• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Tarafından Yazılan : admin

YARGITAY İ.B.G.K KARARI-KIYI KENAR ÇİZGİSİ

Nis11
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BGK 1996/5 E, 1997/3 K. 28.01.1997 T.

[ Mülkiyet yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevi adli yargıya aittir.]

Özü: Kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevi adli yargıya aittir. ancak, 3621 sayılı Kanun’un 9.maddesi gereğince idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin saptanması gerekir.

 I. İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İSTEMİ : Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Üyesi Cemil Çetiner 26.5.1993 ve Anamur Kadastro Hakimi Rahime Akar 31.1.1995 günlü başvurularıyla; 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi konusunda 1, 7, 8, 14 ve 17. Hukuk Daire’lerinin kararları arasında aykırılık bulunduğunu ileri sürerek, bu aykırılığın inançları birleştirme yoluyla giderilmesini istemişlerdir. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 7.11.1996 gün ve 79 sayılı kararıyla; kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin olarak Birinci, Yedinci, Sekizinci, Ondördüncü, Onaltıncı, Onyedinci ve Yirminci Hukuk Dairelerinin kararları arasında, mevcut ve devam eden açık bir aykırılık bulunduğu belirlenerek bu aykırılığın Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Yargıtay Kanununun 45. maddesi uyarınca, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nda; kararlar arasında içtihat aykırılığının varlığı ilk oturumda oybirliği ile kabul edilerek, işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.

 II. İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYE KONU OLAN KARARLAR: Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi 27.2.1992 günlü, 13615-2294 sayılı ilamında; 3621 sayılı Kanun gereği idari işleme dayalı kıyı kenar çizgisinin varlığı halinde, uyuşmazlığın buna göre aksi halde, sözü edilen Yasanın 5.maddesinin komisyona zorunluluk yüklemesi nedeniyle, davacıya, Valiliğe başvurmak üzere önel verilmesi ve verilecek bu önel uyarınca yapılacak tesbit sonucuna göre çözümlenmesi gerektiğini hükme bağlamış, 14.Hukuk Dairesi de 11.7.1991 günlü, 501-671 sayılı ilamında yukarıda belirtilen görüşü aynen benimsemiştir. Yedinci Hukuk Dairesi 26.1.1993 günlü, 1990/5847 E., 1993/469 K. sayılı ilamında; Birinci ve Ondördüncü Hukuk Dairelerinin görüşleri doğrultusunda sonuca ulaşmıştır. Bunlara karşın Sekizinci Hukuk Dairesi, 14.12.1992 günlü, 17095-16240 sayılı kararında; 3621 sayılı Yasa uyarınca, belirlenen kıyı kenar çizgisinin mülkiyet uyuşmazlıklarında, adli mahkemeleri bağlamayacağını, bu çizginin 13.3.1972 günlü, 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile 3621 sayılı Kıyı Kanunundaki esaslara göre adli mahkemelerce belirlenmesi gerektiğini kabul etmiştir. Onaltıncı Hukuk Dairesi, 22.1.1996 günlü 501-6714 sayılı, Onyedinci Hukuk Dairesi, 23.12.1993 günlü, 10202-14860 sayılı, Yirminci Hukuk Dairesi ise 5.7.1994 günlü 1993/2427 Esas, 1994/9004 sayılı ilamlarında, idarece yapılmış ve kesinleşmiş kıyı kenar çizgisinin bulunmaması hali dışında Sekizinci Hukuk Dairesinin görüşü doğrultusunda hüküm kurmuşlardır.Sorunun çözüme kavuşturulması için, öncelikle; kıyı kenar çizgisinin tanım ve işlevinin, 3621 sayılı Yasanın kıyılara ilişkin getirdiği hukuki düzenlemenin içerik ve kapsamının, özellikle 9. maddenin amaç ve fonksiyonunun, kıyılara yönelik mülkiyet uyuşmazlıklarının çözümündeki kuralların açıklıkla ortaya konması gerekir.

 III. İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU:3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 9.maddesi gereğince idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisinin adli yargı yönünden bağlayıcı olup olmadığına ilişkindir.

 IV KIYI KENAR ÇİZGİSİ; TANIMI, HUKUKİ ÖZELLİKLERİ VE ANAYASAL KONUMU:

 a) Tanım ve tarihsel gelişimi: 3621 sayılı Yasanın 4. maddesinde belirlendiği biçimde, kıyı kenar çizgisi, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde, su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı olarak tanımlanmıştır. Kıyı çizgisi ise, suyun karaya değdiği noktalardan oluşan, bir yönü su, diğer yönü kara olan, tek boyutlu bir çizgidir. Kıyı da, kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanı belirler. Şu duruma göre, kıyı kenar çizgisi kıyı denilen alanı doğrudan belirleyen bir kavram olarak karşımıza çıkar. Gösterdiği özellikler nedeniyle değişik ekonomik kullanımlara; ulaşım, sanayi, kentleşme ve dinlenme gibi kullanım gereksinmelerini karşıladığından kıyı,” kaynak” niteliğindedir. Ancak, bir üretim sonucu elde edilmeyip doğrudan doğruya doğanın bir eseri olması onu “doğal kaynak” veya “servet” durumuna sokar. Değişik ekonomik kullanım gereksinmelerine cevap vermesi, onun tek değil, fakat çok yönlü bir “doğal kaynak” olduğunu gösterir. Ne var ki, çok yönlü kaynak olmakla birlikte, miktarının arttırılamaması onu kıt kaynak biçimine sokar. Günümüzde sosyal-ekonomik ve teknolojik gelişim sonucu çeşitli kullanım isteklerinin doğması ve artması kıt kaynak konumunda bulunan kıyının hukuksal yapısı ve kullanımı yönünden ciddi tartışmalara neden olmuştur. Hukuksal kıyı kavramına yaklaşım; “su hareketi” ve “su hareketinin ürünü” olmak üzere iki açıdan gerçekleşmiştir. Yargıtay Büyük Genel Kurulu 13.3.1972 günlü, E.1970/7 K.1972/4 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında; aynen Roma Hukukunda olduğu gibi, kıyıyı su hareketini esas olarak tanımlamasına karşın, diğer kararlarında: Su hareketinin ürünü olarak ele almış ve tanımlamıştır. 4.4.1990 günlü, 3621 sayılı Kıyı Kanununun getirdiği tanımlarla bu yönde herhangi bir sorun kalmamıştır.

b) Kıyının Hukuksal Özellikleri: Tarihsel gelişimi içinde, kıyının iki hukuki özelliğinin tüm düzenlemelerde esas alındığını görmekteyiz. Gerçekten kıyının bir yandan doğal niteliği itibariyle herkesin kullanımına açık, öte yandan da bu özel niteliği nedeniyle özel mülkiyet alanı dışında kaldığı kabul edilmiştir. Yargıtay; yukarıda sözü edilen İnançları Birleştirme Kararında; “Tamamen bir ülkenin sınırları içerisinde kalan denizlerle, kara suları o devletin hükümranlık sahasına girdiklerinden menfaati umuma aittir. Medeni Kanunun 641. maddesi uyarınca, menfaati umuma ait olan mallar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, kimsenin mülkü değildir. Kıyılar, ister kumluk, çakıllık, ister taşlık, kayalık olsun denizlerin temadisi olup ondan ayrılması mümkün değildir” demek suretiyle kıyının denize bağımlı ve doğal niteliği gereği özel mülkiyete konu olamayacağını belirtmiştir. Böylece, kıyı denizin hukuki düzenine bağlı tutulmuş sahipsiz şey olma özelliğinin, kültüre elverişsizlik yanında, denize bağımlı olmasından ileri geldiği kabul edilmiştir. Kıyı herhangi bir tahsis işlemine gerek olmaksızın doğrudan doğruya doğal yapısından ötürü herkesin serbestçe yararlanmasına sunulmuş sahipsiz kamu malıdır. Bunun sonucu; kıyının devir ve ferağ edilmesi, zamanaşımı yoluyla mülkiyetinin kazanılması, tapu sicili hükümlerine bağlı bulunması, haczedilmesi mümkün değildir.

 c) Kıyının Anayasal Düzeni: 1982 Anayasası, 1961 Anayasasından farklı olarak, “Kıyı”yı 43. madde olarak ayrı bir bölümde düzenlemiştir. Önceki Anayasal sistemde tabii; kaynak ve servetlere ilişkin genel bir düzenleme içinde yer alan “kıyı” bu kere, bağımsız ayrı maddede ortaya konmuştur. 1982 Anayasasının kamu malları açısından belirlediği, kıyı rejimi; MK.’nun 641. maddesinde öngörülen sahipsiz kamu mallarının tabi olduğu hukuksal statünün, 1961 Anayasasının tabii servet ve kaynaklar için kabul ettiği sistemle karışımı sonucu ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz, Yargıtay’ın yukarıda anılan İnançları Birleştirme konusunda ortaya konulan temel ilkeler Anayasal kıyı rejiminin oluşunda en büyük etken olmuştur.1982 Anayasası, “kıyı” yı sahipsiz doğal nitelikli ve herkese açık bir kamu malı olarak ortaya koyarken bu alanda yer alan diğer kamu mallarında da farklı düzende görmüştür. Gerçekten Anayasa, 168. maddesinde tabii servet ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufunda olduğunu belirledikten sonra, bunların arama ve işletme hakkının da Devlete ait olduğunu kabul etmiş, ancak gereğinde bu hakkın özel kişilere devredebileceğini öngörmüştür. Kıyılarda ise böyle bir durum söz konusu değildir. Aynı biçimde, kamu malları arasında çok önemli yer tutan ve Anayasanın 169. maddesinde “kıyı” ya benzer bir sistemle belirlenen “ormanlar” Devletçe yönetilip, işletilmekte ve özel mülkiyet dışında tutulmaktadır. Ne var ki, kamu yararının gerektiği durumlarda, bu yerler irtifak hakkına konu olabildikleri gibi, orman rejimi dışına çıkarılabilmektedirler. Oysa, “kıyı” yönünden bu tür bir uygulama kesinlikle düşünülmemiştir. 1961 ve 1982 Anayasaları kamu malları yönünden kabul ettikleri kimi esaslarla, sosyal içerikli mülkiyet kavramına yer vermişlerdir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında görülen ve diğer sahipsiz kamu mallarından farklı olan kıyılar, bu tür bir mülkiyet içerisinde yer alır. Anayasa 43. maddesinin ilk bendinde kıyının kamu malları içerisindeki yeri ve hukuksal konumunu belirledikten sonra, ikinci bendinde; kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada önceliğin kamuya ait olduğunu, ilke olarak kabul etmiştir. Bu ilke ile; herkesin mutlak bir eşitlik ve serbestlik çerçevesinde kıyılardan yararlanma hakkı olduğu açıklanmak istenmiştir. Kısaca, kıyıdan yararlanma sosyal ve ekonomik bir hak olarak öngörülmüştür. Nihayet Anayasa, sözü edilen maddeleriyle; toplumun, kıyı ve sahil şeritlerinden, yararlanma imkan ve koşullarının saptanması görevini de yasa koyucuya vermiş ve soyut ilkelerin yaşama geçirilmesini, Devletin bu alanda yapmakla zorunlu olduğu görevlerini ortaya koyarak, kıyı rejiminin sınırlarını belirlemiştir.

 V. KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN İŞLEVİ

Kıyı kenar çizgisini, adından esinlenerek sadece, kıyılara ilişkin bir rol üstlendiğini kabul etmek son derece yanlıştır. Gerçekten bu çizginin, kıyıların hukuksal rejimini ortaya koyması ve yukarıda özellikleri açıklanan alanların, belirlenmesi açısından işlev ve önemi çok açıktır. Ne varki, bu çizgi, bir taraftan sahipsiz mal niteliğindeki kıyı alanlarının rejimini belirlerken, öte yandan özel mülkiyet konusu, taşınmazların sınırını da çizmektedir. Bu yönden soruna yaklaşıldığında, sözü edilen çizgi özel mülkiyet rejimi alanında da bir işlev görmektedir. Kıyı kenar çizgisinin, fonksiyonu bununla da bitmemekte, kimi durumlarda Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki araziler ile mer’a, yaylak, kışlak gibi kamu orta mallarının sınırını da belirlemektedir. Kıyının diğer sahipsiz kamu mallarıyla farkı gözetildiğinde, bu sorunun da önemi gözardı edilemez. Yukarıda açıklandığı üzere, kıyı, su hareketlerinin oluşturduğu, kayalık, kumluk, sazlık, bataklık, çakıllık gibi alanlar olup, üzerinde kamunun öncelik ve yararlanması dışında hiçbir tasarrufun yapılamadığı kendine özgü Anayasal rejimleri olan kamu mallarıdır. Oysa diğer sahipsiz kamu malları, ormanlar dahil, irtifak hakkına veya kimi durum ve koşullarda mülkiyete konu olabilmektedirler. 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasasının 8. maddesi ile, Kadastro Kanununun 17. maddesi bu yönden gösterilecek örneklerdir.Şu duruma göre kıyı kenar çizgisinin üç temel işlevi üstlendiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu çizgi bir yandan kıyının kara yönünden sona erdiğini gösterirken, diğer yanda özel mülkiyete konu arazinin, bazı durumlarda da kamu orta mallarının, deniz yönünden sınırını oluşturmaktadır. Kıyı alanının, hemen nihayetinde özel mülkiyete konu olan bir arazinin yer alması halinde, kıyı kenar çizgisi, kıyı alanını belirtme yanında, özel mülkiyet rejiminin başlama sınırını da gösterir. Kıyıya ilişkin hukuksal çekişmeler, genellikle özel mülkiyet açısından ortaya çıktığından, öğreti ve hukuksal uygulama, kıyı kenar çizgisinin saptanması sorununu daima özel mülkiyetle bağlantılı olarak ele almıştır. Bu bağlamda denilebilir ki; kıyı kenar çizgisi aralarında hukuksal açıdan önemli fark ve ayrılık bulunan üç taşınmaz mal rejimini belirlemesi yönünden önemli bir işleve sahiptir. Bu çizginin sağlıklı bir şekilde ortaya konabilmesi ile bir yandan kıyılardan beklenilen fonksiyonlar yerine getirilebilecek ve Anayasal kıyı rejimi kurulabilecek, öte yandan özel mülkiyete ilişkin haklar korunup, yasal teminat altına alınacaktır. Nihayet ormanlar ve diğer sahipsiz, kamu malları rejimine tabi malların, kendi hukuksal düzenleri belirlenecek ve böylece bu alanlarda var olan hukuksal karmaşa önlenecektir.

 VI. 3621 SAYILI KANUN’UN KIYILAR YÖNÜNDEN GETİRDİĞİ DÜZENLEME

Anayasal bir hak olarak ortaya çıkan kıyılardan, yararlanma imkân ve koşullarının gösterilmesi amacıyla bir yasa çıkarılması, zorunlu hale gelmiş ve 3621 sayılı Yasa bu amaçla getirilmiştir. Yasanın bu işlevi “Amaç” başlıklı birinci ve “kapsam” başlıklı ikinci maddelerinde açıkça ortaya konmuştur. Sözü edilen birinci madde aynen “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir” dedikten sonra, ikinci madde belirtilen amaca paralel biçimde Yasanın kapsamını göstermiş ve aynen “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerine ait düzenlemeleri ve bu yerlerden kamu yararına yararlanma imkan ve şartlarına ait esasları kapsar” kuralına yer vermiştir. Nitekim; Yasanın ilk beş maddesi genel hüküm ve esasları göstermiş, kalan maddelerde ise, kıyının korunması, yapı yasağı, planlama, yapılanım, doldurma ve kurutma yoluyla arazi kazanılması, kıyı kenar çizgisinin tespiti, kontrol, imar ve yasanın hükümlerine aykırı davranışlara uygulanacak cezai hükümlere yer vermiştir. Denilebilir ki; Yasa, bütünüyle değerlendirildiğinde; kıyıların kamuya açık tutulması ve bu yerlerden toplumun genellik, eşitlik ve serbestlik ilkelerine uygun faydalanmasını sağlama yönünden; idareye görevler yüklemiş, bu alanda yapılacak işler gösterilmiş ve kıyıya ilişkin tanım ve hukuki esaslar, Anayasal doğrultuda ortaya konmuştur. Bu konuda hemen belirtelim ki kıyılarda, mülkiyet yönünden ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü ve kıyı Kadastro yönünden herhangi bir hükme yer vermemiştir. Kıyının kamuya açık tutulabilmesi ve yasanın bu alanda idareye verdiği görevlerin yerine getirilebilmesi ve kıyıda planlama ve uygulamanın yürütülebilmesi için öncelikle; kıyıya ilişkin bir tespitin yapılması zorunludur. Bu nedenle idarenin kendi açısından kıyı kenar çizgisini belirlemesi gerekir. İşte Yasa koyucu uyuşmazlık konusu 9. maddeyle, salt, bu amaçla sınırlı olmak üzere Valiliğe kıyı kenar çizgisini kamu görevlilerinden oluşan beş kişilik bir komisyon aracılığıyla belirleme yönünden bir görev vermiştir. Nitekim, Yasanın 5/4. maddesi bu durumu aynen: “Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur” biçiminde ortaya koymuştur. İlgili Bakanlığın onayından sonra yürürlüğe girecek olan bu belirleme; organik ve fonksiyonel yönden İdari olması, kamu hukuku kurallarına göre tesis edilmesi, tek yönlü bulunması, doğrudan uygulanabilmesi ve hukuki bir değer taşıması nedeniyle bir idari işlem niteliğindedir. Bu işlem, planlama, uygulama, imar, yıkım, ruhsat ve iskan gibi idari işlere esas alınabilse de, mülkiyet ve zilyedlik gibi taşınmazlarda hakkın özüne ilişkin Kadastro Yasalarında öngörüldüğü türden bir saptama yapmamaktadır. Esasen, belirleme komisyonunun oluşum ve niteliği, çalışma yöntemi de böyle bir sonuç çıkarılmasına elverişli bulunmamaktadır.

 VII. KIYIYA İLİŞKİN MÜLKİYET HUKUKU YÖNÜNDEN ÇIKACAK UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ VE 3621 SAYILI YASANIN 9. MADDESİNİN ETKİ ALANI

Kıyının da içerisinde yer aldığı sahipsiz kamu mallarına ilişkin temel düzenleme; MK’NUN 641. Maddesinde yer almıştır. Yine, sözü edilen Kanunun ortaya koyduğu esas ve ilkeler gözetilerek, tapu sicilini oluşturmak amacıyla, taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek, hukuki durumlarının saptanmasını öngören Kadastro Kanununu ile kıyılar dahil sahipsiz kamu mallarının hukuki konumuna yönelik düzenlemeler yapılmıştır. 3621 sayılı Yasa ise yasada belirtilen işleviyle kıyıya ilişkin genel kavramları belirlemiş ve sadece idarenin görevlerini ortaya koymuştur. Mülkiyet Hukuku yönünden, kıyılara ilişkin uyuşmazlıkların yukarıda sözü edilen yasaların koyduğu ilke ve esaslar dahilinde, Adli Yargı yerlerinde çözümlenmesinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Adli Mahkemelerin oluşumuna ilişkin, 8.4.1924 günlü, 469 sayılı yasa ve HUMK’NUN getirdiği esaslar, nihayet kadastral işlemlerin söz konusu olduğu durumlarda 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümleri, bu yönde adli yargıca uygulanacak kuralları belirlemişlerdir. Buna göre, kıyılar dahil taşınmaz mallarda Mülkiyet Hukukuna yönelik, hakkın özünü ilgilendiren uyuşmazlıkların çözümü adli yargının görev alanı içerisinde kalmaktadır. Esasen, kamu mal rejimi ile özel mal rejimi birbirinin karşıtı kavramlardır. Bir mal rejiminin bittiği yerde diğeri başlar. Bu nedenle, tüm mallara ilişkin sistem MK. ve Kadastro Kanununda birlikte düzenlenmiş ve buna bağlı olarak Ormanlar dahil, Kamu mallarında ortaya çıkan ve ayni haklara ilişkin tüm uyuşmazlıkların çözümünün adli yargının görev alanına bırakılmıştır. Adli Yargı yerlerinin bu yetkisi temel bir yetki olarak bugüne kadar süregelmiş ve bu yetkiyi ortadan kaldıracak ne bir yasal girişimde bulunulmuş ne de düzenleme getirilmiştir.3621 sayılı Yasa’nın 9.maddesiyle getirilen düzenlemenin, kendisinden önce oluşturulmuş bulunan, kıyılara yönelik sistemi ortadan kaldırıp kıyılara yönelik yeni bir “Kıyı Kadastro” sistemi öngördüğü; böylece, Kadastro Mahkemeleri ile diğer Adli Yargı yerlerinin görevlerine son verdiği şeklinde bir olgu hiçbir suretle kabul edilemez. Gerçekten, ne 3621 sayılı Yasanın maddelerinde, ne ilgili Yasa Tasarısında, ne Tasarının Büyük Millet Meclisince yapılan görüşmelerinde, ne de 3621 sayılı Yasanın kimi maddelerinin iptali yönünde açılan davaya ilişkin Anayasa Mahkemesinin 18.9.1991 günlü, 1990/23 E, 1991/29 K. sayılı kararında, 3621 sayılı Yasa ile; kıyıların konu olduğu mülkiyet ve zilyedliğe ilişkin uyuşmazlıklarda, yeni bir yöntem veya Kadastro sistemi, getirildiği ve mevcut yargısal sistemin değiştirildiğine veya ortadan kaldırıldığına ilişkin ne bir ibare ve nede bir kural yer almamaktadır. Aksine, 3621 sayılı Yasanın amaç ve kapsamını ortaya koyan maddeleri ile 9.maddenin dayanağını açıklayan 5. maddede belirlemenin sınırı açıkça ortaya konmuştur. Dahası 9.maddenin getirdiği düzenlemede;

a) Kıyı kenar çizgisine yönelik bu belirlemenin, yeni bir” Kıyı Kadastrosu” biçiminde algılanmasına ilişkin hiçbir hüküm yer almamış,

b) Belirleme Komisyonunun oluşumunda; mülkiyet ve zilyedlik konularında çıkacak uyuşmazlıklarda bilgisine başvurulacak hukukçu veya uzman kişiye, arazinin mevkii, konum ve sınırlarını bilebilecek mahalli bilirkişiler ile yerel yönetim temsilcilerine yer verilmemiş,

c) Kıyıya sınır bulunan arazi sahiplerine, komisyon çalışmalarında dikkate alınacak, kayıt, belge, tapu ve diğer kanıtlarının ibraz edebilme imkanı tanınmamış,

d) Kıyının yer aldığı, köy ve beldelerde, belirleme işleminin yapılacağına dair ilan ve duyumlara gerek görülmemiş,

e) Kişilerin mülkiyet ve ayni haklarına ilişkin gerek komisyon nezdinde, gerekse komisyon kararı sonrası ne gibi işlem yapacakları ve haklarını nasıl arayacakları konusunda bir düzenleme öngörülmemiş,

f) Komisyon kararlarının tebliğ ve ilanı yolunda bir kural kabul edilmemiş,

g) Kıyıların bitişik olduğu diğer sahipsiz kamu malları ve özellikle Ormanlar yönünden, belirlemenin hangi temsilcilerle ve hangi esaslara göre yapılacağı yolunda bir hüküm yer almamış,

g) Belirlemeye ilişkin uyuşmazlıkların Adli Yargı yerlerinden çekilip, İdari Yargı alanına kaydırıldığı ve bu alanda genel Mahkemeler ile Kadastro Mahkemelerinin görevlerinin sona erdiği, devam eden uyuşmazlıkların akibetinin ne olacağı ve kesinleşen Kadastro tespitlerinin bağlayıcılığı yönünde ve bunlara benzer konularda hiç bir kural yer almamıştır.İdare tarafından saptanan kıyı kenar çizgisi imar planlaması ve uygulamasına yönelik ve onunla sınırlı bir çizgidir. Bu çizginin mülkiyet hakkının tespitine ilişkin olduğuna dair kanunda açık ve kapalı bir hüküm bulunmamaktadır. Öte yandan idare tarafından kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi işlemi kadastrosu yapılmayan bölgelerde yapılabildiği gibi, kadastrosu tamamlanan ve kesinleşen yerlerde de yapılabilir. Bir yerde iki kez kadastro yapılamaz (Kadastro Kanunu md.22). Kadastro kesinleşmiş ve buna bağlı olarak tapu sicilleri oluşmuş ise; idare tarafından daha sonraki tarihte belirlenen kıyı kenar çizgisi imar hukuku yönünden anlam ve değer taşır. İdari işlemle mülkiyet hakkı ortadan kaldırılamaz. Ancak, Anayasa’nın 35 ve 43. maddeleri gereğince toplumun kıyılardan yararlanması ve bu nedenle mülkiyet hakkının kısıtlanması mümkün olabilir. 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 31. maddesi gereğince hakim kararı olmadıkça tapu sicilinde değişiklik yapılamaz. Yine, Anayasanın 142. maddesi Mahkemelerin kuruluş ve görevlerinin yasalarca düzenleneceğini öngörmüş ve 36/2. maddesinde ise hiç bir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağını hükme bağlamıştır. Bu durumda; kıyılara ilişkin sistem ve uyuşmazlıklarının çözümü yönünden görevli mahkemeler yasalarca açıkça belirlenmişken, idarenin tek yanlı ve çok sınırlı bir tespit işleminden hareketle ve yorum yoluyla tüm sistemi ters yüz etmek, Anayasal sistemle bağdaşmaz.

 VIII. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Mülkiyet hukukundan kaynaklanan tüm, uyuşmazlıkları çözümlemek görevi adli yargıya aittir. 3621 sayılı Yasa kıyı kenar çizgisi yönünden adli yargı yerinin bu görevini kısıtlamamış, daraltmamış ve ortadan kaldırmamıştır. Genişletici yorum yoluyla idari yargıda dava konusu olabilecek olan ve tartışılabilir niteliği bulunan idari işlemin adli yargıyı bağlayacağını kabul, kanun koyucunun amacına uygun değildir. Zira, taraflara tebliğ olunmayan, ilan edilmeyen ve ilgililere dava açma olanağı vermeyen bir idari tasarrufla, Anayasa’nın 35.maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ortadan kaldırılması kabul edilemez. Kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin idari işlemeler adli yargı yönünden kural olarak takdiri delil niteliğinde olup, bağlayıcı özelliği bulunmamaktadır. Ancak, kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin idari işlem ilgili tarafa usulen yazılı olarak Anayasa’nın 125/3 ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7.maddeleri uyarınca tebliğ edilmiş ve yasal süresi içinde idari işleme karşı dava açılmamış ve idari yargı yolu kapanmış ise idari işlem o kişi veya kurum yönünden bağlayıcı nitelik kazanır. Yazılı bildirime rağmen idari yargıya başvurmayan ve yargı hakkını kullanmayan gerçek veya tüzel kişi o kararı kabul etmiştir. Bu kararın artık idari yargıda tartışılması da mümkün olmadığından, kesinleşen karara göre kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gerekir. Ayrıca, idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisine karşı dava açılmış ve bu çizgi idari yargının kesinleşen kararı ile saptanmış ise yargı bütünlüğü kesinleşen yargı kararlarının tartışma konusu yapılmaması, yargıya güven ile Hukuki Emniyetin sağlanması amacıyla kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinde idari yargıca belirlenen çizginin adli yargıca esas alınması zorunlu bulunmaktadır. Aksi halde, 3621 sayılı Kanun ile 13.3.1972 tarih ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından belirlenmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle daireler arasındaki içtihat aykırılığının 16,17 ve 20.Hukuk Daireleri görüşleri doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

 S o n u ç : Kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine, 28.11.1997 gününde üçüncü toplantıda salt çoğunlukla karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

375 SAYILI K.H.K YÖNETMELİĞİ VE K.İ.GENEL TEBLİĞİ DEĞİŞİKLİĞİ

Nis11
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

          

31 Mart 2018 CUMARTESİ günlü ve 30377 sayılı Resmî Gazetede;

 1-) “KAMU KURUM VE KURULUŞLARINA ESKİ HÜKÜMLÜ VEYA TERÖRLE MÜCADELEDE MALUL SAYILMAYACAK ŞEKİLDE YARALANANLARIN İŞÇİ OLARAK ALINMASINDA UYGULANACAK USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK” yayımlandı.

            MADDE 1 – 19/9/2009 tarihli ve 27354 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Eski Hükümlü veya Terörle Mücadelede Malul Sayılmayacak Şekilde Yaralananların İşçi Olarak Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) Eski hükümlü: Affa uğramış olsa bile Devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, cinsel saldırı veya çocuğun cinsel istismarı suçlarından mahkûm olmamak şartıyla; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezası alan ya da ceza süresine bakılmaksızın zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hüküm giyenlerden cezasını tamamlayanlar, cezası ertelenenler, koşullu salıverilenler, denetimli serbestlikten yararlananlardan eski hükümlü belgesi ile durumlarını belgelendirenleri,”

            MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğe aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

            “Eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü kapsamında işe alınma

            GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23.maddesi kapsamında aranan diğer tüm şartları taşımakla birlikte yalnızca 657 sayılı Kanunun 48. maddesinin (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde belirtilen şartı taşımaması nedeniyle sürekli işçi kadrosuna/geçici işçi pozisyonuna geçirilemeyen alt işveren işçilerinden; bu Yönetmelik kapsamında eski hükümlü olduğunu belgelendirenler, sürekli işçi kadrosuna/geçici işçi pozisyonuna geçiş yapamadığı ilgili kamu kurum ve kuruluşunca Kurumdan talepte bulunmaksızın 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23 üncü maddesi hükümlerine tabi olmak kaydıyla eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü kapsamında işe alınabilir.”

            MADDE 3 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

            MADDE 4 – Bu Yönetmelik hükümlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yürütür.

            Geçici 1.Madde de yer alan “657 sayılı Kanunun 48. maddesinin (A) bendinin (5) numaralı alt bendinde belirtilen şartına” ilişkin düzenleme ;

            657 sayılı DEVLET MEMURLARI KANUNU

           Genel ve özel şartlar:

            Madde 48 – (Değişik: 12/5/1982 – 2670/14 md.)

            Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.

            A) Genel şartlar:

………………………………………………………………………………….

            “ 5. (Değişik: 23/1/2008 – 5728/317 md.) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.”

Bu düzenlemeye göre cinsel taciz ve terör suçundan hüküm giymemiş alt işveren işçiler sürekli işçi kadrosuna geçirilecektir.

          2-) KAMU İHALE GENEL TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ

 MADDE 1 – 22/8/2009 tarihli ve 27327 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kamu İhale Genel Tebliğinin 16.5.3 numaralı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 2 – Aynı Tebliğin 30.3.8 numaralı maddesinde yer alan “1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü” ibaresinden sonra gelmek üzere “,15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günü” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 3 – Aynı Tebliğin 30.5.2 numaralı maddesinin II numaralı bendinde yer alan “sahip ortakları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve hisseleri toplamı şirket sermayesinin yarısından fazlasını teşkil eden ortakları” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 4 – Aynı Tebliğin 69 uncu maddesinin başlığı “Hizmet alımı ihalelerinde iş tanımı ve ihale bilgilerinin EKAP’A kaydedilmesi” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki 69.2. maddesi eklenmiştir.

“69.2. Hizmet alımı ihalelerinde, Kurum tarafından hazırlanan ve işçilik giderinin yaklaşık maliyet içerisindeki ağırlık oranı, işin sürekli nitelik taşıyıp taşımadığı gibi bilgileri içeren form, idareler tarafından doldurularak EKAP’A kaydedilecek ve formun bir örneği, ihale işlem dosyasında saklanacaktır. 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında hizmet alımının, personel çalıştırılmasına dayalı olup olmadığının ya da niteliği itibarıyla bu sonucu doğurup doğurmadığının tespiti, bu formda yer alan beyanlar esas alınarak yapılacaktır. İşçilik giderinin yaklaşık maliyet içerisindeki ağırlık oranı, ihale dokümanında personel sayısı ve işçilik ücretine ilişkin düzenleme olup olmadığına ya da işçilerin tam ve/veya kısmi zamanlı çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın hizmetin yürütülmesi için ihtiyaç duyulan işçilik girdisi hesaplanmak suretiyle belirlenecek olup, buna ilişkin bilgi ve belgelere yaklaşık maliyet hesap cetveli ekinde yer verilecektir.”

MADDE 5 – Aynı Tebliğin 78.8 inci maddesinde yer alan “1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü” ibaresinden sonra gelmek üzere “,15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günü” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 6 – Aynı Tebliğin 78.22 nci maddesinde yer alan “1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü” ibaresinden sonra gelmek üzere “,15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik günü” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 7 – Aynı Tebliğin 97 nci maddesine aşağıdaki 97.1.9. numaralı madde eklenmiştir.

“97.1.9. Anayasanın 90. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan uluslararası antlaşmalara taraf yabancı ülkelerin aday veya isteklileri ile istekli olabileceklerinin, uluslararası antlaşma hükümlerinin ihalede uygulanması konusunda idareye başvuruda bulunması halinde, idarenin bu başvuruyu uluslararası andlaşma hükümleri açısından inceleyip gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.”

MADDE 8 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 9 – Bu Tebliğ hükümlerini Kamu İhale Kurumu Başkanı yürütür.

Yazıldı Güncel Mevzuat

375 Sayılı KHK Uygulama Yönetmeliği

Nis11
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

               

30 Mart 2018 CUMA gün ve 30376 sayılı Resmî Gazetede ;

            A) “PERSONEL ÇALIŞTIRILMASINA DAYALI HİZMET ALIMLARINDA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN FİYAT FARKININ ÖDENMESİNE DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK” yayımlandı.

MADDE 1 – 22/1/2015 tarihli ve 29244 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımlarında Toplu İş Sözleşmesinden Kaynaklanan Fiyat Farkının Ödenmesine Dair Yönetmeliğe aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“Geçiş işlemi yapılıncaya kadar ödenecek fiyat farkı

GEÇİCİ MADDE 5 – (1) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23. maddesinin onbeşinci fıkrası gereğince süresi uzatılan ihale sözleşmelerinden (aynı kapsamda başka bir yükleniciden doğrudan temin yoluyla karşılananlar dahil olmak üzere), 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde yapılmış ve süresi söz konusu geçici 23 üncü maddenin birinci fıkrasında öngörülen geçiş işleminden önce ihale sözleşmesi ile birlikte sona eren toplu iş sözleşmeleri, kamu kurum ve kuruluşları itibarıyla geçiş işleminin yapıldığı tarihe kadar uygulanmaya devam edilir. Bu döneme ilişkin uygulanacak ücret zam oranları, Yüksek Hakem Kurulunca bağıtlanan toplu iş sözleşmelerindeki oranlar esas alınarak belirlenir ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca ilan edilir. Bunlardan kaynaklanan işçiliğe bağlı giderlerde oluşan artışlar kamu kurum ve kuruluşlarınca fiyat farkı olarak ödenir. Fiyat farkı kapsamında yapılacak ödemeler ve yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesinde kamu kurum ve kuruluşlarınca gerekli tedbirler alınır. Bu madde hükümleri, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 24 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki idareler bakımından da uygulanır.”

MADDE 2 – Bu Yönetmelik 24/12/2017 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.

Ayrıca;

“B) 2018/11547- 17/4/2006 Tarihli ve 2006/10344 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Yürürlüğe Konulan Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara İlişkin Karar ve Eki Cetvellerin Uygulanmasına 2018 Yılında da Devam Olunması Hakkında Karar ile

C) 2018/11587   Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar ile Sözleşmeli Personele Ek Ödeme Yapılmasına Dair Kararda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar da yayımlanmıştır.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Yıkım Kararında Sorumluluk

Nis11
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E. 1995/7956,K. 1996/233,T. 17.1.1996

(Kaçak Yapıların Yıktırılması Hakkındaki Kararın Uygulanmaması, İmar müdürlüğünün sorumluluğu, Kaçak yapıların yıktırılmaması)

ÖZÜ:  1- İmar Yasasının 32. maddesiyle ilgili hiç bir işlem yapılmadığı saptanan kişilerin, belediye sınırları içinde kaçak yapılarının bulunup bulunmadığı, bu yapılar hakkında ihbar dilekçesi yoksa Belediye İmar Müdürü olan sanığın kişisel bilgi ve gözlemleri olup olmadığının saptanması,

2-Sanığın ruhsatsız yapılara ilişkin alınan yıkım ve para cezalarının infaz ve tahsili ile ilgili yasadan doğan bir görevinin olup olmadığının araştırılması,

3-Diğer sanıkla ilgili olarak kaçak yapıların kararda tek tek tartışılması,

4- Kaçak yapılarla ilgili yıkım kararlarının İmar Yasasının 32. maddesine uygun olarak tebliğ ile infazına başlanıp başlanmadığının araştırılıp saptanması,

5- Savunmaya göre, tebliğ ile infaza başlanmayan yıkım kararları varsa, belediyenin sorumlu olduğu alan, yıkım ekipmanı sayısı ve yıkım kararlarının sayısal hacmi saptanarak infaz edilmeyen karar sayısının karşılaştırılması, gerektiğinde bilirkişilere incelettirilip değerlendirilmesi gerekir.

6- Suçların teselsül edip etmedikleri araştırılmalıdır.

DAVA:  Görevi savsama suçundan sanıklar Özer ile Belgin hakkında, TCY.nın 230/1,59; 647 sayılı Yasanın 4-6. maddeleri uyarınca sanıkların 408.333’er lira ağır para cezasıyla hükümlülüklerine, cezalarının ertelenmesine ilişkin, ( Muğla Asliye Ceza Mahkemesi )’nden verilen 1993/614 esas,1994/633 karar sayılı ve 31.10.1994 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi sanıklar Özer ile Belgin müdafileri tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığı’nın 5.12.1995 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle 11.12.1995 tarihinde Daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü.

KARAR :  Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;

A-1- Sanık Belgin savunmasında; Belediye İmar Müdürü olarak kaçak yapılarla ilgili görevinin; bu yapıları ihbar ya da herhangi bir biçimde öğrendiği takdirde,3194 sayılı İmar Yasasının 32. maddesinde gösterilen yasal süreci başlatmak ve hukuki işlemleri yapmak olduğunu, bu süreç sonunda encümence alınacak yıkım kararlarının ve para cezalarının infaz ve tahsilinin, görevi dışında olup, belediyenin başka birimlerine ait bulunduğunu söylemiş; ayrıca, ihbar dilekçesi ve soruşturma raporunda yer alan ve kaçak olduğu iddia edilen kimi yapıların var olmayıp uydurulduğunu belirtmiş olması karşısında;

a ) Öncelikle suç ihbar dilekçesinde ve soruşturma raporunda yer alan, İmar Yasasının 32. maddesi ile ilgili hiçbir işlem yapılmadığı saptanan Ahmet ve Vural, Kemal, Ali’nin, Fethiye Belediye sınırları içerisinde kaçak yapılarının bulunup bulunmadığının araştırılması; adı geçen kişilerin bu tür kaçak yapıları varsa, bu konuda belediyeye yazılı suç ihbarının bulunup bulunmadığının araştırılması, bu yapılar hakkında ihbar dilekçesi yoksa, sanığın kişisel bilgi ve gözlemleri ile bu kaçak yapılar hakkında bilgisi olup olmadığının saptanması,

b ) Daha sonra Belediye İmar Müdürünün ruhsatsız yapılar ile ilgili olarak alınan yıkım ve para cezalarının infaz ve tahsili ile ilgili Yasadan doğan bir görevinin olup olmadığının ve yüklenen hangi eylemlerin kanıtlandığının araştırılıp kararda tartışılması,

2- Sanık Özer’in de savunmasında, kaçak yapılarla ilgili yılda bin civarında yıkım kararı verilip infaz edildiğini; kararların bölgenin turizm beldesi olması nedeni ile ancak 6 aylık ölü mevsimde infaz edebildiklerini belirtmiş olması karşısında;

a ) Öncelikle suç ihbar dilekçesinde ve sorgulayıcı ( muhakkik ) raporunda yer alan kaçak yapıların kararda tek tek gösterilip tartışılması,

b ) Daha sonra dilekçe ve raporda yer alan Mustafa, Ziya, Yaşar, Süleyman, Şükrü, B…….. Kebap Salonu, Hasan, Rıdvan ve Ali’nin kaçak yapıları ile ilgili yıkım kararlarının İmar Yasasının 32. maddesine uygun olarak tebliğ ile infazına başlanıp başlanmadığı araştırılıp saptanması,

c ) Tebliğ ile infaza başlanmayan yıkım kararları saptandığı takdirde; Belediyenin sorumlu olduğu alanın büyüklüğü; yıkım ekipman sayısı, yıkım kararlarının sayısal hacminin saptanması ile; infaz edilmeyen karar sayısının karşılaştırılması,

Bütün bunların gerektiğinde bilirkişilerce incelettirilip değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hükümler kurulması,

B-Eylemlerin/suçların teselsül edip etmediklerinin tartışılmaması,

SONUÇ: Yasaya aykırı ve sanık Belgin müdafinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden ( HÜKÜMLERİN BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, yeniden hüküm kurulurken CYY.NIN 326 /son maddesinin gözetilmesine, 17.1.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

Hijyen Eğitimi Sertifikası

Nis11
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

İŞYERİ AÇMA VE ÇALIŞMA RUHSATI VERİLMESİ SIRASINDA HİJYEN EĞİTİMİ SERTİFİKASININ ÖNEMİ

Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanan “HİJYEN EĞİTİMİ YÖNETMELİĞİ”, Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı öğretim kurumlarınca verilen kurs bitirme belgesi, Yönetmelik kapsamına giren işyerlerince (a-Gıda üretim ve perakende iş yerler- Perakende iş yerleri: Ana dağıtım merkezleri, hazır yemek hizmeti, iş yeri ve kurum yemekhaneleri, restoranlar ve diğer benzeri gıda hizmetlerinin sunulduğu yerler, dükkânlar, toptan satış yerleri, süpermarket dağıtım merkezleri dâhil olmak üzere son tüketiciye satış ve dağıtım noktasında gıdanın işlenmesi, muameleye tabi tutulması veya depolanması ve benzeri hizmetlerin verildiği iş yerlerini, b-İnsani tüketim amaçlı sular ile doğal mineralli suların üretimini yapan iş yerleri, c-Kaplıca, hamam, sauna, berber, kuaför, dövme ve pirsing yapılan yerler, masaj ve güzellik salonları ve benzeri yerleri, ç- Otel, motel, pansiyon ve misafirhane gibi yerleri, d-Komisyon tarafından hijyen eğitimi verilmesi uygun görülen diğer iş kollarını kapsamakla birlikte,e-11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu kapsamındaki iş yerlerinde çalışan kişiler için mecburi olan gıda hijyeni eğitim konularını kapsamaz.) ilgili kurum tarafından denetlenecek, bu belgeye sahip olmayan kişiler çalıştırılmayacaktır. Belediyenin bu Yönetmelik kapsamında kalan işyerlerinde yapılacak denetimlerde; Genel Müdürlük tarafından verilen belgeye sahip olmayan kişiler çalıştırılmasını, çalışmaya engel oluşturan hastalıkları bulunanlar iyileşme hâlini/bulaştırıcılığın olmadığını raporla belgeleyene kadar bu Yönetmelik kapsamındaki iş yerlerinde çalışamaz ve çalıştırılamayacaklarını dikkate almalıdır. Bu hastalıkları;

“a) Gıda ile taşınabilen bir hastalığı olan veya bu hastalığın taşıyıcısı durumundaki kişiler ile ishali bulunanlar.

b) Vücudun görünür kısımlarında açık/enfekte yara, deri enfeksiyonu ve benzeri halkta tiksintiye yol açabilecek deri lezyonları bulunanlar; cüzzam, frengi ve verem hastalığına yakalananlar.

c) 30/5/2007 tarihli ve 26537 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bulaşıcı Hastalıklar Sürveyans ve Kontrol Esasları Yönetmeliğinde yer alan, hijyen ilkelerine uyulmadığı durumlarda halk sağlığı açısından problem oluşturabilecek hastalığı bulunanlar.” Şeklinde sıralanabilir.

Bu yönetmelikte belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere 1593 sayılı Kanunun 282.maddesi uyarınca fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı  taktirde mülki idare amirince idari para cezası verilir.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Tahsilat Genel Tebliğ Değişikliği

Mar27
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

                 

23 Mart 2018 CUMA günlü ve 30369 sayılı Resmî Gazetede “TAHSİLAT GENEL TEBLİĞİ SERİ: A SIRA NO: 1’DE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ (SERİ: A SIRA NO: 10)” yayımlanmıştır. Bu değişikliğe göre; “30/6/2007 tarihli ve 26568 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tahsilat Genel Tebliği Seri: A Sıra No: 1’in Birinci Kısım Dördüncü Bölümünün “I. Tecil” başlığından sonra “A. Kanunun 48 inci Maddesine Göre Tecil” başlığı eklenmiştir.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Karayolu Taşıma Yönetmeliği

Mar27
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

8 Ocak 2018 PAZARTESİ günlü ve 30295 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “KARAYOLU TAŞIMA YÖNETMELİĞİ” ile; “ karayolu taşımacılık faaliyetlerini ülke ekonomisinin gerektirdiği şekilde düzenlemek; taşımacılık faaliyetlerinde düzeni ve güvenliği sağlamak; taşımacı, acente, taşıma işleri komisyonculuğu, taşıma işleri organizatörlüğü, nakliyat ambarı işletmeciliği, kargo işletmeciliği, lojistik işletmeciliği, dağıtım işletmeciliği, terminal işletmeciliği ve benzeri taşımacılık faaliyetleri için mali yeterlilik, mesleki yeterlilik, mesleki saygınlık ilkelerine uygun olarak pazara giriş şartları ile bu faaliyetlerde bulunanların, gönderenlerin, yolcuların, çalışanların haklarını, sorumluluklarını, yükümlülüklerini tespit etmek; taşımacılık faaliyetlerinde istihdam edilenler ile taşımacılık faaliyetlerinde yararlanılan taşıt, araç, gereç, yapı, tesis ve benzerlerinin niteliklerini belirlemek; karayolu taşımalarının diğer taşıma sistemleriyle birlikte ve birbirlerini tamamlayıcı olarak hizmet vermesini, denetimini ve mevcut imkânların daha yararlı bir şekilde kullanılmasını sağlamanın amaçlandığı”  gözetilerek işlem yapılmasına özen gösterilmelidir.

Bu Yönetmelik, kamuya açık karayolunda motorlu taşıtlarla yapılan yolcu ve eşya taşımalarını, taşımacı, acente, taşıma işleri komisyonculuğu, taşıma işleri organizatörlüğü, nakliyat ambarı işletmeciliği, kargo işletmeciliği, lojistik işletmeciliği, dağıtım işletmeciliği, terminal işletmeciliği ve benzeri taşımacılık faaliyetlerini yapanlar ile taşıma işlerinde çalışanları, taşımacılık faaliyetlerinde yararlanılan her türlü taşıt, araç, gereç, yapı, tesis ve benzerlerini kapsamaktadır.

Bu Yönetmeliği, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu,5393 sayılı Belediye Kanunu (15/j-80.Madde) ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu (Madde 7/1-l),Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği (Madde 19/1-h,Terminal yapı ve tesisleri tanımı) hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi,

1)      Şehirlerarası Özel Otobüs Terminali İşletmesi Kurulması ve İzin,

2)      Yolcu Terminali ve Yetki Belgesi,

3)      Yetki Belgesi Sahiplerinin Ortak Yükümlülükleri,

4)      Terminal İşletmecilerin Yükümlülükleri,

5)      Yolcu Taşımacılığı Faaliyetinde Bulunanların Yükümlülükleri

Hususlarında açıklanan düzenlemelere uyulmalıdır.

Yazıldı Güncel Mevzuat

ÖZEL ÖĞRENCİ BARINMA HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ DEĞİŞİKLİĞİ

Mar22
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

ÖZEL ÖĞRENCİ BARINMA HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ DEĞİŞİKLİĞİ

Kurum açma, kurucu ve kurucu temsilcisi

MADDE 4- (1) (Değişik: 22/1/2018-2018/11277 K.) Kurumların, kurum açma izni ile iş-yeri açma ve çalışma ruhsatları Bakanlık tarafından verilir. Kamu tüzel kişileri tarafından açılan kurumlara kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilebilmesi için kamu tüzel kişiliğinin mevzuatına uygun karar veya onaylarının bulunması gerekir. Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunması gerekli kültür varlıkları listesine alınan binalarda barınma hizmeti veren kurumlara 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu hükümleri uyarınca izin verilir. Bu binalarda bu Yönetmelik hükümlerine göre aranacak şartlar Bakanlıkça belirlenir.

(2) Kurucu ve kurucu temsilcisinin en az lisans mezunu olması şarttır.

(3) (Değişik: 22/1/2018-2018/11277 K.) Kurucular ve kurucu temsilcileri ile tüzel kişi kurucuların yönetim organlarının üyelerinde 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezası ya da affa uğramış olsa bile Devletin egemenlik alametlerine ve organlarının saygınlığına karşı suçlar, Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında işlenen suçlardan ceza almamış olması veya haklarında bu suçlardan dolayı kovuşturma bulunmaması, terör örgütlerine ya da Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti ya da iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmaması şartı aranır.

Bakanlıkça ve valilikçe yapılacak işlemler

MADDE 5- ………………………………….

(6) Kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenmeden her ne ad altında olursa olsun öğrenci barınma hizmeti veren yerler ile öğrenci ibaresi kullanılarak faaliyet gösteren barınma yerleri açılamaz ve işletilemez. 14/7/2005 tarihli ve 2005/9207 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik uyarınca yetkili idareden otel, motel, pansiyon ve benzeri konaklama tesisi ruhsatı alarak bu Yönetmelik kapsamında öğrenci barınma hizmeti veren veya öğrenci yurdu, öğrenci pansiyonu, öğrenci apartları, öğrenci stüdyo daireleri gibi işletilen ya da tabelasında öğrenci ibaresi bulunduran yerlerin işyeri açma ve çalışma ruhsatları yetkili idare tarafından iptal edilir. Bu yerler, ruhsatı veren yetkili idarece işlem yapılmaması veya ruhsatlarının bulunmaması halinde 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu hükümleri uyarınca valilikçe kapatılır.

(7) Kurum bilgilerinde değişiklik olması durumunda kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı yeniden düzenlenir.

Kurum binaları

MADDE 9- (1) Kurum açılacak binalarda aşağıdaki şartlar aranır.

a) (Değişik: 22/1/2018-2018/11277 K.) Meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri gibi umuma açık yerler veya alkollü içki satılan yerler ile ortaokul, imam-hatip ortaokulu ve ortaöğretim kurumları öğrencilerine barınma hizmeti veren öğrenci yurt ve pansiyonları arasında kapıdan kapıya en az yüz metre uzaklığın bulunması zorunludur. Yüz metre uzaklığın ölçümünde, bina ve tesislerin varsa bahçe kapıları, yoksa bina kapıları; kapıların birden fazla olması durumunda ise en yakını esas alınır. Yükseköğrenim öğrencilerine barınma hizmeti veren öğrenci yurtları, öğrenci pansiyonları, öğrenci apartları ve öğrenci stüdyo daireleri ise bu yerler ile aynı binada bulanamaz. Öğrencilere barınma hizmeti veren kurumların binaları ile akaryakıt istasyonları, yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı maddelerin üretildiği veya depolandığı yerler arasında kuş uçuşu en az yüz metre mesafe bulunması zorunludur. Bu bentte belirtilen mesafelerin ve işletmelerin tespitinde kurum açma izni verilmesi için inceleme yapanlar tarafından gerektiğinde ilgili kurumlarla işbirliği yapılır.

b) Kurum binaları ve bahçelerinde baz istasyonları bulunamaz.

………………………………………………………………………………

9) Kurum binalarının yangından korunmasına ilişkin bu Yönetmelikte belirtilen şartların dışında 27/11/2007 tarihli ve 2007/12937 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik hükümleri doğrultusunda gerekli tedbirler alınır. (Ek cümle: 22/01/2018-2018/11277 K.) Kurum binalarının iç ve dış duvarları ile tavan döşemelerinde anılan Yönetmeliğin 26., 27 nci, 28 inci ve 29 uncu maddeleri dikkate alınarak ahşap ve yanma özelliği yüksek malzemelerden yapılmış giydirmeler kullanılmaz.

Kuruculuk ve kurucu temsilciliği hakkının kaybedilmesi

MADDE 14- (1) Gerçek kişi olan kurucunun kuruculuk hakkı aşağıdaki durumlarda sona erer.

a) (Mülga: 22/1/2018-2018/11277 K.)

b) Kurucunun ölümü halinde mirasçılık belgesinde belirtilen kanuni mirasçılar kendi aralarından birini üç ay içinde kurucu olarak belirler. Ancak her halde kanuni mirasçıların kurumun kuruculuğunu, kurucunun ölüm tarihinden itibaren altı ay içinde tüzel kişiliğe dönüştürmeleri ya da kurumu aralarından birisine veya bir başka kurucuya devretmeleri gerekir. Altı ay içinde tüzel kişiliğin oluşturulmaması veya kurum devrinin yapılmaması halinde bu teklif yapılıncaya kadar valilikçe gerekli tedbirler alınarak kurumun barınma hizmeti vermesine ara verilir. Barınma hizmeti vermesine ara verilen kurumun, altı ay içinde tüzel kişiliğinin oluşturulmaması veya kurum devrinin yapılmaması durumunda kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilir.

c) Kurucunun kurumunu devretmesi halinde devralan kurucunun 10. madde uyarınca Bakanlıkça belirlenen belgelerle birlikte bir ay içinde devir müracaatını yapmaması veya 4.maddedeki şartları taşımaması nedeniyle üç ay içinde kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının devralan kurucu adına düzenlenememesi halinde kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı yetkili makam tarafından iptal edilir.

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Genelgeler

Mar19
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 Sayı     : 30546965-349-E.18950                                                                          11/09/2017

Konu   : Park Yasakları

…………………  VALİLİĞİNE

 

             Son zamanlarda şehir merkezlerindeki trafik yoğunluğu nedeniyle gerçek ve tüzel kişilere ait araçların gelişigüzel park edilmesiyle trafik akışının engellediği ve trafik güvenliğinin tehlikeye sokulduğu gözlenmektedir. Bu nedenle, belediyelerin trafik güvenliği bağlamında gerekli önlemleri alması gereği ortaya çıkmıştır.

Bilindiği üzere, 5393 sayılı Belediye Kanunu`nun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (p) bendinde belirtilen “Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları için durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, kanunların verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek.” görevi ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu`nun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen “…kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksilerin durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek ve kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek.” görevi ve aynı Kanunun 9 uncu maddesinde belirtilen “büyükşehir belediyesine verilen trafik hizmetlerini plânlama, koordinasyon ve güzergâh belirlemesi ile taksi, dolmuş ve servis araçlarının durak ve araç park yerlerinin tespit etmek” görevleri belediye sınırları içinde belediyelere, büyükşehir belediye sınırları içinde ise büyükşehir belediyeleri ulaşım koordinasyon merkezlerine verilmiş olup, ulaşım koordinasyon merkezi tarafından toplu taşıma ile ilgili alınan kararların, belediyeler ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgililer için bağlayıcı olduğu hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, 5216 sayılı Kanun`a istinaden yürürlüğe konulan Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği`nin 18 inci maddesinde de, büyükşehir belediyelerine trafik hizmetleriyle ilgili olarak verilen görevler, ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

5393 sayılı Belediye Kanunu ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde; belediye sınırları içinde belediye idarelerinin, büyükşehir belediyesinin sınırları içinde UKOME`LERİN mevzuatla yetkili kılındığı durumlarda mahalli ihtiyaç ve şartlara göre trafik düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri almak, trafiğin düzenli bir şekilde akışını sağlamak bakımından alt yapı hizmetleri ile ilgili tedbirleri almak, taksi, dolmuş ve servis araçlarının durak ve araç park yerleri tespit etmek ve bu kapsamda trafik düzeni ve güvenliği yönünden belediye sınırları içinde ticari amaçla çalıştırılacak yolcu ve yük taşıtları ile motorsuz taşıtların trafik akışını ve güvenliğini sağlamak için;

– Toplu taşıma araçlarına ait duraklarda motorlu ya da motorsuz araçlar ile durmak, park etmek ya da bekleme yapmak,

– Toplu taşıma araçları ile yetkili birimlerce kendilerine tahsis edilmiş duraklar dışında yolcu almak, indirmek, park etmek ve bekleme yapmak,

– Kendilerine tahsis edilmiş duraklarda, belirlenen sayıdan fazla araç ile duraklama yapmak,

– Taksi ve taksi dolmuş sahiplerinin, belediyelerin yetkili organ ve kurulları tarafından belirlenmiş yerler dışında taksi/dolmuş durağı kurmak,

– Toplu taşıma araçları ile taşımacılık hizmeti esnasında belediye meclisi/UKOME tarafından belirlenen bekleme yeri ve duraklarına, trafiği aksatmayacak, can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek, bekleme yeri ve durak alanını taşmayacak şekilde nizami yanaşmamak,

– Toplu taşıma araçları ile, taşımacılık hizmeti esnasında belediye meclisi/UKOME kararıyla belirlenmiş trafik düzenlemelerinde ya da mücbir sebeplerle oluşacak hallerde, trafik zabıtası veya belediye zabıtasınca yönlendirilecekleri geçici güzergâhlara uymamak,

– Engellilerin kullanımına ayrılmış park yerlerine uygulanan park yasaklarına uymamak,

– Yayaların gelip geçtiği kaldırımlara park etmek,

– Duraklama ve park etme yasağı trafik levhaları ve işaretlerinin olduğu yerlere park etmek,

Şeklinde zuhur eden ihlallerin önlenmesi, trafik akışının engellenmemesi ve trafik güvenliğinin tehlikeye sokulmaması bakımından, jandarma ve emniyet trafik zabıta birimleriyle işbirliği yapılmak suretiyle, belediyeler ve büyükşehir belediyelerinin toplu taşıma ve trafik mevzuatının kendilerine verdiği yetki doğrultusunda gerekli önlemleri alması hususunda;

Bilgi ve gereğini rica ederim.

 

T.C.

GIDA TARIM VEHAYVANCILIK BAKANLIĞI

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

 

  Sayı     : 58776518-600-E.2730406

Konu   : Tarım Arazilerinde İfraz ve

 

Mülkiyet Devri İşlemleri hk.

 

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

(Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü)

 

                   Bilindiği üzere tarım arazilerinin bölünmesinin önlenmesi amacıyla hazırlanan ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda değişiklik yapan 6537 sayılı Kanun

                  15.05.2014   tarih ve 29001 sayılı Resmi Gazetede, Kanun kapsamında hazırlanan “Tarımsal  Arazilerin Mülkiyetinin Devrine İlişkin Yönetmelik” 31.12.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Adı geçen Kanun ve Yönetmelik gereğince, tarım arazileri ile ilgili ifraz, satış, hisseli satış ve miras yolu ile intikal işlemleri Bakanlığımız taşra birimlerince verilen görüşler doğrultusunda yapılabilmektedir.

Ancak, tarım arazilerinde yukarıda belirtilen taleplerle ilgili olarak, Belediye Başkanlıkları tarafından çevre düzeni planları veya onaylanmamış imar planları gerekçe gösterilerek tarım arazilerinin ifrazı veya hisseli satışları ile ilgili konularda uygun görüş verildiği tespit edilmiştir. 3194 sayılı İmar Kanunun 8. Maddesinin b bendinde; İmar Planları; Nazım imar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir.” aynı maddenin c bendinde ise ’Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere planlanamaz.” hükmü yer almaktadır. Bununla birlikte, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 25.5.2017 tarihli genelgesinde“ taşınmazın uygulama imar planı ve nazım imar planı (mevzi imar planı ve revizyon imar planı dahil) içerisinde olup olmadığının soru konusu edilmesi gerekmekte olup, “çevre düzeni planı” ile ilgili bir değerlendirme s konusu edilmeyecektir” ifadesi bulunmaktadır.

Bu kapsamda; tarım arazileri ile ilgili ifraz, satış, hisseli satış ve miras yolu ile intikal işlemlerine ilişkin konularda, çevre düzeni planları veya onaylanmamış imar planlarının gerekçe gösterilerek görüş oluşturulmaması konusunda Belediye Başkanlıklarının talimatlandırılması hususunda;

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

 

 

T.C.

MAKİNA VE KİMYA ENDÜSTRİSİ KURUMU

MKE Hurda İşletmesi Müdürlüğü

 

Sayı     : 33518537-120.03-E.160846                                                                 23/10/2017

Konu   :Kamu Hurdaları

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

(MAHALLİ İDARELERGENEL MÜDÜRLÜĞÜ)

           Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin silah ve mühimmat ihtiyaçlarını azami yerli katkı ile düşük maliyetle ve kaliteli ürünlerle karşılamayı kendine misyon edinen Kurumumuz, üretim için gerekli olan hammadde ihtiyacını, Kamu Kurum ve Kuruluşları, Mahalli İdareler ile Askeri Birliklerin sahip olduğu hurda nitelikli malzemelerini, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı`nca her altı ayda bir belirlenen fiyatlar üzerinden satın alarak karşılaması, Ülkemiz savunması açısından önem arz etmektedir.

Bilindiği üzere, Kamu Kurum ve Kuruluşları, Mahalli İdareler ile Askeri birlikler, sahip olduğu hurda nitelikli malzemeleri ile ihtiyaç fazlası malzemelerini, Kurumumuza satış suretiyle devretmek zorundadır.

Konu ile ilgili mevzuat ve bazı mahkeme kararlarına özetle aşağıda yer verilmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarında bulunan hurdaların değerlendirilmesi amacıyla, 25.12.1937 tarih ve 3792 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3284 sayılı “Bazı Maden Hurdalarının Dışarı Çıkarılmasının Yasak Edilmesi ve Satın Alınması Hakkında Kanun” çıkarılarak maden hurdalarının askeri fabrikalara devri kararlaştırılmıştır. Kurum Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğünün külli halefi olup buna ilişkin 15.03.1950 tarih ve 7457 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5591 sayılı Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Kanunu`nun ilgili 18 inci maddesinde “Aşağıda yazılı fabrika ve tesislerle Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü ve Grup Müdürlüklerinin bütün menkul ve gayrimenkul mevcutları alacak ve borçlar ve çeşitli kanun ve tüzüklerle Askeri Fabrikalara tanınmış olan bütün hakları ve yetkileri bu Kuruma (MKE Kurumu) intikal eder.” denilmektedir.

233 sayılı KHK`ye dayanılarak çıkarılan, 28.10.1984 tarih ve 18559 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan MKE Kurumu Ana Statüsünün, Teşekkül ‘ün Amaç ve Faaliyet Konuları başlıklı 4 üncü maddesinin 7. fıkrasında; “Resmi daire ve idareler, iktisadi devlet teşebbüsleri, müesseseler ve bağlı ortaklıklar, uluslararası ikili anlaşmalara giren kuruluş ve teşekkürlerin hurdaya ayırdıkları her türlü maden, malzeme, araç ve gereçleri toplamak, değerlendirmek ve kullanmak” ibaresi yer almaktadır.

20.03.1971 tarihinde çıkarılan 7/2156 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile “Resmi Daire ve İdareler ve İktisadi Devlet Teşekkülleri ile bunlara ait müessese ve iştiraklerinin malik oldukları he çeşit maden hurdaları ile bunların hurda halindeki halitalarının ve kullanılmayacak bir hale gelmiş bulunan muharrik ve müteharrik araçlarının kendi ihtiyaçlarından fazlalarının, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından altı ayda bir piyasa etütlerine dayanılarak yapacağı tespit ve teklif ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca kabul edilecek fiyatlarla Kuruma satış suretiyle devirleri” kararlaştırılmıştır.

19.03.2001 tarih ve 2001/15 sayılı BaşbakanlıkGenelgesinde,7/2156 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı hükümleri çerçevesinde “her türlü hurda malzemenin kamu kurum ve kuruluşlarınca Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu Hurda Sanayi İşletmeleri (Hurdasan) A.Ş.`ye satış suretiyle devri” öngörülmüştür.22.02.2010 tarih 2010/1 sayılı Milli Savunma Bakanlığı Genelgesinde 3824 sayılı Kanun, 7/2156 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve 2001/15sayılı Başbakanlık Genelgesi hükümleri çerçevesinde “İl Özel İdarelerinde bulunan ve oluşacak olan her türlü malzemenin MKE Kurumu Hurda İşletmesi Müdürlüğüne satış suretiyle devrinin temini hususunda gereği” öngörülmüştür.

04.01.2005   tarih ve 25690 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Özelleştirme programında bulunan kuruluşların. Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Maden Hurdalarının Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumuna Satış Yoluyla Devri Hakkındaki 7/2156 sayılı Kararname kapsamı dışına çıkarılmasına ilişkin” 14 Aralık 2004 tarih ve 2004/8256 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı aleyhine 2006/385 Esasına kayden MKE Kurumu tarafından açılan davanın Danıştay 1O. Hukuk Dairesi tarafından kabulüne karar verilerek, Kararname iptal edilmiştir.

06.08.2006   tarih ve 26251 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2006/10783 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün sahip olduğu hurda ray, travers ve diğer metal hurdalarının satışının, kamu kurum ve kuruluşlarının her türlü hurda malzemelerini Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun bağlı ortaklığı olan Hurdasan A.Ş.`ye satış suretiyle devri hakkındaki 7/2156 sayılı Kararname kapsamı dışına çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararının İptali için açılan 2006/5526 Esaslı davada Danıştay 1O.Hukuk Dairesi tarafından davanın kabulüne karar verilerek Kararname iptal edilmiştir.

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünüzün; İl Özel İdarelerinin 5535 sayılı kanunun İl Özel İdarelerine bedelsiz teslimini öngördüğü araçları doğrudan ihale yoluyla satabileceğine ilişkin 06.11.2006tarihli görüşünün iptaline ilişkin Kurum tarafından açılan dava Ankara13.İdare Mahkemesinin 2006/540 Esas ve 31.01.2008 tarihli Kararı ile kabul edilerek işlem iptal edilmiş olup, karar Danıştay 1O. Dairesi tarafından onanmıştır.

7/2156 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve 2001/15 sayılı Başbakanlık Genelgesine istinaden Türkiye Elektrik İletim A.Ş. ile Kurum arasında 01.03.2004 tarihinde imzalanan hurda malzeme devir protokolünün tek taraflı olarak adı geçen kurum tarafından yürürlükten kaldırılmasına ilişkin 21.04.2011 tarih ve 1301 sayılı işlem hukuka aykırı bulunarak Ankara 1.İdareMahkemesinin 2011/1329 Esas ve 15.02.2013 tarihli Kararı ile iptal edilmiştir.

Akhisar Kaymakamlığının Akhisar Köylere Hizmet Götürme Birliğine ait demirbaş eşya ve malzemelerin satışının MKE Kurumuna yapılması isteminin reddine ilişkin Akhisar Köylere Hizmet Götürme Birliğinin 01.06.2010 tarih ve 2010/175 sayılı işleminin iptaline ilişkin Kurum tarafından açılan dava kabul edilerek Manisa l. İdare Mahkemesinin 2016/364 Esas ve 2016/1429 Kararı ile bahse konu karar iptal edilmiştir. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı`nın “Karayolu taşımalarının ekonomik, seri, elverişli, güvenli, verimli, kaliteli, çevreye kötü etkisi en az ve kamu yararını gözetecek şekilde düzenlenmesi çerçevesinde, ekonomik ve teknik ömrünü tamamlamış ticari motorlu karayolu taşıtlarının bir kısmının piyasadan çekilerek can ve mal güvenliğinin artırılması ve mevcut atıl kapasitenin azaltılarak sağlıklı bir taşımacılık piyasasının oluşturulabilmesine destek sağlamak” amaçlı Tebliğleri gereği teslim edilen ÖTA (ömrünü tamamlamış araçlar) ile, Tarımsal Desteklemelere İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı gereği, stokların korunması, av baskısının azaltılması ve sürdürülebilir balıkçılığın sağlanması için, on iki metre ve üzerindeki balıkçı gemilerini kendi isteği ile avcılıktan çıkaran gemi sahiplerine yapılacak desteklemeye ilişkin iş ve işlemlerle ilgili usul ve esasları belirlemek amaçlı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı`nın Tebliği; gereği kullanım dışı bırakılacak gemilerin işlemlerini yapmak hususlarında tarafımıza sorumluluk yüklenmiştir.

Mer`i mevzuat ve mahkeme kararlarına rağmen, bazı Mahalli İdarelerin (özellikle belediyeler),hurdalarını Kurumumuza satış suretiyle devretmek yerine hukuka aykırı olarak, çeşitli şekillerde kendilerince, değerlendirme yoluna gitmesi nedeniyle, haklarında hukuki süreç başlatılmaktadır. Bu bağlamda Mahalli İdarelerle yaşanan hukuki süreçler, iş ilişkimizi zedelemekte, aynı zamanda hukuk mercilerinin zaten ağır olan iş yükünü de artırmaktadır. Bu durum, ülke güvenliği ve savunmasında yer alan Kurumumuza finansman sağlayan, Hurda İşletmesi Müdürlüğünün tedarik kaynaklarını azaltması nedeniyle, Savunma Sanayine ilişkin faaliyetlerimizi olumsuz yönde etkilemektedir.

Yukarıda belirtilen Kanun, Kararname ve Genelgelerin vermiş olduğu görev ve yetkiler çerçevesinde, tüm Kamu Kurum ve Kuruluşları, Mahalli İdareler ile Askeri Birliklerin sahip olduğu hurda nitelikli malzemelerini, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı`nca her altı ayda bir belirlenen fiyatlar üzerinden satın alarak savunma ihtiyaçlarına yönelik hammadde ihtiyacının karşılanması, bu kapsamdaki Kuruluşların hurda malzemelerinin tümünü Kurumumuza devretmesi ile mümkün olabilmektedir. Özellikle Genel Müdürlüğünüz Mahalli İdareler Kontrolörlerince, Mahalli idareleri denetimleri esnasında, yukarıda arz edilen açıklamalar ışığında, denetim elamanlarınızın hurda malzemelerin Kuruluşumuza devredilmesi hususunda gerekli hassasiyeti göstermeleri hususunu arz ederiz.

 

T.C.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI

Sanayi Genel Müdürlüğü

 Sayı     : 60716828-010.99E.1705                                                       17/07/2017

               Konu   : Diğer Mevzuat İşleri

 

 

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

(Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü)

                  6948 sayılı Sanayi Sicil Kanunu gereği Bakanlığımızca sanayi işletmelerinin kayıtları tutulmaktadır. Kanunun 2 nci maddesi gereğince sanayi işletmeleri Üretime başladıktan tarihten itibaren iki ay içinde sanayi siciline kayıt olmak zorundadırlar. Süresinde kayıt olmayanlara idari para cezası uygulanmaktadır. Sanayi sicil kayıt işlemleri üretim yerinin bulunduğu İlin Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

“7033 sayılı Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 01 Temmuz 2017 tarihli ve 30111 sayılı Resmi Gazete `de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kanunun 4 üncü maddesi ile 6948 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde değişiklik yapılarak, sanayi işletmelerine İşyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlemesi için sanayi siciline kaydolduğuna dair yazının işyeri açma ve çalışma ruhsatı veren idareler tarafından aranması şartı getirilmiştir. Bu bağlamda, Belediyeler ve İl özel İdareleri tarafından yürütülen işyeri açma ve çalışma ruhsatı uygulamalarında 7033 sayılı Kanuna uygun işlem tesis edilmesinin sağlanması hususunda bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Yüz Kızartıcı Suç-İftira Suçunun Unsurları

Mar19
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Yüz Kızartıcı Suç-İftira Suçunun Unsurları

     657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125/E-g maddesinde; Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiili Devlet memurluğundan çıkarma cezası uygulanacak disiplin suçları arasında sayılmıştır.Diğer yandan; İftira suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267 inci maddesinde; “Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden  kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde tanımlanmıştır.Yapılan soruşturma sonucunda şüpheli açısından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar sonrası çoğu zaman iftira suçundan şikayet dilekçesi verildiğine çoğumuz şahit olmaktayız. Anayasamızın 74. maddesi “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla  Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.

İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette  bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma  başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerekir. Somut olayda,  sanığın müştekilere yönelik iddiaları nedeniyle yürütülen soruşturmada “kovuşturmaya yer olmadığına” dair verilen kararın, iftira suçunun  işlendiğinin kesin kanıtı olamayacağı ve sanığın Anayasa’nın 74. Maddesi ile teminat altına alınan “Anayasal dilekçe-şikayet hakkı” nı  kullandığı gözetilmeden ve iftira suçunun öğeleri ile suçsuz olduğunu  bildiği bir kişiye karşı suç yükleme özel kastının nasıl oluştuğu da  açıklanıp tartışılmadan, kanuni temelden yoksun gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi,” Yargıtay 4. Ceza Dairesi,2013/26612E., 2014/1652K., 22.01.2014 Tarihli Kararı.

 Görüldüğü üzere bu suçun özel kastla işlenmesinin sonucu olarak yalnızca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin bu suçu oluşturmadığı, Anayasal bir hak olan şikayet hakkı kapsamında kaldığı konusunda içtihat birliği vardır. Somut olayda iftira suçunun tüm koşulları titizlikle değerlendirilip buna göre bir sonuca varılmalıdır. Bununla birlikte burada söylemek istediğim bir başka husus ise verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın sonrasında aynı konuda yeni bir şikayet gerçekleştirilmesi ve bundan da ilkine dayalı olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun oluşacağıdır. Nitekim Yargıtay “Sanık B. P.nin, Y. Belediye Başkanı olan katılan İ. S. hakkında aynı mahiyetlerdeki benzer iddialarla ilgili olarak defalarca şikayet dilekçesi vermek suretiyle gerçekleşen eylemlerinde anayasal şikayet hakkını kullandığı, bu şikayetleri nedeniyle katılan hakkında iki kez dava açılıp bir kez beraatine, bir kez de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olduğu, diğer şikayetleri nedeniyle de yapılan ön incelemeler sonrasında soruşturma izni verilmemesi ve raporlar yeterli görülerek Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararları verilmiş olması karşısında; sanığın aynı mahiyetlerdeki benzer iddialarla ilgili olarak takipsizlik kararları verilmesine karşın defalarca yeniden şikayet dilekçesi vermek suretiyle gerçekleşen eyleminin kişilerin huzur ve sükununu bozmak suçunu oluşturup oluşturmadığı kararda açıklanıp tartışılmadan iftira suçundan hüküm kurulması”4.Ceza Dairesi.,2012/2516E., 2013/969K., 22.1.2013 Tarihli Kararı

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat, Yargı Kararları
Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız