Danıştay 11. Daire, E. 2000/9798,K. 2003/1654,T. 10.4.2003 “Dava, Mal Müdürlüğüne vekalet eden davacının, bu görevi nedeniyle kendisine ödenen zam ve tazminat farkları ile vekalet ücretinin ödenmemesine, ödenmiş olan zam ve tazminat farkları ile vekalet ücretinin geri istenilmesine ilişkin işlemin iptali ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. Ordu İdare Mahkemesi 25.05.1999 gün ve E: 1998/817, K: 1999/358 sayılı kararıyla; davacının … Mal Müdürlüğünde… şefi olarak görev yapmakta iken ilçe Malmüdürü vekilinin tayininin çıkması üzerine 05.09.1997 tarihli … Valiliği oluru ile 3. dereceli Mal Müdürlüğü görevini vekaleten yürütmek üzere görevlendirildiği, Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu inceleme sonucunda, davacının lise mezunu olması ve dolayısıyla asilde aranan şartları taşımaması nedeniyle vekalet ücreti ile zam ve tazminat farklarını alamayacağına ve daha önce ödenen tutarın kişi borcu çıkarılması gerektiğine ilişkin olarak tesis edilen işlemin iptali istemiyle bakılan davayı açtığı, bu durumda, tayin nedeniyle boşalan Mal Müdürlüğüne vekalet etmesi nedeniyle 657 sayılı Kanunun 86/4. maddesi uyarınca davacıya vekalet ücreti ödenmesinin zorunlu olduğu, ancak 4.2.1998 gün ve 23248 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 98/10548 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının atıfta bulunduğu 99 Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinin 1/a maddesinde yer alan 1-4. dereceli kadrolara vekalet edenlerin 657 sayılı Yasanın 68. maddesinde belirtilen şartları taşımaları gerektiği hükmü karşısında, anılan maddede aranılan şartlardan yüksek öğrenim görmüş olma koşuluna sahip olmayan davacıya 3. dereceli Mal Müdürlüğüne vekalet etmesi nedeniyle yaptığı iki görev ile ilgili aynı cins tazminat ve zamlardan miktarı fazla olanının ödenmesinin mevzuata göre mümkün olmadığı, zam ve tazminat farkının geri istenilmesine ilişkin kısmında ise, hatalı ödemelerin ilk yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi olan 60 gün içinde alınabileceği, bu süre geçirildikten sonra hatalı ödenen zam ve tazminat farklarının geri istenilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemin vekalet ücretine, zam ve tazminat farklarının geri istenilmesine ilişkin kısmının iptaline, zam ve tazminat farklarının ödenmemesine dair kısmının reddine hükmetmiştir. Sehven kanuna aykırı olarak yapılmış bir terfi veya intibak işleminin kanunsuzluğunun tespitinden sonra idarece geri alınması sonucu fazla ödenmiş bulunan aylık ve ücret farklarının kararda belirtilen istisnalar dışında ancak ilk kanunsuz ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere 90 günlük dava açma süresi ( 2577 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca 60 gün ) içinde geri alınabileceği hakkındaki 22.12.1973 günlü, E: 1968/8, K: 1973/14 sayılı Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararında, idarenin hatalı eylem ve işlemlerinin ve bu işlemlere dayanarak yaptığı ödemelerin geri alınmasında uygulanacak temel ilkeler ortaya konulmuştur. Anılan kararın gerekçesinde iyi niyet kuralı üzerinde de durularak idarenin sakat ve dolayısıyla hukuka aykırı işlemine, idare edilenlerin gerçek dışı beyanı veya hilesi neden olmuşsa ya da geri alınan idari işlem yok denilebilecek kadar sakatlık taşımakta ise, hatalı işlemde idare edilenin kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata bulunmaktaysa ve idareyi bu konuda haberdar etmemişse, memurun iyi niyetinden söz etmeye olanak bulunmadığı ve bu işlemler dolayısıyla bu işlemlere dayanılarak yapılan ödemeler için süre düşünülmeyeceği, bunların her zaman geri alınabileceği, ancak bunun dışındaki işlemler için memurun iyi niyetinin, istikrar ve kanunilik kadar önemli bir kural olduğu ve bu nedenle yukarıda belirtilen istisnalar dışındaki işlemlere dayanılarak yapılan ödemelerin ancak dava açma süresi içinde geri alınabileceği vurgulanmıştır. Yukarıda anılan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararından, kanuna aykırı olarak yapılan ödemelerde, muhatabın kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata bulunmakta ise ve idareyi bu konuda haberdar etmemişse iyi niyetin varlığından söz edilemeyeceği, bu işlemlere dayanılarak yapılan ödemeler için süre kısıtlamasının olmadığı, bunların her zaman ( genel zamanaşımı süresi içinde ) geri alınabileceği sonucuna ulaşılmaktadır.”
Aylık Arşivler : Kasım, 2015
Vekalet Aylığı Hakkındaki Karar
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI HAKKINDA
31 Ekim – 03 Kasım 2013 / BURSA
31.10.2013 tarihinden başlamak üzere iki gün süre ile yapılan hukuki müzakere toplantılarında, Danıştay Altıncı Dairesi’nin görev alanına giren konular kapsamında belirlenen konu başlıkları çerçevesinde müzakere toplantısı yapılmıştır. Bu kapsamda, daha anlaşılır olacağı düşüncesiyle konu ve bu konu başlığı altında yapılan tartışmalar, değerlendirmeler ve sonuçlar maddeler halinde ve genel hatlarıyla aşağıda sistematikleştirilmiştir.
1 – İmar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması ile plan türleri ve plan yapma konusundaki yetkili idareler plan yapım sürecinde gündeme gelen yetki çatışmasından kaynaklanan uyuşmazlıklar ve söz konusu planların birbirleriyle olan ilişkileri konusunda görüş alışverişinde bulunulmuştur.
Bu madde başlığı altında yapılan müzakerelerde, plan türleri ve plan yapma konusundaki yetkili idareler üzerinde durularak, bu süreçte gündeme gelen yetki çatışması kaynaklı uyuşmazlıklar ve söz konusu planların birbirleriyle ilişkileri ele alındı.
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, plan hiyerarşisinde üst kademede bulunması ve planladığı alan itibariyle geniş bir bölgeyi kapsaması nedeniyle bu planlara karşı açılan davalarda yapılacak teknik ve hukuki incelemelerde, diğer plan türlerine göre farklılık arz etmesi nedeniyle, anılan planın diğer alt ölçekli planlara yön vermesi açısından uzun vadeli bir öngörü ve planlama getirdiği hususlarının özellikle dikkate alınması gerektiği paylaşıldı.Buna bağlı olarak, büyük ölçekteki planların şematik planlar olduğu, düzenledikleri alan itibariyle ayrıntılı kullanım kararları getiremeyecekleri, arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini gösterir nitelikte oldukları, yapılaşma koşullarının alt ölçekli planlarla geliştirilmesinin gerektiği, alt ölçekli planların üst ölçekli planlara uygunluğu denetlenirken, planlar arasındaki kullanım kararlarının birbiri ile uyumlu olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmasının gerekliliği aktarıldı.
Plan türlerinin hiyerarşik bir ilişkisi olduğu saptandıktan sonra, bu kapsamda her ölçekteki planın kendi ölçeğinde düzenleyici işlem olduğu ve son zamanlarda değişen Daire görüşüne ilişkin örnekler verilerek, 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının 1/5000 ve 1/25000 ölçekli nazım imar planlarının uygulaması olduğunun kabul edildiği, uygulama imar planı ile birlikte, bu planın dayanağı olan üst ölçekli planlara karşı dava açılabileceği vurgulandı.
Genel düzenleyici işlem olan planlara karşı askı tarihlerinden itibaren dava açma süresi içerisinde uyuşmazlık çıkarılabilecekse de; uygulama işlemi ile birlikte planlara karşı her zaman dava açılmasının mümkün olduğu konusunda fikir birliğine varıldı.Bu kapsamda, her ölçekteki plana yönelik olarak yapılacak değişiklik talebinin, söz konusu planlara karşı dava açma süresini canlandıracağı, ancak; imar durum belgesi alınmak suretiyle açılacak davanın sadece uygulama imar planına yönelik olabileceği, nazım imar planına karşı dava açma süresini başlatmayacağı yolundaki Daire görüşü belirtildi.
Bir alanın planlanmasında, esas planın nazım imar planı olduğu, bu nedenle nazım imar planı olmayan bir alanda yapılan uygulama imar planının ve parselasyon işleminin hukuka aykırı olduğu, ancak; dava devam ederken nazım imar planının yapılmış olması halinde, bu plana göre uygunluğunun değerlendirilmesi gerektiği, yerel yönetimler dışında istisnai yetkiye sahip olan kamu kurumlarının yetki alanı içerisinde kalan alanlarda hazırlanan imar plan kararlarının, çevresiyle ve teknik altyapı alanlarıyla uyumlu olmasının gerekliliği müzakere edildi.
Nazım imar planlarının, varsa üst ölçekli plana uygunluğunun aranacağı, çevre düzeni planı olmaması ya da iptali halinde nazım imar planının dayanaksız kaldığından söz edilemeyeceğinden, bu gerekçeyle iptalinin uygun olmayacağı, ancak; üst ölçekli planın kullanım kararı yönünden iptal edilmesi ve dava konusu edilen nazım imar planının da aynı fonksiyonu içermesi halinde iptal edilebileceği tartışıldı.
Mahkemelerce yapılacak keşif ve bilirkişi incelemelerinde, uyuşmazlık konusu taşınmazın durumuna ve bilirkişilerin uzmanlık alanlarına göre bilirkişi seçiminin ve bilirkişiler için müellif yeterlilik belgesi aranmamasının daha doğru bir yaklaşım olacağı, bilirkişi incelemelerinin sadece uyuşmazlığın teknik konuları ile sınırlı kalması, uyuşmazlıkta hukuki bir değerlendirmeyi esas alan bilirkişi incelemesinden kaçınılmasının daha doğru bir yaklaşım olacağı kabul edildi.
İmar planlarına ilişkin dava süreci devam etmekte iken dava konusu planda değişiklik yapılması halinde yargılamanın ne şekilde devam edeceği hususu tartışmaya açılarak, dava devam ederken yapılan plan değişikliklerinin, dava konusu taşınmazı etkileyip etkilemediğinin incelenmesi gerektiği, aynı fonksiyonun yeni planda da devam ediyor olması halinde, bu husus belirtilerek yargılamaya devam edilmesi gerektiği anlatıldı. Diğer taraftan; fonksiyonel olarak değişiklik söz konusu ise davacı talebinin gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği üzerinde duruldu.
Kentsel dönüşüm alanlarının belirlenmesi konusunda kanunda öngörülen geniş yetki alanı tartışıldı. Güncel uyuşmazlıklarda kentsel dönüşüm alanı belirlenirken işlem ya da kararın sebep unsurunun idarelerce ortaya konulamadığı tespit edildi. Gerekçesiz ve araştırma yapılmadan kentsel dönüşüm alanı belirlenmesine yönelik işlemin yürütmenin durdurulmasına dair Daire kararının İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verildiği gerekçesiyle kaldırıldığı ifade edildi. Sonuç olarak, davalı idarelerce bir alan kentsel dönüşüm alanı olarak ilan ediliyor ise kararın sebep unsurunun açık bir şekilde ortaya konulması gerektiği sonucuna varıldı.
Planların belediye tarafından belirlenen yerde ilanı ile birlikte 2011 yılında yapılan değişiklik sonrasında kurum internet sitesinde de ilan edilmesi gerektiği, sanal ortamda ilan konusunda ispat yükünün ilgili idarelere ait olduğu ortak görüşüne ulaşıldı. Bu koşul yerine getirilmeden uygulamaya geçirilen imar planlarının şekil şartlarının ihlali nedeniyle iptalinin gerektiği, ancak; herhangi bir uygulama söz konusu değil ise henüz kesinleşmemiş olarak kabul edileceği kanısına varıldı.
Planlara karşı açılan davalarda, dava açanların, taşınmaz maliki, kiracı, belde sakini, belediye meclis üyesi, kamu kurum ve kuruluşları, kamu tüzel kişileri, dernekler v.b. olma durumuna dava açma ehliyetinin değişik olasılıkları gözden geçirilerek, uyuşmazlık çıkaran şahısların ehliyetinin, yargılama boyunca devam etmesi koşulunun aranması gerekliliği üzerinde duruldu. Birel işlemlere karşı açılacak davalarda, işlemin muhatabı olmayan üçüncü şahısların dava açma ehliyetine dair Daire görüşleri paylaşıldı.
Uyuşmazlıklarda, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin, plan veya parselasyonu yapan idare/idareler üzerinde bırakılması gerektiği, yalnızca planı askıya çıkarmış olmasından dolayı ilgili idarenin yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerektiği açıklandı.
Plan değişikliği talebi ile yapılan başvuruların yetkisiz makam tarafından reddedilmiş olması nedeniyle verilen iptal kararlarının, söz konusu kararların davadan bekledikleri hukuki faydayı sağlamadığı gerekçesiyle davacılar tarafından temyiz edilmesi durumunda, plan değişikliği talebine yönelik olarak işin esasına girilmesi gerektiği gerekçesiyle Daire tarafından bozulduğu açıklanmışsa da, bazı katılımcılar tarafından bu husus eleştirilerek, bu görüşe katılmadıkları belirtildi.
2 – Parselasyon İşlemi ile İlgili Olarak Yapılan Değerlendirmeler Şu Şekildedir.
Bireysel işlem olarak kabul edilen, parselasyon planlarının iptali istemiyle açılan davalarda, ancak taşınmaz maliklerinin dava açma ehliyetine sahip oldukları, bunların yanında zilyet, ya da tapu tahsis belgesiyle taşınmazı kullananlar tarafından parselasyona karşı açılan davalarda, dava açma ehliyetlerinin bulunmadığı, ancak iddiaların bireysel menfaatin ötesinde kamusal nitelik taşıması halinin bunun istisnası olduğu yolundaki Daire kararları belirtildi.
Parselasyon işlemi yapılırken 2981 sayılı Kanunun Ek-1. maddesinin uygulanması şartlarının bulunup bulunmadığı hususlarının incelenmesi gerektiği, özel parselasyona dayalı olarak rızai taksim yapılmış olması ve yapılaşmanın tamamlanmış olması halinde Ek-1. maddenin uygulanabileceği, Sit alanlarında da parselasyon yapılırken Ek-1. maddenin uygulanacağı yolundaki Daire görüşü tartışmaya açıldı.Parselasyon yapılırken Hazine, vakıflar ve diğer kamu kurumlarına ait taşınmazlarla ilgili olarak da özel şahıslara ait taşınmazlar gibi dağıtım yapılması gerektiği belirtilerek, tapuda tescil edilmemiş olan taşınmazların düzenleme ortaklık payı kesintisi yapıldıktan sonra Hazine adına tahsis edilmesi gerektiği, 2B arazilerinin Orman Kanuna tabii olması nedeniyle, söz konusu alanlarda parselasyon yapılamayacağı aktarıldı.Parselasyon işlemine karşı açılan davalarda, taşınmaz malikinin daha önceki bir tarihte emlak vergi beyannamesi vermiş olmasının veya imar parseline ilişkin olarak tapu belgesi almış olmasının, dava açma süresinin hesaplanması sırasında gözönünde tutulması gerektiği belirtildi.
3 – Kamulaştırmayla ilgili olarak
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu yönündeki kararının, Daire kararlarına yansıması aktarıldı.
Bu kapsamda, imar planlarında sosyal donatı alanlarına ayrılan taşınmazların uzunca bir süre kamulaştırılmaması ve fonksiyonlarının değiştirilmemesi nedeniyle oluşan mülkiyet hakkı ihlallerinin önüne geçilmesi gerekliliğinin yargı mercilerinin görevi olduğu anlatıldı. İmar Kanununun 10. maddesi uyarınca belediyelere imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde imar programını hazırlama, yatırımcı kuruluşlara imar planlarında kamu hizmetine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde kamulaştırma, yine yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı kuruluşun bütçesine koyma mükellefiyeti yüklendiği, kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar programlarına alınmadan bekletilmesinin uygun görülmediği, İdareye herhangi bir takdir yetkisi tanınmaksızın bağlayıcı sürelerle gerekli işlemleri yapma ödevi yüklenmiş olmasına rağmen taşınmazların imar programına alınmaması nedeniyle, davacıların mülkiyet hakkının belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı, bu nitelikteki davalarda idareye taşınmazın imar programına alınıp alınmadığının sorulması, imar programına alınmayan taşınmazların fonksiyonlarının idarelerce değiştirilmesi ya da imar programına alınarak kamulaştırılması gerektiğinden hareketle kararın oluşturulması gerektiği, Daire kararlarından örnekler verilmek suretiyle açıklandı.
Taşınmazların kamulaştırılmaması nedeniyle açılan tazminat davalarında, tazminat istemlerinin Daire tarafından haklı görüldüğü, emlak değerlendirme uzmanın da aralarında bulunduğu bilirkişi heyetince taşınmazların rayiç bedellerinin hesaplanarak ödenmesine karar verilmesi gerektiği yönündeki yeni içtihatlar açıklandı.Uyuşmazlık mahkemesi kararı gereği, kamulaştırmasız el atma davalarında İdari Yargının görevli olduğu, buna karşın Yargıtay tarafından bu hususun henüz tam anlamıyla benimsenmediği, şu aşamada hukuki el atmalarda İdari Yargının, fiili el atmalarda ise Adli Yargı mercilerinin görevli olduğu konusunda bilgi alışverişinde bulunuldu.Organize Sanayi Bölgelerinin kamulaştırma yapma yetkilerinin bulunmadığı yolundaki Daire kararından bahsedilerek, Organize Sanayi Bölgelerine kamulaştırma yapma yetkisi veren düzenlemenin, somut norm denetimi yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gönderildiği belirtildi.Bunların dışında; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından örnekler verilerek, çeşitli türdeki davaların çözümünde bu kararların nasıl yorumlandığı ve Danıştay kararlarına aktarıldığı, örnek kararlar eşliğinde gösterildi.En son olarak, İmar Hukuku kapsamındaki uyuşmazlıkların, niteliği gereği birçok uyuşmazlığa nazaran daha geç çözümlendikleri, gerek ilk derece mahkemeleri, gerekse de Danıştay tarafından uyuşmazlık sonuçlandırılıncaya kadar geçen zaman zarfında İdare tarafından, düzenleme ve uygulamaların hızlıca hayata geçirilebildiği, çoğu zaman uygulama imkanının kalmaması nedeniyle verilen kararların dava açanlar açısından bir anlam ifade etmediği konusunda katılımcılar hemfikir olduklarını belirttiler. Bu nedenle; bireylerin mülkiyet hakkı ile ilişkileri gözönünde bulundurularak uyuşmazlıkların daha hızlı karara bağlanmaları için uygulanabilecek yöntemler tartışıldı. Bu kapsamda; yargı mercilerince aşırı şekilci bir anlayışla yargılama yapılmasından kaçınılması, mümkün mertebe dava açan şahısların iradelerinin anlaşılması konusunda özen gösterilmesi, mülkiyet sorunlarını sürüncemede bırakacak nitelikte veya yeni uyuşmazlıklar ortaya çıkaracak “etkisiz” kararlar verilmemesinin, bu sorunları aşmada yardımcı olacağı yolundaki görüşler aktarıldı.
Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğindeki Değişiklik
ÇEVRESEL GÜRÜLTÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YÖNETİMİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK 18 Kasım2015 günlü ve 29536 sayılı Resmi Gazetede yayınlandı. Yönetmeliğin değişik 3.maddesine göre;
Çok hassas ve hassas kullanımların bulunduğu alanlarda faaliyet gösteren açık ve yarı açık eğlence yerlerinde, 24:00-07:00 saatleri arasında canlı müzik yayını yapılması yasaktır. Yörenin özelliğine bağlı olarak gerekli görülmesi halinde, canlı müzik yayınının yapılacağı zaman dilimleri İl Mahalli Çevre Kurulu Kararı ile yeniden düzenlenebilir. Diğer saatlerde ise (b) ve/veya (c) ve/veya (ç) bentlerinde belirtilen sınır değerleri sağlayacak şekilde faaliyetlerini sürdürür.”
“e) Çok hassas ve hassas kullanımların bulunduğu yerlerde faaliyet gösteren açık ve yarı açık eğlence yerlerinin, yapılan denetimlerde (b) ve/veya (c) ve/veya (ç) bentlerinde belirtilen sınır değerleri bir yıl içinde üç defa sağlamadığının tespiti halinde, fiziki olarak tamamen kapalı hale getirilir.”
“k) Canlı müzik izni alınmadan hiçbir suretle müzik faaliyeti gerçekleştirilemez.”
Değişik 4/ı fıkrası uyarınca da ;Çok hassas kullanımların bulunduğu alanlarda konser, gösteri, miting, festival gibi açık hava faaliyetlerinin 24:00-07:00 saatleri arasında yapılması yasaktır. Yörenin özelliğine bağlı olarak gerekli görülmesi halinde, bu maddede belirtilen açık hava faaliyetlerinin yapılacağı zaman dilimi çevre ve şehircilik il müdürlüğü veya yetki devri yapılmış ilgili belediye başkanlığı tarafından yeniden düzenlenebilir.”
İMAR YÖNETMELİĞİNE GÖRE KARMA KULLANIM ALANLARI
Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğine göre; Yerleşme ve gelişme alanlarında konut kullanımına yönelik olarak planlanan alanları “konut alanı” olarak tanımlanıyor. Ancak, yol boyu ticaret olarak teşekkül etmiş konut alanlarında bulunan parsellerin zemin kat ve yol seviyesinde veya açığa çıkan bodrum katlarının yoldan cephe alan mekânlarında, gürültü ve kirlilik oluşturmayan ve imalâthane niteliğinde olmayan, gayrisıhhi özellik taşımayan, halkın günlük ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik dükkân, kuaför, terzi, muayenehane, aile sağlığı merkezi, lokanta, pastane, anaokulu, kreş gibi konut dışı hizmetler verilebilir. Binanın birinci katında veya bodrum katlarında zemin katta yer alan mekanla içten bağlantılı olan ve binanın ortak merdivenleri ile ilişkilendirilmeyen konut dışı piyesler yapılabilir. İlgili idare meclisince yol boyu ticaret olarak teşekkül ettiği karar altına alınan konut kullanımına ayrılan parsellerde müstakil olarak yurt, anaokulu, aile sağlığı merkezi, özel sağlık tesisi, özel eğitim tesisi ve kreş, ticari katlı otopark binaları yapılabilir. Konut alanlarında kalsa dahi parsellerin konut binası yapılıncaya kadar açık depolama veya ruhsata tabi bina yapılmaksızın bahçe düzenlemesi ve peyzajı yapılarak kullandırılmasına ilgili idaresi yetkilidir. Yol boyu ticaret olarak belirlenenler de dahil konut alanlarında kalan parsellerin araç giriş çıkışından kaynaklanan trafik yükünü azaltmak amacıyla ve ilgili idareden geçit hakkı almak koşuluyla otopark olarak kullanılan bodrum katlarından plan kararı ile kamuya ait yer altı otoparkına araç giriş çıkışı verilebilir.
Konut alanlarında özel eğitim tesisi, özel sağlık tesisi ve katlı otopark yapılabilmesi için uygulama imar planında bu amaçla değişiklik yapılarak konut kullanımından çıkarılması gerekir.
İmar Yönetmeliğine göre karma kullanım alanı nedir?
Yönetmeliğin (Değişik:RG-8/9/2013-28759) 14.maddesinde; “Kent bölgeleri tanımları ve alan kullanış şartları” düzenlenmiştir.Bu maddenin ( c ) fıkrasında ise karma kullanım alanları tanımlanmıştır.Buna göre; Ticaret+Konut, Turizm+Ticaret, Turizm+Ticaret+Konut gibi karma kullanım alanları: Tek başına konut olarak kullanılmamak koşuluyla, ticaret, turizm+ticaret, ticaret+konut, turizm+ticaret+konut kullanımlarından sadece birinin veya ikisinin veyahutta tamamının birlikte yer aldığı alanlardır.Bu alanlarda plandaki kullanım kararına bağlı olarak konut veya turizm tesisi yapılması halinde yoldan cephe alan zemin veya bodrum katların ticaret veya hizmetler sektörünün kullanımında olması ve konut veya turizm tesisi için ayrı bina girişi ve merdiveni bulunması şartı aranır. Bu alanlarda ayrıca plan kararı gerekmeden gerçek ve tüzel kişilere veya kamuya ait; yurt, kurs, dershane, ticari katlı otopark, sosyal ve kültürel tesisler yapılabilir. Ancak bu alanlarda katlı otopark, özel eğitim veya özel sağlık tesisi yapılabilmesi için uygulama imar planında bu amaçla değişiklik yapılması yapılarak karma kullanımdan çıkarılması gerekir. Ticaret+Konut, Turizm+Ticaret+Konut gibi konut da yapılabilen karma kullanım alanlarında konut veya yüksek nitelikli konut yapılabilmesi için konutun ihtiyacı olan sosyal ve teknik alt yapı ve donatı alanlarının konut kullanımının getireceği nüfus yoğunluğu üzerinden hesap edilerek bu alana hizmet verecek şekilde ayrılmış olması şarttır. Konutun da yapılabildiği karma kullanım alanlarında uygulama imar planında alanın veya alandaki yapılaşma hakkının ne kadarının konut kullanımına ayrılacağının belirlenmediği durumlarda konut kullanımları, alandaki parsellerin toplam emsalinin %20’sini aşamaz.
Kamu Hazinedarlığı Genel Tebliği Hakkında
İşsizlik Sigortası Fonu, SGK, KİT’ler ve üniversiteler başta olmak üzere bakanlıklar hariç tüm kamu kurum ve kuruluşlarının nakit varlıkları artık faiz getiren mevduatın yanı sıra, İslami bankacılık sisteminin “kar payı” hesaplarında da değerlendirilecek. Yeni düzenleme kamu kurumlarının elindeki yüz milyarlarca lira tutarındaki varlıklarının yönünü değiştirecek.
İSTER FAİZ, İSTER KÂR PAYI
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ile Maliye Bakanlığı “Kamu Hazinedarlığı Genel Tebliği”nde önemli bir değişiklik yaptı. Resmi Gazetenin 18 Kasım 2015 ÇARŞAMBA günlü ve 29536 sayıyla yayımlanarak yürürlüğe giren yeni Tebliğe göre, kamu kurum ve kuruluşları ellerindeki nakit varlıklarını artık kamu sermayeli bankalara ait katılım hesaplarında da değerlendirebilecekler. Mevcut sistemde kamu nakit varlıkları sadece vadeli ve vadesiz mevduat hesaplarında değerlendirilebiliyordu. Kapsama giren kurumlar TL ve döviz varlıklarının mevduat hesaplarında mı yoksa faiz yerine ‘kâr payı’ veren katılım hesaplarında mı değerlendirileceğine kamu kurumları karar verecek.
YÜZLERCE MİLYAR LİRA
Nakit varlıklarını mevduat ya da faizsiz katılım hesaplarında değerlendirmekle zorunlu tutulan kamu kurumları ve fonlar arasında her ay onlarca milyar liralık hesap işlemi yapan ve toplamda yüzlerce milyarlık para hareketini gerçekleştiren kamu kurumları yer alıyor. Bu kurumlar arasında özellikle nakit akışı yüksek SGK, İşsizlik Sigortası Fonu, döner sermayeler, belediyeler, il özel idareleri, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri ve üst kurullar gibi kurumlar dikkat çekiyor.
ZİRAAT, HALKBANK VE VAKIFBANK
Tebliğe göre, genel bütçe kapsamındaki bakanlıklar ile genel müdürlükler bütçe gelirleri dahil tüm nakit varlıklarını Ziraat Bankası’nda vadesiz hesaplara yatıracaklar. SGK ve işsizlik fonu dahil diğer tüm kamu kurumları ise Ziraat Bankası, Halkbank ya da Vakıfbank’ın mevduat hesapları ya da onların katılım hesaplarında varlıklarını değerlendirebilecekler. Ziraat Bankası ‘Ziraat Katılım Bankası’ adıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğü de Vakıfbank’tan ayrı olarak “Vakıf Katılım Bankası” adıyla faizsiz bankacılık sistemini başlattı. Halkbank ise bu alana girmeyeceğini bildirdi. Dolayısıyla yüzlerce milyar liralık kamu nakit varlıklarının Ziraat Katılım ya da Vakıf Katılım’a akmasının önü açıldı.
ORTAKLIKLARI DA KAPSIYOR
Tebliğde yapılan değişikle, kamu kurum ve kuruluşlarının sermayesinin yarısından fazlasına doğrudan veya dolaylı olarak sahip oldukları şirketler de bu kapsama alındı. Dolayısıyla devletin yüzde 50’den fazlasına sahip olduğu özel ortaklı şirketlerin varlıkları da artık kamu bankaları ile kamu katılım bankalarına akacak.
Hesap Açılması Hakkında
T.C.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü
07.09.2015
Sayı: 30546965-000- E.18588
Konu: Hesap Açılması
İlgi: Maliye Bakanlığının 28/08/2015 tarihli ve 28165485-210.16.05-8326 sayılı yazısı.
Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği ve Detaylı Hesap Planlarının, Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliğine uyarlama çalışmalarının devam etmesi nedeniyle bu çalışmalar bitirilip, yürürlüğe girinceye kadar Kamu Özel İş Birliği uygulamalarına ait işlemlerin muhasebe kayıtlarına alınabilmesi için açılan hesaplar hakkında Maliye Bakanlığından alınan ilgi yazı ilişikte gönderilmiştir.
Konunun iliniz dahilindeki mahalli idarelere duyurulması hususunda;
Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.
Ömer DOĞANAY
Bakan a.
Genel Müdür
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
28.08.2015
Sayı: 28165485-210.16.05-8326
Bilindiği üzere, 3.12.2014 tarihli ve 2014/7052 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına istinaden 23.12.2014 tarihli ve 29214 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 1.1.2015 tarihinde yürürlüğe giren Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliğinin geçici 1 inci maddesinde; “Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan ya da yapımı süren kamu özel iş birliği modeli çerçevesindeki sözleşmelere konu varlıklar ile bunlara ilişkin yükümlülük, garanti ve taahhütlerin envanteri 15/9/2015 tarihine kadar yapılır. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlık yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.
Bu hükme istinaden muhasebeleştirme işlemlerinin yerine getirilmesinde oluşabilecek tereddütlerin giderilmesine yönelik olarak Bakanlığımızca hazırlanarak 8.7.2015 tarihli ve 29410 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 45 Sıra No.lu Kamu Özel İş Birliği Uygulamalarının Muhasebe işlemleri Genel Tebliğinin 13 üncü maddesinin birinci fıkrasında; “Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan ya da yapımı süren kamu özel iş birliği modeli çerçevesindeki sözleşmelere konu varlıklar ile bunlara ilişkin yükümlülük, garanti ve taahhütlerin envanteri, muhasebeleştirme işlemleri de dikkate alınarak Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesine göre 31/8/2015 tarihine kadar yapılacaktır.”, ikinci fıkrasında da “1/9/2015 tarihine kadar envanteri yapılan varlıklara ilişkin Kamu Özel İş Birliği Projeleri Bildirim Formu doldurularak muhasebe birimlerine gönderilecektir. Muhasebe birimlerince, gerekli kontroller yapıldıktan sonra varsa eksikliklerin tamamlanması sağlanarak muhasebe kayıtları bu Tebliğ hükümlerine göre en geç 15/9/2015 tarihine kadar yapılacaktır.” hükümlerine yer verilmiştir.
Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği ve Detaylı Hesap Planlarının, Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliğine uyarlama çalışmalarının devam etmesi nedeniyle muhasebe işlemlerinin kaydedileceği hesaplara söz konusu Yönetmelik ve Detaylı Hesap Planlarında yer verilmemiştir.
Bu çerçevede Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği ve Detaylı Hesap Planları yürürlüğe girinceye kadar Kamu Özel İş Birliği uygulamalarına ait işlemlerin muhasebe kayıtlarına alınabilmesi için Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinin 45 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Yönetmelik hesap planında yer almamakla birlikte, Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliği hesap planında yer alan herhangi bir hesabın kullanılması gerekliliği ortaya çıkarsa Yönetmelikteki hesap planına ilave hesap eklemeye veya çıkarmaya, ihtiyaç duyulduğunda Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliği çerçeve hesap planında belirlenen hesaplar dışında yeni hesaplar açmaya, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlık yetkilidir.” Hükmüne istinaden Yönetmelikte yer alan hesap planına ekte yer alan hesaplar ilave edilerek; Belediye Bağlı İdare ve Birlik Detaylı Hesap Planı ile İl Özel İdare Detaylı Hesap Planı tanımlanmıştır.
Söz konusu envanter işlemlerinin 15.9.2015 tarihine kadar muhasebe kayıtlarına alınmasının sağlanması için mahalli idarelere ivedilikle duyuru yapılarak gerekli tedbirlerin alınması da önem arz etmektedir.
Bilgilerini ve gereğini arz ederim.
Mustafa İLHAN
Bakan A.
Genel Müdür V.
Engelli İstihdamı Hakkında
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü
08.09.2015
Sayı: 53773008-000- E.18623
Konu: Engelli istihdamı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığından alınan engelli personel istihdamına ilişkin 28/08/2015 tarihli ve 5618 sayılı yazı ilişikte gönderilmiştir.
Bilgi ve gereğini rica ederim.
Ömer DOĞANAY
Bakan a.
Genel Müdür
T.C.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
28.08.2015
Sayı: 5618
Bilindiği üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü maddesinde; “Kurum ve kuruluşlar bu Kanuna göre çalıştırdıkları personele ait kadrolarda % 3 oranında engelli çalıştırmak zorundadır. % 3’ün hesaplanmasında ilgili kurum veya kuruluşu (yurtdışı teşkilat hariç) toplam dolu kadro sayısı dikkate alınır.
Engelliler için sınavlar, ilk defa Devlet memuru olarak atanacaklar için açılan sınavlardan ayrı zamanlı olarak, engelli kontenjanı açığı bulunduğu sürece engel grupları ve eğitim durumları itibarıyla sınav sorusu hazırlanmak ve ulaşılabilirliklerini sağlamak suretiyle merkezi olarak yapılır veya yaptırılır.
Engelli personel çalıştırma yükümlüğünün yerine getirilmesinin takip ve denetimi ile engellilerin Devlet memurluğuna yerleştirilmesinden Devlet Personel Başkanlığı sorumludur. Engelli açığı bulunan kamu kurum ve kuruluşları bir sonraki yıl için alım yapacakları engellilere ilişkin taleplerini her yılın Ekim ayının sonuna kadar Devlet Personel Başkanlığına bildirmek zorundadır. Devlet Personel Başkanlığı kurum ve kuruluşların bildirimi üzerine, engelli kontenjanlarına yerleştirme yapabilir veya yaptırabilir.
Engellilerin memurluğa alınma şartlarına, merkezi sınav ve yerleştirmenin yapılmasına, eğitim durumu ve engel grupları dikkate alınarak kura usulü ile yapılacak yerleştirmelere, engellilerin görevlerini yürütmelerinde hangi yardımcı araç ve gereçlerin kurumlarınca temin edileceğine, kamu kurum ve kuruluşlarınca engelli personel istihdamı ile ilgili istatistiksel verilerin bildirilmesine ilişkin usul ve esaslar ile diğer hususlar Özürlüler idaresi Başkanlığının görüşü alınarak Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan, 07/02/2014 tarihli ve 27314 saydı Resmi Gazetede yayımlanan Engelli Kamu Personel Seçme Sınavı ve Engellilerin Devlet Memurluğuna Alınmaları Hakkında Yönetmeliğin 1 inci maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacı, merkezi olarak yapılacak engelli kamu personel seçme sınavına, kuraya, yerleştirme işlemlerine, engelli memur istihdamının takip ve denetimine, istatistiki bilgilerin temini ve engelli memur istihdamı ile ilgili diğer hususlara ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.” hükmüne, 2 nci maddesinde; “Bu Yönetmelik; a) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (I), (Il), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kurumlar ile döner sermayeli kuruluşlar, kanunlarla kurulan fonlar ve kefalet sandıklarına, b) İl özel idareleri ve belediyeler il özel idareleri ve belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı müessese, işletme ve döner sermayeli kuruluşlara, c) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Devlet memuru istihdam eden diğer kamu kuruluşlarına, Devlet memuru olarak atanacak engelliler hakkında uygulanır.” hükmüne, 10 uncu maddesinde; “(1) Engellilerin atanmasına tahsis edilecek kadro sayısının tespitinde, ilgili kamu kurum veya kuruluşunun, yurtdışı teşkilatı hariç, toplam dolu memur kadro sayısının %3’ü dikkate alınır.” hükmüne, 11 inci maddesinde; “Kamu kurum ve kuruluşları bir sonraki yıl için engelli memur alımı yapacakları münhal kadrolarını; Başkanlığın internet sitesindeki “DPB E-Uygulama” kısmında yer alan bilgi alanlarını, Nitelik Kod Kılavuzu ile Başkanlığın öngördüğü koşullara göre tam ve eksiksiz olarak doldurmak suretiyle, ilgili yılın Ekim ayı sonuna kadar elektronik ortamda Başkanlığa bildirir. Bildirimi yapılan ve Başkanlıkça da uygun görülen kadrolara ilişkin cetveller ayrıca yazılı olarak Başkanlığa gönderilir.” hükmüne 17 nci maddesinde de “Kamu kurum ve kuruluşlarında engelli memur çalıştırma yükümlülüğünün yerine getirilmesinin takip ve denetimi Başkanlıkça yapılır. Bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde, kamu kurum ve kuruluşları; istihdam ettikleri engelli personele ilişkin olarak Başkanlığın internet sitesindeki “DPB E-Uygulama” kısmında yer alan bilgi alanlarını tam ve eksiksiz olarak doldurur. Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşları söz konusu personele ilişkin bilgilerde meydana gelecek değişiklikleri değişikliğin meydana geldiği tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde Başkanlığın internet sitesindeki “DPB E-Uygulama” kısmına işleyerek güncelleştirir. Kamu kurum ve kuruluşları, yerleştirmesi yapılan kadrolardan atama sonucu göreve başlatılanları, ataması yapıldığı halde göreve başlamayanları, niteliği uymadığı gerekçesi ile ataması yapılamayan veya ataması iptal edilen adaylara ilişkin bilgileri, Başkanlığın internet sitesindeki “DPB E-Uygulama” kısmında yer alan ilgili formlardaki bilgi alanlarını tam ve eksiksiz olarak doldurmak suretiyle, söz konusu atamayla ilgili işlemlerin sonuçlandığı tarihten itibaren onbeş gün içinde Başkanlığa bildirir. Engelli memur istihdam yükümlülüğünün yerine getirilmesi ile bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasında ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesinde ve kamu kurum ve kuruluşları arasında uygulama birliğinin sağlanmasında Başkanlık yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu itibarla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü maddesi hükmü ile bu maddeye istinaden çıkarılan mezkur Yönetmelik hükümleri gereğince engelli memur istihdam etme yükümlülüğü kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarında engelli memur istihdamının belirlenen kontenjan dahilinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin takip ve denetiminin yapılabilmesi amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca;
1- Devlet Personel Başkanlığının www.dpb.gov.tr internet adresi üzerinden “DPB E-Uygulama” başlığına giriş yapılarak “Kadro Uygulaması” başlığı altında yer alan bilgilerin güncelleştirilmesi,
2- Devlet Personel Başkanlığının www.dpb.gov.tr internet adresi üzerinden “DPB E-Uygulama” başlığına giriş yaparak “Engelli Personel İşlemleri” başlığı altındaki istihdam edilen engelli memurların bilgilerinin güncelleştirilmesi,
3- Devlet Personel Başkanlığının www.dpb.gov.tr internet adresi üzerinden “DPB E-Uygulama” başlığına giriş yaparak daha önceki merkezi engelli memur alımlarıyla yerleştirilenlerin atanma veya atanamama durumlarının “Engelli Personel İşlemleri” başlığı altında yer alan bilgilerin doldurularak güncelleştirilmesi,
4- Engelli memur kontenjan açığının bulunması halinde, bu açığın giderilmesi amacıyla merkezi olarak yapılacak olan engelli memur alımına ilişkin münhal kadro bildirimlerinin 31/10/2015 tarihine kadar Devlet Personel Başkanlığının www.dpb.gov.tr internet adresi üzerinden “DPB E-Uygulama” linki içerisinde yer alan “Talep Giriş” kısmına yapılması, ayrıca bildirimi yapılan ve Devlet Personel Başkanlığınca da elektronik ortamda uygun görülen kadrolara ilişkin sistem üzerinden alınacak cetvellerin üst yazı ekinde Devlet Personel Başkanlığına gönderilmesi,
5- Daha önce elektronik ortamda Başkanlığımıza hiç veri girişi yapmamış olan kurumların Devlet Personel Başkanlığı Web Uygulama sorumlularını belirleyerek alacakları şifre ile veri girişlerinin yapılması, (DPB E-Uygulama” şifresi, http://euygulama.dpb.gov.tr/DPB_yetki/DPB_Kullanici_Basvuru.aspx adresindeki bilgi alanlarını doldurulması suretiyle alınacak çıktının resmi yazı ekinde gönderilmesine müteakip, kurum web sorumlusunun elektronik posta adresine gönderilecektir.) gerekmektedir.
Gereğini bilgilerinize arz ve rica ederim.
Faruk ÇELİK
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Gayrısıhhi Müesseseler Hakkında
T.C.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü
11.09.2015
Sayı: 71188846-250-E.18923
Konu: Gayrısıhhi Müesseseler
İlgi: Sağlık Bakanlığının 03/09/2015 tarih ve 6871-13186272 sayılı yazısı.
İlgi yazıyla, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin Ek-2 Gayrısıhhi Müesseseler Listesinde yer almayan faaliyetlerin sınıf tespitinin yapılabilmesi ile halihazırda Yönetmelikte sınıfı belirlenen faaliyetlere ilişkin yetkili idarelere yapılan ruhsat başvurularının sonuçlandırılması noktasında bazı sıkıntılar yaşandığı ifade edilerek uygulamada birliğin sağlanması amacıyla konu ile ilgili mahalli idarelerin bilgilendirilmesi talep edilmektedir.
Bilindiği üzere 10/08/2005 tarih ve 25902 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Gayrisıhhi müesseseler için sınıf tayini, tesise ait kapasite raporu, tesisten kaynaklanacak atıklar ve müessesenin diğer özellikleri dikkate alınarak Sağlık Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından yeni sınıf tayini yapılır.” hükmünün yürürlüğü, bu yetkinin Sağlık Bakanlığı tarafından kullanılması lazım geldiği gerekçesiyle Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunun 14/06/2007 tarih ve 2007/369 sayılı kararıyla durdurulmuş, Danıştay Sekizinci Dairesinin 05/02/2008 tarih ve E:2006/1248, K:2008/667 sayılı kararıyla da iptal edilmiştir.
Bu çerçevede;
1) işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin Ek-2 Gayrisıhhi Müesseseler Listesinde yer almayan faaliyetlerin yapılabilmesi için tesisin açıklamalı proses akım şeması, tesisin neden olabileceği kirleticilerin nitelik ve niceliği ile izalesi konusundaki proje ve açıklama raporu, tesisin neden olabileceği kirleticilerin nitelik ve niceliği ile izalesi konusundaki proje ve açıklama raporu, tesisin neden olabileceği risk değeri, toplam motor gücü, toplam personel sayısı ve tesisin diğer özelliklerine ilişkin bilgiler Sağlık Bakanlığına (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu) gönderilecektir.
2) Halihazırda Yönetmelikte sınıfı belirlenen faaliyetlere ilişkin yapılan başvurularda tereddüt yaşanması durumunda anılan Bakanlıktan görüş alınması suretiyle işlem tesis edilecektir.
Uygulamada birliğin sağlanması bakımından konunun iliniz dahilindeki mahalli idarelere duyurulması hususunda
Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.
Ömer DOĞANAY
Bakan a.
Genel Müdür