• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Kategoride Yazılmış Makale ve Görüşler

Kamu Zararı Hakkında Açıklama

Tem04
2019
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

          

Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte, 15 Haziran 2019 tarihi itibariyle değişiklikler yapılmış olup, yapılan değişikliklere kısaca değinirsek;

 

 

              1-KAMU ZARARININ TANIMI YENİDEN YAPILMIŞTIR.

Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 1.maddesinde yönetmeliğin 4. maddesindeki tanımlar kısmı yeniden düzenlenmiştir.

Buna göre tanımlar kısmına hukuk birimi eklenmiş, “strateji geliştirme birimi” tanımdan çıkarılarak bunu yerine “takibe yetkili birim” tanımlanmıştır. Ayrıca tanımlar kısmında “kamu zararının” yeniden tanımlandığı görülmekte olup; yönetmelikte daha önce Kamu zararı; Mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıyla doğan zarar şeklinde tanımlanmışken, yapılan düzenleme ile kamu zararının; Kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasından doğan zarar şeklinde tanımlandığı görülmüştür. Böylece kamu kaynaklarındaki artışın engellenmesine veya kamu kaynaklarının azalmasıyla ortaya çıkan zararın kamu zararı olarak nitelenmesi, mevzuata aykırı karar, işlem yada eylemlerin kasıt, kusur ve ihmal sonucu meydana gelmesine bağlanmıştır. Böyle bir illiyet bağının bulunmaması halinde oluşan zarar kamu zararı olarak nitelendirilemeyecektir. Yapılan değişiklik ile yönetmeliğin “kamu zararının tespiti ve bildirilmesi” başlıklı 7. maddesinin 1.fıkrasında, kamu zararının tespitinde; a) kontrol, denetim ve inceleme b) Sayıştay’ca kesin hükme bağlama şeklinde önceki yönetmelikle aynı düzenleme yapılırken, önceki yönetmelikte c) adli, idari ve askeri yargılama kaldırılarak yerine c) yargılama sonucunda tespit edileceği şeklinde değişiklik yapılmıştır.

             2-KAMU ZARARIN DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN EK-1 DEĞERLENDİRME FORMU DÜZENLEMİŞTİR.

Yönetmelikle  yapılan değişiklik ile 7. maddenin 2. fıkrası değiştirilerek 7/A, 7/B ve 7/C maddeleri eklenmiştir.

7/A maddesinde kontrol, denetim ve inceleme sonucu tespit edilen zararın değerlendirmesi için yeni olarak Ek:1 “değerlendirme formu” oluşturulduğu görülmüş olup; bu yolla yapılan tespitte, harcama yetkilisinin de görüşü alınarak harcama birimi tarafından söz konusu formun doldurulması ve merkezde en üst yöneticinin taşrada ise idarenin taşrada bulunan en üst yöneticisinin değerlendirmesine sunulacağı, bunların gerek görmesi halinde hukuk biriminin görüşü ile sorumluların ve/veya ilgililerin bilgisine başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca değerlendirmenin 60 gün içinde sonuçlandırılmasının yine hüküm altına alındığı görülmektedir.

             3-KAMU ZARARI İÇİN HUKUK BİRİMİNDEN GÖRÜŞ ALINABİLECEKTİR

Böylece yapılan düzenleme ile kamu zararına ilişkin olarak sorumlu veya ilgililerin bilgisine başvurulması ayrıca gerekli durumlarda hukuk biriminin görüşüne başvurulması hususu yönetmeliğe konulmuştur. Söz konusu değerlendirmenin belli bir süreye (60 gün) bağlanmış olması da anlamlıdır.

            4-KAMU ZARARI İLE SORUMLU ARASINDA KAST, KUSUR VE İLLİYET BAĞI KURULMALIDIR

Yönetmeliğin  7/A maddesinin devamında yer alan 3.fıkrada Kamu zararına ilişkin tespitlerin değerlendirilmesinde dikkate alınacak hususların;

a) Kamu görevlilerinin mevzuata aykırı karar, işlem veya eyleminin varlığı.

b) Mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemden bir kamu zararı oluşması.

c) Sorumlu ve ilgililerin belirlenmesi.

ç) Kamu zararının; sorumlunun kasıt, kusur veya ihmalinden kaynaklandığına ilişkin illiyet bağının kurulması.

Şeklinde belirlenmiştir. Bu düzenlemede göze çarpan önemli bir husus, ortaya çıkan zararın kamu zararı olarak nitelenmesi için zarar ile sorumlunun kast, kusur ve ihmali arasında illiyet bağı kurulması gerektiğidir. Zararın sorumlunun kast, kusur ve ihmalinden kaynaklandığı ortaya konulamıyorsa kamu zararı söz konusu olmayacaktır.

Diğer taraftan maddenin devamında (6) “Kontrol, denetim veya inceleme sonucunda tespit edilen zararın, yapılan değerlendirme sonucunda kamu zararı niteliği taşımamakla birlikte, tahsili gereken bir alacak olduğuna karar verilmesi halinde bu alacak genel hükümlere göre takip ve tahsil edilir.” Hükmü getirilmiş, ortaya çıkan zararın kamu zararı olarak nitelenemediği durumda tahsili gereken bir alacak olması halinde alacağın genel hükümlere göre takip ve tahsilinin yapılacağı düzenlemesinde bulunulmuştur.

            5-SAYIŞTAY DENETÇİLERİNİN TESPİTLERİNE DAİR KAMU ZARARLARI İÇİN AYRI BİR DÜZENLEME YAPILDI

Yapılan değişiklik ile 7.maddeye eklenen 7/B maddesinde Kamu Zararının Sayıştay tarafından tespiti hususu düzenlenmiş olup; Sayıştay denetçileri tarafından tespit edilen hususlara ilişkin olarak ilgisine göre üst yönetici veya idarenin taşrada bulunan en üst yöneticisinin, gerek görmesi halinde söz konusu sorguları ihbar kabul ederek kontrol, denetim ve inceleme başlatacağı ve Yönetmeliğin 7/A maddesi hükümlerine göre değerlendirmeye tabi tutacağı, değerlendirme sonucuna göre kamu zararı veya kamu zararı niteliği taşımamakla birlikte tahsil edilmesi gereken bir alacak olduğuna karar verilmesi durumunda sorumlular ve/veya ilgililer hakkında takip ve tahsil işlemleri başlatılacağı, ayrıca, sorumlularla ilgili süreç, 03/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanununa göre devam edeceği hüküm altına alınmıştır.

             6-MAHKEME KARARINA DAYALI TESPİTLER HUKUK BİRİMİNE İNTİKAL EDECEKTİR.

Yapılan değişiklik 7/C maddesinde kamu zararının yargılama suretiyle tespiti halinde, Mahkemeler tarafından 5018 Sayılı Kanunun 71. maddesi kapsamına girdiği tespit edilerek kamu zararı olduğuna hükmedilen kararların idareye tebliğini müteakiben alacağın, idareyi temsile yetkili hukuk birimi tarafından takip ve tahsil edileceği hüküm altına alınmıştır.

            7-KAMU ZARARINDAN DOĞAN ALACAĞIN TEBLİĞİ VE TAKİBİ DEĞİŞTİRİLMİŞTİR:

Yönetmeliğin “kamu zararından doğan alacağın tebliği ve takibi” başlıklı 10.maddesinin değiştirildiği, maddenin değiştirilmeden önceki halinde Kontrol, denetim veya inceleme sonucunda tespit edilen kamu zararı alacaklarının sorumlulara ve ilgililere tebliğ işlemlerine, değerlendirme işlemlerinin tamamlandığı tarihten itibaren beş iş günü içerisinde başlanacağı, tebliğde; borcun miktarı, sebebi, doğuş tarihi, faiz başlangıç tarihi, ödeme yeri, yedi günlük itiraz süresi, itiraz mercii belirtilerek, söz konusu tutarın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde ödenmesinin isteneceği, itirazın ise on iş günü içerisinde sonuçlandırılacağı, ancak itiraz ve itirazı değerlendirme süresinin bir aylık ödeme süresini etkilemeyeceği, yine Kamu zararı alacaklarının yapılan tebligata rağmen sorumlular ve/veya ilgililerce süresinde rızaen ödenmemesi halinde ilgili alacak takip dosyasının, sürenin bitiminden itibaren beş iş günü içerisinde, alacağın hükmen tahsili için, strateji geliştirme birimi veya taşradaki ilgili takip birimince kamu idaresini temsile yetkili hukuk birimine gönderileceği belirtilmişken; yapılan düzenleme ile Kontrol, denetim veya inceleme sonucunda tespit edilen kamu zararından doğan alacakların sorumlulara ve ilgililere tebliğ işlemlerine, yapılacak değerlendirme işlemlerinin tamamlanarak değerlendirme formunun takibe yetkili birime ulaştırıldığı tarihten itibaren (yönetmeliğin önceki halinde olduğu gibi) beş iş günü içerisinde başlanacağı, tebliğde; borcun miktarı, sebebi, doğuş tarihi, faiz başlangıç tarihi, ödeme yeri belirtilir ve sorumlulara ve/veya ilgililere ödeme, itiraz veya sulh teklifinde bulunmak üzere (yönetmeliğin önceki halinde farklı olarak) otuz gün süre verileceği, yine devamı maddelerde, sorumluların ve/veya ilgililerin varsa itirazlarının 15 gün içinde sonuçlandırılacağı, bu süre içinde sonuçlandırılmayan başvurular reddedilmiş sayılacağı, gerek görülmesi halinde harcama birimi ve/veya hukuk biriminin de görüşüne başvurularak itirazın sonuçlandırılabileceği; Sorumlu ve/veya ilgililerin taksitlendirme taleplerini de içeren sulh başvurularının; genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ve özel bütçeli idarelerde, 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre, kapsamdaki diğer kamu idarelerinde ise özel mevzuatındaki hükümlere göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

            8-KAMU ZARAR TAHSİLİ İÇİN SULH TEKLİFİNDE BULUNABİLECEKTİR:

Söz konusu maddenin eski halinde “Kamu zararı alacaklarının yapılan tebligata rağmen sorumlular ve/veya ilgililerce süresinde rızaen ödenmemesi halinde ilgili alacak takip dosyası, sürenin bitiminden itibaren beş iş günü içerisinde ….yetkili hukuk birimine gönderilir.” Şeklinde hüküm bulunurken yapılan düzenleme ile “Kamu zararı alacaklarının yapılan tebligata rağmen sorumlular ve/veya ilgililerce süresinde rızaen ödenmemesi, sulh teklifinde ya da itirazda bulunulmaması halinde sürenin bitiminden itibaren beş iş günü içerisinde, sulh teklifinin ya da itirazın idare tarafından reddedilmesi halinde ise bu ret tarihinden itibaren beş iş günü içerisinde ve her halükarda 30 günlük ödeme süresinden sonra ilgili alacak takip dosyası, alacağın tahsili için takibe yetkili birimce kamu idaresini temsile yetkili hukuk birimine gönderilir.” Şeklinde düzenlendiği, böylece ödeme süresinde itiraz süresinin de dikkate alındığı görülmektedir.

               9-YAZILI MUVAFAKAT VERİLMESİ HALİNDE İLGİLİNİN MAAŞINDANAN KESİNTİ YAPILABİLECEKTİR.

Rızaen ve sulh yoluyla tahsilat başlıklı 13.maddenin 3.fıkrasında yapıla değişiklik ile önceki Yönetmelikte, alacağın ilgilinin maaşında kesilebileceği hüküm altına alınmışken, yeni düzenleme ile ilgilinin yazılı muvafakati ile ancak maaştan kesilebileceği hüküm altına alınmıştır.

 

Yapı Kayıt Belgesi Hakkında Görüşler..

Kas16
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

YAZININ DEVAMI İÇİN LÜTFEN ÜYE OLUNUZ..

Yapı Kayıt belgesi ve İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı hakkındaki Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Görüşleri

           T.C. ÇEVRE VE ŞEHIRCILIK BAKANLIĞI Hukuk Müşavirliğinin 14.08.2018 tarihli olup “İmar Barışı” konulu,141192 sayılı ve Strateji Geliştirme Başkanlığına gönderdiği, Elazığ Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünün 17/07/2018 gün ve E.3437 sayılı yazısına cevaben verdiği görüşte; “3194 sayılı İmar Kanunu Çeçici16.maddesinin üçüncü fıkrasında, “Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir” hükmü, Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğin 6.maddesinin sekizinci fıkrasında da, “Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarda işyeri açma ve çalışma ruhsatı yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın verilir.” Hükmü yer almaktadır. Bu bağlamda, Yapı Kayıt Belgesi ruhsat ve eklerine aykırı yapılar için verilmekte olup bu belgenin alınması ile birlikte  yapıdaki imar mevzuatına aykırılıktan dolayı 3194 sayılı Kanuna  göre para cezası ve yıkım kararları verilmemekte ve bir nevi  yapının anılan Kanuna aykırı olarak yapılmasına  rağmen  bu yapının kullanılmasına engel teşkil etmemektedir. Belirtilen sebeplerle, işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilirken Yapı Kayıt Belgesi olan yapıların Yapı Kullanma İzin Belgesi varmış gibi değerlendirilmesi gerektiği, ancak Yapı Kullanım İzin Belgesi dışında işyeri açma ve çalışma  ruhsatı verilirken  ilgili mevzuatı gereğince aranan özel şartlar var ise bu şartların yerine getirilmesinin gerektiği değerlendirilmesi gerekir.” Denilmektedir.

 

T.C. ÇEVRE VE ŞEHIRCILIK BAKANLIĞI Tabiat Varlıklarını Koruma  Genel Müdürlüğünün 26.10.2018 tarihli olup “İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı” konulu,E.1922585 sayılı ve Bursa Valiliğine gönderdiği yazıda, “18.05.2018 gün ve  30425 sayılı  Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7143 sayılı Kanunla 3194 sayılı İmar Kanununa eklenen “İmar Barışı” başlığı altındaki Geçici 16.maddesi gereğince hazırlanan  Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında  Tebliğ hükümleri 06.06.2018 gün ve 30443 sayılı  Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş, 20 Eylül 2018 gün ve 30542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan değişiklikler ile son şeklini almıştır. Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğin 8.maddesinde, “Yapı kayıt belgesi düzenlenemeyecek yapılar” belirlenmiştir. Özel çevre koruma bölgeleri ve doğal sit alanları ile tabiat varlıkları kapsamında kalan yapılar yapı kayıt belgesi düzenlenmeyecek yapılar içerisinde yer almamaktadır”. Aynı Tebliğin 6.maddesinde, yapı kayıt belgesinin kullanım yerleri ile hükümler  açıklanmış, “Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarda işyeri açma ve çalışma ruhsatı yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın verilir.” Hükmü bulunduğu” açıklanmıştır.

             T.C. Bursa Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce 07.11.2018 günlü,E.28044 sayılı “Yapı Kayıt Belgesi” konulu, Yıldırım Belediye Başkanlığına  gönderilen cevabı yazısında; “……………3194 sayılı Kanuna ilave  edilen Geçici 16.maddesine istinaden  06.06.2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esasların 8.maddesinde Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarda işyeri açma ve çalışma ruhsatı yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın verilir” hükmüne  istinaden  İşyeri Açma ve Çalışma  Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik gereğince, özel yapı şekli gerektiren ve yapı kullanma izin  belgesi alınması  zorunlu olan ekmek fırını, otel, düğün salonu, hamam v.b. işyerleri için alınan yapı kayıt  belgesi ile  çalışma ruhsatı düzenlenip düzenlenemeyeceği, yapı kullanma izin  belgesi olan yapılarda otopark, sığınak gibi ticaret kullanımına yönelik  alınan yapı kayıt belgesine istinaden çalışma  ruhsatı verilip  verilemeyeceği ayrıca  doğal  sit alınları içinde mevcut kullanımdaki yapılar için ruhsat verilip verilemeyeceği  sorulmaktadır. Doğal  sit alanlarında uygulamalar hakkında Bakanlığımız Tabiat Varlıklarını Koruma  Genel Müdürlüğünün 26.10.2018 tarihli olup “İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı” konulu,E.1922585 sayılı ve Bursa Valiliğine gönderdiği doğal sit uygulamalarına ilişkin  görüşe  uyulması gerektiği”  değerlendirilmiştir.

 

KENT STRATEJİLERİ MERKEZİ YAZISINDAN ALINTIDIR..

Eki17
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

YAZININ DEVAMI İÇİN LÜTFEN ÜYE OLUNUZ !

KENT STRATEJİLERİ MERKEZİ YAZISINDAN ALINTIDIR.

1937, İzmir doğumlu Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin İzmir macerası 2009 yılında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun danışmanı olmasıyla başlar. Çünkü ilk ve orta öğretiminden sonra İzmir’den ayrılmış ve uzun yıllar Ankara’da yaşamıştır. Aslında 2009 sonrasındaki İzmir’deki varlığı da hep Ankara merkezli olmuş, İzmir’e yerleşmeyi tercih etmemiştir. Belediye başkan danışmanlığını üstlendiği 2009 yılındaki ilk danışmanlık icraatı ise, çoğu Ankara ve İstanbul’dan gelen akademisyen ve kültür pazarlamacısıyla birlikte Tarihi Havagazı Kültür Merkezi’nde yaptığı 24 Ekim 2009 tarihli Kültür Çalıştayı’dır. Bu çalıştay öyle bir çalıştaydır ki; adı bizde saklı birçok İzmirli kültür ve sanat emekçisi çalıştaya ya katılamamış ya da zorlama ile girmenin yolunu bulmuştur. Bu çalıştayla ilgili olarak değerli a1937, İzmir doğumlu Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin İzmir macerası 2009 yılında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun danışmanı olmasıyla başlar. Çünkü ilk ve orta öğretiminden sonra İzmir’den ayrılmış ve uzun yıllar Ankara’da yaşamıştır. Aslında 2009 sonrasındaki İzmir’deki varlığı da hep Ankara merkezli olmuş, İzmir’e yerleşmeyi tercih etmemiştir.Prof. Dr. İlhan Tekeli, o çalıştay sonrasında ortaya attığı “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi“, “İzmir-Tarih, İzmirlilerin Tarih İle İlişkisini Geliştirme Projesi” ve “Yeni Kültürpark Projesi” gibi tartışmalı birçok büyük projenin kaynağı olarak hep bu Kültür Çalıştayı’nı gösterir.

Gerçekleştirdiği bütün çalıştay, forum ve sempozyum gibi organizasyonlarda uyguladığı temel yöntem, “küreselleşme” ve “yönetişim” gibi neoliberal kavramlar üzerinden geliştirdiği ve “genel düşünceler” olarak adlandırdığı şablonu önceden katılımcılara dağıtmak ya da ilk konuşmayı yapmak suretiyle bu toplantıların “katılımcısı” yaptığı davetlileri kendi düşünceleri çevresinde toplama çabasından başka bir şey değildir. O nedenle ortaya attığı tüm projeler düşünsel olarak hep kendi kontrolündeki ve birbiri ile ilişkisi olan projelerdir. Böylelikle kendince bir “İzmir Yönetişim Modeli” oluşturduğuna inanır.

Geçen zaman içinde kendisi gibi düşünmeyenleri ya da kendi görüşlerine karşı çıkanları pek sevmediği, onlara genellikle “ayrık otu” muamelesi yaptığı görülmüştür. Şayet bu “ayrık otları” kazara bu tür toplantılara katılıp farklı bir görüş ifade edecek olsalar, onları toplum içinde azarlamaya kadar giden tepkiler verir. Bu durum, tanıklıklarla kanıtlanmış sıradan olaylardandır.Çünkü başının üstünde şehir ve bölge plancısı olmanın dışında, her şeyle ilgilenmiş olmaktan kaynaklanan akademik bir hâle vardır. O nedenle, her şeyi bilen ve yanılmayan, yanılması mümkün olmayan, bu nedenle de kutsanan bir “hoca“dır.Kendisi öylesine bir “hoca“dır ki, bir toplantıda ya da görüşmede fikirlerine karşı çıkıp “bir de şöyle olabilir mi?” diye soracak olsanız; kendisinden çok çevresindekiler size karşı çıkıp, “hocamızdan daha iyi mi biliyorsun?” ya da “o hocadır, onu dinleyip saygı göstermek gerekir” gibi itirazlarla sizi dışlamaya kalkarlar.Oysa bilim, tek bir doğruyu desteklemez ve önermez. Bilim; özellikle de sosyal bilimler farklı fikirlerin varlık ve önemini, farklı koşullardaki geçerliliğini ve bu fikirler üzerinden gerçekleştirilecek tartışma ve değerlendirmelerle o koşullarda geçerli olan doğrunun bulunmasını savunur.

O nedenle camideki, mescitteki “hoca” ile üniversitedeki ya da başka bir yerdeki bilim emekçisi “hoca“yı birbirine karıştırmamak gerekir.  İzmir Büyükşehir Belediyesi de onun bu başının üstündeki hâlenin ne gibi işlere yarayabileceğinin -elbette ki- farkındadır ve çoğu kez ona bile sormadan adını başka başka yerlerde yazıp çizerek onun itibarını kullanmaya çalışır. Bu konu da, yine kendi ağzından doğrulanmış hazin bir durumdur.Bazen danışman olmakla uygulayıcı olmayı birbirine karıştırdığı da olur ve Kültürpark Projesi gibi önemli ve tartışmalı projelerde belediye başkanından daha fazla öne çıkarak ve meslek odalarına ayar vermeye çalışarak kibirli bir dille projeyi savunmaya kalkar.Evet, ne yazık ki, doğup büyüdüğü bu kent, sevgili hocamızın yıllardır başka diyarlarda yazıp çizip biriktirdiği akademik itibarı çok kısa bir süre içinde kaybettiği, bütün umutlarını bağladığı “küreselleşme” ve “yönetişim” gibi kavramların dünya çapında hızla gözden düştüğü bir dönemde onu umutsuzluğa düşüren bir kent olmuştur.Kısacası akademik bilgi ve birikim, İzmir düzlemindeki büyük proje uygulamalarıyla iflas etmiş, kurguladığı hiçbir proje sonuca ulaşamamıştır. Sevgili Hocamız şimdi de bütün bu yaptıklarını ya da yapamadıklarını, sonuçlandırdıklarını ya da sonuçlandıramadıklarını “İzmir Modeli” adı verilen beş ciltlik serinin ikinci cildinde bir araya getirerek kendini ve düşüncelerini yeniden ve yeniden pazarlamaya çalışmaktadır. Sanki belediye başkanının başarısızlığı altında kendi projeleri, kendi çalışmaları yokmuş gibi…Hem de aday olmayacağını açıklayarak kendini “topal ördek” konumuna düşüren sevgili başkanı adına kendi ekibi ile birlikte beş ciltlik yeni bir methiye yazmayı göze alarak…

 

A.Rıza AVCAN

Devlet Personel Başkanlığı’nın Görüşü

Ağu13
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

ÖZET: Disiplin cezaları özlük dosyalarından silinen memurlara, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 64.maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kademe ilerlemesi uygulanıp uygulanamayacağı hususu ile bu durumda bulunan memurların söz konusu Kanunun 37.maddesi hükmünden yararlandırılıp yararlandırılamayacakları hk. (Devlet Personel Başkanlığının 18.08.2016 günlü ve 4871 sayılı görüşü)

Disiplin cezaları özlük dosyalarından silinen memurlara, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 64.maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kademe ilerlemesi uygulanıp uygulanamayacağı hususu ile bu durumda bulunan memurların söz konusu Kanunun 37 nci maddesi hükmünden yararlandırılıp yararlandırılamayacakları hususunda görüş talep eden ilgi yazı incelenmiştir.

Bilindiği üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Kademe ve kademe ilerlemesi” başlıklı 64.maddesinin dördüncü fıkrasında, “Son sekiz yıl içinde herhangi bir disiplin cezası almayan memurlara, aylık derecelerinin yükseltilmesinde dikkate alınmak üzere bir kademe ilerlemesi uygulanır.” hükmü, “Yükselinebilecek derecenin üstünde bir dereceye yükselme” başlıklı 37.maddesinde ise “Bu kanun hükümlerine göre öğrenim durumları, hizmet sınıfları ve görev unvanları itibariyle azami yükselebilecekleri derecelerin dördüncü kademesinden aylık almaya hak kazanan ve son sekiz yıllık süre içinde herhangi bir disiplin cezası almayanların kazanılmış hak aylıkları kadro şartı aranmaksızın bir üst dereceye yükseltilir.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan, mezkur Kanunun “Disiplin cezalarının bir süre sonra özlük dosyasından silinmesi” başlıklı 133.maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında, “Disiplin cezaları memurun özlük dosyasına işlenir. Devlet memurluğundan çıkarma cezasından başka bir disiplin cezasına çarptırılmış olan memur uyarma ve kınama cezalarının uygulanmasından 5 sene, diğer cezaların uygulanmasından 10 sene sonra atamaya yetkili amire başvurarak, verilmiş olan cezalarının özlük dosyasından silinmesini isteyebilir. Memurun, yukarıda yazılan süreler içerisindeki davranışları, bu isteğini haklı kılacak nitelikte görülürse, isteğinin yerine getirilmesine karar verilerek bu karar özlük dosyasına işlenir.” hükmü bulunmaktadır.

Bu itibarla, Devlet memurlarının 657 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında bir kademe ilerlemesi uygulamasından yararlandırılması veya bu Kanunun 37 nci maddesi kapsamında kazanılmış hak aylıklarının kadro şartı aranmaksızın bir üst dereceye yükseltilebilmesi için son sekiz yıl içinde herhangi bir disiplin cezası almamış olmaları gerekmekte olup, memurun herhangi bir disiplin cezası alması halinde söz konusu maddelere ilişkin hizmet süresinin sıfırlanacağı ve bu tarihten itibaren sürelerin yeniden başlayacağı, disiplin cezasının özlük dosyasından silinmiş olmasının bu sürelerin hesabını etkilemeyeceği mütalaa edilmektedir.

İmar Barışına İlişkin Açıklamalar

Tem26
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

İMAR BARIŞI NEDİR?

Mülkiyet ve imar sorunu olan, imar almadan yapılan yapılar veya imar alınmış ama daha sonra eklentiler yapılmış yapılar için getirilen barış planıdır. İmar barışı, vatandaşın yıllardır oturduğu yerlere meşruiyet kazandıracak bir düzenlemedir.

Hangi yapılar imar barışı kapsamına girecek?

31 Aralık 2017 tarihinden önce yapılmış ruhsatsız veya ruhsatlı ancak proje eklerine aykırı olan tüm yapıları kapsıyor. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır. Ancak C-15’in altı olarak tanımlanan depreme dayanıksız binalar kapsam dışı kalacaktır. “Yapının depreme dayanıklılığı, fen ve sanat norm ve standartlarına aykırılığı hususu yapı malikinin sorumluluğundadır.

İmar barışının vatandaşa ne yararı olacak?

İmar barışı kapsamında ruhsatsız ve iskânsız yapılar kayıt altına alınarak, iskân verilecek. Su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilecek. Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilecektir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmesi safhasında e-Devlet sistemi üzerinden veya kurum ve kuruluşlara yapılan müracaatta yalan ve yanlış beyanda bulunanlar hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” başlıklı 206’ncı maddesi uyarınca suç duyurusunda bulunulur. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemeyecek yapılar için bu belgenin düzenlendiğinin tespit edilmesi durumunda, Yapı Kayıt Belgesi iptal edilir, bu  belgenin sağlamış olduğu haklar geri alınır, Yapı Kayıt Belgesi bedeli olarak  yatırılmış olan bedel iade edilmez ve belge düzenlenmesi safhasında yalan ve  yanlış beyanda bulunulan müracaat sahibi hakkında 10. maddenin ikinci fıkrası  uyarınca suç duyurusunda bulunulacaktır.

İmar barışı ile kat mülkiyeti alınabilinecek mi?

Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda konutlarda %6, ticari kullanımlarda %10 oranında kayıt bedeli alınır.

Yapı Kayıt Belgesi alan vatandaşın bu süreçten sonra isterse kat mülkiyetli tapuya geçiş yapabilecektir. Bunun için mevcut binanın projesinin çizilmesi gerekir. Bundan dolayı da mühendislik, yapı denetim büroları ile iş birliği yapılması gerekir. Vatandaşın başvuru esnasında verdiği bilgiler, binanın proje-ölçüm çalışmaları ile örtüşmediği takdirde tapu hakkını kaybedebilir. Alınan yapı kayıt belgesi iptal edilebilir ve yanlış beyandan dolayı devletle barışmayı beklerken davalık olunabilir. Vatandaşların alanında uzman mühendislik büroları veya yapı denetim kuruluşları ile çalışmaları yararlarına olur. Arazi çalışmaları yapılarak yapı ölçümlerinin tespiti yapıldıktan sonra Yapı Kayıt Belgesi başvurusunda bulunmaları sonucu iş yeri ruhsatıyla yaşanan yapının imarla ilgili sorunları da ortadan kalkmış olur.

 

İmar barışı için uygulama süreci

İmar barışı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kuruluşlara başvurulabilecektir. İmar barışı için son gün 31 Aralık 2018 olarak belirlenmiş olup, bu tarihe kadar başvuru yapılabilecek. Yapılan tespit sonucunda, arsa emlak değeri ile yapı yaklaşık maliyeti toplamı üzerinden %3 oranında kayıt bedeli alınacaktır. 100 metrekarelik bir ev için ödenecek tutar 2 bin 250 liradan başlayacaktır. Ancak, cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis işlemi için bedelin iki katı ödenecektir. Arsa emlak değeri belediyelerden öğrenilebilecek. Yapıların maliyetini hesaplamak için de tarımsal amaçlı basit binalar için metrekareye 200  lira, 1-2 katlı binalar ve basit sanayi yapıları için metrekareye 600 lira, 3-7  katlı binalar ve entegre sanayi yapıları için metrekareye bin lira, 8 ve daha  yüksek katlı binalar için metrekareye bin 600 lira, lüks binalar, villa,  alışveriş kompleksi, hastane gibi yapılar için de metrekare başına 2 bin lira,  güneş enerjisi santrallerinde (GES) megavat başına 100 bin lira değer  alınacaktır.

– İmar barışı sonrası alınacak “Yapı Kayıt Belgesi” ne zamana kadar geçerli olacak?

Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanacaktır.

– Bina, hazine arazisi üzerindeyse ne yapılacaktır? Binanın, Hazine’ye ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, bu taşınmazlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na tahsis edilecektir. Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine, taşınmazlar Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılacaktır. Bu durumda elde edilen gelirler bu maddenin ikinci fıkrasına göre genel bütçeye gelir kaydedilecektir.

– Bina, belediye arazisi üzerindeyse ne yapılacaktır? Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların, belediyelere ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine bedeli ilgili belediyesine ödenmek koşuluyla taşınmazlar rayiç bedel üzerinden belediyelerce doğrudan satılır.

HANGİ YAPILARA, “YAPI KAYIT BELGESİ” VERİLEMEZ

Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar ile Hazine’ye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunan yapılar, İstanbul Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi ile Tarihi Yarımada içindeki bazı alanların ve Gelibolu Yarımadası Tarihi Alanı’nın kapsam dışında olduğundan, bu madde hükümlerinden yararlandırılmaz.

Kanunda yer alan istisnalar dışında 4342 sayılı İmar barışının Mera alanlarında uygulanıp uygulanmayacağı sorusu akla gelmektedir. Merada, konaklama amacıyla özel kişilerce inşaa edilen yapılara da yapı kayıt belgesi düzenlendiği öğrenilmiştir. Mera Kanunu düzenlemesine göre durumu tartışırsak;

Mera Kanununda, hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için özgülenen kamuya ait yaylak, kışlak, otlak ve çayırlıkların hukuki durumunun düzenlendiği, meraların devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olması nedeniyle, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı ve zamanaşımı yoluyla edinilemeyeceği, sınırlarının daraltılamayacağı şeklindeki düzenlemelerine yer verilmiştir. Kanunun 3.maddesinde ise, Mera: Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yer, Yaylak ise, çiftçilerin hayvanları ile birlikte yaz mevsimini geçirmeleri, hayvanlarını otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yer” olarak tanımlanmıştır.

Kanununun ”Tahsis Kararı” başlıklı 12.maddesinde;

Komisyon, 11 inci maddeye göre belirlenen ihtiyacı karşılayacak miktarda mera, yaylak ve kışlaklar ile bunlarla ilgili sulama ve geçit yeri olarak tespit edilen alanları halkın ortak olarak yararlanmaları amacıyla, o köy veya belediye tüzel kişiliğine tahsis eder ve tahsis kararı valiliğin onayına sunulur. Bu kararda, tahsis edilen yerin niteliği, miktarı, sınırları, hayvan sulama ve geçit yerleri, tahsis amacı, otlatma kapasitesi, aile işletmelerinin büyükbaş hayvan birimi üzerinden otlatma hakkı ve otlatabilecekleri hayvan sayısı da belirtilir. İhtiyaçtan fazla çıkan kısım ise, ihtiyaç içinde bulunan çevre köy veya belediyelerle hayvancılık yapan özel veya tüzel kişilere kiralanabilir. Ancak kiralama durumu tahsis edilen köy ve belediyelerin hayvan sayısına göre her 5 yılda yeniden değerlendirilir. Ayrıca bu Kanun kapsamına alınmakla birlikte, ancak ıslah edilmek suretiyle mera olarak kullanılabilecek alanlar, gerekli ıslah işlemlerini taahhüt eden özel ve tüzel kişilere kiralanabilir. (Ek fıkra: 27/2/2013-6443/2 md.) Kiralanacak alanda hayvancılık için gerekli bakım, barınma ve su ihtiyaçlarını karşılayacak zorunlu hayvancılık tesisleri kurulabilir. Bu tesislerin taban alanı, kiralanacak alanın yüzölçümünün yüzde birini geçemez. Bu oranı bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Tahsis amacı değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaktan bu Kanunda gösterilenden başka şekilde yararlanılamaz. Ancak, bu Kanuna veya daha önceki kanunlara göre mera, yaylak ve kışlak olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri bu amaçla kullanılan arazilerden;

a) Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının talebi üzerine, 3213 sayılı Maden Kanunu ve 6326 sayılı Petrol Kanunu hükümlerine göre, arama faaliyetleri sonunda rezervi belirlenen maden ve petrol faaliyeti için zaruri olan,

b) Kültür ve Turizm Bakanlığının talebi üzerine, turizm yatırımları için zaruri olan,

c) Kamu yatırımları yapılması için gerekli bulunan,

d) (Değişik:3/7/2005 – 5403/27 md.) Köy yerleşim yeri ile uygulama imar plânı veya uygulama plânlarına ilave imar plânlarının hazırlanması, toprak muhafazası, genkaynaklarının korunması, millî park ve muhafaza ormanı kurulması, doğal, tarihî ve kültürel varlıkların korunması, sel kontrolü, akarsular ve kaynakların düzenlenmesi, bu kaynaklarda yapılması gereken su ürünleri üretimi ve termale dayalı tarımsal üretim faaliyetleri için ihtiyaç duyulan,

e) 442 sayılı Köy Kanununun 13 ve 14 üncü maddeleri kapsamında kullanılmak üzere ihtiyaç duyulan,

f) Ülke güvenliği ve olağanüstü hal durumlarında ihtiyaç duyulan,

g) Doğal afet bölgelerinde yerleşim yeri için ihtiyaç duyulan,

ğ) (Ek: 26/3/2008-5751/3 md.;Değişik: 9/7/2008-5784/26 md.) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu hükümlerine göre, petrol iletim faaliyetleri ile elektrik ve doğal gaz piyasası faaliyetleri için gerekli bulunan,

h) (Ek: 26/3/2008-5751/3 md.) Jeotermal kaynaklı teknolojik seralar için ihtiyaç duyulan,

ı) (Ek: 10/9/2014-6552/112 md.) Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen, (1)

i) (Ek: 28/11/2017-7061/53 md.) 9/1/2002tarihli ve 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu kapsamında ilan edilen endüstri bölgeleri, 26/6/2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında ilan edilen teknoloji geliştirme bölgeleri,12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu kapsamında kurulan organize sanayi bölgeleri ve 6/6/1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu kapsamında kurulan serbest bölgeler için kuruluş ve genişleme aşamalarında ihtiyaç duyulan yerlerin, ilgili müdürlüğün talebi, komisyonun ve defterdarlığın uygun görüşü üzerine, valilikçe tahsis amacı değiştirilebilir ve söz konusu yerlerin tescilleri Hazine adına, vakıf meralarının tescilleri ise vakıf adına yaptırılır. Bu madde kapsamında başvuruda bulunan kamu kurumları ile işletmeciler, faaliyetlerini çevreye ve kalan mera alanlarına zarar vermeyecek şekilde yürütmek ve kendilerine tahsis edilen yerleri tahsis süresi bitiminde eski vasfına getirmekle yükümlüdürler. Bu yerler, tahsis süresi bitiminde özel sicile kaydedilir.  Harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mallarının tahsis amacı değişikliğinde bu madde hükümleri uygulanır. Tarımsal kullanım veya mera bütünlüğü sağlamak için, nitelikleri itibarıyla değişim yapılacak arazi bulunamaması durumunda değerlendirmek, değiştirmek veya satın almak sureti ile kamulaştırma yapılabilir. Kamulaştırılan bu araziler değişim veya doğrudan satış ile değerlendirilir. Yapılan kamulaştırma ve değişim ile ilgili işlemler ve düzenlenen kâğıtlar Katma Değer Vergisi hariç her türlü vergi, resim, harç ve katkı payından müstesnadır. Meradaki İnşaat Yasağını düzenleyen 20.madde de  “Yaylak ve kışlaklarda, 442 sayılı Köy Kanununda öngörülen inşaatlar ile valiliklerden izin alınmak suretiyle imar mevzuatına göre yapılacak kullanma amacına uygun mandıra, suluk, sundurma ve süreklilik göstermeyen barınak ve ağıllar ile Turizm Bakanlığının talebi üzerine turizme açılması uygun görülen bölgelerde ahşap yapılar dışında, ev, ahır ve benzeri inşaatlar yapılamaz.” Hükmü bulunmaktadır. Mevcut hükümler çerçevesinde, “meraların devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olması nedeniyle, özel mülkiyete konu edilmeyeceği açıklanan istisnai durumlar dışında amacı dışında kullanılamayacağı ve zamanaşımı yoluyla edinilemeyeceğinden vergi barışı kapsamında değerlendirilemeyeceği” sonucuna varılmaktadır.

Bu husus  yanı sıra “Bursa İli, Mudanya ilçesindeki Myrleia antik kentinin üzerine alışveriş merkezi yapılmasına ilişkin dava süreci devam ederken yer sahibinin antik kenti alışveriş merkezi olarak kullanmak için imar affına başvurduğu, Antik kentte AVM inşaatıyla ilgili süren dava için “bilirkişi raporuna” dayanarak verilen ret kararı, bilirkişi olarak atanan kişilerin görev alanlarının uyumsuzluğu nedeniyle Danıştay 14. Dairesi tarafından bozulurken,( Danıştay 14. Dairesi, bilirkişi heyeti içinde en az bir arkeolog ile mimar ya da inşaat mühendisinin olmamasını eleştirerek davanın yeniden görülmesini istemiştir) Alışveriş Merkezi açmak isteyen ………….. grubunun imar affını fırsat bilerek, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden Yapı Kayıt Belgesi aldığı” açıklamaları haberi gazetelerde yer aldığı görülmektedir.

2863 sayılı 6.maddesinde, “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları” sayılmıştır. Kanunun (c) bendinde; Kaya mezarlıkları, yazılı, resimli ve kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler, ören yerleri, akropol ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve istihkâmlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları, sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi saraylar“ Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları …….olarak sayılmışlardır. Kanunun 9.maddesinde ise;  korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır” hükümleri yer almaktadır. Haberde yer alan antik kentte özel mülkiyetin nasıl ve ne şekilde yer aldığı belirsizliğini korumakla beraber ve yargısal sonuca ulaşmamıştır.

Gerek 4342 sayılı Mera Kanununun ve gerekse 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun İmar Barışı düzenlemesinde istisnalar arasında sayılmaması bir eksiklik olarak görülse bile her iki Kanunun yasaklayıcı ve engelleyici hükümlerinin yeterli olduğu düşünülmektedir. Başvuru kişi/kişilerin başvurusu üzerine yapılmakla beraber, sonrasında yapılacak inceleme sonucu yapı kayıt belgesi verilmesini gerektirmeyen sonuca varılırsa geçersiz sayılacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

– Depreme dayanıklı olmayan binalarda, “Yapı Kayıt Belgesi” alacaklar mı? Burada binaların elemesi nasıl olacak?

Mühendislik ve yapı denetim firmaları tarafından yapılan denetimde binanın beton sınıfı eğer C-15 altındaysa imar affına dâhil olamayacaktır. Onların tamamen yıkılması söz konusu olacaktır.

– Yapı Kayıt Belgesi alınmış bir daireyi alan kişi bankadan konut kredisi çekebilecek mi?

Bu belge, o yapıyı yasallaştırdığı için bankaların daire sahibine konut kredisi vermesi önünde bir engel kalmayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus; mevcut binanın yürürlükteki imar mevzuatınla uyumlu olmasıdır.

– Yapı Kayıt Belgesi alınmış bir daireyi satan alan kişi ileriki yıllarda mağduriyet yaşar mı?

Yapı Kayıt Belgesi alınmış dairelerin satılması durumunda alıcı kişiler bankalardan kredi kullanabileceklerdir. İmar barışının vatandaşı ilgilendiren en önemli kısmı da zaten budur. Vatandaş, yıllardır ticari bir mal olarak kullanamadığı dairesini veya dükkanını kredi sistemine sokabilecektir. Bankalara gayrimenkullerini ipotek ettirerek, işletmelerine kredi alabileceklerdir. Yapı Kayıt Belgesi ile ruhsatsız olarak çalıştıkları gayrimenkullerine işletme ruhsatları alabileceklerdir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus “Yapı Kayıt Belgesi” bir imar hakkı getirmemektedir. Yapı Kayıt Belgesi alınmış bir binanın yenilenmesi durumunda, yürürlükteki imar durumu hükümleri uygulanacağı için, mevcut olan imar mevzuatı hükümlerine aykırı olan bağımsız birimler yeniden inşa edilemeyeceği için hak kayıpları olacaktır.

Bir örnekle ifade etmek gerekirse, yürürlükteki imar mevzuatına göre, H: 12.50 metre olarak yapılması gereken bir binada;

Bodrum katta 2 adet daire, Zemin katta 2 adet daire, 1. Normal katta 2 adet daire, 2. normal katta 2 adet daire ve 3. normal katta 2 adet daire olmak üzere, 5 katta toplam 10 adet daire yapılma hakkı vardır. Eğer bu bina, mevcut imar mevzuatları dikkate alınmadan yerel idarecilerin gözlerinden kaçmış vaziyette ruhsatsız veya ruhsatlı ve ruhsat eklerine aykırı olarak imar hakkı olmadığı halde 2 kat fazla kaçak kat yapılmış,10 daire yerine 14 dairelik bir bina yapılmış olsa dahi, imar barışıyla çerçevesinde, geçmişte kaçak olarak adlandırılan bu bina, her kat için alınan “Yapı Kayıt Belgesi” yle yasal hale getirilecektir. İstenirse bu binaya kat mülkiyeti de kurulacaktır. “Yapı Kayıt Belgesi” bir imar hakkı olmadığından,  Yasal hale getirilen bu bina yıkıldığında mevcut imar mevzuatına göre yeniden yapılacağından, kaçak katlardan “Yapı Kayıt Belgesi” ne itibar ederek, daire satın alan kişiler mağduriyet yaşayacaklardır.

696 Sayılı KHK ile Fiyat Farkı Ödemesi

Şub23
2018
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

696 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin Geçici 24.maddesine istinaden uzatılan 90 gün için de toplu sözleşmenin geçerli olup olamayacağı, diğer bir anlatımla uzatılan bu süre için Toplu İş Sözleşmesi kapsamında işçilere sağlanan haklar ile ilgili olarak yükleniciye fiyat farkı ödenip ödenemeyeceği? Yüksek Hakem Kurulu kararları ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanundaki düzenlemeler çerçevesinde   Kamu kurumları nasıl hareket etmelidir?

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ (TİS) FİYAT FARKI ÖDEMELERİNİN YASAL DAYANAĞI

                Öncelikli olarak, TİS kaynaklı fiyat farkı ödemesine ilişkin düzenlemeleri değerlendirmek gerekmektedir. 2014 yılında 6552 sayılı torba kanunla yapılan düzenlemeyle 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 8. Maddesi’nde ek fıkra ihdas edilmiştir. Böylece toplu iş sözleşmeleri sonucunda, alt işverenler tarafından çalıştırılan işçilerin işçiliğe bağlı giderlerinde oluşan artışın fiyat farkı olarak ödenmesine imkan tanınmıştır. Bu yasal düzenlemenin ardından toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan ücret zamları, kamu kurumları tarafından ihale sözleşmesine ek olarak fiyat farkı niteliğinde ödenmektedir. TİS kaynaklı fiyat farkı ödemesine ilişkin temel dayanak oluşturan bu madde şu şekildedir;

                (Ek fıkra: 11/09/2014-6552-13 madde) 04/01/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62.maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca ihale edilen işlerde, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 2.maddesinde tanımlanan asıl işveren-alt işveren ilişkisi çerçevesinde alt işveren tarafından münhasıran bu Kanun kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde çalıştırılan işçileri kapsayacak olan toplu iş sözleşmeleri; alt işverenin yetkilendirmesi kaydıyla merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin üyesi bulunduğu kamu işveren sendikalarından birisi tarafından 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu hükümlerine göre yürütülür ve sonuçlandırılır. Toplu iş sözleşmesinin kamu işveren sendikası tarafından bu fıkraya göre sonuçlandırılması hâlinde, belirlenen ücret ve sosyal haklardan kaynaklanan bedel artışı kadar idarece fiyat farkı ödenir.”

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ (TİS) FİYAT FARKI ÖDEMELERİNE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR

               4735 sayılı Kanunun 8’nci maddesine eklenen fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmek amacıyla da 22 Ocak 2015 tarihli Resmi Gazetede Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımlarında Toplu İş Sözleşmesinden Kaynaklanan Fiyat Farkı Ödenmesine Dair Yönetmelik yayınlanmıştır. Bu yönetmeliğe göre, fiyat farkı ödenebilmesi için;

•Söz konusu hizmet işinin, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62’nci maddesi (e) bendi kapsamında personel çalıştırılmasına dayalı bir hizmet alımı olması,

•İşin kamu kurum ve kuruluşlarında asıl işveren-alt işveren ilişkisi çerçevesinde yürütülüyor olması ve buradaki işçileri kapsaması,

•Toplu İş Sözleşmesi’nin alt işverenin yetkilendirmesi kaydıyla kamu işveren sendikalarından (Kamu-İş, TÜHİS) birisi tarafından 6356 sayılı Kanun hükümlerine göre yürütülüp, sonuçlandırılması gerekiyor.

Ayrıca kamu işveren sendikalarınca yürütülen toplu iş sözleşmeleri için bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda bu uyuşmazlığın 6356 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılması halinde de fiyat farkı ödenmektedir.Yine kamu işveren sendikalarının yetkilendirilmelerine rağmen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yetki belgesinin verildiği tarih itibarıyla ihale sözleşmesinin bitimine bir yıldan az süre kaldığı gerekçesiyle kamu işveren sendikaları tarafından yürütülmeyen ve tüm maddeleri Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan toplu iş sözleşmeleri için de fiyat farkı ödenir. Fiyat farkı ile ilgili ödemeler, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun bütçesinden yapılmak durumundadır.

ALT İŞVEREN, KAMU İŞVEREN SENDİKASINI YETKİLENDİRMELİ

            Alt işveren, kamu işveren sendikalarından birisini, yetki belgesinin kendisine tebliğinden on gün içerisinde yapmak zorundadır. Bu süre içinde yetkilendirme yapılmadığı takdirde toplu iş sözleşmesi kamu işveren sendikasınca yürütülüp, sonuçlandırılmaz. Kamu işveren sendikası tarafından yürütülmeyen ve 6356 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmayan toplu iş sözleşmeleri için fiyat farkı ödenmez. Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımlarında Toplu İş Sözleşmesinden Kaynaklanan Fiyat Farkı Ödenmesine Dair Yönetmelikte 17 Mart 2015 tarihinde yapılan değişiklikle,“6356 sayılı Kanun hükümlerine uygun olmak kaydıyla toplu iş sözleşmesinin süresi, ihale sözleşmesinin süresini geçemez” maddesi eklenmiştir.

FİYAT FARKI ÖDEMESİ ALT İŞVEREN ARACILIĞIYLA YAPILIR

Fiyat farkının hesabı ve ödenmesine ilişkin olarak ise Yönetmelikte,

“Alt işveren işçilerinin ücret ve sosyal haklarında, toplu iş sözleşmesine bağlı olarak meydana gelecek artış sebebiyle her bir işçiye alt işveren tarafından yapılacak ilave ödeme neticesinde işçiliğe bağlı giderlerde oluşacak artışlar, kamu kurum ve kuruluşlarınca fiyat farkı olarak alt işverene ödenir.” hükmü yer almaktadır. Buna göre fiyat farkı ödemesi işçilere alt işveren aracılığıyla yapılmakta, işçiye üst işveren durumundaki kamu kurumları tarafından herhangi bir doğrudan ödeme yapılmamaktadır.

696 SAYILI KHK İLE ORTAYA ÇIKAN YENİ DURUM

           TİS kaynaklı fiyat farkı ödemesi genel çerçeve olarak bu şekilde yapılmakta iken taşeron işçilerin 696 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kadroya alınmasına yönelik düzenleme yeni bir durum ortaya çıkarmıştır. KHK ile personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım kapsamında çalışan işçilerle ilgili olarak, sözleşmelerin geçiş işlemlerinin tamamlanacağı 2 Nisan 2018 tarihinden önce sona ermesi durumunda, bu sözleşmelerin süresinin geçiş işlemlerinin tamamlanacağı tarihe kadar başka bir işleme gerek kalmaksızın uzatılmış sayılacağı belirtilmektedir. Buna ilişkin hüküm, 696 sayılı KHK’nın 127. Maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenen Geçici 23. Maddede şu şekilde yer almaktadır; “Sürekli işçi kadrolarına geçirileceklerin çalıştırılmalarına esas hizmet alım sözleşmelerinin süresinin geçiş işleminin yapılmasından önce sona ermesi halinde, bunlardan personel çalıştırılmasına dayalı olanlar ile personel çalıştırılmasına dayalı olan kısımlarının süresi başka bir işleme gerek kalmaksızın mevcut sözleşme koşullarına uygun olarak geçiş işlemi yapılıncaya kadar ilgili mevzuatı uyarınca uzamış sayılır. Ancak, mevcut yüklenici ile sözleşmeye devam edilememesi halinde, geçiş işlemine kadarki süreye ilişkin ihtiyaç, parasal limit sınırlamasına tabi olmaksızın 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre doğrudan temin suretiyle karşılanır. Bu fıkra hükümleri, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten geçerli olmak üzere geçici 24 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamındaki idareler ve ihaleler bakımından kıyasen uygulanır”

              Bu hükmün nasıl uygulanacağına ilişkin 1 Ocak 2018 tarihli Tebliğ’in 27. Maddesi şu şekildedir;

MADDE 27 – (1) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 23 üncü maddesinin on beşinci fıkrasında; sürekli işçi kadrolarına geçirileceklerin çalıştırılmalarına esas hizmet alım sözleşmelerinin süresinin geçiş işleminin yapılmasından önce sona ermesi halinde, bunlardan personel çalıştırılmasına dayalı olanlar ile personel çalıştırılmasına dayalı olan kısımlarının süresinin başka bir işleme gerek kalmaksızın mevcut sözleşme koşullarına uygun olarak geçiş işlemi yapılıncaya kadar ilgili mevzuatı uyarınca uzamış sayılacağı, ancak, mevcut yüklenici ile sözleşmeye devam edilememesi halinde, geçiş işlemine kadar ki süreye ilişkin ihtiyacın, parasal limit sınırlamasına tabi olmaksızın 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre doğrudan temin suretiyle karşılanacağı hükmü yer almaktadır. Söz konusu hükme göre;

a) Mevcut sözleşme koşulları çerçevesinde aynı yüklenici ile sözleşme, geçiş işlemlerinin tamamlanmasına kadar uzamış sayılır.

b) Mevcut yüklenici ile sözleşmeye devam edilememesi halinde geçiş işlemine kadar ki süreye ilişkin ihtiyaç, parasal limit sınırlamasına tabi olmaksızın 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre doğrudan temin suretiyle karşılanır. Bu yöntem ile ihtiyacın giderilmesi halinde, sona eren sözleşme kapsamında çalıştırılan işçilerde, işçi sayısında, ücret ve pozisyonlarında değişikliğe gidilmez.

696 SAYILI KHK, YÜKSEK HAKEM KURULU KARARLARINI DA UZATMIŞ OLDU MU?

               696 sayılı KHK’nın taşeron işçilerin toplu iş sözleşmesi haklarını düzenleyen fıkrasında; Sürekli işçi kadrolarına geçirilenlerden, geçiş işlemi yapılırken mevcut işyerinin girdiği işkolunda kurulu işyerinden bildirilenlerin ücreti ile diğer mali ve sosyal hakları, bu madde kapsamındaki idarelerde geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin bitimine kadar bu toplu iş sözleşmesinin uygulanması suretiyle oluşan ücret ile diğer mali ve sosyal haklardan fazla olamaz. Sürekli işçi kadrolarına geçirilenlerden; geçişten önce toplu iş sözleşmesi bulunmadığından kadroya geçirildiği tarihte yürürlükte olan bireysel iş sözleşmesi hükümlerinin geçerli olduğu işçiler ile geçiş işleminden önce yapılan ve geçişten sonra yararlanmaya devam ettiği toplu iş sözleşmesi bulunmakla birlikte bu madde kapsamındaki idarelerde alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin bitiminden önce toplu iş sözleşmesi sona eren işçilerin ücreti ile diğer mali ve sosyal hakları, bu madde kapsamındaki idarelerde geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesine göre belirlenir. Bu madde kapsamındaki idarelerde; 6356 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinde belirtilen mevcut işyerleri bakımından anılan Kanuna uygun olarak yetki başvurusunda bulunulabilir, ancak geçişi yapılan işçiler için yeni tescil edilen işyerlerinde, geçişten önce alt işveren işçilerini kapsayan, Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan ve süresi en son sona erecek toplu iş sözleşmesinin sona erme tarihinden sonra yetki başvurusunda bulunulabilir. denilmek suretiyle, kadroya geçiş sonrasında uygulanacak mali ve sosyal haklara yer verilmiştir. KHK ile süresi uzatılan sözleşmelerin durumuna ilişkin herhangi açıklama yapılmamıştır. Keza 01.01.2018 tarihinde yayınlanan Usul ve Esaslara ilişkin Tebliğ de durum aynıdır. Sonuç olarak ne 696 sayılı KHK’da ne de Usul ve Esaslara ilişkin Tebliğde bu konuda net bir açıklama yapılmamıştır.

 UYGULAMA HAKKINDAKİ İŞÇİ SENDİKALARININ GÖRÜŞÜ

          İşçi sendikaları, süresi uzatılan sözleşmeler için Yüksek Hakem Kurulu kararlarının uygulanmasına devam edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu noktada 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun aşağıdaki maddesi dayanak olarak ifade edilmektedir;

MADDE 36

(…)

(2) Sona eren toplu iş sözleşmesinin iş sözleşmesine ilişkin hükümleri yenisi yürürlüğe girinceye kadar iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder.

Gerçekten de 6356 sayılı Kanunun 36’ncı maddenin ikinci fıkrasına göre, sonra eren toplu iş sözleşmesinin “iş sözleşmesine ilişkin hükümleri” yeni toplu iş sözleşmesi yürürlüğe girene kadar iş sözleşmesi hükmü olarak devam ettirilmelidir.

Öte yandan 6356 sayılı Kanunun 35’nci maddesinin ikinci fıkrasında;

MADDE 35

“(…)

(2) Toplu iş sözleşmesi en az bir ve en çok üç yıl süreli olarak yapılabilir. Toplu iş sözleşmesinin süresi, sözleşmenin imzalanmasından sonra taraflarca uzatılamaz, kısaltılamaz ve sözleşme süresinden önce sona erdirilemez. “denilerek, toplu iş sözleşmesinin süresinin sözleşmenin imzalanmasından sonra taraflarca uzatılıp, kısaltılıp ve sözleşme süresinden önce sona erdirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. İşçi sendikaları, 696 sayılı KHK ile süresi uzatılan sözleşmeler için İdarelerden “sürenin uzatıldığına ilişkin” bir yazı alıp uzatılan süreler açısından tekrar Çalışma Bakanlığına yetki başvurusu yapmaktadır. Bu başvuruların neticesinde şayet geriye dönük TİS ödemelerine karar verilirse işler biraz daha karışacaktır. Zira 02.04.2018 tarihinden sonra sürekli işçi kadrosuna geçecek işçiler ile İdareler arasında bir “sulh sözleşmesi” imzalanmış olacaktır. Sulh sözleşmesine göre işçiler, İdareye karşı tüm alacaklarından feragat etmiş sayıldığından, geriye dönük TİS ödemesi açısından muhatap olarak sadece alt işveren şirket kalacaktır.

İDARELERİN ÖDEME YAPABİLMESİ İÇİN BİR DAYANAK SAĞLANMASININ ZORUNLULUĞU

            Kamu İdareleri açısından bakıldığında 2 temel sorun söz konusudur;

             1.Uzatılan sözleşmelerde yürürlük süresi biten Yüksek Hakem Kurulu (YHK) kararları uygulanmaya devam edecek midir?

2.Eğer YHK kararları uygulanmaya devam edilecek ise 4735 sayılı Kanunun 8’nci maddesine göre bu ücretler alt işveren şirkete fiyat farkı olarak ödenebilecek midir? 6356 sayılı Kanunun 36’ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre toplu iş sözleşmesi hükümlerinin uzatılan süre için de uygulanması gerektiği bir tartışma konusudur ve neticede bu durum kabul edilmiş olsa dahi tek başına yeterli değildir. Zira İdareler, toplu iş sözleşmesinden kaynaklı ödemeleri daha önce açıklandığı üzere doğrudan işçilere değil, 4735 sayılı Kanunun 8’nci maddesine göre belirtilen koşullar dahilinde esas taraf olan alt işveren (taşeron) şirkete ve “fiyat farkı ödemesi” mahiyetinde yapmaktadır. Ayrıca toplu iş sözleşmesinin tarafı olan alt işveren (taşeron) şirket, kamu işveren sendikasını “ihale sözleşmesi ile sınırlı olarak” yetkilendirmiştir. Yüksek Hakem Kurulu kararlarının “YÜRÜRLÜK SÜRESİ” başlıklı maddesinde, toplu iş sözleşmesinin bitiş tarihi, ihale sözleşmesinin bitiş tarihi olarak yazılmaktadır.

                 SONUÇ

               Yapılan açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; 696 sayılı KHK ile uzatılan sözleşmelerde TİS fiyat farklarının ödenmesine devam edilmesinin yasal dayanaktan yoksun olduğu ve İdareler açısından ilerleyen dönemde bazı sorumluluklar doğuracağı açıktır. Yükleniciye uzatılan süreye ilişkin olarak T Yüksek Hakem Kurulu kararları uyarınca Toplu İş Sözleşmesiyle sağlanan hakların ödenmesi halinde,  bu durumun 5018 sayılı Kanunun 71.maddesinde yer alan kamu zararı oluşturup oluşturmayacağıdır. Öte yandan hizmet alım sözleşmeleri kapsamında çalışan taşeron işçilere, sözleşme süresinin uzatılmasından kaynaklanan dönemde TİS farkı ödenmemesi durumunda işçiler açısından mağduriyet oluşturmayacak ve hak kaybına yol açmayacak mıdır? Sorusu gündeme gelmektedir. Bu konuda Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yapacağı bir açıklama ya da vereceği bir görüş yazısı ile geçiş sürecinde kamu kurumları açısından sorumluluk doğurmayacak ve işçiler açısından da hak kaybına yol açmayacak bir çözümü sağlayacağı beklenilmektedir.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Taşeron İşçi Düzenlemesi

Ara26
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

696 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN TAŞERON İŞÇİLERLE İLGİLİ DÜZENLEMESİ

24 Aralık 2017 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile getirilen taşeron düzenlemesinde takvim de başladı. Buna göre taşeron işçiler 10 gün içinde bağlı oldukları kurumlara başvurarak kalıcı kadroya geçme isteklerini iletecek.

Kadroya geçmek isteyen taşeron işçiler 10 gün içinde çalıştıkları idarenin hizmet alımı sözleşmesi yapıldığı birime başvuracak. 4 Aralık ve öncesinde taşeron şirketin çalışanı olan taşeron işçiler, kadroya geçmek için 2 Ocak 2018’den başlamak üzere 10 gün içinde ilgili kuruma başvuruda bulunacaktır. Şartları taşıyanların yazılı, sözlü ya da uygulamalı sınava alınması, sınavda başarılı olanların kadroya alınması işlemleri 2 Nisan 2018 tarihine kadar sonuçlandırılacaktır. Başvuruları sonrasında durumu uygun bulunanlar (gerekli şartları taşıyıp taşımadıkları) için sınav takvimi başlayacak. Sınavlar yazılı veya sözlü olarak yapılabilecektir. 4 Aralık ve öncesinde taşeron şirketin çalışanı olan taşeron işçiler, kadroya geçmek için 2 Ocak 2018’den başlamak üzere 10 gün içinde ilgili kuruma başvuruda bulunacaktır. Şartları taşıyanların yazılı, sözlü ya da uygulamalı sınava alınması, sınavda başarılı olanların kadroya alınması işlemleri 2 Nisan 2018 tarihine kadar sonuçlandırılacaktır. 4 Aralık 2017 tarihinde doğum, hastalık nedeniyle raporlu veya askerlik nedeniyle sözleşmesi askıda olanlar, askerliğin veya askı süresinin sona erdiği tarihten itibaren 10 gün içinde kurumlarına başvuruda bulunmak zorundadır. 2 Nisan 2018 tarihinde kadro süreci tamamlandıktan sonra gerekli şartları taşımadıkları halde kadro hakkından yararlandırıldıkları sonradan tespit edilenler, hiçbir tazminat ödenmeden işten çıkarılacak. Yanıltıcı bilgi ve belge sunmak suretiyle bu haktan yararlandığı tespit edilenlere istihdam süresince yapılan ödemeler geri alınacaktır.

Kadrolu geçişe ilişkin gerekli şartlara ilişkin tespitlere ilişkin itirazların karara bağlanması/sonuçlandırılması ve yapılacak sınavların ardından işçilerin durumuyla ilgili yapılacak incelemeden sonra kadroya geçiş işlemleri 90 gün içinde sonuçlandırılacaktır. Sürekli işçi kadrosuna geçirilenlerin ücreti ve diğer mali ve sosyal hakları taşeron işçi iken yapılan sözleşmeden fazla olamayacaktır. Sürekli işçi kadrosuna geçirilen işçilere geçişle beraber 6772 sayılı Kanunda düzenlenen 52 günlük ilave tediye ödemesinden yararlanacaktır. Kadroya geçen işçiler, yıllık brüt olarak 4 bin 621 liralık tediye ücreti alacak. Bir defaya mahsus olan ödeme, dört taksitte verilecektir.

Sürekli işçi kadrosunda emeklilik haricinde herhangi bir süre kısıtlaması bulunmamaktadır. Geçiş yapacak işçilerde süre ve yaş sınırı aranmamaktadır.

Kararnameye göre, sürekli işçi kadrosuna geçirilenlerin adedi, yerleştirildiği birim/birimler, yerleşim yeri belirtilmek suretiyle geçiş işlemlerinin yapıldığı tarihten itibaren Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığına bildirilecektir. Sürekli işçi kadrosuna geçirilenler kadroya geçirilme şartlarını taşıdıkları sürece ve çalıştırıldıkları kurumda ve birimde geçiş öncesi ihale sözleşmesi kapsamında kalan hizmetleri yürütmek üzere istihdam edilecektir.

Taşeron şirketlerle 2018 yılı için yapılmış olan sözleşmeler fesh edilecek (iptal edilecek) ve şirketlere ihaleye katılmak için ve sözleşme gideri olarak yapmış oldukları gerçek giderleri belgelemesi halinde tazminat ödenecektir.

Kararnameye göre 4 Aralık 2017 tarihinde kamuda çalışmakta olan taşeron işçiler sürekli işçi kadrosuna geçirilmeye hak kazanmıştır. Kararname MİT dışındaki tüm kurumları kapsamaktadır. Kadroya geçiş tarihinde; Sosyal Güvenlik Kurumuna kurumlarınca verilmiş olan işe giriş bildirgeleri, işten ayrılış bildirgesi ve aylık prim ve hizmet belgeleri esas alınacaktır.

Emekliliğe hak kazanan işçiler taşeron işçilere sürekli işçiliğe geçiş imkanı sağlanmamıştır. Kararname asıl veya yardımcı iş yapan tüm taşeron işçiler kapsama alınmıştır.

Düzenleme KHK ile getirildiğinden taşeron kapsamında kalan ve kalıcı kadroya geçme şansı verilmeyen işçilerin Anayasa Mahkemesi’ne kanunu taşıma olanağı ise bulunmuyor. Meclis, KHK’yı görüşüp kanunlaştırdıktan sonra konunun Anayasa Mahkemesi’ne taşınabileceği ifade ediliyor. Ancak Meclis, henüz geçmiş tarihli KHK’ları bile görüşmediğinden bu seçeneğin de mümkün olmayacağı kaydediliyor. Danışmanlık hizmetleri, hastane bilgi yönetim sistemi hizmetleri, çağrı merkezi hizmetleri gibi servisler, hizmet alımı olarak kabul edilmediğinden kapsam dışında bırakılmıştır.

450 bin kişinin kadroya geçişi, merkezi sistemden yapılacak. Merkezi bütçe kapsamındaki kuruluşların işlemleri Çalışma ve Maliye Bakanlıkları tarafından yürütülürken, mahalli idareler ve bağlı şirketleri İçişleri Bakanlı denetiminden sonra kadrolu personel alacak. Belediyelerde kadroya geçme işlemleri, “disiplin altında, kurallı ve kontrollü olarak” gerçekleştirilecek. Kadroya geçen işçilerin kıdem haklarını kaybetmeyeceğini belirtilmişse de, Kararnamede kadroya geçişle ilgili, “alt işveren işçisi olarak çalıştığı iş sözleşmelerinden dolayı herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmama” şartı bulunmaktadır. Bu imzayı vermeyen işçi kadroya geçemeyecektir. Ayrıca, kadroya geçmek isteyen işçiler varsa kurumlar aleyhine açtıkları dava veya başlattıkları icra takiplerinden de vazgeçmek zorunda olacaktır.

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI YAYIMLANAN TASLAK OTOPARK YÖNETMELİĞİNİN ÖZELLİKLERİ;

Kas29
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI YAYIMLANAN TASLAK OTOPARK YÖNETMELİĞİNİN ÖZELLİKLERİ;

 Taslak Otopark Yönetmeliği’nde en fazla dikkat çeken hususların başında enerji verimliliği ve trafik sorununa yönelik çözüm önerileri getirilmesi geliyor.

Özellikle kamu yapıları ve kamusal alanların altının otopark olarak değerlendirilebileceği noktasında şimdiden bazı tepkiler gelse de bazı kurumlar bu uygulamanın trafik problemine çözüm sunacağını savunuyor.

Konutlar otoparka dönüştürülebilecek!

Yeni yönetmelikle giriş ve çıkış noktalarının uygun olması kaydıyla, ticari binalar ve konutlar, çok katlı otoparka çevrilerek işletilebilecek.

Araç asansörleriyle ilgili ayrı bir yönetmelik yayımlanacak.

Çok katlı ya da asansör tipi mekanik otoparkların yasal altyapısı oluşturulacak. Mekanik otopark düşey ya da yatay olarak hareket edecek.

Yaya kaldırımları otopark olarak düzenlenemeyecek.

Yaya alanları ve kaldırımları otopark olarak düzenlenemeyecek.

Sığınaklar otoparka dönüştürülebilecek.

Sığınaklar barış zamanlarında da otopark olabilecek.

Bisiklet park yerleri zorunlu hale getiriliyor.

Otopark alanlarının yüzde 1’i bisiklet ve motosiklet park yeri olarak ayrılacak.

Kamu kurumları binaları otopark olarak kullanılabilecek.

Yeni yönetmelikte yol, meydan, yeşil saha, parklar ya da okul gibi kamu kurumlarına ait taşınmazların bahçelerinin altı, yeraltı otoparkı olabilecek.

Daire başı 1 otopark zorunluluğu getirilecek.

Her 3 daireye bir otopark şartı yerine, daire başına bir otopark yapılacak.

Bazı yapılar için otopark artık zorunlu olacak!

Toplu konutlar, halkın toplu kullanımına açık sinema, disko, düğün salonu, tiyatro, hastane, oteller gibi mekânlarda otopark ihtiyacının bina bünyesinde karşılanması zorunlu olacak

AVM gibi yapılarda minimum ölçü zorunluluğu getirilecek!

AVM gibi kapalı otoparkı olan yerlere giriş çıkışta zorlanılması nedeniyle eğim ve genişlik şartı da öngörüldü. Otopark giriş kapısı genişliği net 2.75 metreden, otopark iç yüksekliği net 2.10 metreden az olmayacak. Rampa eğimi yüzde 15’ten fazla, dönüş yolu genişliği 7 metreden az olmayacak.

Elektrikli araçlar da düşünülmüş; Genel otoparklarda, her 50 park yerinden biri elektrikli araçlara uygun olarak düzenlenecek. Buralara şarj istasyonu kurulacak.

Otopark bedeli kalkıyor!

Otopark alanı, tapuda belirtilecek. Otopark yapılamayan binalarda yürüyüş mesafesindeki başka bir otoparktan yer gösterilmesi ve tapuya şerh edilmesi zorunlu olacak. Otopark bedeli uygulaması kaldırılıyor. Böylece, otopark bedeli ödeyerek, otopark yapımı zorunluluğundan kurtulmanın önüne geçilecek.

İki parsel aynı otoparkı kullanabilecek!

Komşu iki binanın arasındaki alan birleştirilerek ortak otopark olarak kullanılabilecek.

Park et – devam et otoparkları kurulacak!

Metrobüs ve metro istasyonlarına en fazla 500 metre mesafede “park et-devam et” otoparkları yapılacak.

 

 

 

 

 

Yazıldı Duyurular

Gazetelerden..

Haz15
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

              İMAR RANTI

              Belediyelerin imar uygulamaları sebebiyle vatandaşın güveninin giderek azaldığını anlatan Mehmet ÖZHASEKi, bu konuda Sayıştay ve İçişleri Bakanlığının dışında üçüncü bir denetime ihtiyaç olduğunu söyledi.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, belediyelerdeki imar uygulamalarının vatandaşın kafasında soru işaretlerine yol açtığını ve belediyelere olan güveni azalttığını belirterek, bu konuda ayrı bir denetim mekanizmasının oluşturulması gerektiğini söyledi. Bakan Özhaseki, bazı gazetecilerle sohbetinde belediyelerin imar uygulamalarına yönelik tartışmaları değerlendirdi. Özhaseki, Türkiye’de şu anda belediyeler konusunda vatandaşın en çok şikayet ettiği konunun imar uygulamaları olduğuna dikkat çekerek, “Kimse temizlikten, parklardan çöp toplanmasından uzun boylu bir şikâyet etmiyor. İnsanlar eskiye bakarak, ‘su, kanalizasyon, altyapı, yeşil alan konusunda daha iyi durumda’ diyor. Fakat ortalıkta dolaşan imar hikâyeleri, o kadar rahatsız edici ki, hepimizin içini dönderiyor. İnsanlar arasındaki bu dedikodular adalet duygusunu da, belediyelere yönelik güveni de sarsıyor. Çok kötü bir durum. Bunun engellenmesi konusundaki görüşlerimizi hem Cumhurbaşkanımıza hem de Başbakanımıza ilettik. İmar uygulamalarının denetlenmesi lazım. Denetimi biz yapabiliriz. Önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanımıza sunacağımız 6 aylık yol haritasında belediyelerle olan ilişkilerimiz de yer alacak” değerlendirmesini yaptı.

             EN BÜYÜK HIRSIZLIK İMARDAN GELİYOR

21 sene belediye başkanlığı yaptığını anlatan Bakan Özhaseki, şöyle devam etti: Sayıştay ve İçişleri Bakanlığı denetler. Bazen Sayıştay öyle abartır ki bu denetimi âdeta işkenceye dönüşür. Ama buna rağmen denetlemeli. Buna itirazımız yok. Diğeri de İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerinin yaptığı denetim. Ama mülkiye müfettişleri vali adayı olan insanlardır. İhtisasları imar konusunda değil. Yani belediyelerin üçüncü bir denetime ihtiyacı var. O da imar denetimi. En büyük hırsızlıklar, kötülükler, belalar imardan geliyor. O imarın bir an önce denetim altına alınması lazım. Tabii ki elindeki kesinleşen planlar konusunda eziyet edecek değiliz. Ama bir değişim ve dönüşüm varsa planda, ‘bir dakika niye değiştiriyorsun’ deme hakkımızın olması lazım. Plan tadilatlarının niye yapıldığını sormamız lazım. Eğer bu tadilatlar makul ve haklı ise ‘doğru yapmışsın’ deriz. Değilse, ‘bir dakika’ denmesi lazım. Parsel bazlı imar değişiklikleri en büyük bela. Yoksa alan bazlı olanlara kimse itiraz etmiyor. Ayrıca., değer artış payı ile ilgili yeni bir adım atılacak.  Değer artış payı şu anda belediyelere kalıyor. Ama yeni bir düzenleme ile bu payın bir kısmı kentsel dönüşüm uygulamalarına aktarılacak.

Ulaşım Ana Planları

May09
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

BÜYÜKŞEHİRLERDE ULAŞIM ANA PLANLARININ İNCELENEREK KABUL YA DA REDDEDİLMESİ

 Öncelikle, konuyla ilgili düzenlemelerin ilgili hükümlerine değinmekte yarar bulunmaktadır. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve sorumlulukları” başlığını taşıyan 7. maddesinin (f) fıkrası hükmüne göre; “Büyükşehir ulaşım ana planını yapmak veya yaptırmak; ulaşım ve toplu taşıma hizmetlerini planlamak ve koordinasyonu sağlamak…” büyükşehir belediyelerinin görevidir.

Aynı kanunun “Ulaşım hizmetleri” başlığını taşıyan 9. maddesi ise Ulaşım Koordinasyon Merkezlerini (UKOME) düzenlemekte olup madde metni aynen şu şekildedir:

            Ulaşım hizmetleri

            Madde 9- Büyükşehir içindeki kara, deniz, su, göl ve demiryolu üzerinde her türlü taşımacılık hizmetlerinin koordinasyon içinde yürütülmesi amacıyla, büyükşehir belediye başkanı ya da görevlendirdiği kişinin başkanlığında, yönetmelikle belirlenecek kamu kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılacağı ulaşım koordinasyon merkezi kurulur. Büyükşehir ilçe ve ilk kademe belediye  başkanları  kendi   belediyesini ilgilendiren   konuların   görüşülmesinde  koordinasyon merkezlerine üye olarak katılırlar. Ulaşım koordinasyon merkezi toplantılarına ayrıca gündemdeki konularla ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının (oda üst kuruluşu bulunan yerlerde üst kuruluşun) temsilcileri de davet edilerek görüşleri alınır.

Bu Kanun ile büyükşehir belediyesine verilen trafik hizmetlerini plânlama, koordinasyon ve güzergâh belirlemesi ile taksi, dolmuş ve servis araçlarının durak ve araç park yerleri ile sayısının tespitine ilişkin yetkiler ile büyükşehir sınırları dahilinde il trafik komisyonunun yetkileri ulaşım koordinasyon merkezi tarafından kullanılır.

Ulaşım koordinasyon merkezi kararları, büyükşehir belediye başkanının onayı ile yürürlüğe girer.

Ulaşım koordinasyon merkezi tarafından toplu taşıma ile ilgili alınan kararlar, belediyeler ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgililer için bağlayıcıdır.

Koordinasyon merkezinin çalışma esas ve usulleri ile bu kurullara katılacak kamu kurum ve kuruluş temsilcileri, İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Büyükşehir belediyelerine bu Kanun ile verilen görev ve yetkilerin uygulanmasında, 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.”

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 9. maddesinin 5. paragraf hükmü uyarınca düzenlenip 15 Haziran 2006, 26199 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği“ nin 5. maddesine göre ise büyükşehir belediye başkanına bağlı olan Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME) görev ve yetkilerini düzenleyen 18. madde hükmü aynen şu şekildedir:

            “Görev ve yetkileri

              MADDE 18 – (1) UKOME, büyükşehir içindeki kara, deniz, göl, nehir, kanal ve demiryolu üzerinde her türlü taşımacılık hizmetlerinin koordinasyon içinde yürütülmesini sağlamak üzere; ulaşım, trafik ve toplu taşıma konularında üst düzeyde yönlendirici karar alma, uygulama, uygulatma ve ilgili mevzuattaki usulüne göre gereken tesisleri kurma, kurdurma ve işletme hak ve yetkilerine haizdir. Bu amaçla;

a) Büyükşehir belediyesinin sınırları içinde, mevzuatla yetkili kılındığı durumlarda mahalli ihtiyaç ve şartlara göre trafik düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri almakla,

b) Büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde nazım plan çerçevesinde, arazi kullanım ve ulaşım planlama çalışmalarıyla büyükşehir ulaşım planını yapmak, yaptırmak, uygulamak ve uygulatmak için gereken karar ve tedbirleri almakla,

c) Trafiğin düzenli bir şekilde akımını sağlamak bakımından alt yapı hizmetleri ile ilgili tedbirleri almak, trafikle ilgili sorunları çözümlemek, trafikle ilgili olarak ülkeyi ilgilendiren veya mevzuat değişikliği gerektiren hususları İçişleri Bakanlığına iletmekle,

ç) Kara, deniz, göl, nehir, kanal ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek; otobüs, taksi, dolmuş ve servis durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek, gerçek ve tüzel kişiler ile resmi ve özel kurum ve kuruluşlara ait otopark olmaya müsait boş alan, arazi ve arsaları geçici otopark yeri olarak ilan etmek ve bunların sahiplerine veya üçüncü şahıslara işletilmesi için izin vermek, izin verilen otoparklar ile karayolu üzerindeki diğer park yerlerinde özürlüler için işaretlerle belirlenmiş bölümler ayrılmasını sağlamakla,

d) Karayolu taşımacılığına ait mevzuat hükümleri saklı kalmak üzere, trafik düzeni ve güvenliği yönünden belediye sınırları içinde ticari amaçla çalıştırılacak yolcu ve yük taşıtları ile motorsuz taşıtların çalışma şekil ve şartları ile bu taşıtların teknik özelliklerini tespit etmek, çalıştırılabileceği yerler ile güzergâhlarını tespit etmek ve sayılarını belirlemek, bunlara izin ve çalışma ruhsatı vermekle,

e) Büyükşehir belediyesinin sınırları içinde, ulaşım, toplu taşıma ve trafik mevzuatının büyükşehir belediyesine verdiği yetki doğrultusunda uygulamaya yönelik yönlendirici karar almak ve görüş oluşturmakla,

f) İlçe ve ilk kademe belediyelerce düzenlenen yol ve kavşaklar ile büyükşehir belediyesince yapılan sinyalizasyon sistemlerinde aksaklık tespit edildiği takdirde uyarıda bulunmak ve düzeltilmesini sağlamakla,

g) Büyükşehir belediyesinin sınırları içinde kalan karayollarının bir kısmının veya tamamının yoldan faydalananların bir kısmına veya tamamına kapatılmasına, park edilecek yerler ile zaman ve süresinin ve araçların geliş ve gidiş yollarının ve yollara konulacak trafik işaretlerinin yerlerinin belirlenmesine karar vermekle,

ğ) Büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde, 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun belirlediği sınırlar içinde araçların kullanacağı şeritleri ve yol kullanım esaslarını tespit etmek ve gerekli yasakları koymak, gerekli hal ve yerlerde en çok ve en az hız limitlerini belirlemekle, görevli ve yetkilidir.“

Yer verdiğimiz yasal düzenlemeleri birlikte değerlendirdiğimizde; Ulaşım Koordinasyon Merkezlerinin (UKOME) ulaşım ana planını yapmak, yaptırmak, uygulamak ve uygulatmak için gereken karar ve tedbirleri almak görevleri olmakla birlikte hazırlanan ulaşım ana planlarını kabul etmek ya da onaylamak görev ve yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “Büyükşehir Belediye Meclisi” başlığını taşıyan 12. maddesinin ilk paragrafında “Büyükşehir belediye meclisi, büyükşehir belediyesinin karar organıdır ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilen üyelerden oluşur.” hükmü yer alıp; bu hüküm büyükşehir belediye meclisini, görevlerini tek tek saymak gibi bir yola gitmeksizin büyükşehir belediyesi ile ilgili her türlü konuda en üst karar organı olarak tanımlamıştır. Bu nedenle hazırlanan ulaşım ana planlarının Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) yerine, doğrudan doğruya büyükşehir belediye meclisi tarafından incelenerek kabul ya da reddedilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

Yazıldı Güncel Mevzuat
Onceki Sayfa ←

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız