T.C. Danıştay 1.Dairesi, Esas: 1983/220,Karar: 1983/260,Karar Tarihi: 09.11.1983
ÖZÜ: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. maddesinin 5.fıkrasında sayılan suçlar dışında bir suçun, yüz kızartıcı suç olarak sayılamayacağı ve Türk Ceza Kanununun 419. maddesi hükmüne göre görevine son verilemeyeceği, mütalaa kılınmıştır.
Dava: Danıştay’ca, 2575 sayılı Danıştay Kanununun 23. maddesinin e ve 42. maddesinin f fıkralarına göre verilecek istişari düşüncelerin, nitelikleri gereği, şahsileşmiş özel durumlara değil, genellik ifade eden nesnel konulara ilişkin olması, doğal ve zorunlu bulunmaktadır. Bu bakımdan, istişari düşünce isteği, Türk Ceza Kanununun 419.maddesinde öngörülen alenen hayasızca vaz-ı harekette bulunmak suçunun 657 sayılı Yasanın 48.maddesinin 5.fıkrasında sözü edilen yüz kızartıcı suçlardan olup olmadığı hususuna ilişkin olarak incelendi. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Devlet Memurluğuna alınacaklarda aranılacak koşulları belirleyen 48. maddesinin A/5.fıkrasında, <ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis yahut affa uğramış olsalar bile zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı bir fiilden dolayı hapis cezasından hükümlü bulunmamak> Devlet memuru olabilmek için zorunlu görülmüş; aynı Yasanın 98.maddesinin b bendinde ise, memurluğa alınma koşullarından herhangi birini taşınmadığının sonradan anlaşılması ya da memurluk sırasında bunlardan birinin yitirilmesi halinde memurluğun sona ereceği hükme bağlanmıştır. Şu durumda, yukarda sözü edilen suçtan hüküm giymiş memurun memurluğuna son verilip verilmeyeceğini belirleyebilmek yönünden yüz kızartıcı suçların neler olduğu, bunların sadece yasada sayılanlardan mı ibaret bulunduğu, Yasada bazı suçlar sayıldıktan sonra <gibi> sözcüğünün kullanılmış olmasının yasa koyucunun sayılan suçlar dışında kalan bazı suçların da yüz kızartıcı suç olarak kabul edilmesine mi olanak vermek istediği hususları üzerinde durmak gerekmektedir.
Bunun için mevzuatımızın konuya ilişkin hükümlerini incelemekte yarar vardır. 1961 Anayasasının milletvekili seçilme yeterliğine ilişkin bulunan ve 1801 sayılı Anayasa değişikliği ile değiştirilen 68. maddesinin <…Zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı suçlardan biriyle kesin olarak hüküm giymiş olanların milletvekili seçilemeyecekleri, 1982 Anayasasının aynı konuyu düzenleyen 76. maddesinde …zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar…>la hüküm giymiş olanların milletvekili seçilemeyecekleri, Cezaların İnfazı Hakkında 647 sayılı Kanunun 879 sayılı Yasayla değiştirilen 7. maddesi B bendinin <zimmet, ihtilas, irtikap, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar>la hüküm giymiş olanların adli sicildeki hükümlülük kaydının silinemeyeceği, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8.maddesinin h bendinin …zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı… suçlardan… hükümlü bulunanların hakim ve savcı olamayacakları yolundaki hükümlerinde <yüz kızartıcı suç> olarak hep aynı suçların sayılmış olduğu görülmektedir. Bunun bir rastlantı sonucu olmadığı kuşku götürmez, öyleyse bu yasa koyucunun, yüz kızartıcı suçları bunlardan ibaret kabul ettiğini, hükümlerde yer alan <gibi> sözcüğünün <sayılan suçlardan biri> anlamında kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu yüzden, yasa koyucunun amacını daha açık biçimde belirleyen düzenleme, 1136 sayılı Avukatlık Kanununda yer almıştır. Bu yasanın <Avukatlığa kabulde engeller> başlıklı 5.maddesinde, söz konusu ilke, <…zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma ve dolaylı iflas suçlarından biriyle kesin olarak hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar da avukatlığa kabul edilemezler.> biçiminde ifadesini bulmuştur. İncelenen konunun daha da açıklığa kavuşabilmesi yönünden bu hüküm üzerinde durmakta yarar vardır. Yasakoyucu, yukarıya aynen alınmış olan hükümlerde sayılan suçlar dışında kalan bazı suçların yüz kızartıcı nitelikte bulunduğunu kabul etmiş olsa, hükmü bu biçimde yasalaştıramazdı. Bu düzenlemenin, millet vekili, hakim, savcı, Devlet memuru olmaya engel olan bazı suçların avukatlığa engel olmaması gibi bir düşünceden ileri geldiği düşünülemeyeceğine göre, Yasa koyucunun, Avukatlık Kanununda daha açık biçimde ifadesini bulmuş bir amaç gütmekte olduğu ortadadır. Esasen, önemli kamu hizmetlerinde görev alabilme olanağını ortadan kaldıran, hak yitirilmesine neden olan bir konuda, yasa koyucunun, çeşitli idari mercilere, böylesine geniş bir takdir yetkisi tanımış olması düşünülemez. Yasalarımızda yüz kızartıcı suçları belirleyen bir hüküm yer almış olmadığına göre, aksine bir anlayış, Anayasanın 28. maddesinin, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği yolundaki ikinci fıkrası hükmüne uygun düşmez. Bir an için, söz konusu 48. maddenin 5.fıkrasında bazı suçlar sayıldıktan sonra, <gibi> sözcüğünün kullanılmış olmasının bu suçlar dışında kalan bazı suçların da yüz kızartıcı suçlardan sayılmasına olanak verdiği düşünülse bile, bu hükümlerdeki ifade tarzı karşısında, ancak, sayılan suçların niteliğini taşıyan suçların yüz kızartıcı olarak kabul edilebileceği kuşkusuzdur. Fıkrada sayılan suçların ise, cebri ya da dolanlı hareketlerle haksız çıkar sağlamak biçiminde bir ortak niteliklerinin bulunduğu, bu nedenle yüz kızartıcı olarak kabul edilebilecek diğer suçların da en az böyle bir niteliğinin bulunması gerektiği açıktır. Bu durumda böyle bir nitelik taşımayan suçları <yüz kızartıcı> saymak, bu bakımdan da olanaksızdır. Belirtilen nedenlerle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. maddesinin 5.fıkrasında sayılan suçlar dışında bir suçun, yüz kızartıcı suç olarak sayılamayacağı ve Türk Ceza Kanununun 419. maddesi hükmüne göre görevine son verilemeyeceği, mütalaa kılındı.