Yargıtay 12. Ceza Dairesi, Esas. 2015/1607,Karar. 2016/903,Tarih. 1.2.2016
ÖZET : Sit alanına inşaat yapmak suretiyle fiziki müdahale nedeniyle 2863 S.K. muhalefetten yargılanan sanık tarafından suç tarihinde demir direkler dikilip, zemine beton döküldüğünün tespit edildiği, sanığın dosya kapsamında mevcut savunması incelendiğinde, kendisine ait olan davaya konu arazinin sit alanı sınırlarında kaldığını bilmediği, araziye üçüncü kişiler tarafından çöp ve moloz dökülmemesi için etrafına çit çektirdiği şeklindeki beyan edilmiştir. Sanığın inşai ve fiziki müdahalesinin basit tadilat ve tamirat niteliğinde kalıp kalmadığı hususunun açıklığa kavuşturulup, taşınmazın tapu kaydının bir örneği dosyaya getirtilerek, arkeolojik sit alanında bulunduğuna dair beyanlar hanesinde herhangi bir şerh bulunup bulunmadığı, varsa eğer, tescil şerhinin hangi Kurul kararına istinaden konulduğu, sanığın suça konu taşınmazı belirtilen şerhi görebileceği bir tarihte edinip edinmediği, edinme tarihi şerhten önce olsa dahi durumdan haberdar olmasını sağlayacak şekilde tapuda işlem yapıp yapmadığı, diğer yandan, bölgenin 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tesciline yönelik Koruma Kurulu kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediği, ilan edilmiş ise, sanığın ilan tarihi itibariyle ve uzun zamandır bahse konu bölgede yaşayıp yaşamadığı, taşınmazın bu niteliğinin çevrede yaşayan şahıslar tarafından bilinip bilinmediği, nihayetinde, fiziki müdahale gerçekleştirilen yerin 1. derece arkeolojik sit alanı içerisinde kaldığının sanık tarafından bilinmesi gerekip gerekmediğinin tereddütsüz biçimde tespiti ile sanığın savunmasında dile getirdiği “çöp ve moloz dökülmesini engellemek” amacının tespiti açısından çevre arazilerde anılan yönde yasal olmayan döküm alanlarının bulunup bulunmadığı da araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir.
Anayasa Mahkemesi’nin 13/10/2012 tarih, 28440 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2011/18 Esas, 2012/53 Sayılı kararı ile 08/10/2013 tarih ve 6498 Sayılı Kanun kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; Yüksek Mahkemece “mülkiyet hakkı ihlali” iddiasının kabul edilmediği, ancak, hukuk devletinin temel ilkelerinden olan “belirlilik ilkesi” ne göre, kişilerin maliki bulundukları taşınmazların korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı niteliğiyle tescilli olduğunu ya da sit alanı içerisinde kaldığını öğrenmeleri gerektiği hususunun vurgulandığı, iptal hükmündeki gerekçeler doğrultusunda, 2863 Sayılı Kanun’un “tespit ve tescil” başlıklı 7. maddesinin 6498 Sayılı Kanun ile değiştirildiği, buna göre, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına dair tescil kararlarının, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu uyarınca maliklere tebliğ edilmesi; sit alanlarının, tabiat varlıklarının ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara dair tescil kararlarının da Resmî Gazetede yayımlanmakla birlikte, Bakanlığın internet sayfasında bir ay süreyle duyurulması gerektiği; belirtilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından ise, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına dair olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara dair olarak, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılacağı; Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 11/12/1976 tarih, A-262 Sayılı kararı ile tescil edilen Kolophon Antik Kenti sınırlarında, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 22/04/1999 tarih, 7918 Sayılı kararı ile 1. derece arkeolojik sit alanı olarak belirlenen sınırlar dahilinde yer alan, İzmir ili, M… ilçesi, D… köyü, … ada … parsel sayılı taşınmaz etrafına sanık tarafından suç tarihinde demir direkler dikilip, zemine beton döküldüğünün tespit edildiği, sanığın dosya kapsamında mevcut savunması incelendiğinde, kendisine ait olan davaya konu arazinin sit alanı sınırlarında kaldığını bilmediği, araziye üçüncü kişiler tarafından çöp ve moloz dökülmemesi için etrafına çit çektirdiği şeklindeki beyanı esas alınarak kast yokluğundan beraatine dair yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, 2863 Sayılı Kanun’un 6498 Sayılı Kanun ile değişik 65. maddesi ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun arkeolojik sitler koruma ve kullanma koşullarına dair 658 Sayılı ilke kararı incelendiğinde, 1. derece arkeolojik sit alanlarında hiç bir şekilde yapılaşmaya gidilemeyeceği, bilimsel amaçlar dışında kazı yapılamayacağı, toprak, kum alınamayacağı gibi bu veya bunlara benzer malzemelerin dökülemeyeceği, bu kapsamda sanığın eyleminin hukuka uygun kabul edilemeyeceği anlaşılmakla birlikte, basit nitelikteki eylemlerin, 2863 Sayılı Kanun’un 65/4. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı, bu kapsamda, mahallinde, üniversitelerin arkeoloji veya sanat tarihi kürsüsüne mensup öğretim görevlisi ile inşaat mühendisinden oluşan bilirkişi heyeti ile keşif yapılarak, taşınmaz etrafına konulan direklerin ne kadar derinliğe dikilip, bunları sabitlemek için kullanılan beton miktarı da dikkate alınarak, sanığın eyleminin ¹2863 Sayılı Kanun’un 9. maddesi kapsamında inşai ve fiziki müdahale ya da İmar Kanunu’nun 21. maddesi kapsamında basit tadilat ve tamirat nitelikte mi olduğu hususu açıklığa kavuşturulup, diğer yandan, ²sanığın davaya konu arazinin sit alanı sınırlarında kaldığını bilip bilmediği hususunun anlaşılması bakımından, taşınmazın tapu kaydının bir örneği dosyaya getirtilerek, arkeolojik sit alanında bulunduğuna dair beyanlar hanesinde herhangi bir şerh bulunup bulunmadığı, varsa eğer, tescil şerhinin hangi Kurul kararına istinaden konulduğu, sanığın suça konu taşınmazı belirtilen şerhi görebileceği bir tarihte edinip edinmediği, edinme tarihi şerhten önce olsa dahi durumdan haberdar olmasını sağlayacak şekilde tapuda işlem yapıp yapmadığı, diğer yandan,³ bölgenin 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tesciline yönelik Koruma Kurulu kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediği, ilan edilmiş ise, sanığın ilan tarihi itibariyle ve uzun zamandır bahse konu bölgede yaşayıp yaşamadığı, taşınmazın bu niteliğinin çevrede yaşayan şahıslar tarafından bilinip bilinmediği, nihayetinde, ⁴fiziki müdahale gerçekleştirilen yerin 1. derece arkeolojik sit alanı içerisinde kaldığının sanık tarafından bilinmesi gerekip gerekmediğinin tereddütsüz biçimde tespiti ile ⁵sanığın savunmasında dile getirdiği “çöp ve moloz dökülmesini engellemek” amacının tespiti açısından çevre arazilerde anılan yönde yasal olmayan döküm alanlarının bulunup bulunmadığı da araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeksizin, eksik araştırma ile sanığın beraatine dair yazılı şekilde hüküm tesisi, Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 01.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.