• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Aylık Arşivler : Kasım, 2014

ÇED Yönetmeliği

Kas28
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

       

25 Kasım 2014 gün ve 29186 sayılı Resmî Gazetede; 2872 sayılı Çevre Kanununun 10 uncu maddesine dayanılarak Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenleyen “ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ” yayınlanmıştır. Bu Yönetmelikle;

a) Çevresel Etki Değerlendirmesi Başvuru Dosyası, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ile Proje Tanıtım Dosyasının hangi tür projeler için isteneceği ve içereceği konular,

b) Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasla ,

c) Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamına giren projelerin inşaat, işletme ve işletme sonrası izlenmesi ve denetlenmesi ,

ç) Çevresel Etki Değerlendirmesi sisteminin, çevre yönetiminde etkin ve yaygın biçimde uygulanabilmesi ve kurumsal yapısının güçlendirilmesi için gerekli eğitim çalışmaları, düzenlenmiştir.

Bu Yönetmelikle,3/10/2013 tarihli ve 28784 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.Yönetmelik eki listelerde ÇED kapsamına giren  veya kapsam dışı tutulan projeler sayılmıştır.

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Yönetmelik Değişikliği

Kas27
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin


27 Kasım 2014  gün ve  29188 sayılı Resmî Gazetede   “BELEDİYE MECLİSİ ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK” yayınlanmıştır. Yönetmelik değişikliği metni ;

“ MADDE 1 – 9/10/2005 tarihli ve 25961 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Belediye Meclisi Çalışma Yönetmeliğinin 3 üncü maddesinde yer alan “Bu Yönetmelik,” ifadesinden sonra gelmek üzere “10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 12, 13, 14 ve 15 inci maddeleri ile” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 5 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Ayrıca, bu toplantıda encümene üye seçimi, il ve ilçe belediyeleri ile nüfusu 10.000’in üzerindeki belediyelerde plan ve bütçe komisyonuyla imar ve bayındırlık komisyonu, büyükşehir belediyelerinde ise plan ve bütçe, imar ve bayındırlık, çevre ve sağlık, eğitim, kültür, gençlik ve spor komisyonu ile ulaşım komisyonlarına ve gerekli görülmesi halinde diğer komisyonlara üye seçimi yapılır.”

MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “gibi” ifadesinden sonra gelmek üzere “, bu maddenin son fıkrasında belirtilen usul dışında” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 7 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Başkan ve meclis üyelerinin görüşmelere katılamayacağı durumlar

Madde 7/A – Belediye başkanı ve meclis üyeleri, münhasıran kendileri, ikinci derece kan ve kayın hısımları ve evlatlıkları ile ilgili işlerin görüşüldüğü meclis toplantılarına katılamazlar.”

MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “de” bağlacı yürürlükten kaldırılmış ve aynı fıkrada yer alan “belediye” ibaresi “belediyeye” olarak değiştirilmiştir.

MADDE 6 – Aynı Yönetmeliğin 9 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Meclis üyeliğinin sona ermesi

 Madde 9/A – Meclis üyeliği, ölüm ve istifa durumunda kendiliğinden sona erer. Meclis üyeliğinden istifa dilekçesi belediye başkanlığına verilir ve başkan tarafından meclisin bilgisine sunulur.

Özürsüz veya izinsiz olarak arka arkaya üç birleşim günü veya bir yıl içinde yapılan toplantıların yarısına katılmayan üyenin üyeliğinin düşmesine, savunması alındıktan sonra üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar verilir.”

MADDE 7 – Aynı Yönetmeliğin 14 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Meclisin feshi

 Madde 14/A – Belediye meclisi, kendisine Kanunla verilen görevleri süresi içinde yapmayı ihmal eder ve bu durum belediyeye ait işleri sekteye uğratırsa ya da görev alanına girmeyen siyasi konularda karar alırsa, belediye meclisinin feshi için Kanunun 30 uncu maddesinde yer alan hüküm doğrultusunda işlem yapılır.”

MADDE 8 – Aynı Yönetmeliğin 17 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Belediye başkanı, meclisin ısrarı ile kesinleşen kararlar aleyhine 10 gün içinde idari yargıya başvurabilir.” cümlesi eklenmiş, mevcut üçüncü cümlesinin başındaki “Bu durumda” ifadesi ile ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Büyükşehir ilçe belediye meclisleri tarafından alınan imara ilişkin kararlar, kararın gelişinden itibaren üç ay içinde büyükşehir belediye meclisi tarafından nazım imar plânına uygunluğu yönünden incelenerek aynen veya değiştirilerek kabul edildikten sonra büyükşehir belediye başkanına gönderilir. Üç ay içinde büyükşehir belediye meclisinde görüşülmeyen kararlar onaylanmış sayılır.”

MADDE 9 – Aynı Yönetmeliğin 18 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 10 – Aynı Yönetmeliğin 21 inci maddesinin birinci fıkrasının dördüncü cümlesinde yer alan “komisyonunun” ifadesinden sonra gelmek üzere “, büyükşehir belediyelerinde ise plan ve bütçe, imar ve bayındırlık, çevre ve sağlık, eğitim, kültür, gençlik ve spor ile ulaşım komisyonunun” ibaresi ile ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Meclis başkanı ile belediye başkan yardımcıları komisyonlarda üye olarak yer alamazlar.”

 MADDE 11 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 12 – Bu Yönetmelik hükümlerini İçişleri Bakanı yürütür.” Şeklindedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik

Kas26
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

26 Kasım 2014 Gün ve 29187 Sayılı Resmî Gazetede, “İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Eki” nin yürürlüğe konulması; İçişleri Bakanlığının 28/10/2014 tarihli ve 2819 sayılı yazısı üzerine, 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı, 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı, 14/6/1989 tarihli ve 3572 sayılı, 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı, 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı, 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Kanunlara göre, Bakanlar Kurulu’nca 10/11/2014 tarihinde ve  2014/7002 sayıyla kararlaştırılmıştır.(Değişiklik aşağıdadır.)

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

İmar Kanunu 42.Madde

Kas24
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

               

 Danıştay 14. Daire, Esas: 2012/7442, Karar:2014/2175, Tarih:13.2.2014

                

ÖZÜ: 3194 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 42. maddesinin 2. fıkrasının ( c ) bendinin 8 numaralı alt bendinin artırım nedeni olarak uygulanabilmesi için, yapının tamamının ruhsatsız olarak yapılmış olması gerekmekte olup, ruhsatlı yapıda ruhsat ve eklerine aykırı imalatların yapılması halinde bu artırım nedeninin uygulanamayacağı sonucuna varılmaktadır. Yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni bulunan yapıda ruhsat ve eklerine aykırı ilave yapı yapıldığının açık olması karşısında, uyuşmazlık konusu para cezasının hesabında tümüyle ruhsatsız olarak yapılmış yapılar için öngörülen 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin 2. fıkrasının ( c ) bendinin 8 numaralı alt bendindeki artırım nedeninin uygulanmasında hukuka uyarlık, davanın bu kısmının reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Dava; Aydın İli, Didim İlçesi, Altınkum Mahallesi, 14151 sayılı parselde bulunan yapıda ruhsat ve eki mimari projesine aykırı imalatlar yapıldığından bahisle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca binanın projesine uygun hale getirilmesine, getirilmediği takdirde belediyece yıkılarak masrafların mal sahibinden tahsiline ve aynı Kanun’un 42. maddesi uyarınca davacıya 16.012,00-TL imar para cezası verilmesine ilişkin 22.09.2010 günlü, 1032 sayılı Didim Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden; inşaat alanını ve mimari projeyi değiştiren esaslı tadilat ve ilave imalatlar niteliğinde olup, mevcut proje ve eklerine aykırı olarak yapılan söz konusu imalatların yıkımı ve davacıya 16.012 TL imar para cezası verilmesine yönelik olarak tesis edilen dava konusu işlemde, imar mevzuatına ve hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyize konu İdare Mahkemesi kararının; yıkım ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca hesaplanan para cezasının aslı ile aynı fıkranın ( c ) bendinin 5. ve 12. alt bentleri uyarınca artırım uygulanmasına ilişkin olarak davanın reddine yönelik kısmında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır. Kararın para cezasına ilişkin söz konusu artırım nedenlerinden olan 8. bent yönünden de davanın reddine ilişkin kısmına gelince; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddenin 1. fıkrasında; bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanacağı, 2. fıkrasında; ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, fıkrada belirtildiği şekilde hesaplanan idari para cezalarının uygulanacağı hüküm altına alınmış, anılan fıkranın devamında temel ceza miktarının hesaplanmasına ve cezaya uygulanacak artırımların belirlenmesine ilişkin esaslar hükme bağlanmış, ( c ) bendinin 8 numaralı alt bendinde, yapı ruhsatsız ise, cezanın %180 oranında arttırılarak hesaplanacağı hüküm altına alınmıştır. 3194 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 42. maddesinin 2. fıkrasının ( c ) bendinin 8 numaralı alt bendinin artırım nedeni olarak uygulanabilmesi için, yapının tamamının ruhsatsız olarak yapılmış olması gerekmekte olup, ruhsatlı yapıda ruhsat ve eklerine aykırı imalatların yapılması halinde bu artırım nedeninin uygulanamayacağı sonucuna varılmaktadır. Dosyanın incelenmesinden; Aydın İli, Didim İlçesi, Altınkum Mahallesi, 14151 sayılı parseldeki yapı üzerinde ruhsat ve eki mimari projesine aykırı olarak binanın güney cephesi 3.00 x 16.00 m ebatlarında ( bodrum kat çekme mesafesi ) tuğladan saç trapezden yatakhane, bodrum katta havuz, mahsen, depo olarak görülen 10.77 x 12.80 m ebatlarındaki alanı 4 adet işyerine çevirdiği ( 2.85 x 6.50 m 2 adet, 4.50 x 8.00 m 2 adet ) yine bodrum katta kuzey cephede 1.50 x 12.00 m ebatlarında betondan ilave teras ve yine doğu cepheye 12.60 x5.00 x7.50 m ebatlarında havuz yapıldığı, yapılan imalatların 18.09.2010 günlü yapı tatil tutanağı ile tespit edildiği, süresi içerisinde aykırılığın giderilmemesi üzerine yapının yıkımına ve davacıya para cezası verilmesine ilişkin encümen kararının alındığı anlaşılmaktadır. Buna göre yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni bulunan yapıda ruhsat ve eklerine aykırı ilave yapı yapıldığının açık olması karşısında, uyuşmazlık konusu para cezasının hesabında tümüyle ruhsatsız olarak yapılmış yapılar için öngörülen 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin 2. fıkrasının ( c ) bendinin 8 numaralı alt bendindeki artırım nedeninin uygulanmasında hukuka uyarlık, davanın bu kısmının reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Aydın 1. İdare Mahkemesinin 28.06.2012 günlü, E:2011/669 K:2012/1360 kararının, yıkıma ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca hesaplanan para cezasının aslı ile aynı fıkranın ( c ) bendinin 5 ve 12. alt bentleri uyarınca artırım uygulanmasına ilişkin olarak davanın reddine yönelik kısmının ONANMASINA, para cezasının 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42/2 ( c ) bendinin 8 numaralı alt bendi uyarınca hesaplanan kısmının ise BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 13.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

Memuriyet Mahalli

Kas17
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

       

Harcırah Kanunundaki Memuriyet Mahalli Deyimi Değişikliği nasıl anlaşılmalıdır ?

Bilindiği gibi ”6330 sayılı Kanunla büyükşehirlerin belediye sınırları il mülki sınırı haline getirilmiştir. Bu durum ise 6245 sayılı Harcırah Kanununun uygulanması açısından memuriyet mahalli tanımının Büyükşehir belediyelerinde farklı bir şekilde tanımlanması gereğini ortaya çıkarmıştır.

6552 sayılı Kanunun 89.maddesiyle 6245 sayılı Harcırah Kanununun 3/g bendi memuriyet mahalli tanımı) değiştirilmiştir.

Bu kapsamda 6245 sayılı Kanunun 3. maddesinin (g) fıkrasında yer alan “memuriyet mahalli” tanımı 6552 sayılı Kanunun 89. maddesi ile; “Memur ve hizmetlinin asıl görevli olduğu veya ikametgâhının bulunduğu şehir ve kasabaların belediye sınırları içinde bulunan mahaller ile bu mahallerin dışında kalmakla birlikte yerleşim özellikleri bakımından bu şehir ve kasabaların devamı niteliğinde bulunup belediye hizmetlerinin götürüldüğü, büyükşehir belediyelerinin olduğu illerde ise il mülki sınırları içinde kalmak kaydıyla memur ve hizmetlinin asıl görevli olduğu veya ikametgahının bulunduğu ilçe belediye sınırları içinde kalan ve yerleşim özellikleri bakımından bütünlük arz eden yerler ile belediye sınırları dışında kalmakla birlikte yerleşim özellikleri bakımından bu yerlerin devamı niteliğindeki mahaller ve kurumlarınca sağlanan taşıt araçları ile gidilip gelinebilen yerleri ”şeklinde değiştirilmiş, 144 üncü maddesinin (e) fıkrasında  da maddenin 31.3.2014 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.

Yapılan düzenleme ile büyükşehir belediyeleri dışında kalan belediyelerin dışında kalan belediyelerde eski uygulamanın devamı sağlanmış, Büyükşehir belediyelerinin olduğu illerde görev yapan memur ve hizmetliler için yeni bir memuriyet mahalli tanımı yapılmıştır. Söz konusu düzenleme ile ilçe sınırları içinde ilçe belediye merkezi ile yerleşim özellikleri itibariyle bütünlük arz etmeyen yerler ise memuriyet mahalli dışı kabul edilerek harcırah ödenmesi imkanı getirilmiştir. Kanaatimce, büyükşehir belediyelerin olduğu illerde memuriyet mahalli tanımı genişletilmiş, büyükşehir belediyesindeki bir ilçedeki memur veya hizmetlinin görevli olarak aynı büyükşehir dahilindeki başka bir ilçe belediyesine  gidiş ve gelişleri durumunda da harcırahın unsurları oluşacaktır. Böylece  harcırahın unsurları  büyükşehir belediyelerinde (bütünşehir kavramı içinde) ayrı, diğer belediyelerde farklı olarak uygulanacaktır. Ancak, Kanunla yapılan değişikliğe (memuriyet mahalli deyimine) açıklık getirilmesi amacıyla Maliye Bakanlığınca Harcırah Tebliği hazırlanmaktadır. Ancak, söz konusu Tebliğ yayınlanıncaya kadar uygulama nasıl yapılacaktır? İşte burası şimdilik muammadır.

 

 

 

Yazıldı Makale ve Görüşler

Genelge

Kas12
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

Sayı:71188846- 250-19504 sayılı Genelgesi

Konu: Yönetmelik değişikliği                                                                                                                                                                                                                                                    19.09.2014

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Tehlikeli Mal ve Kombine  Taşımacılık Düzenleme Genel Müdürlüğünün, 27/08/2014 tarih ve 29101 sayılı Resmi Gazete’de  yayımlanarak yürürlüğe giren Tehlikeli  Maddelerin Karayoluyla Taşınması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile ilgili 03/09/2014 tarih ve 44258 sayılı bilgilendirme yazısı ilişikte gönderilmiştir.

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Ömer DOĞANAY

Bakan a.

Genel Müdür

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Tehlikeli Mal ve Kombine Taşımacılık düzenleme Genel Müdürlüğünün 03.09.2014 tarih ve 44258 sayılı yazısı

Bu itibarla, söz konusu Yönetmelik değişikliği hakkında kamu kurum kuruluşları merkez teşkilatları ile bağlı, ilişkili, ilgili birimlerini ve sivil toplum kuruluşlarının ise üyelerini veya ortaklarını bilgilendirmeleri hususunda, bilgilerinizi ve gereğini arz/rica ederim

M. Mehdi GÖNÜLALÇAK

Bakan a.

Genel Müdür V.

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

Sayı: 30546965-250-19425 sayılı Genelgesi

Konu: Belediye Gelirleri Kanunu Genel Tebliği (seri no: 45)                                                                                                                                                                                                             17.09.2014

 

İlgi: a) 14.07.2014 tarihli ve 30546965-000-14831 sayılı genelgemiz.

b)08.08.2014 tarihli ve30546965-000-166694 sayılı genelgemiz.

1Mart 2014 tarihli ve 289928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6527 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 ve 6 ncı maddeleri ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 96 ncı maddesinin (A)fıkrası uyarınca çıkarılacak Bakanlar Kurulu kararına esas olmak üzere Maliye Bakanlığınca hazırlanan ve 11/07/2014 tarihli ve 29057 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Belediye Gelirleri Kanunu Genel Tebliği(Seri No: 45)’nin “3.1.Belediyelerce Yapılacak İşlemler” kısmının uygulanmasında yapılacak işlemler ilgi (a) ve (b) sayılı genelgelerimizle duyurulmuştu. Anılan tarifelerin 1 Ekim 2014 tarihine kadar Bakanlığımıza gönderilmesi gerekmekte olup bu güne kadar Bakanlığımıza az sayıda belediye tarafından meclis kararı ve form gönderilmiştir.

Söz konusu  Bakanlar  Kurulu Kararının çıkarılması esas teşkil edecek meclis kararı ve bu kararın içerisinde yada ekinde yer alması gereken tarifelerle ilgili olarak, henüz karar almamış belediyelerce olağanüstü toplantı yapılmak suretiyle kararların alınması ve valilikler vasıtasıyla Bakanlığımıza zamanında   ulaştırılması,

Ayrıca, Valiliğinize belediyelerden ulaşan tarifelerin yasal sınırlar içerisinde olup olmadığının incelenerek, gerekli düzeltmeler yaptırıldıktan sonra word ortamında elektronik olarak Bakanlığımıza  ulaştırlması,

Gerekli kararı alarak tarifeleri Bakanlığımıza ulaştırmış olan belediyelerce bu genelgenin dikkate alınmaması,

Hususunda bilgi ve gereğini rica ederim.

Ömer DOĞANAY

Bakan  a.

Genel Müdür

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı: 30546965-152.05-19897 sayılı Genelgesi

 

Konu: Kamu kurum ve kuruluşlarınca satılan araçlar                                                                                                                                                                                                                 25.09.2014

 

İlgi:  Emniyet Genel Müdürlüğünün 17.09.2014 tarihli ve 11088401-2961-64008-2177/118802 sayılı yazısı.

 

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20’nci maddesi 1 ‘inci fıkrasının (d) bendinde yer alan “Haciz, müsadere, zapt, buluntu, trafikten men gibi nedenlerle; icra müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri, milli emlak müdürlükleri ile diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneği aracın kayıtlı olduğu trafik tescil kuruluşlarına üç iş günü içerisinde gönderilir. Aracı satın alanlar gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak ilgili trafik tescil kuruluşlarından bir ay içerisinde adlarına tescil belgesi almak zorundadırlar. Alıcıların tescil belsinde başvurmamaları halinde bu araçları alıcıları adına resen kayıt ve tescil ettirmeye Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilidir.” Hükmüne rağmen, kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneğinin aracın kayıtlı trafik tescil kuruluşuna gönderilmemesi nedeniyle elden getirilen belgeler üzerinde değişiklik ve tahrifat yapılabildiği için görevliler hakkında adli ve idari işlem yapılmasına neden olunduğuna ilişkin ilgi yazı ekte gönderilmiştir.

Konunun iliniz dahilindeki  mahalli idarelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini rica ederim.

Ömer DOĞANAY

Bakan  a.

Genel Müdür

Emniyet Genel Müdürlüğünün 17.09.2014 tarihli ve 11088401-2961-64008-2177/118802 sayılı yazısı

 

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 20’nci maddesi 1 ‘inci fıkrasının (d) bendinde yer alan “Haciz, müsadere, zapt, buluntu, trafikten men gibi nedenlere; icra müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri, milli emlak müdürlükleri ile diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneği aracın kayıtlı olduğu trafik  tescil kuruluşlarını üç işgünü içerisinde gönderilir. Aracı satın alanlar gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak ilgili trafik tescil kuruluşlarından bir ay içerisinde adlarına tescil belgesi almak zorundadırlar. Alıcıların tescil belgesini almak için süresinde başvurmamaları halinde araçları alıcıları adına resen kayıt ve tescil ettirmeye Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilidir.”hükmü bulunmaktadır.

Yukarıda belirtilen hükme rağmen, ilgili kama kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneğinin aracın kayıtlı trafik tescil kuruluşuna gönderilmemesi nedeniyle elden getirilen belgeler üzerinde değişiklik ve tahrifat yapıla bildiği için görevliler hakkında adli ve idari işlem yapılmasına neden olmaktadır.

Ortaya çıkan olumsuzlukların önlenmesi için, haciz müsadere, zapt, buluntu, trafikten men gibi nedenlerle; icra müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri, milli emlak müdürlükleri ile diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneğinin aracın kayıtlı olduğu trafik tescil kuruluşuna üç işgünü içerisinde gönderilmesi konusunda bağlı kuruluşların bilgilendirilmesini ilgili Bakanlıklarından,

Kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneği araç sahibi tarafından elden getirilse dahi, ilgili kamu kurum ve kuruluşunca aracın kayıtlı bulunduğu trafik tescil kuruluşuna bir üst yazı ekinde gönderilen satış tutanağı intikal etmeden elden getirilen belgeye göre tescil işlemi yapılmamasını,  ilgili kamu kurum ve kuruluşunca satış tutanağı gönderilmesine rağmen bir ay içerisinde adlarına tescil belgesi almak için başvurmayanlar adına resmen tescil işleminin yapılmasını 81 İl Valiliğinden,

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Zeki ÇAKALKAYA

Bakan a.

Emniyet Genel Müdür Yrd.

1. Sınıf Emniyet Müdürü

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Soru/Cevap

Kas10
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Soru :

MERHABALAR…SİZE BİR SORUM OLACAKTI..BAZ İSTASYONLARININ KURULMASINDA BELEDİYE  NE TÜRLÜ FAYDA SAĞLAMAKTADIR..TEŞEKKÜRLER..İYİ ÇALIŞMALAR…

Tunceli Belediye Başkanlığı

 

Cevap :

BAZ İSTASYONUNUN ÇEVREYE ZARARI VE PSİKOLOJİK ETKİSİ

 (Özet) : Sertifikada belirtilen limitler, yönetmelikteki limitlere uygun, hattâ limitlerin altında olsa bile, bir zarar olmayacağı kabul edilemez. Tesisin yerleşim yerleri içinde kurulmuş olmasına göre, çevre binalarda ve davacının oturduğu binada yaşayan insanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkileyeceği, tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı; yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği gözönünde tutulduğunda, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir. (743/m.661 4721/m.737)

Mahkemece bilirkişilerden rapor alınarak dava konusu baz istasyonunun yaydığı elektromanyetik dalgaların yönetmelikte kabul edilen limitlerin altında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır. Tüm bu genel açıklama ve nitelendirmeler gözönünde bulundurulup davacının oturduğu bina ile davalının işleticisi olduğu tesisin konumunun incelenmesi gerekir.Davalıya Telekomünikasyon Kurumu tarafından güvenlik sertifikası verilmiştir. Sertifikada kullanımla ilgili limitler belirtilmiştir. Bilirkişiler tarafından yapılan inceleme sonunda sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacının evinin yatak odasının hemen yanında olduğu gözetildiğinde; dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacının oturmakta olduğu binada yaşayan insanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı; bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği gözönünde tutulduğunda, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

 4.HD. 27.11.2008, E. 2008/4841 K. 2008/14685

 BAZ İSTASYONUNUN OLUMSUZ ETKİSİ

 (Özet) : Aynı bölgede yaşayan insanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte olduğu ve bunun da insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı açık olup, davacıların zarar gördüğünün kabulü gerekir.

 Konumu itibariyle, uzun sürede kişi, çevre ve bitkilere zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği anlaşılmaktadır. (721/m.737)

Dava, komşu binaya yerleştirilen baz istasyonunun kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir.Davacı, konutuna yakın yerde bulunan komşu bina üzerine davalı Turkcell İletişim Hizmetleri Anonim Şirketi tarafından kurulan GSM baz istasyonunun, çevre ve insan sağlığı açısından tehlike yarattığını ileri sürmüştür. Davalılar ise, iddianın kanıtlanmasını, istasyonun yönetmelik kurallarına uygun biçimde kurulup işletildiğini, iddia edilen zararın gerçekleşmediğini ,geniş bir halk kitlesine kamu hizmeti sunulduğunu, radyasyona sebebiyet verilmediğini savunmuştur.Mahkemece yapılan keşif sonucunda baz istasyonunun konumu ve komşu davacılara ait yapılara uzaklığı belirlenmiş bilirkişi raporu alınmıştır.Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır.Sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirlense bile bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Bu bağlamda, o anda o yerde ve belirtilen güçte kurulacak istasyonun değerlerini belirtmektedir. Nitekim sertifikada bu nitelikleri içermekte olup, kurulan istasyonun çevresindeki binaların ve giderek konumunu belirtmemektedir. Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm bilimsel verilere uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile, buna karşın çevreye verilen zarardan, eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmemek gerekir. Yapılan şu bilimsel açıklamalar itibariyle, tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacının evine ve bahçesine olan yakınlığı da göz önünde tutulmalıdır.Davalılar, kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuştur. Gerçekten yukarıda da açıklandığı üzere davalı tarafından bu ve benzeri tesislerin işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir olgudur. Ne var ki, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan gerek hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamının önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Kaldı ki somut olayda, bu hizmetin aynı yerde verilmesinde zorunluluk da bulunmamaktadır. Muhtemelen fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle davalının bu yöndeki savunma ve itirazları da yerinde değildir.Davalı tarafından sunulan bilimsel düşünceler genel bir nitelik taşıyıp, doğrudan somut olayla ilgili bulunmadığı gibi, bu konuda aksi düşünceleri içeren görüşler olarak da düşünülmemelidir. Davalıların sunduğu yazılardaki bilimsel düşünceler, genel bir nitelik taşıyıp somut olaya özgü bir içerik taşımadığından bunlara da itibar edilemez.Bir diğer konu da; bu tür tesislerin konuşmanın yoğun olduğu yerlere yakın kurulmasıdır. Kendilerinin de bu teknik kuralı gözeterek kurulacak yeri belirlemiş olmasıdır. Davalıya konuşmacılara sağlanan yarar bakımından bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının da özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir.

 Yine davalı tarafından ileri sürülen ve daha önce Yargıtay 1 ve 11. Hukuk Dairelerince verilen kararların eldeki bu kararla çeliştiği ileri sürülmüşse de, anılan daire kararlarında uyuşmazlığın çözümünde yönetmelikteki ölçü birimlerinin davaya konu edilen istasyonda gözetilip gözetilmediği, gözetilmemiş olsa dahi zarar doğurup doğurmadığının belirlenmesi yönündedir. Bu belirlemeye göre anılan kararların eldeki kararla çelişmediği sonucuna varılmalıdır. Şöyle ki; bir istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi, zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır.Tüm dosya kapsamına göre, kullanılan istasyonun konumu itibariyle, uzun sürede kişi, çevre ve bitkilere zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği anlaşılmaktadır.Bu belirlemeler itibariyle dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacıların meskeninde bulunanların sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, aynı bölgede yaşayan insanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı açık olup, davacıların zarar gördüğünün kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

 4. HD. 20.11.2008, E. 2008/1773 K. 2008/14364

 BAZ İSTASYONUNUN KALDIRILMASI   -ÇEVREYE ZARARLI OLMASI-

(Özet): Baz istasyonunun yaydığı radyasyon, referans değerlerin altında olsa bile, meskun alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Bu nedenle, istasyon bulunduğu yerden kaldırılarak yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınmalıdır.

 Dava konusu baz istasyonunun konumu, yerleşim yerlerine yakınlığı gözetildiğinde, kısa zaman dilimi içinde olmasa dahi, çevredekiler için uzun zaman diliminde büyük endişe, psikolojik yapılarında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmasını ve sağlık değerlerini olumsuz yönde etkileyecek ve zararlı sonuç doğuracaktır. Mahkemece, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve baz istasyonunun kaldırılmasına karar verilmelidir. (818/m.41, 4721/m.683)Dava, davacının oturduğu caddede bulunan binaya davalı şirket tarafından kurulup işletilen baz istasyonunun, insan sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği iddiasına dayalı olarak baz istasyonunun kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.Davalı şirket vekili, verdiği cevap dilekçesi ile; tesisin sertifikalı ve yönetmeliğe uygun olarak kurulup işletildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Yapılan keşif ve ölçümlere göre, baz istasyonunun davacıya ait yerlere 20 ila 25 metre arası uzaklıkta bulunduğu ve alan şiddetinin cihaz için öngörülen limit değerin altında bulunduğu belirlenmiş ve mahkemece bu belirlemeye dayanılarak dava reddedilmiştir.Baz istasyonunun yaydığı radyasyonun referans değerlerin altında olsa bile meskun alanlarda yarattığı radyasyondan dolayı, bu alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Dava konusu istasyonun konumu, yerleşim yerlerine ve davacılara yakınlığı gözetildiğinde, kısa zaman dilimi içinde olmasa dahi uzun zaman diliminde zarar doğurabilir. Çevredekiler için gelecek ve uzun zaman diliminde büyük endişe, psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmasını ve sağlık değerlerini olumsuz olarak etkileyecek ve zararlı sonuç doğuracaktır. Bir istasyon, yönetmeliğe uygun çalıştırılsa dahi zarar veriyorsa, yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması mümkün değildir. Yönetmelik ve bu yönetmeliğe göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Yargıç, yönetmeliğe değil, yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır.Dava konusu istasyonun konumu, yerleşim yerlerine ve davacının oturduğu yere yakınlığı itibarı ile uzun sürede kişi ve çevreye zarar vereceği ve istasyonun bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı olduğu anlaşıldığından, yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınmasını gerektirmektedir. Mahkemece, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve baz istasyonun kaldırılmasına karar verilmelidir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde davanın reddedilmesi doğru olmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

 4. HD. 06.11.2008 E. 2007/14402 K. 2008/13542

  Yukarıdaki Yargıtay Hukuk Daireleri kararlarından da anlaşılacağı üzere Baz İstasyonlarının meskun alanlarda yayacağı radyasyon nedeniyle  insan sağlığını etkilemesi söz konusu olduğunsan zararlı bulunmaktadır. Diğer taraftan kentteki haberleşmeyi olumlu yönden etkilediği ve kolaylaştırıldığı da bilinmektedir.Meskun alanlar dışında kalan ücra yerlerde yaşayanlar için de özellikle olağanüstü zamanlarda iletişimi sağlaması ve kolaylaştırdığı da bilinmektedir. Şurası da bir gerçektir ki her yeni teknoloji bir ölçüde yaşamı  kolaylaştırmakla beraber   peşi sıra bazı sakıncalar da yaratabilmektedir.Neyin,Kentiniz için en iyi ve hayırlı  olacağına o kentte yaşayanlar karar vermelidir.

Saygılarımla.

Yazıldı Soru / Cevap

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız