Makaleyi okumak için tıklayınız…. Hizmet Alımında Yıllık İzin ve Kıdem Tazminatı
Esas Sayısı : 2011/36,Karar Sayısı : 2011/181,Karar Günü : 29.12.2011
( 05.04.2012gün ve 28225 sayılı R.G.)
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İzmir 3. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun, 9.12.2009 günlü, 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…32…” ibaresinin, Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacının ruhsat almaksızın yaptığı öne sürülen yapının 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince yıkılmasına ve aynı Kanun’un 42. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacıya idari para cezası uygulanmasına dair belediye encümeni kararının iptali istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı… vekili Av…. tarafından, İzmir İli, Gaziemir İlçesi, Hürriyet Mahallesi, 1060 Sokak, No:51 adresinde ve tapunun 11553 ada, 2 parselde kayıtlı taşınmazda ruhsatsız yapıldığı öne sürülen inşaatın 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince yıkımına ve davacının aynı Yasanın 42. maddesi uyarınca 9.391,12-TL para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Gaziemir Belediye Encümeni’nin 02/12/2010 günlü, 795 sayılı kararının iptali istemiyle Gaziemir Belediye Başkanlığı’na karşı açılan davada, uyuşmazlığın konusu para cezasının dayanaklarından birisi olan 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 09/12/2009 günlü, 5940 sayılı Yasa ile değişik 42. maddesinin 3. fıkrasının “18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir.” şeklindeki hükmünde yer alan, aynı Kanunun 32. maddesini ifade eden, “32” ibaresinin Anayasa hükümlerine aykırı olduğu düşüncesi ile 2949 sayılı Yasanın 28. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesince “somut norm denetimi” yapılmak üzere Anayasa’ya aykırılık itirazında bulunulması gerektiği sonucuna varılmakla işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık konusu olayda, davacı tarafından ruhsatsız olarak 121 m2 ebadında zemin üstü (kolon betonları dökülmüş, tuğla duvarları örülmüş, tabliyenin betonları dökülüyor vaziyette) 2. katının inşa edildiğinin 11/11/2010 günlü Yapı Tatil Zaptı ile tespit edildiği ve yapının mühürlenerek inşaatın durdurulduğu, sonrasında dava konusu Gaziemir Belediye Encümeni’nin 02/12/2010 günlü, 795 sayılı kararı ile davacının, söz konusu eylemi nedeniyle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5940 sayılı Yasa ile değişik 42. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hesaplanan 7.347,12-TL ve davacının yine aynı maddenin 3. fıkrasında atıf yapılan Yasanın 32. maddesine aykırı davrandığından bahisle 2.044,00-TL (yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanan tutar) olmak üzere toplam 9.391,12-TL para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, Gaziemir Belediye Encümeni’nin yıkım ve para cezasına konu 02/12/2010 tarih ve 795 sayılı kararının iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
3194 sayılı Yasanın 42. maddesinde düzenlenen idari para cezaları, imar ve kamu düzenine aykırı davranışların önlenmesi amacıyla, araya yargısal bir karar girmeden, idarenin doğrudan işlemiyle idare hukukuna özgü usullerle kesilen ve uygulanan yaptırımlardır. 09/12/2009 günlü, 5940 sayılı Yasa ile değişik söz konusu maddenin 2. fıkrası hükmü, ruhsat alınmadan, ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapının yapıldığı yönündeki idarenin tespiti üzerine fıkrada belirtilen kıstaslar çerçevesinde para cezası verilmesini öngörmektedir. Anılan maddede para cezası kesilmesinin sebep unsurunu oluşturan davranışlar; “ruhsat alınmadan yapı yapılması”, “ruhsat veya eklerine aykırı yapı yapılması” ve “imar mevzuatına aykırı yapı yapılması” olarak sayılmıştır.
Aynı maddenin 3. fıkrasında ise; “18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41. maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir.” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda yer verilen 42. maddenin 3. fıkrası hükmünde, “32. maddede belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmemek” veya “32. maddeye aykırı davranmak” hallerinin de ayrıca para cezası gerektirdiği ifade edilmektedir.
3194 sayılı Yasanın “Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar” başlıklı 32. maddesinde; “Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (…) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yasanın 32. maddesi hükmünde, aynı Yasanın 42. maddesinin 3. fıkrasında atıf yapılan “32. maddeye aykırı davranmak” halleri; “ruhsat alınmadan yapıya başlanılması” veya “ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapılması” şeklinde ifade edilmiş, “32. maddede yer alan mükellefiyetler” ise; (yapının ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlandığının tespiti üzerine tespit tarihinden itibaren en çok bir ay içinde) “yapının ruhsata uygun hale getirilmesi” veya “ruhsat alınması” olarak belirtilmiştir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, 3194 sayılı Yasanın 5940 sayılı Yasa ile değişik 2. ve 3. fıkralarında para cezası kesilmesini gerektiren davranışlar, “ruhsat alınmadan yapı yapılması” veya “ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapılması” olarak karşımıza çıkmaktadır.Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.Yukarıda belirtildiği gibi hukuk devleti ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla yargılanmaz ve cezalandırılmaz. Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığının tespiti üzerine idare tarafından, ilgilisi “ruhsat almadan veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yaptığı” gerekçesiyle İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 2. fıkrası uyarınca para cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra itiraz konusu 3. fıkraya göre de aynı nedenlerle ayrıca bir para cezası ile cezalandırılması ihtimali ortaya çıkacaktır.
Böyle bir olasılığın varlığı, 3194 sayılı Yasanın 42. maddesinin 3. fıkrasındaki “18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41. maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir.” hükmünde 32. maddeye yönelik düzenlemeyi (“32” ibaresini), Anayasanın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı hale getirmektedir.
Nitekim, 5940 sayılı Yasanın, TBMM’ne ait internet sitesinde yer alan madde gerekçelerinin uyuşmazlığa konu fıkraya ilişkin bölümünde, 32. maddeye atfen yapılan düzenlemeye yönelik bir açıklamaya da yer verilmemiştir.
Diğer yandan, İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 3. fıkrası, aynı Yasanın 32. maddesinde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen bir kişinin ayrıca para cezası ile cezalandırılacağını öngörmektedir.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5940 sayılı Yasa ile değişik 42. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
Söz konusu fıkra ile, aynı maddenin 3. fıkrası hükmünde öngörülen para cezasının da tespit tarihinden itibaren 10 iş günü içinde kesileceği kuralı getirilmektedir.
Yasanın 42. maddesinin 3. fıkrasında, aynı Yasanın 32. maddesinde ifade edilen mükellefiyetlerin yerine getirilmemesinin para cezasını gerektireceği öngörülmekle beraber, 32. maddede, “yapının ruhsata uygun hale getirilmesi” veya “ruhsat alınması” şeklindeki mükellefiyetlerin tespit tarihinden itibaren en çok bir ay içinde yerine getirilmesi kuralı yer almaktadır.Bu haliyle, “ruhsat alınmadan yapıya başlayan” veya “ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapan” bir kişinin, ruhsat alması veya yapısını ruhsata uygun hale getirmesi için gerekli bir aylık süre dolmadan Yasanın 42. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 10 gün içinde para cezası ile cezalandırılması şeklinde bir durum ortaya çıkacaktır. Diğer bir ifadeyle, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapan bir kişi, tespit tarihini takip eden 10 günün sonrasında bir aylık süre dolmadan ruhsat almak veya yapısını ruhsata uygun hale getirmek istese bile 42. maddenin 1. fıkrası uyarınca tespit tarihinden itibaren 10 iş günü içinde aynı maddenin 3. fıkrasında öngörülen para cezası ile cezalandırılması imkanı ortaya çıkacaktır.Bu durum, 3194 sayılı Yasanın 42. maddesinin 3. fıkrasında, 32. maddeye atfen “mükellefiyetlerini yerine getirmemek” nedeniyle verilecek para cezasını aynı şekilde, Anayasanın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı hale getirmektedir.Açıklanan nedenlerle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5940 sayılı Yasa ile değişik 42. maddesinin 3. fıkrasında yer alan; “32” ibaresinin iptali isteğiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddeleri uyarınca kararımız ile dava dosyasının onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın bir örneğinin bilgi amacıyla taraflara tebliğine, 25/02/2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
3194 sayılı İmar Kanunu’nun, 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 42. maddesinin, itiraz konusu ibareyi de içeren üçüncü fıkrası şöyledir:
“18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir.”
B- İlgili Görülen Yasa Kuralı
3194 sayılı İmar Kanunu’nun ilgili görülen 32. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (…) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.”
C- Dayanılan Anayasa Kuralı
Başvuru kararında Anayasa’nın 2. maddesine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 14.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:Başvuru kararında, ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere ya da imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin ikinci ve itiraz konusu ibareyi de içeren üçüncü fıkraları uyarınca iki ayrı idari yaptırım uygulanmasının, aynı eylem için mükerrer ceza tatbiki anlamına geldiği belirtilerek, kuralın Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.İtiraz konusu kural, İmar Kanunu’nun 32. maddesine yapılan yollamaya ilişkindir. Söz konusu maddede, ruhsat almadan yapıya başlayan veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yaptığı tespit edilen yapı sahibine bir ay içerisinde, yapı ruhsatsız ise ruhsat alma, ruhsat ve eklerine aykırı ise ruhsata uygun hâle getirme, bu iki şekilde hukuka aykırılık giderilmemiş ise yapıyı yıkma mükellefiyetleri öngörülmüş, bu yükümlülükleri yerine getirmemenin yaptırımı, anılan Kanun’un 42. maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenmiştir. Söz konusu fıkrada geçen “bu maddeye aykırı davrananlar” ibaresi 32. maddede sayılan yükümlülükleri yerine getirmemeyi ifade etmektedir.Kanun’un 42. maddesinin ikinci fıkrasında, ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere ya da imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fennî mesullere; yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre nispi olarak idari yaptırım öngörülmektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise bu fıkradan farklı olarak verilen süre içerisinde yükümlülüklerini yerine getirmeyenler için maktu para cezası öngörülmektedir. Bu durumda ikinci fıkrada imar mevzuatına aykırı yapı yapılması cezalandırıldığı hâlde, üçüncü fıkrada verilen süre içerisinde saptanan aykırılığın giderilmemesi cezalandırılmaktadır.Açıklanan nedenlerle, farklı eylemlere, şartları oluştuğunda ayrı ayrı ceza uygulanması mükerrer cezalandırma olarak nitelendirilemeyeceğinden kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 9.12.2009 günlü, 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “… 32 …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 29.12.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Danıştay Ondördüncü Daire, Esas: 2011/5212,Karar : 2011/7,Tarih:01.06.2011
Özeti : İmar mevzuatına aykırı yapıların, öngörülen sürede kaldırılması, aksi takdirde 3194 sayılı Kanun’un 32. ve 42. maddeleri ile Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesi uyarınca işlem yapılacağı yönünde tesis edilen işlemlerin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem niteliğinde olduğu hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan : … T.A.Ş
Vekili : Av.…
Karşı Taraf : Pendik Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 8.10.2010 günlü, E:2010/1489, K:2010/1416 sayılı kararının, usul ve yasaya uygun olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti:Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek, işin gereği görüşüldü:
Dava; İstanbul İli, Pendik İlçesi, Velibaba Mahallesi, Ankara Caddesi üzerinde davacı bankaya ait ATM cihazının üç (3) gün içinde kaldırılması, aksi takdirde İmar Kanunu’nun 32. ve 42. maddeleri ve Türk Ceza Kanun’unun 184. maddesi uyarınca işlem yapılacağına dair 28.6.2010 tarih ve 4655-37976 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince dosyasının incelenmesinden; dava konusu işlemin, encümen tarafından alınacak olan yıkım ve para cezasına ilişkin işlemler yönünden idarece yapılan bir ön çalışma niteliğinde olduğu, tek başına davacının menfaatini ihlal eden kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelik taşımadığı, bu haliyle bir yaptırım içermediği gibi icrailik niteliği bulunmadığı anlaşıldığından, davanın esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.3194 sayılı İmar Kanununun 32.maddesinde; bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç, ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığının ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumunun tespit edileceği, yapının mühürlenerek inşaatın derhal durdurulacağı,durdurmanın yapı tatil zaptının, yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılacağı, bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibince yapının ruhsata uygun hale getirilmemesi halinde ruhsata aykırı yapının yıktırılması yolunda işlem tesis edileceği hükme bağlanmıştır.Dosyanın incelenmesinden; davacı bankaya ait ATM cihazının ruhsatsız olduğu, üç (3) gün içinde kaldırılması gerektiği, aksi takdirde İmar Kanunu’nun 32. ve 42. maddeleri ile Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesi uyarınca işlem yapılacağına dair davalı Pendik Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.İdari işlemlerin iptal davasına konu olabilmesi için kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem olması gerekmektedir. Bir idari işlemin kesin ve yürütülebilir sayılabilmesi, hukuk düzeninde bir sonuç doğurabilmesi için gerekli olan bütün aşamaların gerçekleştirilmiş olmasına, başka bir makamın onayına ihtiyaç gösterilmeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirebilmesine bağlıdır.Dava konusu 28.6.2010 tarih ve 4655-37976 sayılı Pendik Belediye Başkanlığı işleminin doğuracağı hukuki ve fiili sonuçlar dikkate alındığında, işlemde belirtilen yasa hükümleri ile davacının nasıl bir yaptırım ile karşı karşıya kalacağı öngörülmüş olup, bu haliyle idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gerekli icrai bir işlem niteliğinde olduğu anlaşıldığından, iptali istenen işlemin hazırlık işlemi olduğu, bu nedenle kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 8.10.2010 günlü, E:2010/1489, K:2010/1416 sayılı kararının bozulmasına, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, dosyanın belirtilen hususlar göz önüne alınarak yeniden bir karar vermek üzere adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 1.6.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 5. Daire,E. 2008/1919,K. 2010/3768,T. 31.05.2010
ÖZET : Davacının geçici görevlendirilmesine ilişkin işlemde görevlendirmenin “yolluksuz” yapıldığı ibaresinin yer aldığı ve davacıya tebliğ edildiği anlaşılan bu işlemin yolluksuz kısmına karşı davacının 2577 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca süresinde dava açmaması ve anılan Kanun’un 11. maddesinde yer alan yasal süre içinde de davalı idareye bu yönde bir başvuruda bulunmamış olması karşısında; açılan dava süresinde olmadığı gibi, 2007 yılında yapılan başvurunun sona ermiş olan dava açma süresine etkisi olmayacağı da açıktır.
Davacı, geçici görevlendirilmesine ilişkin 14.3.2006 günlü işlemden dolayı yolluk ödenmesi istemiyle 19.2.2007 tarihinde yaptığı başvurunun reddine ilişkin 30.3.2007 günlü, 1570 sayılı işlemin iptali ve söz konusu yolluğun yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır. İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 29.11.2007 günlü, E:2007/852, K:2007/1747 sayılı kararıyla; geçici olarak görevlendirilen davacıya 6245 sayılı Harcırah Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca geçici görev yolluğu ödenmesi gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiş, söz konusu yolluğun yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmiştir. Davalı idare, davanın süresinde açılmadığını, esas yönünden ise dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. Yolluk ödenmesine ( hak kazanılmasına ) neden olan işlemin hukuki sebebi genellikle atama, nakil veya geçici görevlendirme işlemlerinden biri olmakla birlikte, yolluğun ödenmesi konusunda idari dava konusu olabilecek bir uyuşmazlığın doğması, yolluk konusunda bir işlemin tesis edilmiş olması koşuluna bağlıdır. Yolluk konusundaki işlem ise ya yolluğa hak kazandıran atama, nakil veya geçici görevlendirme işlemiyle birlikte, atama nakil veya görevlendirmenin “yolluklu veya yolluksuz” olduğunun işlemde belirtilmesi suretiyle tesis edilebilir, ya da yolluğa hak kazandığı iddiasında olan kişinin yolluk talebiyle başvurusu üzerine tesis edilebilir. Doğal olarak sözü edilen asıl işlemle birlikte tesis edilmiş bir yolluk işleminin varlığı halinde, yani yolluklu veya yolluksuz ibaresinin işlemde yer alması halinde dava açma süresi, yolluksuz ibaresi yer alan işlemin tebliğ tarihine göre; yolluk konusunda asıl işlemde ödenip ödenmeyeceği hususunda bir ibare konulmamış ya da ayrı bir işlem kurulmamış olması halinde dava açma süresi, 2577 sayılı Kanun’un 10. maddesinde öngörüldüğü gibi ilgili tarafından yöneltilecek bir başvuru üzerine oluşacak açık veya zımni bir ret işlemine göre hesaplanacaktır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7/1. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu hükmü getirilmiş; 10. maddesinde, “İlgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde konusuna göre Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri”; 11. maddesinde de, “İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre;
1- Asıl işlemde ( atama, nakil ya da geçici görevlendirme işlemlerinden herhangi birinde ), bu işlemin “yolluksuz” olarak kurulduğu yolunda bir ibare yer almışsa, asıl işlemde yer alan yolluksuz ibaresinin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı yolluğun kendisine ödenmesine hükmedilmesi istemiyle asıl işlemin tebliğ edildiği tarihi izleyen günden itibaren ilgili 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde öngörülen süre içerisinde doğrudan dava açabileceği gibi; anılan Kanun’un 11. maddesinin tanıdığı olanak nedeniyle idareye başvurarak, bu başvurunun reddi üzerine de dava açabilir. Bu durumda, dava açma süresi anılan Kanun’un 7. ve 11. madde hükümlerine göre belirlenecektir.
2- Asıl işlemde ( atama, nakil ya da geçici görevlendirme işlemlerinden herhangi birinde ) “yolluksuz” ibaresi yok ise; ilgilinin, bu işlemden doğan yolluğunun tarafına ödenmesi için yaptığı başvuru 2577 sayılı Kanun’un 10. maddesi kapsamında olup, bu başvuru üzerine kurulacak işlemin iptali istemiyle açılacak davanın süresinin de alınan Kanun’ un 10. maddesi hükmüne göre belirlenmesi gerekmektedir.
Davacının geçici görevlendirilmesine ilişkin 14.3.2006 günlü işlemde görevlendirmenin “yolluksuz” yapıldığı ibaresinin yer aldığı ve 17.3.2006 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşılan bu işlemin yolluksuz kısmına karşı davacının 2577 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca süresinde dava açmaması ve anılan Kanun’un 11. maddesinde yer alan yasal süre içinde de davalı idareye bu yönde bir başvuruda bulunmamış olması karşısında; 16.5.2007 tarihinde açılan dava süresinde olmadığı gibi, 2007 yılında yapılan başvurunun sona ermiş olan dava açma süresine etkisi olmayacağı da açıktır. Bu durumda; 2577 sayılı Kanun’un 7. ve 11. maddesi uyarınca süresinde açılmayan davanın süre aşımı yönünden reddi gerekirken, İdare Mahkemesi’nce işin esasına girilerek karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, İzmir 4. İdare Mahkemesi’nce verilen 29.11.2007 günlü, E:2007/852, K:2007/1747 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 31.05.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,E. 2009/12-563,K. 2009/600,T. 30.12.2009
ÖZÜ : Tebliğ memurunun; belediye tüzel kişiliğini “Belediye Başkanı”nın temsil edeceğini gözeterek, adli işlem niteliği taşıyan takip işleminde ödeme emri tebligatını, öncelikle bizzat Belediye Başkanına, onun herhangi bir nedenle tebliği alacak durumda olmaması durumunda da usulüne uygun şekilde yetkili kılınan Hukuk İşleri Müdürü yada belediye avukatlarından birine yapması; şayet bunlar yoksa veya tebligatı alamayacak durumda iseler bu durumu tebliğ evrakına şerh ederek o yerde hazır bulunan tebliğe yetkili memur ve müstahdemlerinden birine o da yoksa herhangi bir memur veya müstahdeme yapması; tebligat evrakında da sırasıyla tebliğe yetkili kişilerin durumunu ve onlara tebliğ edilememe nedenini şerh etmesi gerekirken, hiçbir açıklamaya yer vermeden doğrudan genel evrak memuruna tebligat yapması açıklanan yasal düzenlemelere ve yargı karalarına aykırı olup usulsüzdür.
DAVA : Taraflar arasındaki şikayet davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 4.İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin usulsüz tebligat yönünden reddine dair verilen 16.04.2008 gün ve 2008/61-246 sayılı kararın incelenmesi şikayetçi/borçlu vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 03.11.2008 gün ve 2008/15827-19046 sayılı ilamı ile; ( … Alacaklı vekili borçlu belediye aleyhine 15.08.2002 tarihli sözleşme gereği kesin hakediş bakiye bedelinin tahsili talebiyle genel haciz yoluyla icra takibine geçmiştir. Adı geçen kurumun adına çıkartılan ödeme emrinin “gösterilen adreste işyeri adına elemanı Dinçer Mehmetçik’e 11.01.2008 tarihinde tebliğ edildiği” görülmektedir. 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. maddesi ile ilgili Tebligat Tüzüğü’nün 17/2 ve 18/1 maddelerine göre tebliğ işlemi tüzel kişinin salahiyetli mümessiline yapılması zorunludur. Tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları taktirde tebliğ, hükmi şahsın o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Düzenlemesine yer verilmiştir. 1580 Sayılı Belediye Kanununun 100. maddesine göre Belediyeyi Belediye Başkanı temsi eder. O halde ödeme emri yukarıda açıklandığı üzere bizzat belediye başkanına tebliğ edilmesi gerekir. Yapılan tebliğ işleminde tebliğ memurunca belediye başkanının veya ondan sonraki yetkili kişinin belediyede olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu haliyle yapılan bu tebliğ işlemi usulsüzdür. Mahkemece Tebligat Kanunun 32. maddesi uyarınca şikâyetçi borçlu belediyenin şikayeti kabul edilerek ödeme emri tebliğ tarihinin tebligattan haberdar olduklarını öne sürdükleri 28.01.2008 tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile bu yöne ilişkin istemin reddi isabetsizdir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir. Borçlu belediye başkanlığı, aleyhine başlatılan ilamsız icra takibinde ödeme emrinin yetkililerin orada bulunup bulunmadığı araştırılmadan belediyenin evrak memuruna tebliğ edildiğinden bu tebliğin usulsüz olduğunu ve ayrıca bu usulsüz tebligatla kesinleşen icra takibinde gönderilen haciz ihbarnameleri ile kamuya tahsis edilmiş banka hesapları üzerine haksız haciz gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki şikayeti yapmış; mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı belediye başkanlığına ait Vakıflar Bankası ve Halk Bankası Hal Şubesi Müdürlüğüne ait hesaplar üzerindeki haczin kaldırılmasına, davacının tebligatla ilgili şikayetininse reddine karar verilmiştir. Hükmü şikayetçi/borçlu belediye vekili reddedilen ( tebliğin usulsüzlüğüne ilişkin ) talepleri yönünden temyiz etmiş; karşı taraf temyiz etmediğinden kararın haczin kaldırılmasına ilişkin kısmı kesinleşmiştir. Özel Dairece, başlık bölümüne aynen alınan nedenlerle tebliğin usulsüzlüğüne işaretle karar bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını şikayetçi/belediye temyize getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: şikayetçi/borçlu belediye başkanlığı adına çıkarılan ödeme emrinin, tebliğe yetkili kişilere tebligatın yapılamama nedenleri tebliğ belgesinde gösterilmeksizin, doğrudan genel evrak memuru imzasına tebliğ edilmiş olmasının usule uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle tüzel kişilere yapılacak tebligata ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun:
“Hükmi Şahıslara Ve Ticarethanelere Tebligat” başlıklı 12. maddesinde:
“Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır.
Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.”
“Hükmi Şahısların Memur Ve Müstahdemlerine Tebligat” başlıklı 13. maddesinde:
“Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mûtat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.”
Hükümleri yer almaktadır.
Yine, Tebligat Tüzüğü’nün:
“Hükmi Şahıslara Ve Ticarethanelere Tebligat” başlıklı 17. maddesinde;
“Hükmi şahıslara tebliğ salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine yapılır.
Vekaletlerin ve bunların teşkilatının, mülhak ve hususi bütçeli idarelerle belediyelerin, köylerin ve hususi kanunlarına müsteniden kurulmuş olan teşekküllerle, şirketlerin ve cemiyetlerin salahiyetli oldukları mümessilleri tabi kanunlara ve statülerine göre tayin edilir.
Hükmi ve hakiki şahsa ait bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticarethanenin o muamelede salahiyetli ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.”
“Hükmi Şahısların Memur Ve Müstahdemlerine Tebligat” başlıklı 18. maddesinde:
“Yukarıdaki Madde mucibince tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, hükmi şahsın o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Şu kadar ki, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, hükmi şahsın yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tebligatın muhatabı olan hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle tavzif edilmiş bir şahıs olması lazımdır.
Bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edildiği takdirde tebligat, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.”
Düzenlemelerine yer verilmiştir.
Görülmektedir ki, hükümlerine yukarıda aynen yer verilen Tebligat Kanunu’nun 12. ve 13. ve Tebligat Tüzüğü’nün 17. ve 18. maddelerinde tüzel kişilere tebligatın yapılma usulü açıklanmış; tebligatın, bunların tabi oldukları kanunlara ve statülerine göre belirlenecek yetkili temsilcilerine, eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine, yapılacağı öngörülmüştür. Eğer, tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gereğine de işaret edilmiştir. Hemen burada, aleyhine takip yapılan ve ödeme emri tebliğ edilen “Belediye Başkanlığı” olmakla, Tebligat Tüzüğü’nün 17/2 maddesi gereğince, onun adına tebliğe yetkili kimselerin kimler olduğunun, tabi oldukları kanunlara ve statülerine göre belirlenmesine yönelik olarak 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun ilgili hükümleri de değerlendirilmelidir.
5393 Sayılı Belediyeler Kanunu’nun:
“Belediye Başkanı” başlıklı 37. maddesinde:
“Belediye başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Belediye başkanı, ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilir.
Belediye başkanı, görevinin devamı süresince siyasi partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde bulunamaz.”
“Belediye Başkanının Görev Ve Yetkileri” başlıklı 38. maddesinin ( a ) ve ( c ) bentlerinde,
“Belediye başkanının görev ve yetkileri şunlardır:
a ) Belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve menfaatlerini korumak.
c ) Belediyeyi Devlet dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde temsil etmek veya vekil tayin etmek.”
“Yetki Devri” başlıklı 42. maddesinde:
“Belediye başkanı, görev ve yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde, yöneticilik sıfatı bulunan belediye görevlilerine devredebilir.” Denilmektedir.
Açıklanan bu yasal düzenlemeler ortaya koymaktadır ki, belediye tüzel kişiliğini temsil ile yetkili kişi “Belediye Başkanı” dır ve görev ile yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde ancak “yöneticilik sıfatı bulunan” belediye görevlilerine devredebilir. Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, yargı mercileri önündeki temsilin ne şekilde olacağı ve bunun yapılacak tebliğle ilişkisidir. Gerek gerçek kişiler gerek tüzel kişiler yargı mercileri önünde ya bizzat ya da Avukatlık Kanunu hükümleri de gözetilerek avukat sıfatı taşıyan vekilleri vasıtasıyla işlem yapabilirler. Nitekim, konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.09.2006 gün ve 2006/12-561-535 sayılı kararında; takibe itiraz eden kişinin “Belediye Başkanı” olmayıp, onun yetkilendirdiği müdür konumundaki kişi olduğu durumda, takibe itiraz eden kişinin avukat ( Belediye vekili ) olmadığı, “Belediye Başkanı”nı temsil yetkisi bulunmadığından adı geçen tarafından icra müdürlüğüne yapılan itirazın geçersiz olduğu kabul edilmiş ve bu kararda takip işleminin Avukatlık Kanunun 35. maddesi uyarınca adli işlem niteliğini taşımakla bu vekilin baroda yazılı avukat olması gerektiği, “Belediye Başkanı”nın bu yetkisini herhangi bir sözleşme veya yönetmelik ile bu sıfatı taşımayan kişilere devredemeyeceği, gerekçesine yer verilmiştir.Takibe itirazın bizzat “Belediye Başkanı” veya “onun vekil tayin ettiği avukat sıfatını taşıyan kişi” tarafından yapılması gereği göz önüne alındığında, itiraz süresinin başlangıcına esas alınan ödeme emri tebliği de büyük önem taşımaktadır. Hemen belirtmelidir ki, tebligat ile ilgili yasa ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler nedeniyle bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Tüzüğü’nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanunun ve Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır. Diğer taraftan, tıpkı yargılamada olduğu gibi, icra takibinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak, tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesi ile olanaklıdır. Zira, takip borçlusunun hangi icra dairesinde aleyhine takip bulunduğunu, hakkındaki taleplerin nelerden ibaret olduğunu bilmesi ve varsa itirazlarını zamanında ve doğru merciiye yöneltebilmesi Tebligat Kanunu’nda ve Tüzüğü’nde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir. Dolayısıyla, davetiyenin ve tebliğ bilgilerini içeren zarfın, takipteki önemi büyüktür. Anılan yasal düzenlemeler ve içtihatlar karşısında, tebligatı yapan memurun, öncelikle 5393 Sayılı Belediyeler .Kanunu’nun 37. ve 38/c maddeleri gereğince belediye tüzel kişiliğinin yetkili temsilcisi olan Belediye Başkanına, olmadığı takdirde usulüne uygun şekilde yetkili kılınan Hukuk İşleri Müdürü yada belediye avukatlarından birine ödeme emrini tebliğ etmesi, bunlar yoksa veya tebligatı alamayacak durumda iseler bu durumu tebliğ evrakına şerh ederek hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine tebligatı yapması, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin belediyenin teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tebligatın muhatabı olan hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle görevlendirilmiş kimse olması gereğini göz önüne alması ve bunların da bulunmadığı halde ancak o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme tebligatı yapması gerekir. Daha da önemlisi, tebliğ memuru, tebligatı yetkili temsilciye yapmama ve sıralı kişilere yapma nedenlerini de açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazmalıdır. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 20.09.2006 gün ve 2006/12-561 esas-2006/535 karar; 04.04.2007 gün ve 2007/12-200 esas-2007/187 karar sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Somut olayda; alacaklı şirket tarafından borçlu/şikayetçi Yıldırım Belediye Başkanlığı aleyhine 10.01.2008 tarihinde ilamsız takibe girişilerek, toplam 672.910,03 YTL tutarındaki alacağın tahsili istenmiştir. Borçlu, “Belediye Başkanlığı” adına çıkarılan ödeme emri “gösterilen adreste işyeri adına elemanı Dinçer Mehmetçik imzasına tebliğ edildi” kaydıyla 11.01.2008 tarihinde tebliğ edilmiştir. Tebligat parçasında başkaca herhangi bir açıklamaya yer verilmediği gibi belediye başkanının veya ondan sonraki yetkili kişinin belediyede olup olmadığının araştırılıp araştırılmadığı ve nedenleri de şerh edilmemiştir. Oysa, yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere, tebliğ memurunun; belediye tüzel kişiliğini “Belediye Başkanı”nın temsil edeceğini gözeterek, adli işlem niteliği taşıyan takip işleminde ödeme emri tebligatını, öncelikle bizzat Belediye Başkanına, onun herhangi bir nedenle tebliği alacak durumda olmaması durumunda da usulüne uygun şekilde yetkili kılınan Hukuk İşleri Müdürü yada belediye avukatlarından birine yapması; şayet bunlar yoksa veya tebligatı alamayacak durumda iseler bu durumu tebliğ evrakına şerh ederek o yerde hazır bulunan tebliğe yetkili memur ve müstahdemlerinden birine o da yoksa herhangi bir memur veya müstahdeme yapması; tebligat evrakında da sırasıyla tebliğe yetkili kişilerin durumunu ve onlara tebliğ edilememe nedenini şerh etmesi gerekirken, hiçbir açıklamaya yer vermeden doğrudan genel evrak memuruna tebligat yapması açıklanan yasal düzenlemelere ve yargı karalarına aykırı olup usulsüzdür.
Usule aykırı tebliğin hükmü ise 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 32.maddesinde düzenlenmiş; tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatap tebliğe muttali olmuş ise geçerli sayılıp, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiştir. O halde, aynı hususlara işaret eden Özel Daire kararına uyularak, şikâyetçi borçlu belediyenin ödeme emrinin tebliğinin usulsüz olduğuna yönelik şikayetinin kabulü ile tebliğ tarihinin tebligattan haberdar olunduğu ileri sürülen “28.01.2008” olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilerek şikayetin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Şikayetçi/borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.NUN 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.12.2009 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUNUN UYGULAMA YÖNETMELİĞİ
(15 Aralık 2012gün ve 28498 sayılı R.G.)
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca, riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usûl ve esasları belirlemektir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 6306 sayılı Kanunun 3 üncü, 6 ncı ve 8 inci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar ve kısaltmalar
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Bakanlık: Çevre ve Şehircilik Bakanlığını,
b) İdare: Belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeleri, bu sınırlar dışında il özel idarelerini, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerini, Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi hâlinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyelerini,
c) İlgili kurum: Uygulama alanında dönüşüm projesi gerçekleştirecek olan Bakanlığı, İdareyi ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığını,
ç) Kanun: 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunu,
d) Müdürlük: Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü olan illerde bu Müdürlüğü, diğer illerde ise Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünü,
e) Rezerv yapı alanı: Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenen alanları,
f) Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı,
g) Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı veya yapıları,
ğ) Taşınmaz: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 704 üncü maddesi uyarınca taşınmaz mülkiyeti kapsamına giren arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümleri,
h) TOKİ: Toplu Konut İdaresi Başkanlığını,
ı) Uygulama alanı: Bakanlar Kurulu kararıyla kararlaştırılan riskli alan ile Bakanlıkça belirlenen rezerv yapı alanını ve riskli yapının veya yapıların bulunduğu alanı,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Rezerv Yapı Alanı ile Riskli Alanın Tespiti
Rezerv yapı alanının tespiti
MADDE 4 – (1) Rezerv yapı alanı;
a) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı hâlihazır haritasını,
b) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,
c) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
ihtiva eden dosyaya istinaden, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.
(2) Rezerv yapı alanı:
a) Bakanlıkça resen belirlenebilir.
b) TOKİ veya İdare, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan rezerv yapı alanı belirlenmesi talebinde bulunabilir.
c) Gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan rezerv yapı alanı belirlenmesi talebinde bulunabilir. Gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince rezerv yapı alanı belirlenmesi talebinde bulunulabilmesi için; bu talebin, talebe konu taşınmazların maliklerinin tamamının muvafakati ile yapılması ve bu taşınmazların yüzölçümlerinin yüzde yirmibeşinin mülkiyetinin, geliri dönüşüm projeleri özel hesabına gelir olarak kaydedilmek üzere, Bakanlığın uygun gördüğü, bağlı veya ilgili kuruluşuna veyahutta İdareye veya TOKİ’ye devrine muvafakat edilmesi gerekir.
(3) Maliye Bakanlığı rezerv yapı alanına ilişkin görüşünü otuz gün içinde bildirir.
Riskli alanın tespiti
MADDE 5 – (1) Riskli alan;
a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,
b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,
c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,
ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,
e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,
f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,
ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.
(2) TOKİ veya İdare, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan riskli alan tespit talebinde bulunabilir. Bakanlıkça yapılacak inceleme neticesinde, uygun görülen talepler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak, teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.
(3) Riskli alan belirlenmesi için bu alanda taşınmaz maliki olan gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosya ile birlikte Bakanlık veya İdareden riskli alan tespit talebinde bulunabilir. İdareye yapılacak talepler Bakanlığa iletilir. Bakanlıkça yapılacak inceleme neticesinde uygun görülen talepler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak, teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.
(4) Bir alanın riskli alan olarak tespit edilebilmesi için alanın büyüklüğünün asgarî 15.000 m2 olması gerekir. Ancak, Bakanlıkça uygulama bütünlüğü bakımından gerekli görülmesi halinde, parsel veya parsellerin büyüklüğüne bakılmaksızın ve 15.000 m2 şartı aranmaksızın riskli alan tespiti yapılabilir.
(5) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı riskli alana ilişkin görüşünü on beş gün içerisinde bildirir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Riskli Yapıların Tespiti, İtirazların Değerlendirilmesi ve Yıkım İşlemleri
Riskli yapıların tespitinde görev alacak kurum ve kuruluşlar
MADDE 6 – (1) Riskli yapılar, Bakanlıkça veya İdarece veyahutta Bakanlıkça lisanslandırılacak, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler; sermayesinin en az yüzde kırkı kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan şirketler; depremden korunma, deprem zararlarının azaltılması ve deprem mühendisliğinin gelişmesine katkıda bulunmak gibi konularda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları; 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanuna göre Bakanlıktan izin belgesi almış yapı denetimi kuruluşları ve laboratuar kuruluşları ile mimarlık ve mühendislik hizmetleri veren ve 27/1/1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu uyarınca büro tescilini yaptırmış kurum ve kuruluşlarca tespit edilir.
(2) Riskli yapı tespit raporunun hazırlanmasında görev alacak mühendislerin, ilgili meslek odalarına üyeliklerinin devam ediyor olması, mesleklerinde fiilen en az beş yıl çalışmış olmaları ve bu hususları belgelendirmeleri gerekir. Lisans başvurusunda bu belgelerden başka herhangi bir belge istenmez.
(3) Lisans başvurusunda Bakanlığa sunulan belgelerin gerçeğe aykırı olduğunun tespit edilmesi, riskli yapı tespitinin gerçeğe aykırı olarak yapıldığının anlaşılması ve 7 nci maddenin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı davranılması hallerinde; tespite konu lisanslı kurum ve kuruluşların lisansı Bakanlıkça iptal edilir.
(4) Bakanlık, riskli yapı tespitine ilişkin faaliyetleri denetleme yetkisine sahiptir.
(5) Lisanslı kurum ve kuruluşlarda riskli yapı tespitinde görev alacak mühendislerin, Bakanlıkça açılacak eğitim programlarına katılmaları zorunludur.
(6) Lisans belgesi; A-4 formatında birinci sınıf hamur kâğıt üzerine, EK-1’deki şekil ve muhtevada düzenlenir.
(7) Riskli yapıya ve lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlara ilişkin iş ve işlemler Bakanlıkça elektronik yazılım sistemi ile de takip edilebilir. Lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlara yapılacak bildirimler ve tebligatlar elektronik ortamda da yapılabilir.
Riskli yapıların tespiti ve itiraz
MADDE 7 – (1) Riskli yapılar, 6/3/2007 tarihli ve 26454 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre tespit edilir.
(2) Riskli yapıların tespiti;
a) Öncelikle yapı malikleri veya kanunî temsilcileri tarafından, masrafları kendilerine ait olmak üzere yaptırılır. Maliklerce yapılacak riskli yapı tespiti talebi, tapu belgesinin ve kimlik belgesinin fotokopisi ile yapılır.
b) Bakanlıkça, süre verilerek maliklerden veya kanunî temsilcilerinden istenebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir.
(3) İtiraz üzerine yeniden rapor tanzim edilmesi gereken haller ve raporun gerçeğe aykırı düzenlendiğinin tespit edilmesi halleri hariç olmak üzere, her yapı için sadece bir adet riskli yapı tespiti raporu düzenlenebilir. Lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlar riskli yapı tespit talebi üzerine, o yapı hakkında daha önce riskli yapı tespit raporu düzenlenip düzenlenmediğini elektronik yazılım sistemi üzerinden kontrol eder.
(4) Riskli yapı tespitine ilişkin raporların bir örneği, tespit tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde, tespiti yapan İdarece veya lisanslandırılmış kurum veya kuruluşça, tespite konu yapının bulunduğu ildeki Müdürlüğe gönderilir. Müdürlükçe, raporların birinci fıkrada belirtilen esaslara uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği incelenir ve herhangi bir eksiklik veya yanlışlık tespit edilmesi halinde bu raporlar gerekli düzeltmeler yapılmak üzere raporu düzenleyen kurum veya kuruluşa iade edilir. Yapılan incelemede raporlarda herhangi bir eksiklik ve yanlışlığın bulunmadığının tespit edilmesi halinde, riskli yapılar, Müdürlükçe en geç on iş günü içinde, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, ilgili tapu müdürlüğüne bildirir ve bu konuda Bakanlığa bilgi verir.
(5) İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe itiraz edilebileceği, aksi takdirde tebligat tarihinden itibaren İdarece altmış günden az olmamak üzere belirlenen süre içinde yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine tebliğ edilir ve yapılan bu tebligat Müdürlüğe bildirilir.
(6) Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir.
(7) Riskli yapının bulunduğu ilde itirazı değerlendirecek teknik heyetin teşkil edilmemiş olması halinde, itiraz dilekçeleri ile itiraz edilen tespite ilişkin raporlar, riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlükçe, o il için yetkilendirilmiş teknik heyetin bulunduğu ildeki Müdürlüğe gönderilir.
(8) Riskli yapı tespitinin, itiraz üzerine değişmesi halinde, durum aynı şekilde ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir.
Riskli yapıların yıktırılması
MADDE 8 – (1) Riskli yapı olarak tapu kütüğüne kaydedilen taşınmazların maliklerine, altmış günden az olmamak üzere süre verilerek riskli yapıların yıktırılması istenilir.
(2) Riskli yapıların birinci fıkra uyarınca verilen süre içinde maliklerince yıktırılıp yıktırılmadığı, Müdürlükçe mahallinde kontrol edilir ve riskli yapı, malik tarafından yıktırılmamış ise, yapının idarî makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve otuz günden az olmak üzere ek süre verilerek tebligatta bulunulur.
(3) Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca verilen süreler içinde riskli yapıların maliklerince yıktırılmaması halinde, riskli yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri; yıktırma masrafı öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır.
(4) Birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarda belirtilen usullere göre süresinde yıktırılmadığı tespit edilen riskli yapıların yıktırılması, Bakanlıkça yazılı olarak İdareye bildirilir. Buna rağmen yıktırılmadığı tespit edilen yapılar, Bakanlıkça yıkılır veya yıktırılır.
(5) Uygulamanın gerektirmesi hâlinde Bakanlık, yukarıdaki fıkralarda belirtilen tahliye ve yıktırma iş ve işlemlerini bizzat da yapabilir.
(6) Bakanlık veya İdare tarafından yapılan yıktırmanın masrafları, ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu müdürlüğü, yıkılan binanın paydaşlarının müteselsil sorumlu olmalarını sağlamak üzere tapu kaydındaki arsa payları üzerine masraf tutarında müşterek ipotek belirtmesinde bulunarak Bakanlığa veya İdareye ve binanın aynî ve şahsî hak sahiplerine bilgi verir.
Teknik heyetlerin teşkili
MADDE 9 – (1) Riskli yapı tespitlerine karşı yapılacak itirazları değerlendirmek üzere, ihtiyaca göre Bakanlıkça gerekli görülen yerlerde yeteri kadar teknik heyet teşkil edilir.
(2) Teşkil olunacak her bir teknik heyet için; yüksek öğretim kurumlarından ilgili meslek alanlarında, 28/1/1982 tarihli ve 17588 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliği uyarınca en az yardımcı doçentlik kadrosuna atanmış öğretim üyeleri arasından, üniversite rektörlerince belirlenecek dört adet asıl ve dört adet yedek üyenin bilgileri talep olunur.
(3) Öğretim üyelerine ilişkin bilgiler, talep tarihinden itibaren en geç on beş gün içerisinde Bakanlığa bildirilir.
(4) Teknik heyet, üniversitelerden bildirilen dört üye ile en az ikisi inşaat mühendisi olmak üzere, Bakanlık teşkilâtında görev yapan üç üyenin iştiraki ile yedekleri ile birlikte yedi üyeli olarak teşkil edilir.
(5) Bakanlıkça her yıl Ocak ayında teknik heyet üyelikleri yenilenir. Yeni üyeler görevlendirilinceye kadar mevcut üyeler görevine devam eder. Görev süresi dolan üye tekrar görevlendirilebilir.
Teknik heyetin çalışma usul ve esasları
MADDE 10 – (1) Teknik heyetin ilk toplantısında üyeler aralarından birini başkan olarak seçer.
(2) Teknik heyetin idarî ve teknik hizmetleri, teknik heyetin bulunduğu ildeki Müdürlükçe yürütülür. Teknik heyetin gündemi Müdürlükçe hazırlanır.
(3) Teknik heyet, görüşülecek dosya sayısı ve olağanüstü durumları da göz önüne alarak, ayda en az bir defa toplanır. Müdürlük, gerekli gördüğünde teknik heyeti olağanüstü toplantıya davet edebilir. Toplantının yeri, günü ve saati ile gündemindeki konular, Müdürlükçe en az yedi gün önceden üyelere bildirilir.
(4) Teknik heyet, en az beş üyenin iştiraki ile toplanır ve toplantıya katılan üyelerin çoğunluğu ile karar alır; oyların eşitliği hâlinde, Başkanın taraf olduğu görüş çoğunlukta sayılır.
(5) Teknik heyet tarafından gerek görülmesi hâlinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlardan uzmanlar, oy hakları olmaksızın görüşleri alınmak üzere toplantılara davet edilebilir.
(6) Gündemdeki konu kendisi veya üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile ilgili bulunan veyahut gündemdeki konu ile herhangi bir şekilde menfaat münasebeti bulunan üye, teknik heyet toplantısına katılamaz ve oy kullanamaz.
(7) Teknik heyet toplantısı sonunda alınan kararlar, dayanakları ve ilmî gerekçeleri belirtilerek yazılır, başkan ve üyelerce imzalanır. Kararlar Bakanlığa, tespiti yapan veya yaptıran İdareye ve itiraz edene bildirilir.
(8) Hangi sebepten dolayı olursa olsun, yıllık izin, hastalık ve mazeret izinleri sebebiyle bulunamama hâlleri hariç olmak üzere, bir yıl içinde dört veya üst üste iki toplantıya iştirak etmeyen teknik heyet üyesinin üyeliği kendiliğinden sona erer.
(9) Teknik heyet üyeleri, üyelikleri süresince yaptıkları görev ile ilgili olarak hiçbir menfaat sağlayamazlar. Aksine davrandığı tespit edilenlerin üyeliği Bakanlıkça sona erdirilir.
Huzur hakkı, yolluk ve gündelik ödenmesi
MADDE 11 – (1) Teknik heyetlerin üniversiteler tarafından görevlendirilen üyelerine, Kanunun 8 inci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen esaslar çerçevesinde huzur hakkı ödenir.
(2) Teknik heyet üyelerinin toplantılar ve incelemeler için yapacakları seyahatlerin yolluk ve yevmiyeleri, 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre ödenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Değer Tespiti ve Uygulama Alanında Hak Sahipliği
Taşınmazların değerinin tespiti
MADDE 12 – (1) İlgili kurum, uygulama alanındaki taşınmazların sınırını, yüzölçümünü ve cinsini gösteren kamulaştırma haritasını veya krokiyi yapar veya yaptırır ve bu taşınmazların maliklerini ve bunların adreslerini tespit eder veya ettirir.
(2) Taşınmazın değeri; ilgili kurum bünyesinden en az üç kişiden teşkil olunacak kıymet takdir komisyonları marifetiyle veya hizmet satın alınmak suretiyle tespit edilir.
(3) Taşınmazın değeri; taşınmaz değerleme konusunda uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan bilgi alınarak ve mahallin emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilerden de faydalanılarak, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11 inci maddesindeki esaslara göre tespit edilir.
Uygulama alanındaki taşınmaz maliklerinin hakları ve tapuya tescil işlemleri
MADDE 13 – (1) Yapılacak konut ve işyerlerinin niteliği ve büyüklüğü ilgili kurumca belirlenmek kaydıyla, uygulama alanındaki taşınmaz maliklerine öncelikle uygulama alanında yapılacak olan konut ve işyerlerinden verilmek üzere bunlarla sözleşme akdedilir.
(2) Uygulama alanındaki taşınmazın 12 nci maddeye göre tespit edilen bedeli, malike verilecek konut veya işyerinin inşaat maliyet bedelinden düşülür. Bu şekilde yapılacak hesaplama neticesinde taşınmaz malikinin;
a) İlgili kurumdan, alacağı olur ise, bu alacağa konu meblâğ; taraflar arasında yapılacak anlaşmaya istinaden, nakdi olarak veya ilgili kurumun, kamu hizmetine tahsis edilmemiş olan taşınmazlarından verilerek ya da imar hakkının başka bir alana aktarılması suretiyle ödenebilir.
b) İlgili kuruma borçlu olması halinde, bu borca konu meblâğ; taşınmaz malikince taksit ile ödenebilir. Taksit ile ödemenin esasları proje bazında ilgili kurumca belirlenir.
c) Birden fazla konut veya işyeri alma hakkının olması halinde, birden fazla konut veya işyeri verilmek üzere sözleşme yapılabilir. Böyle bir durumda, taşınmaz malikinin ilgili kuruma borçlanması hâlinde ödemeler, verilecek konut veya işyerinin tespitine yönelik olarak gerçekleştirilecek noter kurası sonrası, ilgili kurumca belirlenecek takvime göre peşin olarak yapılır.
(3) İlgili kurumca verilecek konut veya işyerinin inşaat maliyet bedeli; uygulama alanında gerçekleştirilecek yapım ihaleleri sonrası gerçekleşen, ihale bedeli, arsa edinim bedeli, proje giderleri, yıkım ve nakliye giderleri, taşınmaz değerinin tespiti masrafları, zemin iyileştirme giderleri ve müşavirlik giderleri gibi giderler dikkate alınarak hesaplanır.
(4) Taşınmaz maliklerinden kendisine işyeri verileceklere müstakil işyeri yerine işyeri hissesi de verilebilir.
(5) İlgili kurum, uygulama alanındaki taşınmaz maliklerini yapılacak anlaşmalar çerçevesinde proje ortağı yapmak suretiyle, kat veya hasılât karşılığı inşaat yapabilir veya yaptırabilir.
(6) Bakanlık, Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında Bakanlar Kurulu kararıyla veya Maliye Bakanlığınca Bakanlığa tahsis edilerek tasarrufuna bırakılan taşınmazlar da dâhil olmak üzere, uygulama alanında bulunan bütün taşınmazlar üzerinde her tür harita, plan, proje, arazi ve arsa düzenleme işlemleri ile toplulaştırma yapmaya; bu alanlarda bulunan taşınmazları satın almaya, ön alım hakkını kullanmaya, bağımsız bölümler de dâhil olmak üzere taşınmazları trampaya, taşınmaz mülkiyetini veya imar haklarını başka bir alana aktarmaya; aynı alanlara ilişkin taşınmaz mülkiyetini anlaşma sağlanmak kaydı ile menkul değere dönüştürmeye; kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat veya hasılat karşılığı usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye; 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundaki esaslara göre paylaştırmaya, payları ayırmaya veya birleştirmeye ve Türk Medeni Kanunu uyarınca sınırlı ayni hak tesis etmeye yetkilidir.
(7) Bakanlık; Kanundan kaynaklanan ve altıncı fıkrada belirtilen yetkilerini, Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında Bakanlığa tahsis edilen taşınmazlar bakımından Maliye Bakanlığının izin ve onayına tabi olmadan kullanabilir.
(8) Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında Bakanlığa tahsis edilen taşınmazlar üzerinde Kanun kapsamındaki uygulamalara bağlı olarak meydana gelen yeni taşınmazların kendileri ile anlaşma sağlanan gerçek kişiler veya mirasçıları ile tüzel kişiler adına tapuya tescil edilmesi, Bakanlığın isteği üzerine, Maliye Bakanlığınca yapılır. Bu taşınmazlar ile ilgili olarak tapuda işlem yapılmasını gerektiren diğer hallerde de, Bakanlığın isteği üzerine, Maliye Bakanlığınca tapuda işlem tesis edilir.
Kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olanlara konut ve işyeri verilmesi
MADDE 14 –(1) Uygulama alanındaki taşınmazların ve uygulama alanı dışındaki riskli yapıların maliklerine konut veya işyeri verilmesinden sonra, arta kalan konut veya işyerlerinin bulunması hâlinde, belirtilen yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak, en az bir yıldır ikamet edenler veya işyeri işletenler ile Kanun uyarınca taşınmazları kamulaştırılanlara bu konut veya işyerlerinden verilmek üzere sözleşme yapılabilir.
(2) Kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi veyahut taşınmazları kamulaştırılanlardan konut veya işyeri talebinde bulunanların sayısının artan konut ve işyeri sayısından fazla olması hâlinde, konut veya işyeri verilecekler noter huzurunda gerçekleştirilecek kura işlemi ile belirlenir.
Riskli yapıların bulunduğu parseller ile riskli alanlar hakkında uygulanacak hükümler
MADDE 15 – (1) Riskli alanlarda ve riskli yapılarda Kanun kapsamında öncelikle maliklerce uygulama yapılması esastır. Kanun kapsamında yapılacak bu uygulamalara ilişkin iş ve işlemlerde ilgili kurum maliklere yardımcı olmakla yükümlüdür.
(2) Riskli yapılarda, Kanunun 6 ncımaddesinin birinci fıkrası uyarınca, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine esas karar alınmak üzere, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinin üçte birinin istemi üzerine, noter vasıtası ile yapılacak tebligat ile kat malikleri kurulu toplantıya çağrılır.
a) Bu toplantıda yürütülecek uygulamalar konusunda bütün maliklerce oybirliği ile anlaşma sağlanamaması halinde, öncelikle riskli yapının değeri, Sermaye Piyasası Kuruluna kayıtlı olarak faaliyet gösteren lisanslı değerleme kuruluşlarına tespit ettirilir ve bu değer gözetilerek oybirliği ile anlaşmaya çalışılır.
b) (a) bendinde belirtilen usule göre oybirliği ile anlaşma sağlanamaması durumunda, yapılacak uygulamaya sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karar tutanağa bağlanır ve toplantıda bulunan bütün kat maliklerince imzalanır. En az üçte iki çoğunluk ile alınan karar, karara katılmayanlara ve kat malikleri kurulu toplantısına iştirak etmeyenlere noter vasıtasıyla tebliğ edilir ve bu tebliğde, onbeş gün içinde bu kararın kabul edilmemesi halinde bağımsız bölümlerine ilişkin arsa paylarının, Bakanlıkça tesbit edilecek rayiç değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılacağı, bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu payların, rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edileceği bildirilir.
(3) En az üçte iki çoğunluk ile alınacak karara katılmayan maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa paylarının rayiç değeri; ikinci fıkranın (a) bendi uyarınca tespit edilen riskli yapının değerine göre belirlenir.
(4) En az üçte iki çoğunluk ile alınacak kararlar ve anlaşma şartları Müdürlüğe bildirilir. Anlaşmaya katılmayan maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları; ikinci fıkranın (a) bendi uyarınca tespit edilen veya Bakanlıkça tespit ettirilen arsa payı değeri üzerinden anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir.
(5) Bu durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılır. Malik ile yapılan anlaşmanın şartlarının tapu kütüğünde belirtilmesi de dahil tapu tesciline ilişkin işlemler Müdürlük vasıtasıyla gerçekleştirilir.
(6) Bakanlıkça uygun görülmesi hâlinde, Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca, arsa payları satın alınanlar ile 14 üncü madde hükümleri çerçevesinde konut veya işyeri sözleşmesi yapılabilir.
(7) Bir parselde birden fazla riskli yapı bulunması halinde her bir yapı için ayrı ayrı rapor düzenlenerek Bakanlığın onayına istinaden uygulama işlemi yapılır.
(8) Üzerindeki yapıların tamamı riskli yapı olarak tespit edilmiş olan bir veya tevhidi mümkün olan birden fazla parsel birlikte değerlendirilerek, yürütülecek uygulamaya sahip oldukları hisseleri oranında proje paydaşlarının en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir.
(9) Riskli alanlarda;
a) Malikler tarafından yürütülecek uygulamalarda parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hâsılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine,
b) Üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlarda ilgili kurum tarafından yürütülecek uygulamalarda uygulanacak projeye,
sahip oldukları hisseleri oranında proje paydaşlarının en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir.
(10) Riskli alanda veya riskli yapıların bulunduğu parselde risksiz yapı bulunması halinde, bu yapı uygulama dışı tutulabilir. Bu durumda binanın bulunduğu alan ifraz edilebilir. İfraz imkânı yok ise maliklerin anlaşması halinde binanın hâlihazır durumu korunabilir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Yapılacak Yardımlar ve Tahliye
Kira yardımı ve diğer yardımlar
MADDE 16 – (1) Anlaşma ile tahliye edilen uygulama alanındaki yapılar ile uygulama alanı dışındaki riskli yapıların maliklerine tahliye tarihinden itibaren konut ve işyerlerinin teslim tarihine veya ilgili kurumca belirlenecek tarihe kadar, mümkün olması hâlinde geçici konut veya işyeri tahsisi, mümkün olmaması hâlinde ise, Bakanlıkça kararlaştırılacak aylık kira yardımı yapılabilir. Kira yardımı aylık 600 Türk Lirasını, yardım süresi ise, 18 ay’ı geçemez. Aylık kira bedeli, her yıl Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan Tüketici Fiyatları Endeksi oranında güncellenir.
(2) Yapılacak kira yardımının ilk beş aya kadar olan kısmı, taşınma masrafları da dikkate alınarak peşin olarak ödenebilir.
(3) Birinci fıkrada belirtilen yapılarda kiracı veya sınırlı aynî hak sahibi olarak ikamet edenlere veya işyeri işletenlere, Bakanlıkça belirlenecek oranda defaten kira yardımı yapılabilir.
(4) Kira yardımı başvuruları;
a) Uygulama alanında, riskli alan veya rezerv alanı belirlenmesine ilişkin karar ve tapu belgesine istinaden ilgili kuruma,
b) Uygulama alanı dışındaki riskli yapılarda, riskli yapı tespitine ilişkin rapor ve tapu belgesine istinaden Müdürlüğe,
yapılır.
(5) Dönüşüm Projeleri Özel Hesabından yapılacak kira yardımları;
a) Uygulama alanında kira yardımı talebinin uygulamayı yapan İdare veya TOKİ’ce uygun görülmesi ve onaylanmak üzere Bakanlığa gönderilmesi üzerine, ilgililerine ödenmek üzere İdare veya TOKİ’nin hesabına,
b) Uygulama alanı dışındaki riskli yapılarda kira yardımı talebinin Müdürlükçe uygun görülmesi ve onaylanmak üzere Bakanlığa gönderilmesi üzerine, doğrudan riskli yapı maliklerinin hesap numaralarına,
yapılır.
(6) Kanun kapsamında kredi kullanacak gerçek veya tüzel kişilerin bankalardan kullanacağı kredilere; Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenen oranlarda Dönüşüm Projeleri Özel Hesabından karşılanmak üzere faiz desteği verilebilir.
(7) Dönüşüm Projeleri Özel Hesabından aynı kişiye hem kira yardımı ve hem de faiz desteği yapılamaz. Kira yardımından faydalananlar faiz desteğinden, faiz desteğinden faydalananlar ise kira yardımından faydalanamaz.
Tahliye
MADDE 17 – (1) İlgili kurum ile anlaşma yapan taşınmaz malikleri, ilgili kurumca belirlenecek takvime göre on beş gün içinde var ise su, elektrik, telefon ve doğalgaz benzeri hizmet ve emlak vergisi gibi vergi borçlarını ödeyerek yapıyı boş olarak teslim eder.
ALTINCI BÖLÜM
Planlama
Planlama süreci
MADDE 18 – (1) Uygulama alanına yönelik olarak yapılacak planlarda alanın özelliğine göre; Afet risklerinin azaltılması, fiziksel çevrenin iyileştirilmesi, korunması ve geliştirilmesi, sosyal ve ekonomik gelişmenin sağlanması, enerji verimliliği ve iklim duyarlılığı ile yaşam kalitesinin artırılması esastır.
(2) Bakanlık;
a) Riskli alan ve rezerv yapı alanı ile riskli yapıların bulunduğu taşınmazlara ilişkin her tür ve ölçekteki planı resen yapmaya, yaptırmaya ve onaylamaya,
b) Riskli alan ve rezerv yapı alanındaki uygulamalarda faydalanılmak üzere; özel kanunlar ile öngörülen alanlara ilişkin olanlar da dâhil, her tür ve ölçekteki planlama işlemlerine esas teşkil edecek standartları belirlemeye ve gerek görülmesi hâlinde bu standartları plan kararları ile tayin etmeye veya özel standartlar ihtiva eden planlar yapmaya, onaylamaya ve kent tasarımları hazırlamaya,
yetkilidir.
(3) Büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki ilçe belediyelerince hazırlanan imar planı teklifleri hakkında ilgili büyükşehir belediyesinin görüşü alınır. Büyükşehir belediyesinin onbeşgün içinde görüş vermemesi halinde, uygun görüş verilmiş sayılır.
(4) İdarece veya ilgililerince kentsel tasarım projesi ile birlikte hazırlanan plan teklifleri; planlama alanı ve yakın çevresinin meri planları ve mevcut durumu gösterir bilgi ve belgeler, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri ile birlikte Bakanlığa iletilir. Bakanlıkça uygun görülen plan teklifleri, aynen veya değiştirilerek onaylanır.
(5) Uygulama alanında, 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile 16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun kapsamında kalan alanlardan bulunması hâlinde, alanın sit statüsü de gözetilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.
(6) Bu madde kapsamındaki uygulamaların zaruri kılması hâlinde, bu uygulamaların gerektirdiği iş ve işlemler hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin hükümleri uygulanır.
Planların değerlendirilmesi
MADDE 19 – (1) Bakanlık, uygulama alanın özelliğine, planın ölçeğine ve ihtiyaç analizine göre kendisine sunulan planda bulunması gereken esasları ve yapılacak tespit, araştırma ve inceleme konularını belirler. Bunlara göre sunulan plan kararlarını değerlendirir. Bakanlık, plan onaylarken, planlama esaslarını ve yapılan analiz ve kararlar ile birlikte planın kent bütününe ve çevresine etkisini ve uyumunu, ulaşım sistemi ile bütünleşmesini, sosyal ve teknik altyapı alanlarının sağlanmasını ve kentsel doku ve yaşanabilirlik hususlarını da dikkate alır.
YEDİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
MADDE 20 – (1) 4/8/2012 tarihli ve 28374 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Geçiş hükmü
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce Bakanlığa iletilmiş ve fakat henüz Bakanlar Kuruluna teklif olarak sunulmamış olan riskli alan olarak ilân etme talebi işlemleri ile rezerv yapı alanı olarak belirleme işlemleri, bu Yönetmelik hükümlerine göre tamamlanır.
Yürürlük
MADDE 21 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Çevre ve Şehircilik Bakanı yürütür.
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI (17 Aralık2012 gün ve 28494 sayılı R.G.)
|
||
Esas Sayısı : 2012/22,Karar Sayısı: 2012/133,Karar Günü : 27.9.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
İTİRAZIN KONUSU : 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan “…kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” ibaresinin, Anayasa’nın 129. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir
I- OLAY İdari yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne ilişkin kararın, davalı vekili tarafından temyizi üzerine itiraz konusu ibarenin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “Anamur Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/598 esas, 2011/141 karar sayılı dava dosyasında görülüp sonuçlanan davada; davacı, Anamur Belediye Başkanlığı Hesap İşleri Müdürlüğü görevini yürütürken, bu görevinden alınarak bir alt derecede bulunan Hal Müdürlüğü görevine atandığını, bu atama işleminin Mersin 1. İdare Mahkemesi’nce yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesine rağmen, belediye başkanı olan davalının bu kararı uygulamadığını iddia ederek manevi tazminat istemiştir. Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dava, idari yargı kararının uygulanmaması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı kamu görevlisi olan davalıdan tazminat istemiştir. 06/01/1982 tarihli, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesine göre, “Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabilir.” Bu yasal düzenlemeye göre davacının davasını kamu görevlisine yöneltme hakkı vardır. Ne var ki, 18/10/1982 tarihli Anayasa’nın 129/5. maddesine göre, “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”Bu düzenleme dikkate alındığında memurlar ve diğer kamu görevlileri aleyhine, yetkilerini kullanmalarından kaynaklanan zararlar nedeniyle tazminat davası açılamaz. Anayasada bunun istisnası da düzenlenmemiştir. Nitekim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 06/06/1990 tarihli, 3657 sayılı Yasa ile değişik 13/1. maddesinde, 11/11/1983 tarihli, 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nun 28/4. maddesinde, 3222 sayılı ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 06/06/1985 tarihli Yasa ile değişik 5. maddesinde, Anayasa’nın anılan maddesine uygun hükümler getirilmiştir.Yukarıda açıklanan Anayasa hükmü dikkate alındığında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken verdikleri zararlar nedeniyle tazminat davası idareye karşı açılması gerekir. Memur ve kamu görevlileri aleyhine tazminat davası açılamaz. Davaya konu olayımızda uygulanması gereken 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesine göre ise mahkeme kararını yerine getirmeyen kamu görevlisine dava açılabileceği belirtilmektedir. Şu durumda bu düzenleme Anayasa’nın 129/5. maddesine aykırıdır.Anayasa’nın geçici 15. maddesi gereğince 2577 sayılı Kanunu’nun 28/4. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemiyordu. Ancak Anayasa’nın geçici 15. maddesi 07/05/2010 tarihli, 5982 sayılı Kanun’un 24. maddesi gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında, eldeki Anamur Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1598 esas, 2011/141 karar sayılı dosyanın temyiz incelemesi aşamasında, dava konusu olayda uygulanması gereken 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesinde belirtilen “kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir” cümlesinin Anayasa’nın 129/5. maddesine aykırı olduğu Dairemizce resen gözetilerek anılan Yasada belirtilen cümlenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak gerekmiştir.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun itiraz konusu ibareyi de içeren 28. maddesi şöyledir: “Kararların sonuçları: Madde 28- 1. (Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir. 2. (Değişik: 2/7/2012 – 6352/58 md.) Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur. 3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. 4. Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir. 5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe bildirilir. 6. (Değişik: 2/7/2012 – 6352/58 md.) Tazminat ve vergi davalarında idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süreye 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faiz ödenir. Ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre için faiz işlemez.” B- Dayanılan Anayasa Kuralı Başvuru kararında, Anayasa’nın 129. maddesine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’IN katılımlarıyla 15.3.2012 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Ayşegül ATALAY tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında, Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanmalarından kaynaklanan zararlar nedeniyle kendilerine tazminat davası açılamayacağının belirtildiği, Anayasa’da bunun istisnasının da düzenlenmediği, ancak, itiraz konusu ibare ile Anayasa’nın bu hükmünün aksine kamu görevlisine karşı dava açma hakkının tanındığı, bu nedenle, itiraz konusu ibarenin Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasına aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin birinci fıkrasında; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği, ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edileceği belirtilmektedir. Maddenin üçüncü fıkrasında; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hüküm altına alınmaktadır. Maddenin itiraz konusu ibarenin de bulunduğu dördüncü fıkrasında ise; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgilinin, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabileceği öngörülmektedir. Bu hüküm uyarınca, idarenin yanı sıra, mahkeme kararını kasten uygulamayan kamu görevlisinin sorumluluğu da kabul edilmiş olmaktadır. Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında; “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” denilmektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukukun ve adaletin en somut yansıması olan mahkeme kararlarının uygulanması, hukuk devleti ilkesi ve onun vazgeçilmez koşullarından biri olan hukuka bağlı idare anlayışının gereğidir. Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmektedir. Bu hükme göre, kamu görevlileri de mahkeme kararlarını yerine getirmek zorunda olup, bu konuda seçim hakları bulunmamaktadır. Kaldı ki, mahkeme kararlarını kasten yerine getirmeyen memur ve diğer kamu görevlilerinin eylemleri suç oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca mahkeme kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda seçim hakkı bulunmayan kamu görevlilerinin, yargı kararlarını kasten yerine getirmeme eylemleri, Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında değildir.Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa’nın 129. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Alparslan ALTAN, Erdal TERCAN ve Zühtü ARSLAN bu görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan “…kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Alparslan ALTAN, Erdal TERCAN ile Zühtü ARSLAN’IN karşı oyları ve OYÇOKLUGUYLA, 27.9.2012 gününde karar verildi. |
29 Kasım 2012 günü Anayasa Mahkemesi Toplantısında Görüşülen Dosyalar ve Sonuçları;
8.8.2011 günlü, 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin:
b- 21. maddesiyle değiştirilen, 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin dördüncü cümlesi ile ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu cümlelerin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması)
c- 22. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’un başlığı ile birlikte değiştirilen 27. maddesi, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Köylerde yapılacak yapılar ve uyulacak esaslar)
d- 23. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a eklenen Ek Madde 4, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Mera,yaylak ve kışlakların kullanımı ve tahsisi)
e- 24. maddesiyle değiştirilen 4708 sayılı Kanun’un birinci maddesinin ikinci fıkrası, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu fıkranın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Amaç,kapsam ve tanımlar)
g- 27. maddesiyle değiştirilen, 4708 sayılı Kanun’un 5. maddesinin beşinci fıkrası, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu fıkranın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Yapı denetim hizmet sözleşmeleri)
2- a- 21. maddesiyle değiştirilen 3194 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin dördüncü cümlesi ile ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin,
b- 22. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’un başlığı ile birlikte değiştirilen 27. maddesinin,
c- 23. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a eklenen Ek Madde 4’ün,
d- 24. maddesiyle değiştirilen 4708 sayılı Kanun’un birinci maddesinin ikinci fıkrasının,
e- 27. maddesiyle değiştirilen, 4708 sayılı Kanun’un 5. maddesinin beşinci fıkrasının,
iptal edilmeleri nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu maddelere, fıkralara ve cümlelere ilişkin İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
Karar verilmiştir.
6 Aralık 2012 gün ve 28489 Resmi Gazete’de ;
1- On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanun ile,
2-İşyeri Açma ve ÇalışmaRuhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayınlanmıştır
Bursa 2. İdare Mahkemesi, Esas No: 2012/486, Karar No: 2012/1046, Karar Tarihi: 27/09/2012
DAVACI : ARZU YOLCUOĞLU
Eğitim Mah. Prof Tezok Cad Cad. No: 202/3 Yıldırım/BURSA
DAVALI : YILDIRIM BELEDİYE BAŞKANLIĞI
VEKİLİ : AV. MURAT ÖZ
Yıldırım Belediyesi Hizmet Binası Yıldırım/BURSA
DAVANIN ÖZETİ : Davacı tarafından, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No: 202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin, benzer durumda olan işletmecilerin bulunduğu, idarenin eşitlik ilkesine aykırı hareket ettiği iddiasıyla iptali istenilmektedir.
SAVUNMA ÖZETİ: İşyeri Açma ve çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı ruhsatla birden fazla faaliyet yürütülebilmesi için faaliyet konularının aynı olması gerektiği, davacının işlettiği ganyan bayii ile içkili barın aynı faaliyet konuları sayılamayacağı, her iki işyeri ruhsatının alınması için gerekli şartların farklı olduğu öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Bursa 2. İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü:
Dava, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İş yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 10. maddesinde, “Adresi ve işleticisi aynı olan ve birden fazla faaliyet konusu bulunan işyerlerine, ana faaliyet dalı esas alınarak tek ruhsat düzenlenir. Tali faaliyet konuları ruhsatta ayrıca belirtilir.
Aynı adreste bulunsa bile ana faaliyet konusu veya işletmecisi farklı olan işyerlerine ayrı ruhsat düzenlenir.
İşyerlerinin depo olarak kullandıkları yerler, işyeri açma ve çalışma ruhsatında gösterilir.
(Ek fıkra: 23/05/2011 – 2011/1900, S.Yön./2. md.) Gayrisıhhı müesseseler kapsamına giren maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı olarak, üretim yapılan geçici tesisler için birlikte veya ayrı ayrı verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatı, ÇED kapsamındaki madencilik faaliyetleri için ÇED koordinatları içindeki alanı, bunun dışındaki madencilik faaliyetleri için maden ruhsat alanının tamamı ile geçici tesisleri kapsar. Maden ruhsat sahasındaki faaliyetler esas alınarak maden ruhsat sahibi adına ya da maden ruhsat sahibinin muvafakati bulunmak kaydıyla işletmeci adına işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir. Ancak, aynı maden ruhsat sahasında bulunsa bile işletmecisi farklı olan maden üretim faaliyetleri ve bu faaliyetlere dayalı olarak üretim yapılan geçici tesisler için ayrı ayrı işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelemesinden, davacının Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işlettiği işyerine içkili bar faaliyeti ilave edilmesi amacıyla 25.11.2011 günlü dilekçeyle başvurduğu, başvuru üzerine davalı belediyenin İçişleri Bakanlığına görüş alınmak üzere 30.10.2011 tarihli yazıyla başvurduğu, İçişleri Bakanlığının 29.03.2012 günlü cevap yazısında, ganyan bayiiliğinin içkili bar olarak ruhsatlandırılan yerde tali iş kolu olarak faaliyet göstermesinin uygun olmadığının belirtilmesi üzerine dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, yukarıda anılan Yönetmeliğin 10. maddesi hükmü uyarınca bir işyerinde fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konularının aynı nitelikte olmasının gerekmediği, ganyan bayii olarak işletilen bir işyerinde de tali iş kolu olarak içkili bar işletmeciliğinin de bulunabileceği, dolayısıyla davacının mevcut ganyan bayii faaliyet konulu işyeri ruhsatına ilave içkili bar işletmeciliği ruhsatı verilmesi talebiyle yaptığı başvurunun ilgili Yönetmelikte öngörülen içkili bar işletmeciliği için gerekli koşulların sağlanıp sağlanmadığı yönünden değerlendirilmek suretiyle işlem tesis edilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 136,10 TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 57,50 TL yürütmenin durdurulmasına itiraz yargılama gideri ile 3,30 TL vekalet harcı giderinin davalı idare üzerinde bırakılmasına, posta gideri avansından artan kısmın karar kesinleştikten sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 27/09/2012 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
Baskan Üye Üye
RECEP KILIÇ ORHAN GÜLLÜ ALİ YULA
YARGILAMA GİDERLERİ
Başvurma Harcı : 21,15 TL
Karar Harcı : 21,15 TL
Y.D. Harcı : 34,80 TL
Posta Gideri : 59,00 TL
TOPLAM : 136,10 TL
Karşı Oy:
İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı işyerinde birden fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konuları arasında ana-tali şeklinde bir bağlantının bulunması gerekli olup, davacının işlettiği ganyan bayiiliğinin içkili bar işletmeciliğiyle ilgisinin bulunmadığı, her iki faaliyetin birbirinden nitelik itibariyle tamamen farklı olduğu, dolayısıyla aralarında ana- tali faaliyet bağlantısı bulunmayan her iki işyeri için tek işyeri açma izin belgesi düzenlenemeyeceğinden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ve davanın reddi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
Üye
ALİ YULA
120480
Bursa 2. İdare Mahkemesi, Esas No: 2012/486, Karar No: 2012/1046, Karar Tarihi: 27/09/2012
DAVACI : ARZU YOLCUOĞLU
Eğitim Mah. Prof Tezok Cad Cad. No: 202/3 Yıldırım/BURSA
DAVALI : YILDIRIM BELEDİYE BAŞKANLIĞI
VEKİLİ : AV. MURAT ÖZ
Yıldırım Belediyesi Hizmet Binası Yıldırım/BURSA
DAVANIN ÖZETİ : Davacı tarafından, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No: 202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin, benzer durumda olan işletmecilerin bulunduğu, idarenin eşitlik ilkesine aykırı hareket ettiği iddiasıyla iptali istenilmektedir.
SAVUNMA ÖZETİ: İşyeri Açma ve çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı ruhsatla birden fazla faaliyet yürütülebilmesi için faaliyet konularının aynı olması gerektiği, davacının işlettiği ganyan bayii ile içkili barın aynı faaliyet konuları sayılamayacağı, her iki işyeri ruhsatının alınması için gerekli şartların farklı olduğu öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Bursa 2. İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü:
Dava, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İş yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 10. maddesinde, “Adresi ve işleticisi aynı olan ve birden fazla faaliyet konusu bulunan işyerlerine, ana faaliyet dalı esas alınarak tek ruhsat düzenlenir. Tali faaliyet konuları ruhsatta ayrıca belirtilir.
Aynı adreste bulunsa bile ana faaliyet konusu veya işletmecisi farklı olan işyerlerine ayrı ruhsat düzenlenir.
İşyerlerinin depo olarak kullandıkları yerler, işyeri açma ve çalışma ruhsatında gösterilir.
(Ek fıkra: 23/05/2011 – 2011/1900, S.Yön./2. md.) Gayrisıhhı müesseseler kapsamına giren maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı olarak, üretim yapılan geçici tesisler için birlikte veya ayrı ayrı verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatı, ÇED kapsamındaki madencilik faaliyetleri için ÇED koordinatları içindeki alanı, bunun dışındaki madencilik faaliyetleri için maden ruhsat alanının tamamı ile geçici tesisleri kapsar. Maden ruhsat sahasındaki faaliyetler esas alınarak maden ruhsat sahibi adına ya da maden ruhsat sahibinin muvafakati bulunmak kaydıyla işletmeci adına işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir. Ancak, aynı maden ruhsat sahasında bulunsa bile işletmecisi farklı olan maden üretim faaliyetleri ve bu faaliyetlere dayalı olarak üretim yapılan geçici tesisler için ayrı ayrı işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelemesinden, davacının Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işlettiği işyerine içkili bar faaliyeti ilave edilmesi amacıyla 25.11.2011 günlü dilekçeyle başvurduğu, başvuru üzerine davalı belediyenin İçişleri Bakanlığına görüş alınmak üzere 30.10.2011 tarihli yazıyla başvurduğu, İçişleri Bakanlığının 29.03.2012 günlü cevap yazısında, ganyan bayiiliğinin içkili bar olarak ruhsatlandırılan yerde tali iş kolu olarak faaliyet göstermesinin uygun olmadığının belirtilmesi üzerine dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, yukarıda anılan Yönetmeliğin 10. maddesi hükmü uyarınca bir işyerinde fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konularının aynı nitelikte olmasının gerekmediği, ganyan bayii olarak işletilen bir işyerinde de tali iş kolu olarak içkili bar işletmeciliğinin de bulunabileceği, dolayısıyla davacının mevcut ganyan bayii faaliyet konulu işyeri ruhsatına ilave içkili bar işletmeciliği ruhsatı verilmesi talebiyle yaptığı başvurunun ilgili Yönetmelikte öngörülen içkili bar işletmeciliği için gerekli koşulların sağlanıp sağlanmadığı yönünden değerlendirilmek suretiyle işlem tesis edilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 136,10 TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 57,50 TL yürütmenin durdurulmasına itiraz yargılama gideri ile 3,30 TL vekalet harcı giderinin davalı idare üzerinde bırakılmasına, posta gideri avansından artan kısmın karar kesinleştikten sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 27/09/2012 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
Baskan Üye Üye
RECEP KILIÇ ORHAN GÜLLÜ ALİ YULA
YARGILAMA GİDERLERİ
Başvurma Harcı : 21,15 TL
Karar Harcı : 21,15 TL
Y.D. Harcı : 34,80 TL
Posta Gideri : 59,00 TL
TOPLAM : 136,10 TL
Karşı Oy:
İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı işyerinde birden fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konuları arasında ana-tali şeklinde bir bağlantının bulunması gerekli olup, davacının işlettiği ganyan bayiiliğinin içkili bar işletmeciliğiyle ilgisinin bulunmadığı, her iki faaliyetin birbirinden nitelik itibariyle tamamen farklı olduğu, dolayısıyla aralarında ana- tali faaliyet bağlantısı bulunmayan her iki işyeri için tek işyeri açma izin belgesi düzenlenemeyeceğinden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ve davanın reddi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
Üye
ALİ YULA
120480