• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Aylık Arşivler : Mayıs, 2016

Sayıştay Kararı Hakkında

May31
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

T.C.

SAYIŞTAY

TEMYİZ KURULU KARARLARI

 

KARAR NO: 38119

TARİH: 31.12.2013

 BELEDİYENİN KİRA ALACAKLARININ TAHSİLİNDEN VAZGEÇİLMESİ

 ÖZET :

Duruşma talep eden dilekçi Yusuf Nuri TANRITANIR ile Sayıştay Savcısının sözlü açıklamalarının dinlenilmesinden ve dosyada mevcut belgelerin okunup incelenmesinden sonra gereği görüşüldü;

KARAR :

1040 sayılı ilamın 39. maddesi ile Belediyenin birtakım kira alacaklarının tahsilinden, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ilgili hükümlerine aykırı olarak vazgeçilmesi neticesinde kamu zararına sebebiyet verilmesi nedeniyle 412.337,96 TL’ye tazmin hükmü verilmiştir.

Dilekçi dilekçesinde ve yapılan duruşmadaki sözlü açıklamalarında özetle; tazmin hükmüne konu olan Van Belediye Meclisinin 09.07.2008 tarih ve 258 no.lu kararında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, yetki, usul ve esas yönünden hukuka aykırı tazmin hükmünün kaldırılmasına veya bozulmasına karar verilmesi gerektiğini,

Van Belediye Meclisinin 09.07.2008 tarih ve 258 no.lu kararına bakıldığında söz konusu kararın Van Belediye Başkanlığının gerekçeli talep yazısının havalesiyle gündeme alındığını,

Öncelikle bir meclis üyesi olarak karar alırken idareden gelen ve hukuki alt yapısı idare tarafından oluşturulan talep yazılarına göre karar verildiğini, İdarenin hukuki alt yapısını tam anlamı ile oluşturduktan ve teknik alt yapısının mümkün olup olmadığı hususlarını inceledikten sonra ilgili konuları meclisin önüne getirdiğini, bu şekilde meclis gündemine alınan konuların belediye meclisince görüşülerek karara bağlandığını,

Bahse konu kararın da açıklanan usulle meclis gündemine alındığını, Belediye Meclisi’nin 09.07.2008 tarihli toplantısında bahse konu kamu alacağından belediye meclisinin vazgeçmesinin mümkün olup olmadığı hususunun meclis üyesi Sahabettin ANTERİLİ tarafından belediye meclisi başkanına (Belediye Başkanına) sorulduğunu, Belediye Başkanının, soruya vermiş olduğu cevapta; bahse konu alacak konusunda müfettişlerin bilgisine başvurduklarını, müfettişlerin belediye meclisinin kamu alacağından vazgeçmesinin mümkün olduğu ve bu konuda herhangi bir yasal engel bulunmadığı şeklinde kendilerine cevap verdiğini, bu nedenle de belediye meclisinin söz konusu kararı alabileceğini beyan ettiğini,

Söz konusu karar altında imzası bulunuyor olsa da, kamunun zarara uğramasında hiçbir kastı ve kusuru bulunmadığını, şahsına ve diğer meclis üyelerine hukuki bakımdan yanlış ve eksik bilgi verildiğinden söz konusu kararın alındığını,

Van Belediye Başkanlığı yetkililerinin meclis üyelerine söz konusu kira alacaklarının dava konusu olduğunu yazılı ve sözlü olarak belirttiklerini, Van Belediye Meclisi Temmuz 2008 Toplantı Tutanağı’nın 26. sayfasında Belediye Meclisi Katibi Deniz BAŞ tarafından konu ile ilgili Van Belediye Başkanlığı’nın talep yazısının okunduğunu, talep yazısında;

“…şehir görüntüsünü bozan ve görüntü kirliliğine sebebiyet veren, trafik akışını engelleyen büfelerin kaldırılması… bu esnafın mağdur edilmeden belediyemiz öncülüğünde çözümler üretilmesine ilgili kanunun 14 ve 15. Maddeleri ile 34. Maddesinin İ bendi gereğince söz konusu büfelerin kaldırılması, 02.04.2006 tarih ve 952 Sayılı Encümen kararı ile uygun görülmüştür. Ancak, kaldırılan büfelerden kira borcu olanlardan bazılarının dilekçe vererek, mağduriyetlerini beyan ederek, kalan borçlarının alınmaması talep edilmiştir. 5393 Sayılı Kanun ‘un 15. Maddesinin K bendi gereğince, vergi ve rüsum ve harçlar haricinde kalan dava konusu uyuşmazlıkların anlaşma ile tasfiyesine karar vermek ve aynı kanunun 18. Maddesinin H bendi gereğince 5.000.00 TL ‘den fazla olan dava konusu uyuşmazlıklarına sulh ile tasfiye, kabul ve feragate, kabul vermeye, karar verme yetkisi belediye meclisinde olduğundan, ilgililerin dilekçesine istinaden, dilekçe sahipleri veya tüm büfeleri kaldırılan büfe sahiplerinin büfelerinin kaldırılış tarihine kadar tahakkuk edip, ödenmeyen ve kiraların tahakkuktan sonra kaldırılıp kaldırılmayacağı hususunda …” denildiğini, talep yazısından söz konusu kamu alacağının dava konusu olduğunun anlaşıldığını,

Kendisi ve diğer meclis üyelerinin bahse konu kamu alacağının dava konusu olduğu bilgisiyle söz konusu karara imza attıklarını, şayet idare tarafından kamu alacağının dava konusu olmadığı kendilerine bildirilmiş olsaydı, bahse konu kararın alınmayacağını,

Van Belediye Meclisi Üyesi İbrahim KOYUNCU’nun, Temmuz 2008 toplantısında bahse konu kamu alacağı konusunda yeterli incelemenin yapılmadığını, bu konunun tarife komisyonunda değerlendirilmesi gerektiğini belirterek konunun komisyona sevkini talep ettiğini, yine Van Belediye Meclisi Üyesi ve Katibi Deniz BAŞ’ın da bahse konu toplantıda kamu alacaklarının tümüyle silinmesinin usulüne uygun olup olmadığı hususunun araştırılması gerektiğini vurguladığını, ancak Belediye Meclis Üyelerinin toplantı tutanağına yansıyan bu beyanlarının belediye meclisi başkanlığınca, gerekli tüm incelemelerin yapıldığından bahisle reddedildiğini, söz konusu kararın alınmasında şahsının ve diğer meclis üyelerinin hiçbir sorumluluğu bulunmadığını,

Tutanaklara bakıldığında o tarihte meclis üyelerinin üzerlerine düşen bütün görevleri yaparak söz konusu konunun idarenin talep yazısındaki şekliyle kabul edilmesinin kanuna ve mevzuata uygun olup olmadığının araştırılmasını istediğini, konunun ilgili komisyona havalesini istediğini, ilgili komisyonun araştırma yapmasını talep ettiğini, bu konunun kanuna aykırı olabileceğini vurguladığını,

Bütün bu taleplere rağmen idari yetkilileri tarafından konunun incelendiğini, teknik alt yapısının oluşturulduğunu, ilgili müfettişlere konunun sorularak talep yazısındaki gibi uygun olduğunu, talebin kanuna ve mevzuata uygun olduğunu, alacakların dava konusu olduğunu belirterek meclis üyelerinin taleplerinin karşılandığını, başkaca araştırma yapılmasına gerek olmadığının belirtildiğini, bu nedenle meclis üyelerine izafe edilebilecek hiçbir kusur bulunmadığını,

Konunun kanuna ve mevzuata uygunluğunun saptanmasından sonra meclis üyelerinin ikinci husus olarak kamu yararını ve kendi görev alanı içerisinde bulunan şehrin düzenliğini ve şehrin çarpık kentleşmesinin önlenmesi konularını dikkate alarak karar verdiğini, şehrin her tarafına yayılmış, bütün kaldırımları ve yolları işgal etmiş olan büfelerin kaldırılmasının, kentin bu çarpıklıktan ve düzensizlikten kurtarılmasının belediye meclisinin birinci görevi olduğunu,

Belediye meclisi tarafından, idari yetkililerce dava konusu olduğu bildirilen ve mevzuata uygun olduğu söylenen talebin, kamu yararı ve şehrin gelişimi de dikkate alınarak kabul edilmesinin hukuka uygun olduğunu,

Meclis kararlarının hem idari hem de yargı denetimine tabi olduğunu, öncelikle bir meclis kararının kesinleşmeden önce yasa gereği Belediye Başkanının ve mülkü amirin denetiminden geçtiğini, bu yetkililerin kararları meclise geri gönderebileceği gibi kararın iptali için dava da açabileceklerini, bahse konu kararın da hem belediye başkanının hem de mülki amirin denetiminden geçtiğini, bu kararların hukuka aykırılığının bu amirler tarafından saptanmadığını, ayrıca daha evvel birçok denetimden geçen kararla ilgili olarak herhangi bir işlem yapılmadığını, yine karara katılmayan meclis üyeleri veya diğer vatandaşların dava açma hakları oldukları halde bu karara ilişkin olarak herhangi bir dava da açılmadığını,

5393 Sayılı Belediye Kanununun öngördüğü şekillere uygun olarak belediye başkanı, vali ve diğer denetçilerin denetiminden geçen ve bu şekilde yürürlüğe giren kararın hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceğini,

Ayrıca sayın daire kararında, sorumlu olarak kabul edilen şahsının ve diğer meclis üyelerinin savunmalarında bahse konu karara esas teşkil eden kira alacaklarının dava konusu olduğuna dair herhangi bir belge ibraz edilmediği şeklinde kayıt düşüldüğünü, öncelikle sayın daire karar vermeden önce tarafından ve diğer meclis üyelerinden savunma talep etmediğini, Belediye başkanlığının şahsının ve diğer meclis üyelerinin gıyabında savunma verdiğini, Bu nedenle kendisi tarafından sayın daireye sunulmuş olan bir savunma bulunmadığından belge ibraz edilmesi de söz konusu olamayacağını,

6085 Sayılı Sayıştay Kanunu’nun 48. Maddesi’nin 1. Fıkrasında belirtildiği üzere sayın dairece hesap yargılamasına başlanmadan önce tarafına ve diğer bir kısım meclis üyelerince savunma sunulabilmesi için süre verilmesi gerektiğini,

Savunması alınmadan bahse konu meclis kararından sorumlu tutuluyor olmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini,

6085 Sayılı Sayıştay Kanunu’nun 6. Maddesinin 2. Fıkrasında, Sayıştay’ın her türlü bilgi ve belgeyi, kamu idareleri ile bankalar dahil diğer gerçek ve tüzel kişilerden isteyebileceğinin belirtildiğini, bu yasal düzenlemenin de dairelerce yapılacak hesap yargılamasında ve diğer işlemlerde re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğunu gösterdiğini, bu nedenle sayın dairenin şahsından ve diğer meclis üyelerinden belge sunmalarını beklemesi ve belgelerin sunulmaması durumunda da mevcut bilgilerle karar vermiş olmasının yerinde olmadığını, Sayın dairece hesap yargılamasına ilişkin karar verilmeden önce, ilamda yer alan kira alacaklarının dava konusu olup olmadığı hususunun araştırılması gerektiğini, Sayın dairenin eksik inceleme (savunması alınmadan ve kira alacağının dava konusu edilip edilmediği araştırılmadan) ile şahsını ve diğer meclis üyelerini gerçekleştiği kabul edilen zarardan sorumlu tutmuş olmasının bozmayı gerektirdiğini,

Van Belediye Meclisi’nin 09.07.2008 tarih ve 258 no.lu kararının hukuka aykırı olduğu kabul edilse bile, bu hukuka aykırılığın başlı başına kamunun zarara uğradığı anlamına gelmediğini; idare hukuku ilkeleri ve Danıştay’ın istikrar kazanmış içtihatları incelendiğinde idarenin hukuka aykırı olan işlemini her zaman geri alabilme kudretine sahip olduğunu, bu nedenle sayın dairece kendisinin ve diğer meclis üyelerinin tazmin sorumluluğuna gidilmesinin yerinde olmadığını, çünkü belediye meclisi söz konusu kararı geri aldığında kamunun zararının doğmamış olacağını,

Kira alacaklarının Belediye meclis üyelerine tahmil edilmesi ve meclis üyelerinden tahsil edilmesinin hukuken mümkün olmadığını, bir an için aksi düşünülse dahi, 6111 Sayılı Yasa dikkate alındığında alacağın bu yasa çerçevesinde hesaplanması gerektiğini, bu durumda tespit edilen miktarın indirilmesi gerektiğini belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını istemiştir.

Ayrıca aynı konu ile ilgili olarak haklarında tazmin hükmü verilen diğer sorumlular adına duruşmaya katılan Avukat Zahir SOĞANDA Temyiz Kurulu’na sunduğu dilekçesinde ve duruşma esnasında yaptığı sözlü açıklamalarında yukarıda belirtilen hususları tekrarlamıştır.

Sayıştay Savcılığı yazılı görüşünde ve duruşmada yaptığı sözlü açıklamalarında “Van Belediyesi Muhasebe Birimi 2008 yılı hesabının 6. Dairece yargılanması sonucu çıkarılan 26.10.2010 tarih ve 1040 sayılı ilamın 39. maddesi ile ilgili tazmin hükmünün kaldırılması için Meclis Üyesi Yusuf Nuri TANRITANIR tarafından verilen temyiz dilekçesi incelenmiş olup, ileri sürülen nedenler yerinde görülmemiştir.

Çünkü:5393 sayılı Belediye Kanununun 18. maddesinin (h) bendi uyarınca “Vergi, resim ve harçlar dışında kalan ve miktarı beşbin YTL.den fazla dava konusu olan belediye uyuşmazlıklarını sulh ile tasfiyeye, kabul ve feragate karar vermek” görev ve yetkisi Belediye meclisine aittir. Kanun metninden de açıkça anlaşıldığı üzere uyuşmazlığın “dava konusu” edilmiş olması şarttır.

Temyiz’e konu olayda ise bir dava söz konusu değildir. Belediye alacağı için bir dava açmamıştır. Sadece vatandaşın başvurusu üzerine alacaktan vazgeçmiştir. Bu durum yasaya uygun değildir. Yerinde olan Daire Kararının onanmasına karar verilmesi mütalaa olunur.“ şeklinde görüş bildirmiştir.

Sorumluluk itirazına ilişkin olarak;

Dilekçi her ne kadar Belediye Meclisi’nin 09.07.2008 tarihli toplantısında, bahse konu kamu alacağından belediye meclisinin vazgeçmesinin mümkün olup olmadığı hususunun meclis üyesi Sahabettin ANTERİLİ tarafından belediye meclisi başkanına (Belediye Başkanına) sorulduğunu, Belediye Başkanının, soruya vermiş olduğu cevapta; bahse konu alacak konusunda müfettişlerin bilgisine başvurduklarını, müfettişlerin belediye meclisinin kamu alacağından vazgeçmesinin mümkün olduğu ve bu konuda herhangi bir yasal engel bulunmadığı şeklinde kendilerine cevap verdiğini, bu nedenle de belediye meclisinin söz konusu kararı alabileceğini beyan ettiğini, bu nedenle kendisinin sorumlu tutulmaması gerektiğini belirtmişse de;

Belediye Meclisi üyelerinin altına imza attığı kararlardan sorumlu tutulması gerektiği muhakkaktır. Bu kararın hukuki altyapısını yeteri kadar araştırmak ve buna göre karar almak ya da (hukuka aykırı olduğu düşünülüyorsa) almamak da yine belediye meclisi üyelerinin yetki ve sorumluluğundadır. Hukuki altyapının yeterince araştırılmamış olması meclis üyelerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Eğer bu hususta ikna olmamışlarsa ya da şüpheleri var idiyse, karar almayabilirlerdi.

Diğer yandan dilekçi belediye meclisi kararlarının belediye başkanı, vali ve diğer denetçilerin denetiminden geçtiğini, bu kişiler tarafından karara karşı herhangi bir işlem yapılmadığını belirtmişse de; meclis kararlarının belediye başkanının onayından geçiyor olması ya da mülki amire gönderiliyor olması, meclis üyelerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Kaldı ki Belediye Başkanı Burhan YENİGÜN, “meclis üyesi” sıfatıyla tazmin hükmünden zaten sorumlu tutulmuştur.

Ayrıca dilekçi 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu’nun 48. maddesinin 1. fıkrası gereğince Sayıştay dairesince hesap yargılamasına başlanmadan önce tarafına ve diğer bir kısım meclis üyelerince savunma sunulabilmesi için süre verilmesi gerektiğini, kendilerinin savunmasının alınmadığını belirtmişse de;

Öncelikle, 6085 sayılı Kanun’un Geçici 3. Maddesinde;

“ …..

(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce başlanmış seçim, denetim ve hükme bağlama işlemleri 832 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır.

…” denilmektedir. Dolayısıyla Van Belediyesinin 2008 yılı hesabına ilişkin denetim ve yargılama 6085 sayılı kanun yürürlüğe girmeden önce (yani 19.12.2010 tarihinden önce) başladığından, 6085 sayılı kanuna göre değil, 832 sayılı kanuna göre yapılmaktadır.

832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun “Hesapların İncelenmesi” başlıklı 46. maddesinde;

“…..

İnceleme sırasında;

1. Gelirlerin, alacakların ve her türlü hakların kanunlara, tüzüklere ve yönetmeliklere ve bütçedeki tertiplerine uygun olarak tahakkuk, takip ve tahsil edilip edilmediği,

2. Giderlerin,

a) Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere ve bütçedeki tertibine, ödeneğine ve kadroya uygun olarak harcanıp harcanmadığı,

b) Ödemenin istihkak sahiplerinin veya vekillerinin kimliği araştırılmak suretiyle yapılıp yapılmadığı,

c) İdare hesabına giren bütün işlemlerin para ve sair kıymet hareketlerinin kanun, tüzük ve yönetmeliklerdeki hükümlere uygun bulunup bulunmadığı,

3. Taşınır ve taşınmaz malların giriş, saklanış, kullanış ve çıkışları ile bunların bulunması gerekli olan yerlerde tamamen mevcut olup olmadığı hususlarının yürürlükteki kanun, tüzük ve yönetmelik esaslarına göre yapılıp yapılmadığı,

4. Yukarıdaki fıkralarda yazılı bütün işlem ve hesapların belgelere ve kayıtlarına uygun olup olmadığı,

Araştırılır.” denilmekte,

“Denetçi Raporları” başlıklı 48. maddesinde;

“Denetçiler kendilerine verilen hesapları bu kanunla diğer kanunlarda yazılı esaslar ve yönetmeliğindeki usuller gereğince inceler ve sonucu gösterir bir rapor düzenler. Bu inceleme sırasında mevzuata uygun bulmadığı veya noksan gördüğü işler hakkında sorumluların yazılı savunmalarını alması ve düşüncesiyle birlikte raporda göstermesi şarttır.

Usulü dairesinde yapılan bildirime bilgi edinilmesinden itibaren en çok otuz gün içinde cevap vermiyen sorumluların savunmaları beklenmiyerek mevcut bilgi ve belgelere göre rapor düzenlemekle beraber, bunlar hakkında ayrıca bu kanun esaslarına göre disiplin veya ceza kovuşturulması isteminde bulunulur.

…….” denilmekte,

“Hesapların Dairelerce İncelenmesi” başlıklı 56. maddesinde;

“Daire başkanları dairelerine verilen hesap raporları hakkında savcının yazılı düşüncesini alırlar.

Savcılıktan gelen raporlar daire başkanlığınca düşüncesi bildirilmek üzere üyelere verilir.

Üyeler kendilerine verilen raporlar üzerine gerekli incelemeyi yapar. Gerektiğinde raporda ilişiksiz görülen kısımların da her cihetine bakılıp bakılmadığını araştırır ve düşüncelerini yazmak suretiyle raporları Daire Başkanlığına geri verirler.

…..” denilmekte,

“Hesapların Yargılanması” başlıklı 57. Maddesinde de;

“Üyelerin yazılı düşüncesi üzerine dairece hesabın yargılanmasına başlanır. Yargılama sırasında lüzum görülürse savcı davet edilerek düşüncesi sorulur.” denilmektedir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinde, denetçilerin incelemelerini hangi usul ile yapacakları ve yargı dairelerinin yargılamalarını hangi usul ile gerçekleştirecekleri anlatılmaktadır. Van Belediyesi 2008 yılı hesabına ilişkin olarak yapılan denetim ve yargılamada bu usullere riayet edilmiştir.

Dilekçi savunmalarının alınmadığını belirtmişse de; rapor dosyası incelendiğinde, dilekçilerin yazılı savunmalarının alındığı, yargılamaya esas rapora ilişkin sorguların sorumlulara tebliğ edildiği görülmüştür. Savunma haklarının ellerinden alınması gibi bir durum söz konusu değildir. Kendilerine gerekli tebligatlar yapılmış ve savunmalarını vermişlerdir. Dilekçi Belediye başkanlığının şahsı ve diğer meclis üyelerinin gıyabında savunma verdiğini belirtmişse de; sorumluların savunmalarını nasıl ve ne şekilde yapacakları, kendilerine tebliğ edilen konuda bizzat kendilerinin mi yoksa belediye başkanlığı ya da avukatlarının mı savunma yapacağı hususu, kendi şahıslarını ilgilendiren bir konudur.

Ayrıca dilekçi kira alacağının dava konusu edilip edilmediğinin Sayıştay Dairesi tarafından re’sen incelenmesi gerektiğini, Daire tarafından böyle bir araştırma yapılmadan karar verildiğini belirtmişse de; kira alacağının dava konusu edilmediği iddiası, sorgu aşamasında sorumlulara bildirilerek kendilerinin bu husustaki savunmaları istenmiştir. Ortalama ve makul zekâya sahip bir insanın, eğer bu iddianın aksi söz konusu ise, yani bu alacaklar dava konusu olmuş ise, buna ilişkin belgeleri ilgili yargı dairesine göndereceği tabiidir. Ancak ne dairece yapılan yargılama aşamasında, ne de temyiz dilekçesinde bu hususa ilişkin herhangi bir belge gönderilmemiştir. Bu durum da belediye meclisi kararı ile vazgeçilen kira alacaklarının dava konusu edilmediğini göstermektedir. Ayrıca sorumlunun kendisini ilgilendiren bir konuda yapması gereken savunmayı ya da sunması gereken belgeleri, yargı dairesinin re’sen araştırması gerektiğini düşünmek, hukuk mantığı ile çelişmektedir.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle dilekçinin sorumluluk itirazları REDDEDİLEREK konunun esasına geçildi.

Esasa ilişkin olarak;

Rapor dosyası içerisinde bulunan 09.07.2008 tarih ve 258 numaralı Meclis Kararı ve Kararın görüşme tutanakları incelendiğinde; Mali Hizmetler Müdürlüğünün şehir görünümünü bozan ve görüntü kirliliğine sebebiyet veren, trafik akışını engelleyen büfelerin encümen kararı ile 2006 yılında kaldırılması nedeniyle ilgililerin mağdur olmaları nedeniyle “5393 sayılı Kanunun 18/h maddesi gereğince 5.000,00 TL’den fazla dava konusu olan uyuşmazlıkları sulh ile tasfiye, kabul ve feragate karar alma yetkisi Belediye Meclisinde olduğundan büfelerin kaldırılış tarihine kadar tahakkuk eden ödenmeyen kira alacaklarının kaldırılıp kaldırılmayacağı hususunda gerekli meclis kararı alınması” konusundaki teklifin Meclis gündemine alınması sonucu Sayıştay temyizine konu İlama dayanak olan kararın alındığı görülmüştür. Belediye Meclisi müzakereler sırasında verilen önerge ile büfeler yanında, eski Fen İşleri Müdürlüğü Binasında bulunan işyerlerine ilişkin kira alacaklarını da dahil etmek suretiyle oyçokluğu ile; “5393 sayılı Kanunun 15/k ile 18/h bendi gereğince tahakkuktan kaldırılmasının kabulüne” kararını almıştır.

5393 sayılı Kanunun meclisin görev ve yetkilerini düzenleyen 18. maddesinin (h) bendinde, “Vergi, resim ve harçlar dışında kalan ve miktarı beşbin YTL’den fazla dava konusu olan belediye uyuşmazlıklarını sulh ile tasfiyeye, kabul ve feragate karar vermek” hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre belediye meclisinin belediye alacağından feragate karar verebilmesi için alacağın 5.000,00 TL’yi aşması ve dava konusu olması gerekmektedir. Dolayısıyla 5.000,00 TL’yi aşan ve dava konusu olmamış kira alacağından 5393 sayılı Kanuna aykırı olarak feragat edilmesi hukuka aykırıdır.

Ancak rapor dosyası ve ekleri içerisinde bulunan kamu zararı tablosu incelendiğinde; 5.000,00 TL’yi aşan alacaklar bulunduğu gibi, 5.000,00 TL’nin altında kalan alacakların da bulunduğu görülmüştür. 5.000,00 TL’nin altında kalan alacaklar için meclis üyelerine sorumluluk yüklemek mümkün değildir. Dolayısıyla kamu zararı hatalı hesaplanmıştır.

Ayrıca 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun “Kamu Alacaklarının Silinmesi” başlıklı 79. maddesinde;

“İdare hesaplarında kayıtlı olup, zaruri veya mücbir sebeplerle takip ve tahsil imkânı kalmayan kamu alacaklarından merkezi yönetim bütçe kanununda gösterilen tutara kadar olanların kayıtlardan çıkarılmasına genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst yöneticiler yetkilidir. Bu tutarı aşan kamu alacaklarından silinmesi öngörülenler merkezi yönetim bütçe kanununa ekli cetvelde gösterilir.” denilmekte,

Yine Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Kamu Zararından Doğan Alacakların Silinmesi” başlıklı 21. maddesinde;

“Madde 21- (1) Zorunlu veya mücbir sebeplerle takip ve tahsil imkanı kalmayan kamu zararından doğan alacaklardan merkezî yönetim bütçe kanununda gösterilen tutara kadar olanların kayıtlardan çıkarılmasına, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde özel kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla üst yöneticiler yetkilidir.

…..” hükmü yer almaktadır.

Temyize konu İlamda; alacakların sözleşmeye dâhil olup olmadığı, alacakların hangi yıllardan geldiği, borç aslının ne olduğu, ne kadarının önceden tahsil edildiği gibi tespitler ortaya konulmadan, karara dayanak alınan 5393 sayılı Kanunun sözü edilen maddelerine istinaden Meclisin yetkisi dâhilinde olan miktarı dikkate almaksızın tüm vazgeçilen alacaklar kamu zararı olarak değerlendirilmiştir. Kamu zararı olarak değerlendirilen toplam 156 alacaktan 11 adedi 5.000,00 TL’nin üzerinde olup, diğerleri arasında 16 TL, 18 TL, 56 TL, 76 TL gibi alacaklar mevcuttur. İlam; kira alacaklarının dava konusu olduğuna dair belge ibraz edilmemiş olması nedeniyle 5393 sayılı Kanuna aykırı olarak dava konusu olmayan alacaklardan feragat edilmesini dayanak almıştır. Ancak kamu zararı tablosu incelendiğinde, belediye meclisinden karar almayı gerektirmeyen tutarlar olduğu gibi, 5018 sayılı Kanunun 79 ve Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Yönetmeliğin 21. maddeleri kapsamında “zaruri veya mücbir sebeplerle takip ve tahsil imkanı kalmayan veya tahsil için yapılacak takibat giderlerinin asıl alacak tutarından fazla olduğu anlaşılan” alacaklar da mevcuttur. Ancak İlamda bu hususlar irdelenmemiştir.

Yukarıda ifade edilen mevzuat hükümleri uyarınca kamu zararı tablosunda yer alan alacaklardan zaruri veya mücbir sebeplerle takip ve tahsil imkânı kalmayanların bulunup bulunmadığı da araştırılmalıdır.

SONUÇ :

Bu itibarla yukarıda bahsedilen hususlar dikkate alınarak kamu zararının yeniden hesaplanması için tazmin hükmünün bozularak dosyanın Dairesine TEVDİİNE,

Karar verildiği 31.12.2013 tarihli ve 38119 sayılı tutanakta yazılı olmakla işbu ilam tanzim kılındı.

 

 

Yazıldı Yargı Kararları

Sayıştay Kararı Hakkında

May31
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Yargılama Dairesi: 5. Daire

Kararın Tarihi : 05.11.2015

Kararın Numarası : 131

Madde Numarası : 2

Kamu idaresi Türü: Belediyeler ve Bağlı İdareler

Hesap Yılı : 2014

Kararın Konusu: Personel Mevzuatı ile İlgili Kararlar

 Sosyal denge ödemeleri

Belediyede çalışan memur ve sözleşmeli personele, süre ve mali açıdan mevzuatın gerektirdiği koşulların var olmamasına rağmen 10.01.2014 tarihinde imzalanan toplu sözleşmeye dayanılarak sosyal denge tazminatı ve bayram ikramiyesi ödenmesi neticesinde …….kamu zararına sebebiyet verildiği hususu ile ilgili olarak,

375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 15. maddesinde “Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile il özel idarelerinin kadro ve pozisyonlarında istihdam edilen kamu görevlilerine sosyal denge tazminatı ödenebilir. Sosyal denge tazminatının ödenebilecek aylık tutarı, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununa göre yapılan toplu sözleşmede belirlenen tavan tutarı geçmemek üzere ilgili belediye ve il özel idaresi ile ilgili belediye ve il özel idaresinde en çok üyeye sahip kamu görevlileri sendikası arasında anılan Kanunda öngörülen hükümler çerçevesinde yapılabilecek sözleşmeyle belirlenir” denilmektedir.

4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun “Mahalli İdarelerde Sözleşme İmzalanması” başlıklı 32. maddesinde “27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 15 inci maddesi hükümleri çerçevesinde sosyal denge tazminatının ödenmesine belediyelerde belediye başkanının teklifi üzerine belediye meclisince, il özel idaresinde valinin teklifi üzerine il genel meclisince karar verilmesi halinde, sözleşme döneminde verilecek sosyal denge tazminatı tutarını belirlemek üzere ilgili mahalli idarede en çok üyeye sahip sendikanın genel başkanı veya sendika yönetim kurulu tarafından yetkilendirilecek bir temsilcisi ile belediyelerde belediye başkanı, il özel idaresinde vali arasında toplu sözleşme sürecinin tamamlanmasını izleyen üç ay içerisinde sözleşme yapılabilir…

Yapılacak sözleşme, toplu sözleşme dönemi ile sınırlı olarak uygulanır ve sözleşme süresi hiçbir şekilde izleyen mahalli idareler genel seçimi tarihini geçemez. Mahalli idareler genel seçim tarihini izleyen üç ay içerisinde de toplu sözleşme dönemiyle sınırlı olmak üzere sözleşme yapılabilir. Bu sözleşmeye dayanılarak yapılan ödemeler kazanılmış hak sayılmaz.

İlgili mahalli idarenin; vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde onunu aşması, ödeme süresi geçtiği halde ödenmemiş aylık ve ücret borcu bulunması veya gerçekleşen en son yıla ilişkin toplam personel giderinin, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin belediyelerde yüzde otuzunu, il özel idaresinde yüzde yirmibeşini aşması hallerinde bu madde kapsamında sözleşme yapılamaz. Sözleşmenin yapılmasından sonra bu koşulların oluşması durumunda mevcut sözleşme kendiliğinden hükümsüz kalır” hükümlerine yer verilmiştir.

Mezkur kanun hükümleri çerçevesinde, Belediye ile Sendika arasında imzalanan, sosyal denge tazminatı ödenmesine ilişkin sözleşmenin imzalanabilmesi için; Belediye Başkanının teklifi üzerine Belediye Meclisince karar alınması, sözleşme süresinin hiçbir şekilde izleyen mahalli idareler genel seçimi tarihini geçmemesi, Belediyenin vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde onunu aşmaması şartlarının tümünün var olması gerekmektedir. Ayrıca, sözleşmenin yapılmasından sonra mali şartlarla ilgili hükümlere aykırı durumların gerçekleşmesi halinde mevcut sözleşme kendiliğinden hükümsüz kalacaktır.

Belediye ile sendika arasında imzalanan 10.01.2014 tarihli sözleşmenin geçerlilik süresi 01.01.2014 ile 31.12.2014 tarihleri arası olarak belirlenmiştir. Sorumluların savunmalarında, sözleşmeye dayanak teşkil ettiği ifade edilen Belediye Meclisi karar tarihinin 07.06.2011 olduğu ifade edilmiştir; ancak 4688 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde, sözleşme imzalanabilmesi için Belediye Meclisince karar alınması şartına ilişkin hüküm 04.04.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir; dolayısıyla bu tarihten önce alınmış Belediye Meclisi kararı, sözleşme imzalanmasına dayanak teşkil edemeyecektir. Diğer taraftan, geçerlilik süresi itibariyle mahalli idareler genel seçimi tarihi olan 30.03.2014 tarihinden sonrasına da sirayet eden sözleşmenin, Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 32 nci maddesinde belirtilen süre şartına da aykırılık taşıdığı anlaşılmıştır. Yine anılan madde hükmüne göre Belediyenin vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirinin yüzde onunu aşması halinde, bu madde kapsamında sözleşme yapması mümkün bulunmamaktadır. Belediyenin mali açıdan da Kanunun 32 nci maddesinde ifade edilen şartları taşımadığı; diğer bir ifadeyle vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde onunu aştığı tespit edilmiştir. Bu değerlendirmelerden hareketle, Belediye ile Sendika arasında imzalanan söz konusu sözleşmenin, mevzuata aykırı nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.

Üst Yönetici (Belediye Başkanı) …….savunmasında, 30 Mart 2014 tarihi itibariyle görev süresinin sona ermesi nedeniyle, bu tarihten sonra sorumlu tutulmaması gerektiğini ifade etmiştir.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun “Üst Yöneticiler” başlıklı 11 nci maddesinde Belediyelerde Üst Yöneticinin Belediye Başkanı olduğu ve Belediye Başkanının; sorumlulukları altındaki kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kullanımını sağlamaktan, kayıp ve kötüye kullanımının önlenmesinden, malî yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve bu Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden sorumlu olduklarına hükmedilmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanunun “Belediye Başkanı” başlıklı 37 nci maddesinde ise Belediye Başkanının belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisi olduğu ifade edilmiştir. Bu hükümden hareketle Belediye Başkanının imzaladığı sözleşme, temsilcisi olduğu idare için bağlayıcılık taşımakta olup, Belediye Başkanının 30.03.2014 tarihinde görevinden ayrılması, Belediye açısından bağlayıcılık taşıyan toplu sözleşmenin kendiliğinden sona ermesi anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, 30.03.2014 tarihinden sonraki ödemelerde de üst yönetici …….’in sorumluluğu bulunmaktadır.

Harcama Yetkilileri ile Gerçekleştirme Görevlileri ise savunmalarında, görev tanımları itibariyle Sendika ile imzalanan sosyal denge tazminatı sözleşmesinin hazırlık aşaması ve uygulama aşamaları ile ilgili sorumluluklarının bulunmadığını, sadece ödeme evraklarını imzaladıklarını belirtmişlerdir.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun “Harcama Talimatı ve Sorumluluk” başlıklı 32 nci maddesinde, “Bütçelerden harcama yapılabilmesi, harcama yetkilisinin harcama talimatı vermesiyle mümkündür. Harcama talimatlarında hizmet gerekçesi, yapılacak işin konusu ve tutarı, süresi, kullanılabilir ödeneği, gerçekleştirme usulü ile gerçekleştirmeyle görevli olanlara ilişkin bilgiler yer alır.

Harcama yetkilileri, harcama talimatlarının bütçe ilke ve esaslarına, kanun, tüzük ve yönetmelikler ile diğer mevzuata uygun olmasından, ödeneklerin etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasından ve bu Kanun çerçevesinde yapmaları gereken diğer işlemlerden sorumludur” denilmekle birlikte, “Giderlerin Gerçekleştirilmesi” başlıklı 33 ncü maddesinde “Bütçelerden bir giderin yapılabilmesi için iş, mal veya hizmetin belirlenmiş usul ve esaslara uygun olarak alındığının veya gerçekleştirildiğinin, görevlendirilmiş kişi veya komisyonlarca onaylanması ve gerçekleştirme belgelerinin düzenlenmiş olması gerekir. Giderlerin gerçekleştirilmesi; harcama yetkililerince belirlenen görevli tarafından düzenlenen ödeme emri belgesinin harcama yetkilisince imzalanması ve tutarın hak sahibine ödenmesiyle tamamlanır. Gerçekleştirme görevlileri, harcama talimatı üzerine; işin yaptırılması, mal veya hizmetin alınması, teslim almaya ilişkin işlemlerin yapılması, belgelendirilmesi ve ödeme için gerekli belgelerin hazırlanması görevlerini yürütürler” hükümlerine yer verilmiştir.

14.06.2007 tarih ve 5189/1 sayılı Sayıştay Genel Kurul Kararı’nın “III- SORUMLULAR” başlığı altında düzenlenen “3. Harcama Yetkilileri” bölümünde;

“…Bütçeden yapılacak harcamalarda süreç, harcama talimatı ile başlamakta ve ödeme emri belgesi uyarınca hak sahibine ödeme 5018 sayılı Kanunun 33’üncü maddesinde de, giderin gerçekleştirilmesinin, harcama yetkililerince belirlenen görevli tarafından düzenlenen ödeme emri belgesinin harcama yetkilisince imzalanması ve tutarın hak sahibine ödenmesi ile tamamlanacağı hüküm altına alınmıştır.

Mevzuatın yukarıda belirtilen hükümlerine göre, bütçeden yapılacak harcamalarda süreç, harcama talimatı ile başlamakta ve ödeme emri belgesi uyarınca hak sahibine ödeme yapılması ile son bulmaktadır.

5018 sayılı Kanunda, giderin yapılmasından ödeme aşamasına kadar tüm işlemlerin harcama yetkilisinin gözetim ve denetimi altında, onun emir ve talimatı ile yürütülmesi öngörüldüğünden, sorumluluk konusunda da harcama yetkilisi ön plana çıkmaktadır.

Kanunda harcama yetkilisinin, bütçeyle ödenek tahsis edilen her harcama biriminin en üst yöneticisi olarak tanımlanması, idari açıdan üst yöneticilere; hukuka uygunluk açısından da yetkili kılınmış mercilere hesap vermekle sorumlu olduğunu göstermektedir. Bu anlamda harcama yetkililerinin Sayıştay’a hesap verme sorumluluğu bulunmaktadır” denilmiş; “4. Gerçekleştirme Görevlileri” bölümünün “a) Ödeme Emri Belgesini Düzenlemekle Görevlendirilen Gerçekleştirme Görevlisinin Sorumluluğu” kısmında; “…Harcama birimlerinde süreç kontrolü yapılarak her bir işlem daha önceki işlemlerin kontrolünü içerecek şekilde tasarlanıp uygulanacak, mali işlemlerin yürütülmesinde görev alanlar, yapacakları işlemden önceki işlemleri de kontrol edeceklerdir. Bu bağlamda ödeme emri belgesini düzenlemekle görevlendirilen gerçekleştirme görevlileri de, ödeme emri belgesi ve eki belgeler üzerinde ön mali kontrol yaparak, ödeme emri belgesi üzerine “Kontrol edilmiş ve uygun görülmüştür” şerhi düşüp imzalayacaklardır. Bu nedenle ödeme emri belgesini düzenleyen görevli, gerçekleştirme belgelerinin ödeme emri belgesine doğru aktarılması yanında, düzenlediği belge ile birlikte harcama sürecindeki diğer belgelerin doğruluğundan ve mevzuata uygunluğundan da sorumludur” hükümlerine yer verilmiştir.

5018 sayılı Kanun ve yukarıda belirtilen Sayıştay Genel Kurul Kararı uyarınca, harcama yetkilileri ve gerçekleştirme görevlileri, giderin gerçekleştirilmesi ve harcamanın yapılması süreçlerinde, mevzuata uygunluk açısından kontrolleri sağlamakla yükümlüdürler. Yapılacak harcama, nitelik itibariyle hukuka aykırı nitelik taşıyorsa, söz konusu işlemleri yapmaktan kaçınmak durumundadırlar. Dolayısıyla, Belediye ile Sendika arasında imzalanan ve hukuka aykırı nitelik taşıyan sözleşme hükümlerini yerine getiren harcamalar ile ilgili harcama yetkilileri ve gerçekleştirme görevlilerinin sorumluluğu bulunmaktadır.

Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri ve yapılan açıklamalar çerçevesinde, Belediyede çalışan memur ve sözleşmeli personele, süre ve mali açıdan mevzuatın gerektirdiği koşulların var olmamasına rağmen 10.01.2014 tarihinde imzalanan toplu sözleşmeye dayanılarak sosyal denge tazminatı ve bayram ikramiyesi ödenmesi neticesinde oluşan ……. TL kamu zararının;

Üst Yönetici ….., Harcama Yetkilileri ………ve Gerçekleştirme Görevlileri……..’e

Müştereken ve müteselsilen 6085 sayılı Sayıştay Kanununun 53 üncü maddesi gereğince işleyecek faizleri ile birlikte ödettirilmesine,

Daire Başkanı …….ile Üye …….’ın “Gerekli yasal koşullar bulunmadığı halde sosyal denge sözleşmesi imzalanması ve bu sözleşmeye dayalı ödemeler yapılması kamu zararı olarak değerlendirilmiş ve bu kamu zararının sözleşmeyi imzalayan Üst Yönetici (Belediye Başkanı), Harcama Yetkilisi ve Gerçekleştirme Görevlisine müşterek ve müteselsil ödettirilmesi talep edilmiştir.

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 32. maddesinde;

Belediyelerde belediye başkanının teklifi üzerine belediye meclisince karar verilmesi halinde, belediyelerde belediye başkanının sözleşme yapabileceği, yapılacak sözleşme süresinin hiçbir şekilde izleyen mahalli idareler genel seçimi tarihini geçemeyeceği, ayrıca ilgili mahalli idarenin; vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi ile Hazine Müsteşarlığına olan borç toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde onunu aşması, ödeme süresi geçtiği halde aylık ve ücret borcu bulunması veya gerçekleşen en son yıla ilişkin personel giderinin, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin belediyelerde yüzde otuzunu aşması halinde bu madde kapsamında sözleşme yapılamayacağı, sözleşmenin yapılmasından sonra bu koşulların oluşması durumunda sözleşmenin kendiliğinden hükümsüz kalacağı, düzenlenmiş bulunmaktadır.

Söz konusu düzenlemeye göre, belediye başkanına tanınan sözleşme yapma yetkisi süre olarak, hiçbir şekilde izleyen mahalli idareler genel seçimi tarihini geçmeyecektir. Belediye başkanının bu düzenlemeye aykırı olarak, 10.01.2014 tarihinde, izleyen mahalli idareler seçim tarihi 30.03.2014 olmasına rağmen, bu tarihten sonraki dönemleri de kapsayacak şekilde, 31.12.2014 tarihine kadar süreli bir sözleşme imzalanması mevzuata aykırıdır.

Ayrıca, ilgili belediyenin vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primi borç toplamı, gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde onunu aştığından, bu madde kapsamında sözleşme yapılması bu nedenle de hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla belediye başkanı tarafından sözleşme yapma koşulları mevcut bulunmadığı halde sözleşme imzalanmıştır.

Açıklanan gerekçelerle, bu sözleşmeye dayalı ödemeler dolayısıyla meydana gelen kamu zararından mevzuata aykırı sözleşmeyi imzalayan belediye başkanı tek başına sorumludur.Harcama yetkilisi ve gerçekleştirme görevlileri, belediye başkanı tarafından imzalanan, kendilerinin bu süreçlerde dahli bulunmayan bir sözleşmenin gereğini yerine getirmişlerdir. Sözleşmede öngörülenler dışında bir ödemede de bulunmamışlardır. Söz konusu kişilerin bu sözleşmeyi uygulamama gibi bir seçenekleri bulunmamaktadır. Kamu zararı bu görevlilerce imzalanan ödeme emrinden değil yukarıda da açıklandığı üzere sözleşmeden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla bu görevlilere bir kusur atfetmek mümkün olamadığından bunlar hakkında tazmin kararı verilmesi yasal olarak mümkün değildir” yönündeki ayrışık görüşlerine karşı,İş bu ilamın tebliğ tarihinden itibaren 6085 sayılı Sayıştay Kanununun 55 inci maddesi gereğince altmış gün içerisinde Sayıştay Temyiz Kurulu nezdinde temyiz yolu ve 56 ncı maddesi gereğince beş yıl içinde Sayıştay Daireleri nezdinde yargılamanın iadesi yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla,Karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

Sözleşmeli Personel Hakkında

May31
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

SÖZLEŞMELİ PERSONELE GETİRİLEN 5 YILLIK BAŞKA KURUMLARA GEÇMEMEME YASAĞI HAKKINDAKİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

              6495 sayılı Kanununla, sözleşmelilere memuriyet kadrolarına geçmelerine imkan tanımıştı. Ancak bu Kanuni düzenleme sırasında, kadroya geçenlere, 5 yıl boyunca başka kamu kurumlarına naklen gidememe yasağı getirilmişti. İdare mahkemelerinde açılan davalarda Erzurum ve Tokat İdare Mahkemeleri, düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla konuyu Anayasa’ya mahkemesine taşıdı.25 Kasım’da ilk görüşmesini yapan Anayasa mahkemesi heyeti, konunun esasına geçilmesine karar vermişti.

(Mahkemenin esastan kararı, 31 Mayıs 2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır). Kararda özetle;  Anayasa Mahkemesi heyeti, getirilen düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir. Mahkeme kararında, kadroya geçen sözleşmelilere tercih hakkı verildiğini, tercihini kadroya geçme yönünde kullanan sözleşmelilerin atama yapıldıktan sonra tabi olacak şartları bilmeleri gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca düzenlemenin kurum içi nakle izin verdiğine ve 657 sayılı Kanunun tanıdığı ücretsiz izin hakkına dikkat çekilmiştir.

ANAYASA MAHKEMESİNİN  İPTAL ETMEME KARARIN GEREKÇELERİ

11. Kamu görevlileri ile kamu yönetimleri arasındaki hizmet ilişkileri kural tasarruflarla düzenlenmektedir. Kamu personeli, belirli bir statüde, nesnel kurallara göre hizmet yürütmekte, o statünün sağladığı aylık, ücret, atanma, yükselme, nakil gibi kimi öznel haklara sahip olmaktadır. Kamu hizmetine girişin ve hizmet içinde yükselmenin koşulları, statü hukukunun gereği olarak kanunlarla belirlenmektedir. Bu durum Anayasa’nın kamu hizmetine girme hakkının düzenlendiği 70. maddesi ile kamu hizmeti görevlileriyle ilgili genel ilkelerin düzenlendiği 128. maddesinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Kanun koyucu, statü hukuku çerçevesinde yürütülen memuriyet hizmetine girmeye, yükselmeye, memuriyetin sona ermesine vb. hususlara ilişkin koşullan anayasal ilkelere uygun olarak belirleme yetkisine sahiptir. Kişilerin ise kanunlarla öngörülen bu statüye girip girmemek konusunda tercihte bulunma hakları vardır.

12. 657 sayılı Kanun’un, itiraz konusu kuralın da yer aldığı geçici 41. maddesi, sözleşmeli personelin lehine bir yasal düzenleme ile genel kuraldan ayrılarak sınava ve adaylık sürecine tabi olmaksızın memuriyet hizmetine giriş için bir olanak sağlamaktadır. 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinde öngörülen genel şartları taşıyanların 30 ya da 60 günlük süre içinde yazılı başvurularının memur kadrolarına atanmaları için yeterli görülmesi, söz konusu personel lehine kanun koyucunun getirdiği istisnai bir düzenlemedir. Sözleşmeli personele, önceden kanunlarla belirlenen bu statüye girip girmemek konusunda tercihte bulunma hakkı tanınmıştır. Bu kişilerin, memur kadrosuna atanmak için gerekli şartların yanı sıra atama yapıldıktan sonra tabi olacakları şartları bilmeleri gerektiği açıktır. Dolayısıyla, kuralın öngördüğü memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kurum ve kuruluşlara nakillerinin yapılamayacağına dair düzenleme de memur kadrosuna atanmak isteyen sözleşmeli personel tarafından bilinen bir koşul olup, bu çerçevede memur kadrosuna atanmak için ilgililer tarafından başvuruda bulunulduğu açıktır.

13. Kaldı ki kural, Kanun’un geçici 41. maddesi gereğince atananların beş yıllık süre içinde aynı kurum içinde nakillerini engellememektedir. Söz konusu beş yıllık sürede Devletin, ailenin birliği ve refahını koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünün yerine getirilmesi, memur kadrosuna atanan evli kişinin eşinin farklı bir yerde ve kuramda çalışması halinde, eşinin kendi çalıştığı kurumun bulunduğu yere ya da her ikisinin çalıştıkları kuramların bulunduğu ortak yere nakillerinin sağlanmasıyla da mümkündür.

14. Öte yandan, itiraz başvurusuna konu durumda bulunanlar için 657 sayılı Kanun ücretsiz izin hakkı da tanımaktadır. Kanun’un 72. maddesinde, yer değiştirme suretiyle atanmaya tabi memurun, atandığı yerde eşinin görev alabileceği teşkilatın bulunmaması ya da teşkilatı olmakla birlikte niteliğine uygun münhal bir görev bulunmaması halinde talebi üzerine, kadroları eşlerinin görevlendirme süresiyle sınırlı olarak saklı tutulması, kademe ilerlemesi, emeklilik ile diğer bütün hakları ve yükümlülükleri devam etmesi ve memuriyet boyunca dört yılı geçmemesi kaydıyla, ücretsiz izin hakkından yararlanabileceği belirtilmiştir.

15. Kural olarak memur statüsünde çalışmak, bu amaçla yapılan bir seçme sınavında başarılı olma koşuluna bağlı bulunmakta iken kanun koyucu tarafından, söz konusu sınavdan muaf tutulmak suretiyle genel kurallara istisna tanınarak sözleşmeli personel statüsünden memur kadrosuna atananlara beş yıl süresince diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil yasağının getirilmesi kamu hizmetine girme hakkı ve kamu hizmeti görevlileriyle ilgili genel ilkeler konusunda Anayasa’nın 70. ve 128. maddeleri kapsamında bir engel teşkil etmediği ve Devletin, ailenin korunması hususundaki pozitif yükümlülüğünün ihlaline yol açmadığı gibi aile birliği bakımından ölçüsüz bir müdahale olarak da nitelendirilemez.

Yazıldı Yargı Kararları

Mevzuat Değişiklikleri Hakkında

May30
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

27 Mayıs 2016 Tarihli ve 29724 Sayılı Resmî Gazetede (Mükerrer) Yönetmelik değişiklikleri ve İhale Genel Tebliğ değişikliği yayınlanmıştır.

 

YÖNETMELİKLER

— Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği

— Elektronik İhale Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

— Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

— Mal Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

TEBLİĞ

— Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tebliğ

Yazıldı Güncel Mevzuat

6704 Sayılı Kanunla 6306 Sayılı Kanunda Yapılan Değişiklikler

May16
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Uygulama işlemleri” başlıklı 6 ncı maddesinde;

6704 sayılı Kanunla 6306 sayılı Kanunda Yapılan Değişiklikler

 (1) (Değişik: 14/4/2016 – 6704/23 md.) Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri adına payları oranında tescil edileceği, taşınmazların niteliği resen mevcut duruma göre tescil edileceği, bu taşınmazların sicilinde bulunan ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını kısıtlayan veya yasaklayan her türlü şerh, hisseler üzerinde devam edeceği, belirtilen haklar ve şerhlerin, tapuda; tevhit, ifraz, terk, tescil, kat irtifakı ve kat mülkiyeti tesisine ilişkin işlemlerin yapılmasına engel teşkil etmeyeceği ve bu işlemlerde muvafakat aranmayacağı, bu şekilde belirlenen uygulama alanında cins değişikliği, tevhit, ifraz, terk, ihdas ve tescil işlemleri muvafakat aranmaksızın Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından resen yapılacağı veya yaptırılacağı, bu parsellerin malikleri tarafından değerlendirilmesinin esas olduğu, bu çerçevede riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etap veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde, yapıların yıktırılmadan önce, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine, yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verileceği, bu karara katılmayanların arsa paylarının, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek ve bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılacağı, bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu payların, Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edileceği ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılacağı veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredileceği, bu durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılacağı, açık artırma ile satışı yapılacak payların üzerindeki ipotek, ihtiyati haciz, haciz ve intifa hakkı gibi hakların, satış sonrasında satış bedeli üzerinde devam edeceği, satış işlemi sonrasında tapu kaydındaki haklar ve şerhler Bakanlığın talebi üzerine tapu müdürlüğünce resen terkin edileceği,

Yazıldı Güncel Mevzuat

6704 Sayılı Kanunla 6306 Sayılı Kanunda Yapılan Değişiklikler

May16
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanununun; “Tasarrufların kısıtlanması” başlıklı 4 üncü maddesinde;

(1) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 27/2/2014 tarihli ve E.: 2012/87, K.: 2014/41 sayılı Kararı ile. Yeniden düzenleme: 14/4/2016 – 6704/22 md.) Bakanlık veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKİ veya İdarenin, riskli alanlarda ve rezerv yapı alanlarında her türlü imar ve yapılaşma işlemlerini iki yıl süre ile geçici olarak durdurabileceği,

Yazıldı Yargı Kararları

6704 Sayılı Kanunla 4857 Sayılı Kanunda Yapılan Değişiklikler

May16
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

               

4857 sayılı İş Kanunu’nun 56 nci maddesine göre; Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemeyeceği,

Bu iznin 53 üncü maddede gösterilen süreler içinde işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesinin zorunlu olduğu,

(Değişik üçüncü fıkra: 14/4/2016-6704/16 md.) Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin sürelerinin, tarafların anlaşması ile bir bölümünün on günden aşağı olmamak üzere bölümler hâlinde kullanılabileceği,

Yazıldı Yargı Kararları

6704 Sayılı Kanunla 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nunda Yapılan Değişiklikler

May16
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun Ek 1 inci maddesine (Ek: 13/11/1995 – 4131/3 md.; Değişik: 12/7/2013-6495/86 md.) göre; (Değişik birinci fıkra: 14/4/2016-6704/12 md.) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşları, özel kanunla kurulan diğer her türlü kamu kurum ve kuruluşları; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur kadroları ile sözleşmeli personel pozisyonlarına ve sürekli işçi kadrolarına bu madde hükümleri çerçevesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca hak sahibi olduğu belirlenerek Devlet Personel Başkanlığına bildirilen ve Başkanlıkça kura sonucu atama teklifi yapılanları atamak zorundadır.

Bu madde kapsamında hak sahipliği sonucunu doğuran durumlar aşağıda belirtilmiştir:

a) 5434 sayılı Kanunun mülga 64 üncü maddesi, 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrası, bu Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamına girenler hariç olmak üzere 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre veya 2330 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak aylık bağlanmasını gerektiren kanunlara göre harp veya vazife malulü sayılanlar,

b) 5434 sayılı Kanunun mülga 45 inci maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen haller kapsamında vazife malulü sayılan; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının erbaş ve erler dahil askeri personeli ile Emniyet Teşkilatından Emniyet Hizmetleri Sınıfına mensup personeli,

c) (b) bendi kapsamına girenler hariç olmak üzere 5434 sayılı Kanunun mülga 45 inci maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında olanlardan vazife malulü sayılanlar,

ç) 21 inci maddenin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamında vazife malulü sayılanlar, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi kapsamında aylık bağlananlardan terör eylemleri nedeniyle hayatını kaybetmiş veya engelli hale gelmiş olanlar ile Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumuna ait fabrika, işletme, müessese veya bağlı ortaklıklarda görevli olanlardan patlayıcı maddelerin üretimi, incelenmesi, muhafazası, nakli, imha edilmesi ve zararsız hale getirilmesi sırasında oluşacak patlamalardan dolayı hayatını kaybedenler.

İstihdam hakkından;

a) İkinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında hayatını kaybedenlerin eş veya çocuklarından birisi ile ana, baba veya kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam iki kişi; ana, baba ve kardeşi yoksa eş veya çocuklarından toplam iki kişi; eş veya çocuğu yoksa ana veya babası ile kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam iki kişi, ana veya babanın bu hakkı kullanmaması durumunda ise bir diğer kardeşi olmak üzere toplam iki kişi,

b) İkinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan malullerin kendileri veya eş veya çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa kendisi veya kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam bir kişi,

c) İkinci fıkranın (c) bendine göre malul sayılanların kendileri veya eş ve çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa kendileri veya kardeşlerinden birisi; hayatını kaybedenlerin ise eş veya çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam bir kişi,

ç) İkinci fıkranın (ç) bendine göre engelli hale gelenlerin kendileri veya eş ve çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa kendileri veya kardeşlerinden birisi; hayatını kaybedenlerin ise eş ve çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa anne, baba veya kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam bir kişi, yararlanır.

Bu madde kapsamında atanacakların, atamalarının yapılacağı kadro veya pozisyonlar için sınavlara ilişkin hükümler hariç olmak üzere ilgili mevzuatında öngörülen nitelik ve şartları taşımaları zorunludur.

Bir başkasının bakımına muhtaç olacak derecede engelli olanlar, birinci fıkrada sayılan kurumlarda görev yapanlar, istihdam hakkını sağlayan olayın meydana geldiği tarihten sonra söz konusu kurum ve kuruluşlarında görev yapmakta iken bu görevinden ayrılmış olanlar ile kırk beş yaşını bitirmiş olanlar istihdam hakkından faydalanamazlar ve bu durumda olanlar yukarıdaki fıkraların uygulanmasında dikkate alınmaz. (Ek cümle: 14/4/2016-6704/12 md.) Ancak üçüncü fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde sayılan kişi veya kişilerden istihdam hakkını kullanacak 45 yaşından küçük herhangi bir kişinin bulunmaması durumunda 45 yaşından büyük hak sahipleri istihdam hakkından faydalanabilirler.

Hak sahiplerinden ilköğretim, ortaokul, ilkokul mezunu olanların hizmetli unvanlı kadrolara; ortaöğretim ve yükseköğretim mezunu olanların ise memur unvanlı kadrolara atama teklifleri Devlet Personel Başkanlığınca yapılır. Sözleşmeli personel pozisyonları ve işçi kadrolarına yapılacak atama tekliflerinde ise hak sahiplerinin bu fıkra uyarınca öğrenim durumları itibarıyla atanabilecekleri kadro unvanları dikkate alınarak Devlet Personel Başkanlığınca belirlenen aynı veya eşdeğer unvanlı pozisyon ve kadrolar esas alınır.

(Değişik yedinci fıkra: 14/4/2016-6704/12 md.) Bu madde kapsamında göreve başlayan personel, Devlet Personel Başkanlığı tarafından atama teklifinin yapıldığı tarihte öğrenim durumları itibarıyla ihraz ettikleri unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara, kamu kurum ve kuruluşlarınca sınava tabi olmaksızın atanabilirler.

Bu madde kapsamında başvuranlardan hak sahibi olanlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca tespit edilerek, liste hâlinde her yılın mart ve eylül aylarının son gününe kadar Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. (Değişik ikinci ve üçüncü cümle: 14/4/2016-6704/12 md.) Hak sahiplerinin kamu kurum ve kuruluşlarına atama teklifleri, Devlet Personel Başkanlığınca kırk beş gün içinde kura usulü ile yapılır. Kura sonucu yapılacak atamalarda atama teklifinin yapılması ile birlikte diğer kanunlardaki hükümlere bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın atama teklifi yapılan kamu kurum ve kuruluşlarına kadro ve pozisyonlar ihdas, tahsis ve vize edilmiş ve mevzuatı uyarınca düzenlenen ilgili cetvel ve bölümlere eklenmiş sayılır. Bu şekilde ihdas edilen kadro ve pozisyonlar, herhangi bir şekilde boşalması hâlinde başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Atama işlemlerinin, atama teklifinin kamu kurum ve kuruluşuna intikalinden itibaren otuz gün içinde yapılması zorunludur. Atama emri ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre ilgililere tebliğ edilir. İlgililerin işe başlama sürelerine ve işe başlamama hâlinde yapılacak işlemlere ilişkin olarak 657 sayılı Kanunun 62 nci ve 63 üncü maddeleri hükümleri uygulanır. Atama onayı alınmasına rağmen görevine başlamayanlar ile başladıktan sonra herhangi bir sebeple görevden ayrılanlar bu madde kapsamında yeniden istihdam edilemezler. Kamu kurum ve kuruluşları atama ve göreve başlatma işlemlerinin sonucunu, işlemlerin tamamlanmasını takip eden on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirecekleri belirtilmektedir.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Soru-Cevap ‘Gökçeada Belediye Başkanlığı’

May13
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

SORU 1 :

1-      2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında gerçekleştirilen kira ihalelerinde sözleşme süresinin bitiminde 2005 yılından bu yana 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesi hükmü uyarınca 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 75. maddesine göre sözleşme konusu yer boşaltılıp tekrardan ihaleye çıkılıyordu. Ancak 2012 yılında yürürlüğe giren Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca kira süresinin bitmesi akabinde kiracının mecuru tahliye etmek istememesi halinde sözleşmenin 1 yıl süre ile uzatılacağı hüküm altına alınmıştır. Bu hali ile süresi biten kira sözleşmelerinin Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca 1 er yıllık uzatılması mümkün müdür? Belediye olarak yapmış olduğumuz kira sözleşmelerinin süresinin bitmesi halinde 2886 sayılı yasa uyarınca mecurun tahliyesi ve tekrardan ihaleye çıkılması yöntemi mi yoksa kira sözleşmesinin uzatılması yöntemi mi uygulanacaktır? 

 

Cevap 1;  

 6098 sayılı  TÜRK BORÇLAR KANUNU

 Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin sona ermesi başlıklı düzenlemesine;

 “I. Bildirim yoluyla

 1. Genel olarak

 MADDE 347- Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir.(*)

 Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler.

 Genel hükümlere göre fesih hakkının kullanılabileceği durumlarda, kiraya veren veya kiracı sözleşmeyi sona erdirebilir.” Hükmü yer almaktadır. Bu durumda  belediye taşınmazı belirli  bir süreliğine kiralanmış ve o sürede bitmiş ise, belediye idaresi kira süresi bitiminden itibaren önce bildirimde bulunmuşsa kiracının tahliye edilmesi ,eğer herhangi bir bildirimde bulunulmamışsa kira süresi bir yıllığına uzayacaktır. Ancak uzayan  bir yıllık süre için önceden öngörülen bir kira bedeli belirlenmemişse yeni kira bedeli belirlenerek kiracıya bildirilmesi, kiracının  yeni kira bedelini kabul etmemesi halinde kira belirleme(uyarlama) davası açılmalıdır.

 SORU 2 :

1-      Bir vatandaşımız  Belediyemize şartsız bir adet çift kabin kamyonet bağışlamak istiyor.Ancak aracın bağış olarak alınmasında bir sakınca var mıdır?
Alabilmek için Meclis veya Encümen kararına ihtiyaç olacak mıdır ?

 

Cevap 2;

 Şartsız bağışlar için belediye başkanının onayı yeterlidir. Meclis veya encümen kararına gerek bulunmamaktadır. Aracın bağış olarak alınmasında  herhangi bir sorun yoktur.Eğer bağış şarta bağlı ise, belediye meclis kararı gerekir.

 

 

 

 

 

Yazıldı Soru / Cevap

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız