26.04.2018 gün ve 30403 sayılı Resmi Gazetede;
|
|
26.04.2018 gün ve 30403 sayılı Resmi Gazetede;
|
|
20 Nisan 2018 CUMA günlü ve 30397 sayılı Resmî Gazetede ; “GENEL AYDINLATMA YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK” yayımlandı.
MADDE 1 – 27/7/2013 tarihli ve 28720 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Genel Aydınlatma Yönetmeliğinin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (h), (p) ve (ş) bentleri yürürlükten kaldırılmış, aynı fıkranın (ı) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya aşağıdaki (z), (aa) ve (bb) bentleri eklenmiştir.
“ı) Genel aydınlatma: Otoyollar ve özelleştirilmiş erişme kontrollü karayolları hariç, kamunun genel kullanımına yönelik bulvar, cadde, sokak, çıkmaz sokak, yürüyüş yolu, alt-üst geçit, yaya alt-üst geçidi, köprü, meydan ve yaya geçidi gibi yerler ve mevcut genel aydınlatma tesisi güzergâhında yer alan yerlerin kullanılmasına hizmet eden ve bunların devamı niteliğindeki yerler ile halkın ücretsiz kullanımına açık ve kamuya ait park, bahçe, tarihî ve ören yerlerinin aydınlatılması ile trafik sinyalizasyonunu,”
“z) Süs aydınlatma: Genel aydınlatma hat veya tesislerinden beslenen ancak genel aydınlatma kapsamında bulunmayan ve genel aydınlatma amacından çok süs amaçlı yapılan ışıklı reklam, logo veya ilan panosu gibi her türlü aydınlatmalar,
aa) Yaya alt geçidi: Yayaların karayolu veya demiryolunu alttan geçmesini sağlayan yapıyı,
bb) Yaya üst geçidi: Yayaların karayolu veya demiryolunu üstten geçmesini sağlayan yapıyı”
MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı maddeye aşağıdaki onuncu fıkra eklenmiştir.
“(1) Dağıtım şirketi; dağıtım bölgesindeki yerleşim yerlerinde bulunan, otoyollar ve özelleştirilmiş erişme kontrollü karayolları hariç, kamunun genel kullanımına yönelik bulvar, cadde, sokak, köprü, meydan, kavşak, yürüyüş yolu ve yaya geçidi aydınlatmasından ve bunlara ait gerekli aydınlatma ve ölçüm sistemlerinin tesis edilmesi ve işletilmesinden sorumludur. Bu sorumluluk, imar planlarında bulvar, cadde veya çıkmaz sokaklar dâhil, sokak olarak belirlenen meskûn yerlerin tamamını kapsar.
(2) Otoyollar ve özelleştirilmiş erişme kontrollü karayolları hariç, kamunun genel kullanımına yönelik bulvar, cadde, sokak, çıkmaz sokak, alt-üst geçit, yaya alt-üst geçidi, köprü, meydan, kavşak, yürüyüş yolu ve yaya geçidi gibi yerler ile halkın ücretsiz kullanımına açık ve ticari faaliyette bulunulmayan kamuya ait park, bahçe, tarihî ve ören yerleri gibi halka açık yerlerin aydınlatmaları ile trafik sinyalizasyonu genel aydınlatma kapsamında değerlendirilir ve enerji giderleri genel aydınlatma kapsamında ödenir. Ticari, reklam, ilan ve benzeri amaçlı panoların aydınlatmaları ile süs aydınlatmalar için harcanan enerji genel aydınlatma kapsamında değerlendirilmez.”
“(4) Halkın ücretsiz kullanımına açık ve kamuya ait park, bahçe, yürüyüş yolu, tarihî ve ören yerlerinin aydınlatılması ile alt-üst geçit, yaya alt-üst geçidi ve trafik sinyalizasyonu için gerekli sistemlerin tesisi ve işletilmesi ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına aittir. İlgili kurum ve kuruluşlar tesis edip bakım-onarımını yaptıkları bu tür tesislerin işletme yükümlülüğünü dağıtım şirketine devredebilirler.”
“(10) Mevcut genel aydınlatma tesisi güzergâhında yer alan kamunun genel kullanımına yönelik yerlerin kullanılmasına hizmet eden ve bunların devamı niteliğindeki yerler genel aydınlatma kapsamında değerlendirilir.”
MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrası ve beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(3) Bu madde kapsamında yapılacak aydınlatmalarda ışık kirliliğine yol açılmaması ve azami enerji tasarrufu sağlanması için bu tesislerin işletilmesinden sorumlu ilgili kuruluşlar tarafından gerekli önlemler alınır.”
“(5) Genel aydınlatmaya ilişkin proje onay ve kabul işlemleri, Bakanlık veya Bakanlığın yetki verdiği kurum ve kuruluşlarca yapılır.”
MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 7 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddenin dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
“(1) Genel aydınlatma tesislerinin tasarımı ve projelendirilmesi, yapım ve montajı, test ve kontrolü, kabulü, işletmeye alınması ve işletilmesi, bakım ve onarımı, tesislerde asgari emniyetin sağlanması ve kullanılacak malzemeler ile ilgili olarak TEDAŞ şartname, tip proje, usul ve esas ve bunun gibi düzenlemelerine uyulması gereklidir. TEDAŞ’ın düzenlemesinin bulunmaması durumunda;
a) Türk Standartları ya da TSE tarafından kabul gören DIN ve benzeri milli standartlar, EN ve benzeri bölgesel standartlar, IEC ile ISO ve benzeri uluslararası standartlar,
b) IEEE ve benzeri uluslararası kabul gören uygulama kodları ve teknik dokümanlar esas alınır.”
“(3) Genel aydınlatma tesislerinde hiçbir şekilde, standart dışı malzeme ve ekipman kullanılamaz. Türk Standardı ve TEDAŞ düzenlemesi bulunmayan konularda, ülkemizin şartları ve ilgili uluslararası veya diğer ülkelerin standartları esas alınarak TSE tarafından kabul edilen teknik özelliklere uygunluğunu belirten Kritere Uygunluk Belgesi (TSEK Markası) ya da ürün belgesine sahip olma şartı aranır.”
MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“e) Direk dikilmesi uygun olmayan bulvar, cadde, yürüyüş yolu, sokak, çıkmaz sokak, kavşak, alt-üst geçit, köprü, meydan ve yaya geçidi gibi yerlerde aydınlatma şeklini belirlemeye yetkilidir.”
MADDE 6 – Aynı Yönetmeliğin 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 13 – (1) TEDAŞ tarafından; “dağıtım şirketlerince gönderilen faturalardaki tüketim miktarı ve bedellerinin gerçek durumu gösterip göstermediğine, aydınlatılan bölgenin 6446 sayılı Kanunda belirtilen genel aydınlatma bölgelerine dâhil olup olmadığına ilişkin dağıtım şirketleri nezdinde gerekli inceleme ve denetimler yapılır.
(2) İnceleme ve denetimler, 2/12/2017 tarihli ve 30258 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Elektrik Dağıtım Şirketleri Denetim Yönetmeliği, bu Yönetmelik ile 2/8/2013 tarihli ve 28726 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Genel Aydınlatma Tebliği kapsamında gerçekleştirilir.”
MADDE 7 – Aynı Yönetmeliğin 14 üncü maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) İnceleme ve denetimler sırasında bir dağıtım bölgesindeki genel aydınlatma kapsamındaki tüm sayaçlar denetlenebilir.
(3) Bir günlük yanma periyodunda ölçülüp tutanak altına alınan tüketim miktarları, dağıtım şirketinin değişik illerinden alınan yük profili bilgileri ile hesaplanan çalışma saatine bölünerek ilgili abone için güç değeri bulunur. Fatura dönemindeki genel aydınlatmanın ilgili aya ait toplam devrede bulunma saati, EPDK veya EPİAŞ tarafından onaylanan “Aydınlatma Profilleri”nde belirtilen günlük çalışma saatleri kullanılarak hesaplanır. Yaya ve araçların geçişi için 24 saat kullanılan alt geçitlerde devrede kalma süresi günlük 24 saat olarak alınır. Bulunan günlük çalışma süresi ile %4 tolerans ilave edilen güç değerleri kullanılarak ilgili abonelere ilişkin fatura dönemlerindeki “toplam mümkün olabilecek en yüksek tüketim miktarları” hesaplanır.
(4) OSOS tesis edilmiş sistemlerde, OSOS’tan alınan tüketimlerden hesaplanan güç bilgisi kullanılır. Geçmişe yönelik yapılacak inceleme ve denetimlerde de OSOS verileri kullanılır. Şirketin yük profili verilerinden geçmiş dönem fiili çalışma saatleri tespit edilemiyor ise şirketin EPDK veya EPİAŞ tarafından onaylanan ‘Aydınlatma Profillerinde’ günlük çalışma saatleri dikkate alınarak tüketim hesaplanır. OSOS tesis edilmiş sistemlerde ölçümüne ilişkin tereddüt duyulan sayaçlarla ilgili olarak TEDAŞ tarafından; anlık ve/veya çevrimiçi izlenebilen sayaçlarda OSOS verisi, anlık ve/veya çevrimiçi izlenemeyen sayaçlarda ise üçüncü fıkrada belirtilen metoda göre hesaplanan güç bilgisi kullanılır.
(5) İlgili abonelere ait hesaplanan en yüksek tüketim miktarları, inceleme ve denetime konu yıla ait talep edilen toplam tüketim miktarı ile karşılaştırılır. Talep edilen toplam tüketim miktarının en yüksek tüketim miktarlarından yüksek olması durumunda, en yüksek tüketim miktarlarını aşan kısmı “Bakanlıkça geri tahsil edilecek bedeller” listesine eklenir. En yüksek tüketim miktarlarından düşük olması durumunda ise fatura değeri esas alınır.”
MADDE 8 – Aynı Yönetmeliğin 15 inci maddesinin ikinci fıkrasına “tahakkuk ettirilir.” ibaresinden sonra gelmek üzere “Bu tahakkuklar geriye dönük olarak 12 (on iki) ayı geçemez. Son 12 (on iki) ay içerisinde yapılmış olan tespitler dikkate alınır.” ibaresi eklenmiş, aynı maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 9 – Aynı Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki “dekoratif aydınlatma” ibaresi, “süs aydınlatması” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 10 – Aynı Yönetmeliğin 18 inci maddesine aşağıdaki dördüncü fıkra eklenmiştir.
“(4) Genel aydınlatma sayaçlarına ilişkin olarak TEDAŞ tarafından anlık ve/veya çevrimiçi izlenemeyen sayaçların tüketim giderlerinin ödemesi yapılmaz.”
MADDE 11 – Aynı Yönetmeliğin 20 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 20 – (1) Genel aydınlatma tesislerine ilişkin olarak otomatik sayaç okuma sistemi (OSOS), dağıtım şirketlerince tesis edilir ve işletilir. Kullanılacak sayaçlar, yük profili alma özelliğine sahip ve OSOS uyumlu aktif-reaktif (kombi) olmalıdır. Bu işlemler ile genel aydınlatma sayaçlarının tamamının uzaktan okuma kapsamına alınması, dağıtım şirketlerince gerçekleştirilir.
(2) OSOS kapsamında tesis edilecek sayaçlara TEDAŞ’a uzaktan erişim yetkisi verilir. Bu kapsamda dağıtım şirketleri, sayaç üzerinden alınan verilerin (yük profili, tüketim değerleri, kesinti bilgileri, sayaç bilgileri ve benzeri) anlık ve/veya çevrimiçi olarak izlenmesinden sorumludur.”
MADDE 12 – Aynı Yönetmeliğin 21 inci maddesinin birinci fıkrasındaki “SEYT” ibaresi çıkarılmış, “abone adresi, sayaç numarası, hesaplanmış” ibaresinden sonra gelmek üzere “güç” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 13 – Aynı Yönetmeliğin 22 nci maddesinin birinci fıkrasına “bulvar, cadde, sokak” ibaresinden sonra gelmek üzere “çıkmaz sokak, yürüyüş yolu” ibaresi ile “alt-üst geçit” ibaresinden sonra gelmek üzere “yaya alt-üst geçidi,” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 14 – Aynı Yönetmeliğin 23 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki “öncelikle” ibaresi çıkarılmış, “ulaşan ihbar, şikâyet ve öneriler” ibaresinden sonra gelmek üzere “bu Yönetmelikte belirlenen süreler dikkate alınarak” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 15 – Aynı Yönetmeliğin 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 24 – (1) Genel aydınlatma kapsamındaki tesislere ilişkin uyuşmazlıklar, aydınlatma komisyonunca çözüme kavuşturulur. Çözüme ulaşılamayan durumlarda, nihai kararı Bakanlık verir.”
MADDE 16 – Aynı Yönetmeliğe aşağıdaki “Çalışmayan Armatürler” başlıklı 25 inci madde eklenmiştir.
“Çalışmayan Armatürler
MADDE 25 – (1) TEDAŞ, şirketler bünyesinde yanmayan armatürlerin kontrolü amaçlı denetimler yapar. Denetimlerde tespit edilen yanmayan, yerinde olmayan armatür ve/veya önceden mevcut olan direklere ilişkin eksiklikler, TEDAŞ tarafından belirlenerek söz konusu eksikliklerin giderilmesi için ilgili dağıtım şirketine bildirilir.
(2) Yanmayan, yerinde olmayan armatür ve/veya önceden mevcut olan direklere ilişkin eksiklikler; TEDAŞ tarafından veya fotoğraflı olan ihbar ve şikâyetler yoluyla tespit edilir. Tespit edilen bu eksiklikler ilgili şirketlere elektronik, mail, yazı ve bunun gibi yollarla bildirilir.
(3) İmar alanı içinde; yeraltı kablo tamiratı, direk montajı, komple pano değişimi gerektiren arızalar 72 saat içinde, diğer tüm arızalar 24 saat içerisinde giderilmelidir. Bu süreler imar alanı dışı için iki katı olarak uygulanır.
(4) Tespit edilen eksikliklerin, süresi içerisinde giderilmediği TEDAŞ tarafından veya fotoğraflı olarak tespit edilir. Yapılan bu tespitler, TEDAŞ tarafından Bakanlığa rapor edilir.
(5) Gerek görülmesi halinde bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar TEDAŞ tarafından belirlenir.
(6) Üçüncü fıkra kapsamında belirtilen süreler içerisinde ilgili dağıtım şirketleri tarafından eksikliklerin giderilememesi durumunda 6446 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin sekizinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
MADDE 17 – Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Belediyeler, il özel idareleri, Karayolları, küçük sanayi siteleri, konut kooperatifleri, site yönetimleri, dağıtım lisansı olmayan OSB’ler ve Toplu Konut İdaresi tarafından genel aydınlatma kapsamında tesis edilen ve işletmeye alınan aydınlatma tesisleri; proje, onay ve kabul şartı aranmaksızın mevcut durumun tespiti yapılarak taraflar arasında imzalanacak bir protokolle, mülkiyeti TEDAŞ’a ait olmak üzere, 31/12/2018 tarihine kadar ilgili dağıtım şirketine iz bedelle devredilir. Başvurulması halinde dağıtım şirketi tarafından başvuru tarihinden itibaren 30 uncu gün itibariyle devir alınmış sayılır.”
MADDE 18 – Aynı Yönetmeliğe aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“OSOS kapsamına alınacak sayaçlar
GEÇİCİ MADDE 7 – (1) TEDAŞ tarafından iletişim altyapısı bakımından yapılacak değerlendirmeler sonucunda OSOS kapsamına uygun olmadığı tespit edilen sayaçlar haricinde, genel aydınlatma sayaçlarının tamamının OSOS kapsamına alınması işlemi 31/12/2018 tarihine kadar tamamlanır. OSOS kapsamına uygun olduğu halde bu kapsama alınmayan sayaçların tüketim değerlerine ilişkin olarak bir ödeme yapılmaz ve söz konusu sayaçların tüketim değerlerinin TEDAŞ tarafından gerçek zamanlı izlenmesine ilişkin altyapı ilgili dağıtım şirketleri tarafından oluşturulur. Bu Yönetmeliğin 18 inci maddesinin dördüncü fıkrası 1/1/2019 tarihi itibariyle uygulanır.”
MADDE 19 – Aynı Yönetmeliğin eki Ek-1’deki “dekoratif” ibareleri çıkarılmış “süs” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 20 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 21 – Bu Yönetmelik hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yürütür.
![]() |
T.C.ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI Çalışma Genel Müdürlüğü |
5/4/2018
DUYURU
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN FİYAT FARKININ ÖDENMESİNE DAİR YÖNETMELİK UYARINCA BELİRLENEN ÜCRET ZAM ORANLARI
Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımlarında Toplu İş Sözleşmesinden Kaynaklanan Fiyat Farkının Ödenmesine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik, 30.03.2018 tarihli ve 30376 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.
Yönetmeliğin 1. maddesi uyarınca, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23 üncü maddesinin onbeşinci fıkrası gereğince süresi uzatılan ihale sözleşmelerinden (aynı kapsamda başka bir yükleniciden doğrudan temin yoluyla karşılananlar dahil olmak üzere), 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 8. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde yapılmış ve süresi söz konusu geçici 23. maddenin birinci fıkrasında öngörülen geçiş işleminden önce ihale sözleşmesi ile birlikte sona eren toplu iş sözleşmeleri, kamu kurum ve kuruluşları itibarıyla geçiş işleminin yapıldığı tarihe kadar uzatılmıştır.
Ayrıca uzatılan döneme ilişkin ücret zammının bu süreler için Yüksek Hakem Kurulunca bağıtlanan toplu iş sözleşmelerindeki oranların esas alınarak belirleneceği ve bu oranların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca ilan edileceği hüküm altına alınmıştır. Yüksek Hakem Kurulunca bu süreler için;
Süresi 3 aya kadar uzayan ihaleler için işçilerin günlük çıplak ücretlere %3 zam,
Süresi 2 aya kadar uzayan ihaleler için işçilerin günlük çıplak ücretlere %2 zam,
Uygulanması karar altına alınmıştır.
Tüm ilgililere duyurulur.
12/04/2018
DUYURU
375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN GEÇİCİ 24. MADDESİ UYARINCA İŞÇİ STATÜSÜNE GEÇİRİLEN İŞÇİLERİN ÜCRET İLE DİĞER MALİ VE SOSYAL HAKLARININ BELİRLENMESİNDE ESAS ALINACAK TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ HÜKÜMLERİ
375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 24. maddesinin dördüncü fıkrasında; geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin, anılan madde kapsamında yer alan şirketlerce işçi statüsüne geçirilen işçilerin ücreti ile diğer mali ve sosyal haklarının belirlenmesinde esas alınacağı düzenlemiştir.
Geçiş işlemleri tamamlanan işçilere şirketlerce uygulanmak üzere, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve 30.06.2020 tarihine kadar uygulanacak olan toplu iş sözleşmesinin ücret, mali ve sosyal haklara ilişkin hükümleri aşağıda yer almaktadır.
*Ücret Zammı:
– 01.01.2018- 30.06.2018 tarihleri arası ücret zammı:
İşçilerin 01.01.2018 tarihinde almakta oldukları günlük çıplak ücretlerine aynı tarihten itibaren %4(yüzde dört) oranında zam yapılmıştır. Ancak bu dönemde verilmiş bir ücret zammı varsa %4(yüzde dört)’ten mahsup edilir.
– 01.07.2018-31.12.2018 tarihleri arası ücret zammı:
İşçilerin 30.06.2018 tarihinde almakta oldukları günlük çıplak ücretlerine 01.07.2018 tarihinden itibaren %4(yüzde dört) oranında zam yapılmıştır.
– 01.01.2019-30.06.2019 tarihleri arası ücret zammı:
İşçilerin 01.01.2019 tarihinde almakta oldukları günlük çıplak ücretlerine aynı tarihten itibaren %4(yüzde dört) oranında zam yapılmıştır.
– 01.07.2019-31.12.2019 tarihleri arası ücret zammı:
İşçilerin 30.06.2019 tarihinde almakta oldukları günlük çıplak ücretlerine 01.07.2019 tarihinden itibaren %4(yüzde dört) oranında zam yapılmıştır.
– 01.01.2020-30.06.2020 tarihleri arası ücret zammı:
İşçilerin 01.01.2020 tarihinde almakta oldukları günlük çıplak ücretlerine aynı tarihten itibaren %4(yüzde dört) oranında zam yapılmıştır.
*İkramiye:
İşçilere Ekim ve Nisan aylarında 5’er günlük olmak üzere yılda toplam 10 günlük (5×2=10) ücretleri tutarında ikramiye ödenir. Bu ödeme, işçinin çalıştığı sürenin bir yıldan az olması durumunda çalışma süresi ile orantılı olarak ödenir.
*Aylık Ücretle Birlikte Ödenen Sosyal Yardımlar:
A-ÇOCUK YARDIMI:
İşçilere, üç çocukla sınırlı olmak üzere her bir çocuk için her ay 25,00(yirmibeş)TL/Ay çocuk yardımı yapılır.
B-YEMEK YARDIMI:
İşçilere fiilen çalışılan günler için bir öğün yemek verilir. Yemek verilmediği takdirde karar tarihinden itibaren fiilen çalışılan günler için 5,00(beş)TL/Gün tutarında yemek bedeli ödenir.
C-TAŞIT YARDIMI:
Mevcut uygulamaya devam edilir.
D-YAKACAK YARDIMI:
İşçilere her ay 30,00(otuz)TL./Ay yakacak yardımı yapılır.
E-SORUMLULUK PRİMİ:
1)DİREKSİYON PRİMİ:
Şoför, operatör ve yardımcılarına fiilen çalışılan günler için 2,00(iki)TL/Gün direksiyon primi verilir.
2)SİLAH TAZMİNATI:
Görevini ateşli silahlarla icra eden güvenlik görevlilerine, fiilen çalışılan günler için 2,00(iki)TL/Gün silah tazminatı verilir.
*Yıllık Ödenen Sosyal Yardımlar:
A-ÖĞRENİM YARDIMI:
İşveren, işçinin öğrenimdeki her çocuğu için belge ibraz etmek şartı ile yılda bir kez Eylül ayında ödenmek üzere;
İlkokul için 100,00(yüz)TL.
Ortaokullar için 110,00(yüzon)TL.
Lise ve dengi okullar için 120,00(yüzyirmi)TL.
Yüksekokullar ve üniversite için (okulun normal eğitim süresi artı bir yıl süreyle sınırlı olmak üzere) 140,00(yüzkırk)TL. tutarında öğrenim yardımı yapar.
B-BAYRAM YARDIMI:
İşçilere her yıl Ramazan ve Kurban Bayramlarından bir hafta önce 75,00(yetmişbeş)’er TL. bayram harçlığı verilir.
*Olaya Bağlı Sosyal Yardımlar Ve Diğer Sosyal Yardımlar:
A-EVLENME YARDIMI:
İşyerinde çalışan işçilerin evlenmeleri halinde 140,00(yüzkırk)TL evlenme yardımı yapılır.
B-DOĞUM YARDIMI:
Mevzuat hükümleri uygulanır.
C-HASTALIK YARDIMI:
1.Hastalık nedeni ile iş göremezliğe uğrayan işçilerin 3 (üç) gün ve daha fazla istirahatli olmaları hâlinde Sosyal Güvenlik Kurumunca ödeme yapılmayan günlere ait ücretlerin tamamı ve eksik ödeme yapılan günlere ait ücretlerin bakiyesi işverence ödenir.
İşçinin hastalık nedeniyle işe devam edemediği veya raporlu olduğu sürelere ait yılda 5 defayı geçmemek üzere SGK tarafından ödenmeyen ilk 2 günün ücreti işveren tarafından ödenir.
2.İşçinin, işyerinin bulunduğu mahal veya başka bir mahale sevk suretiyle viziteye çıkması hâlinde, işyerinden ayrı kalacağı zamanlarda; işçiye istirahat verilmeksizin ayakta tedavisine lüzum görüldüğü taktirde geçirdiği süreler için işçi ücretli izinli sayılır.
D-TABİİ AFET YARDIMI:
İşçilerin yangın, deprem, sel ve benzeri afetlerden zarar görmeleri halinde 1.000,00(bin)TL.’ye kadar tabii afet yardımı yapılır.
E-ÖLÜM YARDIMI:
İşçilerin iş kazası sonucu ölümleri halinde yasal mirasçılarına 1.200,00(binikiyüz)TL tutarında; normal ölümleri halinde ise 800,00(sekizyüz)TL tutarında ölüm yardımı yapılır. İşçinin eş, çocuklarının, anne ve babasının ölümleri halinde 300,00(üçyüz)TL tutarında ölüm yardım yapılır.
*Askerlik Yardımı:
Muvazzaf askerlik hizmeti nedeni ile ayrılan işçiye 300,00(üç yüz)TL askerlik yardımı yapılır.
*Hafta Ve Genel Tatillerde Çalışma ve Ücreti:
A- Normal çalışma yapılan yerlerde hafta tatili pazar günüdür. Vardiyalı çalışma yapılan yerlerde hafta tatili çalışmaya başlandığı 6. günü takip eden 7. gündür.
Hafta tatillerinde çalıştırılan işçilere takip eden hafta içinde bir gün izin verilir. Çalışılan bu hafta tatili günü için toplam iki yevmiye ödenir.
B- Kanunda belirtilen ulusal bayram ve genel tatil günlerinde yapılacak çalışmalar, önceden işçiye duyurulur. Ulusal bayram, genel tatil günlerinde çalıştırılan işçilere çalıştıkları her bir gün için toplam 3 (üç) yevmiye ödenir.
C- (A) ve (B) bentlerindeki ödemeler için haftalık çalışma süresi şartı aranmaz.
* Gece Çalışması:
Saat 20.00-06.00 arasında yapılan çalışmalar gece çalışmalarıdır. Güvenlik görevlileri hariç bu saatlerde çalıştırılan işçilere ücretleri % 10 zamlı ödenir.
* Fazla Çalışma Ücreti ve Ödenmesi:
Fazla çalışma ücreti normal ücretin %60 zamlısı olarak ödenir.
* İzinler:
A-YILLIK ÜCRETLİ İZİNLER:
Yıllık ücretli izinler konusunda Kanun hükümleri uygulanır. Ancak, yıllık ücretli izin günleri aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
Hizmet süresi;
1 yıldan 5 yıla kadar olanlara 16 gün,
5 yıldan fazla 15 yıldan az olanlara 22 gün,
15 yıl ve daha fazla olanlara 28 gün, yıllık izin verilir.
B- ÜCRETSİZ MAZERET İZNİ:
İşçinin talep etmesi ve mazeretinin makul görülmesi hâlinde işverence yılda 45 (kırkbeş) güne kadar ücretsiz mazeret izni verilebilir.
C- ÜCRETLİ SOSYAL İZİNLER:
İşçiye
Eşinin doğum yapması hâlinde 5 gün
Evlenmesi hâlinde 5 gün
Eş ve çocuğunun ölümünde 6 gün
Ana, baba veya kardeşinin ölümünde 5 gün
Kayınpeder veya kayınvalidesinin ölümünde 2 gün
Tabii afetten zarar görmesi hâlinde 10 güne kadar
ücretli sosyal izin verilir.
*Bildirim Önelleri:
Bildirim önelleri konusunda 4857 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Ancak, bildirim önelleri aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
İşçinin hizmet süresi
6 aydan az sürmüşse 3 hafta sonunda
6 ay-1,5 yıl arası sürmüşse 5 hafta sonunda
1.5 yıl-3 yıl arası sürmüşse 7 hafta sonunda
3 yıldan fazla sürmüşse 9 hafta sonunda, feshedilmiş sayılır.
*Kıdem Tazminatı, Hesaplanması ve Ödenmesi:
İş sözleşmesi İş Kanununda belirtilen hallerde sona eren işçiye, kıdem tazminatı ödenmesi konusunda aşağıda belirtilen süreler dışında kanun hükümleri uygulanır.
Her tam hizmet yılı için 35 (otuzbeş) gün, işçinin işverenin işini yaparken iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümü halinde ise 40 (kırk) günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir.
Hazine taşınmazlarının ekonomik, etkili ve verimli kullanılmasını sağlamak amacıyla kamu idarelerince yapılacak tahsis taleplerinde uyulması gereken hususlar ile bu taleplerin değerlendirilmesine ilişkin usul ve esasları belirleyen “MİLLİ EMLAK GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 384)” 17 Nisan 2018 SALI günlü ve 30394 sayılı Resmî Gazetede yayımlandı.
MİLLİ EMLAK GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 384)
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç ve Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, kamu kaynağı olan Hazine taşınmazlarının ekonomik, etkili ve verimli kullanılmasını sağlamak amacıyla kamu idarelerince yapılacak tahsis taleplerinde uyulması gereken hususlar ile bu taleplerin değerlendirilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 47 ve 48 inci maddeleri, 13/12/1983 tarihli ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 10/10/2006 tarihli ve 26315 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kamu İdarelerine Ait Taşınmazların Tahsis ve Devri Hakkında Yönetmeliğe dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 3 – (1) Bu Tebliğde geçen;
a) Avan proje: Asıl projeden önce, yapılacak projeye esas olmak üzere hazırlanan taslak projeyi,
b) Bakanlık: Maliye Bakanlığını,
c) Hazine taşınmazı: Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerleri,
ç) Kamu idaresi: 5018 sayılı Kanuna ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde belirtilen idareler ile belediyeleri, belediyelere bağlı ve belediyelerin kurdukları ve üye oldukları birlik ve idareleri; il özel idarelerini, il özel idarelerine bağlı ve il özel idarelerinin kurdukları ve üye oldukları birlik ve idareleri ve köy tüzel kişiliklerini,
d) Kesin tahsis: Hazine taşınmazlarının Bakanlıkça hizmetin devamı süresince kamu idarelerinin bedelsiz olarak kullanımına bırakılmasını,
e) Ön tahsis: Üzerinde tesis yapılması plânlanan Hazine taşınmazlarının kesin tahsisi yapılmadan önce, talepte bulunan kamu idarelerine tahsis amacına yönelik olarak yatırım projesinin hazırlanması, yatırım programına alınması ve tesis/bina inşaatına başlanması amacıyla iki yıla kadar yapılan tahsis işlemini, ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Tahsis talepleri ve değerlendirme
Tahsis talepler
MADDE 4 – (1) Kamu idareleri tarafından Hazine taşınmazlarına ilişkin tahsis taleplerinde aşağıda belirtilen hususlara uyulması zorunludur.
a) Talep edilen Hazine taşınmazının ihtiyacı karşılayacak en ekonomik ve en uygun taşınmaz olması gerekir.
b) İhtiyacı karşılayacak taşınmazlara sahip olan kamu idaresi öncelikle bu taşınmazları değerlendirmelidir.
c) Daha önce tahsis edilen Hazine taşınmazlarından boş veya atıl olan ve tahsis amacına yönelik olarak kullanılması mümkün olan alanlar kullanılmalıdır.
ç) Zorunlu haller hariç imar planında konut, ticaret ve sanayi alanı olarak ayrılan Hazine taşınmazları için tahsis talebinde bulunulmamalıdır.
d) Tahsis taleplerinde kamu idarelerinin merkez birimlerinin uygun görüşleri bulunmalıdır.
e) Şehir merkezlerinde yürütülmesi gerekli olmayan kamu hizmetleri için şehrin gelişme alanlarında bulunan Hazine taşınmazları talep edilmelidir.
f) Yapılacak yatırımın projesi için minimum düzeyde Hazine taşınmazı talep edilmelidir.
g) Kısmen tahsis talep edilen Hazine taşınmazının kalan kısmının atıl kalmasına sebebiyet verilmemelidir.
ğ) Yapılacak yapı ve tesislerin işletme giderlerini asgari seviyeye indirecek şekilde talepte bulunulmalıdır.
h) Tahsis taleplerine, yapılacak yatırıma ilişkin ihtiyaç duyulacak kapalı ve açık alanların yüzölçümü, kullanım ve yerleşim şeklini içerecek şekilde hazırlanacak avan proje eklenmelidir.
ı) İdare binası yapımı dışındaki tahsis taleplerinde (eğitim, sağlık, spor vb. amaçlı bina ve tesis yapımı) bu Tebliğin Ek-1’inde yer alan Formun “1- Tahsis Taleplerine İlişkin Bilgiler” kısmının doldurulması zorunludur.
İdare binası yapımına ilişkin tahsis talepleri
MADDE 5 – (1) Kamu idareleri tarafından idare binası yapılması amacıyla Hazine taşınmazlarına ilişkin tahsis taleplerinde 4 üncü maddede belirtilenlerin yanı sıra aşağıda belirtilen hususlara da uyulması zorunludur.
a) Mevcut idare binasının boş veya atıl olan kısımları öncelikle kullanılmalıdır.
b) Mevcut idare binasının bulunduğu taşınmazın boş veya atıl olan ve kullanılması mümkün olan kısımları öncelikle değerlendirilmelidir.
c) Mevcut ve gelecek yıllardaki (on yıl) ihtiyaçlar (personel sayıları, kapalı/açık alan vb.) dikkate alınmak suretiyle tahsis talebinde bulunulmalıdır.
ç) İdare binaları yapımı amaçlı tahsis taleplerinde bu Tebliğin Ek-1’inde yer alan Formun tamamının doldurulması zorunludur.
Değerlendirme
MADDE 6 – (1) Tahsis talepleri, taşınmazın alternatif değerlendirme yöntemleriyle ekonomiye kazandırılma imkânları da dikkate alınmak suretiyle aşağıda belirtilen hususlar da göz önünde bulundurularak değerlendirilir.
a) Tahsis taleplerinin 4 üncü ve 5 inci maddelerde belirtilen hususlara uygun olup olmadığı defterdarlıklarca incelenmek suretiyle değerlendirilir. Bu maddelerde belirtilen hususlara uygun olmayan tahsis talepleri, Bakanlığa iletilmeksizin defterdarlıklarca reddedilir.
b) Mevcut idare binası kiralık olan kamu idarelerinin idare binası yapımına ilişkin tahsis talepleri öncelikli olarak değerlendirilir.
c) Kamu yatırımının mahal itibarıyla başka yerde yapılmasının mümkün olmaması ve zorunluluk durumları hariç olmak üzere, yapılacak kamu yatırımının maliyetinin Hazine taşınmazının değerinden düşük olmamalıdır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Hüküm bulunmayan haller
MADDE 7 – (1) Bu Tebliğde hüküm bulunmayan hallerde, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Kamu İdarelerine Ait Taşınmazların Tahsis ve Devri Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır.
Yürürlük
MADDE 8 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 9 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.
MEMURLAR İÇİN EMEKLİLİK REHBERİ
Sosyal güvenlikte yapılan reformlarla memurların, yani 4/C statüsünde çalışanların emeklilik süreleri işe giriş tarihlerine göre değişiyor. Özellikle 2008’den sonra işe giren memurların emeklilik şartları zorlaşıyor çünkü, 2036’dan sonra emeklilik yaşı kademeli artıyor. Emeklilik yaş ve süreleri, kadın memurlar ile erkekler memurlara göre de değişiyor.
Eski adıyla Emekli Sandığı üyeleri, yeni adıyla da 4/C statüsünde olanlar, yani memurların emeklilik şartları hem diğer çalışanlara göre farklıdır hem de erkek memurlar ile kadın memurların da emeklilik şartları faklıdır. Memurların emekliliğe hak kazanmasında iki önemli husus var.
Bunlardan ilki; belirli süre sigortalı olmak, bu süre içinde de ²sosyal güvenlik primlerini eksiksiz ödemek ve ³yaş. Emeklilik süresi ise kadınlarda ve erkeklerde değişiyor. Ayrıca emeklilik yaşı da kadın ve erkek memurlarda farklı uygulanıyor. Bu üç şarttan biri bile eksik olursa, emekliliğe hak kazanılamıyor.
İŞE GİRİŞ TARİHİ
İkinci husus ise, işe giriş tarihi. İşe giriş tarihi emeklilik için önemli, çünkü yapılan düzenlemeler ve reformlar ile memurların işe giriş tarihlerine göre emeklilik için gerekli şartları da değişti. Burada da üç önemli tarih var. Şöyle ki;
– 8 Eylül 1999 öncesi işe giren memurlar için emeklilik süresi ve yaşı farklı.
-8 Eylül 1999 ila 30 Nisan 2008 tarihleri arasında işe başlayanlarınki farklı.
-1 Mayıs 2008 ve sonrasında işe girenlerin ise emeklilik şartları farklı.
ERKEK MEMURLARIN EMEKLİLİK İÇİN YERİNE GETİRMELERİ GEREKEN ŞARTLAR
8 Eylül 1999 tarihi itibariyle 23 yıldan fazla prim ödeyen memurlar yaş şartı olmadan ve halen de çalışmaya devam ediyorlarsa istedikleri zaman emekli olabilir ve emekli aylığına hak kazanırlar. Bu şartları yerine getirmeyenler ise aşağıdaki ödenmesi gereken prim süresi ve tamamlanması gereken yaşa göre emekli olacaklardır.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, erkek memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 2 yıl ve 2 yıldan azsa, prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 44.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 2 yıldan fazla ve 3 yıl 6 ay ve daha az ise, prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 45.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 3 yıl 6 aydan fazla ve 5 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 46.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 5 yıldan fazla ve 6 yıl 6 ay ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 47,
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 6 yıl 6 aydan fazla ve 8 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 48.
-23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 8 yıldan fazla ve 9 yıl 6 ay ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 49.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 9 yıl 6 aydan fazla ve 11 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 50.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 11 yıldan fazla ve 12 yıl 6 ay ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 51.
-23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 12 yıl 6 aydan fazla ve 14 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 52.
-23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 14 yıldan fazla ve 15 yıl 6 ay ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 53.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 15 yıl 6 aydan fazla ve 17 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 54.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 17 yıldan fazla ve 18 yıl 6 ay ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 55.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 18 yıl 6 aydan fazla ve 20 yıl 6 ay ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 56.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 20 yıldan fazla ve 21 yıl 6 ay ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 57.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 21 yıl 6 aydan fazla ve 22 yıl arasındaysa prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 58.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 25 yılını tamamlamasına kalan süre 23 yıldan fazla ise prim ödemeleri gereken süre 25 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 60.
KADIN MEMURLARIN EMEKLİLİK İÇİN YERİNE GETİRMELERİ GEREKEN ŞARTLAR
8 Eylül 1999 tarihi itibariyle 20 yıl prim ödeyen kadın memurlar, yaş şartı olmadan ve halen de çalışmaya devam ediyorlarsa istedikleri zaman emekli olabilir ve emekli aylığına hak kazanırlar. Bu şartları yerine getirmeyenler ise aşağıdaki ödenmesi gereken prim süresi ve tamamlanması gereken yaşa göre emekli olacaklardır. Bu şartları yerine getirmeyenler ise 23 Mayıs 2002 tarihi itibariyle 20 tam yıl (7200 gün) prim ödemiş olanlar belirli bir yaşı tamamlayarak emekliliğe hak kazanacaklar.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, kadın memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 2 yıl ve 2 yıldan azsa, prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 40.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 2 yıldan fazla ve 3 yıl ve daha azsa, prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 41.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 3 yıldan fazla ve 4 yıl ve daha azsa prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 42.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 4 yıldan fazla ve 5 yıl ve daha azsa prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 43.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 5 yıldan fazla ve 6 yıl ve daha azsa prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 44.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 6 yıldan fazla ve 7 yıl ve daha azsa prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 45.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 7 yıldan fazla ve 8 yıl ve daha azsa prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 46.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 8 yıldan fazla ve 9 yıl ve daha azsa prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 47.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 9 yıldan fazla ve 10 yıl ve daha azsa prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 48.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 10 yıldan fazla ve 11 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 49.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 11 yıldan fazla ve 12 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 50.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 12 yıldan fazla ve 13 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 51.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre
13 yıldan fazla ve 14 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 52.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 14 yıldan fazla ve 15 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 53.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 15 yıldan fazla ve 16 yıl ve daha az ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 54.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 16 yıldan fazla ve 17 yıl ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 55.
– 23 Mayıs 2002 itibariyle, memurların emekli olabilmesi için; 20 yılı tamamlamasına kalan süre 17 yıldan fazla ise prim ödemeleri gereken süre 20 yıl ve tamamlamaları gereken yaş da 58.
8 EYLÜL 1999 İLE 30 NİSAN 2008 ARASI İŞE BAŞLAYANLARIN DURUMU
İlk kez 8.9.1999 ile 30.4.2008 arasında işe başlayan memurların emeklilik şartları kadın memurlara ve erkek memurlara göre değişiyor.
Erkek Çalışanlar İçin: 8 Eylül 1999 tarihi ile sonrasında işe girmiş memurlar 60 yaşını ve 9000 gün (25 tam yıl) prim ödeme süresini tamamladıklarında emekliliğe hak kazanıyorlar.
Kadın Çalışanlar İçin: 8 Eylül 1999 ve sonrasında işe girmiş olan kadın memurlar; 58 yaşını ve 9000 gün (25 tam yıl) prim ödeme süresini tamamladıklarında emekliliğe hak kazanıyorlar
1 MAYIS 2008’DEN SONRA İŞE GİRENLERİN EMEKLİLİK ŞARTLARI
Erkek Çalışanlar İçin: 1.5.2008 tarihinden sonra ilk kez işe başlayan memurların emeklilik şartları değişiyor. Birinci şart, 9000 (25 tam yıl) prim ödeme gün sayısını doldurmaları gerekiyor. 31 Aralık 2005 tarihine kadar 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 60 yaşında emekliliğe hak kazanıyor. Ancak prim ödeme süresini ve yaşı tamamlamayanlar için aşağıdaki gibi kademeli emeklilik süreleri geçerli.
– 1 Ocak 2036 ile 31 Aralık 2037 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 61 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar.
– 1 Ocak 2038 ile 31 Aralık 2039 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 62 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar.
– 1 Ocak 2040 ile 31 Aralık 2041 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 63 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
– 1 Ocak 2042 ile 31 Aralık 2043 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 64 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
– 1 Ocak 2044 ile 31 Aralık 2045 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 65 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
– 1 Ocak 2046 ile 31 Aralık 2047 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 65 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
Kadın Çalışanlar İçin: 1.5.2008 tarihinden sonra ilk kez işe başlayan kadın memurların emeklilik şartları değişiyor. Birinci şart, 9000 (25 tam yıl) prim ödeme gün sayısını doldurmaları gerekiyor. 31 Aralık 2005 tarihine kadar 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 58 yaşında emekliliğe hak kazanıyor. Ancak prim ödeme süresini ve yaşı tamamlamayanlar için aşağıdaki gibi kademeli emeklilik süreleri geçerli.
– 1 Ocak 2036 ile 31 Aralık 2037 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayan kadın memurlar 59 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar.
– 1 Ocak 2038 ile 31 Aralık 2039 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 60 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar.
– 1 Ocak 2040 ile 31 Aralık 2041 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 61 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
– 1 Ocak 2042 ile 31 Aralık 2043 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 62 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
– 1 Ocak 2044 ile 31 Aralık 2045 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 63 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
– 1 Ocak 2046 ile 31 Aralık 2047 arasında; 9000 gün prim ödeme süresini tamamlayanlar 64 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar
– 1 Ocak 2048 tarihinden itibaren ise 65 yaşında emekli oluyorlar.
YAŞ HADDİNDEN EMEKLİ OLUNMASI
Erkek Memurların Durumu: 8 Eylül 1999 tarihinde 50 ve daha yukarı yaşlarda olan erkek memurlar, 61 yaşını tamamlamaları halinde, yani yaş haddi nedeniyle isterlerse veya 65 yaşının tamamlayan memurlar kendi istekleri ile emekli olabilirler. Tek şart, fiili hizmet süresi olarak 10 yılı doldurmaları gerekiyor. Bu şartları yerine getirenler emekli aylığı alabilirler.
Kadın Memurların Durumu: 8 Eylül 1999 tarihinde 50 ve daha yukarı yaşlarda olan kadın memurlar 61 yaşını tamamlamaları halinde ya da 65 yaşını tamamladıklarında; fiili hizmet sürelerinin 10 yılını doldurmuş olmaları halinde kendi istekleri ile emekli olabilirler.
8 Eylül 1999 günü ve öncesinde hizmeti olan memurlar 25 yıldan az hizmeti olanlar, 15 tam yılı tamamlamak şartıyla 61 yaşını tamamlayarak emekli olabilirler.
YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BGK 1996/5 E, 1997/3 K. 28.01.1997 T.
[ Mülkiyet yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevi adli yargıya aittir.]
Özü: Kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevi adli yargıya aittir. ancak, 3621 sayılı Kanun’un 9.maddesi gereğince idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin saptanması gerekir.
I. İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İSTEMİ : Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Üyesi Cemil Çetiner 26.5.1993 ve Anamur Kadastro Hakimi Rahime Akar 31.1.1995 günlü başvurularıyla; 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi konusunda 1, 7, 8, 14 ve 17. Hukuk Daire’lerinin kararları arasında aykırılık bulunduğunu ileri sürerek, bu aykırılığın inançları birleştirme yoluyla giderilmesini istemişlerdir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 7.11.1996 gün ve 79 sayılı kararıyla; kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin olarak Birinci, Yedinci, Sekizinci, Ondördüncü, Onaltıncı, Onyedinci ve Yirminci Hukuk Dairelerinin kararları arasında, mevcut ve devam eden açık bir aykırılık bulunduğu belirlenerek bu aykırılığın Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Yargıtay Kanununun 45. maddesi uyarınca, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nda; kararlar arasında içtihat aykırılığının varlığı ilk oturumda oybirliği ile kabul edilerek, işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.
II. İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYE KONU OLAN KARARLAR: Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi 27.2.1992 günlü, 13615-2294 sayılı ilamında; 3621 sayılı Kanun gereği idari işleme dayalı kıyı kenar çizgisinin varlığı halinde, uyuşmazlığın buna göre aksi halde, sözü edilen Yasanın 5.maddesinin komisyona zorunluluk yüklemesi nedeniyle, davacıya, Valiliğe başvurmak üzere önel verilmesi ve verilecek bu önel uyarınca yapılacak tesbit sonucuna göre çözümlenmesi gerektiğini hükme bağlamış, 14.Hukuk Dairesi de 11.7.1991 günlü, 501-671 sayılı ilamında yukarıda belirtilen görüşü aynen benimsemiştir. Yedinci Hukuk Dairesi 26.1.1993 günlü, 1990/5847 E., 1993/469 K. sayılı ilamında; Birinci ve Ondördüncü Hukuk Dairelerinin görüşleri doğrultusunda sonuca ulaşmıştır. Bunlara karşın Sekizinci Hukuk Dairesi, 14.12.1992 günlü, 17095-16240 sayılı kararında; 3621 sayılı Yasa uyarınca, belirlenen kıyı kenar çizgisinin mülkiyet uyuşmazlıklarında, adli mahkemeleri bağlamayacağını, bu çizginin 13.3.1972 günlü, 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile 3621 sayılı Kıyı Kanunundaki esaslara göre adli mahkemelerce belirlenmesi gerektiğini kabul etmiştir. Onaltıncı Hukuk Dairesi, 22.1.1996 günlü 501-6714 sayılı, Onyedinci Hukuk Dairesi, 23.12.1993 günlü, 10202-14860 sayılı, Yirminci Hukuk Dairesi ise 5.7.1994 günlü 1993/2427 Esas, 1994/9004 sayılı ilamlarında, idarece yapılmış ve kesinleşmiş kıyı kenar çizgisinin bulunmaması hali dışında Sekizinci Hukuk Dairesinin görüşü doğrultusunda hüküm kurmuşlardır.Sorunun çözüme kavuşturulması için, öncelikle; kıyı kenar çizgisinin tanım ve işlevinin, 3621 sayılı Yasanın kıyılara ilişkin getirdiği hukuki düzenlemenin içerik ve kapsamının, özellikle 9. maddenin amaç ve fonksiyonunun, kıyılara yönelik mülkiyet uyuşmazlıklarının çözümündeki kuralların açıklıkla ortaya konması gerekir.
III. İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU:3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 9.maddesi gereğince idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisinin adli yargı yönünden bağlayıcı olup olmadığına ilişkindir.
IV KIYI KENAR ÇİZGİSİ; TANIMI, HUKUKİ ÖZELLİKLERİ VE ANAYASAL KONUMU:
a) Tanım ve tarihsel gelişimi: 3621 sayılı Yasanın 4. maddesinde belirlendiği biçimde, kıyı kenar çizgisi, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde, su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı olarak tanımlanmıştır. Kıyı çizgisi ise, suyun karaya değdiği noktalardan oluşan, bir yönü su, diğer yönü kara olan, tek boyutlu bir çizgidir. Kıyı da, kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanı belirler. Şu duruma göre, kıyı kenar çizgisi kıyı denilen alanı doğrudan belirleyen bir kavram olarak karşımıza çıkar. Gösterdiği özellikler nedeniyle değişik ekonomik kullanımlara; ulaşım, sanayi, kentleşme ve dinlenme gibi kullanım gereksinmelerini karşıladığından kıyı,” kaynak” niteliğindedir. Ancak, bir üretim sonucu elde edilmeyip doğrudan doğruya doğanın bir eseri olması onu “doğal kaynak” veya “servet” durumuna sokar. Değişik ekonomik kullanım gereksinmelerine cevap vermesi, onun tek değil, fakat çok yönlü bir “doğal kaynak” olduğunu gösterir. Ne var ki, çok yönlü kaynak olmakla birlikte, miktarının arttırılamaması onu kıt kaynak biçimine sokar. Günümüzde sosyal-ekonomik ve teknolojik gelişim sonucu çeşitli kullanım isteklerinin doğması ve artması kıt kaynak konumunda bulunan kıyının hukuksal yapısı ve kullanımı yönünden ciddi tartışmalara neden olmuştur. Hukuksal kıyı kavramına yaklaşım; “su hareketi” ve “su hareketinin ürünü” olmak üzere iki açıdan gerçekleşmiştir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu 13.3.1972 günlü, E.1970/7 K.1972/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında; aynen Roma Hukukunda olduğu gibi, kıyıyı su hareketini esas olarak tanımlamasına karşın, diğer kararlarında: Su hareketinin ürünü olarak ele almış ve tanımlamıştır. 4.4.1990 günlü, 3621 sayılı Kıyı Kanununun getirdiği tanımlarla bu yönde herhangi bir sorun kalmamıştır.
b) Kıyının Hukuksal Özellikleri: Tarihsel gelişimi içinde, kıyının iki hukuki özelliğinin tüm düzenlemelerde esas alındığını görmekteyiz. Gerçekten kıyının bir yandan doğal niteliği itibariyle herkesin kullanımına açık, öte yandan da bu özel niteliği nedeniyle özel mülkiyet alanı dışında kaldığı kabul edilmiştir. Yargıtay; yukarıda sözü edilen İnançları Birleştirme Kararında; “Tamamen bir ülkenin sınırları içerisinde kalan denizlerle, kara suları o devletin hükümranlık sahasına girdiklerinden menfaati umuma aittir. Medeni Kanunun 641. maddesi uyarınca, menfaati umuma ait olan mallar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, kimsenin mülkü değildir. Kıyılar, ister kumluk, çakıllık, ister taşlık, kayalık olsun denizlerin temadisi olup ondan ayrılması mümkün değildir” demek suretiyle kıyının denize bağımlı ve doğal niteliği gereği özel mülkiyete konu olamayacağını belirtmiştir. Böylece, kıyı denizin hukuki düzenine bağlı tutulmuş sahipsiz şey olma özelliğinin, kültüre elverişsizlik yanında, denize bağımlı olmasından ileri geldiği kabul edilmiştir. Kıyı herhangi bir tahsis işlemine gerek olmaksızın doğrudan doğruya doğal yapısından ötürü herkesin serbestçe yararlanmasına sunulmuş sahipsiz kamu malıdır. Bunun sonucu; kıyının devir ve ferağ edilmesi, zamanaşımı yoluyla mülkiyetinin kazanılması, tapu sicili hükümlerine bağlı bulunması, haczedilmesi mümkün değildir.
c) Kıyının Anayasal Düzeni: 1982 Anayasası, 1961 Anayasasından farklı olarak, “Kıyı”yı 43. madde olarak ayrı bir bölümde düzenlemiştir. Önceki Anayasal sistemde tabii; kaynak ve servetlere ilişkin genel bir düzenleme içinde yer alan “kıyı” bu kere, bağımsız ayrı maddede ortaya konmuştur. 1982 Anayasasının kamu malları açısından belirlediği, kıyı rejimi; MK.’nun 641. maddesinde öngörülen sahipsiz kamu mallarının tabi olduğu hukuksal statünün, 1961 Anayasasının tabii servet ve kaynaklar için kabul ettiği sistemle karışımı sonucu ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz, Yargıtay’ın yukarıda anılan İnançları Birleştirme konusunda ortaya konulan temel ilkeler Anayasal kıyı rejiminin oluşunda en büyük etken olmuştur.1982 Anayasası, “kıyı” yı sahipsiz doğal nitelikli ve herkese açık bir kamu malı olarak ortaya koyarken bu alanda yer alan diğer kamu mallarında da farklı düzende görmüştür. Gerçekten Anayasa, 168. maddesinde tabii servet ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufunda olduğunu belirledikten sonra, bunların arama ve işletme hakkının da Devlete ait olduğunu kabul etmiş, ancak gereğinde bu hakkın özel kişilere devredebileceğini öngörmüştür. Kıyılarda ise böyle bir durum söz konusu değildir. Aynı biçimde, kamu malları arasında çok önemli yer tutan ve Anayasanın 169. maddesinde “kıyı” ya benzer bir sistemle belirlenen “ormanlar” Devletçe yönetilip, işletilmekte ve özel mülkiyet dışında tutulmaktadır. Ne var ki, kamu yararının gerektiği durumlarda, bu yerler irtifak hakkına konu olabildikleri gibi, orman rejimi dışına çıkarılabilmektedirler. Oysa, “kıyı” yönünden bu tür bir uygulama kesinlikle düşünülmemiştir. 1961 ve 1982 Anayasaları kamu malları yönünden kabul ettikleri kimi esaslarla, sosyal içerikli mülkiyet kavramına yer vermişlerdir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında görülen ve diğer sahipsiz kamu mallarından farklı olan kıyılar, bu tür bir mülkiyet içerisinde yer alır. Anayasa 43. maddesinin ilk bendinde kıyının kamu malları içerisindeki yeri ve hukuksal konumunu belirledikten sonra, ikinci bendinde; kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada önceliğin kamuya ait olduğunu, ilke olarak kabul etmiştir. Bu ilke ile; herkesin mutlak bir eşitlik ve serbestlik çerçevesinde kıyılardan yararlanma hakkı olduğu açıklanmak istenmiştir. Kısaca, kıyıdan yararlanma sosyal ve ekonomik bir hak olarak öngörülmüştür. Nihayet Anayasa, sözü edilen maddeleriyle; toplumun, kıyı ve sahil şeritlerinden, yararlanma imkan ve koşullarının saptanması görevini de yasa koyucuya vermiş ve soyut ilkelerin yaşama geçirilmesini, Devletin bu alanda yapmakla zorunlu olduğu görevlerini ortaya koyarak, kıyı rejiminin sınırlarını belirlemiştir.
V. KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN İŞLEVİ
Kıyı kenar çizgisini, adından esinlenerek sadece, kıyılara ilişkin bir rol üstlendiğini kabul etmek son derece yanlıştır. Gerçekten bu çizginin, kıyıların hukuksal rejimini ortaya koyması ve yukarıda özellikleri açıklanan alanların, belirlenmesi açısından işlev ve önemi çok açıktır. Ne varki, bu çizgi, bir taraftan sahipsiz mal niteliğindeki kıyı alanlarının rejimini belirlerken, öte yandan özel mülkiyet konusu, taşınmazların sınırını da çizmektedir. Bu yönden soruna yaklaşıldığında, sözü edilen çizgi özel mülkiyet rejimi alanında da bir işlev görmektedir. Kıyı kenar çizgisinin, fonksiyonu bununla da bitmemekte, kimi durumlarda Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki araziler ile mer’a, yaylak, kışlak gibi kamu orta mallarının sınırını da belirlemektedir. Kıyının diğer sahipsiz kamu mallarıyla farkı gözetildiğinde, bu sorunun da önemi gözardı edilemez. Yukarıda açıklandığı üzere, kıyı, su hareketlerinin oluşturduğu, kayalık, kumluk, sazlık, bataklık, çakıllık gibi alanlar olup, üzerinde kamunun öncelik ve yararlanması dışında hiçbir tasarrufun yapılamadığı kendine özgü Anayasal rejimleri olan kamu mallarıdır. Oysa diğer sahipsiz kamu malları, ormanlar dahil, irtifak hakkına veya kimi durum ve koşullarda mülkiyete konu olabilmektedirler. 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasasının 8. maddesi ile, Kadastro Kanununun 17. maddesi bu yönden gösterilecek örneklerdir.Şu duruma göre kıyı kenar çizgisinin üç temel işlevi üstlendiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu çizgi bir yandan kıyının kara yönünden sona erdiğini gösterirken, diğer yanda özel mülkiyete konu arazinin, bazı durumlarda da kamu orta mallarının, deniz yönünden sınırını oluşturmaktadır. Kıyı alanının, hemen nihayetinde özel mülkiyete konu olan bir arazinin yer alması halinde, kıyı kenar çizgisi, kıyı alanını belirtme yanında, özel mülkiyet rejiminin başlama sınırını da gösterir. Kıyıya ilişkin hukuksal çekişmeler, genellikle özel mülkiyet açısından ortaya çıktığından, öğreti ve hukuksal uygulama, kıyı kenar çizgisinin saptanması sorununu daima özel mülkiyetle bağlantılı olarak ele almıştır. Bu bağlamda denilebilir ki; kıyı kenar çizgisi aralarında hukuksal açıdan önemli fark ve ayrılık bulunan üç taşınmaz mal rejimini belirlemesi yönünden önemli bir işleve sahiptir. Bu çizginin sağlıklı bir şekilde ortaya konabilmesi ile bir yandan kıyılardan beklenilen fonksiyonlar yerine getirilebilecek ve Anayasal kıyı rejimi kurulabilecek, öte yandan özel mülkiyete ilişkin haklar korunup, yasal teminat altına alınacaktır. Nihayet ormanlar ve diğer sahipsiz, kamu malları rejimine tabi malların, kendi hukuksal düzenleri belirlenecek ve böylece bu alanlarda var olan hukuksal karmaşa önlenecektir.
VI. 3621 SAYILI KANUN’UN KIYILAR YÖNÜNDEN GETİRDİĞİ DÜZENLEME
Anayasal bir hak olarak ortaya çıkan kıyılardan, yararlanma imkân ve koşullarının gösterilmesi amacıyla bir yasa çıkarılması, zorunlu hale gelmiş ve 3621 sayılı Yasa bu amaçla getirilmiştir. Yasanın bu işlevi “Amaç” başlıklı birinci ve “kapsam” başlıklı ikinci maddelerinde açıkça ortaya konmuştur. Sözü edilen birinci madde aynen “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir” dedikten sonra, ikinci madde belirtilen amaca paralel biçimde Yasanın kapsamını göstermiş ve aynen “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerine ait düzenlemeleri ve bu yerlerden kamu yararına yararlanma imkan ve şartlarına ait esasları kapsar” kuralına yer vermiştir. Nitekim; Yasanın ilk beş maddesi genel hüküm ve esasları göstermiş, kalan maddelerde ise, kıyının korunması, yapı yasağı, planlama, yapılanım, doldurma ve kurutma yoluyla arazi kazanılması, kıyı kenar çizgisinin tespiti, kontrol, imar ve yasanın hükümlerine aykırı davranışlara uygulanacak cezai hükümlere yer vermiştir. Denilebilir ki; Yasa, bütünüyle değerlendirildiğinde; kıyıların kamuya açık tutulması ve bu yerlerden toplumun genellik, eşitlik ve serbestlik ilkelerine uygun faydalanmasını sağlama yönünden; idareye görevler yüklemiş, bu alanda yapılacak işler gösterilmiş ve kıyıya ilişkin tanım ve hukuki esaslar, Anayasal doğrultuda ortaya konmuştur. Bu konuda hemen belirtelim ki kıyılarda, mülkiyet yönünden ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü ve kıyı Kadastro yönünden herhangi bir hükme yer vermemiştir. Kıyının kamuya açık tutulabilmesi ve yasanın bu alanda idareye verdiği görevlerin yerine getirilebilmesi ve kıyıda planlama ve uygulamanın yürütülebilmesi için öncelikle; kıyıya ilişkin bir tespitin yapılması zorunludur. Bu nedenle idarenin kendi açısından kıyı kenar çizgisini belirlemesi gerekir. İşte Yasa koyucu uyuşmazlık konusu 9. maddeyle, salt, bu amaçla sınırlı olmak üzere Valiliğe kıyı kenar çizgisini kamu görevlilerinden oluşan beş kişilik bir komisyon aracılığıyla belirleme yönünden bir görev vermiştir. Nitekim, Yasanın 5/4. maddesi bu durumu aynen: “Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur” biçiminde ortaya koymuştur. İlgili Bakanlığın onayından sonra yürürlüğe girecek olan bu belirleme; organik ve fonksiyonel yönden İdari olması, kamu hukuku kurallarına göre tesis edilmesi, tek yönlü bulunması, doğrudan uygulanabilmesi ve hukuki bir değer taşıması nedeniyle bir idari işlem niteliğindedir. Bu işlem, planlama, uygulama, imar, yıkım, ruhsat ve iskan gibi idari işlere esas alınabilse de, mülkiyet ve zilyedlik gibi taşınmazlarda hakkın özüne ilişkin Kadastro Yasalarında öngörüldüğü türden bir saptama yapmamaktadır. Esasen, belirleme komisyonunun oluşum ve niteliği, çalışma yöntemi de böyle bir sonuç çıkarılmasına elverişli bulunmamaktadır.
VII. KIYIYA İLİŞKİN MÜLKİYET HUKUKU YÖNÜNDEN ÇIKACAK UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ VE 3621 SAYILI YASANIN 9. MADDESİNİN ETKİ ALANI
Kıyının da içerisinde yer aldığı sahipsiz kamu mallarına ilişkin temel düzenleme; MK’NUN 641. Maddesinde yer almıştır. Yine, sözü edilen Kanunun ortaya koyduğu esas ve ilkeler gözetilerek, tapu sicilini oluşturmak amacıyla, taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek, hukuki durumlarının saptanmasını öngören Kadastro Kanununu ile kıyılar dahil sahipsiz kamu mallarının hukuki konumuna yönelik düzenlemeler yapılmıştır. 3621 sayılı Yasa ise yasada belirtilen işleviyle kıyıya ilişkin genel kavramları belirlemiş ve sadece idarenin görevlerini ortaya koymuştur. Mülkiyet Hukuku yönünden, kıyılara ilişkin uyuşmazlıkların yukarıda sözü edilen yasaların koyduğu ilke ve esaslar dahilinde, Adli Yargı yerlerinde çözümlenmesinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Adli Mahkemelerin oluşumuna ilişkin, 8.4.1924 günlü, 469 sayılı yasa ve HUMK’NUN getirdiği esaslar, nihayet kadastral işlemlerin söz konusu olduğu durumlarda 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümleri, bu yönde adli yargıca uygulanacak kuralları belirlemişlerdir. Buna göre, kıyılar dahil taşınmaz mallarda Mülkiyet Hukukuna yönelik, hakkın özünü ilgilendiren uyuşmazlıkların çözümü adli yargının görev alanı içerisinde kalmaktadır. Esasen, kamu mal rejimi ile özel mal rejimi birbirinin karşıtı kavramlardır. Bir mal rejiminin bittiği yerde diğeri başlar. Bu nedenle, tüm mallara ilişkin sistem MK. ve Kadastro Kanununda birlikte düzenlenmiş ve buna bağlı olarak Ormanlar dahil, Kamu mallarında ortaya çıkan ve ayni haklara ilişkin tüm uyuşmazlıkların çözümünün adli yargının görev alanına bırakılmıştır. Adli Yargı yerlerinin bu yetkisi temel bir yetki olarak bugüne kadar süregelmiş ve bu yetkiyi ortadan kaldıracak ne bir yasal girişimde bulunulmuş ne de düzenleme getirilmiştir.3621 sayılı Yasa’nın 9.maddesiyle getirilen düzenlemenin, kendisinden önce oluşturulmuş bulunan, kıyılara yönelik sistemi ortadan kaldırıp kıyılara yönelik yeni bir “Kıyı Kadastro” sistemi öngördüğü; böylece, Kadastro Mahkemeleri ile diğer Adli Yargı yerlerinin görevlerine son verdiği şeklinde bir olgu hiçbir suretle kabul edilemez. Gerçekten, ne 3621 sayılı Yasanın maddelerinde, ne ilgili Yasa Tasarısında, ne Tasarının Büyük Millet Meclisince yapılan görüşmelerinde, ne de 3621 sayılı Yasanın kimi maddelerinin iptali yönünde açılan davaya ilişkin Anayasa Mahkemesinin 18.9.1991 günlü, 1990/23 E, 1991/29 K. sayılı kararında, 3621 sayılı Yasa ile; kıyıların konu olduğu mülkiyet ve zilyedliğe ilişkin uyuşmazlıklarda, yeni bir yöntem veya Kadastro sistemi, getirildiği ve mevcut yargısal sistemin değiştirildiğine veya ortadan kaldırıldığına ilişkin ne bir ibare ve nede bir kural yer almamaktadır. Aksine, 3621 sayılı Yasanın amaç ve kapsamını ortaya koyan maddeleri ile 9.maddenin dayanağını açıklayan 5. maddede belirlemenin sınırı açıkça ortaya konmuştur. Dahası 9.maddenin getirdiği düzenlemede;
a) Kıyı kenar çizgisine yönelik bu belirlemenin, yeni bir” Kıyı Kadastrosu” biçiminde algılanmasına ilişkin hiçbir hüküm yer almamış,
b) Belirleme Komisyonunun oluşumunda; mülkiyet ve zilyedlik konularında çıkacak uyuşmazlıklarda bilgisine başvurulacak hukukçu veya uzman kişiye, arazinin mevkii, konum ve sınırlarını bilebilecek mahalli bilirkişiler ile yerel yönetim temsilcilerine yer verilmemiş,
c) Kıyıya sınır bulunan arazi sahiplerine, komisyon çalışmalarında dikkate alınacak, kayıt, belge, tapu ve diğer kanıtlarının ibraz edebilme imkanı tanınmamış,
d) Kıyının yer aldığı, köy ve beldelerde, belirleme işleminin yapılacağına dair ilan ve duyumlara gerek görülmemiş,
e) Kişilerin mülkiyet ve ayni haklarına ilişkin gerek komisyon nezdinde, gerekse komisyon kararı sonrası ne gibi işlem yapacakları ve haklarını nasıl arayacakları konusunda bir düzenleme öngörülmemiş,
f) Komisyon kararlarının tebliğ ve ilanı yolunda bir kural kabul edilmemiş,
g) Kıyıların bitişik olduğu diğer sahipsiz kamu malları ve özellikle Ormanlar yönünden, belirlemenin hangi temsilcilerle ve hangi esaslara göre yapılacağı yolunda bir hüküm yer almamış,
g) Belirlemeye ilişkin uyuşmazlıkların Adli Yargı yerlerinden çekilip, İdari Yargı alanına kaydırıldığı ve bu alanda genel Mahkemeler ile Kadastro Mahkemelerinin görevlerinin sona erdiği, devam eden uyuşmazlıkların akibetinin ne olacağı ve kesinleşen Kadastro tespitlerinin bağlayıcılığı yönünde ve bunlara benzer konularda hiç bir kural yer almamıştır.İdare tarafından saptanan kıyı kenar çizgisi imar planlaması ve uygulamasına yönelik ve onunla sınırlı bir çizgidir. Bu çizginin mülkiyet hakkının tespitine ilişkin olduğuna dair kanunda açık ve kapalı bir hüküm bulunmamaktadır. Öte yandan idare tarafından kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi işlemi kadastrosu yapılmayan bölgelerde yapılabildiği gibi, kadastrosu tamamlanan ve kesinleşen yerlerde de yapılabilir. Bir yerde iki kez kadastro yapılamaz (Kadastro Kanunu md.22). Kadastro kesinleşmiş ve buna bağlı olarak tapu sicilleri oluşmuş ise; idare tarafından daha sonraki tarihte belirlenen kıyı kenar çizgisi imar hukuku yönünden anlam ve değer taşır. İdari işlemle mülkiyet hakkı ortadan kaldırılamaz. Ancak, Anayasa’nın 35 ve 43. maddeleri gereğince toplumun kıyılardan yararlanması ve bu nedenle mülkiyet hakkının kısıtlanması mümkün olabilir. 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 31. maddesi gereğince hakim kararı olmadıkça tapu sicilinde değişiklik yapılamaz. Yine, Anayasanın 142. maddesi Mahkemelerin kuruluş ve görevlerinin yasalarca düzenleneceğini öngörmüş ve 36/2. maddesinde ise hiç bir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağını hükme bağlamıştır. Bu durumda; kıyılara ilişkin sistem ve uyuşmazlıklarının çözümü yönünden görevli mahkemeler yasalarca açıkça belirlenmişken, idarenin tek yanlı ve çok sınırlı bir tespit işleminden hareketle ve yorum yoluyla tüm sistemi ters yüz etmek, Anayasal sistemle bağdaşmaz.
VIII. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Mülkiyet hukukundan kaynaklanan tüm, uyuşmazlıkları çözümlemek görevi adli yargıya aittir. 3621 sayılı Yasa kıyı kenar çizgisi yönünden adli yargı yerinin bu görevini kısıtlamamış, daraltmamış ve ortadan kaldırmamıştır. Genişletici yorum yoluyla idari yargıda dava konusu olabilecek olan ve tartışılabilir niteliği bulunan idari işlemin adli yargıyı bağlayacağını kabul, kanun koyucunun amacına uygun değildir. Zira, taraflara tebliğ olunmayan, ilan edilmeyen ve ilgililere dava açma olanağı vermeyen bir idari tasarrufla, Anayasa’nın 35.maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ortadan kaldırılması kabul edilemez. Kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin idari işlemeler adli yargı yönünden kural olarak takdiri delil niteliğinde olup, bağlayıcı özelliği bulunmamaktadır. Ancak, kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin idari işlem ilgili tarafa usulen yazılı olarak Anayasa’nın 125/3 ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7.maddeleri uyarınca tebliğ edilmiş ve yasal süresi içinde idari işleme karşı dava açılmamış ve idari yargı yolu kapanmış ise idari işlem o kişi veya kurum yönünden bağlayıcı nitelik kazanır. Yazılı bildirime rağmen idari yargıya başvurmayan ve yargı hakkını kullanmayan gerçek veya tüzel kişi o kararı kabul etmiştir. Bu kararın artık idari yargıda tartışılması da mümkün olmadığından, kesinleşen karara göre kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gerekir. Ayrıca, idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisine karşı dava açılmış ve bu çizgi idari yargının kesinleşen kararı ile saptanmış ise yargı bütünlüğü kesinleşen yargı kararlarının tartışma konusu yapılmaması, yargıya güven ile Hukuki Emniyetin sağlanması amacıyla kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinde idari yargıca belirlenen çizginin adli yargıca esas alınması zorunlu bulunmaktadır. Aksi halde, 3621 sayılı Kanun ile 13.3.1972 tarih ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından belirlenmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle daireler arasındaki içtihat aykırılığının 16,17 ve 20.Hukuk Daireleri görüşleri doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
S o n u ç : Kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine, 28.11.1997 gününde üçüncü toplantıda salt çoğunlukla karar verildi.
31 Mart 2018 CUMARTESİ günlü ve 30377 sayılı Resmî Gazetede;
1-) “KAMU KURUM VE KURULUŞLARINA ESKİ HÜKÜMLÜ VEYA TERÖRLE MÜCADELEDE MALUL SAYILMAYACAK ŞEKİLDE YARALANANLARIN İŞÇİ OLARAK ALINMASINDA UYGULANACAK USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK” yayımlandı.
MADDE 1 – 19/9/2009 tarihli ve 27354 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Eski Hükümlü veya Terörle Mücadelede Malul Sayılmayacak Şekilde Yaralananların İşçi Olarak Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“a) Eski hükümlü: Affa uğramış olsa bile Devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, cinsel saldırı veya çocuğun cinsel istismarı suçlarından mahkûm olmamak şartıyla; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezası alan ya da ceza süresine bakılmaksızın zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hüküm giyenlerden cezasını tamamlayanlar, cezası ertelenenler, koşullu salıverilenler, denetimli serbestlikten yararlananlardan eski hükümlü belgesi ile durumlarını belgelendirenleri,”
MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğe aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü kapsamında işe alınma
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23.maddesi kapsamında aranan diğer tüm şartları taşımakla birlikte yalnızca 657 sayılı Kanunun 48. maddesinin (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde belirtilen şartı taşımaması nedeniyle sürekli işçi kadrosuna/geçici işçi pozisyonuna geçirilemeyen alt işveren işçilerinden; bu Yönetmelik kapsamında eski hükümlü olduğunu belgelendirenler, sürekli işçi kadrosuna/geçici işçi pozisyonuna geçiş yapamadığı ilgili kamu kurum ve kuruluşunca Kurumdan talepte bulunmaksızın 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23 üncü maddesi hükümlerine tabi olmak kaydıyla eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü kapsamında işe alınabilir.”
MADDE 3 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 4 – Bu Yönetmelik hükümlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yürütür.
Geçici 1.Madde de yer alan “657 sayılı Kanunun 48. maddesinin (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde belirtilen şartına” ilişkin düzenleme ;
657 sayılı DEVLET MEMURLARI KANUNU
Genel ve özel şartlar:
Madde 48 – (Değişik: 12/5/1982 – 2670/14 md.)
Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
………………………………………………………………………………….
“ 5. (Değişik: 23/1/2008 – 5728/317 md.) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.”
Bu düzenlemeye göre cinsel taciz ve terör suçundan hüküm giymemiş alt işveren işçiler sürekli işçi kadrosuna geçirilecektir.
2-) KAMU İHALE GENEL TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
MADDE 1 – 22/8/2009 tarihli ve 27327 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kamu İhale Genel Tebliğinin 16.5.3 numaralı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 2 – Aynı Tebliğin 30.3.8 numaralı maddesinde yer alan “1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü” ibaresinden sonra gelmek üzere “,15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günü” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 3 – Aynı Tebliğin 30.5.2 numaralı maddesinin II numaralı bendinde yer alan “sahip ortakları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve hisseleri toplamı şirket sermayesinin yarısından fazlasını teşkil eden ortakları” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 4 – Aynı Tebliğin 69 uncu maddesinin başlığı “Hizmet alımı ihalelerinde iş tanımı ve ihale bilgilerinin EKAP’A kaydedilmesi” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki 69.2. maddesi eklenmiştir.
“69.2. Hizmet alımı ihalelerinde, Kurum tarafından hazırlanan ve işçilik giderinin yaklaşık maliyet içerisindeki ağırlık oranı, işin sürekli nitelik taşıyıp taşımadığı gibi bilgileri içeren form, idareler tarafından doldurularak EKAP’A kaydedilecek ve formun bir örneği, ihale işlem dosyasında saklanacaktır. 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında hizmet alımının, personel çalıştırılmasına dayalı olup olmadığının ya da niteliği itibarıyla bu sonucu doğurup doğurmadığının tespiti, bu formda yer alan beyanlar esas alınarak yapılacaktır. İşçilik giderinin yaklaşık maliyet içerisindeki ağırlık oranı, ihale dokümanında personel sayısı ve işçilik ücretine ilişkin düzenleme olup olmadığına ya da işçilerin tam ve/veya kısmi zamanlı çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın hizmetin yürütülmesi için ihtiyaç duyulan işçilik girdisi hesaplanmak suretiyle belirlenecek olup, buna ilişkin bilgi ve belgelere yaklaşık maliyet hesap cetveli ekinde yer verilecektir.”
MADDE 5 – Aynı Tebliğin 78.8 inci maddesinde yer alan “1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü” ibaresinden sonra gelmek üzere “,15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günü” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 6 – Aynı Tebliğin 78.22 nci maddesinde yer alan “1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü” ibaresinden sonra gelmek üzere “,15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günü” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 7 – Aynı Tebliğin 97 nci maddesine aşağıdaki 97.1.9. numaralı madde eklenmiştir.
“97.1.9. Anayasanın 90. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan uluslararası antlaşmalara taraf yabancı ülkelerin aday veya isteklileri ile istekli olabileceklerinin, uluslararası antlaşma hükümlerinin ihalede uygulanması konusunda idareye başvuruda bulunması halinde, idarenin bu başvuruyu uluslararası andlaşma hükümleri açısından inceleyip gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.”
MADDE 8 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 9 – Bu Tebliğ hükümlerini Kamu İhale Kurumu Başkanı yürütür.
30 Mart 2018 CUMA gün ve 30376 sayılı Resmî Gazetede ;
A) “PERSONEL ÇALIŞTIRILMASINA DAYALI HİZMET ALIMLARINDA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN FİYAT FARKININ ÖDENMESİNE DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK” yayımlandı.
MADDE 1 – 22/1/2015 tarihli ve 29244 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımlarında Toplu İş Sözleşmesinden Kaynaklanan Fiyat Farkının Ödenmesine Dair Yönetmeliğe aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçiş işlemi yapılıncaya kadar ödenecek fiyat farkı
GEÇİCİ MADDE 5 – (1) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23. maddesinin onbeşinci fıkrası gereğince süresi uzatılan ihale sözleşmelerinden (aynı kapsamda başka bir yükleniciden doğrudan temin yoluyla karşılananlar dahil olmak üzere), 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde yapılmış ve süresi söz konusu geçici 23 üncü maddenin birinci fıkrasında öngörülen geçiş işleminden önce ihale sözleşmesi ile birlikte sona eren toplu iş sözleşmeleri, kamu kurum ve kuruluşları itibarıyla geçiş işleminin yapıldığı tarihe kadar uygulanmaya devam edilir. Bu döneme ilişkin uygulanacak ücret zam oranları, Yüksek Hakem Kurulunca bağıtlanan toplu iş sözleşmelerindeki oranlar esas alınarak belirlenir ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca ilan edilir. Bunlardan kaynaklanan işçiliğe bağlı giderlerde oluşan artışlar kamu kurum ve kuruluşlarınca fiyat farkı olarak ödenir. Fiyat farkı kapsamında yapılacak ödemeler ve yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesinde kamu kurum ve kuruluşlarınca gerekli tedbirler alınır. Bu madde hükümleri, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 24 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki idareler bakımından da uygulanır.”
MADDE 2 – Bu Yönetmelik 24/12/2017 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.
Ayrıca;
“B) 2018/11547- 17/4/2006 Tarihli ve 2006/10344 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Yürürlüğe Konulan Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara İlişkin Karar ve Eki Cetvellerin Uygulanmasına 2018 Yılında da Devam Olunması Hakkında Karar ile
C) 2018/11587 Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar ile Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Kararda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar da yayımlanmıştır.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E. 1995/7956,K. 1996/233,T. 17.1.1996
(Kaçak Yapıların Yıktırılması Hakkındaki Kararın Uygulanmaması, İmar müdürlüğünün sorumluluğu, Kaçak yapıların yıktırılmaması)
ÖZÜ: 1- İmar Yasasının 32. maddesiyle ilgili hiç bir işlem yapılmadığı saptanan kişilerin, belediye sınırları içinde kaçak yapılarının bulunup bulunmadığı, bu yapılar hakkında ihbar dilekçesi yoksa Belediye İmar Müdürü olan sanığın kişisel bilgi ve gözlemleri olup olmadığının saptanması,
2-Sanığın ruhsatsız yapılara ilişkin alınan yıkım ve para cezalarının infaz ve tahsili ile ilgili yasadan doğan bir görevinin olup olmadığının araştırılması,
3-Diğer sanıkla ilgili olarak kaçak yapıların kararda tek tek tartışılması,
4- Kaçak yapılarla ilgili yıkım kararlarının İmar Yasasının 32. maddesine uygun olarak tebliğ ile infazına başlanıp başlanmadığının araştırılıp saptanması,
5- Savunmaya göre, tebliğ ile infaza başlanmayan yıkım kararları varsa, belediyenin sorumlu olduğu alan, yıkım ekipmanı sayısı ve yıkım kararlarının sayısal hacmi saptanarak infaz edilmeyen karar sayısının karşılaştırılması, gerektiğinde bilirkişilere incelettirilip değerlendirilmesi gerekir.
6- Suçların teselsül edip etmedikleri araştırılmalıdır.
DAVA: Görevi savsama suçundan sanıklar Özer ile Belgin hakkında, TCY.nın 230/1,59; 647 sayılı Yasanın 4-6. maddeleri uyarınca sanıkların 408.333’er lira ağır para cezasıyla hükümlülüklerine, cezalarının ertelenmesine ilişkin, ( Muğla Asliye Ceza Mahkemesi )’nden verilen 1993/614 esas,1994/633 karar sayılı ve 31.10.1994 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi sanıklar Özer ile Belgin müdafileri tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığı’nın 5.12.1995 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle 11.12.1995 tarihinde Daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü.
KARAR : Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;
A-1- Sanık Belgin savunmasında; Belediye İmar Müdürü olarak kaçak yapılarla ilgili görevinin; bu yapıları ihbar ya da herhangi bir biçimde öğrendiği takdirde,3194 sayılı İmar Yasasının 32. maddesinde gösterilen yasal süreci başlatmak ve hukuki işlemleri yapmak olduğunu, bu süreç sonunda encümence alınacak yıkım kararlarının ve para cezalarının infaz ve tahsilinin, görevi dışında olup, belediyenin başka birimlerine ait bulunduğunu söylemiş; ayrıca, ihbar dilekçesi ve soruşturma raporunda yer alan ve kaçak olduğu iddia edilen kimi yapıların var olmayıp uydurulduğunu belirtmiş olması karşısında;
a ) Öncelikle suç ihbar dilekçesinde ve soruşturma raporunda yer alan, İmar Yasasının 32. maddesi ile ilgili hiçbir işlem yapılmadığı saptanan Ahmet ve Vural, Kemal, Ali’nin, Fethiye Belediye sınırları içerisinde kaçak yapılarının bulunup bulunmadığının araştırılması; adı geçen kişilerin bu tür kaçak yapıları varsa, bu konuda belediyeye yazılı suç ihbarının bulunup bulunmadığının araştırılması, bu yapılar hakkında ihbar dilekçesi yoksa, sanığın kişisel bilgi ve gözlemleri ile bu kaçak yapılar hakkında bilgisi olup olmadığının saptanması,
b ) Daha sonra Belediye İmar Müdürünün ruhsatsız yapılar ile ilgili olarak alınan yıkım ve para cezalarının infaz ve tahsili ile ilgili Yasadan doğan bir görevinin olup olmadığının ve yüklenen hangi eylemlerin kanıtlandığının araştırılıp kararda tartışılması,
2- Sanık Özer’in de savunmasında, kaçak yapılarla ilgili yılda bin civarında yıkım kararı verilip infaz edildiğini; kararların bölgenin turizm beldesi olması nedeni ile ancak 6 aylık ölü mevsimde infaz edebildiklerini belirtmiş olması karşısında;
a ) Öncelikle suç ihbar dilekçesinde ve sorgulayıcı ( muhakkik ) raporunda yer alan kaçak yapıların kararda tek tek gösterilip tartışılması,
b ) Daha sonra dilekçe ve raporda yer alan Mustafa, Ziya, Yaşar, Süleyman, Şükrü, B…….. Kebap Salonu, Hasan, Rıdvan ve Ali’nin kaçak yapıları ile ilgili yıkım kararlarının İmar Yasasının 32. maddesine uygun olarak tebliğ ile infazına başlanıp başlanmadığı araştırılıp saptanması,
c ) Tebliğ ile infaza başlanmayan yıkım kararları saptandığı takdirde; Belediyenin sorumlu olduğu alanın büyüklüğü; yıkım ekipman sayısı, yıkım kararlarının sayısal hacminin saptanması ile; infaz edilmeyen karar sayısının karşılaştırılması,
Bütün bunların gerektiğinde bilirkişilerce incelettirilip değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hükümler kurulması,
B-Eylemlerin/suçların teselsül edip etmediklerinin tartışılmaması,
SONUÇ: Yasaya aykırı ve sanık Belgin müdafinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden ( HÜKÜMLERİN BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, yeniden hüküm kurulurken CYY.NIN 326 /son maddesinin gözetilmesine, 17.1.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İŞYERİ AÇMA VE ÇALIŞMA RUHSATI VERİLMESİ SIRASINDA HİJYEN EĞİTİMİ SERTİFİKASININ ÖNEMİ
Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanan “HİJYEN EĞİTİMİ YÖNETMELİĞİ”, Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı öğretim kurumlarınca verilen kurs bitirme belgesi, Yönetmelik kapsamına giren işyerlerince (a-Gıda üretim ve perakende iş yerler- Perakende iş yerleri: Ana dağıtım merkezleri, hazır yemek hizmeti, iş yeri ve kurum yemekhaneleri, restoranlar ve diğer benzeri gıda hizmetlerinin sunulduğu yerler, dükkânlar, toptan satış yerleri, süpermarket dağıtım merkezleri dâhil olmak üzere son tüketiciye satış ve dağıtım noktasında gıdanın işlenmesi, muameleye tabi tutulması veya depolanması ve benzeri hizmetlerin verildiği iş yerlerini, b-İnsani tüketim amaçlı sular ile doğal mineralli suların üretimini yapan iş yerleri, c-Kaplıca, hamam, sauna, berber, kuaför, dövme ve pirsing yapılan yerler, masaj ve güzellik salonları ve benzeri yerleri, ç- Otel, motel, pansiyon ve misafirhane gibi yerleri, d-Komisyon tarafından hijyen eğitimi verilmesi uygun görülen diğer iş kollarını kapsamakla birlikte,e-11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu kapsamındaki iş yerlerinde çalışan kişiler için mecburi olan gıda hijyeni eğitim konularını kapsamaz.) ilgili kurum tarafından denetlenecek, bu belgeye sahip olmayan kişiler çalıştırılmayacaktır. Belediyenin bu Yönetmelik kapsamında kalan işyerlerinde yapılacak denetimlerde; Genel Müdürlük tarafından verilen belgeye sahip olmayan kişiler çalıştırılmasını, çalışmaya engel oluşturan hastalıkları bulunanlar iyileşme hâlini/bulaştırıcılığın olmadığını raporla belgeleyene kadar bu Yönetmelik kapsamındaki iş yerlerinde çalışamaz ve çalıştırılamayacaklarını dikkate almalıdır. Bu hastalıkları;
“a) Gıda ile taşınabilen bir hastalığı olan veya bu hastalığın taşıyıcısı durumundaki kişiler ile ishali bulunanlar.
b) Vücudun görünür kısımlarında açık/enfekte yara, deri enfeksiyonu ve benzeri halkta tiksintiye yol açabilecek deri lezyonları bulunanlar; cüzzam, frengi ve verem hastalığına yakalananlar.
c) 30/5/2007 tarihli ve 26537 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliğinde yer alan, hijyen ilkelerine uyulmadığı durumlarda halk sağlığı açısından problem oluşturabilecek hastalığı bulunanlar.” Şeklinde sıralanabilir.
Bu yönetmelikte belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere 1593 sayılı Kanunun 282.maddesi uyarınca fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı taktirde mülki idare amirince idari para cezası verilir.