22/8/2009 tarihli ve 27327 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan KAMU İHALE GENEL TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ 23 Ağustos 2013 gün ve 28744 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı.
22/8/2009 tarihli ve 27327 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan KAMU İHALE GENEL TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ 23 Ağustos 2013 gün ve 28744 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı.
Danıştay Ondördüncü Daire, Esas: 2012/6085,Karar: 2013/1997,Tarih: 21.03.2013
ÖZET: 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işlem tesis edilebilmesi için; kendisine ait olmayan arazi ve arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapı yapılmış olması gerekmektedir. Uyuşmazlıkta ise; TEDAŞ Genel Müdürlüğü Gediz Elektrik Dağıtım A. Ş. İzmir İl Müdürlüğü ile davacı şirket arasında imzalanan 31.03.2009 tarihli sözleşme uyarınca işleme konu direk üzerine haberleşme hizmeti ekipmanlarının kurulumu hakkının 5 yıl süreyle davacı şirkete devredildiği anlaşılmış olup; 775 sayılı Kanun’un 18. maddesinin uygulama koşullarının bulunmadığı, ancak söz konusu baz istasyonunun ruhsatsız yapılmasının imar mevzuatına aykırı bir durum oluşturması nedeniyle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca işlem tesisi gerektiğinden, 775 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tesis edilen mühürleme işleminde hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Dava; İzmir İli, Konak İlçesi, Hatay Mahallesi, 101 – 109 Sokak K – 873 kabin 2 AD nolu direk üzerinde bulunan baz istasyonunun mühürlenmesine ilişkin 19.01.2011 tarihli tutanağın iptali istemiyle açılmıştır.İzmir 3. İdare Mahkemesince; baz istasyonlarını 3194 sayılı İmar Kanunu ve İmar Kanununa dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerde belirtilen yapı ruhsatiyesine ve yapı kullanma iznine ilişkin kurallardan bağışık tutan 406 sayılı Kanuna eklenen Ek 35. Maddenin 2. fıkrasınınAnayasa Mahkemesi tarafından 1.10.2009 tarihinde iptal edilmiş olması nedeniyle baz istasyonlarının da imar mevzuatına tabi olduğu açık olduğundan, kamuya ait alanda ve belediyenin tasarrufunda bulunan elektrik direği üzerine kurulan baz istasyonunun mühürlenmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Danıştay Başsavcılığınca; baz istasyonunun mühürlenmesine ilişkin tutanağın yukarıda herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın düzenlendiği; dolayısıyla, dayanağı bir idari işlemin ya da bu işlemin icrası niteliğinde eylem olmadığı, yapılanın; temelinde bir idari işlem olmayan idari eylem niteliği taşıdığı, söz konusu tutanağın, anılanidari eylemin gerçekleştirildiğinin tespitine ilişkin belge olduğu, idari davaya konu olabilecek işlem kabul edilmek suretiyle işin esasına girilerek karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle, anılan kararın kanun yararına bozulması istenilmektedir.
775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 2. maddesinde; “Bu Kanunda sözü geçen (Gecekondu) deyimi ile, imar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar kastedilmektedir.” düzenlemesine, aynı Kanun’un 18. maddesinde de; “Bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra belediye sınırları içinde veya dışında belediyelerce, hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde yapılacak daimi veya geçici bütün izinsiz yapılar, inşaa safhasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal yıktırılır. Yıkımı sırasında lüzum hasıl olduğunda, belediyeler ilgili mülkiye amirlerine başvurarak yardım isteyebilirler. Mülkiye amirleri, devlet zabıtası ve imkanlarından faydalanmak suretiyle izinsiz yapıların yıkımı konusunda yükümlüdürler. Özel kişilere veya bu maddenin 1. fıkrasında sözü geçenler dışındaki tüzel kişilere ait arazi ve arsalar üzerinde yapılacak izinsiz yapılar hakkında, arsa sahiplerinin yazılı müracaatları üzerine ve mülkiyet durumlarını tevsik etmeleri şartıyla bu madde hükümleri, aksi halde genel hükümler ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri uygulanır.” düzenlemesi yer almıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesinde; “Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç, ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır. Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister. Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.” hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır.
Öte yandan; yukarıda anılan Kanun hükümleri dayanak gösterilmek suretiyle düzenlenen Konak Belediyesi Sorumluluk Alanında Kurulan Sabit Elektronik Haberleşme Cihazları’nın (Baz), Belediye ve İmar Mevzuatı Kapsamı’nda İzne Bağlanması ve Denetlenmesi’ne İlişkin Yönetmelik’ in 9’uncu maddesinin 3’üncü bendinde; “Belediyeden izin alınmadan kamuya ait alanlar üzerinde ya da belediyenin tasarrufunda bulunan yerlerde, enerji nakil ve aydınlatma direklerine konulan sabit elektronik haberleşme cihazları ve antenleri inşa sırasında olsun veya kurulmuş bulunsun, hiçbir karar alınmasına gerek kalmaksızın, belediye zabıtasının gözetiminde derhal kaldırılır ve sökülür” hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacı şirket ile TEDAŞ Genel Müdürlüğü Gediz Elektrik Dağıtım A. Ş. İzmir İl Müdürlüğü arasında imzalanan 31.03.2009 tarihli sözleşme ile davacı şirkete beş yıllığına; İzmir İli, Konak İlçesi, Hatay Mahallesi, 101 – 109 Sokak K – 873 kabin 2 AD nolu direk üzerine haberleşme hizmeti ekipmanlarının kurulumu hakkının verildiği, anılan adreste bulunan aydınlatma direği üzerine kurulan baz istasyonunun davalı idare yetkili birimlerince tespit edilmesi üzerine söz konusu baz istasyonunun, Konak Belediyesi Yapı Kontrol Müdürlüğü’nün 12.01.2011 günlü, 6904 sayılı işlemi ile Konak Belediyesi Sorumluluk Alanı’nda Kurulan Sabit Elektronik Haberleşme Cihazları’nın, Belediye ve İmar Mevzuatı Kapsamı’nda İzne Bağlanması ve Denetlenmesi’ne İlişkin Yönetmeliğe aykırılık teşkil ettiğinden; anılan Yönetmeliğin 9. maddesinin 3. bendi uyarınca kaldırılması gerektiğinin davalı idare Zabıta Müdürlüğü’ne bildirilmesi üzerine, baz istasyonunun elektrik bağlantıları kesilip panodaki şarteller indirilmek suretiyle faaliyetlerinin sona erdirildiği ve pano kapakları ile baz istasyonunun kapaklarına tel geçirmek suretiyle kapatılarak mühürlendiğine ilişkin 19.11.2011 tarihli tutanağın düzenlendiği, bu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işlem tesis edilebilmesi için; kendisine ait olmayan arazi ve arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapı yapılmış olması gerekmektedir. Uyuşmazlıkta ise; TEDAŞ Genel Müdürlüğü Gediz Elektrik Dağıtım A. Ş. İzmir İl Müdürlüğü ile davacı şirket arasında imzalanan 31.03.2009 tarihli sözleşme uyarınca işleme konu direk üzerine haberleşme hizmeti ekipmanlarının kurulumu hakkının 5 yıl süreyle davacı şirkete devredildiği anlaşılmış olup; 775 sayılı Kanun’un 18. maddesinin uygulama koşullarının bulunmadığı, ancak söz konusu baz istasyonunun ruhsatsız yapılmasının imar mevzuatına aykırı bir durum oluşturması nedeniyle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca işlem tesisi gerektiğinden, 775 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tesis edilen mühürleme işleminde hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin değişik gerekçe ile kabulü suretiyle İzmir 3. İdare Mahkemesince verilen 09.12.2011 tarih ve E:2011/456, K:2011/2167 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca, hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, kararın birer örneğinin ilgili Konak Belediye Başkanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmesine ve kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasına, 21.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
17.08.2013 gün ve 28738sayılı Resmi Gazete’de
* 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırması Hakkında Kanunu 5 seri Nolu Genel Tebliği Yayınlandı.Bu Tebliğ’le; 1/6/2013 tarihi itibarıyla 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakları devam eden,
– İl özel idareleri, belediyeler ve bunlara bağlı müstakil bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşların,
1- 6111 sayılı Kanun kapsamında 2013 yılının Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında ödenmesi gereken taksitlerinin, aynı Kanunun 18 inci maddesine göre tercih ettikleri taksit sayısına göre belirlenen son taksit ödeme süresi içerisinde ödenmesine imkan sağlanmıştır.
2- 6495 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrası ile 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanununa göre verilen ve fıkra kapsamına giren idari para cezalarının, 6111 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılandırılarak ödenmesi imkanı getirilmektedir.
**62 Seri Nolu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği yayınlandı. Bu Tebliğ’le;
Emlak Vergisine esas olmak üzere Maliye Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 2014 YILI İÇİN BİNALARIN METREKARE NORMAL İNŞAAT MALİYET BEDELLERİNİ GÖSTERİR CETVEL yayınlanmıştır.
Soru : İyigünler..5393 sayılı kanunun 49.maddesince belediyede sözleşmeli personel olarak istihdam etmekteydim.Torba yasasına göre kadro aldık.Kadroya geçiş çalışmalarının nasıl olacağı hakkında bilgi almak istiyorum. İyi çalışmalar.
Altınüzüm Belediyesi/İSLAHİYE-GAZİANTEP
Cevap : 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapilmasina Dair Kanun’un 9.maddesiyle 657 sayılı Kanuna eklenen geçici 41. Maddenin ;
“24.bendi “ İl özel idaresi, belediye ve bağlı kuruluşları ile mahalli idare birliklerinde 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde 25/6/2013 tarihi itibarıyla çalışmakta olan ve 48 inci maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yazılı olarak başvuranlar, sözleşmeli personel olarak çalıştırılmalarına esas alınan memur kadrolarına, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren doksan gün içinde kurumlarınca atanırlar.
Bu madde hükümlerine göre memur kadrolarına atananların, söz konusu mevzuat hükümlerine göre sözleşmeli personel olarak geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir. Bunlar, atandıkları kadronunmalive sosyal haklarına göreve başladığı tarihi takipedenay başından itibaren hak kazanır ve önceki pozisyonlarında aldıklarımalive sosyal haklar hakkında herhangi bir mahsuplaşma yapılmaz. Bu madde kapsamında memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz.” Hükmünü taşımaktadır.Buçerçevede sözleşmeli personelin Kanunun yayınlandığı 2/8/2013 tarihinden itibaren 30 gün içinde belediye başkanlığına bir yazıyla 6495 sayılı Kanun uyarınca memur kadrosuna atanmak için başvuracaktır.Belediyece,kadroya atanmak için yapılan başvuruyu 3 ay içinde yani 2.11.2013 tarihine kadar sonuçlandıracaklardır.Atama işlemi personel hareketleri onayı ile yapılacak ve sözleşmeli personelin çalıştıkları hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilecektir.
Beledediyemizde 2 adet sözleşmeli personel bulunmaktadır kadroya geçiş işlemlerini yapacağız personel hareketleri formunda dayanağı olan kısma hangi kanuna dayandıracağımızı detaylı olarak yazabilir misiniz ayrıca gereğinde yapılacak açıklama kısmına ne yazmamız gerekir ?
1-önlisans mezunu tekniker 15.03.2012 i,şe giriş tarihli personelin kadro derecesi?
2-önlisans mezunu tekniker 15.04.2011 işe giriş tarihli personelin kadro derecesi?
Başverimli Belediye Başkanlığı Silopi / ŞIRNAK
CEVAP:
2 yıl süreli önlisans eğitimi almış teknikerler teknik hizmetler sınıfında görev almak koşuluyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36.maddesinin a/4 bendine göre; “ Teknik hizmetler sınıfında görev almak şartiyle jeolog, ………………………………………………….. Erkek Teknik Öğretmen Okulu mezunları, fen memurları, teknikerler olanlar öğrenimlerine göre tespit edilen giriş derece ve kademelerine bir derece yükselmesi uygulanır.” Hükmü uyarınca,
15.03.2012 tarihinde işe başlayan tekniker 9/3 derece ve kademeye intibak ettirilir.
15.04.2011 tarihinde işe başlayan tekniker ise, 8/1 derece ve kademeye intibak ettirilir. Bu çerçevede sözleşmeli personelin Kanunun yayınlandığı 2/8/2013 tarihinden itibaren 30 gün içinde belediye başkanlığına bir yazıyla 6495 sayılı Kanun uyarınca memur kadrosuna atanmak için başvuracaktır.Belediyece,kadroya atanmak için yapılan başvuruyu 3 ay içinde yani 2.11.2013 tarihine kadar sonuçlandıracaklardır.Atama işlemi personel hareketleri onayı ile yapılacak (bu onaya dayanak olarak 6495 sayılı Kanun uyarınca yazılacaktır) ve sözleşmeli personelin çalıştıkları hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilecektir.
Danıştay Ondördüncü Daire ,Esas No: 2012/4891,Karar No: 2013/697,Tarih: 07.02.2013
Özet : İstanbul İli, Ümraniye İlçesi, Yenidoğan Beldesi, F22C21D1B pafta, 333 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde ruhsatsız yapı yapıldığından bahisle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca söz konusu yapının yıkımına, aynı Kanun’un 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin 22.04.2008 gün ve 8082 sayılı Yenidoğan Belediye Encümeni kararının para cezasına ilişkin kısmının ve anılan para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen 21.12.2009 gün ve 466 sayfa numaralı ödeme emrinde, Anayasa’nın 40. maddesine aykırı biçimde dava açma süresinin gösterilmemiş olması karşısında, ödeme emrinin tebliğinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 gün içinde açıldığı anlaşılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerekmekte olup, ödeme emrinin iptali istemine yönelik davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Dava; İstanbul İli, Ümraniye İlçesi, Yenidoğan Beldesi, F22C21D1B pafta, 333 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde ruhsatsız yapı yapıldığından bahisle, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca söz konusu yapının yıkımına, aynı Kanun’un 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin 22.04.2008 gün ve 8082 sayılı Yenidoğan Belediye Encümeni kararının para cezasına ilişkin kısmının ve anılan para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen 21.12.2009 gün ve 466 sayfa numaralı ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 5. İdare Mahkemesince; davacı vekili tarafından dava konusu encümen kararının kendisine tebliğ edildiği 05.08.2010 tarihinden itibaren altmış gün içinde yani en geç 04.10.2010 tarihine kadar dava açılması ve diğer dava konusu işlem olan ödeme emrine karşı ise tebliğ tarihi olan 12.10.2010 tarihinden itibaren 7 gün içinde yani en geç 19.10.2010 tarihine kadar dava açılması gerekirken, işlemlerin tebliğ edildiği tarihten itibaren mevzuatta öngörülen dava açma sürelerinin geçmesinden sonra 02.11.2010 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Danıştay Başsavcılığınca; anılan kararın ödeme emrine ilişkin kısmının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek kanun yararına bozulması istenilmektedir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ” Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, ” Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde de; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiş, “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanunun 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” düzenlemesi öngörülmüş, bu ek fıkranın gerekçesinde ise; “Bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmaktadır. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir.” açıklaması yapılmıştır.
Söz konusu düzenlemeler ve anılan gerekçenin birlikte değerlendirilmesinden; bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde anayasal bir hak olan “hak arama hürriyetlerini” son derece dağınık mevzuat nedeniyle sonuna kadar kullanabilmelerini sağlamak ve kolaylaştırmak amacıyla, Devletin kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı veya idari makamların gösterilmesi, ayrıca söz konusu başvurunun süresinin de belirtilmesi gerektiğinin Anayasal zorunluluk olduğu ve bu zorunluluğa Anayasanın bağlayıcılığı karşısında, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durum, Anayasa Mahkemesi’nin 18.10.2003 günlü ve E.2003/67, K.2003/88 sayılı kararında; “Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk güvenliğinin sağlanması hukuk devleti ilkesinin yerine getirilmesi zorunlu koşullardandır. Statü hukukuna ilişkin düzenlemelerde istikrar, belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurularak hukuki güvenlik sağlanır. Bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan hukuk devletinde vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanması zorunludur. Devlet açık ve belirgin hukuk kurallarını yürürlüğe koyarak bunları uyguladığı zaman hukuk güvenliği sağlanır.” şeklindeki yorumla somutlaşan “hukuk devleti”. ve “belirlilik” ilkelerinin de bir gereğidir. Bu bağlamda, Devletin bir kurumu olan belediye başkanlığı tarafından düzenlenen ödeme emrinde de, ödeme emrine karşı başvurulacak kanun yolu veya varsa idari makamın ve başvuru sürelerinin gösterilmesi gerekmekte olup, bu gereklilik ise ilgili makamların takdirinde olmayıp, en üst hukuki norm olan Anayasanın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucudur.
Öte yandan; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanun’un 55. maddesinde; amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir “ödeme emri” ile tebliğ olunacağı, ödeme emrinde borcun asıl ve ferilerinin mahiyet ve miktarları, nereye ödeneceği, müddetinde ödemediği veya mal bildiriminde bulunmadığı takdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile tazyik olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağının kayıtlı bulunacağı, ayrıca, borçlunun 114. maddedeki vazifeleri ve bu vazifeleri yerine getirmediği takdirde hakkında tatbik edilecek olan cezanın bu ödeme emrinde kendisine bildirileceği kuralına yer verilmiştir. Bu maddede, bir ödeme emrinde bulunması gereken hususlar ve ibareler sayılmakla birlikte, ödeme emri tebliğ üzerine hangi yargı yerine veya makama başvurulması gerektiği ve başvurunun süresinin ne olduğu yolunda bir belirlemenin bulunmadığı görülmektedir.
6183 sayılı Kanun’un 58. maddesinde ise; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabileceği, itirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümlerinin tatbik olunacağı hükme bağlanmıştır.Belirtilen Kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; Anayasanın yukarıda sözü edilen 40. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne uyularak düzenlenmiş olmak koşuluyla, bir ödeme emri tebliği üzerine 6183 sayılı Kanun uyarınca ödeme emirlerine karşıdava açma süresinin 7 gün olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Yukarıda sözü edilen Anayasal ve yasal kurallar karşısında, Anayasanın emredici kuralına rağmen, 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesinde bir ödeme emrinde bulunacak açıklamalar veya ibareler arasında ödeme emrine karşı yapılacak başvuru yeri ve süresinin öngörülmemiş olmasının, Anayasanın doğrudan uygulanabilirliği tartışmasının yapılmasını zorunlu hale getirmektedir. Kural olarak Anayasa hükümleri doğrudan uygulanacak hükümler olmayıp, Anayasada öngörülen düzenlemelere ilişkin olarak uygulama ile ilgili kanunların çıkarılması gerekir. Ancak Anayasanın ayrıntılı biçimde düzenlediği konularda uygulama kanunu çıkarılması gerekmediği gibi, mevcut kanunda Anayasaya uygunluğu sağlayacak değişiklik yapılması gerekiyorsa bu değişikliğin yapılması beklenilmeden ayrıntılı Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin 8.12.2004 günlü ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; ” Özel kanunlarda aksi yönde bir kural bulunmaması halinde idari yaptırımlara karşı ilgililerin belirtilen düzenlemeler uyarınca idari yargı yoluna başvurabilecekleri kuşkusuzdur. Kaldı ki, 40. maddenin ikinci fıkrasıyla Devlet’e verilen görev, somut olaylarda ilgili kişiler hakkında tesis edilen işlemlere karşı başvurulacak kanun yolları ve merciler ile sürelerin belirtilmesi zorunluluğu olup, bu hususlara ilişkin olarak her yasada özel bir düzenleme yapma yükümlülüğü içermemektedir.” açıklaması da Anayasanın sözkonusu 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanabilirliği konusuna açıklık getirmektedir. Bu nedenle, Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrası, ayrı bir yasal düzenlemeyi gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelikte bir kural olup, öncelikle uygulanma zorunluluğu vardır. Buna göre; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ilesürelerini belirtmeleri zorunludur.
Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Ümraniye İlçesi, Yenidoğu Beldesi, F22C21D1B pafta, 333 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde ruhsatsız yapı yapıldığından bahisle, 3194 sayılı Kanununun 42. maddesi uyarınca para cezası verildiği, bu işlemin davacıya 05.08.2010 tarihinde tebliğ edildiği, anılan cezanıntahsili amacıyla 21.12.2009 günlü, 466 sayılı ödeme emrinin düzenlendiği, bu işlemin 12.10.2010 tarihinde tebliği üzerine her iki işlem aleyhine 02.11.2010 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı, İdare Mahkemesince; dava konusu para cezasına karşı tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde; diğer dava konusu işlem olan ödeme emrine karşı ise tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, ancak dava konusu ödeme emri incelendiğinde; borcun nasıl ödenmesi gerektiği ve ödenmemesi halinde yapılacak işlemler belirtilmekle birlikte, dava açılacak mercii ve dava açma süresi hakkında hiç bir bilgiye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda; özel yasada yer alan düzenleme gereği, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emrinde, Anayasa’nın 40. maddesine aykırı biçimde dava açma süresinin gösterilmemiş olması karşısında, ödeme emrinin tebliğinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 gün içinde açıldığı anlaşılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerekmekte olup, ödeme emrinin iptali istemine yönelik davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 5. İdare Mahkemesince verilen 17.02.2011 gün ve E:2010/2289, K:2011/190 sayılı kararının, ödeme emri yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca, hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına, kararın birer örneğinin ilgili Sancaktepe Belediye Başkanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmesine ve kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasına, 07.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay Ondördüncü Daire, Esas: 2012/21, Karar : 2013/3952, Tarih: 23.05.2013
ÖZÜ:Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği tarihten önce ilgili kurumdan alınan sertifika ile kurulumu tamamlanmış baz istasyonları için inşaat ruhsatı hususunda şirketlerin 5809 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan aldığı izin, ruhsat veya sertifikaların; sabit telekomünikasyon cihazlarının kurulması ve işletilmesi esnasında, ortamda oluşan elektromanyetik alan şiddetinin limit değerlerine uygunluğunun belirlenmesi, ölçüm yöntemleri ve denetlenmesine yönelik olduğu göz önüne alındığında, izin, ruhsat veya sertifikaların, İmar Kanunu uyarınca alınması zorunlu olan yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinden muafiyet sağlamayacağı, dolayısıyla; GSM şirketlerinin de sabit elektronik haberleşme cihazlarının kurulabilmesi için, yapı niteliği taşıması şartıyla, yapı ruhsatı alması gerekeceği açıktır.
Dava; İzmir İli, Konak İlçesi, 1382 Sokak, 1206 ada, 9 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan ruhsatlı yapının terasına yapılan baz istasyonunun ruhsatsız olduğundan bahisle 3194 sayılı Kanunun 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin 13.01.2011 günlü, 47 sayılı Konak Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi’nce; 17.12.2009 tarihinden önce baz istasyonunun güvenlik sertifikası alınmış olması ve bu baz istasyonun bulunduğu yerin 2003 yılında kiralanmış olması karşısında, salt baz istasyonun 04.01.2011 günlü yapı durdurma tutanağı ile belirlenmiş olması nedeniyle davacının 3194 sayılı yasanın 5940 sayılı yasa ile değişik 42. maddesi uyarınca imar para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu encümen kararında, “neden ve konu” yönünden hukuka uyarlılık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, karar; davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesinde; bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınmasının mecburi olduğu, aynı Kanunun 42. maddesinin 1. fıkrasında; bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edilmesi halinde sorumlular hakkında, idari müeyyideler uygulanacağı, 2. fıkrasında; ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere para cezası verileceği, kurala bağlanmıştır.
406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun ek 35. maddesinde; “Elektronik haberleşmeyle ilgili alt yapı oluşumunda kullanılan direk, kule, kulübe, konteynir, anten, dalga kılavuzu, enerji nakil hattı, alt yapı niteliğindeki tesisler gibi her türlü taşınır, taşınmaz mal ve teçhizat, kanun hükümlerine ve Kurum tarafından çıkarılan yönetmeliklere uygun olarak kurulmak ve Kurumdan gerekli izin, ruhsat veya sertifikaları almak şartıyla, 3194 sayılı İmar Kanunu ve İmar Kanununa dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerde belirtilen yapı ruhsatiyesine ve yapı kullanma iznine tabi değildir.” düzenlemesine yer verilmiş olup, bu düzenleme 08.01.2010 günlü ve 27556 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin E:2006/129, K:2009l121 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; 04.01.2011 günlü yapı durdurma tutanağı ile İzmir İli, Konak İlçesi, 1382 Sokak, 1206 ada, 9 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan ruhsatlı yapının terasına (2,00 x 2,00) m, h:2,00 m ölçülerinde kapalı alan ile yanında (1,00 x 0,80) m, h:3,00 m ölçülerinde baz istasyonu olarak kullanılır yapı yapıldığının tespiti üzerine, anılan tutanağa dayanılarak dava konusu encümen kararı ile davacıya para cezası verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta; 406 sayılı Kanun’un Ek 35. maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 13.10.2009 tarihinden önce, Telekomünikasyon Kurumundan Güvenlik Sertifikası alınarak inşa, edilen ve halen faaliyette bulunan yapılar yönünden; Anayasa Mahkemesi kararlarının geçmişe yürümeyeceği kuralı uyarınca, kazanılmış hakkın oluşup oluşmayacağı hususunun tartışılması gerekmektedir.
Hukuk devletinin amacı, devletin tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygun yürütülmesini sağlamaktır. 1982 Anayasa’nın 125. maddesinde; idarenin her türlü işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olduğunun kurala bağlanmış olması nedeniyle yasama işlemlerinin de bu denetim kapsamında olacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi kararıyla Anayasa’ya aykırılığı saptanan ve bu nedenle iptal edilen Kanun hükmüne dayanılarak kazanılmış haktan söz edilmesi ve ileriye yönelik hak kazanılması olanaksızdır.
Buna göre; Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği tarihten önce ilgili kurumdan alınan sertifika ile kurulumu tamamlanmış baz istasyonları için inşaat ruhsatı hususunda şirketlerinin 5809 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan aldığı izin, ruhsat veya sertifikaların; sabit telekomünikasyon cihazlarının kurulması ve işletilmesi esnasında, ortamda oluşan elektromanyetik alan şiddetinin limit değerlerine uygunluğunun belirlenmesi, ölçüm yöntemleri ve denetlenmesine yönelik olduğu göz önüne alındığında, izin, ruhsat veya sertifikaların, İmar Kanunu uyarınca alınması zorunlu olan yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinden muafiyet sağlamayacağı, dolayısıyla; GSM şirketlerinin de sabit elektronik haberleşme cihazlarının kurulabilmesi için, yapı niteliği taşıması şartıyla, yapı ruhsatı alması gerekeceği açıktır.
Bu durumda; söz konusu yapıların (baz istasyonu), öncelikle ruhsata tabi yapı niteliğinde olup olmadığı hususu değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken, yapıldığı tarihte 3194 sayılı Kanun hükümlerine tabi olmayan yapı nedeniyle davacı şirkete para cezası verilemeyeceğinden bahisle para cezasının iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının bu kısmında da hukuki isabet bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle; İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 15.09.2011 günlü, E:2011/327, K:2011/1141 sayılı kararının BOZULMASINA, bozma üzerine yeniden karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 23.05.2013 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Başkan Vekili Üye Üye Üye Üye
Tülün Mustafa Halide Ahmet Haşim
ÖZGENÇ GENÇ ESEN ARSLAN GÜNEY
6495 Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la 5525 sayılı Kanuna eklenen madde ile, 28/2/1997 tarihinden sonra verilen disiplin cezaları nedeniyle memuriyetten çıkarılanların göreve yeniden atanmalarına ilişkin düzenleme yapılmıştır.İlgili madde hükmü;
MADDE 43 – 22/6/2006 tarihli ve 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 1- 28/2/1997 tarihinden sonra verilen disiplin cezaları nedeniyle memuriyetten çıkarılanlardan 28/8/1999 tarihli ve 4455 sayılı Memurlar İle Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun veya bu Kanun hükümlerinden yararlanmış olanların;
a) Memuriyete giriş şartlarını kaybetmemiş olmaları,
b) Durumlarına uygun boş kadro veya pozisyon bulunması,
c) Bu kadro ve pozisyonlara ait nitelikleri taşımaları,
ç) Üç ay içinde müracaat etmeleri,
kaydıyla yeniden göreve alınmalarında 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun eki (İ) Cetvelinde yer alan atama sayısı sınırlaması uygulanmaz.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi aday memur statüsünde görev yapmakta iken 1/1/1990 ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih arasında 657 sayılı Kanunun 125 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (g) alt bendinde yer alan fiili işlediği gerekçesiyle anılan Kanunun 56 ve 57 nci maddeleri uyarınca disiplin cezası veya olumsuz sicil almış olmaları nedeniyle memurlukla ilişiği kesilip asli memurluğa atanamayanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde eski kurumlarına müracaat etmeleri hâlinde, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları taşımaları koşuluyla kurumlarında daha önce işgal ettikleri aynı veya benzer unvanlı kadrolara iki ay içinde atanırlar.
4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa atıf yapan Yüksek Öğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği hükümlerine göre aldıkları disiplin cezaları nedeniyle yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilip, anılan Kanunun geçici 40 ıncı, geçici 43 üncü, geçici 45 inci, geçici 46 ncı, geçici 48 inci, geçici 50 nci, geçici 56 ncı ve geçici 58 inci madde hükümlerinden yararlanmak suretiyle önlisans veya lisans öğrenimini söz konusu maddelerde öngörülen şartlar dâhilinde; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bitirmiş olanlar için bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl süreyle, 31/12/2015 tarihine kadar bitirecek olanlar için ise öğrenimlerini bitirdikleri tarihten itibaren iki yıl süreyle, kamu görevlerine giriş için ilgili mevzuatında öngörülen yaş şartı aranmaz.”>