıştır.

 

Bu amaçla yapılan çalışmaların hem kalıcı olması hem de bütün kamu idareleri açısından bir düzen içerisinde yürütülebilmesi için hazırlanan “Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Uygulanacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik” Bakanlar Kurulu’nca 29.06.2009 tarihinde kabul edilerek 31.07.2009 tarih ve 27305 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.Bu Yönetmelik temel olarak

 

  1. Kamu Hizmet Envanterinin Hazırlanmasını,
  2. Kamu Hizmet Standartları Oluşturulmasını öngörmektedir.

 

Yönetmeliğin yayınlanması ertesinde Başbakanlıkça;28 Ağustos 2009 tarih ve (2009/50) sayıyla Bürokrasinin Azaltılması ve İdari Basitleştirme hakkında Genelge ve ekleri yayınlanmıştır.Bu genelgeyle; vatandaşlar ve işletmeler üzerindeki idarî yüklerin (izin almak, form doldurmak, bilgi, belge, rapor vermek gibi) ve kırtasiyeciliğin önlenmesi amacıyla, “Bürokrasinin Azaltılması ve İdari Basitleştirme” çalışmaları yürütülmesi öngörülmektedir. Bu çalışmada, bir kamu kurumu tarafından verilen belgenin veya elde edilen bilginin diğer kamu kurumları tarafından ayrıca istenmemesi, bu bilgi ve belgelerin bütün kamu kurumları arasında paylaşılması ve bu paylaşımın internet aracılığı ile sunulması hedeflenmektedir. Bürokrasinin Azaltılması Projesi ile “Bürokrasinin Azaltılması ve İdari Basitleştirme” çalışması ile, kamu hizmetlerinin hizmet alanlara en yakın birimlerde verilmesi, işlemlerin ilk başvuru yapılan yerde tamamlanması, usullerin sadeleştirilmesi, bürokratik kademelerin azaltılması, gereksiz bilgi ve belge istenmesinin önüne geçilmesi” hedeflenmektedir.

 

Bu çalışmalarda belediyeleri ilgilendiren ve özellikle uygulamalarda dikkate alınması gereken bazı Yönetmelik değişikliklerine değinmek zorunludur. Bu çalışmaların ilki 09.01.2012 tarihindeki Yönetmelik değişikliği ile  3, 5 ve 14 Nisan günlü Resmi Gazetelerde yayınlanan “Bürokrasinin Azaltılması ve İşlemlerin Basitleştirilmesine Yönelik Başbakanlık,  Bakanlık, Bazı Bağlı Kuruluşlar ve Üniversitelere Ait 84 adet Yönetmelikle” vatandaşların veya ilgililerin kamu kurum ve kuruluşlarına başvurularında,izin süreçlerinde ve düzenlenecek belgeler açısından sadeleşme ve zamandan tasarruf  sağlanması amaçlanmıştır.Bu değişiklikleri başlıklar altında değerlendirmek gerekir

 

 

 

   İTFAİYE HİZMETLERİ :

 

             Belediye İtfaiye Yönetmeliğinin itfaiye teşkilatının görevlerini düzenleyen 6.maddesinin (d)fıkrası değiştirilmiştir. Buna göre; İtfaiye teşkilatının

 

d) (Değişik Fıkra:09/01/2012 tarih ve 28168 sayılı R.G) 27/11/2007 tarihli ve 2007/12937 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik ile verilen görevleri yapmak,

 

 Belediye İtfaiye Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 3. maddesiyle Yönetmeliğe Eklenen 1.maddeye göre; (Değişik 09/01/2012 tarih ve 28168 sayılı R.G.)

 

 (1) Belediye itfaiye teşkilatına, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre yangına karşı gerekli önlemlerin alındığını gösteren itfaiye raporunun düzenlenmesi için başvurulması halinde belediye itfaiye teşkilatının ilgili görevlisi başvuruya konu işyerini yerinde inceler ve raporunu, yaptığı tespitleri esas alarak hazırlar. İtfaiye raporu verilmesi işlemleri sırasında başvuru sahiplerinden yangın söndürme cihazı belgesi (fatura veya dolum fişi fotokopisi), işyerinden yangın tedbirlerini aldığına dair taahhütname veya diğer bir belge istenmeyeceği,

 

(2) İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre itfaiye raporu gerektirmeyen işyeri kapsamında yer alan işyerleri için belediye itfaiye teşkilatınca itfaiye raporu düzenlenmeyeceği,İtfaiye raporu gerektirmeyen işyerleri için itfaiye raporu alınmak üzere başvurulması halinde başvuru sahibine itfaiye raporu düzenlenmeyeceği hususu yazılı olarak bildirileceği,

 

(3) Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre yangına karşı gerekli önlemlerin alındığını gösteren itfaiye raporunun düzenlenmesi için yapılan işlemler sırasında itfaiye raporuna konu binaya ait yapı ruhsatı belgesine gerek duyulması halinde yapı ruhsatına ilişkin bilgiler Kimlik Paylaşım Sistemi üzerinden alınacağı,itfaiye raporunun düzenlenmesine ilişkin işlemler sırasında başvuru sahiplerinden ayrıca yapı ruhsatı belgesinin suretinin istenmeyeceği,

 

(4) İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik ile Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin ilgili hükümleri gereği yangına karşı gerekli önlemlerin alındığını gösteren itfaiye raporlarına ilişkin bilgiler elektronik ortamda kayıt altında tutulacağı ve itfaiye raporunun düzenlendiği gün itfaiye raporuna ilişkin kayıtların yetkili idareyle elektronik ortamda paylaşılacağı,

 

Hususlarına yer verilmiştir.

 

Yönetmelik değişikliği yayınlandığı gün yani 09/01/2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

 

(Danıştay Onikinci Dairesinin 21/09/2011 tarihli ve E:2011/5607 sayılı Kararı ile Belediye İtfaiye Yönetmeliğinin “Yazılı ve Sözlü Sınav” başlıklı 16 ncı maddesinin (2.), (3), (4), (5), (6), (7.), (8) ve (9.) fıkralarının yürütülmesi durdurulduğu da bilinmelidir.)

 

 

 

            İMAR İŞLERİ :

 

3194 sayılı İmar Kanunu’nun ruhsat alma şartları ile ilgili 22.maddesi uyarınca ;yapı ruhsatı almak için yapılan müracaatlarda dilekçeye, maddede öngörülen tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge) mimari proje, statik proje elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa ebatlı krokinin eklenmesi,

 

Bu belgelerin incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç 30 gün içinde yapı ruhsatı verilmesi,

 

Eksik ve yanlış olduğu taktirde, müracaat tarihinden itibaren 15 gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve yanlışlarının yazılı olarak bildirilmesi,eksik ve yanlışlıklar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç 15 gün içinde yapı ruhsatiyesi verilmesi öngörülmekte; ancak başvurudaki belgelerin çeşitleri,özellikleri ve temin edilecekleri yerlerle  ilgili bir açıklama yer almamaktadır. Bu amaçla;

 

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin değişik (03.04.2012 gün ve 28253 sayılı R.G.) 57.maddesi hükmüne  göre;

 

yeni inşaat, ilâve ve esaslı tadilât yapmak üzere parsele ait imar durum belgesi, yol kotu tutanağı, kanal kotu tutanağı ve uygulama imar plânına esas onaylı jeolojik ve jeoteknik etüt raporunun parselin bulunduğu alana esas bölümünü almak için; yapı sahipleri veya vekilleri başvuru dilekçelerine aplikasyon krokisini ve tapu kayıt örneği veya istisnaî hâllerde tapu kayıt örneği yerine geçen belgeleri ekleyerek belediyeye başvuracakları,

 

belediyenin başvuru tarihinden itibaren imar durum belgesi (çap) ve onaylı jeolojik ve jeoteknik etüt raporunun bir örneğini en geç iki iş günü; yol kotu tutanağı ve kanal kotu tutanağını en geç beş iş günü içinde vereceği,kanal kotu tutanağı idare dışında ayrı bir su ve kanalizasyon idaresi tarafından düzenleniyor ise, bu sürenin üç iş günü olacağı,bu belgelerin bu süreler içinde verilmemesi halinde gerekçesinin, başvuru sahibine aynı süreler içinde yazılı olarak bildirilmesinin zorunlu olduğu,

 

tapu kayıt örneği yerine geçen belgelerin; özel kanunlara göre tahsis yapılmış olmakla beraber henüz tapu siciline malik adına mülkiyet olarak kaydedilmemiş olan gayrimenkuller için özel kanunlarda mülkiyet belgesi yerine geçeceği hükme bağlanmış olmak kaydı ile ilgili kamu kuruluşlarınca verilmiş olan tahsis belgesi, mülkiyete dair kesinleşmiş mahkeme kararı ve bu mahkeme kararına dayalı olarak yetkili makamlarca verilen belge ve kesinleşmiş kamulaştırma kararları olduğu,tapu kayıt bilgilerinin Tapu ve Kadastro Bilgi Sisteminde (TAKBİS) bulunması halinde bu bilgilere belediye tarafından TAKBİS üzerinden elektronik ortamda doğrudan erişileceği, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce bu konuda gerekli tedbirler alınacağı,yapı sahipleri veya vekillerinden ayrıca tapu kayıt örneği veya istisnai hallerde tapu kayıt örneği yerine geçen belgelerin istenmeyeeği,ancak, bu durumda, yapı sahipleri veya vekillerden, başvuru dilekçelerinde TAKBİS üzerinden parsele ilişkin kayıtlara erişim için gerekli bilgileri beyan etmelerinin isteneceği,

 

yapı sahibi veya vekilince ilgili kanun, plân, yönetmelik, Türk standartları, çevre şartları, fen, san’at ve sağlık kurallarına ve ilgili bütün mevzuat hükümlerine uygun olmak üzere hazırlanacak projelerin ;

 

projelerin ilk paftasında, arsanın yeri, tapu kaydı, pafta, ada ve parsel numaraları, arsanın alanı, var ise mevcut yapılar, yapının taşıyıcı sisteminin niteliği, kat adedi, emsal hesabına konu alanı, yapı inşaat alanı ve toplam yapı inşaat alanı, kullanım amacı, yapı sahibi, yapı müteahhidi, proje müellifleri ve proje denetimi yapan denetçi mimar ve mühendisler ile bunlara ilişkin kuruluşlar hakkındaki bilgileri ihtiva eden bilgi tablosu bulunacağı,

 

mimari projenin altı takım halinde, diğer proje, resim, hesap ve raporların beş takım halinde düzenlenerek belediyeye başvurulacağı, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanuna tabi yapılarda, kuruluşun ilgili denetçi mimar ve mühendislerince incelenerek projelere uygun görüş vermiş olmasının zorunlu olduğu,

 

bu projelerin belediye tarafından başvuru tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde inceleneceği,eksik veya yanlış yok ise uygun görüldüğünün yapı sahibine yazılı olarak bildirileceği, bildirim tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde (UAVT) ulusal adres veri tabanı üzerinden yapı ruhsatı düzenlenmesinin zorunlu olduğu,yapının kamu adına denetimine ilişkin bütün fenni mesuliyetlerin mimar ve mühendisler tarafından üstlenilmeden yapı ruhsatı düzenlenemeyeceği,

 

 (Değişik:R.G.-14.04.2012-28264) Elektrik, telefon ve doğalgaz tesisat projelerinin yapı ruhsatı verilmesi aşamasında idareye sunulmasının zorunlu olmadığı,ancak bu projelerin yapı denetim kuruluşu veya projelerin uygulanmasının denetimine yönelik fenni mesuliyet üstlenen mühendisler tarafından ilgili kurumlara onaylatılarak yapı ruhsatının verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde belediyeye verileceği,

 

yapı ruhsatı verilmesine ilişkin işlemler sırasında ilgili yapıya ait numarataj bilgilerinin belediyelerin numarataj işleminden sorumlu birimleri tarafından ilgili idareye elektronik ortamda sunulacağı,başvuru sahiplerinden numarataj işlemine ilişkin belge istenmeyeceği,

 

gelişme alanlarında kalanlar dışında harcamalara katılım payları içinde yer alan yol, kanalizasyon ve su tesisleri harcamalarına katılım paylarının yapı ruhsatı verilmesi aşamasında belediyece ön koşul olarak öne sürülemeyeceği, büyükşehir belediyelerince tahsil edilen kanal katılım payı ve yol katılım paylarına ilişkin bilgilerin elektronik ortamda kayıt altına alınacağı ve bu bilgilerin belediyelerle paylaşılacağı,

 

Proje müellifliği ve yapım işlerinin denetimine dair fenni mesuliyet üstlenen mimarların ve mühendislerin, ilgili meslek odasına kayıtlı olmaları, büro tescillerini yaptırıp her yıl için yenilemeleri gerektiğinden, ilgili meslek odalarının, hakkında süreli veya süresiz kısıtlılığı bulunan veya üyeliği sona eren üyelerini derhal elektronik ortamda merkez yapı denetim komisyonu ile bütün ilgili yerlere ve kuruluşlara bildireceği,belediyece yapı ruhsatı düzenleme aşamasında her proje için, proje müelliflerinden, fenni mesullerden ve (Değişik:R.G.-14.04.2012-28264) fen adamlarından, şantiye şefleri ile yapı müteahhitlerinden mevzuata aykırı uygulama sebebiyle süreli veya süresiz olarak meslekî faaliyet haklarının kısıtlı olmadığına ilişkin ek-1’de yer alan sicil durum taahhütnamesini isteyecekleri,belediyelerin sorumluluk alan mimar ve mühendislerin yaptıkları işlemlere ilişkin bilgileri her ayın ilk haftası içinde ilgili meslek odalarına bildirecekleri,

 

Hususları yer almaktadır.

 

     Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin  değişik (03.04.2012 gün ve 28253 -12.04.2012 gün ve 28264 sayılı R.G.) 58.maddesi hükmüne  göre;

 

    mal sahibi veya vekili tarafından belirlenen fenni mesullerin,ruhsat eki projelerin uygulanmasının denetimi ve belediyeye karşı görevli ve sorumlu oldukları,

 

proje ile ilgili sorumluluk proje müellifine ait olmak üzere yapının fenni mesuliyetinin, konusu, ilgisi ve yapım aşamasına göre mimar, inşaat, makina ve elektrik mühendisleri tarafından ayrı ayrı yürütüleceği,proje ile ilgili sorumluluğu bulunanların faaliyetlerinin Yönetmeliğe ek-2, ek-4, ek-6, ek-7 ve ek-8’de yer alan formlar kullanılarak kayıt altına alınacağı, (Değişik:R.G.14.04.2012 gün ve 28264) ayrıca noter tasdikli imza sirküleri,sosyal güvenlik numarası ve vergi kimlik numarasının belediyeye verileceği,

 

     fenni mesullerin unvanına ve eğitimine göre, yapının kanuna, plâna, yönetmeliklere, ilgili diğer mevzuat hükümlerine, fen, san’at, sağlık kurallarına, ruhsat eki projelerine, Türk Standartları Enstitüsü standartlarına, teknik şartnamelere uygun yapılıp yapılmadığını denetleyeceğine dair Yönetmeliğe ek-1’de yer alan taahhütnameyi belediyeye vermek zorunda olduğu,taahhütnamede fenni mesul ile mal sahibi arasında yapılan sözleşmede belirlenen fenni mesuliyet bitiş süresine ilişkin bilginin yer almasının gerekli olduğu, noter tasdikli imza sirküleri  (Değişik:R.G.14.04.2012gün ve 28264)  sosyal güvenlik numarası ve vergi kimlik numarasının da belediyeye verileceği,

 

belediyenin, kanuna ve mevzuata aykırı uygulama nedeniyle süreli olarak faaliyetleri kısıtlanan fenni mesullerin bu durumu hakkında bilgilenmek ve inşaat alanı sınırlamalarının denetimini sağlamak üzere, ilgili fenni mesulce düzenlenen, sicil durum taahhütnamesini ve fenni mesuliyet üstlenilen işin adı ile fenni mesulün üzerinde bulunan fenni mesuliyete ilişkin inşaat alanını (m2) belirtir belgeyi de isteyeceği,

 

belediyelerin, fenni mesuliyet üstlenen mimar ve mühendislerin bir önceki ayda yaptıkları işlemlere ilişkin bilgileri her ayın ilk haftası içinde ilgili meslek odalarına bir liste halinde topluca bildirecekleri,dikkate alınarak işlem yapılmalıdır.

 

 

 

AÇIKLAMA:

 

Proje müellifleri tarafından belediyeye sadece Ek 1’de yer alan “PROFE MÜELLİFLERİ TARAFINDAN İLGİLİ İDAREYE VERİLECEK TAAHHÜTNAME” Örneği yeterli olacaktır.Proje müelliflerince –mimar, inşaat, makine ve elektrik mühendisleri- tarafından düzenlenen projelerin bağlı veya ilgili odalarca onaylanması uygulamasına son  verilmiştir.

 

Ayrıca,Yönetmeliğin 58.maddesinin 14.04.2012 günlü Resmi Gazete’de yayınlanan değişikliğine göre;fenni mesullerden istenen oda kayıt belgesi örneği yürürlükten kaldırılmıştır.Bu durumda fenni mesullerden  kayıtlı oldukları odalar tarafından düzenlenen belgeye gerek bulunmamaktadır.

 

 3194 sayılı İmar Kanunu’nun yapı kullanma izni ile ilgili 30. maddesindeki düzenlemeyi ayrıntılı olarak açıklayan,

 

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin değişik (03.04.2012 gün ve 28253 sayılı R.G.)  64 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmüne  göre;

 

yapı tamamlandığında tamamının veya kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığında bu kısımlarının kullanılabilmesi için, inşaat ruhsatını veren belediyeden izin alınmasının zorunlu olduğu, iznin alınması için belediyeye yapılan başvuru dilekçesi ekinde, fenni mesullerin veya yapı denetim kuruluşlarının yapının projelerine, fen ve sağlık kurallarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını ve ilgili standartlara uygun malzeme kullanılıp kullanılmadığını belirten raporları ile yapıya ilişkin fotoğrafların yer alacağı,

 

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 64 üncü maddesinden sonra gelmek üzere eklenen (03.04.2012 gün ve 28253 sayılı R.G.) Yapı kullanma izinlerinde başvuru sahibinden bilgi ve belge istenmesine ilişkin esaslar başlıklı   64/A maddesi uyarınca ;

 

yapı kullanma izinlerine ilişkin başvurularda, başvuru sahibinin dilekçesi veya belediyece hazırlanmış matbu form ile yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğine ilişkin fenni mesul veya yapı denetim kuruluşu raporları dışında herhangi bir belge istenmeyeceği,

 

diğer idarelerin elektronik ortamda paylaşıma açtığı bilgi ve belgelerin, başvuru sahibinden istenmeyeceği,ancak, bu bilgi ve belgelere kolayca erişim için gerekli bilgilerin  istenebileceği,

 

yapı ruhsatına ilişkin bilgilerin Kimlik Paylaşım Sisteminde (KPS) bulunması halinde söz konusu bilgiler buradan temin edileceği,

 

yapı kullanma izin belgesi verilmesine ilişkin işlemler sırasında ilgili yapıya ait numarataj veya kanal bağlantısı yapılmasına ilişkin bilgilere ihtiyaç duyulması halinde bu bilgilerin belediyelerin numarataj veya kanal işlemlerinden sorumlu birim veya kurumları tarafından  elektronik ortamda sunulacağı ve başvuru sahiplerinden numarataj veya kanal işlemlerine ilişkin belge istenmeyeceği,belediyelerin numarataj ve kanal işlemlerinden sorumlu birim veya kurumlarının söz konusu bilgileri elektronik ortamda kayıt altına almakla ve yapı kullanma izni vermeye yetkili idarelerle paylaşmakla yükümlü oldukları,

 

belediyece, başvuru sahibinden kullanılan malzemenin irsaliye ve faturası, doğalgaz uygunluk belgesi, yangın güvenlik (itfaiye) raporu, sığınak raporu, emlak alım vergisi ilişik kesme belgesi, yapı denetim kuruluşu tarafından gerçekleştirilen temel, toprak ve ısı yalıtım vizeleri başta olmak üzere herhangi bir vize işlemi için ilgili idarece hazırlanacak onay belgesi, çevre düzenine ilişkin yazı, işgaliye borcu olmadığına ilişkin yazı, vergi dairelerinden vergi borcu olmadığına ilişkin belge, belediye tarafından alınan vergi ve harçların makbuzları ve buna benzer belgeler istenmeyeceği,

 

belediye dışındaki İlgili idarelerin, en geç bir yıl içinde (03.04.2013) yapı kullanma izin belgesi için öngörülen elektronik ortamda veri paylaşımına ilişkin tedbirleri almak ve bu verileri yapı kullanma izni vermeye yetkili idarelerin erişimine açmakla yükümlü oldukları,dikkate alınacaktır.

 

 

 

YAPI DENETİMİ

 

Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinin İlgili idarenin görev ve sorumlulukları başlıklı  4.maddesine göre;   .

 

 (4) (Değişik:RG-3/4/2012-28253) yapı ruhsatının vizeler bölümüne yapı denetim kuruluşunun denetçilerinin imzaları alındıktan sonra ilgili bölüm idarece inceleneceği, inceleme neticesinde eksik vize işlemi var ise bunların yapı denetim kuruluşuna tamamlattırılacağı,bunun dışında, hiçbir şekilde vize veya vize anlamına gelecek bir uygulamada bulunulamayacağı,

 

 (6) (Değişik:RG-3/4/2012-28253) inşaatın tamamlanmasını müteakiben tanzim edilen iş bitirme tutanağının belediyece incelenerek,on beş iş günü içinde onaylanacağı veya var ise eksikliklerinin neler olduğunun belirtilerek,giderilmesinin gerektiğinin yazılı olarak bildirileceği,eksikliklerin giderilmesinden sonra verilen iş bitirme tutanağının iki iş günü içinde onaylanacağı,

 

Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği’nin Yapı denetim kuruluşunun görev ve sorumluluklarını belirleyen 5.maddesinin,

 

 2- proje denetimi safhasında;

 

/b) (Değişik:RG.-14/04/2012-28264) Proje ve uygulama denetçisi mimar ve mühendisler aracılığıyla, proje müelliflerince hazırlanan uygulama projelerinin ve hesaplarının, mühendislik ve mimarlık proje düzenleme esaslarına, imar planına, imar yönetmeliklerine ve diğer mevzuata, şartname ve standartlara uygunluğunu ve proje müelliflerinin ilgili meslek odasına üyeliğinin devam ettiğine dair taahhütnamesi ile mesleki kısıtlılığının olmadığına dair taahhütnamesinin olup olmadığını kontrol edecekleri,belediyelerin  sorumluluk alan mimar ve mühendislerin yaptıkları işlemlere ilişkin bilgileri her ayın ilk haftası içinde ilgili meslek odalarına bildireceği,

 

c) (Değişik:RG-03/04/2012-28253) belediyeler dışındaki kurumlar tarafından onaylanması gereken elektrik, telefon ve doğalgaz tesisat projelerini ilgili mevzuata göre inceleyip zamanında ve usulüne uygun olarak onaylanmasını temin edecekleri,

 

e) (Ek:RG.-14/04/2012-28264) Zemin ve temel etüdü raporunun hazırlanmasına ilişkin esaslara uygun olarak bir zemin etüdü raporunun olup olmadığını tespit ederek uygunluk görüşü verecekleri,

 

 3-yapı ruhsatı alınması safhasında;

 

b) (Değişik:RG-03/04/2012-28253) Bakanlıkça onaylanmış yapıya ilişkin bilgi formunun aslını, yapının denetimini üstlendiği konusunda ek-5’te gösterilen Yönetmeliğe ek form-3’e uygun taahhütnameyi, yapı denetim kuruluşunun yapı sahibi ile imzaladığı Yönetmeliğe ek-6’da gösterilen form-4’e uygun sözleşmeyi ve projelerdeki eksikliklerin giderildiğini gösterir proje kontrol formunu belediyeye vereceği,

 

ç) (Ek:RG-3/4/2012-28253) Elektrik, telefon ve doğalgaz tesisat projelerinin inşaat ruhsatının alındığı tarihi izleyen otuz gün içinde ilgili idare tarafından onaylanmasını temin ederek onaya ilişkin belgeyi belediyeye sunacağı,

 

r) (Ek:RG-03/04/2012-28253) yapı ile ilgili olarak ısı ihtiyacı kimlik belgesinin, kanal bağlantısının yapıldığına ilişkin tutanağın, binanın yapı aplikasyon projesine uygun şekilde aplike edildiğini gösteren vaziyet planı ve bağımsız bölüm planını içeren belgenin, elektrik, telefon ve doğalgaz tesisatlarının, yangın algılama, tahliye ve söndürme sisteminin projelerine uygun şekilde yapılmasını denetleyerek bunlara ilişkin uygunluk belgelerini ve asansörün ilgili idarece tescilini temin edeceği,

 

Denetçi, kontrol elemanı ve yardımcı kontrol elemanının görev ve sorumluluklarını düzenleyen 6.maddenin (Değişik:RG.-14/04/2012-28264) 1.fıkrası uyarınca;

 

Proje ve uygulama denetçisi mimar ve mühendisler tarafından, proje müelliflerince hazırlanan projelerin mevzuata, Yönetmeliğe Ek-3’te gösterilen Form-1 ile belirlenmiş asgari kriterlere uygunluğu ve detay ve hesapların doğruluğunun, kontrol edileceği,var ise, eksiklik ve hataların giderilmesinin sağlanacağı, eksikliği ve hatası bulunmayan projelerin, ilgili denetçi mimar ve denetçi mühendis tarafından onaylanacağı,

 

Yönetmeliğin 7.maddesinde yer alan,proje müellifinin görev ve sorumluluklarını belirleyen (Değişik:RG-14/04/2012-28264) 1.fıkrasına göre,

 

    Proje müellifinin, yapı ruhsatına esas olan uygulama projelerini ve zemin etüdü raporları da dâhil olmak üzere her türlü etüde dayalı çalışmaları mevzuata uygun olarak yapmak ya da yaptırmak, ilgili meslek odasına üyeliğinin devam ettiğine dair taahhütnamesi ile mesleki kısıtlılığı olmadığına dair taahhütnamesi ile birlikte, incelenerek uygunluk görüşünü bildirmek üzere yapı denetim kuruluşuna vermek ile görevli olduğu,

 

(Değişik:RG. 14/04/2012-28264) 3.fıkrası uyarınca, ilgili meslek odasına üyeliğinin devam ettiğine dair taahhütnamesi ve mesleki kısıtlılığı olmadığına dair taahhütnamesi bulunmayan proje müellifinin projesinin, yapı denetim kuruluşunca incelenmeyeceği,

 

AÇIKLAMA;

 

              Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde yapılan değişiklikleri özetlersek;

 

yapı ruhsatının vizeler bölümüne yapı denetim kuruluşunun denetçilerinin imzaları alındıktan sonra ilgili bölüm belediyece incelenecek,inceleme neticesinde eksik vize işlemi var ise bunlar yapı denetim kuruluşuna tamamlattırılacak,bunun dışında, hiçbir şekilde vize veya vize anlamına gelecek bir uygulamada bulunulamayacaktır.

 

İnşaatın tamamlanması ertesinde düzenlenen iş bitirme tutanağı belediyece  incelenecek, 15 iş günü içinde onaylanacak veya var ise eksiklerinin neler olduğu belirtilerek, giderilmesinin gerektiği yazılı olarak bildirilecek. Eksiklerin giderilmesinden sonra verilen iş bitirme tutanağı 2 iş günü içinde onaylanacaktır.

 

              Yapı denetim kuruluşları;

 

proje ve uygulama denetçisi mimar ve mühendisler aracılığıyla, proje müelliflerince hazırlanan uygulama projelerinin ve hesaplarının, mühendislik ve mimarlık proje düzenleme esasları, imar planı, ilgili idarenin imar yönetmelikleri ile yürürlükte bulunan diğer yönetmelik, genelge, şartname ve standartlara uygunluğunu kontrol edecektir.

 

Belediyeler dışındaki kurumlar tarafından onaylanması gereken elektrik, telefon ve doğalgaz tesisat projelerini ilgili mevzuata göre inceleyecek, zamanında ve usulüne uygun olarak onaylanmasını temin edeceklerdir.

 

Elektrik, telefon ve doğalgaz tesisat projelerinin inşaat ruhsatının alındığı tarihi izleyen 30 gün içinde ilgili idare tarafından onaylanmasını temin edecek ve onaya ilişkin belgeyi inşaat ruhsatı vermeye yetkili belediyeye sunacaktır. Bu süre içinde söz konusu projelere ilişkin onaylar belediyeye sunulmadığı takdirde inşaat belediyece durdurulacaktır.

 

            İŞYERİ AÇMA VE ÇALIŞMA RUHSATLARI

 

           09.01.2012 gün ve 28168 sayılı Resmi Gazetede Yayınlanan Belediye İtfaiye Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin Ek 1.madde hükümlerini,Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik ve İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5/h maddesiyle birlikte  değerlendirdirildiğinde ;

 

Umuma açık istirahat ve eğlence yerleri; patlayıcı, parlayıcı ve yanıcı maddelerin üretildiği, satıldığı ve depolandığı işyerleri;  otuz kişiden fazla çalışanın bulunduğu her türlü işyerleri, ana giriş kapıları dışında cadde ve sokağa doğrudan bağlantısı olmayan ve Yönetmeliğin 5.maddesine eklenen (5 Nisan 2012 gün ve 28255 sayılı R.G.) fıkra uyarınca;birden fazla işyerinin bir arada bulunduğu iş hanı, çarşı ve benzeri işyerlerinde yangına karşı gerekli önlemlerinin alındığını gösteren itfaiye raporu ve bu binaların  yönetimi tarafından alınacağı,yapıda değişiklik olmadığı sürece buralardaki işyerleri için münferit itfaiye raporu aranmayacağı,yangın tedbirlerini etkileyecek şekilde yapıda değişiklik olması durumunda yalnızca yapıda değişiklik yapan işyeri sahibinden münferit itfaiye raporu isteneceği,

 

bu amaçla belediye itfaiye teşkilatının ilgili görevlisinin başvuruya konu işyerini yerinde inceleyip yaptığı tespitleri esas alarak rapor hazırlayacağı, itfaiye raporu verilmesi işlemleri sırasında başvuru sahiplerinden yangın söndürme cihazı belgesi (fatura veya dolum fişi fotokopisi), işyerinden yangın tedbirlerini aldığına dair taahhütname veya diğer bir belge istenmeyeceği,

 

Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre yangına karşı gerekli önlemlerin alındığını gösteren itfaiye raporunun düzenlenmesi için yapılan işlemler sırasında itfaiye raporuna konu binaya ait yapı ruhsatı belgesine gerek duyulması halinde yapı ruhsatına ilişkin bilgilerin Kimlik Paylaşım Sistemi (KPS) üzerinden alınacağı,

 

sayılanlar dışındaki işyerlerinde yangına karşı tedbirlerin alınması yeterli görüldüğünden, belediye itfaiye teşkilatınca itfaiye raporu düzenlenmeyeceği, İtfaiye raporu gerektirmeyen işyerleri için itfaiye raporu alınmak üzere başvurulması halinde başvuru sahibine itfaiye raporu düzenlenmeyeceği hususunun yazılı olarak bildirilmesinin yeterli olacağı uygulamada dikkate alınmalıdır.

 

                        ELEKTRONİK BİLGİ YÖNETİM SİSTEMİ (EBYS)

 

              Yukarıda açıklanan Yönetmelikler ve değişikliklerinin uygulanması elektronik ortamda yürütüleceğinden, Elektronik Bilgi Yönetim Sisteminede değinmek zorunludur.Başbakanlık tarafından yayınlanan Elektronik Belge Standartları konulu 2008/16 sayılı (16/07/2008 gün ve 26938 sayılı R.G.) Genelgede;

 

              “kamu adına görev yapan kurum ve kuruluşların faaliyetleri sonucu oluşan belgelerin kayıt altına alınması ve bu belgelerin istenildiği anda erişilebilir şekilde yönetilmesinin, kurumsal faaliyetlerin ayrılmaz bir parçası ve bir kamu görevi olduğu,herkesin, her zaman, her yerden kolaylıkla ulaşabileceği şeffaf, verimli ve sade bir kurum yapısı günümüzde modern ve demokratik kurumların temel hedefi haline geldiği,elektronik ortamda sunulan hizmetlerin ve e-kurum yapısının temelini elektronik bilgi sistemlerini oluşturduğu,Kamu kurum ve kuruluşlarınca üretilen elektronik bilgi ve belgelerin idari, mali, hukuki ve tarihi gerekçelerle korunmasının sağlanması ve bunların gelecek nesillere aktarılmasının ancak standart belge yapılarının oluşturulması ile mümkün olabileceği,elektronik belgelerin kayıt altına alınması, kullanılması ve arşivlenmesi konularında çalışma yapma görevinin E-Dönüşüm İcra Kurulu’nun 9 Eylül 2004 tarih ve 7 numaralı Kararı ile Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir.

 

              Bu amaçla Türk Standartları Enstitüsünce, TSE 13298 no’lu standart yayınlanlamıştır.Hazırlanan bu standart kamu kurum ve kuruluşlarının kullanacakları elektronik belge yönetim sistemleri için temel bir kaynak teşkil etmektedir.Kamu kurum ve kuruluşlarının oluşturacakları elektronik belge yönetim sistemlerinde TSE 13298 no’lu standarda göre işlem yapacakları, ayrıca üretmiş oldukları elektronik belgenin kurumlar arası paylaşımını www.devletarsivleri.gov.tr internet adresinde belirlenen kurumlar arası elektronik belge paylaşım hizmeti kriterlerine göre gerçekleştirecekleri”

 

Açıklamalarına yer verilmiştir.Genelgede yer alan hususların gerçekleştirilmesi amacıyla; Genelgenin yayımı tarihinden önce kurulan sistemler ise ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca gözden geçirilerek iki yıl içinde standarda uyumlu hale getirilmesinin zorunlu olduğu dikkate alınarak, 2012 yılı içinde yayınlanan Yönetmelik değişiklikleri ile gerek  belediyelerin ve gerekse belediye dışındaki İlgili idarelerin, öngörülen elektronik ortamda veri paylaşımına ilişkin tedbirleri almak ve bu verileri yetkili idarelerin erişimine açmakla yükümlü oldukları  bilenerek, gerekli alt yapı çalışmalarına başlanılması hususuna uyulmasının zorunlu olduğu bilinmeli ve gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

 

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Duyurular, Güncel Mevzuat, Makale ve Görüşler

Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği

May15
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

7 Mayıs 2012 PAZARTESİ

Resmî Gazete

Sayı : 28285

TEBLİĞ

Başbakanlık (Hazine Müsteşarlığı) ile Maliye Bakanlığından:

KAMU HAZNEDARLIĞI GENEL TEBLİĞİ

Amaç

MADDE 1- (1) Bu Tebliğin amacı, kapsamda yer alan kurumların mali kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması ve izlenebilmesini teminen Kamu Haznedarlığı uygulamasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.

Kapsam

MADDE 2– (1) Aşağıda sayılan kurumlar bu Tebliğ hükümlerine tabidir.

a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri,

b) Özel bütçeli idareler,

c) Döner sermayeler,

ç) Belediyeler,

d) İl özel idareleri,

e) Sosyal güvenlik kurumları,

f) Kamu iktisadi teşebbüsleri,

g) Özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları,

ğ) Bu maddede sayılanların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri ile birlikleri,

h) Bu maddede sayılan kurumlarca fon, hesap, özel hesap, havuz ve benzeri adlarla açılmış olan ve/veya yönetilen her türlü banka hesabı.

Dayanak

MADDE 3- (1) Bu tebliğ, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 12 ve 16 ncı maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

MADDE 4- (1) Bu Tebliğde geçen;

a) DİBS: Devlet İç Borçlanma Senedini,

b) Kurum: 2 nci maddede sayılanları,

c) Müsteşarlık: Hazine Müsteşarlığını,

ç) TCMB : Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını

ifade eder.

Uygulama ve kullanılacak araçlar

MADDE 5- (1) Hazine Müsteşarlığı dışında kalan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri;

a) Kendi bütçeleri veya tasarrufları altında bulunan her türlü mali kaynaklarını TCMB veya muhabiri olan bankada açılacak TL cinsi vadesiz hesaplarda tutmakla yükümlüdür.

b) Dış alımlar veya yurtdışından temin edilen krediler nedeni ile döviz cinsinden ödeme veya yükümlülükleri olması veya Avrupa Birliği tarafından sağlanan ve döviz cinsinden izlenmesi gereken hibe anlaşmaları ile çeşitli faaliyetler kapsamında uluslararası örgütler tarafından hesaplarına döviz cinsi aktarım yapılması durumunda sadece bu işlemlerle sınırlı olmak kaydıyla vadeli veya vadesiz döviz tevdiat hesabı açtırabilir.

(2) Genel bütçe kapsamındaki kurumlarca

a) Afet nedeniyle toplanan nakdi bağış ve yardımlar,

b) Özel kanunların verdiği yetki çerçevesinde belli bir kamusal amaca özgülenmek suretiyle fon, hesap, özel hesap, havuz ve benzeri adlarla açılan ve/veya yönetilen her türlü banka hesaplarında tutulan kaynaklar

bu maddenin üçüncü fıkrasında sayılan esaslar çerçevesinde değerlendirilir.

(3) İkinci maddenin birinci fıkrası (a) bendi dışındaki kurumlar kendi bütçeleri veya tasarrufları altında bulunan her türlü mali kaynaklarını TCMB, T.C. Ziraat Bankası A.Ş., T. Halk Bankası A.Ş. veya T. Vakıflar Bankası A.O’nda açtıracakları hesaplarda aşağıdaki araçları kullanarak değerlendirmekle yükümlüdür.

a) TL cinsi vadesiz mevduat,

b) TL cinsi vadeli mevduat,

c) İhale, doğrudan satış, ihale öncesi rekabetçi olmayan teklif ya da ikincil piyasadan doğrudan ya da ters repo yoluyla temin etmek suretiyle DİBS.

ç) Gerekli görülmesi halinde ve ihtiyaçları ölçüsünde döviz cinsi ödemeleri için vadeli veya vadesiz döviz hesabı.

(4) Kurumlar, özel kanunların verdiği yetkiye dayanılarak veya herhangi bir kamu bankasının faaliyet göstermediği yerleşim yerlerinde yapacakları tahsilatlar için yurtiçinde yerleşik diğer bankaları da kullanabilirler. Bu şekilde gerçekleştirilen tahsilat tutarlarının, özel kanunların verdiği yetki kapsamında yapılan düzenlemelerde yer alan hükümler saklı kalmak kaydı ile takip eden işgünü içinde ilgili kurumun kamu bankasındaki hesabına aktarılması zorunludur.

Nemalandırma

MADDE 6- (1) Vadeli mevduat faiz oranı piyasada oluşan benzer vadedeki DİBS faiz oranından daha düşük olamaz. Vadeli mevduat faiz oranına ilişkin gösterge faiz oranının hesaplama formülü ektedir (Ek 1).

(2) Vadeli mevduat faiz oranının piyasada oluşan benzer vadedeki DİBS faiz oranından düşük olması halinde mali kaynaklar, DİBS alım satım işlemleri yoluyla değerlendirilebilir.

Diğer menfaatler

MADDE 7- (1) Kurumlar mali kaynaklarının değerlendirilmesinde faiz veya kar payı dışında ayni ya da nakdi herhangi bir menfaat temin edemez.

(2) Kurumların aylık ve ücret ödemeleri ile faaliyetleri kapsamında bankalara yaptırdıkları tahsilat ve ödeme işlemlerine ilişkin olarak sağladıkları havale, elektronik fon transferi (EFT), para transferi ve benzeri bankacılık hizmetleri için ortaya çıkan ücret ve hizmet bedellerinin banka tarafından üstlenilmesine ilişkin olarak yapılan protokoller bu kapsamda değerlendirilmez.

(3) Bu tebliğin yürürlük tarihinden önce yapılmış olan protokoller sürelerinin bitimine kadar uygulanmaya devam olunur.

Bildirim ve raporlama

MADDE 8 – (1) 4749 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin dördüncü fıkrası gereğince;

(a) Kurumların mali hizmetlerini yürüten birimleri, merkez ve varsa taşra birimlerine ait vergi kimlik numaralarına ilişkin her türlü değişikliği en geç 5 iş günü içerisinde, ayrıca bankalarca Müsteşarlığa iletilen hesap bilgilerinin mutabakatını teminen, içerik ve süresi Müsteşarlıkça belirlenerek talep edilen bilgileri de istenen süre içerisinde Müsteşarlığa göndermekle yükümlüdür.

(b) Bankalar, kurumların kendileri nezdindeki mali kaynakları ile kullandıkları kredi ve benzeri yükümlülükleri hakkındaki bilgileri, içerik ve süresi Müsteşarlıkça belirlenen şekilde hazırlamak ve Müsteşarlığa göndermekle yükümlüdür.

(2) Kamu Haznedarlığı uygulaması çerçevesinde Müsteşarlıkça izlenen ve ticari sır niteliğini haiz olan bilgiler kurumların bağlı, ilgili veya ilişkili oldukları bakanlıklar, adli merciler ve denetim mercileri tarafından gerekli olduğu hallerde Müsteşarlıktan gerekçesi ile birlikte yazılı olarak talep edilebilir. Bu taleplerden karşılanması uygun görülenler gizli kaydıyla yazılı olarak cevaplanır.

Sorumluluk

MADDE 9 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan kurum yetkilileri ve muhasebe yetkilileri bu Tebliğ hükümlerini yerine getirmekle yükümlü olup Tebliğ hükümlerine aykırılık sebebi ile ortaya çıkabilecek zararlardan şahsen ve müteselsilen sorumludur.

Yaptırım

MADDE 10 – (1) Kamu kaynaklarının bu Tebliğ hükümlerine aykırı şekilde değerlendirilmesinden elde edildiği tespit edilen nemalar genel bütçeye gelir kaydedilir.

(2) Müsteşarlık tarafından bu Tebliğin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında istenen bilgilerin belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde gönderilmemesi halinde 4749 sayılı Kanunun 14/A maddesi (ı) bendi uyarınca idari para cezası uygulanır.

İstisnalar ve muafiyetler

MADDE 11 – (1) Bu Tebliğin yayımı tarihinden önce Kamu Haznedarlığı uygulaması kapsamında tanınmış olan istisnaların uygulanmasına devam edilir.

(2) Aşağıda sayılan kurumlar ile hesaplar tebliğ kapsamı dışındadır:

a) Kamu bankaları,

b) Mazbut vakıflar,

c) Özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları,

ç) Kefalet ve yardımlaşma sandıkları,

d) Dernekler,

e) Federasyonlar,

f) Muhtarlıklar,

g) Kurumların eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, kreş, çocuk bakımevi, spor tesisi ve benzeri sosyal ve destek amaçlı tesislerinden yararlanan personelinden alınan yemek, konaklama ve diğer hizmet bedellerinin bulundurulduğu ve söz konusu tesislerin nam ve hesabına açılmış olan banka hesapları

ğ) Yılı bütçeleri ile tahsis edilen örtülü ödenekler ile ilgili olarak açtırılan banka hesapları,

h) Bulundukları ülkenin bankacılık sektörü veya kambiyo mevzuatından kaynaklanan sorunlar nedeniyle kurumların yurt dışı temsilciliklerince yurt içinde kendi nam ve hesaplarına açtırdıkları banka hesapları,

(3) Bu Tebliğin 5 inci maddesinin ikinci fıkrası ile bu maddenin ikinci fıkrası (g), (ğ) ve (h) bentleri kapsamındaki hesaplar için kurum vergi kimlik numarasından ayrı bir vergi kimlik numarası kullanılır.

Diğer hususlar

MADDE 12- (1) 22/08/2008 tarihli ve 26975 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği yürürlükten kaldırılmıştır.

GEÇİCİ MADDE 1- (1) Tebliğ kapsamındaki kurumlardan hali hazırda teşkilatlanma süreci devam edenler ile Tebliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra kurulacak olanlar için 8, 9 ve 10 uncu maddelerin yürürlük tarihi bu kurumların mali hizmetler görevlerini yürüten birimlerinin ihdas edildiği tarihten itibaren 15 iş günüdür.

(2) 06/04/2011 tarihli ve 6223 sayılı “Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin Ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum Ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev Ve Yetkileri İle Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki Kanunu” hükümleri çerçevesinde kurulan ya da adı değiştirilen kurumlar, vergi kimlik numaralarına ilişkin iptal ya da değişiklikleri bu Tebliğin yayım tarihinden sonraki 15 iş günü içerisinde Müsteşarlığa bildirmek zorundadır.

(3) Bu Tebliğin 11 inci maddesi ikinci fıkrası ve üçüncü fıkrası (g), (ğ) ve (h) bentleri kapsamındaki hesaplar için daha önce alınarak hali hazırda kullanılan ancak Müsteşarlığa bildirilmemiş olan vergi kimlik numaraları ile yeni temin edilecek vergi kimlik numaralarının Tebliğin yayımı tarihinden itibaren en geç 30 iş günü içerisinde Müsteşarlığa bildirilmesi zorunludur.

Yürürlük

MADDE 13 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 14 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanı ile Maliye Bakanı birlikte yürütür.

 

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

BÜYÜKŞEHİR KANUNU ÇALIŞMALARI(GENELGE)

May07
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

T.C.

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

 

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

24/04/2012

 

Sayı:B.05.0.0.MAH.0.11.01.00-250-11085

 

Konu: Kanun çalışmaları

 

 

……………..VALİLİĞİNE

 

Büyükşehir belediyelerinin sınırlarının değiştirilmesi ile il nüfusu 750.000’den fazla olan 13 ilde Büyükşehir belediyesi kurulması ile ilgili Bakanlığımız bünyesinde yürütülen teknik çalışmalar son aşamaya gelmiş durumdadır. Bununla birlikte, Bakanlığımıza söz konusu illerdeki bazı belediyelerin sahibi olduğu taşınmaz malları elden çıkarma ve belediyeleri borçlandırma yoluna gittikleri yönünde bilgiler ulaşmaktadır.

 

Bu çerçevede, idare bütünlük ve hizmetlerde sürekliliğin sağlanması, kamu menfaatinin korunması amacıyla yeni bir düzenleyici işlem yapılıncaya kadar aşağıdaki tedbirlerin alınması gerekli görünmüştür.

 

1- Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya, Samsun, Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerindeki bütün belde belediyeleri her türlü taşınmaz tahsisi, satışı ve kiralanması, yeni personel istihdamı, iş ve toplu iş sözleşmesinin yapılması, yeni nazım ve uygulama imar planı yapılması, imar planı değişikliği ve revizyonu ile inşaat ruhsatı işlemleri hariç her türlü imar uygulaması, iş makineleri ve diğer taşıtların satılması, 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci maddesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla borçlanmaları ve ticari plaka verilmesi ile ilgili işlemlerini valilik onayı ile yapacaklardır.

 

2- Birinci maddede ifade edilen iller ile İstanbul ve Kocaeli illerinde yer alan köyler, taşınmaz tahsisi, satışı ve kiralanması, yeni personel istihdamı, iş sözleşmesi yapılması, iş makineleri ve diğer taşıtların satılması ve borçlanma işlemlerini mahallin en büyük mülki idare amirinin onayı ile gerçekleştirilecektir.

 

3- Birinci maddede ifade edilen belediyeler yürürlükte bulunan imar planlarına uygun olmak şartıyla yapı ruhsatlarını vermeye devam edeceklerdir. Ancak, söz konusu belediyelerin sınırlarında kaçak, ruhsatsız ve ruhsata aykırı yapılaşmayı önlemek üzere valilikler, kaymakamlıklar ve belediyeler mevzuatta öngörülen yetkilerini kullanacak ve gerekli tedbirleri alacaklardır.

 

4- Vali ve kaymakamlar birinci ve ikinci maddelerde ifade edilen onay yetkilerini, Anayasanın 127 nci maddesinin beşinci fıkrasında ifade edilen; mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması ilkelerine uygun biçimde kullanarak iyi niyetten uzak işlemlerin yürütülmesine imkan vermeyeceklerdir. İl valileri Genelgenin uygulanması ile ilgili gerekli gözetim, denetim ve koordinasyonu sağlayacaktır.

 

Bilgilerinizi ve konunun takibini önemle rica ederim.

 

 

 

 

 

İdris Naim ŞAHİN

 

İçişleri Bakanı

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

2 MAYIS 2012 GÜN VE 28280 SAYILI RESMİ GAZETE’DE YAYINLANAN UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARI

May02
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

2 MAYIS 2012 GÜN VE 28280 SAYILI RESMİ GAZETE’DE YAYINLANAN UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARI

 

 

ESAS NO: 2011/66,KARAR NO : 2012/61,KARAR TR : 9.4.2012(Hukuk Bölümü)

ÖZET    :2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN REDDİ gerektiği hk.

K A R A R

Hüküm Uyuşmazlığının Giderilmesi

İsteminde Bulunan        : Aydın İl Özel İdaresi

Vekili                    : Av. A. Ş. L.

Karşı Taraf            : 1- İdari Yargıda

A. A.

Vekili                    : Av. S. S.

2- Adli Yargıda

Kalyoncuoğlu Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına H. K.

Vekilleri                : Av. E. Y. – Av. A. Ç. Y.

O L A Y            : Aydın İli, Didim İlçesi, Altınkum Plaj Sitesinde mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait olan, A. A.’ya kiralanan, A Blok 9 numaralı dükkan ile, aynı yerde bulunan 11265 parsel üzerinde yine mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait olan, Kalyoncuoğlu Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına H. K.’na kiralanan dükkanların, kira sözleşmeleri ve şartnamelerinin yenilenmemesine, yeniden ihale ile kiraya verilmesine ilişkin Aydın İl Encümenince 5.3.2008 gün ve 104 sayılı karar alınmştır.

I- Adnan Altınsulu vekili tarafından, Aydın İli, Didim İlçesi, Altınkum Plaj Sitesi, Yalı Caddesi üzerinde, mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait ve davacıya kiralanmış olan A Blok, 9 Numaralı dükkanın 12.4.2008 tarihi itibariyle boşaltılması, aksi takdirde Devlet İhale Kanununun 75. Maddesi gereğince işlem yapılacağına ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı Aydın İl Encümeni kararının iptali istemiyle Aydın İl Özel İdaresine karşı 21.4.2008 günü idari yargı yerinde dava açılmıştır.

AYDIN 1. İDARE MAHKEMESİ: 6.3.2009 gün ve E:2008/531, K:2009/554 sayı ile, “…Olayda, Aydın İli İl Encümeni kararının, davacının İl Özel İdare Müdürlüğünden kira sözleşmesiyle 1 (bir) yıl süre ile kiraladığı ve kira süresi 1 (bir) yıl süre ile uzatılarak faaliyette bulunduğu dükkanın kira süresinin uzatılmamasına, sözleşmenin yenilenmemesine, İl Özel İdaresi tarafından tahliye işlemlerinin başlatılmasına ve yeniden 2886 sayılı Yasa hükümleri uyarınca ihale edilerek kiraya verilmesine yönelik işlemin davanın konusunu oluşturduğu, uyuşmazlığın 6570 sayılı Kanun uyarınca mı yoksa 2886 sayılı Kanun uyarınca mı çözüleceği noktasından kaynaklandığı görülmüştür.

6570 sayılı Kanunun özel şahıslara ait taşınmaz malların kiralanmasında uygulanacak kanun olduğu, anılan Kanun’un 14. maddesi ile de devlete ait taşınmaz malların 2490 sayılı Kanuna göre kiraya verilmesi halinde de bu Kanun’un uygulanacağının belirtildiği, ancak 2490 sayılı Kanun’un 1.1.1984 tarihinden itibaren 2886 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle 2886 sayılı Yasa 6570 sayılı Kanun’un 11. maddesi 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamına giren yerler hakkında uygulanmayacaktır.2886 sayılı Yasa’nın ise, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin özel mülkiyetine tabi olan taşınmazların kiralanmasında uygulanacak kanun olup, anılan idarelerin özel mülkiyetine tabi taşınmazların kiralanması 2886 sayılı kanun kapsamına sokularak 6570 sayılı Kanun kapsamından çıkarılmıştır.Uyuşmazlıkların hallinde önceliğin özel kanun niteliğinde olan 2886 sayılı Kanun’un olması gerektiği, anılan Kanun’da da taşınmazların kiralanmasına ilişkin sözleşmelerin sona ermesi konusunda özel bir düzenleme getirildiği, bu özel düzenleme nedeniyledir ki, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların kira sözleşmelerinin süre bitiminde aynı koşullarla bir yıl daha uzatılmış sayılacağına ilişkin 6570 sayılı Kanunun 11. maddesinin uygulanabilirliği ortadan kaldırılmıştır. Çünkü 2886 sayılı Yasada kiralamaya genel olarak süre sınırı koyulmuş ve bu noktada idareleri yükümlülük altında bırakmıştır. İlk yapılan ihale sonrasında kira süresinin uzatılmış olması bu kira sözleşmesinin 6570 sayılı Yasa’nın uygulanmasını gerektirmeyeceği gibi ortada ihale ile kiracı durumunu ortaya koyan bir sözleşmede kalması da mümkün bulunmamaktadır.

Bu durumda, taraflar arasında ilk kira sözleşmesinde öngörülen kira süresinin sona ermesinden sonra 2886 sayılı Yasa’ya uygun olarak ve yeniden ihale yapılmak suretiyle yeni bir kira ilişkisi kurulmadığından ortada halihazırda ihale ile kiracı durumunda olduklarını gösteren bir sözleşme de bulunmadığından, davacının tahliyesinin 5302 sayılı Yasa’nın yaptığı atıf gereği 2886 sayılı yasa uyarınca gerçekleştirileceğinden, geçerliliğini yitirmiş fiili sözleşmenin sözde yenilenme süresi dolmadan artık kira süresinin uzatılmayacağının, sözleşmenin yenilenmeyeceğinin, tahliye işlemlerine başlanacağının ve taşınmazların 2886 sayılı Yasa hükümleri uyarınca ihale edilerek kiraya verileceğine ilişkin olarak alınan dava konusu Encümen kararında mevzuata aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine…” karar vermiş, bu karar Danıştay 8. Dairesinin 17.11.2009 gün ve E:2009/4991, K:2009/6790 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.

II- Kalyoncuoğlu Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına H. K. vekili tarafından, Aydın İli, Didim İlçesi, Altınkum Plaj Sitesi 11265 parsel üzerindeki mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait ve davacıya kiralanmış olan dükkanın kira süresinin 4.6.2008 tarihi itibariyle boşaltılması, aksi takdirde Devlet İhale Kanununun 75. maddesi gereğince işlem yapılacağına ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı Aydın İl Encümeni kararının kendilerine tebliğ edilmesiyle birlikte, taraflar arasındaki kira ilişkisinin 4.6.2008 tarihinde sona ermediği, kiracılık durumunun devam ettiği, davacı şirketin kiralanandan 2886 sayılı Yasa uyarınca tahliye edilmesinin mümkün olmadığı, kira sözleşmesinin bir yıl daha uzamış olduğunun tespiti ile taraflar arasında bu konuda oluşan muarazanın giderilmesi, dava sonuna kadar tahliyenin durdurulması konusunda ihtiyati tedbir kararı verilmesi istemiyle 13.5.2008 günü Aydın İl Özel İdaresine karşı adli yargı yerinde dava açılmıştır.

AYDIN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 27.3.2009 gün ve E:2008/273, K:2009/227 sayı ile, “…Taraf dilekçeleri, delil listeleri, çekişme konusu kira sözleşmesi ve ekleri, İl Daimi Encümen kararı, Noterlik onaylı kira kontratı ve ekleri, İl Özel İdare yazısı, emsal kararlar, Mahkememizin 2008/221 Esas sayılı dava dosyası incelenip değerlendirilmiş, Mevzuat ve tarafların ilişkileri ile ilgili sözleşme, kayıt ve belgelerin niteliği ve geçerliliği hususunda bilirkişi incelemesi yapılıp 15.12.2008 günlü bilirkişi raporu alınmış, taraf iddia ve savunmaları kapsamında yanlar arasındaki ilişki ve çekişmenin hukuksal niteliği ve değerlendirilmesi ile yorumu hakimliğimizce yapılmıştır. Buna göre; mülkiyeti davalıya ait taşınmazın 29.6.1994 başlangıç tarihli ve aynı gün İl Daimi Encümen 443 sayılı kararına dayalı kira sözleşmesinin kapsamında Noterlik onayı ile yanlar arasında kira sözleşmesi düzenlendiği ve uygulana geldiği görülmektedir. Kira sözleşmesinin uzatılmasına rağmen, 2008 yılı içindeki İl Encümen kararı ile sürenin uzatılmayacağının bildirilmesi üzerine davacı tarafça sözleşmenin 6570 sayılı kanun hükümlerine göre son bulması gerektiğinden tek taraflı kararla son bulmanın mümkün olmadığı öne sürülmüş, davalı idare ise 2886 sayılı kanuna göre kiraya verildiğinden yeniden ihaleye çıkarılarak kiralanabileceğinden kira süresinin sona erdiği savunulmuş taraflar arasındaki çekişmenin giderilmesi istenmiştir. Yanlar arasındaki kiralama işlemi, başlangıçta 2886 sayılı kanun hükümlerine göre ihale sonucu yapılmış ise de sözleşme hükümlerinde olsun, İl Özel Kanunu’nda olsun kira süresinin bitiminde yeniden bir ihale sureti ile kiralamanın kararlaştırılmadığı, özel şartlar ve hükümler gereğince taşınmazın tahliyesi unsurlarının 6570 sayılı kanun hükümlerine dayanması gerektiği, davalı tarafın savunmasına konu tahliye nedenlerinin oluşmaması sonucu tahliye isteminin yerinde bulunmadığı, davacının kiracılığının sürmekte olduğu görüş ve sonucuna varılmakla davalı itiraz ve savunmaları somut olaya uygun görülmemiş, davacı iddiaları yerinde bulunmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davalı tarafça Aydın İdare Mahkemesi karar sureti ibraz edilip sonucu itibarıyla savunmalarına dayanak olarak uygulanması istenmiş ise de, yargılama aşamasında görev ve derdestlik itirazlarının reddedildiği de gözetildiğinde her iki davanın taraf ve aralarındaki ilişki aynı olsa bile iddia ve talep sonuçları birbirinden farklı bulunduğundan değerlendirmeler buna göre yapılmış, gerekçe oluşumunda göz önüne alınmıştır. Davanın kabulüne, taraflar arasındaki kira ilişkisinin 4.6.2008 tarihinde sona ermediğinin, davacının kiracılık sıfatının devam ettiğinin, davacının kiralanandan 2886 sayılı yasa hükümlerine göre tahliye edilmesinin mümkün olmadığının 6570 sayılı yasanın 11. maddesine göre 4.6.2008 tarihinde sona eren kira yılının sözleşmesinin bir yıl daha uzamış olduğunun tespiti ile taraflar arasındaki bu konuda oluşan muarazanın bu şekilde giderilmesine, ihtiyati tedbir kararının karar kesinleşinceye kadar devamına (14.5.2008 günlü ek karardaki)…” karar vermiş, bu karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 28.6.2010 gün ve E:2010/2636, K:2010/9564 sayılı kararı ile onanmış, aynı Dairenin 7.12.2010 gün ve E:2010/12896, K:2010/16407 sayılı kararın düzeltilmesi isteğinin reddine ilişkin kararı ile kesinleşmiştir.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK: Aydın İl Özel İdaresi vekili, Aydın İli, Didim İlçesi, Altınkum Plaj Sitesi Yol caddesi üzerinde, mülkiyeti kendilerine ait ve A. A. ’ya kiralanmış olan A Blok 9 numaralı dükkanın, 12.4.2008 tarihi itibariyle boşaltılması, aksi taktirde Devlet İhale Kanununun 75.maddesi gereğince işlem yapılacağına ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı İl Encümen kararının iptali istemiyle idari yargı yerinde açılan davada, Aydın 1. İdare Mahkemesi’nin 6.3.2009 gün ve E:2008/531, K:2009/554 sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiğini; yine aynı yerde kendi mülkiyetlerindeki 11265 parsel üzerinde bulunan ve Kalyoncuoğlu Turizm İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. adına H. K.’na kiralanmış olan dükkanın, 4.6.2008 tarihi itibariyle boşaltılması aksi takdirde Devlet İhale Kanununun 75.maddesi gereğince işlem yapılacağına ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı kararından dolayı adli yargı yerinde açılan muarazanın giderilmesine ilişkin davada Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesince 27.3.2009 gün ve E:2008/273, K:2009/227 sayı ile, davanın kabulüne karar verildiği nedeniyle, anılan taşınmazlara uygulanacak Yasa hükümlerinde çelişki doğduğu öne sürülerek, hüküm uyuşmazlığının 2247 sayılı Yasanın 24.maddesi uyarınca çözümlenmesi istemiyle Uyuşmazlık Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Başsavcıların yazılı düşünceleri istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; “…1- Aydın İli, Didim İlçesi Altınkum, Plaj Sitesi Yalı Caddesi üzerinde bulunan ve mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait olan dükkanların kiracılarının durumlarının ayrı ayrı belirtilmesi ve kira sözleşmelerinin sürelerinin sona ereceği tarihlerin de belirtilmesi suretiyle, bu kişilerin kira sürelerinin uzatılmamasına, sözleşmelerinin yenilenmemesine ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uyarınca ihale yapılarak, bu yerlerin yeniden kiraya verilmelerine ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı Aydın İl Encümeni kararı tesis edilmiştir. Bu yerdeki 11265 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan dükkan ve pansiyonun kiracısı olan Kalyoncuoğlu Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şirketine 5.3.2008 gün ve 104 sayılı Aydın İl Encümeni kararı eklenerek, taşınmazın boşaltılması, İl Özel İdaresine teslim edilmesi yolunda tebligatta bulunulması üzerine, Şirket, ‘kira sözleşmesinden kaynaklanan muarazanın giderilmesi ve tahliyenin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesi’ istemiyle Aydın İkinci Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış ve mahkemenin 27.3.2009 gün ve E:2008/273, K:2009/237 sayılı kararı ile olayda 2886 sayılı Yasanın uygulanamayacağı, 6570 sayılı Yasanın 11’inci maddesine göre kira süresinin bir yıl daha uzamış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; bu karar Yargıtay 13’üncü Hukuk Dairesinin 28.6.2010 gün ve E:2010/2636 K:2010/9564 sayılı kararı ile onanmış ve kararın düzeltilmesi istemi de reddedilerek kesinleşmiştir.

2- Öte yandan, Aydın İli, Didim İlçesi Altınkum, Plaj Sitesi Yalı Caddesi üzerinde bulunan ve mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait olan A Blok 9 numaralı dükkanın kiracısı olan A. A. tarafından 5.3.2008 gün ve 104 sayılı Aydın İl Encümeni kararının iptali istemiyle İdare Mahkemesinde açılan dava, 2886 sayılı Yasanın uygulanması suretiyle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından bahisle Aydın Birinci İdare Mahkemesinin 6.3.2009 gün ve E:2008/531 K:2009/554 sayılı kararı ile reddedilmiş, bu karar Danıştay Sekizinci Dairesinin 17.11.2009 gün ve E:2009/4991 K:2009/6790 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.

3- Yukarıda anılan ve iki farklı kişi tarafından, farklı yargı yerlerinde açılan davaların tarafı olan Aydın İl Özel İdaresi kararlar arasında çelişki bulunduğunu ve hakkın yerine getirilmesinin olanaksız hale geldiğini belirterek hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talebinde bulunmuştur. İdari ve adli yargı kararları arasında oluştuğu ileri sürülen hüküm uyuşmazlığının çözümü için; öncelikle hüküm uyuşmazlığının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir. 2247 sayılı Yasanın 24’üncü maddesine göre; hüküm uyuşmazlığının varlığı için, idari, adli veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan iki ayrı kararın bulunması ve bu kararlar arasında çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşulları aranmaktadır. Aydın İli, Didim İlçesi Altınkum, Plaj Sitesi Yalı Caddesi üzerinde bulunan ve mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait olan dükkanların kiracılarının durumlarının ayrı ayrı belirtilmesi suretiyle kira sürelerinin uzatılmamasına, sözleşmelerinin yenilenmemesine ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri uyarınca ihale yapılarak, bu yerlerin yeniden kiraya verilmelerine ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı Aydın İI Encümeni kararı, kararda adı geçen her bir kişi adına ayrı ayrı hukuki sonuçlar doğuran ayrı bir idari işlem niteliğindedir. Adına işlem tesis edilen kişiler ile işlemi tesis eden Aydın İl Özel İdaresi ayrı bir hukuki uyuşmazlığın tarafı durumundadır. 2247 sayılı Yasanın 24’üncü maddesinde öngörülen taraflardan en az birinin aynı olması koşulunun da bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bölgedeki farklı işyerlerinin kiracısı olan Kalyoncuoğlu Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şirketi tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada verilen kesinleşmiş karar ile A. A. tarafından İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davada verilen kesinleşmiş karar arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan ve bu çerçevede hakkın yerine getirilmesinin olanaksız olduğundan söz edilemez. Öte yandan, Kalyoncuoğlu Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. de 5.3.2008 gün ve 104 sayılı Aydın İI Encümeni kararının iptali istemiyle İdare Mahkemesinde dava açmış, Aydın Birinci İdare Mahkemesinin 22.1.2010 gün ve E:2008/659 K:2010/101 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiş, bu karar Danıştay’da temyiz edilmiş ve hüküm henüz kesinleşmemiştir. Bu davada İdare Mahkemesince verilen kararın kesinleşmesinden sonra, aynı şirket hakkında Asliye Hukuk Mahkemesince verilmiş ve kesinleşmiş karar bulunması koşuluyla, bu iki karar arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğu iddiasıyla yeniden istemde bulunulabileceği tabiidir. Açıklanan nedenlerle, hüküm uyuşmazlığının varlığı için 2247 sayılı Yasanın 24’üncü maddesinde öngörülen koşullar birlikte gerçekleşmediğinden başvurunun reddi gerektiği…” yolunda düşünce vermiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “…Aydın 1. İdare Mahkemesinin 6.3.2009 gün ve 2008/531 E., 2009/554 K. sayılı dava dosyasının incelenmesinde; Davacı A. A.’nun Aydın İli İl Encümeninin 22.1.2004 gün ve 606 sayılı kararı mülkiyeti İl Özel İdaresine ait olan Didim A Blok 9 nolu dükkanı 2286 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında kiralamış, kira süresinin sonunda sözleşmeyi yenilemek istemeyen Aydın İli İl Encümeninin, 5.3.2008 gün ve 104 sayılı kararı ile kira süresinin yeniden uzatılmamasına ve işyerinin 2886 sayılı yasa uyarınca yeniden ihaleye çıkarılarak kiraya verilmesine karar verilmiştir. Davacı A. A. Aydın İli İl Encümeninin kira sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin bu işleminin iptali amacıyla Aydın 1. İdare Mahkemesinde dava açmış, açılan davanın sonucunda, Aydın 1. İdare Mahkemesi tarafından, 6.3.2009 tarihli 2008/531 E., 2009/554 K. sayılı kararı ile, taraflar arasında kira sözleşmesinin sona ermesi üzerine, idare tarafından sözleşmenin yenilenmemesini ve kira konusu dükkanın 2886 sayılı yasa hükümleri uyarınca yeniden ihale yoluyla kiralanmasına ilişkin işlemin hukuka uygun bulunması nedeniyle davanın reddine karar vermiş, bu karar Danıştay 8. Dairesinin 17.11.2009 gün ve 2009/4991 E., 2009/6790 K. sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.3.2009 gün ve 2008/273 E., 2009/227 K. sayılı dosyasının incelenmesinde; Davacı Kalyoncuoğlu Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. Aydın İli İl Encümeninin 22.1.2004 gün ve 606 sayılı kararı mülkiyeti İl Özel İdaresine ait olan Didim İlçesi Altınkum Plaj sitesi Yalı caddesinde tapunun 11265 parseli üzerinde bulunan dükkan ve pansiyonu Devlet İhale Kanunu kapsamında kiralamış, kira süresinin sonunda sözleşmeyi yenilemek istemeyen Aydın İli İl Encümeninin, 5.3.2008 gün ve 104 sayılı kararı ile kira süresinin yeniden uzatılmamasına ve işyerinin 2886 sayılı yasa uyarınca yeniden ihaleye çıkarılarak kiraya verilmesine karar verilmiştir. Bu karar karşısında Kalyoncuoğlu şirketi veli tarafından Aydın ‘. Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı Aydın İl Özel İdaresi aleyhine, taraflar arasında akdedilen kira sözleşmesinden kaynaklanan muarazanın giderilmesi ve kiralananın tahliyesinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebi ile açılan davanın yargılaması sonucunda, mahkeme tarafından, kiralananın tahliyesi hakkında 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları hakkında kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği, bu yasa gereği idarenin tahliye isteminin yerinde bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne ve davacı şirketin kiracılık sıfatının devam ettiğine, davacının 2886 sayılı yasa hükümlerine göre tahliyesinin mümkün olmadığına, kira sözleşmesinin 6570 sayılı yasa gereği bir yıl daha uzamış olduğunun tespitine, ihtiyati tedbir kararının devamına karar vermiş, bu karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 28.6.2010 gün ve 2010/2636 E., 2010/9564 K. sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkında Kanun’un 24. maddesinde(Değişik birinci fıkra: 21.1.1982-2592/7 md.), “1 inci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.

Buna göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e)Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen adli ve idari yargı kararlarının incelenmesinden: ortada adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve kesinleşmiş kararlar bulunduğu; her iki kararda işin esasının hükme bağlandığı; taraflardan en az birinin (Aydın İl Özel idare Müdürlüğü yönünden) aynı olduğu anlaşılmaktadır.

Konu ve dava sebebinin aynı olup olmadığına gelince:

İdare Mahkemesinde ve asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davalar, Aydın İli İl Encümeninin önceki bir kararına dayanarak ve 2886 sayılı ihale yasası hükümlerini uygulayarak kiraya verdiği Didim ilçesinde bulunan taşınmazlar hakkında 2008 yılı için taşınmazları kiralayanlar bakımından kira sözleşmelerinin yenilenmeme ve 2886 sayılı yasa hükümleri uyarınca yeniden kiralama için ihale yapma iradesine yönelik 05/03/2008 gün ve 104 sayılı kararından kaynaklanmaktadır, davaların konu ve sebeplerinin de aynı olduğu anlaşılmaktadır.

Olayda, davacıları farklı olan kimseler hakkında verilen kararlar arasındaki çelişki nedeniyle ‘hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması’ koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğine gelince: Uyuşmazlık Mahkemesinin 7.7.2008 günlü, 2007/62 E., 2009/179 K. sayılı kararında da vurguladığı gibi,

‘2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesi ile, iki ayrı yargı merciinden verilen çelişik kararlar nedeniyle bir kimsenin hakkının yerine getirilmesinin olanaksız bulunması halinde Uyuşmazlık Mahkemesi’nce bu çelişkinin giderilmesi yoluyla, o kimse hakkında bir çözüme ulaşılması amaçlanmakta olup, bu suretle verilecek kararın uyuşmazlıkla ilgisi bulunmayan özel ve tüzel kişileri etkilememesi gerekmektedir.

Diğer bir anlatımla “hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması” durumu; davacı yönünden sübjektif bir nitelik taşımakta ve yargı kararı ile kendisine tanınmış bir hakkın yerine getirilmemesi söz konusu iken davalı idare yönünden, ilamı yerine getirmekle yükümlü olması bakımından objektif bir nitelik taşımakta ve davacıya yargı kararı ile tanınmış olan bir hakkın idarece yerine getirilmesinin olanaksızlığını ifade etmektedir.

Bilindiği üzere, mahkeme kararı, kural olarak, davanın taraflarını bağlar ve bunlar için kesin hüküm sonucunu doğurur. Ancak, verilen karar üçüncü kişileri bağlamaz.’Hüküm uyuşmazlığına konu edilen davaların tarafları bakımından ilamların yerine getirilmesi bir hakkın uygulanmasının olanaksız hale getirmeyeceği açıktır.Açıklanan nedenlerle olayda, konu ve dava sebeplerinin aynı olması ve hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının da gerçekleşmemesi karşısında, 2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesine uygun olmayan başvurunun reddi gerektiği…” yolunda düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Nurdane TOPUZ, Mehmet Ali DURAN, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 9.4.2012 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Mahkemenin görevi” başlığını taşıyan 1. maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir” denilmiş; 24. maddesinde(Değişik birinci fıkra: 21/1/1982 – 2592/7 md.) ise, 1 nci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığının kabul edileceği belirtilmiştir.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen adli ve idari yargı kararlarının incelenmesinden: ortada adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve kesinleşmiş kararlar bulunduğu; kararlarda da işin esasının hükme bağlandığı; davaların taraflarından birinin (Aydın İl Özel İdaresi) aynı olduğu anlaşılmaktadır.

Olayda, Aydın İli, Didim İlçesi, Altınkum Plaj Sitesi, Yol Caddesi üzerinde, mülkiyeti Aydın İl Özel İdaresine ait ve A. A.’ya kiralanmış olan, A Blok, 9 numaralı dükkanın, 12.4.2008 tarihi itibariyle boşaltılması aksi takdirde Devlet İhale Kanununun 75.maddesi gereğince işlem yapılacağına ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı İl Encümen kararının iptali istemiyle idari yargı yerinde açılan davada, Aydın 1. İdare Mahkemesi’nin 6.3.2009 gün ve E:2008/531, K:2009/554 sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği; yine aynı yerde, idarenin mülkiyetlerindeki 11265 parsel üzerinde bulunan ve Kalyoncuoğlu Turizm İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. adına H. K.’na kiralanmış olan dükkanın, 4.6.2008 tarihi itibariyle boşaltılması, aksi takdirde Devlet İhale Kanununun 75. maddesi gereğince işlem yapılacağına ilişkin 5.3.2008 gün ve 104 sayılı kararından dolayı adli yargı yerinde açılan muarazanın giderilmesine ilişkin davada, Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesince 27.3.2009 gün ve E:2008/273, K:2009/227 sayı ile, davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.

Buna göre, farklı dükkanların kiracıları olan A. A. ile Kalyoncuoğlu Turizm’in dükkanları tahliye etmek istememelerinden dolayı, birbirlerinden bağımsız olarak ayrı iki yargı kolunda açtıkları davaların konularının aynı olmasından sözedilemeyeceği gibi, iki farklı davacı hakkında verilen iki farklı kararda çelişki bulunduğundan sözetmek de olanaksızdır.

Öte yandan idari yargı yerince davanın reddi yolunda verilen karar ile adli yargı yerince davanın kabulü yolunda verilen karar birbirlerinin uygulanmasına engel teşkil etmediğinden, olayda, başvuruda bulunan Aydın İl Özel İdaresi yönünden hakkın yerine getirilmesinin imkansızlığından da sözedilemez.

Açıklanan nedenlerle 2247 sayılı Yasanın 24. maddesinde öngörülen “konu ve dava sebebinin aynı olması” ve “hakkın yerine getirilmesinin imkansız bulunması” koşullarını taşımayan başvurunun reddi gerekmektedir.

SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN REDDİNE, 9.4.2012 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

—— • ——

ESAS NO : 2011/238,KARAR NO : 2012/63,KARAR TR   : 9.4.2012(Hukuk Bölümü)

ÖZET    : Davacılara ait taşınmazların imar planında çocuk bahçesi alanında ve yeşil alanda kalmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacılar           : U. B., M. G., M. G., İ. B.

Vekilleri : Av. H. K., Av. H. G.

Davalı    : Bağcılar Belediye Başkanlığı

Vekili     : Av. Ş. A.

O L A Y : Davacılar vekili, Müvekkillerinin hissedarı oldukları İstanbul ili, Bağcılar İlçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazların 1/1000 ölçekli uygulama imar planında park alanı olarak ayrıldığını, 1987 yılından bu yana çok uzun süredir park alanı olarak düzenleme yapılmadığını ve kamulaştırılmadığını, taşınmazda inşaat yapma olanağı bulunmadığından kamulaştırmasız el atma şartlarının oluştuğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi kararlarında, taşınmaza fiilen el atılmasa da imar planı gereğinin uzun yıllar yerine getirilmemesi halinde kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleştiğinin kabul edildiğini öne sürerek kamulaştırmasız el atma nedeniyle, metrekare ve değer yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte şimdilik 10.000,00 TL’nin davalı Belediyeden tahsiline, bedeli ödenen kısımların davalı lehine tapudan terkinine karar verilmesi istemiyle, 25.03.2011 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı vekilince, süresinde verilen ilk itiraz dilekçesinde, müvekkili idarenin idari niteliği ve varsa eylemlerinin de idari eylem niteliği taşıdığı ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

BAKIRKÖY 3.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 27.05.2011 gün ve E:2011/160 sayı ile, davalı vekilinin yargı yolu itirazının, dava konusunun gerek Kamulaştırma Kanunu gerekse İmar Kanunu uyarınca adli yargının görevi kapsamında kalması nedeniyle reddine karar vermiştir.

Davalı Belediye Başkanlığı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti’de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, “idari işlem”; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, “idari eylem” olarak tanımlandığı; bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8’inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, “idari işlem”; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları, bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; her ne kadar, uyuşmazlık konusu parsellerin 16.03.2001 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli revizyon imar planlarında “ağaçlandırılacak alan”, 19.10.2004 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planında “yeşil alan”, 15.9.2008 onay tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise çocuk bahçesi alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle ve imar uygulama işlemi ile çocuk bahçesinden yer tahsis edilmiş bulunduğu iddiasıyla söz konusu taşınmazların bedellerinin tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, davanın hukuksal dayanağı olarak, kamulaştırmasız el atma gösterilmiş ve dava dilekçesine eklenen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da, imar planında ilköğretim tesisi alanına ayrılan taşınmaz yönünden kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığı kabul edilmiş; yine, davacı tarafından dosyaya sunulan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, 3194 sayılı Kanun’un 18’inci maddesine göre yapılan uygulamada davacıya tahsis edilen imar parselinin, imar planında lise alanı olarak ayrılması halinde kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleştiği yönündeki mahkeme direnme kararı yerinde bulunmuş ise de; davacıların mülkiyet hakkına getirilen kısıtlama, yukarıda açıklandığı üzere, genel ve düzenleyici işlem olan imar planlarında ilgili taşınmazların sırasıyla ağaçlandırılacak alan, yeşil alan ve çocuk bahçesi alanı olarak gösterilmesinden, bu planlarda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulaması işleminden kaynaklandığında ihtilaf bulunmadığından; bu kısıtlama ve hareketsizlikten doğan zararın da idari işlem ve eylemden kaynaklandığının kabulünün gerektiği; bu bakımdan; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,” hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Davacıların, İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazlarının 1/1000 ölçekli uygulama imar planında park alanı olarak ayrılması sonucu mülkiyet hakkını kullanamadığı, kamulaştırma yapılmadan beklenmesine rağmen imar plan değişikliği sonucu mülkiyet hakkı kullanımının engellenmesi sonucu hukuken kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle tazminat talep ettiği davada; davalı idare tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığının anlaşıldığı; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; uyuşmazlık konusu işlemin, 15/09/208 onay tarihli 1/1000 ölçekli imar planında çocuk parkı alanı olarak bırakıldığı, dava tarihine kadar herhangi bir kamulaştırma işlemi ya da fiilen el atmanın bulunmadığı, davaya konu idari eylemin, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanmakta olduğu, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haktan doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/179 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesinin gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Davacıların, İstanbul ili, Bağcılar İlçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazlarına, imar planında park alanı olarak ayrılmak suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte şimdilik 10.000,00 TL’nin davalı idareden tahsili istemiyle açılmıştır.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun“Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

a) Bölge planları; sosyo – ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.

b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.

Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.

İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.

c) (Ek: 3/7/2005 – 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasında bulunan Bağcılar Belediye Başkanlığı, Plan ve Proje Müdürlüğünün 27.04.2011 gün ve 2715 sayılı yazısının incelenmesinden; davaya konu edilen İstanbul ili, Bağcılar İlçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazların, 16.03.2001 onay tarihli 1/1000 ölçekli Revizyon İmar Planında ağaçlandırılacak yeşil alan fonksiyonunu sürdürdüğü, bu plana istinaden yapılan 19.10.2004 onay tarihli 1/1000 ölçekli Revizyon İmar Planında söz konusu parsellerin yeşil alanda kaldığı, mer’i plan olan 18.04.2008 onay tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında ve bu plana istinaden hazırlanan 15.09.2008 onay tarihli 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planında yeşil alanda kaldığı ifade edilmiş; aynı Müdürlüğün 30.3.2011 gün ve 1908 sayılı yazısında söz konusu parsellerin imar planında çocuk bahçesi alanında kaldığı anlaşılmıştır.Olayda, imar planının uygulaması sonucu, uyuşmazlığa konu parsellerin imar planında park alanında kaldığı, uzun süredir park alanı olarak düzenleme yapılmadığı, kamulaştırılmadığı, taşınmazda inşaat yapma olanağı bulunmadığı; kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanunu uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında yeşil alan olarak yer alan davacılara ait taşınmazın bedelinin tazminine ilişkin bulunduğu anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Bağcılar Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27.05.2011 gün ve E:2011/160 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

ESAS NO                      : 2011/243,KARAR NO        : 2012/64,KARAR TR           : 9.4.2012(Hukuk Bölümü)

ÖZET    : 2981/3290 sayılı Kanun gereğince tesis edilen idari nitelikteki uygulama işlemlerinden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı   : O. A.

Vekili     : Av. D. D.

Davalı    : Bağcılar Belediye Başkanlığı

Vekili     : Av. Ş. A.

O L A Y : Davacı vekili; müvekkilinin, İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, 12 pafta, 880 parsel sayılı 6620 m2 miktarlı taşınmazda 124/6620 oranında hissedar bulunmakta iken, taşınmazın davalı idarece 2981 ve 3290 sayılı kanunlar çerçevesinde 18. madde uyarınca imar uygulamasına tabi tutulduğunu, müvekkiline İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, 1677 ada, 9 parsel sayılı 230 m2 miktarlı taşınmazdan 46 m2 hisse verildiğini; müvekkiline düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra verilmesi gereken hisseden daha az miktar hisse verilmiş olduğunu; bu şekilde, düzenleme ortaklık payının mahsubu ile verilmesi gereken paydan daha az pay verilmesi ve kesilen bu pay yönünden kamulaştırma işlemleri yapılmamış olması nedeni ile, kamulaştırmasız el atma koşullarının oluştuğunu iddia ederek, sonuç itibariyle; kamulaştırmasız el atılmasından dolayı fazlaya ait talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.00,00 YTL’nin davalı idareden yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesi istemiyle, 19.03.2009 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı Belediye vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davacı hakkında tesis edilen idari işlemle ilgili olarak açılan davaya bakma görevinin idare mahkemelerine ait olduğu öne sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi: 29.09.2009 gün ve E:2009/83, K:2009/329 sayı ile, Davacı vekili her ne kadar müvekkilinin hissedar olduğu dava konusu İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, 12 Pafta, 880 Parsel sayılı taşınmazın davalı idarece İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca imar uygulamasına tabi tutulduğunu ve kendilerine 46 m2 hisse verildiğini, müvekkiline ortaklık payının mahsubu ile verilmesi gereken paydan daha az pay verilmesi ve herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmaması nedeniyle kamulaştırmasız el atma koşullarının oluştuğundan bahisle fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla 10.000,00 TL tazminatın davalıdan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş ise de, davacının talebinin imar uygulamasında yasaya aykırı idari işleme dayalı olması, talebin mahkemelerinin görevine giren imar uygulaması sırasında bedele dönüştürülen payın arttırılmasına ilişkin bulunmaması, tamamen idari yargının görevine giren tam yargı davası niteliğinde bulunduğunun anlaşılması karşısında yargı yolu bakımından mahkemelerinin görevsizliğine karar vermiş; davacı vekilinin temyiz etmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi: 07.10.2010 gün ve E: 2010/9188, K:2010/16674 sayı ile, dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; dava konusu edilen kadastral 12 pafta, 880 parsel sayılı taşınmazın, Bağcılar Belediye Başkanlığı tarafından 1992 yılında imar uygulamasına tabi tutularak, davacıya ait 124 m2‘lik hissesine karşılık 1667 ada 9 parsel sayılı taşınmazdan 46 m2‘lik hisse verildiği, düzenleme ortaklık payı karşılığının fazla alındığının anlaşıldığı; bu durumda, davacının imar uygulaması sırasında yok edilen 34,6 metrekarelik hissesi ile ilgili talebinin, kamulaştırmasız el atma sonucu meydana getirilen zararın tazmini olarak nitelendirilip, 11.02.1959 gün ve 17/15 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davaya bakmanın adli yargının görevi dahilinde olduğu gözetilerek, işin esasına girilip talep hakkında bir karar verilmesi gerekirken; yasal olmayan gerekçelerle davanın görev yönünden reddine karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

BAKIRKÖY 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 17.03.2011 gün ve E:2010/565 sayı ile, görev hususunda yerel mahkemelerin direnme hakkı bulunmadığından, usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 07.10.2010 gün ve 9188-16674 sayılı bozma ilamına uyulmasına karar vermiştir.

Davalı vekilince, süresinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; olayda, davacıya ait taşınmaza imar uygulaması nedeniyle el atılmış olmasından dolayı bir bedel ödenip ödenmeyeceğine ve sonuçta bir idari işlem olan imar uygulamasından doğan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, kamu mevzuatı hükümleri çerçevesinde ve kamu gücü kullanılarak tesis edilen idari işlem ve eylemden kaynaklanan bir uyuşmazlığı konu edilmiş olduğundan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan, “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği; bu bakımdan, imar uygulaması sonucunda uğranıldığı öne sürülen zararın tazminine ilişkin bulunan dava konusu uyuşmazlığın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesinin görev ayrımına ilişkin kurallara uygun bulunduğu gerekçesiyle; 2247 sayılı yasanın 10’ uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; davanın konusunun, imar mevzuatı hükümleri gereğince yapılan imar planları çerçevesinde, davacının hisseder olduğu taşınmazdaki hissesi karşılığında düzenleme ortaklık payı olarak verilen 46 m2’lik hisse miktarının az olduğu ve aradaki farkın davalı tarafından tazmin edilmesine ilişkin bulunduğu; dava konusu düzenleme ortaklık payı verilmesine ilişkin işlemin dayanağını oluşturan 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesi 1 fıkrasında “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.” hükmü ile tesis edilen işlemin kamulaştırmasız el atma temelinde ele alınamayacağının anlaşıldığı; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı gerekçesiyle; Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/565 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

 

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, Davalı vekilince anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde görev itirazında bulunulduğu ve Mahkemece, Yargıtay bozma kararına uyulmasına karar verilmesi üzerine 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Danıştay Başsavcılığı tarafından olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmakta olup, esasın incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının maliki ve hissedarı olduğu taşınmazdaki hisse miktarının, düzenleme ortaklık payının mahsubu nedeniyle düşürüldüğü, kamulaştırmasız el atma koşullarının oluştuğu iddiasıyla; fazlaya ait talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.00,00TL’nin davalı idareden yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle açılmıştır.

2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygula­nacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiş­tirilmesi Hak­kında Kanun, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün yapılar hakkında uygulanacak işlemleri dü­zenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit, değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve ilgili diğer hususları belirlemek amacını taşımakta olup, valilik veya belediyelerce yetki ve sorumluluk alanlarında ıslah imar düzen­lemeleri yapılmak suretiyle, yeniden gece­kondu yapılmasının önlenmesi için temin edilecek arsaların ve muhafazası mümkün görülen gecekonduların Yasada öngörülen usul ve esaslara göre hak sahipliği belir­lenen kişilere ve­rilmesine olanak sağlamıştır.Bu doğrultuda yapılan ıslah imar planlaması çerçevesinde, Yasada öngörülen usul ve koşullara uygunluğu saptananlara hak sahipliği ölçütüne dayalı olarak ida­rece arsa veya hisse tahsis edilmekte ve tapu verilmektedir.Ayrıca, 2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10. maddesinin (c) bendinde, “İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapılara yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir..” hükmü yer almıştır.

Dosyada bulunan Bağcılar Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün 15.04.2009 gün ve 2971 sayılı yazısında; İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, Fatih Mahallesi eski 12 pafta 880 sayılı kadastral parseli de kapsayan alanda Bakırköy Belediyesince 2981/3290 sayılı yasaya göre ifraz yapılmış ve Tapu Sicil Müdürlüğü’nce de tescil edilmiş olduğu; tescil edilen ifraz işleminden sonra söz konusu yerde ilgililerin itirazı üzerine Bakırköy Belediyesince 24.09.1992 tarih ve 5974 sayılı Encümen Kararı ile düzeltme işlemi yapıldığı, bu düzeltme işleminde davacıya 230 m2 miktarındaki 158 ada 9 parselden 46/230 hisse tescil edilmiş, verilemeyen yer için 2.787.000 TL tutarında bedel takdir edilmiş olduğu; davacının, ifrazlı tapusunu almak için 12.02.1992 tarih ve 1576 sayılı dilekçe ile belediyeye müracaat ettiği, davacıya eksik verilen yer için takdir edilen bedelin ödenmesi hususunda 27.03.1992 tarih ve 1576 sayılı ödeme yazısının elden imza karşılığı verildiği; 31.01.1997 tarihli banka hesap ekstresine göre davacının bu bedeli 29.01.1997 tarihinde aldığı ifade edilmiştir.

Olayda uyuşmazlığın, davacının 124 m² hisseli taşınmazının bulunduğu kadastral parselde 2981 ve 3290 sayılı yasalara göre yapılan imar uygulaması sonucu, davacı adına bir başka parselde tescil edilen 46 m² hisseli taşınmaza ilişkin olarak takdir edilen miktarın düşüklüğünden kaynaklandığı; bunun ise kamu gücüne dayalı, resen ve tek yanlı olarak tesis edilen bir idari işlem niteliğini taşıdığı kuşkusuzdur.Her ne kadar, davacı vekili tarafından kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmaz bedelinin ödenmesi istemiyle dava açılmış ise de; olayda, davalı idarenin kanuna aykırı olarak ferdin taşınmazını elinden alması ya da kanunla getirilen sınırlamalar dışında malikin tasarrufunu engellemesi söz konusu olmadı­ğına göre, kamulaştırma­sız el atmanın varlığından söz edilemeyeceği gibi, ortada bedel artırımı, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiilden doğan zararların tazmini kapsamında bir dava da bulunmamaktadır.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde, “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” idari dava türleri arasında sayılmıştır.Bu durumda, 2981 sayılı Kanun gereğince tesis edilen idari nitelikteki uygulama işlemlerinden doğduğu anlaşılan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde idari yargı görevli bulunmaktadır.Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Bağcılar Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının, Bakırköy 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Yargıtay bozma kararına uyulması suretiyle) reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcılığınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 17.03.2011 gün ve E:2010/565 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

 

ESAS NO: 2011/265,KARAR NO: 2012/65,KARAR TR : 9.4.2012 (Hukuk Bölümü)

ÖZET    : 2872 sayılı Kanun’un 20/j maddesine aykırılık nedeniyle Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K A R A R

 

Davacı   : Roza Endüstri Ürünleri Kozmetik Bilg. San. Tic. Ltd. Şti.

Vekilleri : Av. A. Ç., Av. E. K., Av. S. Ç.

Davalı    : Ankara Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü

O L A Y            : Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Kabahatler Bürosu’nun 08.04.2011 tarihli, Kabahat Defteri No:2011/1834, Karar Numarası: 2011/1713 sayılı İdari Yaptırım Kararı ile, atık malzemelerin boş araziye terk edilmesi nedeniyle 2872 Çevre Kanununa aykırı kabahatin işlendiği; işlenen kabahat eylemi nedeni ile işlem yapılıp soruşturma sonucunda tespit tutanağı düzenlenerek suç duyurusunda bulunulduğu belirtilerek, eylemin 2872 sayılı Kanun’un 20/j maddesine temas ettiği, 5252 sayılı TCK’nın yürürlüğüne ilişkin Kanun’un 7.maddesi, VUK’nun 298.maddesindeki yeniden değerlendirme oranında artırım ile hesaplanan, 31.745,00TL idari para cezasının ödenmesi hususu davacı Şirkete tebliğ edilmiştir.

Davacı vekili, söz konusu idari para cezasının kaldırılması istemiyle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

ANKARA 7. SULH CEZA MAHKEMESİ: 09.08.2011 gün ve Değ. İş No: 2011/426 sayı ile, muteriz Roza Endüstri Ltd. Şti. vekili marifetiyle muhatap Ankara Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü aleyhine 05/05/2011 tarihinde ikame etmiş olduğu dava ile, davalı kurum tarafından yapılan denetim sonucu Ankara. C. Başsavcılığınca hakkında verilen idari para cezasının usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle kaldırılması talebinde bulunduğu; muteriz itiraz dilekçesi içeriğinde, Ankara C. Başsavcılığı tarafından 2872 Sayılı Yasanın 20/g ve j Maddesi gereğince hakkında verilen idari para cezasının usul ve yasaya aykırı olduğunu zira söz konusu atıldığı iddia olunan atıkların taraflarından gerçekleştirilmediği belirtilerek talepte bulunulduğunun anlaşıldığı; itiraz dilekçesi üzerine söz konusu idari yaptırım kararına ilişkin dosyanın C. Savcılığından dosyalarına gönderildiği, yapılan incelemede muteriz kurum tarafından 2872 Sayılı Yasanın 20. Maddesinin g ve j bentlerine aykırılıktan dolayı idari para cezası verildiği görülmekle aynı Yasanın 25/2. maddesi gereği itiraza bakmaya İdare Mahkemesi’nin yetkili olduğunun anlaşıldığı(Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2133 Esas, 144 Karar, 02110/2006 tarih/ Esas 2007/79, 2007/95 Karar 04.06.2007 tarihli örnek kararlar), 5326 Sayılı Yasanın 23. maddesi de nazara alınmak suretiyle dilekçenin görev yönünden reddine karar verildiği gerekçesiyle; itiraza bakmakla İdare Mahkemesi görevli olduğundan dilekçenin görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/1834 Kabahat numaralı dosyasında yapılan inceleme sonucu 2011/1713 sayılı Karar ile müvekkili şirket aleyhine tesis edilen haksız ve hukuka aykırı işlemin iptali ile 31.745,00 TL tutarındaki İdari Para Cezasının terkinine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 13.İDARE MAHKEMESİ:19.09.2011 gün ve E: 2011/1649 sayı ile, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 12.maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Bakanlığa aittir. Gerektiğinde bu yetki, Bakanlıkça; il özel idarelerine, çevre denetim birimlerini kuran belediye başkanlıklarına, Denizcilik Müsteşarlığına, Sahil Güvenlik Komutanlığına, 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre belirlenen denetleme görevlilerine devredilir. Denetimler, Bakanlığın belirlediği denetim usül ve esasları çerçevesinde yapılır.”hükmüne, 24.maddesinde; “Bu Kanunda öngörülen idari yaptırım kararlarını verme yetkisi Bakanlığa aittir. Bu yetki, 12 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca denetim yetkisinin devredildiği kurum ve merciler tarafından da kullanılır. Bu Kanunda öngörülen idari yaptırım kararları Bakanlık merkez teşkilatında genel müdürler, taşra teşkilatında il çevre ve orman müdürlerince verilir.”hükmüne, 25.maddesinin 2.fıkrasında; İdari yaptırım kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde idare mahkemesinde dava açılabilir.”hükmüne yer verilmiş olduğu; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Cumhuriyet Savcısının Karar Verme Yetkisi” başlıklı 23.maddesinde; “(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkilidir.(2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idari yaptırım kararı verebilir.(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idari yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir.”hükmü, “Başvuru Yolu” başlıklı 27.maddesinin 1.fıkrasında; “İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir.”hükmüne yer verildiği; adli yargının bir kolu olan Cumhuriyet savcılarının idari para cezası verme yetkisini 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’ndan aldığı, bu kanun uyarınca verilen idari para cezalarına karşı sulh ceza mahkemesine dava açılmasının öngörüldüğü, uygulamada cumhuriyet savcıları tarafından tesis edilen işlemlerin adli yargıdaki mahkemelerce denetlendiği, uygun bulunmayan işlemlerin yine bu merciler tarafından iptal edilmekte olduğu, adli yargının bir kolu olan cumhuriyet savcılarınca verilen kararların idari yargı mercilerince incelenmesinin mümkün bulunmadığı, sadece adli yargı makamlarınca, bir başka ifadeyle adli yargı adalet komisyonu tarafından verilen idari nitelikli kararların özel kanunlarda aksi bir hüküm olmaması halinde idari yargı mercilerince incelenebileceği; bu durumda, her ne kadar idari yaptırım kararının çevre Kanunu uyarınca tesis edildiği belirtilmiş ise de, idari yaptırım kararı verme yetkisini Kabahatler Kanunu’ndan alan Cumhuriyet savcısı tarafından verilen idari yaptırım kararının iptali isteminin sulh ceza mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerektiği, çevre Kanunu’nun yukarıda yer verilen maddesi uyarınca işlem tesis edip edemeyeceği hususunun da anılan mahkemece ayrıca incelenmesi gerektiği açık olduğundan, uyuşmazlıkta mahkemelerinin görevli bulunmadığı gerekçesiyle; adli yargının görev alanına giren davada Mahkemelerinin görevli olmadığına, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda uyuşmazlık mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre: Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.İdare mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen durumun aksine, adli yargı kararının kesinleşme durumu açıklığa kavuşturulmadan ve önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğu görülmekte ise de; Başkanlık yazısıyla, adli yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneğinin Mahkemesinden istenildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın, davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 2872 sayılı Kanun’un 20/j maddesine aykırılık nedeniyle Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “İdari nitelikteki cezalar” başlıklı 20.maddesinde, “(Değişik: 26/4/2006 – 5491/14 md.)

İdarî nitelikteki cezalar şunlardır:

(…)

j) Kanunda ve yönetmelikte öngörülen yasaklara veya standartlara aykırı olarak veya önlemleri almadan atıkları toprağa verenlere 24.000 Türk Lirası idarî para cezası verilir.

(…)

Bu maddenin uygulamasında Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunların, fiilin suç oluşturması haline ilişkin hükümleri saklıdır.”; aynı Kanun’un, “İdarî yaptırımların uygulanması, tahsil usûlü ve itiraz” başlıklı 25. maddesinde , “Değişik: 26/4/2006 – 5491/17 md.)

Bu Kanunda öngörülen idarî yaptırımların uygulanmasını gerektiren fiillerle ilgili olarak yetkili denetleme elemanlarınca bir tutanak tanzim edilir. Bu tutanak denetleme elemanlarının bağlı bulunduğu ve idarî yaptırım kararını vermeye yetkili mercie intikal ettirilir. Bu merci, tutanağı değerlendirerek gerekli idarî yaptırım kararını verir. İdarî yaptırım kararı, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre idarî yaptırım kararını veren merci tarafından ilgiliye tebliğ edilir.

İdarî yaptırım kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde idare mahkemesinde dava açılabilir. Dava açmış olmak idarece verilen cezanın tahsilini durdurmaz.

İdarî para cezalarının tahsil usûlü hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır.

Ceza vermeye yetkili kurum ve merciler tarafından tahsil edilen idarî para cezaları, Maliye Bakanlığından izin alınarak Bakanlıkça bastırılan ve dağıtılan makbuz karşılığında tahsil edilir.

Bu Kanuna göre verilecek idarî para cezalarında ihlalin tespiti ve cezanın kesilmesi usûlleri ile ceza uygulamasında kullanılacak makbuzların şekli, dağıtımı ve kontrolüne ilişkin usûl ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükümlerine yer verilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesince, 2872 sayılı Yasa’nın 20. maddesine göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesi ve 2872 sayılı Yasa’da bu cezalara karşı idare mahkemesinde dava açılabileceğinin belirtilmesi karşısında, idari yargı yerinin görevli olduğu kabul edilmektedir.

Ancak bakılan davada, idari yaptırım kararının Cumhuriyet Savcısı tarafından verildiği dikkate alındığında yeniden değerlendirme yapılması gerekmektedir.4.11.2004 gün ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Hafif hapis ve hafif para cezalarının idari para cezasına dönüştürülmesi” başlığını taşıyan 7. maddesinde(Değişik: 11.5.2005 – 5349/3 md.), “(1) Kanunlarda, “hafif hapis” veya “hafif para” cezası olarak öngörülen yaptırımlar, idari para cezasına dönüştürülmüştür. İdari para cezasının hesaplanmasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesi hükümleri uygulanır. İlgili kanunda “hafif hapis” cezasının üst sınırının belirtilmediği hallerde, idari para cezasının hesaplanmasında esas alınacak gün sayısının üst sınırı, yediyüzotuzdur.

(2) Kanunlarda, “hafif hapis cezası” ile “hafif para cezası”nın seçimlik olarak veya birlikte öngörüldüğü hallerde, idari para cezası yaptırımının belirlenmesinde “hafif hapis cezası” esas alınır.

(3) Kanunlarda, sadece “hafif para cezası”nın öngörüldüğü ve cezanın alt veya üst sınırının belirtilmediği hallerde, idari para cezası, yüzyirmimilyon Türk Lirasından az, onsekizmilyar Türk Lirasından fazla olamaz.

(4) Bu madde hükmüne göre idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı yetkilidir” hükmüne yer verilmiştir.

Olayda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Kabahatler Bürosu’nun 08.04.2011 tarihli, Kabahat Defteri No:2011/1834, Karar Numarası: 2011/1713 sayılı İdari Yaptırım Kararı ile, atık malzemelerin boş araziye terk edilmesi nedeniyle 2872 Çevre Kanununa aykırı kabahatin işlendiği; işlenen kabahat eylemi nedeni ile işlem yapılıp soruşturma sonucunda tespit tutanağı düzenlenerek suç duyurusunda bulunulduğu belirtilerek, eylemin 2872 sayılı Kanun’un 20/j maddesine temas ettiği, 5252 sayılı TCK’nın yürürlüğüne ilişkin Kanun’un 7.maddesi, VUK’nun 298.maddesindeki yeniden değerlendirme oranında artırım ile hesaplanan, 31.745,00TL idari para cezasının ödenmesi hususunun davacı Şirkete tebliğ edildiği anlaşılmıştır.

30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde ” (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,uygulanır.” denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.Ancak, 5326 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet Savcısının Karar Verme Yetkisi” başlıklı 23. maddesinde, “(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkilidir. (2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idari yaptırım kararı verebilir. (3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idari yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir.”, “Başvuru Yolu” başlıklı 27. maddesinde “(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir. / (2) Mücbir sebebin varlığı dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş olması halinde bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde karara karşı başvuruda bulunulabilir. Bu başvuru, kararın kesinleşmesini engellemez; ancak, mahkeme yerine getirmeyi durdurabilir. / (3) Başvuru, bizzat kanunî temsilci veya avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe ile yapılır. Başvuru dilekçesi, iki nüsha olarak verilir. / (4) Başvuru dilekçesinde, idarî yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir. / (5) (Değişik: 6/12/2006-5560/34 md.) İdarî yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir. / (6) (Ek: 6/12/2006-5560/34 md.) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir. / (7) (Ek: 6/12/2006-5560/34 md.) Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir. / (8) (Ek: 6/12/2006-5560/34 md.) İdarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idarî yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idarî yargı merciinde görülür.” denilmiştir.

Kabahatler Kanununun 23. ve 27.maddeleri birlikte irdelendiğinde; belli şartlar altında Cumhuriyet Savcıları’na da idari yaptırım kararı verebilme yetkisinin tanındığı, özellikle soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısının ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması koşuluyla idari yaptırım kararı verebileceği, bu karara karşı kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği, Cumhuriyet Savcısının soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı vermesi halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde idarî yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz merciinde inceleneceği anlaşılmaktadır.İncelenen uyuşmazlıkta, 2872 sayılı Kanun’un 20/j maddesinin ihlal edildiği nedeniyle suç duyurusunda bulunulduğundan bahisle 5252 sayılı Kanun’un 7. maddesi de dikkate alınarak davacı şirkete Cumhuriyet Savcısı tarafından 31.745,00TL idari para cezası verilmiştir.Buna göre, dava konusu olayda; idari yaptırım kararının idari makam ve mercilerce değil de soruşturma konusu fiilin suç olmayıp kabahat olarak değerlendirilmesi sonucu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verildiği dikkate alındığında, kararın idari işlemden çok, yargısal nitelikte bir yetkinin kullanılması sonucu verilen ceza niteliğini taşıdığı açık olduğundan, davanın çözümünün, Kabahatler Kanununu hükümleri uyarınca adli yargı yerine ait olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 13.İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nce verilen 09.08.2011 gün ve Değ. İş No: 2011/426 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

 

ESAS NO: 2012/17,KARAR NO : 2012/70,KARAR TR : 9.4.2012(Hukuk Bölümü)

ÖZET    : 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K A R A R

Davacı   : N. A.

Vekili     : Av. U. Ç.

Davalı    : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (Aydın Bölge Müdürlüğü)

Vekili     : Haz. Av. S. K. A.

O L A Y : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Aydın Bölge Müdürlüğü’nün 06.04.2006 tarih ve …/6097 sayılı işlemi ile, istenilen kayıt ve belgelerin Bakanlık iş müfettişine ibraz edilmeyerek denetimin engellendiği belirtilerek; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 92. maddesine muhalefet edildiğinden bahisle 108. maddesine dayanılarak 107. maddesine göre idari para cezası verilmiştir.

Davacı vekili, para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

DENİZLİ 2. SULH CEZA MAHKEMESİ: 23.02.2007 gün ve D. İş No: 2006/583 sayı ile; her ne kadar muteriz vekili 7.844,00 YTL idari para cezasına itiraz etmiş ise de, Danıştay 10. Dairesinin 22.11.2006 tarih ve 2006/2091 Esas, 6741 Karar sayılı kararı ile 506 Sayılı Yasanın 140. maddesi gereğince verilen idari para cezalarına ilişkin uyuşmazlıkların görüş ve çözümü görevinin İdari Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; yapılan itiraz Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.06.2011 gün ve Değ.İş.No: 2011/137 sayılı kararıyla kesin olmak üzere reddedilmiştir.

Bu kez Davacı, söz konusu idari para cezasının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

AYDIN 1. İDARE MAHKEMESİ: 12.09.2011 gün ve E: 2011/1877 sayı ile; 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 2. maddesinde; kabahat deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağının belirtildiği, 06.12.2006 tarih ve 5560 Sayılı Kanunun 31. maddesi ile değişik 3. maddesinde: “Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün filler hakkında,” uygulanacağının öngörüldüğü, 4. maddesinde; hangi fiillerin kabahat oluşturduğunun kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriğinin, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabileceği, kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarının ancak kanunla belirlenebileceği, 16. maddesinde; kabahatler karşılığında uygulanacak olan yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu, idari tedbirlerin, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu, 17. maddesinde; idari para cezasının maktu veya nispi olabileceği, 27. maddesinde; idari yaptırım kararı ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç 15 (onbeş) gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabileceği, bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararının kesinleşeceği, idari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde bu madde hükmünün uygulanmayacağı, 29. maddesinde; mahkemenin verdiği son karara karşı, kararın tebliği tarihinden en geç yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebileceği kuralına yer verilmiş olduğu; 4857 sayılı İş Kanunu’nda, bu kanun hükümleri uyarınca verilecek idari para cezalarına ilişkin yargı yolunu gösteren hüküm bulunmadığı; 2247 Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesinin 1. fıkrasında “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” 2. fıkrasında “(Değişik fıkra: 21/01/1982 – 2592/6 md.:Değişik fıkra:23.07.2008-5791 S.K./9.mad) Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir. hükmünün yer aldığı; Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden, Denizli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23.02.2007 tarih, D.İş: 2006/583 sayılı görevsizlik kararına yapılan itirazın Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.06.2011 tarih ve D.İş: 2011/137 sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine mahkemelerinde açılan davada, davacı şirkete, istenilen kayıt ve belgelerin Bakanlık iş müfettişine ibraz edilmeyerek denetimin engellendiği gerekçesiyle 4857 sayılı İş Kanunu’nun 107 ve 108. maddeleri uyarınca 7.844,00 TL para cezası uygulandığı, anılan Kanunda bu kanun uyarınca verilen para cezalarına karşı açılan davaların hangi mahkemede çözümleneceğine ilişkin hüküm bulunmaması karşısında yukarıda anılan Kabahatler Kanunu’nun 3. ve 27. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görev alanı içerisinde olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle; 2247 sayılı Kanun’un 19.maddesi uyarınca, dava dosyasının Denizli 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin D.İş: 2006/583 sayılı dava dosyası temin edildikten sonra görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının onaylı örneğinin Mahkemece, ekinde adli yargı dosyasının onaylı örneği ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 4857 sayılı Kanun’un 92, 107 ve 108. maddelerine göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.4857 sayılı İş Kanunu’nun 92. maddesinde, yetkili makam ve memurlara ilişkin düzenlemeye yer verilmiş; “İş hayatının denetim ve teftişi ile ilgili hükümlere aykırılık” başlığını taşıyan 107 maddesinde, Kanunun; 92 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen, 96 ncı maddesindeki yasaklara uymayan, işveren veya işveren vekiline sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verileceği, iş müfettişlerinin bu Kanundan veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, denetleme yetki ve görevleri gereğince görevlerinin yerine getirilmesi sırasında, görevlerini yapma ve sonuçlandırmaya engel olan kimselere, fiil suç oluşturmadığı takdirde, sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verileceği hükmü yer almış; 108. maddesinin 2. fıkrasında, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüşken, 8.2.2008 gün ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 578. maddesinin öö bendi ile, 22.5.2003 tarihli ve 4857 sayılı Kanun’un 108 inci maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış; anılan madde 15.5.2008 tarihli 5763 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle, “Bu Kanunda öngörülen idari para cezaları, 101 ve 106 ncı maddelerdeki idari para cezaları hariç, gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir. 101 ve 106 ncı maddeler kapsamındaki idari para cezaları ise doğrudan Türkiye İş Kurumu İl Müdürü tarafından verilir ve genel esaslara göre tahsil edilir. 106 ncı maddeye göre verilecek idari para cezası için, 4904 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (h) bendindeki tutar esas alınır” şeklinde değiştirilmiş; madde hükmü 26.5.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş; son olarak maddenin ikinci cümlesi, 25.2.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un 79.maddesiyle “101 inci ve 106 ncı maddeler kapsamındaki idari para cezaları ise doğrudan Türkiye İş Kurumu il müdürü tarafından; birden fazla ilde işyerleri bulunan işverenlere uygulanacak idari para cezası ise işyerlerinin merkezinin bulunduğu yerdeki Türkiye İş Kurumu il müdürünce verilir ve genel esaslara göre tahsil edilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nda idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.

Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır”; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise, “İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir” düzenlemeleri yer almıştır.

Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 4857 sayılı İş Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacak olması nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Aydın 1.İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Denizli 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 23.02.2007 gün ve D. İş No: 2006/583 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

 

ESAS NO: 2012/24,KARAR NO : 2012/74,KARAR TR : 9.4.2012(Hukuk Bölümü)

ÖZET    : 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’ndan kaynaklanan prim ve işsizlik sigortası prim borçlarına ilişkin ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davanın, aynı Yasa’nın 88. maddesi uyarınca ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K A R A R

 

Davacı   : H. K.

Vekili     : Av. S. A.

Davalı    : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı( Mersin İl Müdürlüğü)

Vekili     : Av. H. P.

O L A Y            : Davacı vekili, müvekkilinin ortağı olduğu Dermos Kozmetik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi adına, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Mersin Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen ancak müvekkiline tebliğ edilen prim borcuna ilişkin 11.01.2010 tarih, 2010/10363 ve işsizlik sigortası prim borcuna ilişkin aynı tarih, 2010/10364 takip no.lu ödeme emirlerinin iptali istemiyle 03.06.2010 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı İdare vekili, uyuşmazlığın çözüm yerinin iş mahkemesi olduğunu öne sürerek görev itirazında bulunmuştur.

MERSİN 1. İDARE MAHKEMESİ: 28.3.2011 gün ve E: 2011/38 sayı ile, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 5.maddesinin (a) bendinde vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki iptal davaları ile tam yargı davalarını çözümlemenin İdare Mahkemelerinin görevleri arasında sayıldığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesinin 4001 sayılı Kanunla değişik (1) numaralı bendinde; idari dava türleri, a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayıldığı, aynı maddenin (2) numaralı bendinde ise; idari yargının idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğunun hüküm altına alındığı; dosyanın incelenmesinden; davacının ortağı olduğu Dermos Kozmetik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi adına düzenlenen dava konusu 11.01.2010 günlü, 10363 ve 10364 sayılı ödeme emirlerinin nedeninin, adı geçen şirketin davalı kuruma olan sigorta primi borçları olduğu ve bu borcun dayanağının ise 5510 sayılı Yasa olduğu anlaşılmakla birlikte, iş bu davanın konusunun, söz konusu sigorta prim borçlarının tahakkukuna ilişkin işlemler değil, tahsiline ilişkin işlemler olduğu, diğer bir ifadeyle, uyuşmazlığa konu ödeme emirlerinin, tahakkuk eden kamu alacağının tahsiline ilişkin işlemler niteliğinde bulunduğu ve 6183 sayılı Yasanın ilgili maddeleri uyarınca düzenlendiği dikkate alındığında, görülmekte olan bu davanın görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına girdiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle; davalı idarenin görev itirazının reddi ile bakılan davada Mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermiştir.Davalı vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyasının onaylı örneği ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; konuya ilişkin hukuki mevzuat incelendiğinde; 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin yedinci fıkrasında ( Değişik yedinci fıkra: 17/4/2008-5754/50 md.), “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır” ve 101. maddesinde, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür” hükmünün yer aldığı, 5510 sayılı Kanun’un sözü edilen maddelerinin 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiği; 4447 sayılı yasanın 49. maddesinin 5 ve 6. fıkralarında ise; “İşsizlik sigortası primleri ile ilgili olarak; 5510 sayılı Kanunun 80, 82, 86, 88, 89, 90, 91, 93 ve 100 üncü madde hükümleri uygulanır. /İşsizlik sigortası primlerinin toplanmasından, sigortalı ve işyeri bazında kayıtların tutulmasından, toplanan primler ile uygulanacak gecikme cezası ile gecikme zammının Fona aktarılmasından, teminat ve hak edişlerin prim borcuna karşılık tutulmasından, yersiz olarak alınan primlerin iadesinden Sosyal Güvenlik Kurumu görevli, yetkili ve sorumludur.” hükümlerine yer verildiği; SGK Mersin İl Müdürlüğü tarafından takibi yapılan sigorta ve işsizlik sigortası prim borçlarının takip ve tahsili için düzenlenen ödeme emrine karşı dava açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, sigorta primlerinden ve gecikme zamlarından doğan Kurum alacağının tahsili için düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davanın görümü ve çözümünde 5510 sayılı 88. maddesinde yer alan özel hüküm gereği yetkili kılınan İş Mahkemesi görevli bulunduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle; 2247 sayılı Kanunun 10 ve 13. maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Danıştay Başsavcısı’ndan yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Primlerin ödenmesi” başlıklı 88’inci maddesinin 19’uncu fıkrasında, “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.” hükmüne yer verildiği; Anayasa’nın 2’nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtilmek suretiyle, devletin bütün kamusal faaliyetinin ve bağlamda idarenin işlem ve eylemlerinin hukuksal denetiminin amaçlandığı, zira idarenin yargısal denetimi kavramı, hukuk devleti kavramının bir devamı olup, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olduğu; Anayasanın 125’inci maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”, 140’ıncı maddesinin birinci fıkrasındaki “Hakimler ve savcılar adli ve idari yargı hakim ve savcıları olarak görev yaparlar” 142’nci maddesindeki “mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir” ve 155’inci maddesinin birinci fıkrasındaki “Danıştay, idari mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar” biçimindeki düzenlemelerin, hukuk devleti olmanın gereği olan idarenin yargısal denetiminin ve idari-adli yargı düzeni ayrılığının anayasal düzeydeki normlarına ilişkin bulunduğu; bu bağlamda Anayasanın 125’inci maddesinin birinci fıkrasından sonra yer alan düzenlemelerin, idari yargı alanında geçerli olan ilkeleri belirlediği, bunların, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlaması, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verme yasağı, yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için gerekli olan koşullar, yürütmenin durdurulması kararına getirilebilecek sınırlamalar ve idarenin verdiği zararı ödeme yükümlülüğüne ilişkin olduğu, ağırlıklı olarak adli yargı düzeni için değil, idari yargı düzeni için geçerli olan temel ilkeler olduğu; bu itibarla, idarenin yargısal denetiminin anlamlı ve etkin bir şekilde gerçekleşebilmesinin, söz konusu hukuksal denetimin, idari yargı alanında görevli mahkemelerce yapılmasına bağlı bulunduğu, idari ve adli yargı ayrımının bulunduğu yargı düzeninde, haklı bir neden bulunmadıkça İdari Yargı’nın görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünün adli yargı yerine bırakılmasının olanaklı olmadığı; dava konusu ödeme emirlerinin dayanağı olan 6183 sayılı Kanunun, usul hukukunun bir dalı olan cebri icra hukuku, dolayısıyla kamu hukuku alanında kalan ve kamu idaresine kendi alacaklarını kamu gücü kullanarak bizzat takip ve tahsil yetkisi veren bir idari usul kanunu olduğu, alacaklı kamu idaresinin bu yetkileri kullanarak almış olduğu kararlar ile yapmış olduğu işlemlerin de, bütün unsurları ile idare hukukunda tanımı yapılan birer idari işlemden başka bir şey olmadığı, bu nedenle; 6183 sayılı Kanun hükümlerine dayanılarak düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözüm yerinin, idari yargı yeri olmasının gerektiği; buna göre, kamu alacağının takip ve tahsili gibi, özellikle kamu hukuka alanına ilişkin bulunan bir faaliyet kapsamında tesis olunan ve kamu alacağının, kamu gücü kullanarak cebren tahsili amacıyla düzenlemiş olan ve bu haliyle birer idari işlem olan ödeme emirlerine karşı açılacak davaların görüm ve çözüm yerinin, adli yargı yeri olarak belirlenmiş olmasında, Yasa Koyucu’nun bir takdir yetkisinin bulunmadığı; dolayısıyla, 5510 sayılı Kanunun 88’inci maddesinin ondokuzuncu fıkrasında yer alan göreve ilişkin kuralın, Anayasa’nın 2’nci,125’inci ve 155’inci maddelerine aykırılık oluşturduğu sonucuna ulaşılmış ise de; Başsavcılıklarının, konuyu itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine götürme olanağı bulunmadığından, dosya ile ilgili olarak bu yola gidilemediği gerekçesiyle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 2247 sayılı Yasanın 10’uncu maddesi uyarınca yapılan başvurunun kabulü gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME:        Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’ndan kaynaklanan prim ve işsizlik sigortası prim borçlarına ilişkin ödeme emirlerinin iptali isteminden kaynaklanmıştır.5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Primlere İlişkin Hükümler” Dördüncü Kısımda yer almış; 79 ila 85. maddeleri kapsayan Birinci Bölümde, “Prim Alınması, Prime Esas Kazanç, Prim Oranları ve Asgarî İşçilik”; 86 ila 91.maddeleri kapsayan İkinci Bölümde “Prim Belgeleri ve Primlerin Ödenmesi” hususlarına yer verilmiştir.Bu Kanun’un 86. maddesinin yedinci fıkrasında (Değişik yedinci fıkra: 17/4/2008-5754/50 md.), “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır”;“Primlerin Ödenmesi” başlığını taşıyan 88. maddesinin ondokuzuncu fıkrasında, “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.” ve 101. maddesinde, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür” hükümleri yer almıştır.Öte yandan, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun 37. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Süresi içinde ödenmeyen sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası primleri, işsizlik sigortası primleri, idarî para cezaları, gecikme zamları, katılım payları Kurum alacağına dönüşür ve bu alacakların tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır” denilmiştir.Olayda, davacının ortağı olduğu Dermos Kozmetik Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi’nin Kuruma olan prim ve işsizlik sigortası prim borcunun tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır.Bu durumda, söz konusu ödeme emirlerine karşı açılan davada, 5510 sayılı Yasa’nın 88. maddesi gözetildiğinde İş Mahkemesinin görevli olduğu kuşkusuzdur.Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile İdare Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Mersin 1. İdare Mahkemesi’nin 28.3.2011 gün ve E:2011/38 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

—— • ——

 

ESAS NO: 2012/41,KARAR NO : 2012/77,KARAR TR : 9.4.2012(Hukuk Bölümü)

ÖZET    : İmar uygulaması sonucu oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K A R A R

Davacı   : İ. T.

Vekili     : Av. M. E. A.

Davalı    : Milli Eğitim Bakanlığı

Vekili     : Av. M. A.

O L A Y            : Davacı vekili tarafından, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi 27379 Ada, 1 parsel sayılı taşınmazın yapılan imar planında lise alanı olarak ayrıldığı, taşınmazın imarlı alan olduğu, uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmesi nedeniyle kamulaştırma cihetine gitmeyen davalı idarelerce pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği, bu haliyle davalı idarelerin eyleminin mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, dolayısıyla davalı idarelerin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi müvekkilinin dava yolu ile kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesi yani davalı idarelerce değer karşılığının verilmesi gerektiği öne sürülerek, fazlaya ilişkin tüm yasal talebi dava ve ıslah hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik dava konusu taşınmazın toplam bedelinden 2.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsili ile tapu kaydının davalı idareye tescil ettirilmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açılmıştır.

Davalı vekilince, Bakanlık tarafından Kamulaştırma Kanununun 7. maddesine istinaden konulmuş bir şerhin mevcut olmadığı, böyle bir şerh olsa bile süresi geçtikten sonra davacı tarafından kaldırılmasının mümkün olduğu, davalı idarece yapılan hiçbir hukuksal işlem olmadığı, idarelerin aleyhine dava açılmasının hukuka aykırı olduğu gibi, taşınmazın imar planında sağlık alanı olarak ayrılması ve tapu kaydına şerh konulması işlemiyle ilgili olarak idari yargı yerinde dava açılması gerektiği öne sürülerek, görev itirazında bulunmuştur.

ANKARA 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 17.11.2011 gün ve E:2011/431 sayı ile, davalı Hazine vekilinin yargı yolu itirazı ile talebinin reddine karar vermiştir.Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyası Danıştay Başsavcısına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18’inci maddesi uyarınca arazi ve arsa düzenlemesi kapsamında yapılan imar uygulamalarına ilişkin işlemlerin, kamu gücüne dayalı olarak tek yanlı ve re’sen tesis edilen idari işlemler niteliğinde olduğu, dosyanın incelenmesinden; imar uygulaması sonucu alınan kamu ortaklığı paylarından oluşturulan Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi, 27379 ada, 1 sayılı parselin, imar planında “lise alanı” olarak belirlendiği, davacının, söz konusu taşınmazına davalı idarece kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, alacağın şimdilik 2.000.-TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsiline hükmedilmesi ve tapu kaydının davalı idareye tescil ettirilmesine karar verilmesi istemiyle dava açtığının anlaşıldığı, parselin imar planında “lise alanı” olarak ayrılmış olması nedeniyle, bu parselin bedelinin ödenmesi gerektiği iddiasıyla açılan dava, kamulaştırmasız el atma hukuki temeline oturtulmak istenmiş ise de; davanın konusu, imar planında “lise alanı” olarak ayrılmış bulunan ve davalı idarece 3194 sayılı Kanunun 18’inci maddesi uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan uygulama işlemleri sonucunda davacıya ait taşınmaz bedelinin tazminine ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamına girdiğinden kuşku bulunmadığı, bu bakımdan, imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği nedenleriyle 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Çankaya Belediyesinin 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca arazi ve imar uygulamalarına ilişkin işlemler kapsamında, davacının da taşınmazının bulunduğu yerin imar planında okul tesisi alanı olarak ayrılmış bulunması karşısında, bu parseldeki bedelin ödenmesine ilişkin davanın; dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı, uyuşmazlık konusu işlemin imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda; uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği, yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 9.4.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı hakkında olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi, 27379 ada, 1 sayılı parseldeki hissesine kamulaştırmasız el atıldığından bahisle 2.000,00-TL’nin yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsili ile tapu kaydının idareye tescil ettirilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.

Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.

Anılan madde uyarınca, yapılan imar düzenlemesi sonucunda “…resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir…” denildiğine göre, idarenin “resen tescil işlemlerini yaptırmak” şeklindeki bu yetkilerini idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu olarak kullandığı; bir başka ifadeyle, tapuya yapılan tescilin idari işlemlerin icrası niteliğinde olduğu açıktır.Olayda, davacı vekili tarafından Kırkkonaklar Mahallesi, 27379 ada, 1 sayılı parselde bulunan taşınmazdaki hissesine kamulaştırmasız elatıldığından bahisle taşınmazın bedelinin şimdilik 2.000,00 TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsilinin talep edildiği, imar uygulaması sonucu söz konusu parselin imar planında okul alanına ayrılmış olduğu anlaşılmaktadır.Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; davacının davayı idarenin uygulamasından doğan zararlarının giderilmesi istemiyle açtığı görülmektedir.Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın, taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin başvurusunun kabulü ile, davalı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin görev itirazının Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce REDDİNE İLİŞKİN KARARININ KALDIRILMASINA, 9.4.2012 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Yazıldı Yargı Kararları

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız