• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Aylık Arşivler : Mart, 2015

Sosyal Denge Sözleşmesine İlişkin Genelge

Mar30
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü

 

Sayı    : B.07.0.BMK.0.22-115908                                                                                  06.01.2015

 Konu  : Sosyal denge sözleşmesi

 

İÇİŞLERİ  BAKANLIĞINA

İlgi      : …./…./2004 tarihli ve ………… sayılı yazınız.

 

İlgi yazınızla, …………….. Belediye Başkanlığı ile …………………. Sendikası arasında “sosyal denge sözleşmesi” adı altında bir sözleşme yapılıp yapılamayacağı hususunda Bakanlığımız görüşü sorulmaktadır.

…………….. Belediye Başkanlığı dışındaki bazı belediyelerin de kamu görevlileri sendikalarıyla çeşitli adlar altında sözleşme imzalamaları hususunun basında da yer almasıyla, 22/12/2004 tarihinde Bakanlığımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı temsilcilerinin katıldığı toplantıda konu ele alınmış ve üç kurumun ortak görüşü tutanak altına alınmıştır.

Bilindiği üzere, Anayasanın 51. maddesinde çalışanlar ve işverenlerin sendika kurma, sendikalara üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme hakkına sahip olduğu; 53 üncü maddesinde de işçiler ve işverenlerin toplu sözleşme hakkına sahip olduğu, 128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin ise toplu görüşme yapabilecekleri hüküm altına alınmıştır.

Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrasında da, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir.

Diğer taraftan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanunun, Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar hakkında uygulanacağı; 2 nci maddesinin birinci fıkrasında, Bu Kanunun, Devlet memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve sorumluluklarını, aylıklarını ve ödeneklerini ve diğer özlük işlerini düzenlediği; 146 ncı maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanunun birinci maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren memurların aylık, ücret, ödenek, hizmetle ilgili her çeşit ödeme ve bunların şekil ve şartları bakımından bu Kanundaki hükümlere tabi olduğu; aynı maddenin ikinci fıkrasında, memurlara kanun, tüzük ve yönetmeliklerin ve amirlerin tayin ettiği görevler karşılığında bu Kanunla sağlanan haklar dışında ücret ödenemeyeceği, hiçbir yarar sağlanamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Öte yandan, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, 12/7/2001 tarihli ve 24460 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak 13/8/2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanunun 2. maddesinde, bu Kanunun, Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü genel, katma ve özel bütçeli idarelerde, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda kamu iktisadi teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya özel kanunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanacağı; 28 inci maddesinde, toplu görüşmenin, kamu görevlileri için uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, fazla çalışma ücretleri, harcırah, ikramiye, lojman tazminatı, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, tedavi yardımı ve cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ile bu mahiyette etkinlik ve verimlilik artırıcı diğer yardımlarını kapsadığı; 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında da, toplu görüşmenin taraflarının, kamu işverenleri adına Kamu İşveren Kurulu, kamu görevlileri adına her hizmet kolunda kurulu yetkili kamu görevlileri sendikaları ile bunların bağlı bulundukları konfederasyonlar olduğu hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda belirtilen hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, il özel idareleri ve belediyelerde çalışan memurların 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa tabi oldukları ve söz konusu memurlarla ilgili olarak, anılan Kanunlarla öngörülen düzenlemelerin dışına çıkılması ve “sosyal denge sözleşmesi” veya başka adlar altında toplu iş sözleşmeleri akdetmek suretiyle ya da mevzuatta öngörülmeyen diğer yollarla herhangi bir hak veya menfaat sağlanması mümkün bulunmamaktadır.

Bu itibarla, mevzuatta yeni bir düzenleme yapılmadığı sürece il özel idareleri ve belediyelerin, memurlar için anayasada ve kanunlarda öngörülen hak ve statülerin dışına çıkılmasına yol açacak bir uygulamaya gitmelerinin önlenmesi amacıyla, konunun Bakanlığınızca İl Valiliklerine bildirilmesi hususunda gereğini arz ederim.

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Karayolları Trafik Kanununa Ek Genelge

Mar23
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

 

Sayı ; 30546965-349-1957 sayılı Genelgesi                                                 Tarih:27.01.2015

Konu: Karayolları Trafik Kanunu Ek Madde-2

İlgi : Emniyet Genel Müdürlüğünün 14/01/2015 tarihli ve 15420 sayılı yazısı.

Emniyet Genel Müdürlüğünün ilgi yazısında özetle; belediyelerce hazırlanan ve uygulanan Servis Araçları Yönergelerinin, Karayolları Trafik Kanununun Ek 2 nci maddesine uygun olmaması nedeniyle bu madde kapsamında düzenlenen trafik idari para cezalarının iptallere konu olduğundan bahisle, yönergelerin Kanunun ilgili maddesine uygun hale getirilmesi istenilmektedir.

İlgi yazı ve eki yargı kararları ilişikte gönderilmiş olup, konunun iliniz dahilindeki belediyelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini rica ederim

Ömer DOĞANAY

Bakan a.

Genel Müdür

 

Emniyet Genel Müdürlüğünün 14/01/2015 tarihli ve 15420 sayılı yazısı

 

İlgi: 01/04/2010 tarihli ve B.05.1.EGM. 0 85.0402. 64025-8/10-863/4155 sayılı (Bakanlık Genelge No:2010/22) Genelge.

 

İlgili belediyeden izin veya ruhsat almaksızın, belediye sınırları dahilinde ticari amaçla yolcu taşıdığı tespit edilenler hakkında, trafik zabıtasınca 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun Ek -2’nci maddesinden trafik idari para cezası karar tutanağı düzenlenmekte ve yolcu taşımacılığında kullanılan araç 60 gün süreyle trafikten men edilmektedir.

İşlemlerin iptali için muhatapları tarafından zaman zaman mahkemelere itirazda bulunulmaktadır. Bu kapsamda İstanbul 4’üncü idare Mahkemesince verilen ve birer örneği ekte gönderilen kararlarda, “…davacının ilgili belediyeden izin ve ruhsatı bulunmakla birlikte, yıllık harç yada ruhsat ücretini ödemek suretiyle güzerğah kullanımı izin belgesini tespit anı itibariyle almadığı, fakat daha sonra aynı günde aldığı görülmektedir. Bu duruma ilişkin uygulanacak müeyyide, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Servis Araçları Yönergesinde belirlenmiş olup, davacı hakkında anılan Yönerge hükümleri uyarınca işlem yapılması gerekmekledir…”,Davacının ilgili Belediyeden güzergah kullanımı izini almadığı görülmektedir. Bu duruma ilişkin uygulanacak müeyyide, İstanbul Büyükşehir Belediyesi  Servis Araçları Yönergesinde belirlenmiş olup, davacı hakkında alınan Yönerge hükümleri uyarınca işlem yapılması gerekmektedir…”  şeklinde gerekçelere yer verilerek trafik idari para cezalarının iptal edildiği görülmüştür.

Bu çerçevede bahse konu kararlarda yer verilen İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait Ticari Taksi ve Taksi Dolmuş Yönergesinin 9 ve 38’inci maddeleri, Servis Araçları Yönergesinin 9 ve 29’uncu maddeleri  ile Servis Taşımacılığı Yaptırım Cetveli incelenmiş olup, bu maddeler içeriğinde yer verilen yaptırımların 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun Ek-2/3 maddesi ile çeliştiği görülmüştür.

Bu bağlamda, normlar hiyerarşisinde üst normda bulunan kanun hükümlerine alt normların uygun olması gerektiğinden, söz konusu yönergelerdeki hükümlerin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan Genel Müdürlüğünüzle koordineli olarak yayımlanan ilgi Bakanlık Genelgesi ile idari yaptırımlar ve araçların trafikten men işlemlerinde uyulacak hususlar açıklanmıştır. Genelgenin 6’ncı maddesinde;

“5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu kapsamındaki ceza uygulamalarının  trafik zabıtasınca yapılacağı”

Belirtilmiştir.

Anayasanın 38., 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 4 üncü maddelerinde yer alan hükümler bağlamında, kanunsuz suç ve ceza olamayacağından, kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarının ancak kanunlarla belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır.

Yukarıda yer verilen açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, trafik görevlilerimizce düzenlenen trafik idari para cezası karar tutanaklarının mahkemelerce iptalinin önlenebilmesi için ekte gönderilen, mahkeme kararları, ilgi Genelge ve ilgili mevzuat çerçevesinde mahkeme kararlarında atıfta bulunan Yönergelerin tekrar gözden geçirilmesini arz ederim

                                                                                       Necat ÖZDEMİROĞLU

                                                                                     Emniyet Genel Müdürü a.

                                                                                     Emniyet Genel Müdür Yrd.

                                                                                        1.Sınıf Emniyet Müdürü

Yazıldı Güncel Mevzuat

İmar Planlarına İlişkin Genelge

Mar23
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

 

Sayı: 71188846-250-62                                                                              Tarih:05.01.2015

Konu: İmar planları

Bilindiği üzere imar planları, plan hiyerarşisine uygun biçimde beldenin özellikleri ile kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarını da göz önüne alarak kentlerimizin gelişmesine yön vermeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, kent yaşamında kalitenin arttırılmasında büyük önem taşıyan bu planların hazırlanması ve değiştirilmesi için mevzuatta öngörülen kurallara uyulması büyük önem taşımaktadır.

Bununla birlikte, Bakanlığımıza ulaşan bilgilerden kamu kurumlarınca imar planları ile ilgili mahalli idarelerden gelen görüş talep yazılarına yasal süresi içinde cevap verilmediği, bazı durumlarda cevaplandırma işlemi yapılmadığını, bu durumun ise planlama süresince gecikmelere ve plan uygulamalarında sıkıntılara sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır.

Konu ile ilgili mevzuat irdelendiğinde;

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8 inci maddesinin birinci fıkrası ile kamu kurum ve kuruluşlarının veya plan müelliflerinin, ilgili  kamu kurum ve kuruluşlarından plana ilişkin görüşlerini alacağı, kurum ve kuruluşların görüşlerini en geç otuz gün içerisinde bildirmek zorunda olduğu, bu sürelerin talep edilmesi halinde uzatılabileceği, süresi içinde görüş verilmeyen durumlarda da kurumların anılan plan için olumsuz bir görüşün bulunmadığı şeklinde değerlendirileceği,

Diğer taraftan, 14/06/2014 tarihli ve 29030 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 8 inci maddesiyle imar Kanunu’nda yer alan hükümlere paralel düzenleme getirilmiş olup, aynı Yönetmeliğin 26 ncı maddesiyle de Bakanlıklara ve kuruluşlara ait sosyal ve teknik altyapı tesislerinin imar planlarının değiştirilmesi için anılan kuruluşlardan görüş alınması gerektiği .

Ayrıca, 31/07/20009 tarihli ve 27305 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik ile kamu hizmetlerinin hızlı, kaliteli, basitleştirilmiş ve düşük maliyetli bir şekilde yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu çerçevede, imar planlama süreçlerinin mevzuata uygun biçimde yürütülmesi amacıyla;

1-Mahalli idareler imar planı yapımı ve değişiklikleri ile ilgili kamu kurumlarından alınacak görüşleri Valiliklerden talep edebileceklerdir.

2-Valilikler tarafından mevzuata öngörülen süreler içinde temin edilen kurum görüşleri gecikmeye sebebiyet verilmeksizin mahalli idarelere iletilecektir.

3-Konu ile ilgili koordinasyon Valilikler tarafından sağlanacaktır.

Bilgi edinilmesi ve konunun iliniz dahilindeki il özel idaresi ve belediyeler ile kamu kurum ve kuruluşlarına duyurulmasını hususunda.

Gereğini rica ederim.

                                                                                                         Enver SALİHOĞLU

                                                                                                                   Bakan a.

                                                                                                                       Vali

                                                                                                                   Müsteşar Yardımcısı                                     

Yazıldı Güncel Mevzuat

Kullanım Amacı Değişen Binalarda Yangın Önlemlerine Dair Genelge

Mar23
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

 

Sayı: 71188846-250-61 sayılı Genelgesi                                                        Tarih:05.01.2015

Konu: Kullanım amacı değişen binalarda yangın önlemleri

İlgi:  a) Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 28/11/2014 tarih ve 2014/25 nolu Genelgesi,

b) Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 04/12/2014 tarih ve 15291 sayılı yazısı.

İlgi (b) yazıyla, Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik kapsamında kullanım amacı değişen binalarda yangın önlemlerinin alınması ile ilgili ilgi (a) Genelge yayımlandığı belirtilerek, Genelge ile belirlenen esaslara mahalli idarelerce riayet edilmesi talep edilmektedir.

Konunun iliniz dahilindeki mahalli idarelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Enver SALİHOĞLU

Bakan a.

Vali

Müsteşar Yardımcısı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 28/11/2014 tarih ve 2014/25 nolu Genelgesi,

 

Bakanlığımıza iletilen şikayetlerde, işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınması sırasında yapı kullanma izin belgesi olan yapıların “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik” hükümlerine uygun olmadığı sıkça belirtilmektedir.

Yapılan araştırmalarda sorunların yapıların ilk ruhsatında yer alan kullanım amacının değiştirilmesi. ancak, yeni kullanım amacına uygun olarak yangın güvenlik önlemleri alınmamasından dolayı işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınması aşamasında eksiklikler tespit edilmesinden kaynaklı olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle farklı uygulamalara mahal verilmemesi ve uygulamada birlikteliğin saklanmasına yönelik olarak konunun açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Bilindiği üzere, 08/09/2013 tarihli Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 5. maddesindeki; “Düzenlenecek yapı ruhsatlarında; 27/11/2007 tarihli ve 2007/12937 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik … hükümlerine uyulur.” Hükmü uyarınca ruhsat eki projelerin, proje müelliflerince 3194 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat, standart ve şartnameler ile Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik hükümlerine de uygun olarak hazırlanması, teknik uygulama sorumlular veya yapı denetim kuruluşları denetçileri tarafından uygun görüş verilmesi, idarece incelenerek onaylanması, iskan aşamasında ise yapının projelerinin uygunluğunun teknik uygulama sorumluları veya yapı denetim kuruluşları denetçiler ve idareler tarafından kontrol edilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, 19/12/2007 tarih ve 26735 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesi 10/08/2009 tarihli ve 2009/15316 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile, “Projeler, kanuni düzenlemeler yanında, yangına karşı güvenlik bakımından bu Yönetmelikte öngörülen şartlara uygun değil ise yapı ruhsatı verilmez. Yeni yapılan veya proje tadilatı ile kullanım amacı değiştirilen yapılarda bu Yönetmelikte öngörülen esaslara göre imalat yapılmadığının tespiti halinde, bu eksiklikler giderilinceye kadar binaya yapı kullanma izin belgesi veya çalışma ruhsatı verilmez.”şeklinde

değiştirilmiştir.

Bu nedenle, işyeri açma ve çalışma ruhsatı taleplerinde, ilgili idarelerce anılan Yönetmeliğe uygunluk açısından, yapı ruhsatındaki kullanım amacının kontrol edilmesi, yapı ruhsatında yer alan kullanım amacı dışında işyeri açma ve çalışma ruhsatı talep edildiğinin belirlenmesi halinde, yapıya yeni kullanım amacına uygun olarak yürürlükteki yangın, deprem,  ısı ve su yalıtımı, çevre ve enerji verimliliğine ilişkin olarak ilgili mevzuatına uygun tadilat ruhsatı düzenlenmesi ve tadilat ruhsatı sonrası yapı kullanma izin belgesi ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının düzenlenmesi gerekmektedir.

Bu çerçevede işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile yapı ruhsatı vermeye yetkili idare ve ilgili birimlerince uygulamaların yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda titizlikle yürütülmesi ve gereken tedbirlerin ivedilikle alınmasını rica ederim.

                                                                                                             İdris GÜLLÜCE

                                                                                                                    Bakan

Yazıldı Güncel Mevzuat

Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliğine Dair Genelge

Mar23
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı: 931272266/-902.03883 sayılı Genelgesi                                           Tarih:13.01.2015

Konu: Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavı

Mahalli İdareler Personelinin Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Yönetmelik kapsamında, 2015 yılında yapılacak mahalli idareler personeli görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavının aşağıdaki usul ve esaslar dahilinde yürütülmesi uygun görülmüştür.

1.            Mahalli idareler, Yönetmeliğin 11 inci maddesindeki esaslara uygun olarak (Şubat ayının sonuna kadar) görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavına tabi tutmak istediği personelin niteliklerini ve sayısını valiliklere bildireceklerdir.Valiliklere gelen başvurular, tek liste halinde en geç 15 Mart 2015 tarihine kadar Bakanlığımıza gönderilecek ve listeler Bakanlığımızca birleştirilerek sınavı yapacak kuruma bildirecektir.

2.            Mahalli idareler personelinin görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavı Anadolu Üniversitesi tarafından gerçekleştirilecektir.

3.            Mahalli idareler personelinin görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavına Valiliklerin Bakanlığımıza göndereceği listelerde yer alan personel katılabilecektir.

4.            Kayıt İşlemleri:

a)            Anadolu Üniversitesi Yerel Yönetimler e-Sertifika Programına kayıtlar 15.06.2015-03.07.2015 tarihleri arasında internet üzerinden gerçekleştirilecektir:

b)           Adaylar http://esertifika.anadolu.edu.tr adresinde kayıt başvuru formunu dolduracaklar, fotoğraflarını sisteme yükleyecekler, başvuru formunun dökümünü alarak imzalayacaklardır.

c)            Adaylar Anadolu Üniversitesi Yerel Yönetimler e-Sertifika Programına katılım ücreti olan 100 TL’yi kayıt başvuru formunda belirtilen banka hesabına yatıracaklardır.

d)           Adaylar; imzalı ve fotoğraflı kayıt başvuru formu ve banka dekontunu (kredi kartı ile yapılan ödemelerde onay numarası ekranı dökümü) 03.07.2015’in son gününe kadar Anadolu Üniversitesi e Sertifika Programları  Koordinatörlüğü, Yunusemre  Kampüsü, 26470, Eskişehir adresine postalayacaklardır.

5.            Adaylar sınav giriş belgelerini, 28.09.2015 tarihinden itibaren http://esertifika.anadolu.edu .tr.adresinden çıktı alarak temin edecekler ve sınav sırasında yanlarında bulunduracaklardır.

6.            Adaylar 04.10.2015 tarihinde tek oturumda kayıtlı oldukları sınav konularından görevde yükselme sınavına gireceklerdir. Sınav çoktan seçmeli test usulü ile yapılacaktır. Sınav süresi 90 dakika olup, sınav da her dersten 20’şer soru olmak üzere toplam 60 soru sorulacaktır.

7.            Adaylar 04.10.2015 tarihinde tek oturumda kayıtlı oldukları sınav konularından unvan değişikliği sınavına gireceklerdir. Sınav çoktan seçmeli test usulü ile yapılacaktır. Sınav suresi 90 dakika olup, sınavda her dersten 20’şer soru olmak üzere toplam 60 soru sorulacaktır.

8.            Sınavlar 81 ilde online sınav şeklinde düzenlenecek olup, adaylar kayıt başvurusu sırasında tercih etmiş oldukları merkezde sınava gireceklerdir.

9.            Sınav notları Anadolu Üniversitesi tarafından 26.10.2015 tarihinde adaylara internet üzerinden duyurulacak ve aynı hafta içinde Bakanlığa iletilecektir. Adayların görevde yükselme ve unvan değişikliği sınav sonuçları İçişleri Bakanlığı tarafından 02.11.2015 tarihine kadar duyurulacaktır.

Konunun iliniz özel idaresi, iliniz dahilindeki belediyeler ve bu idarelerin bağlı kuruluşları ile bunların kurdukları birlik, müessese, işletme ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlara bildirilmesini, mahalli idareler personelin görevde yükselme ve  unvan değişikliği  sınavı ile ilgili iş ve işlemlerin Yönetmelik hükümleri ve yazımız doğrultusunda herhangi bir aksaklığa meydan verilmeden yürütülmesi için gerekli planlama ve koordinasyonun Valiliğinizce yapılmasını ve görevde yükselme sınavına katılacaklar ile unvan değişikliği sınavına katılacakların ayrı olmak ve birleştirilmiş liste halinde (Excel formatında) hazırlanarak öncelikle serife.onal@icişleri.gov.tr adresine e-posta yoluyla, üzerinde mutabakat sağlandıktan sonra da e-içişleri ve posta yoluyla Bakanlığımıza iletilmesi hususunda;

Bilgi ve gereğini önemle rica ederim.

                                                                          Sebahattin ÖZTÜRK

                                                                                  Bakan a.

                                                                                      Vali

                                                                                  Müsteşar

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Mal Bildirimlerine İlişkin Genelge

Mar23
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı: 30546965-255.99-1129 sayılı Genelgesi                                               Tarih:16.01.2015

Konu: Mal Bildirimleri

Bilindiği üzere, seçimle iş başına gelen kamu görevlilerinden belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyeleri 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ve Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre, mal bildiriminde bulunmak  zorundadırlar. Bu  Kanunun 7 nci maddesinde yer alan “Bu Kanun kapsamındaki görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç şubat ayı sonuna kadar bildirimlerini yenilerler…”hükmü uyarınca adı geçen kamu görevlileri seçildikleri göreve devam ettikleri süre zarfında, sonu sıfır (0) ve beş (5) ile biten yılların en geç şubat ayı sonuna kadar mal bildirimlerini yenilemeleri gerekmektedir.

Bu çerçevede; belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyelerinin mal bildirimlerin alınması ve Bakanlığımıza gönderilmesi sırasında aşağıdaki esaslara göre hareket edilmesi uygun bulunmuştur.

1-İl genel meclisi üyeleri mal bildirimleri ilgili valiliklere verecekler ve verilen bu mal bildirimleri valiliklerde tutulacaktır.

2-Belediye meclis üyeleri mal bildirimlerini kendi belediyelerine verecekler ve verilen bu mal bildirimleri belediyelerde tutulacaktır.

3-Belediye başkanlarının mal bildirimleri Bakanlığımıza gönderilmek üzere valiliklere verilecektir.

4-Bakanlığımıza gönderilmek üzere valiliklerde toplanan belediye başkanlarına ait mal bildirimlerinin kapalı zarflı kesinlikle açılmayacak, Kanundaki gizlilik şartına uygun olarak alındığı şekliyle Şubat ayı sonuna kadar toplanıp, Mart ayının ilk yarısında Bakanlığımıza ulaştırılacaktır.

Bilgi edinilmesi, Kanundaki gizlilik ve süre sınırlamalarına titizlikle uyulması ve konunun iliniz dahilindeki il özel idaresi ve belediyelere duyurulması hususunda,

Bilgi ve gereğini rica ederim.

                                                                                             

                                                                                                       Sebahattin ÖZTÜRK

                                                                                                                Bakan a.

                                                                                                                     Vali

                                                                                                                 Müsteşar

                                                                                                 

                                                                                                                   

                                                                                                                

Yazıldı Güncel Mevzuat

Görüntü Kirliliğine İlişkin Genelge

Mar23
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

 

Sayı: 71188846-250-1761 sayılı Genelgesi                                        Tarih:22.01.2015

Konu: Görüntü kirliliği

İlgi : a) Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 19/12/2014 tarih ve 2014/26 nolu Genelgesi

b) Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 23/12/2014 tarih ve 16365 sayılı yazısı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığından alınan ilgi (b) yazıda; mevcut ve yeni yapılaşmalarda, yol güzergahlarında ve kaldırımlarda görüntü kirliliğinin önüne geçilebilmesi ve kentlerimize görsel kimlik kazandırılması amacıyla tedbirlerin alınması, alınan tedbirler kapsamında gerekli düzenlemelerin yapılması, düzenlenen kararlar doğrultusunda gerçekleştirilmesi ile ilgili ilgi (a) Genelge yayımlandığı belirtilerek, Genelgede belirtilen hususlar çerçevesinde mahalli idarelerce gerekli tedbirlerin alınması istenilmektedir.

Konunun iliniz dahilindeki mahalli idarelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

                                                                                                   Enver SALİHOĞLU 

Bakana. Vali Müsteşar Yardımcısı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 19/12/2014 tarih ve 2014/26 nolu  Genelgesi

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (n)bendinde, “Reklam panoları ve tanıtıcı tabelalar konusunda standartlar getirmek.”,

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 51 inci maddesinde;  “Belediye zabıtası, Beldede esenlik, huzur, sağlık ve düzenin sağlanmasıyla görevli olup bu amaçla, belediye meclisi tarafından alınan ve belediye zabıtası tarafından yerine getirilmesi gereken emir ve yasaklarla bunlara uymayanlar hakkında mevzuatta öngörülen ceza ve diğer yaptırımları uygular.”

5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde; “(Değişik :12/11/2012-6360/7 md.) Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki mahalleri ilçe merkezine bağlayan yollar, meydan, bulvar, cadde ve ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarımı ile bu yolların temizliği ve karla mücadele çalışmalarını yürütmek; kentsel tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara ilişkin yükümlülükler koymak; ilan ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek: meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve numaraları ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini gerçekleştirmek.” hükümleri yer almaktadır.

Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri doğrultusunda, mevcut ve yeni yapılaşmalarda, yol güzergahlarında ve kaldırımlarda görüntü kirliliğinin önüne geçilebilmesi ve kentlerimize görsel kimlik kazandırılması amacıyla;

1)Mevcut ve yeni yapılaşmalarda;

a) Cephelerde konumlanacak panjur, kepenk, klima, aydınlatma ekipmanları, reklam panosu ve tanıtıcı tabelaların büyüklükleri, konum, renk, şekil, boyutları ve yazı biçimlerinin belirlenmesi,

b) Uydu antenlerinin binaların arka cephe çatılarına monte edilmesi; balkon, ön, yan ve arka duvarlara anten monte edilmemesi,

c) Binalara aynı amaca yönelik çok fazla sayıda anten kurdurulmaması, anten sayısını asgari seviyede sağlamak için merkezi ortak anten sistemlerinin  kullanılması,

d) Çatılarda estetik olarak yapı bütünlüğünü olumsuz etkileyen, uydu antenleri, reklam tabela ve panoları, klima, aydınlatma ekipmanları ile çatı rengi kullanılacak kaplama malzemeleri ile ilgili kıstaslar getirilmesi,

e) Görüntü kirliğini oluşturan duvar ve yapılardaki eksik boyaların tamamlatılması,

2)Yol güzergahlarında;

a) Yol boyu otopark düzenlemelerinde görüntü kirliliğini engelleyecek otopark kullanımına katkı sağlayacak şekilde cep ve peyzaj düzenlemelerin yapılması,

b) Aydınlatma, yönlendirme, ağaçlandırma çalışmalarında engelsiz ve engelli erişimini olumsuz etkileyen uygulamaların yeniden düzenlenmesi, bu konuda uygulamaya esas ilke karalan alınması ve tip uygulamalar geliştirilmesi,

c) Yangın riski oluşturulacak şekilde, elektrik direklerine reklam afiş vb. materyallerin asılmasının önlenmesi,

d) Şehir içi ana  arterler ile şehrin giriş- çıkış yol kenarlarında ışıklı reklam ve tanıtım tabelaları, totemler ve benzeri uygulamaların görsel ulaşımı engellemeyecek ve sürüş güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek şekilde düzenlenmesi,

e) Şehir içi ulaşım yönlendirme levhalarının etkin yönlendirme sağlayacak, trafiği ve görsel erişimi sağlayacak şekilde standartlara uygun olarak tasarlanması,

3) Kaldırımlarda;

a) Aydınlatma, yönlendirme, ağaçlandırma çalışmalarında, engelsiz ve engelli erişimini olumsuz etkileyen uygulamaların yeniden düzenlenmesi, bu konuda tip uygulamalar  geliştirilmesi,

b) Kaldırım ve yol boyu uygulamalarında, fiziksel erişimle birlikte görsel erişimi engelleyici uygulamaların da yapılmaması,

c) Peyzaj düzenlemelerinin, öncelikle yayaların, engellilerin ulaşımı ve araçların sürüş güvenliğini tehlikeye atmayacak ve görüntü kirliliğini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi.

d) Engellilere yönelik olarak ilgili mevzuat ve standartlar  göz önüne alınarak erişimin ve yaya güvenliğinin sağlanması,

e) Görsel ulaşımı engellemeyecek reklam panoları, yönlendirme levhaları, bina giriş saçakları, tanıtıcı tabelalar ve bunların sabitleneceği aparatların büyüklükleri, konum, renk, şekil, boyutları ve yazı biçimleri kriterlerinin belirlenmesi,

için gereken çalışmaların ivedilikle yürütülmesi, iş ve işlemlerin belirtilen hususları gözeterek gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir.

Aynen, metro, tramvay gibi toplu taşıma araç durakları ve buralara giriş noktaları ile otobüs, dolmuş durak yerlerinin yolcu ve ulaşım güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde gerekli peyzaj elemanları kullanarak görsel algısının iyileştirilmesi, bu gibi yerlerde kullanılan malzeme ve tasarım ile bu iyileşmenin desteklenmesi zorunluluk arz etmektedir.

Ülkemizi uluslararası düzeyde temsile imkan sağlayan, insan odaklı yaşanabilir şehirlerin oluşturula bilmesi için idarelerce yukarıda sayılan tedbirlerin alınması, bu tedbirler kapsamında gerekli düzenlemelerin yapılması, düzenlemeler kapsamındaki yapılaşmaların denetlenmesi gerekmektedir.

644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin “Görevler” başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak, uygulamaları izlemek ve denetlemek,…”hükmü ve 8inci maddesinin birinci fıkrasının (o) bendinde yer alan “ Yerleşik alanlarda bina ve sair yapılarda görüntü kirliliğine yol açan uygulamaları önleyici tedbirler almak.” hükümleri ile Bakanlığımıza görüntü kirliliğini önleyici tedbirler almak ve bu uygulamaları izleme ve denetleme görevi verilmiş olup, bu konuda Bakanlığımızca gerekli koordinasyon ve işbirliğinin yürütülebileceği bilinmelidir.

Bu kapsamda, Büyükşehir, il ve ilçe belediyelerince, şehirlerimizde görüntü kirliliğinin önüne geçilebilmesi için gerekli kararların alınması ve yapı ruhsatı, yapı kullanma izni ve işyeri açma ve çalışma izni uygulamaların bu kararlar doğrultusunda gerçekleştirilmesi hususunda gereğini önemle rica ederim.

 

                                                                                 İdris GÜLLÜCE

                                                                                      Bakan

        

Yazıldı Güncel Mevzuat

BELEDİYELERDE VERGİ İDARELERİNDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

Mar06
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

                   

BELEDİYELERDE VERGİ İDARELERİNDE  TOPLAM KALİTE  YÖNETİMİ

 

             5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile ek ve değişiklikleri hakkındaki kanunları, yürürlükten kaldıran ve 29.05.1981 tarihinde yürürlüğe giren 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun uygulanmasıyla, belediye gelirlerinde ciddi ve önemli artışlar olmuş ve bu nedenle de belediye yönetimleri daha etkin olmaya başlamıştır. Mülga 5237 sayılı Kanunda yer alan bazı gelir türlerini kaldıran (Tente Siper Saçak Resmi, Süs Köpekleri Resmi v.b.) ve yeni vergi, resim ve harç yükümlülükleri  getiren 2464 sayılı Kanunla  belediyelerimizde vergi daireleri oluşturulduğu ve  bu birimin  müdürlük biçiminde örgütlenmeye başladığı görülmüştür. Vergi uygulamasıyla birlikte 6183 sayılı Kanunda yer alan ancak önceki yıllarda uygulanmayan verginin tarh, tahakkuk ve tahsilat işlemleri yanı sıra gelirlerin izlenmesi/denetlenmesi gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. Mülga Belediye Gelirleri Kanunundaki vergi, resim ve harçların izlenmemesi yönetim zafiyetinden değil, vergi, resim ve harç miktarlarının tahsil edilemeyecek kadar az olmasından kaynaklanmıştır. Örneklemek gerekirse; beş para,on para, bir kuruş, on kuruş gibi rakamlar söz konusudur ki bu para cinsleri çoktan tedavülden kalkmış ancak antikacılardan edinebilen cinsten olmasındandır. Ancak 2464 sayılı Kanun da zamanla erozyona uğramış, bazı gelir türleri (meslek vergisi, akaryakıt tüketim vergisi, temizleme ve aydınlatma harcı, Esnaf muaflığı belgesi harcı v.b. gibi) ya tamamen uygulamadan kaldırılmış ya da merkezi idarenin gelirleri arasına dahil edilmiştir.

2464 Sayılı Kanun, gelirin tahakkuk ve tahsilatını düzenlemesi itibariyle 3 kategoriye ayrılmaktadır.

Birinci kategoride; Vergi oran ve miktarları  Kanunla belirlenmiş vergi türleri,

İkinci kategoride;2464 sayılı Kanun’un 96/A maddesi hükmü uyarınca, belediye grupları itibariyle miktarının tespit yetkisi Bakanlar Kuruluna verilen; Kaynak Suları Harcı, Hayvan Kesimi ve Muayene Denetleme Harcı, Ölçü ve Tartı Aletleri Muayene Harcı, Kayıt Suret Harcı, İmar Mevzuatı Gereğince Alınacak Harçlar (ticaret ve konut bölgeleri için ayrı ayrı), Muayene Ruhsat ve Rapor Harcı, Sağlık Belgesi Harcı ve Bina İnşaat Harcı,

Üçüncü kategoride Bakanlar Kurulunca belediye grupları itibariyle tespit edilen miktarlar üzerinden tahakkuk ettirilen; İlan ve Reklam Vergisi, Eğlence Vergisinin biletle girilmesi zorunlu olmayan eğlence yerlerinden alınacak günlük miktarları düzenleyen bölümü, İşgal Harcı, Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsatı Harcı ve İşyeri Açma İzin Harcı yer almaktadır.

Diğer taraftan 2464 sayılı Kanunun belediye gelirlerini de 3 ayrı temelde düzenlediği görülmektedir. Bunları; BELEDİYE GELİRLERİ, BELEDİYE HARÇLARI VE HARCAMALARA KATILMA PAYLARI şeklinde de sıralayabiliriz.

Belediyelerin önemli gelir kalemlerinden bir diğeri de önceki yıllarda merkezi idarenin asli gelirleri arasında iken tahakkuk ve tahsilatı belediyelere bırakılan 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunundur. Bilindiği gibi bu vergi bir tür servet vergisidir.Kişi veya kurumlar nasıl edinirse edinsin, yasal olsun veya olmasın emlak vergisi kapsamına  giren taşınmazlar verginin konusu içinde yer almaktadır. 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunundaki muafiyet ve istisnalar arasına, bir tek meskeni olup da, intifa sahibi olanlardan; Emekliler, Hiçbir geliri olmayanlar, Şehit yakınları ,Dul ve yetimler,Gaziler emlak vergisinden muaf tutulmaktadır. Emlak vergisinden muaf olunabilmesi için ilk koşul konutun büyüklüğünün 200 metrekare büyüklüğünü geçmemesi ve tek meskene sahip olunmasıdır. Bu uygulamaya göre,200 metrekareyi geçmeyen kışlık meskeni olup da yazlık evi de olanlar bu muafiyetten faydalanamamaktadır. Buna karşın tek mesken indirimi de emlak vergisi ödemelerinde sağlanan kolaylıklar arasında yer alıyor. Vergi mükelleflerinin, tek mesken indiriminden faydalanabilmeleri için bir dilekçe ile bağlı oldukları belediyeye başvuruda bulunmaları gerekiyor.

Sorumluluk ; Belediye Gelirlerinin tahakkuk ve tahsili konusunda mülga 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa göre, gelirlerin tarh, tahakkuk ve tebliğ işlemlerinden gelir tahakkuk memurları, tahsilinden ise saymanlara görev verilmekteydi.5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun 60/e maddesine göre; ilgili mevzuatı çerçevesinde idare gelirlerini tahakkuk ettirmek, gelir ve  alacakların takip ve tahsil işlemlerini yürütmek görevi mali hizmetler birimine verilmektedir. Gelir ve alacakların tahsili, muhasebe hizmeti kapsamında sayılmakla birlikte, Muhasebe Yetkilisinin bu konudaki sorumluluğu konusunda Kanunda başkaca bir belirleme yer almamaktadır. Bu düzenlemeye göre, gelir birimi Mali Hizmetler Biriminde diğer alt hizmetler (Stratejik  plan ve  performans birimi, bütçe ve kesin hesap birimi.v.b.gibi) gibi bir alt birimi olarak değerlendirilmiştir.

Diğer taraftan, 5393 sayılı Belediye Kanununun Belediye başkanının görev ve yetkilerini belirleyen 38.madddesinin (f) fıkrasında ;

“ Belediyenin gelir ve alacaklarını takip ve tahsil etmek”  belediye başkanının görevleri arasında sayılmıştır. Doğal olarak belediye başkanının belediye gelirini  doğrudan takip etmesi mümkün olmadığından bu görevini mali hizmetler birimi eliyle kullanacaktır. Dolaylı yoldan da olsa bu durum belediye başkanının belediye gelir ve alacaklarını takip nedeniyle sorumluluğunu değiştirmemektedir. Bu açıdan bakıldığında, belediye başkanının 5018 sayılı Kanundaki politikaları izlemesi zorunluluğu bulunmaktadır.

5018 sayılı Kanunun “Gelir politikası ve ilkeleri”  başlıklı 36.madddesindeki düzenlemesinde Gelirlerin toplanmasındaki ilkeler sayılmıştır. Buna göre, idarelerce ;

a) ………………………………………………………………..

b) Mükellef ve sorumlulara vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerini kolayca yerine getirebilmeleri için gerekli hizmetler sağlanır.

c) Mükellef ve sorumluların vergiye uyumu teşvik edilir.

d)Hakların korunması ve yükümlülükler konusunda mükelleflerin bilgilendirilmesi için ilgili idareler tarafından gerekli önlemler alınır.

Vergi, günümüzde devletlerin üstlendiği fonksiyonları yerine getirmesini sağlayan temel kamu geliridir. Toplumu oluşturan bireyler, ödeme güçlerinin belirli bir oranında genelde devleti özelde belediyeleri finanse ederler. Toplum üyelerinin, vergi ödevinin doğuşu, vergiyi doğuran olayla birlikte ortaya çıkar. Kişi, ortaya çıkan vergi borcunu ödemekle mükellef olduğundan, vergi mükellefi olarak adlandırılır.Vergi mükellefi; Vergi Yasalarına göre üzerine vergi borcu doğan gerçek ya da tüzel kişilerdir.

Toplam Kalite Yönetimi Özellikleri:

5018 sayılı Kanunda Gelir Politikası ve İlkeleri başlığı altında düzenlenen hüküm uyarınca, yönetim tarihimizde ilk kez gelir idaresinin ve mükelleflerin  sorumlulukları vurgulanmış, bu amaçla idarelerin çalışmalarda bulunması, gerekli önlemleri alması ve hizmetin sunulması  konularına değinilmiştir. Kanunun öngördüğü hususların yerine getirilebilmesi için yönetim anlayışının da değişmesi gerekmektedir. Bu amaçla başarılı yönetim için kaliteli yönetim olgusu ön plana çıkmıştır. Günümüzde üretim faaliyetlerinin daha çok özel sektöre bırakılması nedeniyle üretici devlet yerine daha çok düzenleyici ve denetleyici faaliyetler üstlenen bir devlet yapısı ortaya çıkmıştır. Ekonominin serbest piyasa düzeninde şekillendiği bu yeni düzende,devlet, mal üretimini yavaş yavaş terk ederek kamu hizmetine yönelmiştir. Bu durum devletin kamu hizmetleri için ihtiyaç duyduğu kaynakların vergilerle karşılanma oranını artırmıştır.20. yüzyıl başından itibaren özel sektörde gelişen yeni bir yönetim anlayışı II. Dünya Savaşı sonrası devlette de uyarlamaya başlanılmıştır. 1950’li yıllarda   temelleri atılan bu yeni yönetim anlayışı   tüm dünyaya yayılarak, toplam kalite yönetimi olarak geniş bir uygulama alanı bulmuştur.Müşteri odaklı bir yönetim felsefesi olan Toplam Kalite Yönteminde, temel amaç hem iç, hem de dış müşterilerinin ihtiyaç ve beklentilerinin karşılanması olup, etkinlik, etkililik ve verimlilik esaslarına dayanmaktadır.Başlangıçta sanayide, üretim sektöründe uygulanmaya başlanan bu çağdaş yönetim anlayışının, her alan için geçerli olduğu görülerek; hizmet sektöründe de uygulanılmaya başlanılmıştır.Aynı başarılı sonuçlar kamu kurum ve kuruluşlarında da alınmaya başlanmıştır.Toplam Kalite Yönetimi felsefesinin katılımcı yönetim ve vatandaş memnuniyetinin sağlama ilkeleri doğrultusunda, devletin bunlara cevap verebilecek şekilde yeniden yapılanması gündeme gelmiştir.

Toplam Kalite Yönetimine göre;Gelir politikasını adalet ve tarafsızlık içinde uygulamak; vergi ve diğer gelirleri en az maliyetle toplamak; mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu sağlamak; mükellef haklarını gözeterek yüksek kalitede hizmet sunmak suretiyle yükümlülüklerini kolayca yerine getirmeleri için gerekli tedbirleri almak; saydamlık, hesap verebilirlik, katılımcılık, verimlilik, etkililik ve mükellef odaklılık temel ilkelerine göre görev yapmak,   yeni yönetim  anlayışı olarak kabullenip uygulanması gerekli bir husustur.

Ancak, belediyelerimizde açıklanan yeni yönetim anlayışına göre görevlerini yerine getirmek üzere bir yapılanma ve anlayış ne yazık ki söz konusu değildir.

Bu tür yapılanmada;

• Vergi bilincinin artırılması gerekli çalışmalar yapılmalı,

• Mükellefler vergi mevzuatından doğan hakları ve ödevleri konusunda bilgilendirilmeli,

• Mükelleflere yönelik hizmetlerin ve her türlü iletişimin, hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi için gerekli tedbirler alınmalı,

• Mükellef haklarının korunmasını sağlamak ve buna ilişkin gerekli alt yapı hazırlanmalı,

• Mükellef şikayetlerinin değerlendirilmesi için gerekli tedbirleri alınmalı,

• Mükellef memnuniyeti ölçülmeli ve değerlendirmeli,

• Vergi mevzuatının adil uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alınmalıdır.

Toplam kalite, çalışanların katılımı ve müşteri merkezli bir modelle, süreçlerin iyileştirilmesi, organizasyondaki değişik grupların kalite geliştirme, kaliteyi koruma ve kalite iyileştirme çabalarını müşteri tatminini de göz önünde tutarak üretim ve hizmeti en ekonomik düzeyde gerçekleştirebilmek için birleştiren etkili bir sistemdir.Klasik yönetim anlayışında astlar, amirlerinden aldıkları talimatlara göre tepeden aşağıya doğru inen bir hiyerarşi çerçevesinde hareket ederler. Bunun doğal sonucu olarak kurum, yalnızca üst yönetimin görüş ve düşünceleri doğrultusunda  hareket etmektedir. Toplam Kalite Yönetimi’nin amacı müşteri tatmininin sağlanması olduğu için organizasyonun tüm birimleri, müşteri talepleri doğrultusunda yönlendirilmektedir. Yani, müşterinin/ mükellefin sesine de kulak vermektir. Kaliteli hizmeti gerçekleştirmek ise, temelde çalışanların tümü ile yönetimin sorumluluğundadır. Temel hedefin, “müşterilere kaliteli hizmet vermek” olduğu yönetim tarafından çalışanlarına içtenlikle benimsetilmelidir. Bir başka bakış açısıyla hizmet sunan ile hizmetten yararlanan tarafların “Devlet-Vatandaş” olarak görmek yerine yeni bir felsefeyle, “Vatandaş-Vatandaş” olarak algılamak daha doğru olacaktır. Böylelikle kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koymamız daha kolay olacak ve “kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak” biz de başkalarına aynı şekilde davranmış olacağız. İşletmelerin başarısı büyük  ölçüde müşteri ihtiyaçlarının  anlaşılmasına ve karşılanmasına bağlıdır.Müşteri isteklerinin tatminini, temel örgüt felsefesi haline dönüştüren kuruluşlar, müşterilerini koşulsuz mutlu etmeyi “olmazsa olmaz” bir ilke olarak algılayan bir örgüt kültürü oluştururlar. TKY’nde örgüt felsefesini şu iki cümleyle ifade etmek mümkündür. “Bizim paramızı patron değil, müşteri öder.” Bunu kamuya uyguladığımızda; “Bizim paramızı devlet, belediye başkanı değil, halk öder.”

Kamu yönetiminde TKY’NİN uygulanması açısından kamu personelinin, sağlıklı, temiz ve düzenli koşullarda çalışmaları, yaptıkları işten tatmin olmaları, eğitim ve kendini geliştirme imkanlarıyla işlerinde belirleyici olmaları yani işlerinde inisiyatif sahibi/lider olmalarını sağlamak, önemle üzerinde durulması gereken bir başka konudur. Müşteri görüşlerini en iyi yansıtan olgulardan biri şikayetlerdir. Yapılan bir araştırmaya göre (özel sektörde); Müşteriler genellikle karşılaştıkları problemleri ilgili kuruluşlara bildirmekten çok diğer müşterilere aktarmaktadırlar. yapılan araştırmada; aldığı ürün veya hizmetten memnun olmayan her 100 müşteriden sadece 4’ünün şikayetlerini üretici firmaya ilettiği, buna karşın memnun olmayan müşterilerin her birinin bu memnuniyetsizliğini yakın çevresindeki 10 kişiye anlattığı görülmüştür. Aldığı ürün veya hizmetten memnun kalmayan 10 müşteriden sadece 1 tanesi tekrar aynı ürünü ya da hizmeti denemekte ve yeni bir müşteri kazanmak,mevcut müşteriyi tutmaktan daha pahalıya mal olmaktadır. (Kamu sektöründe bu konuda yapılan bir araştırmaya rastlamadım.)

Sürekli İyileştirme ve Geliştirme: Herhangi bir kurumda işletme hedeflerine ulaşmak amacıyla, her düzeydeki fonksiyonların sürekli iyileştirilmesi düşüncesi egemen olmalıdır. Sürekli gelişmeyi kısaca “ÖNCE PLANLA – SONRA UYGULA – YAPILANI KONTROL ET – SONUÇLARI İRDELE VE ÖNLEM AL” şeklinde özetlemek mümkündür.

Kalite” bir amaç değil sonuç olmalıdır. Sadece rekabet  gücünü sağlamaya olanak veren bir araçtır. Çok yüksek bir kalite düzeyine çıkmak dahi yeterli değildir, sürekli olarak rakiplerden ilerde olmak gerekir. Bunu sağlayan yöntem ise sürekli gelişmedir.  Sürekli gelişme, bitmek bilmeyen bir yarıştır. Yeterliliğin kabul edilip benimsendiği yerde iyileşme durur. Kamu kurumların yapması gereken, en tepeden en alt kademeye kadar tüm çalışanları sürekli geliştirme faaliyetine yönlendirmek olmalıdır.

Belediye Vergi dairesi çalışanları olarak mükelleflere sunulan hizmetlerde ve vergi dairesinin iç işlemlerinde sürekli iyileştirmeyi ve geliştirmeyi hedef almak zorunludur. Sürekli olarak geliştirilemeyen her hizmet, günümüzde yerinde sayma değil geriye gitme anlamına gelmektedir.

Toplumsal Sorumluluk: TKYönetimini uygulayan kamu kuruluşlarının; topluma ve müşterilerine karşı sorumluluk sahibi olarak, şeffaf ve hesap verilebilir şekilde, bir  yaklaşım benimsemek zorundadır. Kalite, bir ürün veya hizmetin önceden tespit edilen veya gelecekte doğabilecek ihtiyaçları karşılama kabiliyetine dayanan özelliklerinin toplamıdır. Kaliteyi sağlayacak bileşenlerin en önemli kriterlerinden biri müşteri odaklılıktır. Hatta kalite tanımlarından biri, “üretilen ürün ya da hizmetin müşteri ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmesi” dir.Değişen ve gelişen Dünyayı yakalamak için Toplam kalite yönetimini yakalamak için bazı çalışmalarda bulunulması yararlı olur.

VERGİ DAİRELERİNİN ÖNEMİ

Belediye vergilerini takip ve tahsil eden birimler belediyenin kamu harcamalarının temelini oluşturan kaynakların toplanmasını üstlenmiş bir birim olup, bu kaynakların toplanma ve aktarma işlemleri burada yapılmaktadır. Vergi dairesinin iş ve işlemleri ile uyguladığı mevzuat ve bunların değişikliklerinin sıkça ve karmaşık olması yanı sıra mükellef özelliklerinin de çeşitliliği uygulamada karşılaşılan genel sorunlardandır. Her belediyenin yapısal bir bütünlük arzetmemesi, her belediyenin yönetim anlayışından kaynaklı farklı uygulamalar da söz konusudur. Bazı belediye yönetimleri mükellefleri mağdur etmemek uğruna ve müşteri memnuniyetini sağlamaya yönelik olarak, bazı gelirlerin takibinde ve tahsilinde vergi idaresi birimine olumsuz tavır takınabilmektedir.          Vergi dairesinin şekillenmesine karar veren, Mali Hizmetler Müdürlüğüdür. Bu bazı hallerde belediye başkanının düşünceleri ve istekleri doğrultusunda da şekillenebilmektedir. Bu birimin şekillenmesinde, vergi idarelerinin günümüz gelişmelerine paralel olarak reorganizasyonu, vergi idaresinin hiyerarşik ve akış organizasyonuna önem vermelidir.Birimlerin uygulamalarında hiyerarşik ve akış organizasyonu bir bütün olmasına rağmen, vergi dairelerinde bu organizasyonun bütünlüğünün sağlanamadığı görülmektedir.

Üst yönetimle bağlantı kuracak, karar ve koordinasyondan sorumlu bir birim yetkilisi, fonksiyonlara göre bölüm birim yetkilisine yardımcı olacak bir görevlendirme, servis bazında ise alt yönetici konumunda bulunan şeflerden ve memurlardan oluşturulmasında yarar görülmektedir. Sadece bu görevlendirmeyle kalınmamalı, birim yetkilisinin ve diğer kamu görevlilerinin görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanmalı ve Mali Hizmetler Müdürlüğü Görev ve Çalışma Yönetmeliğinde yer almalıdır. Kamu yönetiminde kaliteli hizmet anlayışının odağında “önce insan” olgusu vardır. Özel işletmelerde geçerli olan müşteri kavramı, kamu yönetiminde de dikkate alınmaya başlanmıştır.

Bu anlamda mükellefin istek ve ihtiyaçları da dikkate alınarak, istenilen yer ve zamanda hizmetin sunumu temel hedef olmalıdır. Bu amaçla; Kredi kartıyla ödeme kolaylığı sağlama, yaşlı ve hasta mükelleflerin ayağına giderek vergi tahsilini sağlama, o beldede ki okullarda çeşitli etkinliklere katılarak veya organize ederek, çocukluk ve ergenlik aşamasında  hem belediye idaresini tanıtmak ve hem de verginin temel özellikleri ve  toplumsal yararının neler olduğunun anlatılması gibi çalışmalar söz konusu olabilir. Sadece vergi ödeme aylarında bez afiş veya diğer şekildeki pankartlarla mükellefi uyarma eylemiyle sınırlı kalınmamalıdır. İnsanın özünde vergi vermek konusunda her zaman olumsuz bir düşüncesi olduğu unutulmamalıdır. Vergi sosyolojisinde vergi mükellefi olmanın  “yolunacak kaz”  olarak değerlendirildiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Sunulacak hizmetlerde kaliteyi tespit etmek için bazı unsurları aramak gerekmektedir.Bu unsurlar şunlardır:

• Güvenilirlik: Hizmetin bir kerede ve doğru yapılmasıdır. Tek seferde ve doğru biçimde görevimizi tamamlamak ilk amacımız olmalıdır. Bu, kurumumuzun güvenilir imajının devam etmesini sağlayacaktır. Aksi takdirde kurumumuzun hizmeti aksattığı ya da tam anlamıyla yerine getiremediği düşüncesi, mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu olumsuz yönde etkileyecektir.

• Heveslilik: Personelin hizmet vermeye her zaman hazır ve istekli olmasıdır. Hazır ve istekli olmayan personel tarafından hizmet zamanında ve doğru olarak verilemeyeceğinden hizmet verimli olmayacaktır. Kısaca belirtmek gerekirse hizmetin  zamanında bitirilmesi kaliteli hizmetin gereğidir.

• Yetenek: Personelin gerekli mesleki bilgi ve yeteneğe sahip olmasıdır. Vergi dairesi çalışanı, vergi mevzuatı ve mükellef hizmetleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı takdirde mükellefin sorularını yeterince yanıtlayamayacaktır. Bu nedenle personelin sahip olduğu yeteneklerin, hizmet sunumunda değerlendirilmesi ve bunu açığa çıkarılması gerekmektedir.

• Ulaşılabilirlik: Mükellefin hizmetten kısa zamanda ve düşük bir maliyetle yararlanabilmesini ifade eder. Mükelleflerin vergi dairelerine kolayca ulaşmasının yanı sıra; gelişen teknolojiden yararlanarak vergiyle ilgili kaynaklara internetle, telefonla ve faksla ulaşıp vergi dairesine gelmeden gerekli bilgilere ulaşması yada işlemini yapabilmesidir.

• Nezaket: Personelin, mükelleflere karşı kibar ve saygılı olmasıdır.Mükelleflerle ilişkilerde nezaket kurallarına uygun davranılması kaliteli hizmetin gereğidir.

• İletişim: Mükelleflere vergi hizmeti hakkında, onun anlayabileceği düzeyde bilgi verilmesidir. Yapılan hizmetin, verilen bilginin mükellef tarafından, anlaşılabilir açıklıkta olması ve personelin bunu mükellefe sağlayacak tutum ve davranışlar içerisinde olmasıdır.

• İnanılırlık: Personelin hizmet verirken mükellefe samimi bir tavırla yaklaşıp kurumun yarattığı imaj ve kendisinin kişisel beceri ve yetenekleri ile kuruma olan inancı güçlendirmesidir.Kurum imajı ve personelin kişisel özellikleri inanılırlığı artıran faktörler olması nedeniyle personelin bu yönünün geliştirmesi gereklidir.

• Güvenlik: Verilen hizmetin tehlike, risk ve şüpheden uzak olmasıdır. Bu durum gizliliği de kapsamaktadır. Vergi mahremiyeti mükellef bilgilerinin gizli olmasını ve üçüncü kişilerin menfaatine kullanılmamasını öngörür. Vergi hizmetini yerine getirirken çalışanların mükellefin temel haklarından olan vergi mahremiyetini gözetmek zorundadırlar.

• Mükellefi Anlama/Tanıma: Mükellefe özel ilgi gösterilmesi,ismi ile çağırılması, mükellef açısından onur verici bir davranış olarak değerlendirilir. Bu sayede daha iyi iletişim kurulması sağlanacaktır. Ayrıca mükellefe yönelik “Sizin için ne yapabilirim?” gibi olumlu sorular mükellefi anlamayı ve beklentisini öğrenmeyi kolaylaştıracaktır.

• Hizmet Ortamı: Hizmetin verildiği ortamın fiziksel özellikleri,personelin dış görünüşü, kullanılan araç ve gereçler ve bunların teknolojik gelişmelere uygunluğu da hizmet kalitesini etkilemekte ve mükelleflerin karşı olumlu düşünceleri ve inancı artmaktadır.

Özetle; tüm bu unsurların tamamının var olduğu bir hizmeti “kaliteli hizmet” olarak tanımlamak mümkündür.

 MÜKELLEF HİZMETLERİ KAVRAMI

               Yönetim anlayışının değişmesiyle birlikte özellikle özel sektörde ortaya çıkan yenilikler, üretim ve pazarlama süreçlerini de etkileyerek müşteri odaklı bir tarzın doğmasına neden olmuştur.Bu yenilik müşterinin üretim sürecinin merkezine yerleşmesini ve karar birimlerinden biri haline gelmesini sağlamıştır. Günümüzde modern devletler, devlet eliyle yürütülen faaliyetlerinde özel sektörün başarı ile kullandığı yönetim model yada tekniklerini kullanmakta ve başarılı sonuçlar almaktadırlar. Ülkemizde özel sektörde uygulanan başarılı çalışmaların kamu yönetiminde ve yerel yönetimlerde de uygulaması beklenmektedir.

                Daha kaliteli hizmet sunmak amacıyla yeniden yapılanacak gelir biriminin mükelleflerini artık müşteri gibi algılamak zorundadır. Müşteri ilişkileri kavramının belediyede yansıması “mükellef hizmetleri” dir. Ancak gözden kaçırılmaması gereken, müşteri ile mükellef arasındaki bir takım farklılıkların bulunmasıdır. Müşterinin herhangi bir mal veya hizmeti satın alıp almama, satın alacağı yeri ve zamanı seçme konusunda  bir takım özgürlükleri vardır. Ayrıca bu durum mal ve hizmet üreticileri için de geçerlidir. Oysa ki mükellefler için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü ülkemizde yerel bazda verilen yetkiler ve yasalarla düzenlenen bazı vergileri toplama görevi, Belediye Başkanlıklarına verilmiştir.

Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesine göre mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu doğan gerçek veya tüzel kişidir. Mükellefler açısından vergi yükümlülüklerini yerine getirme ve vergi hizmetlerini sunma konusunda belediye  dışında başka bir seçenek bulunmamaktadır. Bu durum her iki taraf için de kanunlarda belirtilen bir zorunluluktur. Örneğin emlak vergisi mükelleflerin vergiyi hangi belediyeye ödeyecekleri önceden bellidir. Böyle olunca mükelleflerin ve çalışanların yüksek kalitede hizmete layık olduğu inancındayız. Bu anlayışa göre bankonun bu tarafında çalışan personel ile diğer taraftaki mükellef arasında hiçbir farklılık yoktur. Personelin mükellefe hizmet sunan kamu görevlisi olmasının yanı sıra kendisi de bir vatandaştır ve aslında kaliteli hizmet ürettiği kişi de kendisidir. Diğer taraftan hizmet talep eden mükelleflere en iyi hizmeti sunmak yasal bir görevdir.

Kaliteli hizmet ile mükelleflerin daha fazla bilinçlenmesi sağlanmalı, ödevlerini gönüllü yerine getirmeleri teşvik edilmeli ve bu durum belediye  gelirlerinin artmasına kamu hizmetlerinin  sağlam ve yeterli kaynaklarla finanse edilmesini temin etmelidir. Kaliteli hizmet sunmak belediye yönetiminin ve gelir idaresi biriminin  personelinin öncelikle topluma karşı sorumluluğudur.

O halde hiyerarşik organizasyona vergi daireleri için karar verme oluşumu diyebiliriz. Şöyle ki; yönetici konumunda olan müdürün öngörülen belli hedeflere ulaşabilmesi yani, tahakkuk ve tahsilat oranlarını yükseltmesi, hizmetlerin, ekonomik, süratli ve kaliteli şekilde yürütülmesi için bazı temel yönetim fonksiyonlarını yerine getirmesi beklenir. Bu görevlerin en önemlisi kuşkusuz karar alma olayıdır. Üst düzey yönetici sevk ve idare eden, karar alan kişidir. Çünkü, özellikle kamu hizmet sektöründe yönetim birden fazla çözüm yolunun bulunduğu bir ortamda ve var olan bilgilerin yardımıyla tüm alternatiflerin en doğrusunun seçilmesine bağlı bulunmaktadır.

En doğru alternatif ise, stratejik yönetimsel kararlar alınması, sağlıklı bilgilerin derlenmesi ve bilimsel olarak yönetim destek tekniklerinin kullanılması ile görev tanımının tam olarak belirlenip tanımlanmaması vb. hususlar belirlenebilir.

Organizasyon teknikleri açısından bakıldığında, bir vergi dairesinde günlük işlemlere yönelik faaliyetleri yürütmek üzere alınan kararlar önceden programlanmış kararlardır. Bu tür kararlar, yani neyin nasıl yapılacağı vergi dairesi için hazırlanacak işlem/işlemler yönergelerinde belli kurallara dayandırılmalıdır.

Bu tür görevlerin, kararların vergi dairesi yönetim piramidinin tabanındaki alt ve orta düzey yöneticiler tarafından verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu tür görevler özde görevli memurlarca yapıldığından şefler ve birim yetkilisi/müdür yardımcılarınca bu görevlerin, daha düzgün ve çabuk sonuçlandırılmasının ötesinde bir fonksiyon ifade etmemektedir.

Vergi dairelerinde bir de çözümü belli yöntemlere dayanmayan, bir defaya mahsus, kendine özgü, karmaşık yapılı, olaya bağlı, risk ve sorumluluk unsuru taşıyan, birden fazla servis veya bölümü ilgilendiren, koordinasyon ve karar verilmesi gereken görevler vardır. Bu görevler önceden kurallara bağlanmamış, yapısal olmayan yani önceden programlanmamış görevlerdir. Bu görevlerin kararları ise üst yönetici olan vergi dairesi yöneticisi tarafından verilir yada bu görevlere ilişkin esasların belirlenmesi için konunun, bir üst makama iletilmesi ve paylaşılması gerekir.

Önceden programlanmamış bu görevlerin üst birimlere iletilmesi çaresiz kalma durumlarında başvurulması gerekli olmasına rağmen, bu tür olaylar meydana geldiğinde bunların çoğu üst birimlere intikal ettirilmektedir. Dolayısıyla da, vergi dairelerinde işlerin yavaşlamasına, birikmesine neden olmaktadır. Örneğin 6552 sayılı Kanun gereğince mükelleflerle olan ilişkilerde önceden düşünülmeyen veya mükellefin özel durumu nedeniyle doğan bir işlem başvurusunda izlenecek yol ve yöntem karşısında sıkıntı yaşanması v.b.gibi.

Aynı şekilde vergi dairelerinin bugünkü yönetiminin her kademesinde (alt, orta, üst yönetim) yürütülen iş ve işlemlerde risk ve sorumluluk unsuru ağır bastığından her kademede bir üst yönetime iletmekte böylelikle de önceden programlanmış iş ve işlemler üst yönetimde toplandığında  tüm işlerin bir merkezde düğümlendiği görülmektedir.Bunun sonucunda ise alt, orta ve üst yönetim kademelerinin en aza  indirgenmesi ile sorunun çözümü kolaylaşacaktır.

Belediyelerin Mali Hizmetler Müdürlüğü Görev, Yetki ve Sorumluluklarına ilişkin olarak düzenledikleri Yönetmeliklerinde, üst yönetici olan müdürün görev yetki ve sorumlulukları arasında sayılanlar, belli kurallara dayandırılmış ve planlanmış işlemlerin karar ve yürütme yetkisinin alt ve orta yönetici durumundaki müdür yardımcıları ve şeflere kademeli olarak dağıtılmasına imkan sağlayan  düzenlemelerin bulunması halinde  müdür; üst yönetimin gereği olan;

1- Koordinasyon görevini ifa etmesi, memur, şef ve birim sorumlusu arasındaki ilişkiyi izlemesi ve geliştirmesi, kendi görüş ve deneyimlerini diğer kadrolara aktarması, buna göre karar alması,

2- Kendisi ile birim sorumlusu ve şefler hatta memurlar arasında sabit ve katı engelleri kaldırarak, bu kişiler ile yakınlık ve iyi bir diyalog kurması ile karar verme sürecinin o denli hızlandırması ve kararın sağlıklı olma oranının yükseltmesi,

3- Engellerin ortadan kalkması ile vergi dairesi sorunlarını çözmede alacağı destek sayesinde yeteneklerini arttırması, dolayısıyla bu yeteneklerini alt yönetime yansıtması daha sonra ortaya çıkmadan sorunların ortadan kalkması, telafisi mümkün olmayan safhaya gelmeden olası sonuçlara göre senaryolar biçiminde görmesi,

4- Olaya münhasır olarak alınan karara ilave kararların alınması sürecinin hem kısıtlanması hem rahatlatılması,

fonksiyonlarına sahip olabilecektir.

Vergi dairelerinin, kendilerinden beklenilen hedefe ulaşabilmesi, modern yönetim fonksiyonlarının uygulandığı, süratli, ekonomik, kaliteli, etkin yani, yüksek performansla çalışmasına, örgütlenmesine, öngörülen yönetim kademelerinin görev, yetki ve sorumluluklarının net olarak tanımlanmasına ve fiilen uygulanmasına bağlı bulunmaktadır.

Vergi Dairesi sorumlusunun/yöneticisinin, yönetim sürecinde etkili olamamasının nedenlerinden biriside, 5393 sayılı Belediye Kanununun öngördüğü hususların yerine getirilememiş olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. 5393 sayılı Kanunun 38/b maddesiyle belediye başkanına verilen görevler arasında; “belediye faaliyetlerinin ve personelinin performans ölçütlerini hazırlamak ve uygulamak, izlemek ve değerlendirmek, bunlarla ilgili raporları meclise sunmak”,

yine anılan Kanunun Denetimin amacı başlıklı 54.maddesinde; “Belediyelerin denetimi; faaliyet ve işlemlerde hataların önlenmesine yardımcı olmak, çalışanların ve belediye teşkilâtının gelişmesine, yönetim ve kontrol sistemlerinin geçerli, güvenilir ve tutarlı duruma gelmesine rehberlik etmek amacıyla; hizmetlerin   süreç   ve   sonuçlarını   mevzuata,  önceden   belirlenmiş    amaç  ve   hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre tarafsız olarak analiz etmek” hususunda standartların ve kriterlerin belirlenmiş olmamasındandır. Bu konuda ne belediye faaliyetlerinin/hizmetlerinin kriterleri belirlenmiş ve ne de personelin performans kriterleri belirlenmemiştir. Ancak kriterleri belirleyen veya yapma gayreti içinde olan belediyelerin olduğundan da şüphe bulunmamaktadır.

Diğer taraftan İçişleri veya Maliye Bakanlığınca da belirlenmiş kriterler de bulunmamaktadır. Belediyelerde dış denetim yapan Sayıştay’ın da kendi denetim elemanlarınca denetimlerde yararlanacağı ve hazırladığı kriterler mevcut ise de belediyelerin sundukları hizmet standartlarına ve faaliyetlerine ilişkin  genel ölçütler/kriterler belirlenmiş değildir. Genel kabul gören bir anlayış, bütçenin gelir ve  gider bazında %70 ve üstü oranında gerçekleşmesi durumunda başarılı sayılmaktadır.

Kişisel olarak örneklemek gerekirse, yönetim sürecinin en yaygın biçimi olarak, vergi dairesi yönetim süreci;

– Ana hedeflerin saptanması,

– Yardımcı hedeflerin saptanması,

– İş ve zaman planlamasının yapılması,

– Bölüm ve servislerin örgütlenmesi,

– Uygulama,

– Değerlendirme,

– Koordinasyon,

– Kontrol (Teftiş) olarak belirlenebilir.

Vergi Dairesi yöneticisi, bu yönetim sürecini çok sınırlı olmak şartıyla düzeltme yetkisine sahip bulunmaktadır. Çünkü, ilgili ve yetkili birimler bu yönetim süreçlerine ilişkin ne bir kriter ne de aksiyonlar geliştirmişlerdir. (alt makamların risk, sorumluluk ve becerilerinden üst yönetime iletmesi v.b. konularda yoğunlaşmış olduğu da dikkate alınmalıdır.) Dolayısıyla bu durum vergi dairesi yöneticisinin/sorumlusunun  inisiyatifine bırakılmıştır. Örneğin, çoğu iş ve işlemlerin hangi sürede yapılması gerektiği belirtilmemiş olup, kriter olarak hep zamanaşımı süresi olan 5 yıl esas alınmaktadır. Böyle bir yönetim sürecinde meydana gelen olumsuzlukların çözümünü tam olarak vergi dairesi yönetiminde aramak mümkün bulunmamaktadır.

Tabi bu yönetim sürecini etkileyen dış etkenlerin ve yönetim kaynaklarının da modern yönetim fonksiyonlarına uygun olarak sağlandığı söylenemez. Çünkü; yönetim sürecinin sağlıklı, etkin ve verimli şekilde işlemesi vergi dairesinin ihtiyaç duyduğu yönetim kaynaklarından;

– O hizmet için gereken zaman ve yerde, gerekli nitelik ve nicelikte personelin,

– İhtiyaç duyulan maddi imkanların,

– Sağlıklı ve yeterli hizmet binası, makine araç gerek, kırtasiyenin,

-Dökümantasyonların, (kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, tebliğ, genelge vb.) sağlanmasına bağlıdır. Maalesef çoğu belediyede vergi dairelerimizin bu tür kaynak ihtiyaçlarının da zamanında ve tam olarak sağlandığı söylenemez.

Bu çerçevede vergi dairelerinin reorganizasyonu hem hiyerarşik hem de akış organizasyonu açısından ele alınmalıdır. Çünkü, tek başına her ikisi de vergi dairesi sorunlarının çözülmesinde yeterli olmayacaktır.

Şöyle ki; bir görevin yapılmasında, bu görevi “kim yapar?”, “neye dayanarak yapılır?” sorularının cevabı hiyerarşik organizasyonunda; “nasıl yapılır?” sorusunun cevabını ise akış organizasyonunda bulmak mümkündür.

Bu çerçevede bir vergi dairesinin görevinin fonksiyonları hiyerarşik ve akış organizasyonuna göre;

– Görev yapısının analizi,

– Göreve dair iş ve işlemlerin sevk ve idaresi,

– Yürütülmesi,

– Görev esnasında gözetim yoluyla denetimi (alt, orta ve üst yöneticilere)

– Görev bittikten sonra denetimi (denetim birimlerince ) olarak gruplandırılabilir.

Bu görevin devamı ve sık olmasına (önceden planlanmış olmasına), duruma göre belirlenmesine ve belirsizliğine göre de bu fonksiyonların yapılış, yönetim ve denetimi değişeceği tabiidir.

Bu duruma göre; vergi dairelerinin hiyerarşik organizasyon ve akış organizasyonuna ilişkin mevcut yapısının organizasyon teknikleri ile uyumsuzlukları incelenmek üzere hiyerarşik ve akış organizasyonu ayrı ayrı ele almak gerekir.

Aşağıda hiyerarşik ve akış organizasyonu ve vergi dairesinin verimliliğini etkileyen diğer faktörler sırayla açıklanmıştır;

– Hiyerarşik organizasyon,

– Akış organizasyonu,

– Diğer faktörler,

A- VERGİ DAİRESİNİN HİYERARŞİK ORGANİZASYONU

Vergi idaresinin aynası, idarenin uç birimi olan vergi dairelerinin, yukarıda da belirtildiği gibi hiyerarşik organizasyonunun, akış organizasyonu ile bütünleşmesi bir zorunluluk olup, kendilerine verilen görevlerin amaçlara uygun ve aksamadan yerine getirilmesi hiyerarşik yapılarına uyumuna bağlı bulunmaktadır.

Bunun için vergi dairesi örgüt yapısının organizasyon tekniği açısından belirlenmesinde; vergi dairesinin, idarenin bütünü içindeki yerinin iyi bilinmesi vergi idaresinin tamamını göz önünde tutarak bütünlüğünün bozulmaması ve örgütlendirme de planlamayı, koordinasyonu ve denetimi kolaylaştırıcı olması esastır.

Bu esaslara göre;

1- Yeni oluşturulacak vergi dairesi örgütün yapısının kurulmasında veya mevcut örgüt yapısının yenilenmesinde veya mevcut vergi dairelerinin örgüt yapısının değiştirilmesinden önce vergi dairesi görevinin detaylı analizinin yapılması gereklidir.

– Yapılacak işlerin belirlenmesi ve gruplandırılması,

– Yapılan gruplamaya göre bu işleri yapacak birimlerin yürüteceklerin belirlenmesi,

– Sorumlulukların belirlenmesi,

– Yetkilerin dağıtılması,

– Koordinasyonun (sevk ve idarenin) esaslarının belirlenmesi, gibi,

2- Dış etkenlerin dikkate alınması,

3- Oluşturulacak örgüt yapısında yer alacak bölüm ve birimlerin, hedef, görev, sorumluluk ve yetkilerinin açık, kesin ve yazılı olarak belirlenmesi,

4- Oluşturulan örgüt yapısının kişisel kararlardan en az etkilenecek şekilde planlanması,

5- Emir kumanda zincirinin, göreve uygun olarak yetki dağılımına göre yapılması,

6- Etkin bir koordinasyon sisteminin kurulması,

7- Denetim yapısı kurulması, ancak baskı unsuru olmasının mutlaka önlenmesi,

8- İmkanlar ölçüsünde örgüt yapısının basit tutulması,

9- Personel sayısı standardının sağlanması ve yanlış personel kullanımına imkan verilmemesi,

10- Birim ve unvan standartları oluşturulması,

11- Örgütün sürekli olarak etüt edilmesi,

Gerekmektedir. Çünkü, çok önceki yıllarda öngörülen örgüt yapısının günümüz ihtiyaçlarına cevap vermesi düşünülemez. Oysa mevcut vergi dairelerinin hiyerarşik organizasyonunda bu ilkelerin varlığından söz etmek imkanı bulunmamaktadır.

B – VERGİ DAİRESİNİN İŞ AKIŞ ORGANİZASYONU

Vergi dairelerindeki iş akışı, vergi dairelerinin iş ve işlemlerinin zamanında ve doğru olarak yapılması bakımından çok önemlidir. Vergi daireleri görevleri itibariyle değişik karakterde ve değişik kültür seviyesinde mükelleflere; aynı şekilde, değişik karakter ve değişik kültür seviyesinde bulunan memurlarla hizmet etmektedir. Bu da kamu hizmetinin tabi sonucudur. Önemli olan uyumlu ve huzurlu bir çalışma ortamı yaratılması ve idare mükellef ilişkilerinde sağlıklı bir yapının oluşturulmasıdır.

Bu yapının oluşturulması da, vergi daireleri iş ve işlemlerinin görev basamaklandırılmasının ve iş akışının iyi yapılması ve uygun iş tekniklerinin seçilmesi ile çalışanların başarı ve eğitim düzeylerine uygun görevlerde çalıştırılmasına bağlı bulunmaktadır.

Vergi dairelerinin iş akış organizasyonu açısından en büyük problemi, iş basitleştirme tekniklerinin ve teşviklerinin uygulanmamasıdır. Uygulamamasının sonucu olarak da;

– Vergi daireleri verimli, etkili ve ekonomik olarak çalışamamakta,

– Belli standartlar geliştirilmediğinden uygulama birliği sağlanamamakta,

– İşlemlerin miktarca çok olması, işlemlerin zamanında yapılmasını engellemekte, yapılanlarda ise hata oranını artırmakta, hataların düzeltilmesi için gereğinden fazla zaman harcanmaktadır.

– Dolayısıyla işlem maliyetinin artmasına ve kırtasiyeciliği boğulmasına neden olmaktadır.

Bunun için vergi dairesi işlemlerinin ıslah edilmesi ve verimliliğin artırılması amacıyla yeni iş sisteminde “ne”, “niçin”, “nerede”, “ne zaman”, “kim” ve “nasıl” sorularına cevap aranarak, mevcut problemlerin giderilmesinin esas alınması gerekmektedir. Bu şekilde geliştirilen iş sistemi dikkatle uygulanır ve işlerlik sağlanırsa, işlerin basitleştirilmesi ve süratlendirilmesi, kırtasiyeciliğin azaltılması, bunun neticesi olarak da iş veriminin artırılması sağlanabilecektir.

Bu çerçevede, vergi dairesinde görevli her kademedeki personele görev tanımı yapılmalıdır. Her görevli yaptığı işi mevzuat ve iş akışı çerçevesinde değerlendirebilmelidir. Tam otomasyon, görev tanımı, sorumluluk verilmesi halinde İş = Personel belirlenebilecek ve hizmet tam olacak, fazla personel başka yönlere sevk edilebilecektir. Bu şekilde yeni iş akış sisteminin belirlenmesinde, akış organizasyonu teknikleri uygulanarak vergi dairesi iş ve işlemlerine ait akış organizasyonunu;

– Vergi dairelerinin görev sahası ve bu görev sahasında yapması gereken işlerin belirlenmesi,

– Belirlenen işlemlerin basamaklarına ilişkin ayrıntıların organizasyon teknikleri ile tespit edilmesi,

– Belirlenen işlere ait mevcut problemlerin meydana çıkarılarak analiz ve sentezlerinin yapılması, en doğru çözüm yollarının araştırılması,

– Karar verilen çözüm yoluna uygun bir iş akış sistemi geliştirilmesi,şeklinde  basamaklandırabilir.

Vergi dairelerinin iş akışına tesir eden ve verimliliğin azalmasına sebep olan diğer olumsuz faktörler ise;

1- Görevin yapılış safhasına göre her kademedeki yönetici ve karar alma sürecine katılma fırsatının tanınmamasına,

2- Memur, şef ve yetkiliye/sorumluya devredilecek yetkilerin, esasların ve kriterlerin net olarak tanımlanmaması ve yetki devrinin müdürün inisiyatifinden çıkarılmaması,

3- İş akışında ve organizasyon yapısında zaman, planlama ve personel hesabına gereken önemin verilmemesi,

4- Memurlar, şefler, müdür yardımcıları ve müdür arasında; vergi dairesi ile Defterdarlık ve Defterdarlık ile Bakanlık arasında iyi bir haberleşme sistemi kurulamaması ve işletilememesi,olarak sayabiliriz.

Bu saydıklarımızdan başka iş akışını olumsuz olarak etkileyen moral bozucu ve çalışma şevkini kırıcı pek çok sebep saymak mümkündür. Ancak, göz ardı edilmemesi gereken tek husus, vergi dairelerinde personelin verimli şekilde çalıştırılmasının yönetimle yakından ilgili olduğudur.

C – VERİMLİLİĞİ ETKİLEYEN DİĞER FAKTÖRLER

1- Çalışma Huzurunun Sağlanması ve Revizyon;

Vergi dairelerinde işlem sayısının hızla artması ve buna bağlı olarak da iş yoğunluğunun çok fazlalığı, iş basitleştirme tekniği ile tespit edilen eski iş düzeni yerine, yeni iş düzeni geliştirmek sabır ve azim gerektirmektedir. Bu itibarla, kullanılacak modern teknikle birlikte insanın emeğinin daha verimli hale getirecek metotlar işletilmesi ve uygulamasının sağlanması gerekmektedir.

Vergi dairelerinin en önemli problemlerinden biride işin ehline verilmemesi, aşırı inisiyatif tanıyan bir yapıda olması ile ayrı eğitim düzeyindeki ve farklı başarı düzeyindeki personelin aynı görevde çalıştırılması, kıdeme değer verilmemesi ve sağlıklı statü ve görev değiştirme kriterlerinin oluşturulmaması olarak sayabiliriz.

Bunların sonucu olarak da vergi dairesi personelinde arzu edilen çalışma heyecanı ve isteği olumsuz yönde etkilenmektedir. Bir anlamda da personel ne için çalıştığını ve gerçekleştirmek istediği amacını bilmeden, bozuk bir moralle çalışmaktadır. Çünkü, çok çalışan çok hata yapar mantığı ile çalışmasının sonucunda hiçbir zaman takdir taltif ve ödül metodunun uygulanmayacağını ancak bu çalışması karşılığında yaptığı hatalardan dolayı kesin ceza göreceğini çok iyi bilmektedir. Bu da moral düzeyi düşük bir vergi dairesi personelinin doğmasına neden olabilmektedir.

Vergi daireleri için şu husus unutulmamalıdır ki, vergi dairesi personelinin yüksek moral her şeyden önce mükellef memur ilişkilerinde olumlu etki yapar. Bunun için vergi dairesi personelinde arzu edilen şekilde çalışma heyecanı ve isteği uyandırmak amacıyla bazı teşvik unsurların uygulamaya konulması gerekmektedir.

Vergilendirme şeklinin ve tekniğinin değişmesi ve gelişmesi nedeniyle mevzuatta ek ve  değişiklikler yapıldığı bir gerçektir. Bu değişikliklerin okunması, anlaşılması, anlatılması ve uygulanması gereken zor bir noktaya gelmektedir. Bu değişiklikleri günlük olarak uygulamasında ise, fiilen mümkün olamamaktadır.

Mevzuat gereği kendi yapması gereken işler yanında, farklı işlemleri de yapan personel ise, diğer kamu kurumlarından farklı olarak görülmemektedir. Halbuki hizmet üretimini kaliteli bir hale getirmenin ve artırmanın bir özelliği ise üretimi yapacak personelin motive edilmesi, maddi ve manevi yönden tatmin edilerek başarılı bir hale getirilmesi gerekir.

Her halükarda, üretilecek malın kalitesi kaliteli insanlarla yapılır. Önce o insana önem verilir. Zira, bir binayı yaparken demir, çimento, kum vb. inşaat malzemesi gerekiyorsa inşaatın vücuda getirilmesi yine bir usta tarafından yapılmaktadır. Nasıl kaliteli malzeme, kaliteli bir usta ile güzel, sağlam bir bina meydana getirilebilir, bunlardan birinin eksik olması halinde ise aksı olursa, bu kadar süratle değişen vergi mevzuatını uygulayacak insanlarında ekonomik, sosyal yönlerden geliştirilmeye çalışılmalıdır.

2- Vergi Dairelerinin Denetlenmesi

Burada özellikle tanımlanan görev ve yetkilerin fiilen uygulanmasında, vergi dairelerinin teftişine(iç denetim) yetkili denetim elemanlarının/iç denetçilerin yaklaşımı da büyük önem arz etmektedir. Çünkü, yönetim kadrolarının (üst,orta ve alt) kendilerine verilen veya devredilen yetkilerini de denetim korku ve baskısı nedeniyle tam olarak kullandıkları söylenemez. Bu baskı ve korku sonucu görev ve yetkiler kullanılmayarak hep bir üst yönetime devredilmeye çalışılmakta, bu da iş ve işlemlerin planlanan şekil ve sürelerde yapılmasını engellemekle yığılmalara neden olmaktadır.

Bu nedenle, vergi dairelerinde yapılacak denetimlerde, performans, iş üretimi, çalışanların ve işlerin yönlendirilmesi şeklinde yapılması gerekmektedir.

3- Ekonomik İyileştirme ve Personelin Ek Harcamaları

Memurların hayat seviyesi, yaşaması, temiz giyinmesi ve moral gücü, idare-mükellef ilişkilerini doğrudan etkilemektedir. Bunlar da memurun ekonomik ihtiyacının karşılanması ile mümkündür. Oysa bu kadar yoğun iş yüküne rağmen emsali kurumlara göre yeterli maaş aldıkları ve aldıkları maaşlar ile ekonomik ihtiyaçlarını karşıladıkları söylenemez.

Öte yandan, mükelleflerce sürekli yüz yüze olan onları karşılayan ve ağırlayan vergi dairelerine temsil ve ağırlama giderlerini karşılama imkanı sağlanmalıdır. Bu hem personeli motive edecek hem de mükellefler nezdinde itibari yüksek olması sağlanacaktır.

4- İlerleme (Yükselme) Kriterleri ve Personelin Özlük Hakları ve Eğitimi

Vergi dairesi personelinin verimini ve etkinliğini düşüren en önemli nedenlerden biri de, hiç kuşkusuz personel özlük haklarının kariyer sisteminin üzerine kurulmamış olmasıdır. Mevcut sistemde memuru en çok meşgul eden konuların başında terfi meselesi gelmektedir. Terfi sisteminin belli kriterlere dayandırılmış olması (Görevde Yükselme Yönetmeliği Esaslarına göre sınav zorunluluğu, idarenin belli kadrolara atama yapmamak için boş kadro bildiriminde bulunmaması v.b.gibi.) yanı sıra  görevlendirmelerde  liyakat esasına uygun yapılmaması pek çok memurun umutsuzluğa kapılmasına ve yetişmiş personelin erozyonuna sebep olabilmektedir.

5- Çalışma Ortamının Uygun Hale Getirilmesi

Vergi dairelerinin çalışma ortamları iş yoğunluğu ölçülmeden, iş akışı gibi araştırmalar yapılmadan veya yapılan araştırmalar dikkate alınmadan belirlenmektedir.

Mevcut işlemlerin yoğun şekilde artmasına rağmen, iş yoğunluğu hiç dikkate alınmadan ilave olarak yeni işler yüklemektedir. Bu artış oranı memurun çalışma temposunu aşmaktadır. Bu konuda personele yönelik hiçbir kriter geliştirilmemiştir.

Bazı Vergi Daireleri hizmet binaları mevcut iş yoğunluğunu karşılayamaz durumdadır. Bu nedenle yapılan yerleşim planları da ihtiyaca cevap verememektedir.

Bu nedenle hizmet binalarının hızla artan iş yoğunluğu karşısında kısa sürede cevap verilemez duruma gelmektedir.

6 -Vergi Dairesi Yöneticilerince Belirli Zamanlarda Hazırlanacak Raporlar

Vergi dairesi yönetimi, bölümlerin ve servislerin iş ve işlemlerinin ne aşamada olduğunu belirlemek, daha sonraki günlere ışık tutulması, aksaklıkların giderilmesi, üst makamların değerlendirmelerine sunulmak üzere, belirli periyotlar da faaliyet raporları düzenlemelidirler. Bu sayede işlerin hangi sürede kaç personel ile yapılabileceği daha rahat bir şekilde ortaya konulabilecek, iş durumu ve hedefler saptanacaktır.

Vergi dairesi üst yönetimi başkanlığında, faaliyet raporu ve personelden gelen öneriler doğrultusunda, daire iş ve işlemler ve aksaklıkların çözümü ile ilgili ayda en az bir defa toplantı düzenlenmelidir. Toplantıda ortaya çıkan aksaklıklar not edilerek Dairede çözülebilecekler daire yöneticisinin başkanlığında görevlendireceği ekiplerle yapılması, dairede çözümlenemeyeceklerin ise Belediye başkanlığına  aktarılması sağlanmalıdır.

SONUÇ ve DÜŞÜNCELER

1- Vergi Dairesi hiyerarşik organizasyonu ile vergi dairesi iş akış organizasyonu arasında uygunluk sağlanmalı, servisler yeniden örgütlenmelidir.

2- Vergi dairesi personelinin güven duygularını artırmak ve moralini yükseltmek için uygulanabilecek bazı teşvik unsurları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.

– Mali avantajlar sağlamak,

– Çalışma mahallerini ve şartlarını iyileştirmek,

– Taktir ve terfi mekanizmasını çalıştırmak

– Yetki ve sorumluluğu artırmak,

– Gelişme fırsatı vermek,

– Eğitim imkanı sağlamak,

– Prestijini artırmak,

– Başarılı yönetici ve memurları ödüllendirmek,

– Sosyal imkanlar sağlamak,

Örneğin; idare-personel ilişkilerinin geliştirilmesi ve personelin idareye bakış açısından olumlu hale getirmek, emekli olanlara jübile düzenlemek, emeklilik, terfi gibi durumlarda törenler yaparak çalışanları mutlu etmek/motivasyonlarını yükseltmek.

3- Vergi dairesi iş ve işlemlerinin modern yönetimin unsurları olan, planlama, organize etme, yürütme, işbirliği yapma, öneride bulunma ve kontrol etme işlevlerinin aşağıda belirtilen şekilde yerine getirilmesini sağlayacak hiyerarşik ve akış organizasyonu kurulmalıdır.

a) Planlama: İşlerin belli bir plan dahilinde yapılması için kısa ve uzun dönemli iş planları yapmak veya yaptırmak.

b) Organize etmek: Planlanan işlerin gerekli hızla ve doğru olarak sonuçlandırmak için temek fonksiyonların yerine getirilmesi ile ilgili talimatları hazırlamak ve belirlenen esaslara uygun yürütülmesini sağlamak.

c) İşleri yürütmek: İşlerin planlanan sürede, yasalara ve talimatlara uygun olarak yapılmasını sağlamak.

d) İşbirliği yapmak: Diğer kamu kurum ve kuruluşları (tapu müdürlüğü, nüfus müdürlüğü, Maliye Bakanlığına bağlı mal müdürlükleri ve vergi dairesi v.b.gibi.) ile sıkı bir işbirliğinin sağlanması,

e) Öneride bulunmak: Vergi daireleri iş yükü azaltılması veya hızlandırılması, işlemler konusundaki önerilerin sözlü ve yazılı olarak üst yönetime bildirilmesi,

f) Kontrol etmek: Vergi dairesi çalışmalarını kontrol etmek ve ettirmek sonuçların alınmasını takip ederek değerlendirmek.

4- Vergi dairesi iş ve işlemlerinin hızlandırılması için çalışma grupları oluşturulması, çalışma grubunda göreve uygun nitelikte eleman çalıştırılması ve grup elemanlarının görev, yetki ve sorumluluklarının açık ve kesin olarak belirlenmesi gereklidir.

Bütün bunların sonucu olarak vatandaşların anayasal ödevlerinin gereği olarak gelirlerinin  belli bir miktarını vergi olarak ödeme görevlerini pratik, etkili, rahat, verimli ve en az maliyetle yerine getirmelerini sağlamakla sorumlu tek kamu idaresi olan belediye idaresinin uç birimi olan vergi dairelerinin son derece dikkatli oluşturulması ve yönetilmesi Belediye Başkanlıklarının en önemli görevleri arasında olmalıdır.

 

 

Yazıldı Makale ve Görüşler

KAMU ALACAKLARI

Mar06
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

KAMU ALACAKLARI

GİRİŞ

Tarihi gelişim süreci içinde insanoğlu, müşterek ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla toplumun en üst kurumu olan devlete çeşitli görevler yüklenmiştir. Toplumların ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerine paralel olarak devlete yüklenen görevlerde ve devlet anlayışında ciddi değişiklikler meydana gelmiştir. Liberal devlet anlayışı, devlete sadece savunma, adalet ve iç düzeni sağlama görevlerini yükleyip, ekonomik hayata müdahalesini gereksiz ve hatta ekonominin doğal kanunlarını bozucu olduğunu savunmuştur. Müdahaleci ve sosyal devlet anlayışı ise, devletin sosyal barışı ve adaleti sağlamak amacıyla ekonomik ve sosyal hayata aktif müdahalesini gerekli görmüştür. Günümüzdeki iktisat politikalarının ve rasyonel devlet anlayışının ekonomik ve sosyal hayata hakim olması ile birlikte devletin asli fonksiyonlarına dönmesi savunulmuş ve görevlerinde önemli kısıtlamalara gidilmiştir.

Vergi, kamu hizmetlerini üretilerek topluma sunulabilmesi için yapılması gereken kamu harcamalarının temel kaynağını oluşturmaktadır. Vergi alacağının normal yollarla tahsili gerçekleşmediğinde kamusal zora başvurulması kaçınılmaz olur. Bu nedenle, kamu icra hukuku çerçevesinde, vergi alacağının güvenliğini sağlayıcı kurumlara ve gerektiğinde bu alacağın kamu gücünün kullanılması yolu ile cebren takip ve tahsiline ilişkin kurallara yer verilmiştir. Türkiye’de kamu icra hukukunun temel kaynağı 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’dur.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, kamu alacaklarının yükümlülerce gerek isteyerek gerek zorla ödenmesi usullerini düzenleyen kanundur. Devlet, kamu gücüne dayanan ve kendisine ait olan bir alacağın tahsiline yönelir.

KAMU ALACAKLARININ ÖNEMİ

Yirminci yüzyılda devlet anlayışı önemli aşamalar geçirmiştir. Kamu hizmetlerine olan talep büyümekte, kamu hizmetleri ve giderleri, siyasal, ekonomik ve toplumsal nedenlerle artmaktadır. Devletin ekonomiye müdahalesi artmakta, geçen yüzyılın jandarma devlet anlayışı terk edilmiş bulunmaktadır.

Kamu hizmetlerinin neler olacağı ve bunların hangi boyutta yürütüleceği, sahip olunan mali ve ekonomik koşullara göre, anayasal ilke ve koşullar doğrultusunda siyasal iktidar tarafından kararlaştırılıp, gerçekleştirilir. Kamu hizmetlerinin genişletilmesi veya daraltılması, bir ülkede izlenen ve geçerli olan genel bir politikaya bağlıdır ve onun sonucudur.

Kamu hizmetlerinin artması, kamu ekonomisinin ulusal ekonomideki payını büyütmektedir. Kamu harcamaları, gerek gerçek harcamalar açısından, gerekse transfer harcamaları açısından[9] ele alındığında zaman içinde tutarlarının arttığı görülmektedir.

Çeşitli nedenlerden dolayı kamu harcamalarının artışı, bu harcamaların finansmanında kullanılacak kamu alacaklarının korunması ve tahsili konusu üzerinde titizlikle durulması gereğini ortaya çıkartmış ve kamu alacaklarının korunması ve tahsili, kamu hizmetlerinin devamlı ve sağlıklı bir biçimde yerine getirilmesi ile doğrusal bir bağlantı içine girmiştir.

KAMU ALACAĞI KAVRAMI

Kamu hizmetlerinin finanse edilmesi ve yürütülmesi amacıyla devlet, Anayasa’dan aldığı yetkiye dayanarak bazı mali yükümlülükler koymaktadır. Bunlar vergi, resim, harç gibi çeşitli adlarla anılmaktadır. Dar anlamda kamu gelirleri olarak da tanımlanan bu mali yükümlülüklerin temel özelliği kamu gücüne dayanarak alınmaları, yani cebir unsurunun ağır basmasıdır. Devletin ayrıca borçlanma, para işlemleri veya mülk ve teşebbüsleri dolayısıyla kamu gücü kullanmadan elde ettiği ve geniş anlamda kamu gelirleri olarak tanımlanan iktisadi değerler de vardır. İşte kamu hukukundan doğan kamu gelirleri tahakkuk aşamasından sonra tahsil edilebilecek bir aşamaya gelerek kamu alacağı sıfatını kazanmaktadır.Genel bir tanım yapmak gerekirse; ‘’ Kamu Alacakları; Devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait, vergi ve benzeri mali yükümlülükler, ceza kovuşturma ve yargılama masrafları, vergi cezası ve para cezası gibi birincil ve gecikme zammı, gecikme faizi ve pişmanlık zammı gibi ikincil alacaklar ile idari sözleşme ve kamu hizmetlerinden doğan alacaklardır.’’

KAMU ALACAKLARININ TÜRLERİ

Kamu alacağı kavramı, Türk mali literatürüne Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile girmiş olup, vergi alacağı kavramından daha geniş kapsamlıdır. Kamu alacaklarının takip ve tahsil usulüne ilişkin esasları belirleyen 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 1. Maddesinde bu Kanunu uygulayacak alacaklı kamu idareleri ismen belirtilmiş ve bu idarelerin hangi alacaklarına bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı sayılmak suretiyle kapsama giren alacaklar açıklanmıştır.Kamu alacaklarının kapsamına giren alacakları; Asli kamu alacakları, Fer’i kamu alacakları, Kamu hizmetleri uygulamasından doğan kamu alacakları, Takip giderlerinden oluşan kamu alacakları, Özel kanunlarında 6183 sayılı Kanununa göre tahsil edileceği belirtilen alacaklar, 6183 sayılı Kanun’un kapsamı dışında kalan kamu alacakları, olarak çeşitli gruplara toplanmıştır.

 KAMU ALACAKLARININ TÜRLERİ

ASLİ KAMU ALACAKLARI

Asli kamu alacakları; Vergi Usul Kanunu, Gümrük Kanunu veya İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamındaki vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait mahkeme giderleri, vergi cezaları ve para cezalarından oluşmaktadır.

Vergi; anlamı vergi mükellefi olsun olmasın herkes için açıktır: “Devlete zorunlu olarak yapılan ödemeler.”   Diğer bir tanımla vergi; toplumun içinde bulunduğu koşulların gerektirdiği tedbirleri almak için, ödeme gücü olanlardan, bu güçleri ile orantılı olarak aldıkları zorunlu, karşılıksız ve nihai parasal ödemelerdir. Resim; kamu kurumlarının belirli bir hizmetin ya da işin yapılmasına yetki ve izin vermesi sonucu,  bu işi veya hizmeti üstlenen kimselerden alınan paralardır.  Harç; bir kamu kurumunun sunduğu hizmet karşılığında bu hizmetten yararlanan ve özel yarar sağlayan kişilerden alınan paralardır. Muhakeme giderleri; ceza tahkik ve takiplerine ait bir dava söz konusu olduğunda, davanın sonuna kadar o dava için yapılmış olan giderlere karşılık olarak alınan kısımdır. Vergi cezaları, vergi kanunlarında yer alan maddi ve şekli yükümlülüklerin ihlal edilmesi sonucu uygulanan yaptırımlardır. Vergi cezaları, idari para cezaları niteliğindedir. Para cezaları, kanunların getirmiş olduğu kuralların ihlali nedeniyle uygulanan adli ve idari para cezalarıdır.

 FER’İ KAMU ALACAKLARI

Fer’i kamu alacakları, asli kamu alacaklarının vadesinde ödenmemesi sebebiyle doğan alacaklardır. Bunların kapsamına; Vergi Usul Kanununun 112 / 3-b maddesindeki gecikme faizi, AATUHK’NIN 48.maddesindeki tecil faizi, AATUHK’NIN 51.maddesindeki gecikme zammı, AATUHK’NIN 58.maddesindeki haksız çıkma zamları girmektedir. Bu alacaklar devletin uğradığı ekonomik kaybı karşılamaya yönelik olup, asıl kamu alacaklarına bağlı olarak hesaplanırlar. Dolayısıyla asıl kamu alacağı olmadan fer’i kamu alacağı olamaz. Ayrıca asıl kamu alacakları hangi hukuki rejime tabi ise fer’ileri de aynı hukuki rejime tabi olurlar. Bu çalışmamızda bunları kısaca açıklayalım:

Gecikme zammı; tahakkuk etmiş ve ödenmesi gereken aşamaya gelmiş bir kamu alacağının, vadesinde ödenmemesi nedeniyle vade tarihinden ödeme tarihine kadar hesaplanan bir alacaktır. Gecikme faizi; zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için, sonradan yapılan ikmalen, re’sen veya idarece tarhiyatlarda, verginin normal vade tarihinden son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar hesaplanan bir alacaktır. Tecil faizi; asıl kamu alacaklarının ödenmesinin ertelenmesi dolayısıyla, devlete ait bir paranın kullanılması karşılığında başvuru tarihinden ödeme tarihine kadar hesaplanan bir alacaktır. Pişmanlık zammı; hiç beyan edilmeyen veya eksik beyan edilen vergilerin, sonradan pişman olunarak kendiliğinden beyan edilmesi ve ödenmesi halinde, vade tarihinden ödeme tarihine kadar hesaplanan bir alacaktır. Haksız çıkma zammı; tahakkuk etmiş bir kamu alacağının tahsili için gönderilen ödeme emrine itiraz edilmesi ve haksız çıkılması halinde, itirazı reddolunan kamu alacağının yüzde onu oranında hesaplanan bir alacaktır.6183 sayılı Kanun asli ve fer’i kamu alacaklarını belirtirken sayım tekniğini kullanmış bulunmaktadır. Adı geçen kanunda; kamu hizmetleri uygulamasından doğan kamu alacakları belirtilirken ise, sayım tekniği kullanılmamış olup yalnızca istisnalar sayılmıştır.

KAMU HİZMETLERİNİN UYGULANMASINDAN  DOĞAN KAMU ALACAKLARI

Kamu hizmeti kavramı dar ve geniş anlamda olmak üzere iki şekilde ele alınabileceğini yukarıda belirtmiştik. Geniş anlamda kamu hizmeti, bir kamu idare veya müessesesi tarafından doğrudan doğruya veya böyle bir idarenin gözetimi altında ihtiyaçları ya da çıkarları tatmin ve temin etmek amacıyla girişilen teşebbüsler ve gösterilen faaliyetlerdir. Dar anlamda kamu hizmeti ise, kamu idare ve müesseselerinin kamu hukukuna mahsup usuller dairesinde ve bu hukuktan doğan yetki ve ayrıcalıklara dayanarak gösterdiği faaliyetlerle yaptığı hizmetlerdir. Kanunda belirtilen kamu hizmeti kavramı dar anlamda kullanılmıştır.

Kamu hizmetlerini uygulanmasından doğan alacaklar; devlet, il özel idareleri ve belediyelerin akitten, haksız iktisap ve haksız fiilden doğan alacakları dışında kalan ancak kamu hizmetlerinin uygulanmasından doğan alacakları kapsamaktadır. Kamu hizmetlerinin uygulanmasından doğan alacakların belirlenmesinde kanun koyucu istisnaları gösterme usulün tercih etmiştir. Çünkü akitten, haksız fiilden ve haksız iktisaptan doğan alacaklar özel hukuk ilişkisi sonucu ortaya çıkan kamu alacağı sayılamazlar. Nitekim, devletin bir akitten veya haksız bir fiilden doğan alacakları İcra İflas Kanununa göre takip edilir. İdari akitler ise istisna kapsamına girmezler. Çünkü idari akitlerin esası ve en önemli özelliği bunlardan idare lehine doğacak alacakların idari usullerle tahsil edilebilmeleridir. Bu nedenle özellikle bir kamu hizmetinin yerine getirilmesi için akdedilen imtiyaz sözleşmeleri, kamu alacağının kaynaklarından birini oluşturur. Kamu hizmetlerinin uygulanması sonucunda doğan kamu alacaklarına örnek olarak; su bedelleri, katılma payları, vb. sayılabilir.

TAKİP GİDERLERİNDEN OLUŞAN KAMU ALACAKLARI

Kamu alacaklarının takip giderleri, kamu alacağının cebren takip ve tahsili sırasında alacaklı kamu idaresi tarafından yapılan masraflardan oluşmaktadır. Bunların kapsamına, asli ve fer’i kamu alacakları ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan alacakların cebren tahsili sırasında yapılan ve icrai takibat dolayısıyla katlanılan ilan, haciz, taşıma, muhafaza, satış vb. giderler girmektedir. 6183 sayılı Kanun’un 2.maddesinde, çeşitli kanunlarda Tahsili Emval Kanunu’na göre tahsil edileceği bildirilen her çeşit alacakların, 6183 sayılı Kanun’a tabi olacakları belirtilmiştir. Bu hükme göre; bu nitelikteki kamu alacakları için herhangi bir koşulun varlığı aranmaz. Alacağın Tahsili Emval Kanunu’na göre takip edileceği yolunda bir hüküm kanunda varsa; o alacak, kamu alacağı niteliğinde olsun olmasın 6183 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre kamu alacağı sayılmaktadır.

6183 SAYILI KANUN KAPSAMI DIŞINDA KALAN KAMU ALACAKLARI

6183 sayılı Kanun’un kapsamı dışında kalan kamu alacaklarından birisi borçlanma işleminden doğmaktadır. Devlet, borçlanma işlemini iki yolla yapabilir. Bunlardan biri zorunlu olmayan borçlanmadır. Bu borçlanma işlemine devlet, özel hukuk tüzel kişisi sıfatıyla girişir. Burada tarafların rızasına dayalı bir borç akdi bulunmaktadır. Burada tarafların rızasına dayalı bir borç akdi bulunmaktadır ve bu borç akdi 6183 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre kamu alacağı yaratmaz. Devletin diğer borçlanma yolu ise zorunlu borçlanmadır. Burada kamu gücü ağır basmaktadır ve bu yolla borçlanmadan doğan gelirler kamu alacağı sayılırlar. Ancak zorunlu borçlanmadan doğan alacaklar da 6183 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi dışında kaldıklarından haklarında bu kanun uygulanamaz.

Bir başka kamu gelir çeşidi de parafiskal gelirlerdir. Parafiskal(vergi benzeri) gelirler,belirli amaçların gerçekleştirilmesi için kurulmuş sosyal güvenlik kuruluşları ile mesleki kamu kurumlarına, bu amaçlarında kullanılmak üzere gelir toplama yetkisinin verilmesiyle ortaya çıkan bütçe dışı bir kamu geliridir . Parafiskal Gelirler, kanunla alınmaları ve zorunlu olmaları nedeniyle vergiye benzerler. Bütçe dışı bir kamu geliri olan bu gelir türü ,6183 sayılı Kanun kapsamına girmez, ancak özel kanunlar ile bunlara kamu alacağı statüsü tanınabilmektedir. Örneğin, SGK Kanunu’nun 80/4-b maddesinde primlerin ödenmeyen kısmına 6183 sayılı Kanun’da belirtilen gecikme zammının uygulanacağı belirtilmiştir.

 

 

Yazıldı Makale ve Görüşler

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız