• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Aylık Arşivler : Ekim, 2012

Sözleşmeli Personel (4-B) Prim Kesintisi

Eki12
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

ADALET BAKANLIĞI

Strateji Geliştirme Başkanlığı

 

 

Sayı:B.03.0.SGB.0.00.00.08/1005/2908                                                        27/09/2012

Konu : Sözleşmeli Personel (4-B) Prim Kesintisi

 

……………………………CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

Başkanlığımıza, muhtelif Başsavcılıklar ile Mahkemelerden gelen görüş isteme yazılarında, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B.bendi kapsamında sözleşmeli olarak istihdam olunan personele yapılan ek ödemeden prim kesintisi yapılıp yapılamayacağı hususunun müteaddit defalar sorulması üzerine, bu hususa ilişkin olarak Başkanlığımızca yapılan değerlendirme sonucu oluşan görüşümüz aşağıdaki gibidir.

Bilindiği üzere 02/11/2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 666 Sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının Düzenlenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 1.maddesinin birinci bendi ile 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ek.9.madde olarak eklenen bentte “…Kadro karşılığı sözleşmeli personel ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı cetvele dahil pozisyonlarda istihdam edilen sözleşmeli personel hariç olmak üzere, çeşitli statülerde istihdam edilen sözleşmeli personele, çalıştıkları birim ve bulundukları pozisyon unvanı itibarıyla aynı veya benzer unvanlı memur kadrosunda çalışan, hizmet yılı ve öğrenim durumu aynı olan emsali personel için belirlenmiş olan ek ödeme oranını aşmamak üzere, statüleri ile mali haklar kapsamında yapılan her türlü ödemeler dahil almakta oldukları toplam ödeme tutarları gibi kriterler birlikte veya ayrı ayrı dikkate alınarak bu madde hükümleri çerçevesinde ek ödeme yapılıp yapılmayacağını, yapılacak ek ödeme oranını sözleşme ücreti ile ilişkilendirilmeksizin belirlemeye, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu ödeme tutarı damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve sigorta prim kesintisine tabi tutulmaz.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin olarak ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye ve uygulamayı yönlendirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”,şeklinde hükme,10/01/2012 tarihli ve 28169 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2012/2665 sayılı Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Bakanlar Kurulu Kararının 1/6 maddesinde ise; “Ek ödemeye hak kazanılmasında ve bu ödemenin yapılmasında sözleşme ücretlerine ilişkin hükümler uygulanır ve bu ek ödeme damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve sigorta prim kesintisine tabi tutulmaz. Bu karar uyarınca yapılacak ek ödeme, ilgili mevzuatı uyarınca ödenmekte olan zam, iş sonu tazminatı, tazminat, ödenek, döner sermaye payı, ikramiye, ücret ve her ne ad altında olursa olsun yapılan benzeri ödemelerin hesabında dikkate alınmaz.” hükme yer verilmiştir.657 sayılı Kanunun 4/B.bendi kapsamında sözleşmeli olarak istihdam olunan personele yapılan ek ödemeden prim kesintisi yapılıp yapılamayacağı ile ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na ve Maliye Bakanlığı’na görüş sorulmuş olup, anılan kurumların konuya ilişkin görüş yazıları aşağıda belirtilmiştir.

1- Sosyal Güvenlik Kurumunun 11/04/2012 tarihli ve 6659487 sayılı yazısında;”…5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasında;

a) Prime esas kazançların hesabında;

1) Hak edilen ücretlerin,

2) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan o ay içinde yapılan ödemelerin ve işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen tutarların,

3) İdare veya yargı mercilerince verilen karar gereğince yukarıdaki (1) ve (2) numaralı alt bentlerde belirtilen kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin brüt toplamı esas alınacağı,

(b) bendinde, ayni yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev yollukları, seyyar görev tazminatı, kıdem tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile Kurumca tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı asgari ücretin % 30’unu geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları tutarları, prime esas kazanca tabi tutulmayacağı,

(c) bendinde, (b) bendinde belirtilen istisnalar dışında her ne adla yapılırsa yapılsın tüm ödemeler ile ayni yardım yerine geçmek üzere yapılan nakdi ödemeler prime esas kazanca tabi tutulur. Diğer kanunlardaki prime tabi tutulmaması gerektiğine dair muafiyet ve istisnalar bu Kanunun uygulanmasında dikkate alınmayacağı,

(d) bendinde ise, ücretlerin hak edildikleri aya mal edilmek suretiyle prime tabi tutulacağı, diğer ödemelerin ise öncelikle ödendiği ayın kazancına dahil edileceği ve ücret dışındaki bu ödemelerin yapıldığı ayda üst sınırın aşılması nedeniyle prime tabi tutulamayan kısmı, ödemenin yapıldığı ayı takip eden aydan başlanarak iki ayı geçmemek üzere üst sınırın altında kalan sonraki ayların prime esas kazançlarına ilave edileceği, 105 inci maddesinde de, 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi, 26/10/1990 tarihli ve 3671 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ile 10/7/1987 tarihli ve 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin onbirinci fıkrası hariç olmak üzere, diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır.

Buna göre, 5510 sayılı Kanunda prim ödenmeyecek istisnalar tek tek sayılmış olduğundan, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (b) bendine göre istihdam edilen sözleşmeli personele yapılmakta olan ek ödemenin, yukarıda bahsi geçen Kanun hükümleri gereğince prime esas kazanca dahil edilmesi gerekmektedir.” denilmektedir.

2- Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 02/03/2012 tarihli ve 2837 sayılı yazısında ise;”…Buna göre, anılan madde kapsamına giren sözleşmeli personele verilecek ek ödemeye ilişkin oranların tespiti belirli bazı kriterler çerçevesinde Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. Ayrıca, aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesinde ise, 375 sayılı KHK’ye eklenen bu ek 9 uncu maddenin 15.01.2012 tarihinden itibaren yürürlüğü gireceği hükme bağlanmıştır.Dolayısıyla, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 9 uncu maddesinde, söz konusu ek ödemeden kimlerin yararlanabileceği ile verilecek ek ödemenin azami oranı/tutarı ve bu ek ödemeden hangi kesintilerin yapılabileceği münhasıran düzenlenmiş ve yapılacak kesintilere ilişkin olarak hem vergi mevzuatı hem de sosyal güvenlik mevzuatı açısından geçerli olan genel hükümlerden farklı şekilde işlem yapılması açıkça hükme bağlanmıştır. Ayrıca, yapılan bu düzenlemenin, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve özel olarak Genel Sağlık Sigortası Kanunundan sonra yürürlüğe girdiği ve normlar hiyerarşisi yönünden 5510 sayılı Kanunun daha üst bir hukuk normu durumunda olmadığı ve sonradan yapılan kanun düzenlemelerinin önceki kanunlardan farklı veya önceki kanunlara aykırı hüküm içermeyeceği yönünde geçerli bir hukuki dayanak da bulunmadığı dikkate alındığında; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 9 uncu maddesinde, 5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesine göre farklı işlem yapılmasını gerektirecek şekilde bir düzenleme yapılmasını engelleyecek veya 375 sayılı KHK’nin ek 9 uncu maddesinin yürürlüğünü ve kapsamını hükümsüz hale getirecek bir hukuki zorunluluk bulunmamaktadır. Bu itibarla, 15/01/2012 tarihinden itibaren, 657 sayılı Devlet memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası çerçevesinde istihdam edilen sözleşmeli personele verilecek ek ödemenin, sigorta primine esas kazanca dahil edilmemesinin ve söz konusu ödemeden sigorta primi kesintisi yapılmamasının gerekli olduğu mütalaa edilmektedir.” denilmektedir.

Bu kapsamda, yukarıda yer alan mevzuat hükümleri uyarınca;Öncelikle normlar hiyerarşisinde aynı zamanda aynı olayı düzenleyen eşit hukuki statüdeki iki norm birbiriyle çeliştiği takdirde, genel hüküm ve özel hüküm ilişkisi veya önceki düzenleme ve sonraki düzenleme ilişkisine bakılmak suretiyle söz konusu olaya uygulanacak hukuk normunun tespit edilmesi gerekmektedir.

666 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1.maddesinin birinci bendi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye Ek 9. madde olarak eklenen bent ile, kadro karşılığı sözleşmeli personel ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı Cetvele dahil pozisyonlarda istihdam edilen sözleşmeli personel hariç olmak üzere, çeşitli statülerde istihdam edilen sözleşmeli personele verilecek ek ödemenin özel olarak düzenlendiği ve yapılan düzenlemede, bu ek ödemenin damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve sigorta prim kesintisine tabi tutulamayacağının açık olarak yazıldığı, 5510 sayılı Kanun’da yer alan prim kesintisine ilişkin düzenlemelerin ise sözleşmeli personel de dahil olmak üzere tüm kamu görevlilerine ilişkin genel nitelikte düzenlemeler mahiyetinde olduğu, ayrıca 666 sayılı KHK’nın 5510 sayılı Kanun’dan tarih itibariyle de daha sonra olduğu hususu da dikkate alındığında, sonradan çıkan özel nitelikte bir düzenleme olan 666 sayılı KHK’nın, önceden çıkan ve genel nitelikte bir kanun olan 5510 sayılı Kanun’a göre ek ödeme hususunda uygulama önceliğinin bulunduğu, bu anlamda 666 sayılı KHK ile bu KHK’nın verdiği yetki çerçevesinde çıkarılan Bakanlar Kurulu kararı uyarınca sözleşmeli personele yapılan ek ödemeden prim kesintisi yapılamayacağı düşünülmektedir.Kaldı ki; 666 sayılı KHK’da yer alan “Bu maddenin uygulamasına ilişkin olarak ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye ve uygulamayı yönlendirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” düzenlemesi de dikkate alındığında bu hususta Maliye Bakanlığı görüşüne itibar edilmesi gerektiği düşünülmektedir.Bundan sonra, 657 sayılı Kanunun 4/B bendi kapsamında sözleşmeli olarak istihdam olunan personele yapılan ek ödemeden prim kesintisi yapılıp yapılamayacağı hususunda Başsavcılıklar ile Mahkeme Başkanlıklarına yapılan yazılı başvurulara ilişkin Başkanlığımıza tekrar görüş sorulmayarak, yukarıda açıklanan görüşümüz doğrultusunda ilgili birimlerce cevap verilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesi ve uygulamanın buna göre yapılmasını rica ederim.

Akın ÇAKIN

Hâkim

Bakan a.

Strateji Geliştirme Başkanı

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

631 sayılı KHK

Eki11
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

15.08.2012

 

Sayı: B.05.0.MAH.0.02.01.00-000-21798

Konu: 631 sayılı KHK

İlgi: Maliye Bakanlığının 08.08.2012 tarihli ve 468-127-8674 sayılı yazısı.

631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin (s) fıkrası ile değiştirilen 12 nci maddesinin uygulanmasına dair Maliye Bakanlığından alınan ilgi yazı ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve konunun; ilçe kaymakamlıkları, iliniz özel idaresi, il dahilindeki belediyeler ile mahalli idare birliklerine duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini rica ederim.

 

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü

08.08.2012

 

Sayı: 8674

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

Bilindiği üzere, 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin (s) fıkrası ile değiştirilen ve 15/1/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe giren 12 nci maddesinde;

“Memurlar ve diğer kamu görevlilerinden, kurum ve kuruluşların yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu, danışma kurulu üyelikleri ve komisyon, heyet, komite ile benzeri organlarda, görev alanlara, kurum içi ve kurum dışı ayrımı yapılmaksızın bu görevlerinden sadece biri için ücret ödenebilir. Bu maddenin uygulanmasında oluşacak tereddütleri gidermeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

hükmü yer almaktadır.

Bakanlığımızca hazırlanan ve 31/01/2012 tarihli ve 28190 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan (162) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinde de;

“…

1) Memurlar ve diğer kamu görevlilerinden kurum ve kuruluşların; yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu, danışma kurulu üyelikleri ve komisyon, heyet ve komite ile benzeri organlarda görev alanlara, aldıkları görevler karşılığında ilgili mevzuatında herhangi bir ücret ödenmesinin öngörülmüş olması halinde 15/1/2012 tarihinden itibaren bu görevlerden sadece biri için ücret ödenecektir.

2) Maddede geçen “kurum ve kuruluşların” ibaresinden, memur veya diğer kamu görevlilerinin memur veya diğer kamu görevlisi sıfatı nedeniyle ilgili mevzuatı uyarınca belirtilen görevleri alabilecekleri, asli görevli bulundukları kurum da dahil olmak üzere her statüdeki kurum ve kuruluşların anlaşılması gerekmektedir.”

denilmektedir.

Bununla birlikte, söz konusu madde hükmünün uygulamasına yönelik Bakanlığımıza gönderilen çeşitli yazılarda belirtilen tereddütlerin giderilmesi ve uygulama birliğinin sağlanması amacıyla aşağıdaki açıklamaların yapılması gerekli görülmüştür.

1- 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde bu Kanunun mahalli idareler organlarının seçimlerine ilişkin esas ve usulleri düzenlediği ve bu amaçla “il genel meclisi üyeleri”nin, “belediye başkanı ile belediye meclisi üyeleri”nin, “köy ve mahalle muhtarları ile ihtiyar meclisi ve heyeti üyeleri”nin seçim sistemi, usul, dönem ve zamanlarına ait esaslarla seçim çevrelerine, aday olabilme ve seçilme ilkelerine ait hükümleri kapsadığı belirtilmiştir.

2- 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun;

– 9 uncu maddesinde, il genel meclisinin il özel idaresinin karar organı olduğu ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşacağı,

-16 ncı maddesinde, il genel meclisinin bir yıl görev yapmak üzere üyeleri arasından en az üç, en fazla beş kişiden oluşan ihtisas komisyonları kurabileceği ve eğitim, kültür ve sosyal hizmetler komisyonu, imar ve bayındırlık komisyonu, çevre ve sağlık komisyonu ile plân ve bütçe komisyonu kurulmasının zorunlu olduğu,

-17 nci maddesinin birinci fıkrasında, il genel meclisinin kendi üyeleri arasından üye sayısı üçten az, beşten çok olmamak üzere bir denetim komisyonu oluşturacağı,

-24 üncü maddesinin birinci fıkrasında, meclis ve komisyon toplantılarına katıldıkları her gün için; il genel meclisi başkanına 6.000 gösterge, diğer meclis üyelerine 2.200 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarda huzur hakkı ödeneceği,

-25 inci maddesinin birinci fıkrasında, il encümeninin valinin başkanlığında, il genel meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için seçeceği beş üye ile biri mali hizmetler birim amiri olmak üzere valinin her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş üyeden oluşacağı,

28 inci maddesinde de, encümenin memur olmayan üyelerine 12.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık brüt ödenek verileceği ve encümen başkanı hariç encümenin memur üyelerine encümen üyeleri için belirlenen gösterge rakamının yarısının ödeneceği,

hükümlerine yer verilmiştir.

3- 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun;

-12 nci maddesinde, büyükşehir belediye meclisinin büyükşehir belediyesinin karar organı olduğu ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilen üyelerden oluşacağı, büyükşehir belediye başkanının büyükşehir belediye meclisinin başkanı olduğu, büyükşehir içindeki diğer belediyelerin başkanlarının da büyükşehir belediye meclisinin doğal üyesi olduğu,

-15 inci maddesinde, büyükşehir belediye meclisi üyeleri arasından seçilecek en az beş, en çok dokuz kişiden oluşan ihtisas komisyonları kurulabileceği, imar ve bayındırlık komisyonu, çevre ve sağlık komisyonu, plân ve bütçe komisyonu, eğitim, kültür, gençlik ve spor komisyonu ile ulaşım komisyonunun kurulmasının zorunlu olduğu,

-16 ncı maddesinde, büyükşehir belediye encümeni, belediye başkanının başkanlığında, belediye meclisinin kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği beş üye ile biri genel sekreter, biri malî hizmetler birim amiri olmak üzere belediye başkanının her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş üyeden oluşacağı, belediye başkanının katılamadığı toplantılarda, encümen toplantılarına genel sekreter başkanlık edeceği, büyükşehir belediye encümeninin başkanı ve seçilmiş üyelerine 12.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık brüt ödenek verileceği ve encümenin memur üyelerine bu miktarın yarısının ödeneceği,

hükümlerine yer verilmiştir.

4- 5393 sayılı Belediye Kanununun;

-17 nci maddesinde, belediye meclisinin, belediyenin karar organı olduğu ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usûllere göre seçilmiş üyelerden oluşacağı,

-24 üncü maddesinde, belediye meclisinin, üyeleri arasından en az üç en fazla beş kişiden oluşan ihtisas komisyonları kurabileceği,

-25 inci maddesinde, il ve ilçe belediyeleri ile nüfusu 10.000’in üzerindeki belediyelerde, belediye meclisinin kendi üyeleri arasından üye sayısı üçten az beşten çok olmamak üzere bir denetim komisyonu oluşturulacağı; aynı maddenin üçüncü fıkrasında da denetim komisyonu toplantılarına, belediye ve bağlı kuruluşları dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarından görevlendirilenlere 1.000, kamu personeli dışındaki diğer uzman kişilere büyükşehir belediyelerinde 3.000, diğer belediyelerde 2.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarı geçmemek üzere, belediye meclisince belirlenecek miktarda günlük ödeme yapılacağı ve denetim komisyonunun emrinde görevlendirilecek kişi ve gün sayısı belediye meclisince belirleneceği,

-32 nci maddesinde, meclis başkan ve üyelerine, meclis ve komisyon toplantılarına katıldıkları her gün için, 39 uncu madde uyarınca belediye başkanına ödenmekte olan aylık brüt ödeneğin günlük tutarının üçte birini geçmemek üzere meclis tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödeneceği, huzur hakkı ödenecek gün sayısının 20, 24 ve 25 inci maddelerde belirtilen toplantı günü sayısından fazla olamayacağı ve meclis üyelerine aynı gün için birden fazla huzur hakkı ödenmeyeceği,

-33 üncü maddesinde, belediye encümenin, belediye başkanının başkanlığında il belediyelerinde 52 ve nüfusu 100.000’in üzerindeki belediyelerde, belediye meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği üç üye, malî hizmetler birim amiri ve belediye başkanının birim amirleri arasından bir yıl için seçeceği iki üye olmak üzere yedi kişiden; diğer belediyelerde, belediye meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği iki üye, malî hizmetler birim amiri ve belediye başkanının birim amirleri arasından bir yıl için seçeceği bir üye olmak üzere beş kişiden oluşacağı,

-36 ncı maddesinde, belediye encümeni başkan ve üyelerine, nüfusu 10.000’e kadar olan belediyelerde 3.500, nüfusu 10.001-50.000’e kadar olan belediyelerde 4.500, 50.001- 200.000’e kadar olan belediyelerde 6.000 ve 200.001’in üzerinde olan belediyelerde ise 7.500 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda aylık brüt ödenek verileceği ve encümenin memur üyelerine bu tutarların yarısının ödeneceği, hükümlerine yer verilmiştir.

5- 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun;

-8 inci maddesinde, birlik meclisinin birliğin karar organı olduğu ve birlik üyesi mahallî idarelerin meclislerinin kendi üyeleri veya belediye meclis üyeliğine seçilmeyi haiz kişiler arasından, birlik tüzüğünde belirlenen sayıda ve gizli oyla seçecekleri üyelerden oluşacağı, dışarıdan seçileceklerin sayısının mahalli idare meclisinden seçileceklerin üçte birini geçemeyeceği ile birliğin üyesi olan il özel idaresi için valinin, belediye için belediye başkanının ve köy için muhtarın birlik meclisinin doğal üyesi olduğu, birlik meclisinde bunların dışında doğal üye bulunmayacağı,

-10 uncu maddesinde, üyelerinin tamamı il özel idarelerinden oluşan birliklerde birlik başkanının birlik merkezinin bulunduğu ilin valisi olduğu, birlik başkanının aynı zamanda birlik meclisinin de başkanı olduğu,

-11 inci maddesinde, birlik meclisinde plan ve bütçe komisyonunun dışında birliğin faaliyet konularıyla ilgili olmak üzere ihtisas komisyonları kurulabileceği, ihtisas komisyonlarının meclis üyeleri arasından birlik meclisinin kararıyla kurulacağı ve komisyon üye sayısının beşi geçemeyeceği,

-12 nci maddesinde, birlik encümeninin, birlik başkanı ile sayısı yediyi geçmemek üzere birlik tüzüğünde gösterilecek sayıda meclis üyesinden oluşacağı, ülke düzeyinde kurulan birliklerde bu sayının iki kat olarak uygulanacağı, bu üyelerin, birlik meclisince, dönem başı toplantısında kendi üyeleri arasından gizli oyla bir yıllığına görev yapmak üzere seçileceği ve birlik başkanının, encümeninin de başkanı olduğu,

-13 üncü maddesinde, birlik encümeninin toplantılarının, kararları ile çalışma esas ve usûlleri hakkında bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, Belediye Kanununun belediye encümenine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,

-17 nci maddesinde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memurların, Belediye Kanununda belirtilen esas ve usullere göre birlik genel sekreteri veya diğer üst yönetici kadrolarında görevlendirilebileceği ve bu tür görevlendirmelerde ilgilinin kendi kurumundan aldığı her türlü malî ve sosyal hakların kesilmeyeceği, ancak kurumundan aldığı aylık ve diğer ödemelerin toplam tutarını geçmemek üzere birlik encümeni kararıyla ek ödeme yapılabileceği,

-18 inci maddesinde, vali ve kaymakamların birlik hizmetlerini yürütmek üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarından personel görevlendirebileceği ve bu şekilde görevlendirilenlere birlik bütçesinden karşılanmak üzere, 5.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunan tutarda aylık ödeme yapılacağı,

-Yine 18 inci maddesinde, “köylere hizmet götürme birlikleri”ne ve 20 nci maddesinde de “ülke düzeyinde birlik kurulması” na ilişkin düzenlemelere; 22 nci maddesinde de, köylere hizmet götürme birliklerinin birlik meclisleri hariç olmak üzere, birlik meclisi ile birlik encümeninin başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları her gün için birlik başkanına 5.000, encümen üyelerine 2.000, meclis üyelerine 1.500 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclisi tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenebileceği ancak, huzur hakkı ödenecek gün sayısının, bir yıl içinde yirmidört günü geçemeyeceği,

hükümlerine yer verilmiştir.

6- 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununun;

– 1 inci maddesinde, köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına 3.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ödenek verileceği, bu gösterge rakamını, muhtarlıkların bulunduğu yerleşim biriminin idarî yapısı ve nüfusu gibi kriterleri ayrı ayrı veya birlikte dikkate almak suretiyle İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bir katına kadar farklı olarak belirlemeye Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu,

– 4 üncü maddesinde de 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesi kapsamında sigortalı sayılmayı gerektirecek bir çalışması bulunmayan veya bu kapsamda aylık ve gelir almayan köy ve mahalle muhtarlarının, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılacakları ve bunlardan yeniden bu görevlere seçilmeyenler veya, ayrılanların Bağ-Kur’la ilişkilerinin, kanuni primlerini ödedikleri sürece devam edeceği, hükümlerine yer verilmiştir.

Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;

1- İl genel meclisi üyelerinin 2972 sayılı Kanun hükümleri uyarınca seçilmiş olmaları dolayısıyla üstlendikleri il genel meclisi üyeliği görevi için 5302 sayılı Kanun kapsamındaki ödemelerden yararlandıkları ve bu görev dışında uhdelerinde başka bir kamu görevi bulunmadığı hususları göz önüne alınarak, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin anılan 12 nci maddesinin il genel meclisi üyelerini kapsamadığı,

2- Büyükşehir belediye meclisi ile belediye meclis üyelerinin 2972 sayılı Kanun hükümleri uyarınca seçilmiş olmaları dolayısıyla üstlendikleri belediye meclis üyeliği görevleri için 5216 ve 5393 sayılı Kanun kapsamındaki ödemelerden yararlandıkları ve bu görevleri dışında uhdelerinde başka bir kamu görevi bulunmadığı hususları göz önüne alınarak, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin anılan 12 nci maddesinin büyükşehir belediye meclisi ile belediye meclisinin seçilmiş üyelerini kapsamadığı,

3- 2972 sayılı Kanun hükümleri uyarınca seçimle göreve gelmiş olmalarından dolayı 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin anılan 12 nci maddesinin büyükşehir ve diğer belediye başkanlarını kapsamadığı,

4- Köy muhtarlarının 2972 sayılı Kanun hükümleri uyarınca seçilmiş olmaları dolayısıyla üstlendikleri muhtarlık görevi için 2108 sayılı Kanuna göre aylık ödemeden yararlandıkları ve bu görevleri dışında uhdelerinde başka bir kamu görevi bulunmadığı hususları göz önüne alınarak, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin anılan 12 nci maddesinin muhtarları kapsamadığı,

5- Vali, vali yardımcısı ve kaymakamlar da dahil olmak üzere, 657 sayılı Kanun ile diğer personel kanunlarına göre istihdam edilenlere kurum içi ve kurum dışı ayrımı yapılmaksızın uhdelerinde bulunan kamu görevi dolayısıyla verilen meclis, encümen, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu, danışma kurulu üyelikleri ve komisyon, heyet, komite ile benzeri organlardaki görevlerden sadece biri için ücret ödenebileceği,

6- 5355 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü ve 18 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yapılan ödemeler, geçici olarak görevlendirme dolayısıyla ödendiğinden, söz konusu ödemelerin 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin anılan 12 nci maddesi kapsamına girmediği, değerlendirilmektedir.

Bilgilerini ve uygulamanın buna göre yürütülmesini sağlamak üzere yazımızın ilgili birimlere duyurulmasını arz ederim.

Nazi AĞBAL

Bakan a.

Müsteşar

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Genelgeler

Eki11
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

24.08.2012

Sayı: B.05.0.MAH.0.02.01.00-349-22333

Konu: Eğlence Vergisi

İlgi: Maliye Bakanlığının 17.08.2012 tarihli ve 87934 sayılı yazısı.

Fuarcılık faaliyetlerinin eğlence vergisine tabi olup olmadığına dair Maliye Bakanlığından alınan 17.08.2012 tarih ve 87934 sayılı yazıyla ilgili bilgilerinizi ve konunun iliniz dahilindeki belediyelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

17.08.2012

 

Sayı: 87934

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

Türkiye Fuar Yapımcıları Derneği adına Av. Kadir DAYLIK tarafından gönderilen 13.8.2012 tarihli dilekçe ve eklerinin birer örneği ilişikte gönderilmiştir.

Söz konusu dilekçe ve eklerinde, Türkiye Fuar Yapımcıları Derneğinin düzenlemiş olduğu organizasyonların ticarete konu mal ve hizmetlerin tanıtımı, bilgi aktarımı ve piyasa genişletmeye yönelik olarak yapıldığı ve eğlence faaliyetini içermediği belirtilerek düzenlenen fuarlardan eğlence vergisi alınıp alınamayacağı hususu sorulmaktadır.

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 17 nci maddesinde, “Bu Kanunun 21 inci maddesinde belirtilen ve belediye sınırları ile mücavir alanlar içinde yer alan eğlence işletmelerinin faaliyetleri Eğlence Vergisine tabidir. “ hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan, eğlence vergisinin istisna ve muaflıkları düzenleyen 19 uncu maddesinin 2 numaralı bendinde; genel ve katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler ve köyler tarafından kültürel, sosyal, turistik ve ekonomik amaçlarla düzenlenen kongre, konferans, fuar, festival, şenlik, sergi ve benzeri faaliyetler ile tertip edilen eğlenceler ve konserler verginin kapsamı dışında tutulmuştur.

Aynı Kanunun 21 inci maddesinde eğlence vergisinin kapsamına giren yerler belirtilmiş ve 1 inci fıkrasının 5 numaralı bendi ile sirkler, lunaparklar, çalgılı bahçeler ve benzerlerinden yüzde 20 nispetinde eğlence vergisi alınacağı hükme bağlanmıştır.

Buna göre, adı geçen Dernek tarafından organizasyonu yapılan tamamen ticari alım ve satıma taraf olanların bir araya geldiği fuarcılık faaliyetleri yukarıda belirtilen maddede yer alan eğlence faaliyetleri kapsamına girmediğinden söz konusu fuarlardan eğlence vergisinin alınmaması gerekmektedir.

Öte yandan, söz konusu Dernek tarafından 2464 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde sayılan eğlence faaliyetleri kapsamında organizasyon yapılması halinde, bu faaliyetleri nedeniyle eğlence vergisi alınacaktır.

Bilgi edinilmesini ve konu hakkındaki Bakanlığınız görüşünün belirlenerek gerekli duyurunun bütün belediyelere ve adı geçen mükellefe yapılmasını ve sonucundan Başkanlığımıza da bilgi verilmesini arz ederim.

Sadık DEMİRBAŞ

Başkan a.

Gelir İdaresi Grup Başkanı

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

14.08.2012

Sayı: B.05.0.MAH.0.08.02.00-907-21721

Konu: Mahalli İdare Birliklerinin Kadro İhdası

İlgi: 11.05.2012 tarihli ve 12607 sayılı yazımız.

Mahalli idare birlikleri kadro ihdasına ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 26/04/2012 tarihli ve 5434-12 sayılı yazısı, konunun ilinizdeki belediye ve mahalli idare birliklerine duyurulması amacıyla ilgi yazımız ekinde gönderilmişti.

Mahalli idare birliklerinde ve belediyelerde görev yapan personelin sosyal güvenlik yönünden statülerinin tespit edilebilmesi için kadro ihdasına ilişkin, cetvellerin ve meclis kararlarının Kurumlarınca istenilmesi halinde gönderilmesi, istenilmeden gönderilmemesi ve Köylere Hizmet Götürme Birliklerinde kadro ihdası yapılmaması gerektiğine ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sigorta Primleri Genel Müdürlüğünün 27/07/2012 tarihli ve 1-5434-12 sayılı yazısının bir örneği ilişiktedir.

Konunun iliniz dahilindeki belediyelere ve mahalli idare birliklerine duyurulması hususunda;

Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

T.C.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü

27.07.2012

Sayı: 1-5434-12

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

Bilindiği üzere. 7/4/1924 tarihli ve 68 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 442 sayılı Köy Kanununun 47 ve 48 inci maddelerine istinaden 1580 sayılı Belediye Kanununun belediye, köy ve vilayet mahalli idarelerinin birlik kurmaları başlıklı 133 üncü maddesi ile belde ve köyler, vilayet idarei hususiyetleri kendilerine kanunlarla verilen mecburi veya ihtiyari vazifelerin bir veya bir kaçını müşterek tesisat ve idare ile ifa için birlik kurulabileceği,

5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun Sandıktan faydalanacaklar başlıklı ikinci kısmında yer alan mülga 12 nci madde ile bu Kanunla tanınan haklardan (l) işaretli fıkrada yazılı yerlerde çalışanlardan, (II) işaretli fıkrada gösterilenlerin faydalanacağı hükme bağlanmıştır.

Köy idareleri, dolayısıyla 1580 sayılı Kanunun 133 üncü maddesi uyarınca kurulmuş olan köylere hizmet götürme birlikleri, 5434 sayılı Kanunda sayılan kurumlar arasında yer almamaktadır.

Bu nedenle, köylere hizmet götürme birliklerinde görev yapanlar için kadro İhdası yapılması mümkün değildir.

Nitekim 11/6/2005 tarihli ve 25842 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5355 sayılı Mahalli idare Birlikleri Kanununun Köylere hizmet götürme birlikleri başlıklı 18 inci maddesi, “…

Köylere hizmet götürme birlikleri ihtiyaca göre hizmet akdiyle personel istihdam edebilir. Ancak, köylere hizmet götürme birliklerinin yıllık toplam personel giderleri, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin Vergi Usul Kanununda belirlenen yeniden değerleme katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın %10’unu aşamaz. Vali ve kaymakamlar birlik hizmetlerini yürütmek üzere diğer kumu kurum ve kuruluşlarından personel görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilenlere birlik bütçesinden karşılanmak üzere, (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunan tutarda aylık ödeme yapılır.

…” hükmünü amirdir.

Bu hüküm uyarınca, köylere hizmet götürme birliklerinde görev yapan personel hizmet akdiyle çalıştırılmakta ya da vali ve kaymakamlarca birlik hizmetlerini yürütmek üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarından personel görevlendirilmektedir.

Görüleceği üzere, 5355 sayılı Mahalli idare Birlikleri Kanunu ile köylere hizmet götürme birliklerinde görev yapan personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarından görevlendirilme yoluyla ya da hizmet akdiyle çalıştırılacakları hükme bağlanmış olup, kadrolu personel çalıştırılacağına ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiştir.

Dolaysıyla, 5434 sayılı Kanuna tabi olmayan köylere hizmet götürme birliklerinde görev yapan personelin gerek 5434 sayılı Kanuna göre gerekse 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca Kurumumuzla ilgilendirilmesi mümkün değildir.

Ancak, Silvan İlçesi Köylere Hizmet Götürme Birliğinin 19/6/2012 tarihli ve M.21.6.SLK.0.00.00.00.517.99-2305 sayılı. Hisarcık Köylere Götürme Birliğinin 14/5/2012 tarihli ve 2012/43 sayılı yazılarından birliklerine meclis kararı ile kadro ihdas edildiği anlaşılmıştır.

Diğer taraftan. Belediyeler ve Mahalli İdare Birlikleri ile yapılan yazışmalar ile kurumlarında görev yapan personelin kadro ihdasına ilişkin belgeler istenmekte ancak söz konuşu belgelerin imha edilmek üzere SEKA ya gönderildiği veya herhangi bir nedenle bulunamadığı belirtilerek gönderilmemektedir. Bu durumda ilgililerin mağduriyetine neden olmaktadır.

İlgililerin mağduriyetinin önlenebilmesi için daha önce ilgide kayıtlı yazımızla 7/12/2004 tarihli ve 5272 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 24/12/2004 tarihinden itibaren, Belediye ve Bağlı Kuruluşları ile Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelik hükümlerine göre kendi meclisleri tarafından ihdas edilen memur kadrolarına atanan personel sosyal güvenlikleri yönünden 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılacakları belirtilerek belediye ve bağlı kuruluşlar ile mahalli idare birliklerinde görev yapan personelin Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olup olmayacakları hususunun 24/12/2004 tarihinden önce 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca kadro ihdas edildiğine ilişkin kadro cetvellerinin, 24/12/2004 tarihinden sonra ise kadro ihdasına ilişkin meclis kararlarının ilgili belediyeden veya birlikten istenmek suretiyle inceleneceği ve bu hususun tüm belediye ve mahalli idare birliklerine duyurulması istenilmiştir.

Söz konusu yazımızın Genel Müdürlüğünüzce belediye ve mahalli idare birliklerine duyurulması sonucunda. Belediye Başkanlıklarından ve Mahalli İdare Birliklerinden kadro ihdasına ilişkin cetveller ve meclis kararları gönderilmeye başlanmış ise de, bu belgelerin yazımızda da belirtildiği üzere, Kurumumuzca istenilmesi halinde gönderilmesi gerekmektedir.

Bu nedenlerle, Genel Müdürlüğünüze bağlı bulunan Mahalli idare Birliklerinde ve Belediye Başkanlıklarında görev yapan personelin sosyal güvenlik yönünden statülerinin tespit edilebilmesi için kadro. ihdasına ilişkin cetvellerin ve meclis kararlarının Kurumumuzca istenilmesi halinde gönderilmesinin, istenilmeden gönderilmemesi ve Köylere Hizmet Götürme Birliklerine kadro İhdası yapılmaması gerektiği hususunun Genel Müdürlüğünüzce ilgili birimlere yeniden duyurulmasını arz ederim.

Cüneyt OLGAÇ

Genel Müdür V.

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

14.08.2012

Sayı: B.05.0.MAH. 0.08.02.00-900-21706

Konu: Sosyal Denge Tazminatı

Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile il özel idarelerinin kadro ve pozisyonlarında istihdam edilen ve 4688 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kamu görevlisi kapsamına giren ve işçi statüsü dışındaki kadrolu ve sözleşmeli personelin tamamının sosyal denge tazminatından yararlanabileceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Devlet Personel Başkanlığının 06/08/2012 tarihli ve 12282 sayılı yazısı ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

T.C.

DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

06.08.2012

Sayı: 12282

                                                                    İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

Tekirdağ İl Özel idaresinde, 5302 sayılı Kanuna istinaden 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesine göre tam zamanlı olarak çalıştırılan sözleşmeli personele sosyal denge tazminatı ödenip ödenmeyeceğine ilişkin Başkanlığımızdan görüş talebinizi ihtiva eden ilgi yazı incelenmiştir.

25/06/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 3 üncü maddesinde kamu görevlisi, “…Bu Kanun kapsamında yer alan kurum ve kuruluşların kadro veya pozisyonlarında istihdam edilenlerden işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlilerini ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca aynı Kanunun 32 nci maddesinde, “27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 15 inci maddesi hükümleri çerçevesinde sosyal denge tazminatının ödenmesine belediyelerde belediye başkanının teklifi üzerine belediye meclisince, il özel idaresinde valinin teklifi üzerine il genel meclisince karar verilmesi halinde, sözleşme döneminde verilecek sosyal denge tazminatı tutarını belirlemek üzere ilgili mahalli idarede en çok üyeye sahip sendikanın genel başkanı veya sendika yönetim kurulu tarafından yetkilendirilecek bir temsilcisi ile belediyelerde belediye başkanı, il özel idaresinde vali arasında toplu sözleşme sürecinin tamamlanmasını izleyen üç ay içerisinde sözleşme yapılabilir. Bu sözleşme bu Kanunun uygulanması bakımından toplu sözleşme sayılmaz ve bu kapsamda Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulamaz.

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 15 inci maddesinde “Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile il Özel idarelerinin kadro ve pozisyonlarında istihdam edilen kamu görevlilerine sosyal denge tazminatı ödenebilir. Sosyal denge tazminatının ödenebilecek aylık tutarı, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununa göre yapılan toplu sözleşmede belirlenen tavan tutarı geçmemek üzere ilgili belediye ve il özel idaresi ile ilgili belediye ve il özel idaresinde en çok üyeye sahip kamu görevlileri sendikası arasında anılan Kanunda öngörülen hükümler çerçevesinde yapılabilecek sözleşmeyle belirlenir.”

hükmü yer almaktadır.

Yukarıda yer verilen hükümler çerçevesinde,-belediyeler ve bağlı kuruluşları ile il özel idarelerinin kadro ve pozisyonlarında istihdam edilen ve 4688 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kamu görevlisi kapsamına giren ve işçi statüsü dışındaki kadrolu ve sözleşmeli personelin tamamının sosyal denge tazminatından yararlanabileceği mütalaa edilmektedir.

Enes POLAT

Başkan a.

Devlet Personel Başkan Yardımcısı

 

T.C.

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

 

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

14.08.2012

 

Sayı: B.05.0.MAH.0.11.01.00-250-21660

Konu: Sosyal Denge Tazminatı

 

İlgi: Maliye Bakanlığının 08/08/2012 tarih ve 115951 -8673 sayılı yazısı.

İlgi yazıda, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 32 nci maddesine ilişkin Maliye Bakanlığına çeşitli başvurular yapıldığı, Bu başvurularda;

1) İl afet ve acil durum müdürlüğü personelinin sosyal denge tazminatından faydalanıp faydalanamayacağı,

2) Söz konusu müdürlük personeline ilişkin personel giderlerinin il özel idare personel giderleri kapsamında olup olmadığı,

3) Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması sonucunda devredilen personeline ilişkin personel giderlerinin ilgili belediyelerin veya il Özel idarelerinin personel giderlerinin kapsamında olup olmadığı

4) İl genel meclisi üyelerine ödenen ücretlerin il özel idarelerinin personel giderleri kapsamında olup olmadığı,

5) Muhtar ödeneklerinin il özel idarelerinin personel giderleri kapsamında olup olmadığı,

6) İller Bankasına olan borçların hangi kapsamda değerlendirileceği,

7) Vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamından ne anlaşılması gerektiği gibi konularda tereddüt yaşandığı ifade edilmiş olup, uygulamada birliğin sağlanması amacıyla Maliye Bakanlığının ilgi yazısı yazımız ekinde gönderilmiştir.

Konunun iliniz dahilindeki mahalli idarelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Yavuz Selim KÖŞGER

 

Bakan a.

 

Genel Müdür

T.C.

 

MALİYE BAKANLIĞI

 

Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü

 

08/08/2012

 

Sayı: 115951 -8673

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

Bakanlığımıza gönderilen çeşitli yasalardan, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 32 nci maddesine yönelik olarak;

1) İl afet ve acil durum müdürlüğü personelinin sosyal denge tazminatından faydalanıp faydalanamayacağı,

2) Söz konusu müdürlük personeline İlişkin personel giderlerinin il özel idare personel giderleri kapsamında olup olmadığı,

3) Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması sonucunda devredilen personeline ilişkin personel giderlerinin ilgili belediyelerin veya İl özel idarelerinin personel giderlerinin kapsamında olup olmadığı

4) İl genel meclisi üyelerine ödenen ücretlerin il özel idarelerinin personel giderleri kapsamında olup, olmadığı,

5) Muhtar ödeneklerinin il özel idarelerinin personel giderleri kapsamında olup olmadığı,

6) İller Bankasına olan borçların hangi kapsamda değerlendirileceği,

7) Vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamından ne anlaşılması gerektiği,

hususlarında tereddüte düşüldüğü anlaşılmış olup tereddütlerin giderilmesi ve uygulamada birliğin sağlanması amacıyla aşağıdaki açıklamaların yapılması gerekli görülmüştür.

Bilindiği üzere, 27/6/1989 tarih ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 15 inci maddesinde, “Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile il özel idarelerinin kadro ve pozisyonlarında istihdam edilen kamu görevlilerine sosyal denge tazminatı ödenebilir. Sosyal denge tazminatının ödenebilecek aylık tutarı, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununa göre yapılan toplu sözleşmede belirlenen tavan tutarı geçmemek üzere ilgili belediye ve il özel idaresi ile ilgili belediye ve il özel idaresinde en çok üyeye sahip kamu görevlileri sendikası arasında anılan Kanunda öngörülen hükümler çerçevesinde yapılabilecek sözleşmeyle belirlenir. ” hükmü,

25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde, “27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 15 inci maddesi hükümleri çerçevesinde sosyal denge tazminatının ödenmesine belediyelerde belediye başkanının teklifi üzerine belediye meclisince, il özel idaresinde valinin teklifi üzerine il genel meclisince karar verilmesi halinde, sözleşme döneminde verilecek sosyal denge tazminatı tutarını belirlemek üzere ilgili mahalli idarede en çok üyeye sahip sendikanın genel başkanı veya sendika yönetim kurulu tarafından yetkilendirilecek bir temsilcisi ile belediyelerde belediye başkanı, il özel idaresinde vali arasında toplu sözleşme sürecinin tamamlanmasını izleyen üç ay içerisinde sözleşme yapılabilir. Bu sözleşme bu Kanunun uygulanması bakımından toplu sözleşme sayılmaz ve bu kapsamda Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulamaz.

Yapılacak sözleşme, toplu sözleşme dönemi ile sınırlı olarak uygulanır ve sözleşme süresi hiçbir şekilde izleyen mahalli idareler genel seçimi tarihini geçemez. Mahalli idareler genel seçim tarihini izleyen üç ay içerisinde de toplu sözleşme dönemiyle sınırlı olmak üzere sözleşme yapılabilir. Bu sözleşmeye dayanılarak yapılan ödemeler kazanılmış hak sayılmaz. .

İlgili mahalli idarenin; vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde onunu aşması, ödeme süresi geçtiği halde ödenmemiş aylık ve ücret borcu bulunması veya gerçekleşen en son yıla ilişkin toplam personel giderinin, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin belediyelerde yüzde otuzunu, il özel idaresinde yüzde yirmibeşini aşması hallerinde bu madde kapsamında sözleşme yapılamaz. Sözleşmenin yapılmasından sonra bu koşulların oluşması durumunda mevcut sözleşme kendiliğinden hükümsüz kalır. ” hükmü,

Öte yandan, 29/5/2009 tarihli ve 5902 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “İl afet ve acil durum müdürlükleri ile birlik müdürlüklerinin norm kadro ilke ve standartları, Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Başkanlıkça belirlenir. Başkanlıkça belirlenecek norm kadro ilke ve standartlarına uygun olarak bu müdürlüklerin kadrolarının ihdası, iptali ve değişikliği ile geçici iş pozisyonu vizesine ilişkin işlemler, il özel idarelerinin tabi olduğu hükümler çerçevesinde yürütülür. Ancak, il özel idarelerinde kadrolarının ihdası, iptali ve değişikliği ile geçici iş pozisyonu vizesine ilişkin olarak İl Genel Meclisine verilmiş olan yetkiler, bu müdürlükler açısından valiler tarafından kullanılır ve bu müdürlüklerin kadroları, il özel idarelerinin kadro cetvellerinde ayrı bir bölüm halinde gösterilir.” hükmü,

13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinde, “Kaldırılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün;

a) Mülkiyeti Hazineye ait olup da Maliye Bakanlığınca bu Genel Müdürlüğe tahsis edilen taşınmazlar hariç olmak üzere, taşra teşkilâtının kadro ve pozisyonları, personeli, tüm varlıkları, araç, gereç ve taşınırları, tapuda bu Genel Müdürlük adına kayıtlı olan taşınmazları ve hizmet binaları; İstanbul ve Kocaeli illerinde büyükşehir belediyelerine, diğer illerde il özel idarelerine,

…

devredilir” ve aynı Kanunun geçici 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında ise, “İl özel idareleri ve büyükşehir belediyelerinin gelirlerine ilişkin yeni bir kanunî düzenleme yapılıncaya kadar bu idarelere devredilen personelin aylık ve diğer her türlü malî ve sosyal haklarına ilişkin ödemeler Devlet bütçesinden il özel İdarelerine veya büyükşehir belediyelerine kaynak aktarmak suretiyle yapılır. ” hükmü,

22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında; “Meclis toplantılarına katıldıkları her gün için; il genel meclisi başkanına 2600 gösterge, diğer meclis üyelerine 2200 gösterge rakamının, memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda huzur hakkı ödenir.” hükmü,

29/8/1977 tarihli ve 2108 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde, “Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, 3000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ödenek verilir. İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bu gösterge rakamını yüzde yüz oranına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Bu ödenek damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

Bu ödeneğin karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığı bütçesine konulur ve yılı içinde söz konusu bütçeden il özel idare bütçelerine aktarılır.

Muhtar ödeneği, her ayın onbeşinci günü il Özel idareleri tarafından ilgililere peşin olarak ödenir.” hükmü,

yer almaktadır.

Ayrıca, 2012-2014 Dönemi Bütçe çağrısı ve Bütçe Hazırlama Rehberi eki Analitik Bütçe Sınıflandırmasına İlişkin Rehberde; kamu personeli ile kamu personeli olmasa bile kamu personeli gibi çalıştırılan veya hizmetinden faydalanılan kişilere veya diğerlerine ilgili mevzuatına göre bordroya dayalı olarak nakden yapılan ödemelerinin personel gideri ve aynı nitelikteki ödemelerin ise mal ve hizmet alım gideri olduğu, personel giderlerinin çeşitli personel kanunlarına göre çalıştırılanların istihdam çeşitleri ile çalıştırılma veya hizmetinden yararlanma yöntemleri esas alınarak; memurlar, sözleşmeli personel, işçiler, geçici personel ve diğer personel olarak farklı gruplarda sınıflandırıldığı ve bunlara ilgili mevzuatına göre yapılan ödemelerin hangi ekonomik koda gider yazılacağı detaylı bir şekilde ifade edilmiş bulunmaktadır.

Yukarıda yer alan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden;

1- 5902 sayılı Kanun ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki cetvellerde Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının taşra teşkilatı bulunmaması, il afet ve acil durum müdürlüklerinin il özel idaresi bünyesinde kurulmuş olması, bu müdürlüklerin kadrolarının il özel idarelerinin kadro cetvellerinde ayrı bir bölüm halinde gösterilmesi, valiye bağlı olarak faaliyet sürdürmesi ve il alet ve acil durum müdürü de dahil olmak üzere bütün personelinin vali tarafından atanması hususlarının birlikte değerlendirilmesi neticesinde 4688 sayılı Kanun hükümleri uyarınca il afet ve acil durum müdürlüğü personelinin yapılan sosyal denge sözleşmesinden yararlandırılması gerektiği,

2 -İl afet ve acil durum müdürlüklerinde çalışan personelin il özel idare personeli olması ve söz konusu personele ilişkin personel giderlerinin il Özel idare personel giderlerine ilişkin tertiplerden tahakkuk ettirilerek yapılması gerekçeleriyle bu personele yönelik Analitik Bütçe Sınıflandırmasına göre “01- Personel Giderleri” ve ”02- Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” kodları altında yapılan harcamaların il özel idarelerinin toplam personel giderleri kapsamında olduğu,

3- 5286 sayılı Kanun kapsamında İstanbul ve Kocaeli illerinde büyükşehir belediyelerine, diğer illerde il özel idarelerine devredilen personelin, statü ayrımı yapılmaksızın kadro ve pozisyonları ile birlikte devredildiği dikkate alındığında, devredilen memur ve işçiler ile bu kapsamda devredilen diğer personel için Analitik Bütçe Sınıflandırmasına göre “01 Personeli Giderleri” ve “02 Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri”‘ kodları altında yapılan harcamaların il özel idarelerinin toplam personel giderleri kapsamında olduğu,

4- 5302 sayılı Kanun uyarınca il genel meclisi üyeleri ile encümen üyelerine yapılan ödemelerin il özel idarelerinin toplam personel giderleri kapsamında olduğu,

5-Köy ve mahalle muhtarlarına 2108 sayılı Kanun uyarınca yapılan ödemelerin il özel idarelerinin toplam personel giderleri kapsamında olduğu,

6- 4688 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin üçüncü fıkrasında sosyal denge tazminatı için sözleşme yapılmasına engel olan ya da sonradan sözleşmeyi hükümsüz kılacak kriterler sayılmaktadır. Mahalli idarelerin İller Bankasına olan borçlarının bu kriterler kapsamında bulunmadığı, mütalaa edilmektedir.

7- 4688 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin uygulanması bakımından, “vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamı” ibaresine ilişkin olarak, Hazine Müsteşarlığının 4/7/2012 tarihli ve 11091 sayılı, Gelir İdaresi Başkanlığının 29/6/2012 tarihli ve 068471 sayılı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 23/7/2012 tarihli ve 12859241 sayılı yazılarında yer alan aşağıdaki hususların dikkate alınmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

a) Vergi borcu kavramı tüm vergi türlerini kapsamakta ve bununla birlikte asıl alacaklarla birlikte söz konusu alacağa bağlı fer’i alacaklar ve vergi aslına bağlı cezalar da bu kapsamda bulunmaktadır. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 37 nci maddesi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 111 inci ve 112 inci maddelerinde vergi borçlarında vadenin tanımı yapılmış olup, vadesi geçmiş borcun da süz konusu madde hükümlerinde belirtilen vade suretiyle belirlenmesi gerekmektedir. Öte yandan, muhtelif yapılandırma kanunları ile 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin amme borçlarının taksitlendirmek suretiyle ödenmesine imkan sağladığı, bu durumda vergi borçlarının normal vade tarihleri korunmak kaydıyla mükelleflere yeni ödeme zamanları verilebildiği, dolayısıyla, muhtelif yapılandırma kanunları ile 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi hükümleri gereğince taksitlendirilen vergi borçlarının yeni verilen ödeme sürelerinde ödeniyor olması şartıyla vadesi geçmiş vergi borcu olarak dikkate alınmaması gerektiği, diğer taraftan yargı organlarınca vergi borçlarının takibine yönelik olarak açılmış davalarda yürütmeyi durdurma kararı verilmesi halinde söz konusu borçların da vadesi geçmiş vergi borcu olarak dikkate alınmaması gerekmektedir.

b) Hazine Müsteşarlığı tarafından dış borcun ikrazı suretiyle kullandırılan krediler ve Hazine garantilerinden anılan Müsteşarlıkça üstlenmeler neticesinde doğan alacaklar ile ikrazen ihraç edilmiş Devlet İç Borçlanma Senetlerinden doğan alacaklardan borçlu kuruluş tarafından vadesinde ödenmeyen tutarlar toplam alacak stoku içerisinde vadesi geçmiş alacak olarak takip edilmektedir. Bununla birlikte, 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi gereğince tarihli ve 4749 sayılı Kanun kapsamında olup, takip için tahsil dairelerine intikal etmiş olan Hazine alacaklarıyla ilgili yapılandırma başvurusu yapan kuruluşların 31/12/2010 öncesi vadesi geçmiş borçları ilgili vergi dairelerince yapılandırılarak söz konusu vadesi geçmiş borçlara ilişkin yeni ödeme planları oluşturulmaktadır. Bahse konu Kanun kapsamında yapılandırılan borçlar muhasebe kayıtlarında vadesi geçmiş borç statüsünden çıkarılıp, vadesi gelecek Hazine alacağı olarak kaydedilmiş olup, yapılandırma ile oluşturulan itfa planı kapsamında takip edilmekte olan alacakların vadesinde ödenmemesi durumun da, söz konusu alacaklar tekrar vadesi geçmiş Hazine alacağı haline gelmektedir.

c) Sosyal güvenlik mevzuatı çerçevesinde, 5510 sayılı Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri doğrultusunda vadesinde ödenmemiş olan sigorta primi, sosyal güvenlik destek primi, işsizlik sigortası primi ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zammı tutarlarını ihtiva etmekte olup, sigorta primlerinden vadesi geçmiş olmaları nedeniyle 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi gereğince tecil ve takside bağlanmış olanlar ile çeşitli yapılandırma kanunları çerçevesinde yapılandırılmış olan borçlar vadesi geçmiş borç olarak değerlendirilmemektedir.

Bilgilerini arz ederim.

Naci AĞBAL

 

Bakan a.

 

Müsteşar

 

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

 

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

15.08.2012

Sayı: B.05.0.MAH.G.11.01.00-250-21767

Konu: Su Abonelik İşlemleri

 

İlgi: Hazine Müsteşarlığının 13/08/2012 tarih ve 13452 sayılı yazısı.

Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulan “Su Aboneliği Tesis ve Abone Değişikliği işlemlerinde Zorunlu Deprem Sigortasının Aranmasına llişkin Uygulama Esasları” ekte gönderilmiştir.

Konunun iliniz dahilindeki mahalli idarelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Yavuz Selim KÖŞGER

 

Bakan a.

 

Genel Müdür

 

Su Aboneliği Tesis ve Abone Değişikliği İşlemlerinde Zorunlu Deprem Sigortasının Aranmasına İlişkin Uygulama Esasları

1) Bilindiği üzere, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanununun 11 inci maddesinde “zorunlu deprem sigortasının kapsamına giren binalar ve bağımsız bölümlerle ilgili olarak yaptırılan su ve elektrik abonelik işlemlerinde, zorunlu deprem sigortasının varlığı ilgili kuruluşça kontrol edilir.” hükmü yer almaktadır.

2) Zorunlu Deprem Sigortası, genel anlamda, belediye sınırları içinde kalan meskenlere yönelik olarak uygulamaya konulmuş bir sigortadır. Afet Sigortaları Kanunu’nun 10 uncu maddesi, kapsamdaki binaları şu şekilde belirlemektedir. “23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve Özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler nedeniyle Devlet tarafından yaptırılan veya sağlanan kredi ile yapılan meskenler zorunlu deprem sigortasına tâbidir.

Buna karşın, kamu kuruluşlarına ait binalar, köy yerleşim alanlarında yapılan binalar (köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlarca köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yapılan binalar) ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında olsalar dahi tamamı ikamet dışı amaçlarla kullanılan binalar (tapu kaydında kullanım şekli mesken olmayan binalar) Zorunlu Deprem Sigortasına tabi değildir.

3) Zorunlu Deprem Sigortası teminatı, Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) tarafından verilmekte olup, sigorta poliçeleri DASK nam ve hesabına yetkili sigorta şirketleri ile bu şirketlerin acenteleri ve banka şubeleri tarafından düzenlenmektedir.

4) Taşınmaz mal üzerinde müstakilen mesken olarak İnşa edilmiş binalar ile birlikte 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında tesis edilen kat mülkiyetine veya kat irtifakına konu meskenlerin su aboneliği tesis ve abone değişikliği işlemlerinin. Zorunlu Deprem Sigortası yapılmış olduğunun kontrol edilmesinin ardından tamamlanması gerekmektedir.

5) Abonelik işlemleri esnasında, sigorta poliçesinin varlığının aşağıdaki yöntemlerden biri ile teyit edilmesi gerekmektedir.

a) Elektronik sorgulama (DASK Web servis uygulaması): DASK’ın sunduğu “web servis” yardımıyla elektronik ortamda sorgulama yapılarak poliçe bilgileri teyit edilebilir. Elektronik sorgulamaya ilişkin olarak 0216 400 14 44 numaralı telefondan veya abone@dask.gov.tr e-posta adresinden yardım istenebilir.

b) www.dask.gov.tr üzerinden sorgulama: Abonelik işlemi yapılacak konuta alt poliçenin numarasının ve konum malikinin kimlik numarasının (TCKN) sözlü veya yazılı olarak beyan edilmesi durumunda, DASK internet sitesi “poliçe sorgulama” bölümünde poliçe numarası ve TCKN bilgisi girilerek poliçe bilgileri teyit edilebilir.

c) Poliçe aslı ile işlem yapılması: Yukarıda belirtilen yöntemlerden birini tercih etmeyenlerin poliçe aslını talep etmeleri ve poliçe üzerinden adres bilgilerinin doğruluğunu teyit ederek işlem yapmaları gereklidir.

6) Tüm sorgulamalarda, poliçe kayıtlarındaki adresin abonelik tesis edilecek konuta ait olduğunun teyit edilmesine dikkat edilmelidir.

7) Tamamen ticari veya sınai amaçlı olan binaların sigorta kapsamı dışında olması nedeniyle, abonelik adresi İş hanı, iş merkezi, idari hizmet binaları, eğitim merkezi binaları ve benzeri olarak geçen başvurular ile inşası henüz tamamlanmamış binalar için Zorunlu Deprem Sigortası aranmaz.

8) Zorunlu deprem sigortasının malikler veya İntifa hakkı sahipleri tarafından yahut kiracılar tarafından yaptırılması mümkündür. Sigortanın kiracı tarafından yaptırılması durumunda; malike ait TCKN poliçede belirtilir ve poliçede kiracı “sigorta ettiren” olarak, malik ise “sigortalı“ olarak yer alır. Kiracı tarafından bu şekilde yapılan poliçeler için ödenen sigorta primi, malikten tahsil edilebilir veya kiradan mahsup edilebilir

9) Uygulamaya ilişkin ortaya çıkabilecek tereddütler için “Alo DASK 125″ten telefonla veya abone @dask gov.tr adresinden bilgi alınması mümkün bulunmaktadır.

DASK ve Zorunlu Deprem Sigortası hakkında daha fazla bilgiye, DASK’ın www.dask.gov.tr adresli internet sitesinden veya “Alo DASK l25″ten ulaşmak mümkündür.

ZORUNLU DEPREM SİGORTASI NASIL YAPTIRILIR?

Zorunlu deprem sigortası uygulaması, 17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen Marmara depreminin ardından depremlerin meskenlerde yarattığı maddi zararları teminat altına almak üzere hayata geçirilmiştir. Zorunlu Deprem Sigortası teminatı, kamu tüzel kişiliğini haiz ve kar amacı gütmeyen Doğal Afet Sigortaları Kurumu tarafından verilmekte olup, sigorta poliçeleri DASK nam ve hesabına yetkili sigorta şirketleri, bu şirketlerin acenteleri ve banka şubeleri tarafından düzenlenebilmektedir. Sigorta şirketleri zorunlu deprem sigortası yaparken aracılık görevini üstlenmekte olup, herhangi bir hasar durumunda tazminat DASK tarafından ödenmektedir.

Zorunlu deprem sigortası aşağıda belirtilen seçeneklerden biriyle yapılabilir:

1.Doğrudan sigorta şirketlerinin merkezlerinden,

2.Herhangi bir sigorta acentesinden,

3.Herhangi bir banka şubesinden,

4.İnternet üzerinden: DASK’ın internet sitesinde on-line poliçe alınabilecek sigorta şirketi ve aracıların adres bilgilerine ulaşabilir (http;//www.dask.gov.tr/261.htmn.)

Ayrıntılı bilgi için www.dask.gov.tr ve www.facebook.com/dask adresini ziyaret edebilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Yapı Ruhsatlarıyla İlgili Danıştay Kararı

Eki11
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay 6.Daire, Esas No: 12008/3542,Karar No :2010/4412, Tarih: 04/05/2010

Konusu: Süresi içinde verilen yapı ruhsatına göre yapının tamamlanmaması halinde yenileme ruhsatının tabi olacağı mevzuatın başvuru tarihine göre belirleneceği, ruhsat süresinden sonra başvuru yapılmışsa yapı ruhsatsız duruma düşeceğinden yenileme ruhsatı başvurusu da mevcut başvuru tarihindeki mevzuata tabi olacağı hakkında.

Dava, Konya İli Karapınar ilçesi, Aydınlık Cad. …ada … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki yapı için yenileme inşaat ruhsatı verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 04.01.2007 gün ve 5/8 sayılı belediye başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılmış; idare mahkemesince, davacının yapısı için 09.07.2001 tarihinde inşaat ruhsatı aldığı, ancak inşaata başlamasına rağmen 5 yıl içinde tamamlanamadığı 06.07.2006 tarihinde ruhsat yenileme talebinde bulunulduğu, talebin reddi üzerine bakılan davanın açıldığı, davalı idarenin yasal yenileme süresinin dolduğu yönündeki iddiasına davacının süresinde başvurduğu görüldüğünden itibar edilmeyeceği, ancak 09.07.2001 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan tebliğ hükümlerine göre ruhsat belgesinde fenni mesulün imzasının bulunmasının yeterli olduğu dolayısıyla 3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliğinin 12. maddesindeki kazanılmış hakkının korunması gerektiği davacı tarafından belirtilmişse de söz konusu maddedeki belirtilen kazanılmış hakkın ilgilinin ruhsat alma tarihindeki taşınmaza veya ruhsat alma şartlarının esasına ilişkin hükümlerde sonradan davacı aleyhine değişiklik olması halinde davacının mağdur olmaması amacıyla getirildiği, oysa dava konusu uyuşmazlıkta esasa ilişkin şartlarda ve taşınmazın niteliğinde bir değişiklik olmadığı, sadece yapı ruhsatının şekline ve içeriğine ilişkin bulunması gereken bilgilere ilişkin olduğu, ruhsat yenilenmesi için fenni mesulün yanında proje müellifinin de imzasının arandığı sonucuna varıldığından tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3194 sayılı Kanunun 21. maddesinde bu kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir hükmüne yer verilmiş, aynı kanunun ruhsat müddeti başlıklı 29. maddesinde ise “Yapıya başlama müddeti ruhsat tarihinden itibaren iki yıldır. Bu müddet zarfında yapıya başlanmadığı veya yapıya başlanıp da her ne sebeple olursa olsun, başlama müddetiyle birlikte beş yıl içinde bitirilmediği takdirde verilen ruhsat hükümsüz sayılır. Bu durumda yeniden ruhsat alınması mecburidir. Başlanmış inşaatlarda müktesep haklar saklıdır. ” hükmü yer almıştır.

3194 sayılı Yasaya dayanılarak hazırlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 12. maddesinde de “(Değişik: 2.9.1999/23804 R.G.) Ruhsat süresi içinde tamamlanması mümkün olamayacağı için beşinci yıl içinde ruhsat yenilemek üzere ilgili idareye başvurarak ruhsat yenilemesi yapılan yapılar hakkında, ruhsat alma tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri uygulanır. İnşasına 2 yıl içinde başlanmayan veya ruhsat süresi içinde tamamlanmayan ve süresi içinde ruhsat yenilemesi yapılmayan yapılar, ruhsatsız yapı olarak değerlendirilir. Bu yapılar hakkında yeniden ruhsat alma tarihinde yürürlükte bulunan plan ve mevzuat hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden davacının Konya İli Karapınar ilçesi, Aydınlık Cad. …ada … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapısı için 09.07.2001 tarihinde inşaat ruhsatı aldığı, ancak inşaata başlamasına rağmen 5 yıl içinde tamamlayamadığı, 06.07.2006 tarihinde ruhsat yenilenme talebinde bulunduğu, davalı idarece bu talebin proje müellifinin imzasının bulunmadığı, inşaat ruhsatının yasal yenileme süresinin dolduğu gerekçesiyle ruhsatın yenilenmeyeceğinin belirtilmesi üzerine davanın bu işlemin iptali istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.

Yukarıda belirtilen yönetmelik maddesinden süresi içinde inşaatı tamamlayamayıp beşinci yıl içinde ruhsat talebinde bulunanlar hakkında ruhsat alma tarihindeki eski mevzuat hükümlerinin uygulanacağı inşaat ruhsatı alınmasına rağmen inşasına 2 yıl içinde başlanmayan veya ruhsat süresi içinde tamamlanmadığı gibi ruhsat yenilenmesi yapmayan ve bu şekilde ruhsatsız duruma düşen yapılar içinse yeniden ruhsat alma tarihinde yürürlükte bulunan plan ve mevzuat hükümlerinin uygulanacağı anlaşılmaktadır. İdare mahkemesince her ne kadar taşınmazın niteliğinde veya ruhsat alma şartlarının esasına ilişkin hükümlerde değişiklik yapıldığında kazanılmış hakkın korunacağı şeklinde yorum yapılarak davanın reddine karar verilmişse de, söz konusu maddede böyle bir ayrıma gidilmemiştir.

Bu durumda, davacının dava konusu uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak mevzuatın bu çerçevede ele alınıp davacının başvuru tarihi de dikkate alınmak suretiyle değerlendirme yapılarak yeniden karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle Konya 1. İdare Mahkemesi’nin 13.12.2007 günlü ve E: 2007/173, K: 2007/1701 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi”

Yazıldı Yargı Kararları

Muğla Belediyesi Semineri

Eki07
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

KENT EĞİTİM ve Muğla Belediye Başkanlığı  İnsan Kaynakları Müdürlüğü tarafından düzenlenen Muğla Belediyesi Hizmetiçi Eğitim Seminerimiz 9-10 Ağustos 2012 tarihleri arasında  Konakaltı İskender Alper Kültür Merkezi Nail Çakırhan Toplantı Salonunda gerçekleştirildi. 2 gün süren eğitim Muğla Belediye Başkanı , SN. OSMAN GÜRÜN  başta olmak üzere, başkan yardımcıları , müdürler ve civar 61 belediye personelinin misafir olarak katılımıyla gerçekleşti. Elektronik Belge Yönetim Sistemi ile güncel mevzuatımızın işlendiği eğitimimiz katılımcıların sorularının  cevaplandırılmasıyla son buldu. Tüm katılımcılara göstermiş oldukları ilgi ve konukseverliğinden dolayı Kent Eğitim olarak teşekkür ederiz.

 

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Seminerler

Büyükşehir Belediyesi Yasa Tasarısı Taslağı

Eki01
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

            

             Bazı Büyükşehir Belediyelerinin Sınırlarının Büyütülmesi, 13 İl’de Yeni Büyükşehir Belediyesi ve İlçe Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı Ana Hatlarıyla Aşağıdaki Hususları İçermektedir:

 

• Mevcut 14 Büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırı olacak şekilde genişletilmekte,

• Toplam il nüfusu 750.000’i aşan 13 il’de sınırları ilin mülki sınırları olacak şekilde Büyükşehir Belediyeleri kurulmakta,

• İstanbul ve Kocaeli sınırları içerisindeki orman köyleri de dâhil olmak üzere yaklaşık 16 bin köyün tüzel kişiliğine son verilip mahalleye dönüştürülmekte,

• Büyükşehir sınırları içindeki belediyeler görev ve yetki açısından kademelendirilmekte,

• Yeni büyükşehir olacak 13 ilde 23 yeni ilçe kurulmakta.

• Yerel yönetimler alanında yaşanan bazı sıkıntıların giderilmesi amacıyla yerel yönetimlerle ilgili kanunlarda çeşitli değişiklikler yapılmakta,

• İl genelindeki tüm belde belediyeleri ile köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak mevcut ilçelerde

ilçe belediyesine, yeni kurulan ilçelerde bu belediyelere mahalle olarak katılmakta ve

• Büyükşehir Belediyelerine dönüştürülen belediyelerin sınırları içinde en az bir yeni ilçe kurulmaktadır.

*Anakent ilçe belediyesi ve büyükşehir ilçe belediyesi kavramlarıyla tanışılıyor.
*Anakent ilçe belediyeleri, mesleki eğitim ve beceri kursları açmıyor.
Buna karşılık, hayvan barınağı, kütüphane, müze yapabiliyor ve işletebiliyor.
*Büyükşehir yetki alanlarında karla mücadele yetkisi ilçe belediyelerine veriliyor.
*Büyükşehir ilçe belediyesi, yetki sınırları içinde taksi sayılarını, duraklarını belirleyebilecek. Sokak, meydan gibi yerlerde araç park alanlarını saplayıp işletebilecek.
*Büyükşehir ilçe belediyeleri ayrıca sınırları içinde toplu taşıma hizmeti verebilecek. İsterlerse, gerekli tesisleri kurup işletecek ya da işlettirecek. Kara ve deniz taksi araçlarının ruhsatları da ilçe belediyelerce verilecek.

*Toptancı hali kurabilecek, mezbaha açabilecek. Bu yerlerin ruhsatı da ilçe belediyelerinden alınacak.

*En önemli yetkilerden biri de mezarlıklarını sorumlulukları büyükşehir ilçe belediyelerine veriliyor. İlçe belediyeleri mezarlık alanlarını belirleyip, mezar tesisi edebilecek.
*Taslaktaki bir başka yenilik de belediye meclis kararlarına yönelik.
Daha önce de valiye giden meclis kararları yeni taslağa göre 10 gün içinde iade edilmezse kesinleşiyor.Valinin iade ettiği karar, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla yeniden meclisten geçerse vali idari yargıya gidebiliyor. Yine ilçe belediyelerin imar kararlarını daha önce 3 ay olan inceleme süresi 6 aya çıkıyor.

*Yasa tasarısında büyükşehir belediyelerini ilgilendiren bir madde de, belediyelerin mülkiyetindeki yerlerin belediye şirketlerine ihalesiz devretme yetkisinin alınması. Artık büyükşehir belediyelerini çay bahçesini belediye şirketine devredemeyecek.

*Tasarı aynen yasalaşırsa, ilçe belediyelerin ve büyükşehir belediyelerinin gelirleri de artıyor.

*Yine tasarıya göre, daha önce nüfusu 50 bin olan belediyeler için kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma zorunluluğu nüfusu 150 bin olanlar için geçerli olacak.
*Belediye meclislerinde kurulan denetim komisyonları, sadece belediyenin değil bağlı kuruluş ve şirketlerin de denetimini yapabilecek.

*İçişleri Bakanlığı denetimleri belediyelerin mali işlemlerini de kapsayacak. Kamu zararına ilişkin İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin hazırlayacağı raporlar Sayıştay yargılamasına esas alınacak.

*Hizmetlerde aksamaları sulh hukuk hakimliği karar verirken yeni taslağa göre İçişleri Bakanlığı denetim elemanları karar verecek.

*Belediyeler, şirketleri ve bağlı oldukları birlikler bütçede ödeneği olması durumunda kamu yararı gözetmek şartıyla derneklere yardım yapabiliyorken yeni tasarıdaki maddeye göre yapamayacak

Yazıldı Güncel Mevzuat

Kamu Görevlilerinin Yetkilerini Kullanırken,Kusurları Sonucu Kişilere Zarar Vermelerinden Kaynaklanan ve Zarar Görenlerin Kamu Görevlileri Aleyhine Açtıkları Tazminat Davasına İlişkin Karar

Eki01
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi,E. 2012/1980,K. 2012/3331,T. 5.3.2012

ÖZET : Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken, kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlileri aleyhine açtıkları tazminat davasıdır. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından dolayı doğan tazminat davalarında kamu görevlilerinin aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabulü gerekir. Davaya konu edilen olayda üniversitede uzman hekim olan ve kamu görevlisi sıfatını taşıyan davalının, görevini yerine getirmediği ileri sürülerek tazminat isteminde bulunulmuştur. Davanın idari yargı yerinde ve idareye karşı açılması gerekir.

Dava,kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken,kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlileri aleyhine açtıkları tazminat davasıdır. Sorun, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken, kişilerin zarar görmesi halinde,zarar görenin kamu görevlisinin şahsına karşı açtığı davada, kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun araştırılmasına gerek olup olmadığı ve netice itibariyle davanın esastan mı yoksa husumetten mi reddine veya kabulüne karar verileceği ve bu konuda yorum yolu ile sonuca ulaşmanın ve uygulama yapmanın mümkün olup olmadığına ilişkindir. Bu durumda, kamu görevlisinin görevini yaparken kusurlu davranışta bulunmasının hizmet kusuru mu yoksa hizmetten ayrılabilen kişisel kusuru mu olacağının tespiti gerekmektedir. Kamu kurumları kamu hizmeti yaparlar. Ancak kamu kurumları tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan, kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti, gerçek kişi konumunda olan kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak, kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle mümkün değildir. Kamu görevlisinin buradaki kusuru hizmet kusurunu oluşturur. Hizmetten ayrılabilen kişisel kusur ise kamu hizmeti ile ilgisi olmayan kamu görevlisinin özel hayatı ile tamamen özel tutum ve davranışlarından kaynaklanan bir kusurdur. Konunun iyi anlaşılabilmesi için örnek vermek gerekirse: Sabahleyin aracı ile kamu hizmetini yapmak için çalıştığı hastaneye gelen doktorun,aracını park ederken kendisinden önce tedavi olmak için hastaneye gelmiş olan bir hastanın aracına çarpıp zarar vermesi halinde bu,doktorun kamu hizmetiyle alakalı olmayan kişisel kusurudur. Aynı doktorun aracını park ettikten, hastanedeki poliklinik odasına girdikten sonra görevi olan sağlık hizmeti ile ilgili yaptığı ( teşhis,tedavi ve ameliyat gibi ) eylemlerde bir kusur olursa bu kusur hizmet kusurudur. Yukarıda açıklanan sorun konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeleri incelememiz gerekir. Anayasa’nın 129/5 maddesinde; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken ( görevlerini yaparken ) işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları rücu edilmek kaydıyla kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine dava açılabilir. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın ( kişilerin uğradıkları zararlar başlıklı ) 13. maddesinde; kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Borçlar Yasası’nın ( Haksız muamelelerden doğan borçlar başlıklı ) 41/1 maddesinde; gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs o zararın tazminine mecburdur. Anayasa’nın 129/5 maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13. maddesinin Borçlar Yasası’nın 41/1 maddesi ışığında yorumlayarak kamu görevlileri aleyhine kişisel kast ve kusurlarının varlığı halinde Adli Yargıda dava açılabileceğinin kabulü mümkün değildir. Zira: Borçlar Yasası’nın 41/1 maddesi genel bir hüküm olup, yine genel olarak zarar ika eden şahsı esas almış olup, kamu görevlisi veya memurdan bahsetmemektedir. Bir konuda hem genel hüküm, hem de özel hüküm varsa,o taktirde özel hükümlere üstünlük verilerek uygulama yapılması hukukun temel prensiplerindendir. Yukarıda açıklanan Anayasa’nın 129/5 ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13. maddesi karşısında Borçlar Yasası’nın 41/1 maddesi esas alınarak kamu görevlilerinin kast ve kusurlarından dolayı kamu görevlileri aleyhine dava açılabileceğinin yorum yoluyla kabul edilmesi de mümkün değildir. Anayasa’nın 129/5 maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13. maddesi, yorum gerektirmeyecek kadar açık, net ve amirdir. Diğer yandan yasalar iptal edilmedikçe veya değiştirilmedikçe yürürlüktedir. Ve mevcut hükümleri ile uygulanmaları gerekir. Yargı, uygulamaları ve bir kısım sosyal ihtiyaçlar nedeni ile yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği düşünce ve kanaatinde olsa dahi, yorum yolu ile yürürlükteki Anayasa ve yasa maddelerini uygulamayarak atıl bırakamaz. Yorum yolu ile Anayasa ve Yasalara aykırı uygulama yapamaz ve karar veremez. İhtiyaç varsa yeni yasal düzenlemeler yapılabilir ve yasal düzenleme yapma yetki ve görevi TBMM’ne aittir. Sonuç olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından dolayı doğan tazminat davalarında kamu görevlilerinin aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabulü gerekir. Nitekim yukarıda söz edilen mevzuat hükümleri doğrultusunda 14/09/1983 tarih 1980/4-1714 1983/803 Karar sayılı Hukuk Genel Kurulu kararında da bu görüş benimsenmektedir. Davaya konu edilen olayda O… Üniversitesi’nde uzman hekim olan ve kamu görevlisi sıfatını taşıyan davalı M.A.’nın, görevini yerine getirmediği ileri sürülerek tazminat isteminde bulunulmuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, davanın idari yargı yerinde ve idareye karşı açılması gerekir. Davalı M.A.’ya husumet yönetilemez. Bu davalı yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi yerine, işin esasının çözümlenmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının incelemesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 05.03.2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

 

Yazıldı Yargı Kararları

Yeni Ticaret Kanunu Madde:25

Eki01
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

6103 SAYILI KANUN’UN 25. MADDESİNİN UYGULAMA ALANINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER

Prof. Dr. Tekin MEMİŞ

(www.e-akademi.0rg(Hukuk,Ekonomi) ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi  Sayı:126,Ağustos 2012

  GİRİŞ

Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun‟un (6103 sayılı Kanun) 25. Maddesi gereğince yönetim kuruluna tüzel kişinin temsilcisi olarak seçilmiş olan kişilerin Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde istifa etmesi, onun yerine de tüzel kişinin ya da bir başkasının seçilmesi gerekir. Bu hükmün ayrım gözetmeksizin bütün tüzel kişi temsilcisi yönetim kurulu üyelerine uygulanıp uygulanmayacağı bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir.

Bu çerçevede anonim şirket yönetim kurulu üyeliklerine tüzel kişilerin uygulamada nasıl atama yaptığı sorunu öncelikle ortaya konulmalıdır. Hemen vurgulamalıyım ki, tüzel kişilerce atanan yönetim kurulu üyelerinin hepsinin niteliği aynı değildir.

Aşağıda önce tüzel kişilerin anonim şirketlere tüzel kişilerin yönetim kurulu üyesi atamalarına ilişkin Türk Ticaret Kanununda ve diğer Kanunlardaki düzenlemeler incelenecektir. Bu üye atama işlemlerinin mahiyetinin kanunlarda aynı şekilde düzenlenmediği, atama-temsil ve yönetimdeki işlevlerinin de aynı olmadığı açıklığa kavuşturulacaktır.

1. Pay sahibi tüzel kişilerin temsilcilerinin yönetime temsilci göndermeleri

Bir anonim şirketin ortağı, gerçek kişi olabileceği gibi bir tüzel kişi de olabilir. Hatta ortak olan bu tüzel kişinin mutlaka bir ticaret şirketi olmasına da gerek yoktur. Bir dernek ya da vakıf da anonim şirket ortağı olabilecektir. Bu tüzel kişilerin şirket yönetiminde temsil edilmeleri, bir takım hukuki kurallara bağlanmıştır. 6762 sayılı  TK ile 6102 sayılı TTK, konuyu farklı şekilde çözüme kavuşturmuştur.

a. 6762 sayılı Kanunun Düzenlemesi

Bilindiği üzere, 6762 sayılı Kanun‟un 312/II. maddesine göre tüzel kişilerin anonim şirket yönetim kurulunda üye olması mümkün değildir.

„„İdare meclisi pay sahibi âza ortaklardan teşekkül eder. Ancak pay sahibi olmıyan kimseler âza seçildikleri takdirde bunlar pay sahibi sıfatını kazandıktan sonra işe başlıyabilirler.

Pay sahibi olan hükmi bir Şahıs idare meclisi âzası olamaz. Fakat hükmi Şahsın temsilcisi olan hakiki Şahıslar idare meclisine âza seçilebilirler.

Bu hükmün gerekçesinde tüzel kişilerin yönetim kurulu üyesi olamamasının kabul edildiği, bunun en önemli neticesinin yönetim kurulu üyesinin şahsen şirkete ve üçüncü şahıslara karşı sorumlu olması gerektiği belirtilmiştir2.

Bu çerçevede, bir anonim şirkette pay sahibi olan tüzel kişi, 6762 sayılı Kanun’a göre kendisi bizatihi yönetimde bulunamayacak ancak buna karşın temsilcilerini yönetim kuruluna sokabileceklerdir. Atanan bu kimselerin seçimi de yönetim kurulundan azli de genel kurula ait bir yetkidir. Temsilcinin göreve getirilmesinde olduğu gibi azledilmesinde de yetki tüzel kişiye ait değildir. Temsilcinin tüzel kişi ile bağı kalmasa bile bu kimsenin görevden alınması konusunda yine tüzel kişinin bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu çerçevede ana sözleşmeye konulacak hükümle yönetim kurulu üyeliğinin devamı için tüzel kişi ile bağ şartı konulabilir. Bu durumda yönetim kurulu üyesi sadece istifaya davet edilebilir. Ancak bu durumda dahi istifa etmeyen yönetim kurulu üyesi ile tüzel kişi arasındaki ilişki bir tazminat ilişkisine yol açar, yoksa üyeliğin kendiliğinden düşmesi söz konusu olmaz.

Tüzel kişinin temsilcisinin istifa etmesi de yine kendiliğinden tüzel kişinin yönetim kuruluna atama yapmasının önünü açmamaktadır. Atama, yine genel kurulda yapılmalıdır ya da boşalan üyeliğe diğer yönetim kurulu üyeleri tarafından atama yapılmalıdır. Bu arada tüzel kişi tarafından atanan temsilcisinin pay sahibi olması da gerekmez.

Tüzel kişinin temsilcisi bile olsa yönetimden kaynaklanan hak ve sorumluluklar, tüzel kişiye değil temsilciye aittir.

b. 6102 sayılı Kanunun Düzenlemesi

6102 sayılı Kanun ise, tüzel kişinin anonim şirketlerde yönetici olabilmesine imkan sağlamıştır. Yeni Kanun, tüzel kişilerin anonim şirketin yönetiminde görev yapamayacaklarına ilişkin kuramsal ve maddi gerekçeleri kabul etmemiş ve sistemi değiştirmiştir.Kanunun 359. Maddesi gerekçesi, bu değişikliğin sebebini açık bir şekilde ortaya koymuştur:

İkinci fıkrada, tüzel kişilerin yönetim kurulu üyesi olabilmelerine olanak tanınarak, bir taraftan, 623 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile uyum sağlanmış, diğer taraftan tüzel kişinin yönetim kurulu üyesi olarak sorumlu tutulmasının yolu açılarak şirkete, paysahiplerine ve alacaklılara güvence verilmiştir. Düzenleme sorumluluk hukukunun ana gelişme ekseni ile çakışmaktadır. Dev yapılı, çok uluslu şirketlerin; temsilcilerinin arkasına gizlenmelerine hukukun seyirci kalması sadece adaletsizliği artırmakla kalmamakta aynı zamanda hukuka güveni de sarsmakta, hukukî gerçeğe göz kapama anlamına gelmekte ve kanun koyucuyu da hukuk kuralının nesnelliği yönünden müşkül durumda bırakmaktadır. Bu fıkra ile çağdaş, hakça bir sorumluluk sistemi kabul edilerek, tüzel kişinin temsilcisinin üye seçilmesi ile üyenin (temsilcinin) tüzel kişi ile arasındaki bağın kesildiği ve tüzel kişinin, temsilcisinin eylem ve kararlarından sorumlu tutulamayacağı şeklindeki yapay teori reddedilmiştir. Artık, tüzel kişilerin temsilcilerinden oluşan zayıf malvarlıklı üyelerin sorumluluğu ile hukukî gerçeklere göz yumulmayacaktır.

6102 sayılı Kanun, açıkça tüzel kişilerin yönetim kurulu üyesi olabilmesine imkan sağlamıştır. Ancak Kanun bununla yetinmemiş ve Uygulama Kanunun 25. Maddesi ile de, eskiden devam eden yönetim kurulundaki tüzel kişi temsilcilerin de Kanunun yürürlüğe girmesini takiben üç ay içinde görevden alınmalarını ve yerlerine ya tüzel kişinin atanmasını ya da başka bir kimsenin seçilmesini buyurmuştur. Böylece Kanun, tüzel kişilerin temsilcilerinin arkasına sığınarak sorumluluktan kurtulma yolunu kapatmak istemiştir.

Yeni sistemde tüzel kişinin doğrudan yönetici olarak atanması ile eski sistemden önemli ölçüde farklılıklar oluşmuştur. Bir kere, her halükarda yönetim kurulu üyeliği hak ve yetkileri tüzel kişiye aittir. Ayrıca tüzel kişi, yönetim sorumluluklarının da muhatabı olacaktır. Bu sistemde tüzel kişi, yönetimi kendisini temsil etmeyen ancak somutlaştıran bir kimseyi sicile tescil ve ilan ettirmek zorundadır. Tüzel kişi, bu gerçek kişide somutlaşmıştır. İstediği zaman da tüzel kişi, gerçek kişiyi değiştirebilme hak ve yetkisine sahiptir.

6102 sayılı Kanun, artık açık bir şekilde tüzel kişi yöneticiyi kabul etmiş ve onun atanabilmesine imkan vermiş ve tüzel kişiyi yönetim kuruluğu üyeliğinin bütün hak ve sorumluluklarına muhatap kılmıştır.

Bu bağlamda toplantılara, tüzel kişiyi temsil edecek gerçek kişi katılıp oy kullanacaktır. Ancak kullanılan oy, tüzel kişinin olacaktır. Anılan fıkra uyarınca yönetim kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişi, sadece bir gerçek kişiyi tescil ve ilan ettirebilir. Bu nedenle yönetim kurulu toplantılarına, sadece bu tescil ve ilan edilen kişi katılıp oy kullanabilir, başkası katılamaz. Tüzel kişi adına tescil ve ilan edilecek kişi, tüzel kişinin temsilcisi olarak görev yapacağı şirketin genel kurulu tarafından değil, bizzat tüzel kişinin kendisi tarafından belirlenecektir.

Tüzel kişi üye seçiminde, tüzel kişi ile birlikte, bu tüzel kişi tarafından belirlenen ve tüzel kişi adına yönetim kurulunda bulunacak olan bir gerçek kişinin de tescil ve ilan edilmesi (bu kişi, tüzel kişi tarafından istenildiğinde değiştirilebilir) ve bu tescil ve ilanın yapılmış olduğunun ayrıca varsa şirketin internet sitesinde hemen açıklanması zorunlu tutulmuştur.

6103 sayılı Kanunun 25. Maddesi, 6762 sayılı Kanuna göre atanmış olan bu tüzel kişi temsilcilerin üç ay içinde değiştirilmesini ve yeni sisteme intibakını öngörmektedir. Bu bağlamda şirketlerde tüzel kişi temsilcisi olarak en fazla 1 kişinin seçileceği kuralı nedeniyle, mevcut durumda olan şirketlerde Uygulama Kanunu m. 25 gereğince 1 Ekim 2012‟ye kadar tüzel kişiyi temsil eden üyelerin istifa etmeleri ve yeniden seçim yapılması gerekmektedir.

Hemen belirtelim ki, yönetim kurulu birden fazla tüzel kişi temsilcisinden oluşan yönetim kurulunda mutlaka genel kurulun yapılmasına gerek yoktur. Üç aylık zaman diliminde yönetim kurulunun diğer üyeleri sırası ile boşalan üyelikleri doldurabilirler.

2. Pay sahibi olan tüzel kişilerin anonim Şirket esas sözleşmesine ya da pay çoğunluğuna göre yönetime aday gösterme hakkı

Bazı şirketlerin esas sözleşmelerinde bazı gruplar için yönetim kuruluna aday gösterebilme imkanı tanınmış olabilir. Bunlar, gerek imtiyaz gerekse de grup imtiyazı şeklinde de olabilir7.

Şayet, tüzel kişi, elindeki imtiyaza ya da grup imtiyazına dayanarak birini yönetim kurulu üyesi seçtirecek ise (temsilcisi olarak değil) bu durumda zaten bu kimseler 6762 sayılı Kanun‟un aradığı gerçek kişi olma ve pay sahipliği şartları ile diğer yönetim kurulu olabilmenin şartlarını taşımak zorundadır. Yani diğer bir deyişle bu üyeleri kimin seçtirdiğinin herhangi bir önemi bulunmamaktadır.

Bir tüzel kişinin şirketteki pay çoğunluğuna sahip olması durumunda yönetime istediği kimseleri seçtirebilme imkanına da sahiptir. Bu halde, seçilecek bu yönetim kurulu üyesinin de genel kurulun seçtiği yönetim kurulu üyelerinden bir farkı bulunmamaktadır. Yani bu yönetim kurulu üyelerini tüzel kişi seçtirmiş ancak 6762 sayılı TK anlamında tüzel kişinin temsilcisi üyeler de değildir.

Halkbankası‟na atanan yönetim kurulu üyeleri ise sermayesinin çoğunluğunu elinde bulunduran Özelleştirme İdaresi Kurulu tarafından aday gösterilmiş ve seçtirilmiş üyelerdir. Halkbankası örneğinde sermaye yapısı incelendiğinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, zaten şirketin %75 hissesini elinde bulundurmaktadır. Bu halde istediği kişileri zaten üye olarak seçtirebileceği aşikardır. Nitekim, Halkbankası örneğinde çoğunluk hisseyi elinde bulunduran Özelleştirme İdaresi’nin 1 Mart 2011 tarihli genel kurul toplantısında yönetime üye önerisi yapılmış ve oy çokluğu ile kabul edilmiştir.

Bu çerçevede seçilen bu üyeler, tüzel kişi temsilcisi olarak görev yapmamaktadır. Özelleştirme İdaresinin pay hakimiyetine dayanılarak yönetim kurulu üyesi olarak seçilmişlerdir. Bu tür bir seçimin, gerçek bir pay sahibinin yaptığı seçimden mahiyet olarak hiç bir farkı yoktur ve bu kimseler de asla 6762 sayılı TK.m.312 anlamında pay sahibi tüzel kişinin temsilcisi olarak kabul edilemezler.

Bu çerçevede 6103 sayılı Kanun’un 25. Maddesinin bu ihtimallerde uygulanmasına gerek olmadığı, uygulama şartlarının olmayacağı aşikardır.

3. Kamu Tüzel Kişilerinin Yönetim Kurulundaki temsilcileri

Kamu tüzel kişilerince anonim şirketlerin yönetim kurullarına üye atanmasına ilişkin Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmaktadır (6762 sayılı TK.m. 275, TTK.m.334). Bunun yanı sıra diğer özel Kanunlarda da yönetim kuruluna atamalar konusunda özel düzenlemeler bulunabilmektedir. Bu tür özel düzenlemeler, TTK.m. 334 ile karşılaştırıldığında özel hüküm mahiyetini taşıdığı için bu hükümlerin uygulanması gerekecektir.

a. TTK Hükümlerine Göre Kamu Tüzel Kişilerin Yönetim Kurulundaki Temsilcileri

Gerek 6762 sayılı Kanun gerekse 6102 sayılı Kanun‟da kamu tüzel kişilerine, esas sözleşmede öngörülecek bir hükümle pay sahibi olmasalar bile işletme konusu kamu hizmeti olan anonim şirketlerin yönetim kurullarında üye bulundurma hakkı verilebilir.

Anonim şirketle yönetim kurulu üyeleri genel kurul tarafından seçilebileceği gibi TTK. m. 334 (6762 sayılı TK.m.275) gereği bir kamu tüzel kişisi tarafından da atama yapılabilmektedir. Örneğin Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 26. maddesine göre “Genel sekreter ile belediye ve bağlı kuruluşlarında yöneticilik sıfatını haiz personel bu şirketlerin yönetim ve denetim kurullarında görev alabilirler denilmektedir. Yani bir bağlı kuruluş olan İGDAŞ‟ta yönetim kurulu üyelerinin bir kısmının genel kurul bir kısmının ise Belediye tarafından atanabilmesi mümkündür. Ancak bu üyeler, yetki ve sorumluluk bakımından diğer yönetim kurulu üyelerinden farklı değildir.

6762 sayılı Kanun‟un 275. Maddesine göre devlet, vilayet, belediye gibi kamu tüzel kişileri, pay sahibi olmasalar dahi ana sözleşmeye konulacak bir hükümle yönetim kurullarında temsilci bulundurabilirler. Bu üyeler Genel Kurul tarafından seçilen diğer üyelerle aynı hak ve yetkilere sahiptirler. Kamu tüzel kişileri tarafından atanan üyelerinin, her zaman aynı kamu tüzel kişileri tarafından azledilip yerlerine yenilerinin tayin edilebilmesi mümkündür.( 6762 sayılı Kanun‟un 272. Maddesinin gerekçesi: Devlet, il, belediye gibi kamu tüzelkişileri pay sahipleri olmalarına rağmen genel kurulda şu veya bu sebepten dolayı oy çoğunluğuna sahip olmadıkları zaman ortaklık organları için vâki olan seçimlerde kendilerini ve dolayısiyle âmmenin menfaatlerini tesirli bir tarzda temsil edemezler. Bu durumu ıslah için kamu tüzel kişilerinin temsilcisi 275 inci maddede gösterilen şartlar altında genel kurul tarafından seçilmeyip ilgili kamu tüzelkişisi tarafından tayin ve lüzumu halinde azledilir. Bununla beraber bu temsilciler de genel kurul tarafından seçilen yönetim üyelerinin hak ve görevlerini haizdirler. Mesuliyetin de bu gibi hallerde temsil olunan kamu tüzel kişisine yüklenmesi elzemdir.)

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 334. Maddesi aynen 6762 sayılı TK.m.275‟de olduğu gibi, TTK.m.359‟dan farklı olarak, tüzel kişi temsilcisinin yönetim kurulunda bulunmasına imkan vermektedir. Bu yöntemle atanan üyelerin sorumluluğu konusunda da 6762 sayılı Kanun‟un 312. Maddesinde öngörülen sistemden farklı olarak da sorumluluğu temsilciye değil temsil edilen tüzel kişiye vermiştir.

Görüleceği üzere 6762 sayılı TK.m.275‟de ve TTK.m.334‟de öngörülen kamu tüzel kişilerinin temsilcileri hala yönetimde kalmaya devam edeceklerdir. Yeni Türk Ticaret Kanunu, bu konuda bir sistem değişikliğine gitmemiştir.

Uygulama Kanunu‟nun 25. Maddesinde öngörülen tüzel kişi temsilcilerinin üç ay içinde görevi bırakmalarına ilişkin hüküm, 6762 sayılı Kanunun 275. Maddesine göre atanmış bulunan kamu tüzel kişilerinin temsilcileri için ya da yeni Kanunun 334. Maddesine göre atanan yönetim kurulu üyeleri için uygulanmaz. Bu üyeler, yine atayan kamu tüzel kişilerin temsilcileri olarak görev yapacaklar ve görevlerine devam edeceklerdir.

b. Özel Kanunlarca Atanan Yönetim Kurulu Üyeleri

Bazı Kanunlarda belirli hallerin doğması ya da şartların varlığı halinde yönetim kurullarına üye atama yetkisi tanınmış olabilir. Bu halde atanan üyelerin hukuki durumu da özel olarak incelenmelidir.

Bu üyelerin atanması için TTK.m. 334 (6762 sayılı TK.m.275) hükmünde olduğu gibi, şirketlerin esas sözleşmelerinde bir hüküm bulunmasına da gerek bulunmamaktadır. Bu üyelerin atanmaları gibi görevden alınmalarında da atamayı yapan kamu tüzel kişisi yetkilidir.

Bunlara Bankacılık Kanununda Fona devredilen bankalar örnek olarak verilebilir (Bankacılık Kanunu m. 104). Yine Özelleştirme Uygulamaları Kanununun 4. Maddesi de örnek olarak gösterilebilecek hükümlerden bir tanesidir. Hüküm şu şekildedir:

„i) Kuruluşların yönetim kurulu başkanlığı ve üyelikleri ile denetim ve tasfiye kurulu üyelikleri ve genel müdürlükleri ile ait oldukları kuruluşlardan ayrı olarak özelleştirme programına alınan ve anonim şirkete dönüştürülmelerine gerek görülmeyen müesseselerde, müessese müdürlükleri ve yönetim komitelerine, işletme ve işletme birimlerinde bunların müdürlüklerine yapılacak atamalar ve bu görevlerden alınma işlemlerine ilişkin olarak Başbakana teklifte bulunmak (bu görevlere atanacaklarda 4 yıllık yükseköğrenim görmüş olma şartı aranır)‟.

Bir başka örnek de, mali durumu bozulan sigorta şirketlerine yapılan atamalardır. Sigortacılık Kanunu’nun 20. Maddesine göre de Bakan, yönetim kuruluna üye atayabilmektedir:

„c) Yönetim veya denetim kurulu üyelerinden bir kısmını veya tamamını görevden alarak ya da bu kurullardaki mevcut üye sayısını artırarak bu kurullara üye atamaya veya sigorta veya reasürans şirketinin yönetiminin kayyıma devredilmesini talep etmeye,

6) Bu madde uyarınca şirket yönetim ve denetimine atananlar, şirkete ait doğmuş veya doğacak kamu borçlarından, sosyal güvenlik kuruluşlarına olan borçlarından ve şirketin diğer mali yükümlülüklerinden sorumlu tutulamaz. Bu madde uyarınca atanan kamu görevlileri hakkında ceza davası açılabilmesi Bakanın iznine tabi olduğu gibi bu kişiler hakkında açılan hukuk davaları da Müsteşarlığa karşı açılmış sayılır. Müsteşarlık tarafından açılan davalar hariç olmak üzere bu kişiler hakkında açılan davalar ve başlatılan soruşturma ve kovuşturmalarda, yargılama giderleri ve Türkiye Barolar Birliğince açıklanan asgari ücret tarifesinde belirlenen avukatlık ücreti, Müsteşarlık bütçesinden karşılanır. Türk Ticaret Kanunu’nun yönetim kurulunun ibrasına ilişkin hükümleri bu madde uyarınca atananlar hakkında uygulanmaz‟.

Bu yönetim kurulu üyeliklerinin hukuki niteliğinin ne olduğu son derece önem kazanmaktadır. Gerek Kanun hükmü gerekse atamanın usulü göz önüne alındığında bu üyelerin durumunun farklılıklarıyla birlikte mahiyeti itibariyle TTK.m. 334‟deki (6762 sayılı TK.m.275) atamalara uyum gösterdiği tespit edilir. Yani bunlar, bir Kamu Tüzel Kişisi tarafından yapılan atamalardır ve 6762 sayılı TK.m.312‟ye göre genel kurul tarafından yapılan tüzel kişinin temsilcisinin seçilmesinden tamamen farklıdır. Ancak TTK.m.334‟de bulunan düzenlemeden de farklı olarak, bu şirketlerin esas sözleşmelerinde bir hüküm bulunmasına da ihtiyaç yoktur.

Burada sorumluluğun kime ait olacağı konusunda bu Kanunlarda özel bir düzenleme varsa şüphesiz sorumluluk rejimi bu hükümlere göre tayin edilmelidir. Ancak Sigortacılık Kanunu’nun 20/6. Maddesinde Bakan tarafından atanan yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğun da özel olarak düzenlendiği görülmektedir.

6103 sayılı Kanun‟un 25. maddesinin, kamu tüzel kişiler tarafından atanan bu tür yönetim kurulu üyelerine uygulanmayacağı açıktır. Zira Başbakanlık Özelleştirme İdaresi, hiç bir zaman yönetim kurulu üyeliğine zorlanamayacağı gibi, onların temsilcisi olan yönetim kurulu üyelerinin de istifasına gerek yoktur. Ya da Sigortacılık Kanunu‟na göre Bakan ya da Bakanlık da yönetim kurulu üyesi olmaya zorlanamaz.

Hal böyle iken açık bir kanuni düzenlemenin olduğu bu gibi durumlarda, atamalar TTK‟nun 334 ve 359. Maddelerinin dışında özel bir düzenlemeye tabidir. Bu özel hükümler varken TTK.m. 334 elbette uygulanmaz. Ancak bu düzenlemelerin halen TTK.m.334‟le bağı devam eder. Şöyle ki, şayet ilgili düzenlemelerde bu üyelerin sorumluluğuna ilişkin özel hüküm bulunmuyor ise bu halde TTK.m.334 hükmü sorumluluğu belirleyen hüküm olarak kullanılabilir.

 

SONUÇ

Yukarıdaki incelemelerimizde ortaya konulduğu üzere, 6102 ve 6103 sayılı Kanun ve ilgili diğer mevzuat değerlendirildiğinde anonim şirketlerin yönetim kurullarına tüzel kişilerce farklı atamaların söz konusu olduğu tespit edilmiştir. Yani diğer bir ifadeyle, tüzel kişilerin atadığı kişilerin niteliği birbiriyle aynı değildir.

6102 sayılı Kanun, 6762 sayılı TK.m.312‟de bulunan ve tüzel kişilerin yönetici olamayacağına ilişkin sistemi değiştirmiştir. Artık yeni sistemde tüzel kişilerin de anonim şirkette yönetici olabilmesine imkan verilmiştir. 6103 sayılı Kanun ise, eskiden tüzel kişi temsilcisi olarak yönetim kurulunda görev yapan temsilcilerin tasfiyesini amaçlamaktadır. Bunun için de şirketlere üç aylık bir süre verilmiştir. Bu süre zarfında yönetim kurulu üyeleri değiştirilmeli ya tüzel kişinin bizatihi kendisi üye olmalı ya da bir başkası seçilmelidir. Yukarıda açıkladığımız üzere, bir tüzel kişinin elindeki imtiyazlı paylara ya da oy çokluğuna dayanarak yönetici seçtirmesi hali de TK.m.312‟deki tüzel kişinin temsilcisinin atanması değildir. Bu tür atamalar, herhangi bir gerçek kişinin pay çoğunluğuna sahip olması nedeniyle bütün yönetim kurulu üyelerini ataması ile eş niteliktedir. Yukarıda Halk Bankası örneğinde görüleceği üzere, sermayenin ve oyun %75‟ine sahip olan Özelleştirme İdaresi, genel kurul toplantılarında üye teklifinde bulunmakta ve oy çokluğu ile seçtirmektedir.

Bu durumun 6762 sayılı TK.m.312 gereği yönetim kuruluna tüzel kişi temsilcisinin atanması ile uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır ve 6103 sayılı Kanun‟un 25. Maddesinin uygulanmayacağı da açıktır. Önemle belirtelim ki, kamu tüzel kişilerince anonim şirketlere atama yapılmasına ilişkin 6762 sayılı TK.m.275 hükmünün muadili madde yani TTK.m.334 hükmü aynen muhafaza edilmektedir. Yani diğer bir deyişle, bu kamu tüzel kişilerin temsilcileri görevlerine halen devam edeceklerdir. Uygulama Kanunu’nun 25. Maddesi bu temsilcileri de etkilemez.Nihayet, Uygulama Kanunu’nun 25. Maddesi, ancak ve sadece 6762 sayılı TK.m. 312 gereği, şirket yönetim kurulunda tüzel kişi temsilcilerinin bulunması hallerine mahsus olarak uygulama alanı bulacaktır. Diğer usullerle atamalarda bu maddenin uygulanma imkanı yoktur.

 

 

Yazıldı Makale ve Görüşler
Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız