• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Aylık Arşivler : Mayıs, 2015

Danıştay Sekizinci Daire, Esas: 2010/9072, Karar: 2014/5707, Tarih: 25.06.2014

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Sekizinci Daire, Esas: 2010/9072, Karar: 2014/5707, Tarih: 25.06.2014

ÖZÜ: 25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenen “I-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan 1000 m2 ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin hukuka aykırılığı hk.

25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenen “I-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Anayasanın 124. maddesinde; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunlar ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak koşuluyla yönetmelik çıkarabileceği öngörülmüştür.

24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 4/7/1934 tarihli 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, 14/6/1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun, 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu, 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununa dayanılarak hazırlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik 10.08.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anılan Yönetmelikte 25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle değişiklik yapılmış ve Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenen I bendi ile “I-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü getirilmiştir.

Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğine ekli Ek 5 sayılı Cetvelin (B) bendinin 37. sırasında “ekmek ve ekmek çeşitleri üreten yerler İkinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler arasında sayılmıştır.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinin 1(d) bendinde, ikinci sınıf gayrisıhhi müessese: Meskenlerden mutlaka uzaklaştırılması gerekmemekle beraber izin verilmeden önce civarında ikamet edenlerin sıhhat ve istirahatleri üzerine gerek tesisatları ve gerekse vaziyetleri itibarıyla bir zarar vermeyeceğine kanaat oluşması için inceleme yapılması gereken işyerlerini ifade eder tanımlamasına yer verilmiştir.

Kamu yararını gözetmek ve kamu düzenini sağlamakla görevli bulunan idarenin kentleşmenin getirdiği yoğun nüfus artışı ve hızlı yapılaşma başta olmak üzere uygulamada meydana gelen değişiklikleri ve zorunlulukları da göz önünde bulundurarak, nüfus bakımından belli büyüklüğe ulaşmış belediye sınırları içindeki fırınların konutların altında veya uygunsuz yapılarda faaliyet göstermesini önlemek ve belli bir standart dahilinde hizmet vermelerini sağlamak amacıyla “ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması” yolunda yapmış olduğu düzenlemede kamu yararına ve hukuka aykırılık görülmemiştir.

Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemine gelince; Gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanarak 05.06.2004 tarihli 25483 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 29. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; 4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretime geçen ve/veya bu ürünleri mübadele konusu yapan gerçek veya tüzel kişiler; üretimden men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelerin, tescil ve izin işlemleri yapıldıktan sonra üretim yapmalarına izin verilir.

Üretim izni alınmamış gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemeleri satan veya miadı dolmuş gıda maddelerini satan işyerlerindeki ürünlere el konulur ve bu ürünleri satan işyerleri birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır.

4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptıran; ancak, asgari teknik ve hijyenik şartlarını muhafaza etmeden üretim yapan işyerleri, durumlarını düzeltinceye kadar faaliyetten men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelere, mevcut durumlarını düzelttikten sonra üretim yapma izni verilir. İlgili mercilerce verilen otuz günlük süre içerisinde, eksikliklerini gidermeyen işyerlerinin çalışmaya esas olan izinleri iptal edilir.” kuralı getirilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, 19.10.2010 tarihinde Kayseri Tarım İl Müdürlüğü resmi kontrol görevlilerince yapılan denetim sırasında ilgili işyerinin, izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretim faaliyetinde bulunduğunun 321 sayılı Denetim ve Kontrol Raporuyla tespit edilmesi üzerine Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işlemi ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddedildiği, Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı işlemi ile de üretim ile ilgili faaliyetinin durdurulduğu anlaşılmakta olup, “ekmek fırını” olarak üretim faaliyetinde bulunan ilgili işyerinin yukarıda belirtilen yönetmelik hükmü çerçevesinde, amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olmak, koşulunu taşımadığından bahisle çalışma ruhsatı talebinin reddedilmesinde ve aynı nedenle ekmek üretimiyle ilgili faaliyetinin durdurulmasında yukarıda değinilen Yasa ve Yönetmelik hükümlerine aykırılık görülmemiştir.

Her ne kadar davacılar işyerlerinin 14.06.2010 tarihinden itibaren fırın olarak faaliyet gösterdiğini ve bu nedenle kazanılmış hakkın söz konusu olduğunu ileri sürmekte iseler de, 14.06.2010 tarihinde çalışma ruhsatı alınmadan faaliyete başlanıldığı gibi tespitin yapıldığı 19.10.2010 tarihine kadar da çalışma ruhsatının alınmadığının anlaşılması karşısında, ilgili işyeri açısından kazanılmış haktan söz etmeye olanak bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmüştür.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

 

            Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince, önceden belirlenen 25.06.2014 gününde davacı vekili Av. Hacı Osman Özülkü ile davalı Başbakanlık’ı temsilen Hukuk Müşaviri Tuğba Erpek’in geldiği, diğer davalı idareleri temsilen gelen olmadığı görüldükten ve tarafların açıklamaları ile Danıştay Savcısının düşüncesi dinlenip duruşmaya son verildikten sonra işin gereği görüşüldü:

Davalı Başbakanlık ve Kocasinan Belediye Başkanlığı’nın usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.

Dava, 25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikle Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendine eklenen “1-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” şeklindeki hüküm ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü’nün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğü’nün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, Yönetmeliğin, sıhhi ve gayrisıhhi işyerleri ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatlandırılması ve denetlenmesine dair iş ve işlemleri kapsayacağı belirtildikten sonra “Dayanak” başlıklı 3. maddesinde, “24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 4/7/1934 tarihli 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, 14/6/1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun, 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu, 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununa dayanılarak hazırlanmıştır.” hükmü yer almıştır.

Aynı Yönetmeliğin Gayrisıhhi Müesseseler Listesi Başlıklı Ek-2 cetvelinin (C) bölümünün 6.19 no.lu sırasında; günlük üretimi 1000 kg/günden az olan ekmek, sade pide ve ekmek çeşitleri üreten büyükşehir belediyesi sınırları içinde en az250 m2, büyükşehir belediyesi olmayan illerde en az200 m2, köy, belde ve ilçe belediye sınırları içinde en az 100m2 olması zorunlu yerler üçüncü sınıf gayrisıhhi müesseler arasında sayılmış; 4. maddenin 1(e) bendinde, üçüncü sınıf gayrisıhhi müessese: Meskenlerin yanında açılabilmekle beraber yalnız sıhhi nezarete tabi tutulması gereken işyerlerini ifade eder tanımlamasına yer verilmiştir.

İptali istenilen 5. maddenin (m) bendinde ise, “1-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nızamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davalı Belediye tarafından konut-fırın kullanım amacı ile 12/01/2010 tarihinde yapı kullanma izin belgesi verilen ve tapu senedi belgesinde de simit ve pide fırını niteliği bulunan söz konusu taşınmazın, malik Mehmet Karamemiş tarafından diğer davacıya kiraya verildiği, işyeri açma ve çalışma ruhsatı olmaksızın pide fırını olarak faaliyet gösterdiği zabıta marifetiyle düzenlenen 14/06/2010 tarihli ihtarname ile tespiti sonrasında, söz konusu taşınmaza ilişkin 21/10/2010 tarihinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı başvurusunda bulunulduğu, Kocasinan Belediye Başkanlığı’nca dava konusu Yönetmelik maddesi uyarınca söz konusu yapının ayrık nizam – müstakil bir yapı olmadığından dava konusu işlemle başvurunun reddine karar verdiği, diğer davalı Kayseri Valiliği de 5179 sayılı Yasanın 29/a maddesi uyarınca izin almaksızın faaliyette bulunduğuna ilişkin 19/10/2010 tarih tespit sonrasında faaliyetten men kararı vermesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır

Uyuşmazlıkta, dava konusu edilen Yönetmelik maddesinin ayrı, bu yönetmelik maddesi uyarınca Kocasinan Belediye Başkanlığı tarafından tesis edilen bireysel işlem ile 5179 sayılı Yasa uyarınca Kayseri Valiliği tarafından tesis edilen işlemin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.

İlk olarak dava konusu işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinin incelenmesinden;

Anayasanın 124. maddesinde; Başbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilecekleri hükme bağlanmıştır.

Yasa koyucu düzenleyeceği konularda genel prensipleri belirler ve bunun uygulanmasını, yürütmeye bir başka ifadeyle idarelere bırakır. Bu asli düzenleme yetkisinin Yasama organına ait olmasının doğal bir sonucudur.

Ancak, idarelerin yönetmelik düzenleme yetkisi yasama organının çizdiği sınırlar içinde, başta Anayasa olmak üzere, Kanun, Tüzük gibi üst hukuk normlarına aykırı olmamak kayıt ve şartına bağlı olarak gerçekleşebilir.

Yönetmeliklerin sebep unsurunu yasa veya tüzükler oluşturur. Yasaların düzenlemediği bir alanda yönetmelik çıkarılması olanaksızdır.

Öğretide de türevsel bir yetki olarak kabul edilen idarelerin düzenleme yetkisinin, yasalarla getirilen hükümleri kısıtlayacak bir şekilde kullanılamayacağı İdare Hukukunun en temel prensiplerindendir.

Dava konusu edilen Yönetmelik maddesi ile büyükşehir belediyesi ve nüfusu 100.000’i geçen belediye sınırları içerisinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda olması düzenlemesi getirilmiş, bu konuda alışveriş merkezleri bünyesinde belli bir alana sahip marketlerde bulunan fırınlar, düzenlemeden istisna tutulmuştur.

İdarelerin halk sağlığı ve güvenliğini sağlama amacıyla belirli kurallar ve kriterler getirmeleri mümkündür. Ancak, bu kuralların uyuşmazlıkta olduğu gibi Yönetmelik ile düzenlenmesi durumunda, Yönetmeliğin yasal dayanağının bulunması ya da bu konuda üst hukuk normlarında düzenleyici işlem tesisine yetki vermesi gerektiği açıktır.

Uyuşmazlık bu kapsamda değerlendirildiğinde, dava konusu Yönetmelik maddesi ile ülkemizde en çok tüketilen gıda maddelerinden biri olan ekmek ve ekmek çeşitlerinin üretiminden tüketicilere ulaşıncaya kadar halk sağlığının ve güvenliğinin korunması amacının gerçekleştirilmesi için sağlık ve çevre şartlarına göre belirli standartların sağlanabilmesine yönelik koşullar getirildiği, bu tür işyerlerinin kamu sağlığı ve güvenliği bakımından müstakil bina ve ayrık nizamda bulunması koşulu getirilerek de kamu yararının amaçlandığı anlaşılmakla beraber, söz konusu düzenleme ile getirilen “nüfus” ve “büyükşehir kriterinin yasal bir dayanağının bulunmadığı görülmektedir.

Her ne kadar savunma dilekçelerinde dava konusu Yönetmelikte nüfusu belli bir sayının üzerinde bulunan yerleşim yerlerinde açılacak fırınlarda belli bir standartın getirilmesinin amaçlandığı, konutların altında ve uygunsuz yerlerde fırın açılmasının engellendiği, büyük marketlerin üst ölçekli imar planları ile oluşması ve yapımı esnasında ekmek üretimi için özel bir düzenleme yapıldığından kapsam dışında tutulduğu ileri sürülmekte ise de, halk sağlığı ve güvenliği bakımından büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde ya da belli bir nüfus sayısı üzerinde olan yerleşim yerleri ile büyükşehir sınırları içerisinde bulunmayan ya da belli bir nüfus altında olanlar açısından herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu yönüyle getirilen düzenlemenin hem taşınmaz maliki, hem işyeri ruhsatı talep eden, hem de bu taşınmazlarda faaliyet gösteren işyerlerinden etkilenen vatandaşlar açısından eşitsizliğe sebep olduğu görülmektedir. Başka bir ifade ile fırınlara halk sağlığı ve güvenliği amacıyla belirli bir standartın getirilmesi amaçlanıyor ise, söz konusu kriterlerin aynı faaliyet konusuna ilişkin tüm işyerlerini kapsaması gerektiği açıktır.

Öte yandan, söz konusu yönetmelik maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapı ruhsatını ve yapı kullanma izin belgesini “konut ve fırın” şeklinde alan ve tapu senedine işleten taşınmaz malikleri yönünden ise düzenleme yapılırken geçiş hükümlerinin de getirilmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının kullanması nın da engellendiği açıktır.

Bu nedenlerle, yasal dayanağı bulunmayan, getirilen düzenlemenin objektif kriteri belirlenmeden, ayni hukuki durumda olanlara ilişkin farklı kriterler getiren ve mülkiyet hakkının kullanılması engelleyen dava konusu düzenleyici işlemde hukuka uyanık bulunmaktadır.

Dava konusu 21.10.2010 günlü Kocasinan Belediye Başkanlığı işlemi yönünden ise;

Diğer yandan, dava konusu işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı Kocasinan Belediyesi Sağlık işleri Müdürlüğü işleminin dayanağı düzenleyici işlemin hukuka aykırılığı tespit edildiğine göre, davacının ruhsat talebinin dava konusu Yönetmeliğin ilgili maddeleri uyarınca yeniden değerlendirilerek işlem tesis edilmesi gerektiğinden hukuka uyarlık bulunmadığı açıktır.

Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı işleminin iptali istemine gelince;

Gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza. depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanarak 05.06.2004 tarihli 25483 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 29. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; 4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretime geçen ve/veya bu ürünleri mübadele konusu yapan gerçek veya tüzel kişiler; üretimden men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelerin, tescil ve izin işlemleri yapıldıktan sonra üretim yapmalarına izin verilir.

Üretim izni alınmamış gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemeleri satan veya miadı dolmuş gida maddelerini satan işyerlerindeki ürünlere el konulur ve bu ürünleri satan işyerleri birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır.

4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptıran; ancak, asgari teknik ve hijyenik şartlarını muhafaza etmeden üretim yapan işyerleri, durumlarını düzeltinceye kadar faaliyetten men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelere, mevcut durumlarını düzelttikten sonra üretim yapma izni verilir.

İlgili mercilerce verilen otuz günlük süre içerisinde, eksikliklerini gidermeyen işyerlerinin çalışmaya esas olan izinleri iptal edilir.” kuralı getirilmiştir.

Olayda, 19.10.2010 tarihinde Kayseri Tarım İl Müdürlüğü resmi kontrol görevlilerince yapılan denetim sırasında ilgili işyerinin, izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretim faaliyetinde bulunduğunun 321 sayılı Denetim ve Kontrol Raporuyla tespit edilmesi üzerine Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı işlemi ile de üretim ile ilgili faaliyetinin durdurulduğu anlaşılmakta olup, tesis edilen işlemde yukarıda değinilen Yasa hükümlerine aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendi ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü’nün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemin oyçokluğu ile iptaline, Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğü’nün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin oybirliği ile reddine, dava kısmen iptal kısmen ret ile sonuçlandığından aşağıda dökümü gösterilen 233,65 TL yargılama giderinin takdiren 80,00 TL’nın davacı üzerinde bırakılmasına, kalan yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.000,00 TL avukatlık ücretinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.000,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı Başbakanlık ve Kocasinan Belediye Başkanlığı’na verilmesine, posta giderinden artan kısmın davanın kesinleşmesi sonrasında davacıya iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 25/06/2014 tarihinde ile karar verildi.

 

KARŞI OY :

 

            X- Dava; davacının, fırın açmak üzere İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı verilmesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 21.10.2010 günlü Kocasinan Belediye Başkanlığı işlemi ile işlemin dayanağı olarak gösterilen ve 25.7.2010 tarihli değişiklikle yürürlüğe giren İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin (m) fıkrası ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğü’nün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

560 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan 10.7.1996 gün ve 22682 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Gıda Üretimi ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmeliğin “Ekmek ve Ekmek Çeşitlerini Üreten İşyerlerinin Taşıması Gereken Ek Teknik ve Hijyenik Özellikler” başlıklı Ek-10/A maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde; “Ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işyerleri; ayrık nizamda müstakil binalarda kurulur ve binanın tamamı işyeri ve müştemilatına tahsis edilir. Sanayi bölgeleri ile mesken amacıyla kullanılmayan müstakil binalarda kurulan süper, hiper, gross, mega marketlerin bünyesinde, kendi müşterilerine satış yapmak üzere faaliyet gösteren ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işyerlerinde; ayrık nizam ve binanın tamamı sadece işyeri ve müştemilatına tahsis edilme hususları aranmaz. Ancak, bu binalardaki bölümlerin hiçbiri, insanların ikametine mahsus yerler olarak kullanılamaz” düzenlemesi yer almakta iken 6.5.2003 gün ve 25100 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik değişikliği ile söz konusu madde yürürlükten kaldırılmış ise de; Dairemizin 25.4.2004 gün ve E:2003/3172, K:2004/2429 sayılı kararıyla ilgili Yönetmelik değişikliği iptal edilmiş ve Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunun 16.5.2007 gün ve E:2004/2507, K:2007/957 sayılı kararıyla onanmış olup, 10.07.1996 gün ve 22682 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan yukarıda adı ve metni yazılı söz konusu düzenleme halen yürürlüktedir.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğe, 25.7.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesiyle eklenen 5. maddesinin 1. fıkrasının (m) bendiyle “Büyükşehir belediyesi ile nüfusu 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz) hükmü getirilmekle yukarıda yer verilen düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; davalı Belediye tarafından konut-fırın kullanım amacı ile 12/01/2010 tarihinde yapı kullanma izin belgesi verilen ve tapu senedi belgesinde de simit ve pide fırını niteliği bulunan söz konusu taşınmazın, malik Mehmet Karamemiş tarafından diğer davacıya kiraya verildiği, işyeri açma ve çalışma ruhsatı olmaksızın pide fırını olarak faaliyet gösterdiği zabıta marifetiyle düzenlenen 14/06/2010 tarihli ihtarname ile tespiti sonrasında, söz konusu taşınmaza ilişkin 21/10/2010 tarihinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı başvurusunda bulunulduğu, Kocasinan Belediyesi dava konusu Yönetmelik maddesi uyarınca söz konusu yapının ayrık nizam – müstakil bir yapı olmadığından dava konusu işlemle başvurunun reddine karar verdiği, diğer davalı Kayseri Valiliği de 5179 sayılı Yasanın 29/a maddesi uyarınca izin almaksızın faaliyette bulunduğuna ilişkin 19/10/2010 tarihli tespit sonrasında faaliyetten men kararı vermesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu edilen Yönetmeliğin 5 (m) maddesi ile ilgili istem hakkında; yukarıda aktarılan tüm bu düzenlemeler ile Ülkemizde en çok tüketilen gıda maddelerinden biri olan ekmek ve ekmek çeşitlerinin üretiminden tüketicilere ulaşıncaya kadar halk sağlığının ve güvenliğinin korunması amacının gerçekleştirilmesi için sağlık ve çevre şartlarına göre belirli standartların sağlanabilmesine yönelik koşullar getirildiği, bu tür işyerlerinin kamu sağlığı ve güvenliği bakımından müstakil bina ve ayrık nizamda bulunması koşulu getirilerek de kamu yararının gözetildiği görülmektedir.

Kamu yararını gözetmek ve kamu düzenini korumakla görevli idarenin, bu doğrultuda ve nüfusu belli bir sayının üstünde olan yerleşim yerleri için getirilen kriterlerin diğer yerleşim yerlerinde faaliyette bulunan fırınlar için öngörülmemiş olması, bu kriteri hukuka aykırı kılmaz.

Belirtilen nedenle iptali istenen düzenlemede ve bu düzenleme esas alınarak işyeri açma ve çalışma ruhsatının reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı düşüncesiyle aksi yöndeki çoğunluk kararına bu yönüyle katılmamaktayız.

 

Yazıldı Yargı Kararları

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8152, Karar: 2013/2702, Tarih: 17.04.2013

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8152, Karar: 2013/2702, Tarih: 17.04.2013

ÖZÜ: İmar planında yol ve otopark olarak belirlenen ve 5 yıllık imar programına alınmaması sonucu kamulaştırılmayan taşınmazın bedelinin, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi suretiyle ödenmesi gerektiğinden tazminat isteminin reddine ilişkin mahkeme kararında isabet bulunmadığı hk.

Çanakkale İli, Merkez Barbaros Mahallesi, 844 ada, 129, 130 sayılı parsellerin uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesi sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen 120.000,00-TL zararın 07.09.2007 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, davacının 129, 130 sayılı30 m2’lik parselinin 1/1000 ölçekli uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesi üzerine meydana gelen maddi zararın karşılanması için Çanakkale Belediye Başkanlığı’na başvurarak mülkiyet hakkının kısıtlanması ve ortadan kalkması sonucu büyük bir ekonomik zarara uğradığından taşınmazın kamulaştırılması, olmadığı takdirde eş değer bir taşınmaz ile trampa edilmesi yolundaki başvurusunun cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi üzerine iş bu davayı açtığı, Mahkemelerinin 03.02.2009 ve 29.04.2009 tarihli ara kararlar ile “taşınmazların 1/1000 ölçekli uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesine ilişkin plan değişikliğine karşı dava açılıp açılmadığı ve talep edilen 120.000,00-TL maddi tazminat bedelinin idarenin hangi eylem ve işleminden kaynaklandığı ile maddi zararın tespitine ve tevsikine dair belgelerin birer örneği istenildiği halde, bu konuda herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı gibi ayrıca plan değişikliğine karşı da dava açılmadığının belirtildiği, dolayısıyla maddi zararın unsurlarından olan zararın kesin olması şartının olayda vuku bulmadığı, idarenin tazminle yükümlü tutulmasının, ancak kesin olarak ortaya çıkmış ve belirgin hale gelmiş bir maddi zararın varlığı halinde mümkün olduğu, davacı tarafından uğramış olduğu iddia edilen 120.000,00-TL maddi zararın somut olarak belgelendirilmemesi karşısında bu aşamada kesin bir zararın oluşmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Anayasa’nın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 no.lu Ek Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde ise: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” hükmü yer almıştır.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 tarihinde verdiği kararda, “…. başvuran mülkiyet hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir.

Hükümet, mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun söz konusu olmadığını ve başvuranın arazisini kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır.

AİHM’ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Taşınmazın şehir imar planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir. Geriye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğini tespit etmek kalmaktadır.

AİHM, başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re’sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını gözlemlemektedir. AİHM, bunun yanı sıra mülkiyetin transferinin gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir. AİHM, bu bağlamda, başvuran tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır. AİHM, buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir. Dile getirilen bütün bu tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı yaşamıştır. …

AİHM, yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ilk cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir.

AİHM, kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır. (…)

Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu yasak halen sürmektedir.

AİHM, başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış, ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir.

AİHM, bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir.

AİHM, söz konusu bu durumun, başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanmasının önünde engel teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına itibar etmektedir.

Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.

Bütün bu sözü edilenler AİHM’yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı yönünde düşünmeye sevk etmektedir.

AİHM, bu nedenle Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.” gerekçesiyle Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.

Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve Yargıtay’ın, konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir.Konunun en belirgin şekilde tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662K:2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda; “… uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.

Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir.” gerekçesiyle söz konusu uyuşmazlıkları “kamulaştırmasız el koyma” kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.

Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238, K:2012/63 sayılı kararlarda olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur.

3194 sayılı İmar Kanunuyla yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla anılan Kanunun 7. ve 8. maddeleriyle, belirli nüfus kriterini aşan belediye ve valiliklere imar planları hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü getirilmiştir.

Aynı Kanunun 10. maddesinde: “Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder.” hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları program süresi içinde kamulaştırma zorunluluğu yüklenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 07.09.2007 tarihinde davalı belediye başkanlığına başvuruda bulunarak imar planında değişiklik yapılarak taşınmazının yol ve otopark alanından konut alanına dönüştürülmesi isteminde bulunduğu, bu istemin 03.10.2007 günlü, 2007/199 sayılı belediye meclisi kararı ile reddedildiği, davacının daha sonra 04.07.2008 tarihinde noter aracılığı ile davalı idareye ihtarname göndererek; taşınmazların imar planında yol ve otopark alanında kaldığı, bu nedenle mülkiyet hakkının kısıtlanması ve ortadan kalkması sonucu büyük bir ekonomik mağduriyete uğradığını, bu mağduriyetinin ortadan kaldırılması için plan değişikliği talebinde bulunduğu bunun reddedildiği, taşınmazlarının kamulaştırılmasına veya 2942 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca kamulaştırma bedeli yerine idarenin kamu hizmetine tahsis edilmemiş eşdeğer bir taşınmaz malı ile trampa edilmesi, bu işlemlerin 90 gün içinde tamamlanması, aksi takdirde idare aleyhine dava açacağını belirttiği, bu başvurunun zımnen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davacıya ait parsellerin, imar planında kamunun kullanımı için yol ve otopark alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parselde artık yapılaşmaya gidilemeyeceğinden, davacının tasarruf haklarının kısıtlandığının açıktır. Buna rağmen taşınmazın yol ve otopark olarak belirlenmesinin üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece 5 yıllık imar programının hazırlanmadığı ve kamulaştırma yapılmadığı gibi taşınmazın kamulaştırılmasına yönelik davacı istemlerinin reddedildiği ve ne zaman kamulaştırma yapılabileceği konusunda davacıya herhangi bir bilgi de verilmediğinden davacıya ait parselin mülkiyet hakkından yararlanma olanaklarının kalmadığı görülmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) verdiği kararda, söz konusu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanmasının önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı sonucuna varmış, ilgilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu bağlamda, imar planında kamusal kullanıma ayrılmış olması nedeniyle davacının taşınmazının yapılaşmaya kapatıldığı, imar haklarını kullanma olanağının kalmadığı, dolayısıyla davacının mülkiyet hakkı kullanımının engellendiği görülmektedir. Bunun yanında, idarece belirsizliği telafi edecek herhangi bir hukuki karar alınmayarak arsa üzerindeki kısıtlama devam ettirilmiştir.

Bu durumda, davacıya ait taşınmazın imar planında “yol ve otopark” olarak belirlenmesi nedeniyle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programının belediyece hazırlanmaması ve bunun sonucunda taşınmazının kamulaştırılmaması nedeniyle davacının mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı ve bu kısıtlamanın idarece bir karar alınarak kaldırılmadığının sabit olması karşısında, taşınmaz malın değerinin hesaplanarak ilgilisine ödenmesi dışında başka bir yol kalmamıştır.

İdarece taşınmaz kamulaştırılmış olsaydı taşınmaz bedelinin mahkemece Kamulaştırma Kanunu hükümleri çerçevesinde tespit edilerek hak sahibine ödenmesi gerekecekti; bu nedenle taşınmaz değerinin belirtilen Kanun hükümleri dikkate alınarak saptanması gerekmektedir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde, taşınmaz mal bedelinin tespiti esasları belirtilmiş, 15. maddesinde ise, taşınmazın niteliğine göre bilirkişi kurulunun nasıl oluşturulacağı açıklanmıştır.

Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle aralarında emlak değerleme uzmanının da bulunduğu bilirkişi kurulunca, taşınmazın cins ve nevi, yüzölçümü, kıymetini etkileyecek bütün nitelik ve unsurları, her unsurun ayrı ayrı değeri, varsa vergi beyanı, varsa resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri, taşınmazın mevkii, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri, özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değeri, bedele etki eden tüm kanuni veriler, imar verileri, taşınmazın özgün nitelik ve kullanım şekli, değeri etkileyen hak ve yükümlülükleri, gayrimenkul üzerinde aynı ve şahsi ittifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyetleri vb. bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin belirlenmesi suretiyle taşınmaz bedeli tespit edildikten sonra davacıya ödenmesine karar verilmesi icap etmektedir.

Belirtilen açıklamalar karşısında, İdare Mahkemesinin tazmin edilecek zararın doğmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Öte yandan, davacıya ödenmesine hükmolunacak tazminat tutarının, taşınmazın idare adına tapuda tescil edilmesi sırasında kamulaştırma bedeli yerine geçecek miktar olarak kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması zorunludur.

Açıklanan nedenlerle, Çanakkale İdare Mahkemesince verilen 24/06/2009 tarihli, E:2008/710, K:2009/411 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere,17/04/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8665, Karar: 2013/9005, Tarih: 20.12.2013

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8665, Karar: 2013/9005, Tarih: 20.12.2013

ÖZÜ: İmar planında küçük sanayi sitesi alanı olarak belirlenen bir taşınmazdaki bu kullanım türünü davacının da uygulamaya geçirebileceği gözönüne alındığında sadece kentsel dönüşüm ve gelişim alanında kaldığından bahisle taşınmazın kamulaştırılamayacağı hk.

Adıyaman İli, Musalla Mahallesi, 515 ada, 10 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin 8.6.2010 tarihli, 491 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, uyuşmazlığa konu taşınmazı da kapsayan alanın 05.09.2008 tarihli belediye meclisi kararı ile ” Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı” ilan edildiği anılan bu meclis kararı ve davalı idare ile TOKİ Başkanlığı arasında imzalanan Adıyaman Merkez Kentsel Yenileme Gecekondu Dönüşüm Projesine ilişkin protokol uyarınca kamu yararı gözetilerek taşınmazın kamulaştırılmasının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanununun işlem tarihinde yürürlükte bulunan 73. maddesinde: “Belediye, kentin gelişimine uygun olarak eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek; konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları ve sosyal donatılar oluşturmak, deprem riskine karşı tedbirler almak veya kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine konu olacak alanlar, meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile ilan edilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılarda ilgili resim ve harçların dörtte biri alınır. Bir yerin kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilebilmesi için; o yerin belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunması ve en az ellibin metrekare olması şarttır. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan mülk sahipleri tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.” kuralına yer verilmiştir.

Anayasanın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Bu hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi)ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.

Anayasanın Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma başlıklı 90. maddenin 1. fıkrasında: “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” son fıkrasında ise: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kuralıyla usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.

20.03.1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına ilişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19.03.1954 günü onaylanmıştır. Anılan Protokol’un Mülkiyetin Korunması başlıklı 1. maddesinde ise: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 3. maddesinde “İdareler, kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilirler” ve 6. maddesinin son fırkasında “Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur.” hükümlerine yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazı da kapsayan alanın 5393 sayılı Kanun uyarınca kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edildiği, anılan belirleme uyarınca taşınmazın kamulaştırılmasına karar verilmesi üzerine kamulaştırma işleminin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı, davalı idare tarafından hangi amaçla kamulaştırma yapıldığının ortaya konulmadığı, taşınmazın kentsel dönüşüm sınırları içerisinde kaldığından bahisle kamulaştırılmasına karar verildiği, kamulaştırmaya dayanak olacak imar planında taşınmazın küçük sanatlar sitesi olarak belirlenen alanda yer aldığı, kentsel dönüşüm alanı içerisinde herhangi bir proje bulunup bulunmadığı konusunda bir bilgi ve belgenin dosyada yer almadığı, mahkemece kamulaştırma işleminin dayanağı plan veya projeye uygun olup olmadığı hususlarının incelenmediği anlaşılmaktadır.

5393 sayılı Kanun uyarınca kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen bir bölgeye yönelik olarak kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilanı sonrasında proje hazırlanması ve anılan proje doğrultusunda imar planı değişikliklerinin yapılması gerektiği, söz konusu projeler ve mevcut imar planlarında öngörülen kullanım kararları dikkate alınarak öngörülen kullanım kararları doğrultusunda uygulama işlemlerinin tesis edilmesi gerektiği, kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilmesinin tek başına kamulaştırma işlemi tesis edilmesine gerekçe olamayacağı, kabul edilen plan ve projelerde uyuşmazlığa konu taşınmazın yer aldığı fonksiyonların incelenerek kamulaştırma işlemlerinin hukuki denetiminin yapılmasının gerektiği açıktır.

Kamulaştırma işlemlerinin ise, imar planına ya da kamu yararı kararına dayalı olarak idarelerin görmekle yükümlü bulundukları görevleri yerine getirmek amacıyla ancak kamu yararı amacıyla yapılabileceği, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere herhangi bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine göre mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği, olayda mevcut imar planında küçük sanayi sitesi alanı olarak belirlenen bir taşınmazdaki bu kullanım türünü davacının da uygulamaya geçirebileceği göz önüne alındığında sadece kentsel dönüşüm ve gelişim alanında kaldığından bahisle taşınmazın kamulaştırılamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu durumda, İdare Mahkemesince, uyuşmazlığa konu kentsel dönüşüm alanına yönelik olarak proje hazırlanıp hazırlanmadığı, plan değişikliği yapılıp yapılmadığı araştırıldıktan sonra davaya konu taşınmazın söz konusu proje veya imar planında hangi kullanımda olduğu da dikkate alınarak yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde kamulaştırma işleminin hukuki denetiminin yapılması gerektiğinden, kentsel dönüşüm alanı sınırları içerisinde kaldığından bahisle dava konusu işlemin uygun olduğu yolundaki kararda isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Şanlıurfa İdare Mahkemesince verilen 06/05/2011 tarihli, E:2010/1844, K:2011/696 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 20/12/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

Yazıldı Yargı Kararları

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2012/915, Karar: 2013/8099, Tarih: 09.12.2013

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2012/915, Karar: 2013/8099, Tarih: 09.12.2013

ÖZÜ: 1/1000 ölçekli uygulama imar planının, 1/5000 ölçekli nazım imar planı olmadan, sadece özel niteliği olan 1/25000 ölçekli plan tarafından yönlendirilmesi imar mevzuatında öngörülen kademeli birliktelik ilkesine uygun düşmediğinden 1/25000 ölçekli nazim imar planı uyarınca hazırlanacak daha somut belirlemelere yer veren 1/5000 ölçekli nazım imar planı sonrasında, buna uygun olarak uygulama imar planı hazırlanması suretiyle uygulamaya geçilmesi gerektiği hakkında,

İzmir, Konak, 2.Aziziye Mahallesi, 257 pafta, 2494 ada, 58 ve 60 parsel sayılı taşınmazların yol ve yeşil alandan çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi istemiyle 1/5000 ölçekli planda değişiklik yapılması isteminin zımnen reddine ilişkin işlem ile 1/1000 ölçekli plan değişikliği isteminin reddine ilişkin 04.04.2005 tarihli, 4829 sayılı belediye meclisi kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Danıştay Altıncı Dairesinin 04.05.2011 tarihli, E:2009/11162, K:2011/1135 sayılı bozma kararına uyularak, İzmir 2. İdare Mahkemesinin E:2011/1616 sayılı dosyasının birlikte değerlendirilmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazın 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım imar Planında kentsel yerleşik (meskun) alanda kaldığı, taşınmazların bulunduğu alana ilişkin olarak 1/5000 ölçekli nazım imar planı bulunmadığı, davacının talebi üzerine (parsel bazında), idarenin 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapması konusunda yargı kararı ile zorlanamayacağı, olmayan 1/5.000 ölçekli nazım imar planın, değişikliğinin de söz konusu olamayacağı, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu bilirkişilerce hazırlanan ve İzmir 2. İdare Mahkemesinin sözü edilen dosyasında yer alan bilirkişi raporunda, mevcut imar planında yol ve yeşil alanda kalan taşınmazların konut alanına açılması yönündeki davacı talebinin şehircilik esasları, planlama ilkeleri ve kamu yararına uygun olmadığının ayrıntılı bir şekilde belirtildiği, davacının imar planlarında yol ve yeşil alanda kalan taşınmazların konut alanına açılması yönündeki imar planı değişikliği isteminin reddine ilişkin dava konusu işlemlerde, hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5. maddesinde “Nazım İmar Planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır. Uygulama İmar Planı; tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.” hükmüne yer verilmiştir.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7/b. maddesinde çevre düzeni planına uygun olmak kaydıyla büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde 1/5000 ile 1/25000 arasındaki her ölçekte nazım imar planını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak büyükşehir belediyelerinin görevleri arasında sayılmıştır.

Yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca arazi ve arsaların imar planlarında hangi kullanıma ayrılacağı öncelikle nazım imar planında belirlenmektedir. Nazım imar planında belirlenen ana kararlar doğrultusunda arazi parçalarının genel kullanış biçimleri ve bölge tipleri belirlendikten sonra planlamaya konu edilen alanın özelliklerine göre planlama yapılmaktadır.

1/5000 ölçekli nazım imar planları genel nitelikli planlardır. Bu planlarda arazi kullanımları ile yerleşme alanları şematik olarak gösterildiğinden, nazım imar planına göre uygulama yapılamaz. Bununla birlikte nazım imar planlarında kentsel alan kullanımı ve sosyal ve teknik donatı alanları ayrıntılı olarak gösterilir.

Buna karşın 5216 sayılı Yasa gereğince hazırlanan 1/25000 ölçekli nazım imar planları ise 1/5000 ölçekli planlara göre daha az ayrıntı içeren planlardır. Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik eki lejant gösterimlerinde de yer aldığı üzere, 1/25.000 ölçekli nazım imar planlarında öngörülen mekansal kullanım kararları daha soyut ve genel niteliktedir. Bu planlarda alt ölçekli planlara yön veren ana ilke ve stratejiler belirlenerek bölgesel anlamda arazi kullanım belirlemelerine yer verildiği, bölgesel kullanım kararlarının plan notlarıyla anlam kazandığı, 1/1000 ölçekli plan hazırlamaya yetecek düzeyde detaylı kullanımlara yer verilmeyen planlar olduğu görülmektedir.

1/25000 ölçekli nazım imar planı, daha soyut bilgileri ve plan kararlarını içeren bir plandır. Söz konusu planda daha geniş alana ilişkin bilgiler ve plan kararları bulunur.

Bu anlamda, 1/25.000 ölçekli nazım imar planlarında plan sınırları içindeki ana arazi kullanım kararlarının geliştirildiği, korunması gerekli doğal alanların belirlendiği, ana ulaşım sisteminin kurgulandığı, 1/25.000 ölçeğinin teknik anlatımının gereği olarak düzenlemeye ilişkin ayrıntıya gidilemediği; dolayısıyla arazi kullanım detayları alt ölçekli 1/5000 ölçekli nazım imar planına devredildiğinden, alanın bütününü kapsayacak bir 1/5000 ölçekli nazım imar planının yapılması gerekmektedir. 1/5000 ölçekli nazım imar planının, bir üst ölçekli plan olan 1/25.000 ölçekli nazım imar planına göre daha büyük ölçekli olduğundan, üst ölçekte alınan plan kararlarının daha ayrıntılı olarak belirlenmesi ve bir alt ölçek olan 1/1000 ölçekli planlara ışık tutacak bir biçimde düzenlemesini teknik açıdan olanaklı kılan plandır. Başka bir deyişle 1/5000 ölçekte bir imar planı düzenlenmesinin teknik açıdan kaçınılmaz olduğu, bunun imar mevzuatı açısından da gereklilik olduğu açıktır.

Aksi halde, 1/25000 ölçekli planda öngörülen kullanım kararı doğrultusunda 1/1000 ölçekli imar planı hazırlanması halinde taşınmazların kullanım kararlarının somutlaşmasının uygulama imar planına bırakılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu da kanunun öngördüğü şekilde daha somut kullanım kararları üreten nazım imar planı bulunmadan planlama yapılması sonucunu doğuracaktır. Uyuşmazlıkta olduğu üzere, 1/25000 ölçekli planda meskun alan olarak belirlenen bölge içerisinde sosyal teknik altyapı alanlarının ve konut alanlarının dağılımının ve yer seçiminin ne şekilde olacağı, hangi ada ve parselleri kapsayacağı 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ile belirlenebilecektir. Bu durum kanunun öngördüğü nazım imar planı ve uygulama imar planı hiyerarşik uyumuna aykırı olarak uygulama imar planı ile arazi kullanım kararlarının belirlenmesi sonucunu doğuracaktır.

Kentsel planlamanın en temel unsurlarından birisi olan imar planların kademeli birlikteliği ilkesine göre, 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının uygun olması gereken üst ölçekli plan kademeli olarak 1/5000 ölçekli nazım imar planıdır. Söz konusu planda, daha üst ölçekli 1/25000 ölçekli plana uygunluk göstermelidir. Hiyerarşik planlama ilişkisine göre, bir plan bir üst ölçekli plan tarafından yönlendirilmeli ve ona uyumu noktasında denetlenmelidir. Bu kapsamda 1/1000 ölçekli uygulama imar planının, 1/5000 ölçekli nazım imar planı olmadan, sadece özel niteliği olan 1/25000 ölçekli plan tarafından yönlendirilmesi imar mevzuatında öngörülen kademeli birliktelik ilkesine uygun düşmez.

Bu nedenle, imar mevzuatımızın öngördüğü planlama süreci doğrultusunda, 1/25.000 ölçekli nazım imar planı uyarınca hazırlanacak daha somut belirlemelere yer veren 1/5000 ölçekli nazım imar planı sonrasında, buna uygun olarak uygulama imar planı hazırlanması suretiyle uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu planlamaya konu edilen taşınmazın imar planında yol ve yeşil alanda kalması nedeniyle davalı idarelere başvuruda bulunularak plan değişikliği yapılmasının talep edildiği, anılan başvuruların davalı idarelerce reddedildiği, taşınmazı da kapsayan alanda 1/5000 ölçekli nazım imar planının bulunmadığı, 1/25000 ölçekli nazım imar planında taşınmazın kentsel yerleşim alanında kaldığı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise kısmen yol ve yeşil alan olarak belirlendiği, davacı tarafından aynı istemle yapılan başvurunun reddine ilişkin 29/07/2002 tarihli 79 sayılı büyükşehir belediye meclisi kararıyla, 26.04.2002 tarihli, 3278 sayılı ilçe belediye başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan davada İzmir 2. İdare Mahkemesinin 21/09/2011 tarihli, E:2011/1616, K:2011/1178 sayılı kararıyla dava konusu işlemlerin iptaline karar verildiği, anılan kararın Dairemizin 04.11.2013 tarihli, E:2012/1039, K:2013/6293 sayılı kararıyla onandığı anlaşılmaktadır.

Olayda, taşınmazın kısmen yol ve yeşil alan olarak kullanılmasına ilişkin kararın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında belirlendiği, davalı idareler tarafından 1/25000 ölçekli nazım imar planında meskun alanda kaldığından bahisle 1/1000 ölçekli uygulama imar planının üst ölçekli imar planına uygun olduğunun ileri sürüldüğü, davalı büyükşehir belediye başkanlığı tarafından kabul edilerek yürürlüğe konulan uygulama imar planı hazırlamaya esas teşkil edecek nitelikte 1/5000 ölçekli somut belirlemeler içeren nazım imar planı bulunmadığı, yukarıda açıklanan planlama süreci çerçevesinde planlamanın sadece uygulama imar planı üretilmesi yoluyla sürdürüldüğü; ancak davalı idarelerce 1/5000 ölçekli nazım imar planı varmış gibi davacının 1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği taleplerinin değerlendirildiği görülmektedir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, planlama kademeleri bakımından 1/1000 Ölçekli uygulama imar planına yön veren ve somut arazi kullanım kararı getiren 1/5000 ölçekli nazım imar planı üretilmeden, davacının 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planlarda değişiklik yapılması isteminin, mevcut 1/1000 Ölçekli imar planı ölçeğinde değerlendirilmek suretiyle reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık; anılan işlemlerin hukuka uygun olduğu yolundaki mahkeme hukuki isabet bulunmamıştır.

Diğer taraftan, Dairemizce verilen karar planlama sürecine ilişkin olduğu, davaya konu taşınmazların sosyal donatı alanından çıkartılarak yapılaşmaya açılması anlamına gelmeyeceğinden, davalı idare tarafından taşınmaz’ da kapsayan alanda uygulama imar planına esas olacak 1/5000 ölçekli nazım imar planı hazırlanırken taşınmazın kullanım kararı, arazinin mevcut yapısı, hali hazır durumu, sosyal ve teknik alt yapı alanlarının yeterliliği gibi hususlar göz önüne alınarak şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı çerçevesinde yeniden belirlenebilecektir.

Açıklanan nedenlerle, İzmir 1. İdare Mahkemesince verilen 12/10/2011 tarihli, E:2011/1436, K:2011/1383 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 09/12/2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

 

KARŞI OY:3194 sayılı imar Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasında “Nazım imar Planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır.” hükmüne yer verilmiştir.

5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanununun 7. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de, çevre düzeni planına uygun olmak kaydıyla, büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde 1/5000 ile 1/25.000 arasındaki her ölçekte nazım imar planını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak, büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları arasında sayılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazın 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım imar Planında kentsel yerleşik (meskun) alanda kaldığı, taşınmazların bulunduğu alana ilişkin olarak 1/5000 ölçekli nazım imar planı bulunmadığı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise davacının talebi üzerine (parsel bazında), idarenin 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapması konusunda yargı kararı ile zorlanamayacağı, olmayan 1/5.000 ölçekli nazım imar planın, değişikliğinin de söz konusu olamayacağı, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu bilirkişilerce hazırlanan ve İzmir 2. İdare Mahkemesinin E:2011/1616 sayılı dosyasında yer alan bilirkişi raporunda, mevcut imar planında yol ve yeşil alanda kalan taşınmazların konut alanına açılması yönündeki davacı talebinin şehircilik esasları, planlama ilkeleri ve kamu yararına uygun olmadığının ayrıntılı bir şekilde belirtildiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda anılan Yasa maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, 1/5000 ile 1/25.000 arasında her ölçekte nazım imar planı yapılabileceği, idarenin 1/25.000 ölçekli nazım imar planı yapması halinde mutlaka 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapma zorunluluğunun bulunmadığı, 1/25.000 ölçekli nazım imar planının bulunduğu alanlarda 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapılması halinde de bunun parçacıl veya bir bütünlük arz edecek şekilde yapabileceği sonucuna varılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu edilen taşınmazları da kapsayan alanda 1/25.000 ölçekli nazım imar planının da bulunduğu dikkate alındığında idarenin artık 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapma zorunluluğunun bulunmadığı, nazım imar planı bulunmaması nedeniyle davacı talebi doğrultusunda nazım imar planı değişikliğinin de söz konusu olamayacağı, öte yandan 1/1000 ölçekli uygulama imar planının üst ölçekli nazım imar planı olan 1/25000 ölçekli nazım imar planına uygun olduğu, mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda plan değişiklik talebinin ise sosyal donatı alanlarını azaltıcı mahiyette olması nedeniyle şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun bulunmadığı görüldüğünden, davanın bu kısmına ilişkin olarak verilen davanın reddi yolundaki temyize konu idare Mahkemesi kararının bu kısmının onanması gerekeceği oyuyla karara katılmıyorum.

Diğer taraftan, imar planlarında kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerlerde kalan taşınmazlar üzerinde maliklerin tasarruf hakları kısıtlanmakta, bu yerler kamulaştırma işlemine konu teşkil edeceğinden satış değerleri düşmekte, rayiç değerinden satılamamakta, ancak kamulaştırma bedeli alınmak suretiyle yarar sağlanabilmektedir. Kamulaştırma yapılmadığı takdirde, kişilerin temel haklarından biri olan mülkiyet hakkı süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlanmakta ve bu durum mülkiyet hakkının özünün zedelemesine neden olmaktadır.

İmar Kanununun 10. maddesi hükmüyle, belediyelere imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde imar programını hazırlama, yatırımcı kuruluşlara imar planlarında kamu hizmetine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde kamulaştırma, yine yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı kuruluşun bütçesine koyma mükellefiyeti yüklenmek suretiyle kanun koyucu tarafından kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar programlarına alınmadan bekletilmesi uygun görülmemiş ve idareye herhangi bir takdir yetkisi tanınmaksızın bağlayıcı sürelerle gerekli işlemleri yapma görevi yüklenmiştir.

Bu anlamda, dava dilekçesinde, davacı tarafından imar planında 18 yılı aşkın bir süredir yol ve yeşil alan olarak öngörülen taşınmazının mülkiyet hakkı kapsamında kamulaştırılması talebi de yer aldığından mülkiyet hakkına ilişkin bu iddianın da mahkemece dikkate alınması gerekirken, bu konuda hüküm kurulmaması usul ve hukuka aykırı görüldüğünden bu kısma ilişkin bozma kararı verilmesi gerekeceği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

Yazıldı Yargı Kararları

Soru – Cevap

May28
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Şile Belediyesi, İSTANBUL: Zabıta komiserliği görevinden boş bulunan şef kadrosuna geçilir mi?

T.C.İÇİŞLERİ BAKANLIĞI Hukuk Müşavirliğinin 11.07.2012 gün ve B.05.0.HUK.0.00.00.02-045.02.02/10026 sayılı ve Zabıta Kadrosundan Şef Kadrosuna Geçme konulu hukuki görüşünde ;Devlet Personel Başkanlığı 09.05.2012 tarih ve 6867 sayılı yazısıyla; zabıta komiseri ile şef unvanlı kadroların aynı düzeyde görevler olmaması sebebiyle, söz konusu personelin idari hizmetler grubunda yer alan kadrolara atanabileceği, şef unvanlı kadroya görevde yükselme eğitimi ve sınavına tabi tutulmaksızın atanmasının ise mümkün bulunmadığı mütalaa edilmektedir.”, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü 21.06.2012 tarih ve 16576 sayılı yazısıyla;“Genel Müdürlüğümüzce, yukarıdaki hükümler çerçevesinde, zabıta komiseri ile şef unvanlı kadroların aynı düzeyde görevler olmaması sebebiyle, söz konusu personelin idari hizmetler grubunda yer alan kadrolara atanabileceği, şef unvanlı kadroya görevde yükselme eğitimi ve sınavına tabi tutulmaksızın atanmasının ise mümkün bulunmadığı değerlendirilmektedir.” Şeklinde görüş bildirmiştir. Yukarıdaki mevzuat hükümleri ve görüşler çerçevesinde konu irdelendiğinde; zabıta komiseri ile şef unvanlı kadroların aynı düzeyde, eşdeğer kadrolar ve görevler olmadığı, zabıta komiserliğinden idari hizmetler grubunda yer alan kadrolara atama yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmadığı, şef unvanlı kadrolara ise ancak görevde yükselme eğitimi ve sınavına tabi tutulmak suretiyle atama yapılabileceği değerlendirilmektedir.

Yazıldı Soru / Cevap

Sayıştay Temyiz Kurulu Kararı

May28
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

SAYIŞTAY Temyiz Kurulu, Karar: 2003/26180,Karar Tarihi: 11.03.2003

ÖZET: Devlet Memurları Kanununda sayılan kurumlar arasında üniversitelerin sayılmaması ve üniversite öğretim üyelerinin 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununa tabi bulunmaları, yapılan ödemenin bir hizmet karşılığı olması, ödemenin ilgili yıl bütçe kanunundaki düzenlemeye uygun olarak yapılması dolayısıyla yasal düzenlemelere uygun olarak ödenen miktara ilişkin olarak verilen tazmin hükmünün kaldırılmasına, karar verildi.

1640 sayılı ilâmın 4’üncü maddesiyle, Çifte Kümbetler Proje Yarışmasında jüri üyesi olarak görev yapan ve 657 sayılı Kanunun 87’nci maddesinde sayılan kurumlarda çalışan personele, 1997 Yılı Bütçe Kanununun K cetvelinde öngörülen ücretler yerine “Mühendislik ve Mimarlık Proje Yarışmalarına Ait Yönetmelik” hükümlerine göre jüri üyeliği ücreti verilmesi sonucu ……………-lira fazla ödemede bulunulduğu gerekçesiyle tazmin hükmü verilmiştir .Dilekçi dilekçesinde; İnceleme konusu yapılan hesabın 1997 yılı idare hesabı olduğu, hükmün 05.04.2001 tarihinde karara bağlandığı, Sayıştay Kanunun 66’ncı maddesinde “Saymanların hesapları, Sayıştay’a noksansız verildiği tarihten itibaren iki yıl içinde yargılanamadığı takdirde hükmen onanmış sayılır” hükmünün yer almakta olduğunu, Jüri üyesi olarak yapılan ödemelerde şahısların öğretim üyesi olduğu, bu sıfatları dikkate alınarak 657 sayılı kanun kapsamında olmadıkları kanaatiyle ilgili ödemelerin yapıldığı, farklı şehirlerden iştirak edilerek yaklaşık bir hafta gibi uzun müddetle efor sarf edilen bir jüri çalışmasına daha düşük bedel takdiri cihetine gidilemediği, Öncelikle zamanaşımı nedeniyle ve belirtilen diğer nedenlerden dolayı verilen tazmin hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Konu ile ilgili olarak rapor dosyası üzerinde yapılan incelemede; dilekçi her ne kadar Sayıştay Kanunun 66’ncı maddesi uyarınca saymanların hesapları Sayıştay’a noksansız verildiği tarihten itibaren iki yıl içinde yargılanamadığı takdirde hükmen onanmış sayılacağı ve bu nedenle ilgili saymanlık hesabının iki yıl içerisinde yargılanmaması dolayısıyla hükmen onanması gerektiğini iddia etmekte ise de söz konusu hesabın idare hesabı cetvellerinde eksiklikler bulunduğu ve bu eksikliklerin hesabı inceleyen denetçi tarafından sorgu konusu yapıldığı ve eksikliklerin 06.03.2000 tarihinde tamamlandığı denetçi tarafından düzenlenen raporun 1/B maddesinde belirtildiği görüldüğünden zaman aşımına esas olarak bu tarihin esas alınması gerekmektedir, dolayısıyla bu husustaki dilekçi iddiaların reddine, Konunun esasına ilişkin olarak;1997 yılı Bütçe Kanunu (K) cetveli (V) sayılı maddesinde aynen; “V. Jüri üyesi ve raportör ücretleri: Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, özel idareler, belediyeler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve özel kanunlarla veya özel kanunların vermiş olduğu yetkiyle kurulmuş bulunan fonlar tarafından yapılacak her türlü etüt, plan, proje, güzel sanatlara ve benzeri işlere ilişkin yarışmalarda jüri üyesi veya raportör olarak görevlendirilen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 87’nci maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlarda çalışan personele her bir asli jüri üyeliği veya asli raportörlüğü için 50.000.000.-lirayı geçmemek üzere Maliye Bakanlığının görüşü alınarak kurumlarınca belirlenecek miktarda ücret ödenir.Bu personelden danışman jüri üyeliği görevi yapanlara aynı koşullarla, yukarıda belirtildiği şekilde tespit edilen miktarın yarısı ödenir. Asli jüri üyesinin zorunlu bir nedenle çalışmalara katılmaması halinde, çalışmalara katılan yedek jüri üyesine verilecek ücret aslı jüri üyesi için belirlenen miktarın yarısını geçmemek üzere kurumca belirlenir. Anılan jürilerde üye veya raportör olarak görev yapan ve yukarıdaki fıkralar kapsamına girmeyen kişilere ödenecek ücret ise 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 52’nci maddesi uyarınca yayımlanacak Mühendislik ve Mimarlık Proje Yarışma yönetmeliği yürürlüğe girinceye kadar 19.08.1970 tarih ve 13584 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Mühendislik ve Mimarlık Proje Yarışmalarına Ait Yönetmeliğin 29’uncu maddesine göre belirlenecek miktarı geçemez.” hükmü yer almaktadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 87’nci maddesinde:

“Memurlara

a) Bu Kanuna tabi kurumlarda,

b) Sermayesinin tamamı Devlet tarafından verilmek suretiyle kurulan iktisadi kurumlar ile sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait bankalarda,

c) Özel kanunlarla veya özel kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan banka veya kuruluşlarda,

ç) Yukarıdaki bentlerde yazılı idare, kuruluş ve bankalar tarafından sermayelerinin yarısından fazlasına katılmak suretiyle kurulan kuruluşlarla bunların aynı oranda katılmaları ile vücut bulan kurumlarda, İkinci görev verilemez; bu kurumlardan her ne ad ile olursa olsun para ödenemez ve yarar sağlanamaz. Ancak, bu Kanunun memurlara ikinci görev verilmesini öngören hükümleri ile hakem, tasfiye memuru ve bilirkişilere takdir olunan, il genel meclisi ve il daimi encümeni başkanları, özel kanunlarla kurulan ve asli görevlerinin devamı niteliğinde olmayan çeşitli kurul, komisyon, heyet ve jüri çalışmalarına, üniversiteler, akademiler, Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü ve özel kanunlarla kurulan araştırma kurumları tarafından idareyle ilgili olarak yapılan inceleme ve araştırma çalışmalarına katılanlar için özel kanunlarınca gösterilen veya bu kanunlara dayanılarak tespit edilen ücretlerin ödenmesine ilişkin hükümler saklıdır.” denilmektedir.1997 yılı Bütçe Kanunu (K) cetveli (V) sayılı maddesinin son fıkrasında: Her türlü etüt, plan, proje, güzel sanatlara ve benzeri işlere ilişkin jürilerde üye veya raportör olarak görev yapan ve yukarıdaki fıkralar kapsamına girmeyen kişilere ödenecek ücretin 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 52’nci maddesi uyarınca yayımlanacak Mühendislik ve Mimarlık Proje Yarışma Yönetmeliği yürürlüğe girinceye kadar 19.08.1970 tarih ve 13584 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Mühendislik ve Mimarlık Proje Yarışmalarına Ait Yönetmeliğin 29.maddesine göre belirlenecek miktarı geçmeyecek şekilde hesaplanıp ödeme yapılacağı belirtilmiştir.657 sayılı devlet memurları kanununun 87’inci maddesinde sayılan kurumlar arasında üniversitelerin sayılmaması ve üniversite öğretim üyelerinin 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununa tabi bulunmaları, yapılan ödemenin bir hizmet karşılığı olması, ödemenin ilgili yıl bütçe kanunundaki düzenlemeye uygun olarak yapılması dolayısıyla yasal düzenlemelere uygun olarak ödenen ……………..-liraya ilişkin olarak verilen tazmin hükmünün kaldırılmasına, karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

Taziye

May26
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Makamında silahlı saldırıya uğrayan AK Partili Gürsu Belediye Başkanı Cüneyt Yıldız hayatını kaybettiğini üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Kent Eğitim ve Danışmanlık Ailesi olarak, Sayın Cüneyt YILDIZ’A rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz.

Yazıldı Duyurular

Hukuk Müşavirliği Görüşü

May26
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Hukuk Müşavirliği

09.01.2015

             Sayı: 97110469-045.02-292

Konu: Büyükşehir Belediyelerinin Kooperatif veya Birliklerle

Ortak Hizmet Projesi Yürütüp Yürütemeyeceği

 BAKANLIK MAKAMINA

             İlgi: Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 26.12.2014 tarih ve 30546965-250-26655 sayılı yazısı.

GÖRÜŞ İSTENİLEN KONU: Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün ilgi yazısıyla; S.S. İzmir Bölgesi Sulama Kooperatifleri Birliği ve S.S. İzmir Tarımsal Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifleri Birliği tarafından Bakanlığımıza sunulan ve İzmir Valiliği’ne intikal ettirilen dilekçelerin gereği yapılmak üzere İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına gönderildiği, ancak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığınca 5216 sayılı Kanun ve 5393 sayılı Kanunun 75 inci maddesi ile Büyükşehir belediyelerinin kooperatifler veya birlikler ile ortak hizmet projeleri yapabileceğine dair bir hükme rastlanılmadığı belirtilerek konu hakkında görüş istenildiğinden bahisle, bu hususta Bakanlık görüşü istenilmektedir.

 İLGİLİ BİRİMİN GÖRÜŞÜ: Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü konuyla ilgili olarak;

“1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 1 inci maddesinde, “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.”; 9 uncu maddesinde, “Kamu ve özel hukuk tüzel kişileri amaçları bakımından ilgilendikleri kooperatiflerin kuruluşlarına yardımcı olabilir, önderlik edebilir ve ortak olabilirler.”; 70 inci maddesinde, “Kooperatiflerin müşterek menfaatlerini korumak, amaçlarını gerçekleştirmek için iktisadi faaliyette bulunmak, faaliyetlerini koordine etmek ve denetlemek, dış memleketlerle olan münasebetlerini düzenlemek, kooperatifçiliği geliştirmek ve eğitim yapmak, kooperatifçilik konularında tavsiyelerde bulunmak gibi hizmetlerin yerine getirilmesi için, Kooperatif birlikleri, kooperatifler merkez birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifiler Birliği kurulur. Kooperatif birlikleri, kooperatifler merkez birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Yönetim Kurulu üyeleriyle memurları haklarında 62 nci madde hükmü uygulanır.” hükümleri;

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7 nci maddesinde, “Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır: … Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.”; 28 inci maddesinde, “Belediye Kanunu ve diğer ilgili Kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri ilgisine göre büyükşehir ve ilçe belediyeleri hakkında da uygulanır.” hükümleri;

5393 sayılı Belediye Kanununun 75 inci maddesinde, “Belediye, belediye meclisinin kararı üzerine yapacağı anlaşmaya uygun alarak görev ve sorumluluk alanlarına giren konularda; a) Mahalli idareler ile diğer arka kurum ve kuruluşlarına ait yapım; bakım, onarım ve taşıma işlerini bedelli veya bedelsiz üstlenebilir veya bu kuruluşlar ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir ve bu amaçla gerekli kaynak aktarımında bulunabilirler. Bu takdirde iş, işin yapımını üstlenen kuruluşun, tabi olduğu mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılır. … c) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına çalışan dernekler, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 7/6/2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu kapsamına giren meslek odaları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir Diğer dernek ve vakıflar ile gerçekleştirilecek ortak hizmet projeleri için mahallin en büyük mülki idare amirinin izninin alınması gerekir.” hükmü yer almaktadır.

Mevzuat hükümlerinin birlikte mütalaa edilmesi neticesinde; kooperatiflerin, 5393 sayılı Kanunun 75 inci maddesinde sayılan tüzel kişilikler arasında yer almamakla birlikte,  büyükşehir ve büyükşehir ilçe belediyelerine tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilme görev ve yetkisi verildiğinden, bu belediyelerce meclis kararı alınmak suretiyle tarımsal amaçlı kooperatiflerle işbirliği yapılarak ortak proje yürütülmesinde hukuki bir engel bulunmadığı” şeklinde görüş bildirmiştir,

HUKUK MÜŞAVİRLİĞİNİN GÖRÜŞÜ: Konuya ilişkin mevzuatta;

24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 9 uncu maddesinde; “Kamu ve özel hukuk tüzel kişileri amaçları bakımından ilgilendikleri kooperatiflerin kuruluşlarına yardımcı olabilir, önderlik edebilir ve ortak olabilirler.”

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendinde, “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.”,

5393 sayılı Belediye Kanununun 75 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde; “Belediye, belediye meclisinin kararı üzerine yapacağı anlaşmaya uygun olarak görev ve sorumluluk alanlarına giren konularda; “… c) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına çalışan dernekler, Bakanlar Kurulunca vergi maliyeti tanınmış vakıflar ve 7/6/2005 tarihli ve 5162 saydı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu kapsamına giren meslek odaları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir. Diğer dernek ve vakıflar ile gerçekleştirilecek ortak hizmet projeleri için mahallin en büyük mülki idare amirinin izninin alınması gerekir.” hükümleri yer almaktadır.

Dosyasının tetkikinden;

S.S. İzmir Bölgesi Sulama Kooperatifleri Birliği ve S.S. İzmir Tarımsal Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifleri Birliği’nin müracaatı sonrası İzmir Valiliği tarafından, büyükşehir belediyeleri ve büyükşehir ilçe belediyelerinin Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birlikleri arasında yapılacak protokoller kapsamında ortak projeler ve uygulamalar yapıp yapamayacakları konusunda Bakanlık görüşü istenildiği anlaşılmaktadır.

 Yukarıda değinilen mevzuat hükümleri çerçevesinde görüş istenilen konu irdelendiğinde;

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendindeki “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.” hükmü ve her ne kadar kooperatifler sayılmamış olmakla birlikte 5393 saydı Belediye Kanununun 75 inci maddesi kapsamında, söz konusu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde sayılan “kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına çalışan dernekler, Bakanlar Kurulunda vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu kapsamına giren meslek odaları” dışında kalan diğer dernek ve vakıflar için öngörülen “gerçekleştirilecek ortak hizmet projeleri için mahallin en büyük mülkü idare amirinin izni’ni almak suretiyle,

1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 9 uncu maddesine göre, belediyelerin amaçları bakımından ilgilendikleri kooperatiflerle ortak projeler ve uygulamalar yapabilecekleri değerlendirilmektedir.

Uygun görüldüğü takdirde görüş yazımızın Mahalli idareler Genel Müdürlüğüne havalesini arz ederim.

 

Doç. Dr. İlker GÜNDÜZÖZ

I. Hukuk Müşaviri V

Yazıldı Makale ve Görüşler

Sayıştay 6. Daire Kararı

May20
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Sayıştay 6. Dairesi, (Yalova Belediyesi), Karar Tarihi: 16.09.2014, Karar: 130

            ÖZÜ: Belediyenin özel mülkiyetindeki taşınmazların 2886 sayılı kanun uyarınca satış işleminde, taksitli satış şartnamesi düzenlenebileceği gibi satış işlemi Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik çerçevesinde yürütülebileceğinden, Yönetmeliğin 62. maddesine göre teminat alınmayacağı, 47.maddesi uyarınca sözleşmenin noterden tasdik ettirilmeyeceği.

            Yalova Belediyesine ait olan taşınmazların, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa aykırı olarak taksitle satılması ve 2886 sayılı yasanın öngördüğü süre içinde noterce tescil edilmiş sözleşme yapılmaması sonucu kesin teminatın gelir kaydedilmesi nedeniyle oluşan kamu zararının sorumlulara ödettirilmesi talep edilmişse de;Belediye tarafından yapılan taşınmaz mal satış ihalelerinde, mahalli idareler açısından bağlayıcı başka bir yasal düzenleme hükmü bulunmadığından, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümleri yanında, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 74’üncü maddesine istinaden çıkarılan “Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik” hükümlerine uyulduğu, sorguya konu edilen taşınmaz satışı ile ilgili işlemlerin bu düzenlemelere göre gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin “Notere Tasdik ve Tescili Zorunlu Olmayan Sözleşmeler” başlıklı 47’nci maddesinde; “……… taksitli satış sözleşmelerinin notere tasdik ve tescili zorunlu değildir.” Hükmü yer almaktadır. Söz konusu ihalelerde Yönetmelik ekinde örneği verilen taksitli satış sözleşmeleri idare adına ita amiri ve müşteri arasında imzalanmıştır. Hazırlanan İhale Şartnamesinin “İhale Bedelinin Ödenmesi” başlıklı 13’üncü maddesinde; “İhalede kesinleşen bedelin % 30’u peşin % 70’inin ise 12 ayda aylık taksitler halinde ödenecektir. 12 ayda aylık taksitler halinde ödenecek olan ihale bedeli için “süresiz” banka teminat mektubu (Teyit belgesi ile birlikte) verilecektir. İlk taksit vadesi, peşin ödemenin yapıldığı tarihi takip eden ayın aynı günüdür. Müteakip taksitlerde ayın aynı gününde ödenecektir. Ödeme gününün tatile rastlaması halinde ilk mesai günü ödeme günüdür. Taksitlerin vadesinde ödenmemesi halinde aylık % 2 gecikme zammı uygulanır. Gecikmenin 90 günden fazla olması halinde idarenin teminat mektubunu nakde çevirmek suretiyle bakiye alacağın işleyen gecikme zammı ile birlikte tahsil etme yetkisi vardır.

“İhaleyi Alanın Sorumluluğu” başlıklı 14. maddesinde;

“İhaleyi alan, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 31’inci maddesine göre onaylana ihale kararının yukarıda açıklanan şekilde tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde müşteri, ihale ile ilgili vergi, resim, harç ve diğer giderleri (ihale ilan bedeli) ve ihalede kesinleşen ihale bedelinin % 30’unu peşin ödemek ve 12 ayda aylık taksitler halinde ödeyeceği kalan % 70’i için banka teminat mektubu (Teyit belgesi ile birlikte) vermek zorundadır.” Hükmü yer almaktadır.Bu hüküm uyarınca, Bahçelievler Mahallesi pafta, 26-27, ada 1273 parsel 15, 16, 22 ve 24 no.lu taşınmaz mallar, % 30 peşin kalan % 70’i 12 taksit, Kirazlı Köyü Dişbudak Mevkii pafta G22C11C1B, ada 150, parsel 4 no.lu taşınmaz mal ise ½  sinin peşin, kalan ½ sinin 4 taksitle ödeme şartı ile satılmıştır.

İhalelerde şartname hükümlerine uygun olarak, ayrıca, 57’nci maddede belirtilen 15 günlük süre içerisinde peşin tahsil edilmesi gereken bedellerin tahsil edildiği, taksitle ödenmesi gereken tutar için de süresiz banka teminat mektubu alındığı anlaşılmakla, Şartnameye aykırı bir durum söz konusu olmayıp, ihalelerin şartname hükümlerine uygun olarak sonuçlandırıldığı görülmektedir.Açıklanan gerekçelerle, kamu zararı oluşmadığından, ilişilecek bir husus bulunmadığına, Oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Yazıldı Yargı Kararları

Kamu İhale ve Zabıta Mevzuatı Eğitimi

May13
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

KENT EĞİTİM ve Bergama Belediye Başkanlığı İnsan Kaynakları Müdürlüğü tarafından düzenlenen Bergama Belediyesi Hizmet içi Eğitim seminerimiz Mart 2015 te ; Meclis Toplantı Salonunda gerçekleştirildi. 2 gün süren eğitim , Bergama Belediye Başkanı Sayın Mehmet Gönenç başta olmak üzere ; birim amirleri ve belediye zabıta personelinin katılımı ile gerçekleşti. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve Belediye Zabıta mevzuatı ile Güncel Mevzuatımızın işlendiği eğitimimiz katılımcıların sorularının cevaplandırılması ile son buldu. Tüm katılımcılara göstermiş oldukları ilgi ve konukseverlikten dolayı Bergama Belediyesi’ne Kent Eğitim ailesi olarak teşekkür ederiz.

Yazıldı Duyurular, Seminerler
Onceki Sayfa ←

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız