• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Kategoride Yazılmış Makale ve Görüşler

Memur Emeklisi..

May02
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Memur emeklileri eş ve çocuk yardımından faydalanabilir mi?

Devlet memurlarının aile yardımları (yani eş ve çocuklarına yapılan yardım) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda düzenlenmiştir. 657 sayılı Kanunun 202. maddesinde “Evli bulunan Devlet memurlarına aile yardımı ödeneği verilir. Bu yardım, memurun her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmayan veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almayan eşi için . ödenir. Dul memurların çocukları için yukarıdaki fıkralar hükmü uygulanır. Boşanma veya ayrılık vukuunda mahkeme bu yardımın hangi tarafa ve ne oranda verileceğini de kararında belirtir. Devlet memurunun, geçimini sağladığı üvey çocukları için de bu ödenek verilir.” hükmü, anılan Kanunun 203. maddesinde ise, “Aile yardımı ödeneği Devlet memurlarına her ay aylıklarıyla birlikte ödenir.” hükmü bulunmaktadır. Devlet memurlarının 657 sayılı Kanuna tabi görev yapmaktayken emekliye ayrıldıklarında emeklilik mevzuatından (5434 sayıl Kanun ve 5510 sayılı Kanun) faydalanmaktadır. Ancak bu mevzuatta memur emeklilerine eş ve çocuk yardımı ödenmesi öngörülmemektedir. Bu nedenle memur emeklilerinin eş ve çocuk yardımından faydalanması mümkün değildir.

Yazıldı Soru / Cevap

Kamu İşçilerinin Nakli

May02
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Belediyede çalışan işçilerin başka bir kamu  kurumlunda geçici süreli görevlendirilmesi mümkün müdür?

4857 sayılı İş Kanununun geçici iş ilişkisi başlıklı 7. Maddesinde “Geçici iş ilişkisi, özel istihdam bürosu aracılığıyla ya da holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde görevlendirme yapılmak suretiyle kurulabilir. İşverenin, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçisini, holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devretmesi halinde de geçici iş ilişkisi kurulmuş olur. Bu fıkra kapsamında geçici iş ilişkisi, yazılı olarak altı ayı geçmemek üzere kurulabilir ve en fazla iki defa yenilenebilir. İşçisini geçici olarak devreden işverenin ücret ödeme yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden, devreden işveren ile birlikte sorumludur. Dördüncü, beşinci, onuncu ve on dördüncü fıkralar ve dokuzuncu fıkranın (a) ve (f) bentleri ile (d) bendinin birinci cümlesinde düzenlenen hak ve yükümlülükler bu fıkraya göre kurulan geçici iş ilişkisinde de uygulanır.” hükmü bulunmaktadır.

Hükümde geçici iş ilişkisi kurulduğunda asıl işverenin mali sorumluluğunun devam edeceği belirtilmiştir. Ancak, kamu kurumları açısından bu mümkün gözükmemektedir. Çünkü, kurum adına ihdas edilmiş işçi kadrosunda bulunmayan ve kendisiyle iş sözleşmesi imzalanmamış birine kamu kurumlarınca ödeme yapılması kamu personel mevzuatımıza göre mümkün değildir. Kamu işçilerinin (belediyede istihdam edilen) bu şekilde bir görevlendirmeye tabi tutulabilmesi ancak 5393 sayılı Belediye Kanununda 49.maddeye benzer bir düzenlemede bulunulmasına bağlıdır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunun ek 8. maddesinde “Memurlar, geçici görevlendirme yapmak isteyen kurumun talebi ve çalıştıkları kurumun izni ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında aşağıda belirtilen şartlarla geçici süreli olarak görevlendirilebilir” hükmü bulunmaktadır. Ancak bu madde hükmü, 657 sayılı Kanuna bağlı memurların Kanunda yazılı şartların gerçekleşmesi halinde geçici görevlendirilmesini düzenlemektedir. Ancak bazı kurumların teşkilat kanunlarında işçilerin geçici görevlendirmesine imkan veren hükümler mevcuttur. Örneğin 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanunun 36. Maddesi ve 6253 sayılı TBMM İdari Teşkilatı Kanununun 30. Maddelerinde; “Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlarda çalışanlar aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla kurumlarının ve kendilerinin muvafakati ile bu maddenin bir ila üçüncü fıkraları kapsamında TBMM’de görevlendirilebilirler.” hükmü bulunmaktadır. Bu kanuni düzenlemeler uyarınca, kamu işçilerinin bu kurumlarda geçici olarak görevlendirilmesi mümkün görülmektedir.5393 sayılı Belediye Kanununda, bu yönde hüküm bulunmadığından sürece kamu işçilerinin diğer bir kamu kurumunda geçici süreli görevlendirmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.

Yazıldı Soru / Cevap

Vekaleten Atamada Üst Yöneticinin Takdir Hakkı

Nis17
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Vekaleten Atamada  Üst Yöneticinin Takdir Hakkı Var mıdır ?

Memurların vekaleten atanması 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86. Maddesinde yer almaktadır. Bu maddede “Memurların kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurumlardan veya açıktan vekil atanabilir.

 Bir görevin memurlar eliyle vekaleten yürütülmesi halinde aylıksız vekalet asıldır.

 Ancak, ilkokul öğretmenliği (Yaz tatili hariç), tabiplik, diş tabipliği, köy ve beldelerdeki ebelik ve hemşirelik, eczacılık, mühendis ve mimarlık, veterinerlik, vaizlik, Kur’an kursu öğreticiliği, imam-hatiplik ve müezzin-kayyımlığa ait boş kadrolara, Maliye Bakanlığının izni (mahalli idarelerde izin şartı aranmaz) ile açıktan vekil atanabilir.

 Aynı kurumdan ayrılmalar dolayısiyle atanan vekil memurlara vekalet görevinin 3 aydan fazla devam eden süresi için, kurum dışından veya açıktan atananlarla kurum içinden ilkokul öğretmenliğine atanan öğretmenler ile veznedarlık görevine atananlara göreve başladıkları tarihten itibaren vekalet aylığı ödenir.

 Bu Kanuna tabi kurumlarda çalışan veteriner hekim veya hayvan sağlık memurları, veteriner hekim veya hayvan sağlık memuru bulunmayan belediyelerin veterinerlik veya hayvan sağlık memurluğu hizmetlerini ifa etmek üzere bu hizmetlerle ilgili kadrolara vekalet aylığı verilmek suretiyle atanabilirler.

 Yukarıda sayılan haller dışında, boş kadrolara ait görevler lüzum görüldüğü takdirde memurlara ücretsiz olarak vekaleten gördürülebilir.

 Bu Kanuna tabi kurumlarda, mali, nakdi ve ayni sorumluluğu bulunan saymanlık kadrolarının boşalması halinde bu kadrolara işe başladıkları tarihten itibaren vekalet aylığı verilmek suretiyle memurlar arasından atama yapılabilir.

 Açıktan vekil olarak atananlara, bir yılda yirmi günü geçmemek üzere çalıştıkları her ay için iki gün yıllık izin verilir. Bu iznin kullanımında, bir sonraki yıla devredilme hali dışında Devlet memurları için öngörülen hükümler uygulanır.” hükmü, 175. Maddede “Bir göreve vekaleten atanan memurlara vekalet edilen görevin kadro derecesinin birinci kademesinin üçte biri, açıktan atananlara ise (Köy ve kasaba imamlığı kadrolarına atananlara 146 ncı maddede yazılı asgari ücret aylık tutarından aşağı olmamak üzere) üçte ikisi verilir. Bulundukları yerden başka bir yerdeki bir göreve vekalet suretiyle atananlara, Harcırah Kanununun geçici görevle başka yere gönderilenlere ilişkin hükümleri uygulanır.

 Ancak, kurum içinden veya diğer kurumlardan vekalet edenlere vekalet aylığı ödenebilmesi için, vekilin asilde aranan şartları taşıması zorunludur.” hükmü yer almaktadır.

Bu düzenlemeye göre, dolu ya da boş kadrolara vekil atamada kurumların takdir yetkisi bulunmaktadır. Burada asilde aranan şartları taşıma kaydının vekalet aylığı ödenebilmesi açısından bir zorunluluk ifade ettiği  açıktır.. Buna göre, asile ait şartları taşımayanlardan vekil atananlara vekalet aylığı ödenmeyecektir.

Ancak tabi ki kurumların takdir yetkisi sınırsız değildir. Yargı kararlarında da belirtildiği gibi yetkili merciler takdir yetkilerini, kamu yararı ve hizmet gerekleri çerçevesinde kullanmalıdır. Vekaleten atamalarda asilde aranan şartlara sahip memurlara öncelik tanınması, bu şartları sahip vekil memur bulunmadığı hallerde, hizmetin aksamadan yürütülebilmesi için asilde aranan şartlara en yakın memurlar arasından görevlendirme yapması (tedvir)  daha uygun olacaktır.

Anayasanın 125. Maddesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” hükmü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkında Kanununda idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından iptal davası açılabileceği hükmü bulunmaktadır. Vekaleten atama işlemi idari işlem niteliğinde olduğundan bu işlemin de idari yargı denetiminde olduğu unutulmamalıdır.

Yazıldı Soru / Cevap

Genelgeler

Şub02
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

 Sayı   :    91810902-250-222

03/01/2017

Konu :    Kent İçi Yollar (2016 Verileri)

 

…………………. VALİLİĞİNE

                  Birleşmiş Milletler (BM) 02 Mart 2010 tarihinde, önümüzdeki on yıl içinde yol güvenliği krizinin çözümünü harekete geçirecek, dünya çapındaki yol, trafik kazası ölümleri ve yaralanmalarındaki artan eğilimleri durdurmayı hedefleyen bir karar almıştır. Ülkemiz tarafından da desteklenen BM Genel Asamblesi`nin 2010-2020 Karayolu Güvenliği için On Yıllık Eylem Planı (A/64/L.44/Rev.1) Uygulama Talimatının 15`inci maddesinde belirtildiği üzere; Genel Müdürlüğümüzce de şehir içi yollarda altyapı eksikliklerinin giderilerek, güvenli şehir içi yollar oluşturulması, belediye sınırları içerisindeki bütün yolların düşey ve yatay işaretlemelerinin teknolojik gelişmeler esas alınarak yapılması, yollardaki trafik işaret ve levhalarının sürekliliğinin sağlanması, belediye sınırları içerisindeki sinyalizasyon sistemlerinin etkin ve güvenli çalışmasını sağlayacak Trafik Kontrol Merkezlerinin kurulabilmesi için gerekli tedbirlerin alınacağı konusunda karar alınmıştır.

TÜİK tarafından yürütülen Resmi İstatistik Programının üçüncü dönemi olan 2017-2021 yılları arasında ulaştırma istatistikleri başlığı altında kent içi yol uzunluklarına ait istatistiki bilgiler Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü (MİGM) tarafından toplanarak 2018 yılından itibaren yıllık tablolar halinde MİGM web sayfasında (http://www.migm.gov.tr) yayımlanacaktır. Belediyelerin sorumlu oldukları kent içi yolların, kaplama cinsi ve uzunluklarının tespit edilmesi, bisiklet yolu ve raylı sistem hat uzunluklarına ait verilerin derlenmesi amacıyla ekte gönderilen “Kentsel Yol Ağı İstatistikleri Soru Kağıdı” hazırlanmıştır. Belediyelerce; 31/12/2016 tarihi itibariyle kent içi yolların ekte yer alan “Kentsel Yol Ağı İstatistikleri Soru Kâğıdının doldurulması, üretilen sayısal kent içi yol verilerinin öz nitelikleri ile birlikte (tercihen .shp formatında, dönüştürülememesi halinde dxf, dwg formatlarında) hazırlanarak 20/02/2017 tarihine kadar mail ortamında yerelidare@icisleri.gov.tr adresine, cd ortamında Bakanlığımıza gönderilmesi hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

 

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

Sayı   : 93127266-900-403                                                                         06/01/2017

Konu : Kamu İstihdamı

 

…………………. VALİLİĞİNE

 

Kamu istihdamına ilişkin sağlıklı ve güncel istatistiklerin üretilmesi çalışmalarına esas teşkil edecek il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşları ile bunların üye oldukları mahalli idare birlikleri ve belediye iktisadi teşekküllerinde (BİT) istihdam edilen personele ilişkin bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır.

Konu hakkında iliniz dâhilindeki mahalli idarelerden temin edilecek bilgilerin, Valiliğinizce icmal edilerek ekteki formlara doldurularak en geç 20/01/2017 tarihine kadar (yerelbilgi@icisleri.gov.tr) internet adresine Excel formatında iletilmesi hususunda;

Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.

Bakan a.

Genel Müdür V.

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

         Sayı   : 30546965-250-150                                                                              02/01/2017

         Konu : Kira Rayiç Bedeli Belirlenmesi

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereği bu kanun kapsamındaki şehitlerin hak sahipleri (aylığa müstahak dul ve yetimleri) ile vazife malulü olanların ikametgâh olarak kullanacakları yurtiçindeki taşınmazın, bütün hak sahipleri adına bir konut için kira bedeli on yıl süre ile devlet tarafından karşılanmaktadır.

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21. maddesinin uygulanmasına ilişkin 2006/8 sayılı Başbakanlık Genelgesinin 4 üncü maddesinde ” 3`üncü maddede belirlenen kriterlere göre hak sahiplerine ödenecek kira bedeli, kiralamanın yapıldığı yerdeki belediye rayiçlerini geçmeyecektir.” hükmü yer almaktadır.

Son dönemlerde bazı belediyelerce görev alanına girmediği gerekçesiyle kira rayiç bedelini belirtir yazının düzenlenmediği, bu durumun da hak sahiplerinin mağduriyetine neden olduğuna dair duyumlar alınmaktadır. Hak sahiplerinin mağduriyetine mahal vermemek için 2006/8 sayılı Başbakanlık Genelgesi doğrultusunda işlem yapılmasının iliniz dâhilindeki belediyelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini önemle rica ederim.

                                                                                                                        Bakan a.

                                                                                                                             Vali

                                                                                                               Müsteşar Yardımcısı

 

T.C.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Sayı     : 32678573/604.02.99/

 Konu   : Gerçek (True) Ortofoto ve

Coğrafi Veri Üretim İşi

Doğal Afet Sigortalan Kurumu (DASK) tarafından ihalesi yapılan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) Coğrafi Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü (CBSGM) tarafından Teknik Koordinatörlüğü yürütülen “Gerçek (True) Ortofoto ve Coğrafî Veri Üretim İşi” projesi kapsamında 2014, 2015 ve 2016 yıllarında havadan görüntü alımı tamamlanan bölgelere ait bilgiler yazımız eki (Ek-2) ile gönderilmektedir.

Proje il ve İlçelerde kentsel ve gelişme alanlarım kapsamaktadır. Proje ile ÇŞB ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının coğrafi veri üretimi gerçekleştiren tüm birimlerinin temel görüntü altlığı oluşturulmakta, yer örnekleme Aralığı 10 cm olan ortofotoların üretimi gerçekleştirilmekte ve ülkemizin güncel bina envanteri oluşturulmaktadır. Projenin çıktıları tüm kurum ve kuruluşlar ile Büyükşehir Belediyeleri, il ve ilçe belediyeleri tarafından ücretsiz olarak paylaşılmaktadır.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Bakan a.

Genel Müdür V.

 

T.C.

MALÎYE BAKANLIĞI

Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : 77078042-125.07-[48~629]-10566                                                         23/12/2016

Konu: Seyahat Kartı

……….VALİLİĞİNE

               6245 sayılı Harcırah Kanununun 48 inci maddesinde, memuriyet mahalli dahilinde seyyar olarak vazife gören memur ve hizmetlilere, bu Kanun kapsamına giren kurumlar tarafından işletilen taşıtlarda seyahat için fotoğraflı birer kart verileceği ve bu kartların kimlere, hangi taşıtlar için ve hangi şartlarla verileceğinin İçişleri, Maliye ve Ulaştırma Bakanlıklarınca müştereken tespit edileceği hükme bağlanmıştır.

Bu hükme uygun olarak seyahat kartlarının kimlere, hangi şartlarda verileceği ve uygulamaya ilişkin esaslar; 16, 23 ve 30 Seri No`Iu Harcırah Kanunu Genel Tebliğleri ve 8/12/1995 tarihli Ve B.O7.0.BMK.0.17-27-48-629/32571 sayılı Genel Yazımızla belirlenmiş, İçişleri ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlıkları ile Bakanlığımız tarafından müştereken imzalanan ve 1/1/2014 tarihinden itibaren yürürlüğe giren protokol kapsamında. 30 Seri No`lu Tebliğde belirlenen illere (Ankara, İstanbul, İzmir,  Adana, Bursa, Konya ve Gaziantep) diğer büyükşehirler de eklenmiş ve uyulması gereken hususlar yeniden belirlenerek söz konusu protokol kapsamında bu esasların uygulanmasına devam edilmiştir.

Diğer taraftan, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca 31/12/2005 tarihli ve 26040 3. Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İç Kontrol ve Ön Malî Kontrole İlişkin Usul ve Esaslar`ın 21 inci maddesinde de, “6245 sayılı Harcırah Kanununun 48 inci maddesi uyarınca İçişleri, Maliye ve Ulaştırma Bakanlıkları tarafından müştereken belirlenen esaslar çerçevesinde, seyahat kartı verilecek personel listesi, birimlerin teklifleri değerlendirilerek malî hizmetler birimi tarafından kontrol edilir. Buna ilişkin talepler yukarıda belirtilen esaslar ile Bakanlık tarafından yapılan düzenlemelere uygunluk ve bütçe ödeneğinin yeterliliği yönünden en geç üç işgünü içinde kontrol edilir. Uygun görülmeyen talepler gerekçeli bir yazıyla ilgili birime gönderilir.” hükmü yer almıştır.

Bu kapsamda, 2006 yılından itibaren seyahat kartlarına ilişkin teklifler, ilgili düzenlemeler çerçevesinde kurumların malî hizmetler birimi tarafından değerlendirilmeye başlanmış ve uygulama bu şekilde yürütülmüştür.

Buna göre, yukarıda belirtilen uygulamanın aynı şekilde devam ettirilebilmesi için seyahat kartı talebiyle ilgili tekliflerin hazırlanması ile hazırlanan tekliflerin değerlendirilmesi ve kontrol sürecine ilişkin olarak 2017 yılında uyulması gereken hususlar aşağıda belirtilmiştir.

-Seyahat kartı verilmesine ilişkin taleplere, 2016 yılına ilişkin uygun görüş yazısı ve eki onaylı seyahat kartı formunun örneği eklenecektir.

-Taleplerin hazırlanmasında, 2016 yılında uygun görülen sayılar aşılmayacaktır. Ancak, isim ve unvan değişikliği yapılabilecektir.

-Malî hizmet birimleri, seyahat kartı taleplerini, 6245 sayılı Kanun ile bu Kanuna dayanılarak Bakanlığımız tarafından yapılan düzenlemelere uygunluk ve bütçe ödeneğinin yeterliliği ile hizmetin gerekliliği yönlerinden değerlendirip kontrol edeceklerdir.

-Uygun görülen taleplere ilişkin seyahat kartı formu onaylanacak, uygun görülmeyen talepler ise gerekçeli bir yazıyla ilgili birime gönderilecektir.

-2016 yılındaki sayının anılmasını gerektiren zorunlu durumlarda ise, kurumun 2017 yılı bütçesinin mevcut ödeneklerinin yeterli olması ve ilave ödenek talep edilmemesi kaydıyla, malî hizmetler biriminden ek taleple bulunulabilecektir.

-Seyahat kartlarından, hafta tatili ile resmi tatil günleri hariç iş günlerinde 07.00-19.00 saatleri arasında; su, doğalgaz ve elektrik »rızalarında fiilen çalışanlar ise tatil günleri dâhil günün her saatinde yararlanabileceklerdir.

-İlgili mevzuatı uyarınca seyahat ücretinden muaf tutulanlara seyahat karlı verilmeyecektir.

-Seyahat kartlarına, kart sahibinin fotoğrafı yapıştırılacak; kurum adı, görev unvanı ve fiilen yapılan görev açıkça yazılacak, kartların şekli ve rengi ile diğer özellikleri taşıtı işleten ilgili kuruluşça tespit edilecektir.

-Kartların herhangi bir nedenle (emeklilik, istifa vb.) iade edilmesinin gerekli olduğu hallerde, geri kalan süreye ilişkin ücret iade edilecek veya seyahat kartı koşullan taşıyan başka bir personel adına düzenlenmek suretiyle değiştirilebilecektir.

-Birimlerce, 6245 sayılı Kanunun 48 inci maddesi kapsamında yürütülecek hizmetlerin, söz konusu maddede sayılan unvanlara sahip memur ve hizmetliler tarafından gördürül meşine azami gayret sarf edilecektir.

-Aşağıda belirlenen bedellerden ayrı olarak, gerek kurum bütçesinden gerekse karı verilen kişiler tarafından vize, kart basım bedeli gibi adlar altında herhangi bir ödeme yapılmayacaktır.

Diğer taraftan., 2017 yılı için geçerli olmak üzere seyahat kartları KDV hariç;

-Ankara, İstanbul ve İzmir büyükşehir belediye sınırları içerisinde aylık 79,75 TL,

-Diğer büyükşehir belediye sınırları içerisinde aylık 59,45 TL,

-Büyükşehir olmayan diğer illerde ise aylık 44,55 TL, Karşılığında verilecektir.

Bilgilerini ve gereğini‘ arz/rica ederim.

Bakan a.

Müsteşar

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

           Sayı   : 30546965-250-28120                                                                 27/12/2016

            Konu : Trafik İşaret Levhaları

Emniyet Genel Müdürlüğünün “Trafik İşaret Levhaları” konulu 16/12/2016 tarihli ve 186460 sayılı yazı ilişikte gönderilmiştir.

Konunun iliniz dahilindeki belediyelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Bakan a.

Genel Müdür V.

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı  :11088401.68386.64035/2999/186460                                                                                                                                                  16/12/2016

 Konu :Trafik işaret levhaları

   MAHALLİ İDARELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE

           İlgi : 15/07/2014 tarihli ve 11088401.68386-64035/1294-1748/95264 sayılı yazımız.

Belediye sınırları içerisinde yapılan trafik işaretlemelerinin, gerek meydana gelen trafik kazaları sonrası açılan davalarda, gerekse trafik birimlerimizce yapılan tespitlerde yetersiz ve ilgili mevzuatlara uygun olmadığı gözlemlenmiş olup, konuya ilişkin tespitlere yönelik rapor ilgi sayılı yazı ekinde gönderilmişti.

Belediyelerin sorumluluk bölgelerindeki yolların yapım, bakım ve onarımları kurum görevlilerince yerine getirilmeden önce, karayolunun trafik düzenlemelerinden ve denetiminden sorumlu trafik birimine bilgi vermemesi, yine çalışma alanındaki işaretlemelerin standartlara uygun olmaması, standartlara uygun işaretlemelerin ise sürdürülebilir olmaması, çalışma süresince uygunluğunun denetlenmemesi, yol yapım ve bakım çalışmalarında kullanılan iş makinesi ve kamyonların yükleme kurallarına uymaması ve çalışma bölgelerinde karayoluna kontrolsüz çıkması nedenleriyle trafikte aksamalar, hatta trafik kazaları ve sonucunda ölüm, yaralanma ve maddi hasar meydana gelmeye devam etmektedir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu`nun “Karayolu trafik güvenliği” kenar başlıklı 13`üncü maddesinde; “Karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli ve sorumlu bütün kuruluşlar, karayolu yapısını, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlüdür. Çeşitli kişi, kurum ve kuruluşlar, karayolu yapısında yapacakları ve esasları yönetmelikte belirtilen çalışmalarda;

a) Yolun yapım ve bakımı ile görevli kuruluştan izin almak ” denilmektedir.

Kanun`un 5`inci maddesi ile trafik düzenlemelerinin bu Kanun hükümlerine uygun olup olmadığını denetleme görev ve yetkisi Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra trafik kuruluşlarına verilmiştir.

Aynı Kanun‘un “Belediye trafik birimleri, görev ve yetkileri” kenar başlıklı 10` uncu maddesi birinci fıkrası (b) bendinin 1, 2, 3, 4 ve 5 numaralı alt bendinde;

“Görev ve yetkiler

1) Yapım ve bakımından sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak,

2) Gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmak,

3) Karayolu yapısında ve üzerinde yapılacak çalışmalarda gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve denetlemek,

4) Karayolunda trafik için tehlike teşkil eden engelleri gece veya gündüze göre kolayca görülebilecek şekilde işaretlemek veya ortadan kaldırmak,

5) Yol yapısı veya işaretleme yetersizliği yüzünden trafik kazalarının vuku bulduğu yerlerde, yetkililerce teklif edilen tedbirleri almak” görev ve yetkisi belediyelere verilmiştir.

2918 sayılı Kanun`un “Trafik işaretleri” kenar başlıklı 15`inci maddesinde; “Trafik işaretlerinin standart, anlam, nicelik ve nitelikleri ile diğer esasları İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak Bayındırlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilir” denilmektedir. Anılan madde gereğince çıkarılan Trafik İşaretleri Hakkında Yönetmeliğin 3`üncü maddesinde; “Trafik işaretlerinin standartları, anlam, nicelik ve nitelikleri ile karayoluna uygulama tekniğinin esasları Karayolları Genel Müdürlüğünce tespit edilerek ayrıca bir el kitabı haline getirilir ” denilmektedir.

Yukarıda belirtilen Kanun ve Yönetmelik hükümleri çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Karayolu Trafik Sözleşmesi ile Karayolu İşaretleri ve Sinyalleri Sözleşmesi kapsamında “Trafik İşaretleri Elkitabı”, ayrıca şehir içi karayolları üzerinde ve yol kenarında yapılan bakım ve yenileme işleminde alınacak trafik tedbirlerinin standart ve koşullarım belirlemek amacıyla “Şehir içi Yolların Yapım Bakım ve Onarımlarında Trafik İşaretleme Standartları” oluşturulmuştur.

Bu kapsamda, şehir içi karayollarında karayolu üzerinde ve kenarında yapılacak çalışmalarda trafik düzeni ve güvenliği ile can ve mal emniyetinin sağlanabilmesi amacıyla, Karayolları Genel Müdürlüğünce belirlenen “şehir içi Yolların Yapım Bakım ve Onarımlarında Trafik İşaretleme Standartlarına” uygun işaretleme yapmadan ve trafik güvenliği yönünden gerekli diğer tedbirleri almadan çalışmalara başlanılmaması, trafikte aksamalar yaşanmaması için çalışma öncesinde trafik zabıtasına haber verilmesi ve çalışmalar tamamlanıncaya kadar işaretlemelerin projesine uygunluğu ile gece ve gündüz görülebilirlikleri bakımından sürekli kontrol edilmesi önem taşımaktadır.

Yol yapım ve bakım çalışmalarında gerekli tedbirlerin alınması amacıyla konunun belediyelerimize duyurulmasını arz ederim.

                                                                           T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

İller İdaresi Genel Müdürlüğü

          Sayı:  94548938-165.09-E.9139                                                                   13/12/2016

          Konu : Şehitlik Yönetmeliği

İlgi: 12/11/2016 tarihli ve 29886 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Şehitlik Yönetmeliği.

12/11/2016 tarihli ve 29886 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Şehitlik Yönetmeliği ile şehitliklere defnedilecek kişiler ve şehitliğe defin kararını verecek makamlar belirlenmiş, kamu kurum ve kuruluşlarının şehitlikleri tek elde toplanarak yurt içindeki şehitlik ve şehit mezarlarının yapım, bakım-onarım işleri ve şehitliklerin yönetimi valiliklere verilmiştir. Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında şehitliklere defnedilecekler ile defin yapılacak haller belirtilmiş, 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (f) bendinde yer alanlar için de şehitliğe defin kararının olayın meydana geldiği il valiliğince verileceği düzenlenmiştir. Bu çerçevede Şehitlik Yönetmeliği`nin yürürlüğe girmesiyle birlikte uygulamada sorun yaşanmaması için, aşağıdaki hususlara dikkat edilecektir:

1. Defin kararı alınmasından defnin tamamlanmasına kadar geçen süreçte yapılacak İş ve işlemlerin koordine edilmesi ve takibi için vali veya görevlendireceği vali yardımcısının başkanlığında; büyükşehir statüsündeki illerde büyükşehir belediyesi genel sekreteri, diğer illerde belediye başkan yardımcısı; yatırım izleme koordinasyon başkanlığından sorumlu vali yardımcısı/il özel idaresi genel sekreteri, il emniyet müdürü, il jandarma komutanı, aile ve sosyal politikalar il müdürü ile sahil güvenlik bölge komutanlığı olan illerde bölge komutanının katılımıyla bir komisyon oluşturulacaktır. Komisyonun sekretarya hizmetleri valiliklerce yerine getirilecektir.

2. Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin (I) inci fıkrasının (c) ve (I) bendi kapsamında olan kişiler ile kurumların personelinden vefat durumunun 3 üncü maddenin (1) inci fıkrasındaki ilgili olduğu bent ve alt bendi, olayla ilgili ilk bilgi ve belgelere göre tespit edilerek şehitliğe defin kararı;

a. Jandarma Genel Komutanlığı mensupları ile güvenlik korucuları ve gönüllü güvenlik korucuları için il jandarma komutanlığınca,

b. Emniyet Genel Müdürlüğü mensupları için il emniyet müdürlüğünce,

c. Sahil Güvenlik Komutanlığı mensupları için ilgili bölge komutanlığınca,

ç. Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin (0 bendi kapsamında olanlar için olay, polis sorumluluk bölgesinde meydana gelmiş ise il emniyet müdürlüğü, jandarma sorumluluk bölgesinde meydana gelmiş ise il jandarma komutanlığınca,

Ek-1 de yer alan formata uygun şekilde tanzim edilerek, komisyonun onayına sunulacaktır.

3. Şehidin ailesine (şehit evli ve eş ile baba/anne ayrı illerde ikamet ediyor ise her iki aileye de), şehadet olayının bildirilmesi maksadıyla, olay yeri valiliğince ailenin ikamet yerindeki il valiliğine durum öncelikle telefonla, bilahare yazıyla bildirilecektir. Şehidin ailesine şehadet haberi vali veya görevlendireceği vali yardımcısı/kaymakamın başkanlığında teşkil edilecek heyet tarafından yazılı ve görsel basın olmaksızın usulüne göre ve zaman mefhumu gözetilmeksizin ivedilikle yapılacaktır. Birden fazla yerde şehadet haberi verilecekse eş zamanlı yapılmasına dikkat edilecektir.

4. Şehitliğe defin kararı alındıktan sonra bu kararın bir örneği, ivedilikle defin yeri valiliğine ve kişinin ilgili olduğu birime gönderilecek, bir örneği ise olay yeri valiliğinde muhafaza edilecektir.

5. Defin yeri valiliğince, hakkında defin kararı verilen kişinin, yönetmeliğin 5 inci maddesinde sayılan yakınlarından, hangi şehitliğe ya da mezarlığa defin yapılmasının talep edildiğine dair yazılı beyan Ek-2 deki formata uygun olarak alınacak ve olay yeri valiliğine bildirilecektir. Yazılı beyanda belirtilen şehitlik/mezarlıkta gerekli çalışmalar ivedilikle yerine getirilecektir,

6.Şehitliğe defnedilecek kişinin yakınlarının tören alanına ve defnin yapılacağı şehitliğe/mezarlığa ulaşımları, defin giderleri, definden sonra taziye yeri tahsisi, dini vecibeler ve yöresel geleneklere göre yapılacak taziye giderleri, defin yeri valiliğince koordine edilecek ve vali tarafından uygun görülen birim tarafından karşılanacaktır.

7. Definden sonra şehitliğe defnedilen veya beyan üzerine mezarlığa defnedilen kişinin mezar yapımı, Yönetmeliğe uygun olarak en kısa zamanda yerine getirilerek şehidin ilgili olduğu kuruma bilgi verilecektir.

8. Şehitliklerin ve mezarların yönetim, inşa, bakım, onarım ve koruma işlemleri valiliklerce sürekli takip edilecek ve çalışmalar ivedilikle yerine getirilecektir.

Konunun hassasiyetle takip edilerek uygulamada herhangi bir aksaklığa sebebiyet verilmemesini önemle arz ve rica ederim.

Bakan a.

Vali

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı   : 71188846-010.06.99-27411                                                             21/12/2016

Konu : Sayıştay 2015 Yılı Dış Denetim

Genel Değerlendirme Raporu

             İlgi : Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünün 17/10/2016 tarih ve 21583 sayılı yazısı.

Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünün “Sayıştay 2015 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu” konulu ilgi yazısı ilişikte gönderilmiştir.Konunun iliniz dâhilindeki mahalli idarelere duyurulması ve raporda belirtilen hatalı ve eksik uygulamaların giderilmesi hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Muhasebat Genel Müdürlüğü

 

Sayı     : 28165485-845.03.02-21583                                             17/10/2016

Konu   : Sayıştay 2015 Yılı Dış Denetim

GENEL DEĞERLENDİRME RAPORU

                                                     İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

(Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü)

             5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu‘nun 68 ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu‘nun 38‘inci maddeleri gereği Sayıştay tarafından hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 2015 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu‘nun mahalli idareler ile ilgili hususları ilişikte gönderilmiştir. Bilgilerini ve Raporda belirtilen hususların iyileştirilmesi, hatalı ve eksik uygulamaların giderilmesi hususunda yapılan/yapılacak çalışmalar hakkında Bakanlığımıza ivedilikle bilgi verilmesini arz ederim.

                                                                                                                       H. Abdullah KAYA

                                                                   Bakan a.

                                                                           Müsteşar

                            5. MAHALLİ İDARELERE İLİŞKİN KONULAR

           5.1.      BELEDİYE GELİRLERİNE İLİŞKİN TESPİTLER

           Belediye gelirlerinin takip ve tahsiline ilişkin tespit edilen hatalı uygulamalara aşağıda yer verilmiştir.

            5.1.1.   2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanunu`nda Yer Alan Bazı Belediye Gelirlerinin Tahakkuk ve Tahsil Edilmemesi

Belediye Gelirleri Kanunu`na göre belediyeler tarafından tahakkuk ve tahsili yapılması gereken gelirlerle ilgili olarak;

•    Belediye sınırları ile mücavir alanları içinde yapılan her türlü ilan ve reklam üzerinden ilan ve reklam vergisi alınması gerekirken, bazı belediyelerde kiraya verilen reklam panolarında yapılan reklamlar üzerinden ilan ve reklam vergisi alınmadığı,

•    Özel kaplara doldurulup satılacak olan kaynak sularının (işlenmiş sular dâhil) belediyelerce denetlenerek hangi kaynaklara ait olduklarını gösterecek şekilde bu kaplara özel işaret konulması kaynak suları harcına tabi iken bazı belediyelerde kaynak suları harcının tahakkuk ve tahsilinin yapılmadığı,

•   Yeni kanalizasyon yapılması veya mevcut olanın ıslah edilmesi durumunda bunlardan faydalanan gayrimenkul sahiplerinden kanalizasyon harcamalarına katılma payı alınması gerekirken, bazı belediyelerde kanalizasyon harcamalarına katılma payının tahakkuk ve tahsilinin yapılmadığı,

• Yeni içme suyu şebekesi yapılması, mevcut olanın ıslah edilmesi veya genişletilmesi durumunda dağıtımın yapıldığı saha dâhilindeki gayrimenkul sahiplerinden su tesisi harcamalarına katılma payı alınması gerekirken bazı belediyelerde su tesisi harcamalarına katılma payının tahakkuk ve tahsilinin yapılmadığı,

•    Belediye sınırları ile mücavir alanları içerisinde bulunan eğlence işletmelerinin faaliyetleri eğlence vergisine tabi iken bazı belediyelerde eğlence vergisinin mükellefi olan işletmelerden (sinema salonu işletmeleri, oteller, oyun salonları ve diğer eğlence mekânları) eğlence vergisi alınmadığı,

•  Belediye sınırları ile mücavir alanları içerisinde İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik kapsamındaki işyerlerinin açılıp faaliyet gösterebilmesi işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmasına tabi iken, bazı belediyelerde söz konusu Yönetmelik kapsamındaki işyerlerine, işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilmediği ve bu işyerlerinden işyeri açma ve çalışma ruhsat harcı alınmadığı, tespit edilmiştir.

              5.1.2.   Belediyelerde Kamulaştırma İşlemlerinden Kaynaklanan Emlak Vergisi Tarh, Tahakkuk ve Tahsiline İlişkin Tespitler

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu, belediyeler tarafından tahsil edilen ve önemli bir gelir kaynağı olan emlak vergisini güvence altına almak amacıyla tapu idaresine kamulaştırma ve devir gibi mülkiyet değişimlerini ilgili belediyeye bildirme zorunluluğu getirmiştir. Emlak vergisinin beyana dayalı bir vergi olması nedeniyle bu zorunluluk bir vergi güvenlik önlemidir.

               Bazı belediyelerde belediye sınırları içerisinde yapılmış olan kamulaştırma işlemlerinin tapu idaresi tarafından ilgili belediyelere bildirilmemesi sonucunda;

•  Kamulaştırılarak kamu tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan gayrimenkule ilişkin daha önceden beyanname verilmediği, emlak vergisi ödenmediği ve bildirim yapılmamış olduğundan bu hatanın düzeltilmeden devam ettiği,

•  Kamulaştırarak kamu tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan gayrimenkule ilişkin daha önceden gelen emlak vergisi borçlarının bulunduğu ve bildirim yapılmamış olduğundan bu hatanın düzeltilmeden devam ettiği,

• Kamulaştırarak kamu tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan gayrimenkule ilişkin Kamulaştırma Kanunu`ndan kaynaklanan ek emlak vergisinin beyan edilmediği ve bildirim yapılmamış olduğundan bu hatanın düzeltilmeden devam ettiği,

•  Bildirim yapılmamış olması nedeniyle beyanname verilmiş olan gayrimenkullerde kamu adına tescil tarihinden sonra tahakkuk yapılmaması gerekirken, eski malik adına tahakkuk yapılmaya devam edildiği, tespit edilmiştir. Bu itibarla, 6083 sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun gereğince tapu idarelerinin Özellikle Kamulaştırma Kanunu ve Emlak Vergisi Kanunu kapsamındaki işlemler konusunda belediyeleri bilgilendirmesi, sistemli ve zamanlı veri paylaşımı sağlanması, belediyeler tarafından bilgilendirme ve paylaşımların takibinin yapılarak emlak vergisinin mevzuat doğrultusunda tarh, tahakkuk ve tahsilinin yapılması gerekmektedir

            5.1.3.Telekomünikasyon Altyapı ve Şebekelerinden Alınması Gereken Geçiş Hakkı Bedellerinin, Takip ve Tahsil Edilmemesi

Sabit ve Mobil Haberleşme Altyapısı veya Şebekelerinde Kullanılan Her Türlü Kablo ve Benzeri Gerecin Taşınmazlardan Geçirilmesine İlişkin Yönetmelik hükümleri kapsamında, sabit ve mobil haberleşme altyapısı veya şebekelerinde kullanılan her türlü kablo ve benzeri gerece ilişkin geçiş hakkına ait ücretlerin ödeme şeklinin sözleşmede belirleneceği hüküm altına alınmış ve 01.01.2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere geçiş hakkı ücretleri tarifesi Yönetmelik`e eklenmiştir. Denetimler sonucunda bazı belediyelerin mücavir alanları içerisinde kalan sabit ve mobil haberleşme altyapısı veya şebekelerinde kullanılan her türlü kablo ve benzeri gerece ilişkin geçiş hakkı ücretlerinin belediyelerce takip ve tahsil edilmediği tespit edilmiştir

            5.1.4.   Gecekondu Fonu Gelirlerinin Bütçe Dışında Tutulması

Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği`nin “Belli bir amaca tahsisli gelirler ve alınan paylar” başlıklı 18`inci maddesinin ikinci fıkrasında; “20.07.1966 tarihli ve 775 Sayılı Gecekondu Kanununun 12 *inci maddesi gereği kurulan fonda toplanacak paralar gelir bütçesinin ilgili bölümüne gelir kaydedilir” denilmek suretiyle fon gelirlerinin gelir bütçesinin ilgili bölümüne kaydedileceği düzenlenmiştir. Diğer taraftan 775 sayılı Gecekondu Kanununun 12`nci maddesinde, belirtilen kaynaklardan sağlanacak gelirlerin, ilgili belediyelerce açılacak özel hesaplarda toplanarak birer fon teşkil edeceği, 13`üncü maddesinde de toplanan bu kaynakların hangi amaçlar için kullanılacağı açık bir şekilde belirtilmiştir. Denetimler sonucunda, bazı belediyelerde gecekondu fonu gelirlerinin bütçe gelirlerine kaydedilmediği ve bankalarda bu amaçla açılması gereken özel hesap yerine başka banka hesaplarında takip edildiği tespit edilmiştir.

            5.2.AMBALAJ ATIKLARININ TOPLANMASI İÇİN İMTİYAZ HAKKI VERİLEN ŞİRKETLERDEN BEDEL ALINMAMASI

5393 sayılı Belediye Kanunu, belediyelere çevrenin korunması amacıyla yapılması gereken görevler yüklemiştir. Bu kapsamda ambalaj atıklarının toplanması, ayrıştırılması, geri kazanımı, ortadan kaldırılması ve depolanması ile ilgili bütün hizmetleri yapmak belediyelerin temel bir görevi ve imtiyaz hakkıdır. Belediyeler, Kanunla verilen bu görevi kendileri gerçekleştirebileceği gibi sözleşme imzaladıkları çevre lisanslı veya geçici faaliyet belgeli toplama ve ayırma tesisleri aracılığıyla da yerine getirebilir. Bu durumda sözleşme imzalanan tesisler katı atıkların toplanmasını, ayrıştırılmasını sağlarken geri kazanım yolu ile gelir elde etmiş olmaktadırlar. Dolayısıyla ilgili imtiyazın şirketlere sözleşme karşılığında devredilmesi durumunda belediyeler mevcut imtiyazlarından vazgeçmiş olmaktadırlar. Denetimler sonucunda bazı belediyeler tarafından söz konusu şirketlere ihale yapılmadan ve imtiyaz hakkı karşılığında gelir elde edilmeden ambalaj atığı toplama imtiyazı verildiği tespit edilmiştir. Ambalaj atıklarının toplanması işi aynı zamanda gelir getirici bir faaliyet olduğundan, bu konudaki imtiyaz devrinin, belediyelerce 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde ihale yoluyla yapılması gerekmektedir.

            5.3. DEVLET MEMURLARINA YİYECEK YARDIMI YAPILMASI KONUSUNDA MEVZUATA AYKIRI UYGULAMALARIN BULUNMASI

            657 sayılı Devlet Memurları Kanunu`nun “Yiyecek yardımı” başlıklı 212`nci maddesi ile devlet memurlarının yiyecek yardımından hangi hallerde ne şekilde faydalanacakları ve bu yardımın uygulanması ile ilgili esasların Maliye Bakanlığı ile Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığının birlikte hazırlayacakları bir yönetmelik ile tespit olunacağı hüküm altına alınmıştır. Mezkûr Kanun hükmüne dayanılarak 1986 yılında yürürlüğe konulan Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği ile devlet memurlarının yiyecek yardımından hangi hallerde, ne şekilde faydalanacakları ve bu yardımın uygulanması ile ilgili esaslar belirlenmiştir. Yönetmelik`in 2`nci maddesinde Yönetmelik hükümlerinin 657 sayılı Kanun`a tabi memurlar hakkında uygulanacağı, 3 `ünü maddesinde yiyecek yardımının yemek verme şeklinde yapılacağı, bu yardım karşılığında memurlara nakden bir ödemede bulunulmayacağı, yiyecek yardımının haftalık çalışma süresi 40 saati aşmayan yerlerde öğle yemeği olarak verileceği, 4`üncü maddesinde yiyecek yardımının gerektirdiği giderlerin yemek maliyetlerinin yarısını aşmamak üzere kurum bütçelerine bu amaçla konulan ödeneklerle karşılanacağı, yemek bedelinin bütçeden karşılanmayan kısmının yemek yiyenlerden alınacağı, 5`inci maddesinde kurum bütçesine bu amaçla konulan ödeneğin memurlara yemek vermek üzere kurulan yemek servisi, yardım sandığı, demek veya bu mahiyetteki kuruluşa ödeneceği, yemek servisinin yiyecek yardımından faydalanabilecek personel sayısının asgari 50 olması ve yemekhane için elverişli yer bulunması şartıyla atamaya yetkili amirin onayı ile kurulabileceği, 9`uncu maddesi ile yiyecek yardımının gerektirdiği giderlerin hesaplanmasında kurum kadrolarında olup yemek servisinde görevlendirilen personel giderleri, kira, amortisman, su, elektrik ve havagazı giderlerinin yemek maliyetine dahil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda yer alan mevzuat hükümlerine ilave olarak öğle yemeği servisinden faydalanacak olan memurlardan ve sözleşmeli personelden alınacak asgari yemek bedellerine ilişkin esaslar, her yıl Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan merkezi yönetim bütçe uygulama tebliğleri ile belirlenmekte, alınacak en az yemek bedeli tutarları Tebliğ`e ek cetvelde gösterilmektedir. Ayrıca tebliğlerde kuruluşların personel kadro ve pozisyon unvanı, hizmetin özelliği, yemek maliyetlerinin ve yemek servisinin farklı mahallerde daha iyi şartlarda sunulması gibi hususları dikkate alarak ek cetvellerde belirtilen miktarların üzerinde yemek bedeli tespit edebileceği de belirtilmektedir.

Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri uyarınca kamu idarelerinde 657 sayılı Kanun`a tabi olarak çalışan memur personele yapılacak yiyecek yardımının; haftalık çalışma süresinin 40 saati aşmaması durumunda öğle yemeği olarak verilmesi gerektiği, yiyecek yardımı kapsamında nakden bir ödemenin yapılamayacağı, kamu idarelerinde yiyecek yardımından faydalanabilecek personel sayısının asgari 50 olması ve yemekhane için elverişli yer bulunması durumunda öğle yemeğinin kurulacak söz konusu yemekhanede verileceği, yiyecek yardımının gerektirdiği giderlerin yarısının kurum bütçelerine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanacağı, kalan kısmın yemek yiyenlerden alınacağı, ancak herhalde yemek yiyenlerden alınacak öğle yemeği başına birim tutarın yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliği`ne ek cetvelde yer alan ve memur personelin ek göstergelerine göre ayrı ayrı belirlenmiş olan asgari tutardan düşük olamayacağı açıktır.

Bununla birlikte kamu idarelerinin çeşitli nedenlerle öğle yemeklerini bünyelerinde kuracakları yemek servisinde hazırlayamamaları halinde yemek hazırlama ve dağıtım hizmeti, kurum bütçelerine bu amaçla konulan ödenekten yapılacak harcamanın yemek maliyetinin yarısını aşamayacağı hususu göz önünde bulundurularak 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında ihale yoluyla temin edilebilmektedir. Ancak böyle bir durumda da öğle yemeğinin yüklenici firma tarafından memur personele ilgili kamu idaresinin oluşturduğu yemek servisi olarak kullanılan yerde verilmesi gerekmektedir.

Denetimler sonucunda, bazı mahalli idarelerde Yönetmelik`te öngörülen usul ve esaslar ile örtüşmeyen ve aşağıda belirtilen uygulamalarla karşılaşılmıştır:

•  4734 sayılı Kanun kapsamında yemek hazırlama ve dağıtım hizmeti ihale edilmekte ancak ihale sonrasında yüklenici firma tarafından memur personele yemek dağıtım hizmeti yerine birçok lokanta, restoran, perakende satış noktasında alışveriş yapmaya imkân veren alışveriş çeki ve elektronik kart gibi ödeme araçları sağlanmaktadır.

•   Memur personelden yemek giderlerinin yarısının değil yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğ`inde belirtilen asgari tutarlar tahsil edilmektedir.

•  Memur personelden yemek giderlerinin yarısı değil idare tarafından belirlenen maktu bir tutar tahsil edilmektedir.

• Yemek giderinin tamamı kamu idaresi bütçesine bu amaçla konulan ödenekten karşılanmakta ve personelden hiçbir tahsilat yapılmamaktadır.

Kamu idarelerince memur olarak görev yapan personele yiyecek yardımı yapılırken yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin belirlediği usul ve esaslara uyulması gerekmektedir. Bununla birlikte 1986 yılında yürürlüğe giren Yönetmelik hükümlerinin günümüz koşullarında ihtiyaçlara ne ölçüde cevap verebildiği göz önünde bulundurularak, Yönetmelik`te belirlenen usul ve esasların yeniden ele alınmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

             5.4.SAYIŞTAY DENETİM RAPORLARININ BELEDİYE MECLİSİNDE GÖRÜŞÜLMEMESİ

            5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun 55‘inci maddesi; belediyelerde iç ve dış denetimin 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre yapılacağını, denetime ilişkin sonuçların kamuoyuna açıklanacağını ve belediye meclisinin bilgisine sunulacağını hükme bağlamıştır. Sayıştay Denetim Yönetmeliği`nin “Denetim Raporları” başlıklı 35‘inci maddesinde de Sayıştay Rapor Değerlendirme Kurulunca görüş verilen mahalli idarelere ait denetim raporlarının, ilgili mahalli idarelerin meclislerine bilgi ve gereği için gönderileceği belirtilmiştir. Denetimler sonucunda, Sayıştay denetim raporlarının bazı belediyelerce görüşülmek üzere belediye meclislerine sunulmadığı, 5018 sayılı Kanunun temel ilkeleri olan hesap verilebilirlik ve şeffaflık ilkelerine uygun hareket edilmediği tespit edilmiştir.

               5.5.      SOSYAL DENGE TAVANINI AŞAN ÖDEMELER

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu`nun “Toplu Sözleşmenin Kapsamı” başlıklı 28`inci ve “Mahalli İdarelerde Sözleşme İmzalanması” başlıklı 32`nci maddelerine dayanılarak hazırlanan “Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali Ve Sosyal Haklara İlişkin 2014 ve 2015 Yıllar mı Kapsayan 2. Dönem Toplu Sözleşme`nin “Yerel Yönetim Hizmet Koluna İlişkin Toplu Sözleşme” başlıklı bölümünün “Sosyal Denge Tazminatı” başlıklı 1 ` inci maddesinde, yapılacak sözleşmelerle verilebilecek sosyal denge tazminatının tutarının en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dâhil) %100`ü olduğu hüküm altına alınmış olup kamu görevlilerine toplu sözleşmeyle bu tutarın üzerinde bir menfaat sağlanması başka bir ifadeyle bu tazminat dışında ödeme yapılması mümkün değildir.

Denetimler sonucunda, bazı belediyelerde sosyal denge tazminatının ödenmesine ilişkin imzalanan sözleşmelerde, her ay en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dâhil) %100`ü oranında sosyal denge tazminatı ve ayrıca Ramazan ve Kurban Bayramlarında bayram ikramiyesi, yakacak yardımı, yazlık ve kışlık giyim yardımı gibi toplu sözleşmelerde yer verilmemesi gereken ödemeler yapıldığı tespit edilmiştir.

              5.6.  BELEDİYE TAŞINMAZLARINA İLİŞKİN TESPİTLER

5.6.1. Belediye Taşınmazlarının Tahsis İşlemlerine İlişkin Hatalı Uygulamalar

5393 sayılı Belediye Kanunu`na göre belediyeler, belediye meclisinin kararı ile mülkiyetlerindeki taşınmazları, sadece asli görev ve hizmetlerinde kullanmak üzere, 25 yılı geçmemek koşulu ile mahallî idareler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edebilirler.

Denetimler sonucunda bazı belediyelerde belediyeye ait taşınmazların belediye meclisi kararı olmaksızın ya da belediye encümeni kararıyla tahsis edildiği, mülkiyeti başkasında olan taşınmazların tahsisinin yapıldığı ve tahsis yapılabilecek kamu idareleri arasında sayılmayan demekler ile şirketlere tahsis işleminin yapıldığı tespit edilmiştir.

              5.6.2.Belediye Taşınmazlarının Kiralanmasında 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu Hükümlerine Uyulmaması

               5.6.2.I.Belediyeler Tarafından Kiraya Verilen Taşınmazların Kira Süresi Sonunda Yeniden İhale Düzenlenmeden Aynı Kişilere Kiraya Verilmesi

Belediyelerin mülkiyetinde veya kullanımında bulunan gayrimenkullerin kiraya verilmesi 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında gerçekleştirilmektedir. 5393 sayılı Belediye Kanunu`nda 3 yıla kadar kiralamalarda belediye encümeni, 3 yıldan fazla kiralamalarda belediye meclisi yetkili kılınmıştır. 2886 sayılı Kanun hükümlerine göre kiralamanın azami süresi (turizm amaçlı olanlar hariç) 10 yıldır. Kiraya verilen gayrimenkullerin kira süresi sonunda tekrar kiraya verilebilmeleri, ancak yeniden ihale çıkılmasıyla mümkündür. Denetimler sonucunda, bazı belediyelerde belediyenin mülkiyetinde bulunan ve 2886 sayılı Kanun`a göre ihaleye çıkılarak kiralanan taşınmaz malların, kira süresi sonunda yeniden ihale düzenlenmeden süre uzatımı yoluyla aynı kişilere kiraya verildiği tespit edilmiştir.

               5.6.2.2. Belediye Taşınmazlarının İhalesiz Kiraya Verilmesi

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu‘nun 26`ncı maddesine göre; büyükşehir belediyesi, mülkiyeti veya tasarrufundaki hafriyat sahalarını, toplu ulaşım hizmetlerini, sosyal tesisler, büfe, otopark ve çay bahçelerini 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın belediye veya bağlı kuruluşlarının %50`sinden fazlasına ortak olduğu şirketler ile bu şirketlerin % 50`sinden fazlasına ortak olduğu şirketlere devredebilir. Ancak bu yerlerin belediye şirketlerince üçüncü kişi ve şirketlere devri 2886 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.

Denetimler sonucunda;

•Söz konusu hüküm sadece büyükşehir belediyeleri için öngörülmüş iken büyükşehir sınırlarındaki ilçe belediyelerinin de bu maddeye dayanarak mülkiyetlerindeki gayrimenkulleri ihale yapmaksızın kendi şirketlerine kiraladığı,

• Bazı büyükşehir belediyelerinin şirketlerine kiraladığı gayrimenkullerin, bu şirketler tarafından 2886 sayılı Kanun hükümleri uygulanmadan üçüncü kişi ve şirketlere kiralandığı,

tespit edilmiştir.

          5.6.2.3. Belediye Gayrimenkulleri İçin Ecri misil Uygulamasının Bir Kiralama Usulüne Dönüştürülmesi

2886 sayılı Devlet İhale Kanunu`nda Devletin özel mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malların, gerçek ve tüzel kişiler tarafından işgali üzerine, fuzuli şagilden tespit ve takdir edilecek ecri misil bedelinin isteneceği, ecri misil talep edilebilmesi için, Hazinenin işgalden dolayı bir zarara uğramış olmasının gerekmediği ve fuzuli şagilin kusurunun aranmadığı, işgal edilen taşınmaz malın idarenin talebi üzerine bulunduğu yer mülki amiri tarafımdan tahliye ettirilerek idareye teslim edileceği hüküm altına alınmıştır.

Buna göre fuzuli şagilin tahliyesi ve kamu malını haksız olarak işgal etmesi nedeniyle işgal süresince ecri misil alınması mevzuat gereğidir. Ancak bu durum, kamu mallarının sürekli ecri misil alınarak idare edilebileceği, ecrimi silin kira niteliğine dönüştürülebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Ecri misil hukuka aykırı bir yararlanmadan dolayı ilgili kişiden alınan bir tazminattır. Kamu idaresinin mülkiyet veya kullanımında bulunan taşınmaza yönelik olarak ecri misil alarak işgalin devamına müsaade edilmemeli, kamu malının boşaltılmasına yönelik mevzuat uygulanmalıdır.

Denetimler sonucunda, bazı belediyelerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ile kendisi adına kayıtlı olmayıp usulüne uygun olarak tasarrufuna verilmemiş taşınmazların işgali üzerine, 2886 sayılı Kanun hükümlerine uygun hareket edilmediği, ecrimi silin kira niteliğine dönüştürülmesi suretiyle taşınmazların işgaline süreklilik kazandırıldığı tespit edilmiştir.

                5.7. BELEDİYELER TARAFINDAN KULLANILAN MUHASEBE PROGRAMLARINA İLİŞKİN TESPİTLER

Belediyelerin muhasebe işlemlerini yürütmek ve muhasebe raporlarını oluşturmak üzere kullandıkları muhasebe programlarının, Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği hükümlerine aykırı olarak işlem tesis edilebilmesine imkân veren riskler barındırdığı tespit edilmiş olup bu riskler aşağıda sıralanmıştır:

• Belediyeler tarafından veri güvenilirliğini tehlikeye atacak şekilde muhasebe programlarına müdahale edilebilmektedir.

• Verilerin programlara tam, zamanında, olması gereken sıra ve düzen içerisinde ve sadece bir kere girilmesi gerekirken bazı programlarda; yevmiye kayıtlarında boş yevmiye numaralan bırakılabilmekte, boş yevmiye numaralarına sonradan geriye dönük olarak kayıt yapılabilmekte, kaydedilen veriler ve uygulamalar sonradan değiştirilebilmekte ve hatalı yevmiye numaraları verilebilmektedir. Belediyelerin muhasebe işlemlerini yürütmek ve muhasebe raporlarını oluşturmak amacıyla kullandıkları muhasebe programlarının, Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği hükümlerine aykırılık içerecek işlemlere müsaade etmeyecek özelliklere sahip olması hususunda belediyelerin gerekli özeni göstermeleri gerektiği düşünülmektedir.

              5.8.İNDİRİLECEK KATMA DEĞER VERGİSİ HESABININ KULLANIMININ HATALI OLMASI

Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği hükümleri uyarınca belediyelerce kendilerine yapılan teslim ve hizmetler için ödenen katma değer vergisi tutarlarının 191- İndirilecek Katma Değer Vergisi Hesabına kaydedilmesi, ancak söz konusu işlemin belediye açısından indirim hakkı doğuran bir işlem olması durumunda mümkündür.

Ayrıca 3065 sayılı Kanunu uyarınca belediyelerce yürütülen ticari, sınaî, zirai ve mesleki nitelikte olmayan kamu hizmetleri için belediyelere yapılan teslim ve hizmetler karşılığında ödedikleri katma değer vergisi indirim konusu yapılamayacaktır.Denetimler sonucunda, bazı belediyeler tarafından 191 -İndirilecek Katma Değer Vergisi Hesabının hatalı kullanıldığı, belediyelerce yürütülen ticari, sınaî, zirai ve mesleki nitelikte olmayan kamu hizmetleri için belediyelerce ödenen katma değer vergisinin de indirim konusu yapıldığı tespit edilmiştir. İndirilecek Katma Değer Vergisi Hesabının hatalı kullanımı sonucunda belediyeler tarafından ödenmesi gereken katma değer vergisi az ödenmekte ya da hiç ödenmemektedir.

             5.9.  OTOPARK YÖNETMELİĞİNE AYKIRI UYGULAMALAR

              5.9.1. Otopark Hesabında Toplanan Bedellerin Amacı Dışında Kullanılması ve Büyükşehir Belediyelerinin Otopark Hesabına Aktarılmaması

3194 sayılı İmar Kanunu`na dayanılarak yürürlüğe konulan Otopark Yönetmeliği`nde; otopark ihtiyacının parselinde karşılanmasının esas olduğu, parselinde otopark ihtiyacı karşılanamayan durumlarda bu Yönetmelik hükümlerine göre belirlenecek otopark bedelinin alınacağı, bu bedellerin ayrı bir banka hesabında tutulacağı, bu hesapta toplanan meblağın sadece otopark tesisi için gerekli arsa alımları ile bölge veya genel otoparklar için kullanılacağı, otopark hesabında toplanan meblağın otopark tesisi yapımı dışında başka bir amaçla kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Yönetmelik`te ayrıca, büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalan belediyelerde, büyükşehir belediyesince ilçe belediyeleri adına otopark hesabı açtırılacağı ve ilçe belediyeleri hesabında toplanan otopark meblağının, büyükşehir belediyelerince o ilçe sınırları içerisinde yapılacak veya yaptırılacak bölge veya genel otoparklar için kullanılacağı ifade edilmiştir. Denetimler sonucunda bazı belediyelerde, Otopark Yönetmeliği hükümlerine aykırı olarak otopark hesabında toplanan bedellerin, otopark tesisi dışında başka amaçlarla kullanıldığı, diğer bazı belediyelerde ise ilçe belediyeleri tarafından tahsil edilen otopark bedellerinin Büyükşehir Belediyesi otopark hesabına gönderilmediği tespit edilmiştir.

            5.9.2.   Otopark Yerlerinin İşletilmesinden Dolayı Aktarılması Gereken Payların

Aktarılmaması

5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu`nun “Büyükşehir belediyesinin gelirleri” başlıklı 23`üncü maddesi gereğince, büyükşehir belediyelerinin elde ettikleri otopark gelirlerinin %50`sini ilçe belediyelerine nüfuslarına göre dağıtmaları gerektiği hüküm altına alınmıştır. Denetimler sonucunda bazı belediyelerde, Büyükşehir Belediyeleri tarafından ilçe belediyelerine otopark yerlerinin işletilmesinden dolayı aktarılması gereken payların aktarılmadığı bu nedenle ilçe belediyelerinin gelirlerinin gerçeği yansıtmadığı tespit edilmiştir.

             5.10. BELEDİYELER TARAFINDAN HİBE YOLUYLA DEVİR ALINAN ŞİRKETLER İÇİN BAKANLAR KURULUNDAN İZİN ALINMAMASI

5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu`na göre belediyelerin bağış kabul etme hak ve yetkisi bulunmakta olup, kabul edilecek bağış konusunda herhangi bir sınırlama söz konusu olmadığından kişilerin kurdukları şirketleri belediyeye bağışlamasında yasal bir engel bulunmamaktadır.

Ancak 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun`un “Mahalli İdarelerde Özelleştirme Uygulamaları” başlıklı 26`ncı maddesi gereğince, belediyeler ve diğer mahalli idareler ile bunların kurdukları birlikler tarafından ticari amaçla faaliyette bulunmak üzere ticari kuruluşlar kurulması, mevcut veya kurulacak şirketlere sermaye katılımında bulunması Bakanlar Kurulunun iznine tabidir. Bu madde hükmü ile mahalli idarelerce ticari işletme ve şirket kurulmasında ve bu şirketlere sermaye katılımında bulunulmasında keyfiliğin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Denetimler sonucunda, bazı belediyelerin kişiler tarafından kurulan şirketleri hibe yoluyla devir aldıkları ve akabinde sermaye artırımında bulundukları tespit edilmiştir. Yeni şirket kurulması yerine kurulmuş olan şirketin hibe yoluyla devir alınması sonucu Bakanlar Kurulundan izin alınması hükmünün uygulanması imkânının kalmadığı değerlendirilmektedir.

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Milli Emlak Genel Müdürlüğü

Sayı     : 66844966-310.90-(3121-0)-32812                                                           24/11/2016

Konu   : Sayıştay Başkanlığı 2015 Yılı DENETİM RAPORU

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

(Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü)

                 Sayıştay Başkanlığınca düzenlenen Bakanlığımız 2015 yılı Denetim Raporunun 25 no.lu Bulgusunda; Tahsis amacına aykırı kullanılan taşınmazlara ilişkin mevzuatta öngörülen yaptırımların uygulanmaması rapor edilmiştir.

Anılan Bulguda özetle;

-Tahsisli taşınmazların kamu hizmetini aşan kullanımlara konu edildiği,

-Eğitim ve öğretim hizmetlerinde kullanılmak üzere tahsis edilen taşınmazların açık alanlarının otopark olarak işlettirildiği,

-Dini hizmet alanı olarak kullanılmak üzere tahsis edilen taşınmazın açık alanın bir kısmının taksi durağı olarak işlettirildiği,

-Kamu hizmet binası yapılmak üzere tahsis edilen taşınmazın, halka açık satış mağazası ve otopark olarak işletildiği,

-Spor alanı olarak kullanılmak üzere belediyeye tahsis edilen taşınmazın, yüzme havuzu ve fıtness salonu olarak piyasa rayicindeki ücretler mukabilinde sadece üyelerine kullandırılmak suretiyle işletildiği,

-Belediye hizmet alanı olarak tahsis edilen taşınmazın nikâh salonu, konferans salonu, sahne ve kreş olarak işletildiği,

-Pazar alanı olarak tahsis edilen taşınmazın, üzerinde bina inşa edilerek belediye tarafından ücretli düğün salonu olarak işletildiği,

-Kültürel ve sosyal amaçlı kullanılmak üzere belediyeye tahsis edilen taşınmazın bir kısmının komşu işletme tarafından otopark olarak kullanıldığı, kalan kısmın ise belediye tarafından İdarenin izni dışında kiraya verildiği, Spor amaçlı kullanılmak üzere tahsis edilen taşınmazların üzerinde bulunan ünitelerin kira sözleşmelerinin Defterdarlıkça yürütülmesi ve gelirin Hazineye aktarılması gerektiği,

Belirtilerek, mevzuata aykırı kullanımların önlenmesi adına rutin tespit çalışmalarının icra edilmesi; mevzuata aykırı olduğu tespit edilen kiralama işlemlerine ilişkin sözleşmelerin feshedilerek milli emlak birimleri tarafından kiralanması için yeniden ihale edilmesi; uygun görülenlerin sözleşme devirlerinin yapılması; sözleşmesiz kullanımlar için ecri misil tahakkuk ettirilmesi, tahsis amacına aykırı kullanımların devamı halinde ise tahsis işleminin kaldırılması gerektiği bildirilmiştir.

Bilindiği üzere, 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinin (d) bendi hükmü doğrultusunda “Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden kamu hizmeti için kullanılması gerekli olanları; genel, katma ve özel bütçeli idarelere tahsis etmek ve tahsis amacının ortadan kalkması veya amaç dışı kullanılması halinde tahsisi kaldırmak (…)“ görevi Maliye Bakanlığına (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) verilmiştir. Diğer taraftan, 24/12/2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5018 numaralı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu`nun

-‘Taşınır ve taşınmaz edinme” başlıklı 45. maddesinde; ” Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri, kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı durumlarda gereken nicelikte ve nitelikte taşınır ve taşınmazları, yurt içinde veya yurt dışında, bedellerini peşin veya taksitle ödeyerek veya fınansal kiralama suretiyle edinebilirler. Kamu idareleri, taşınmaz satın alma veya kamulaştırma işlemlerini yetki devri yoluyla bir başka kamu idaresi eliyle yürütebilir. Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin edindiği taşınmazlar Hazine adına, diğer kamu idarelerine ait taşınmazlar ise tüzel kişilikleri adına tapu sicilinde tescil olunur. Hazine adına tescil edilen taşınmazlar Maliye Bakanlığı tarafından yönetilir. Bu tescil işlemleri, adına tescil yapılan idarenin taşınmazın bulunduğu yerdeki ilgili birimine bildirilir…`,‘Taşınmaz tahsisi” başlıklı 47. maddesinde; “Kamu idareleri, kanunlarında belirtilen kamu hizmetlerini yerine getirebilmek için mülkiyetlerindeki taşınmazlarla Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerleri, birbirlerine ve köy tüzel kişiliklerine bedelsiz olarak tahsis edebilirler. Tahsis edilen taşınmaz, amaç dışı kullanamaz.

Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlarla Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerleri tahsis etmeye, kama ihtiyaçları için gerekli olmayanların tahsisini kaldırmaya Maliye Bakanlığı; diğer taşınmazları tahsis etmeye ve tahsisini kaldırmaya ise maliki kamu idaresi yetkilidir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller Maliye Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Kanunlardaki özel hükümler saklıdır, Hükümleri yer almaktadır.

Kamu İdarelerine Ait Taşınmazların Tahsis ve Devri Hakkında Yönetmelik`in “Tanımlar” başlıklı 3/(ğ) maddesinde “Tahsis: Mülkiyeti kendilerinde kalması koşuluyla kamu idarelerince, kanunlarında belirtilen kamu hizmetlerinin yerine getirilebilmesi amacıyla mülkiyetlerindeki taşınmazların, birbirlerine veya köy tüzel kişiliklerine; Hazineye ait taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin ise, Maliye Bakanlığınca hizmetin devamı süresince kamu idarelerinin veya köy tüzel kişiliklerinin bedelsiz olarak kullanımına bırakılmasını, … ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.

Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin “Tahsisli ve kiralanmış yerlerdeki işlemler” başlıklı 70. maddesinin;

-1. fıkrasında; “Tahsisli taşınmazlar ile kamu hizmeti görülmek üzere genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerince kiralanmış olan taşınmazların ticari amaçla kullanılması mümkün olan yerler, tasarruf eden kuruluş amirinin görüşü alınmak suretiyle, ilde defterdarın, ilçede kaymakamın onayı ile İdarece kiraya verilebilir .”,

-5. fıkrasında ise; “Bakanlık, bu taşınmazların üçüncü kişilere kiraya verilmesine ilişkin olarak adına tahsis yapılan İdarelerle protokol yapmaya yetkilidir” ,

Hükümleri bulunmaktadır.

Buna göre; Kurumlarınca gerekli incelemenin yapılarak Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, Kurumlarının merkez ve taşra teşkilatına tahsis edilen taşınmazlardan ilgili mevzuat ve protokol hükümlerine göre kiraya verilenler hariç olmak üzere, varsa tahsis amacı dışında gelir getirici faaliyetlerde kullanılanların en geç üç ay içinde sözleşmelerinin feshedilerek, gereği yapılmak üzere ve işlemlerin yürütülmesi için ilgili Defterdarlığa/Mal müdürlüğüne intikalinin sağlanması ve yapılan işlemler hakkında Bakanlığımıza bilgi verilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini ve gereğini arz/rica ederim.

H. Abdullah KAYA

Bakan a.

Müsteşar

T.C.

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI

Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü

 

           Sayı     : 15520822/405.99/14006810                                     

             Konu   : Özel Öğrenci Yurtlarının Güvenliği                   21/12/2016

              İlgi :  a) 3/12/2004 Tarihli ve 25659 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanan Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği,

             b) 06/03/2007 tarihli ve 26454 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik.

             Bilindiği üzere Adana ili Aladağ ilçesinde bulunan özel öğrenci yurdunda meydana gelen yangında on iki vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu tür elim olayların bir daha yaşanmaması için aşağıda belirtilen işlemler ivedilikle yapılacaktır.

İlgi (a) Yönetmeliğin 6. maddesi ile yurt binasında aranacak şartlar belirlenmiştir. Aynı maddenin (c) bendinin 16.alt bendinde “İlgili mevzuata uygun yangın merdiveni, yangına karşı söndürme malzemesi ve tesisatı” şartı yer almaktadır. Aynı Yönetmeliğin 7 nci maddesinin (j) bendinde “Yetkili kuruluştan alınan, binanın depreme dayanıklılığını gösteren belge” ile (m) bendinde “Yetkili kuruluştan alınan, binanın yangına karşı yeterli güvenliğe sahip olduğuna dair rapor” un kuruluş esnasında kurucudan isteneceği hükümleri bulunmaktadır.

Buna göre:

1- Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyet gösteren özel öğrenci yurtlan binalarının yangına karşı yeterli güvenliğe sahip olup olmadığı ve varsa eksiklikleri, ilgili belediyelerin yetkili teknik personeli tarafından, belediye mücavir alan dışında bulunan yurtların bu durumlarının tespiti ise Valiliğinizce görevlendirilecek teknik personel tarafından ivedilikle yapılacaktır.

2- İlgi (b) Yönetmeliğin yayımlanmasından Önce yapılan binalarda faaliyet gösteren yurtlar ile ilgi (b) Yönetmeliğin yayımlanmasından sonra yapı kullanma izin belgesi yurt olmayan binalarda faaliyet gösteren yurtlardan, ilgi (a) Yönetmeliğin 7 nci maddesinin (j) bendinde belirtilen belge yeniden istenecektir. Bu belge son bir yıl içinde alınmış ise mevcut belgenin ibrazı yeterli olacaktır.

3- İkinci maddede belirtilen belgeyi verilen süre içinde ibraz edemeyen yurtlar ile yangına karşı yeterli güvenliğe sahip olmadığı tespit edilen yurtların şartlarının uygun hale getirilmesi ile ilgili tedbirler valiliğinizce ivedilikle alınacaktır. Bina şartlarını uygun hale getirmeyen veya istenen belgeyi ibraz etmeyen yurtlarla ilgili olarak ilgi Yönetmeliğin 45 inci maddesi hükümleri doğrultusunda işlem yapılacaktır.

4-Valiliğinizce yapılan işlemlere ilişkin, ekli form doldurularak (Excel formatında) en geç 30/12/2016 tarihinde Bakanlığımızda olacak şekilde gönderilecektir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz/rica ederim.

 

                                                                                    İsmet YILMAZ

                                                                                           Bakan

ŞEHİTLERİMİZİN İSİMLERİ VE YAKINLARINA YAPILAN YARDIMLAR HAKKINDA

BAŞBAKANLIK GENELGESİ NO: 2016/29

                    15 Temmuz 2016 tarihinde Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini ve temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik hain darbe teşebbüsünde, terörle mücadele ve ülke savunmasında canlarını feda eden aziz şehitlerimizin kederlerini paylaşma ve destek olma amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarımız ile gönüllü kuruluşlar tarafından konut, arsa, kooperatif hissesi, devre mülk ve otomobil gibi ayni ve nakdi yardımlar yapılmaktadır. Ayrıca mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak, okul, havalimanı, park, askeri birlik, karakol ve benzeri yerlere aziz şehitlerimizin isimlerinin verildiği müşahede edilmiştir.

               633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile şehitlerimizin hatıralarının yaşatılması, şehit yakınlarının her türlü mağduriyet ve mahrumiyetten korunması amacıyla politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etme, şehit yakınlarına yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyeti yürütme, bu alanda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlama görevi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına verilmiştir.

Bu itibarla; sosyal yardımlar ile isim verme işlemlerinin kayıt altına alınarak bir bütünlük içinde yürütülmesi amacıyla; kamu kurum ve kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar şehit yakınlarına yapacakları ayni ve nakdi yardımlar ile şehit isimlerinin verilmesi işlemlerini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile koordinasyon sağladıktan sonra yapacaklardır.

Bilgilerinizi ve gereğini önemle rica ederim.

                                                                                              Binali YILDIRIM                                                                                                            

                                                                                     Başbakan

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü,

 

Sayı   : 71188846-010.06.99-27434                                                      20/12/2016

Konu : Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması,

           İzlenmesi Hakkında Yönetmelik

 

…………………. VALİLİĞİNE

 İlgi : a) Orman ve Su İşleri Bakanlığının 09/11/2016 tarih ve 224515 sayılı yazısı.

              b) Strateji Geliştirme Başkanlığının 18/11/2016 tarih ve 3760 sayılı yazısı.

               Orman ve Su İşleri Bakanlığının “Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması, İzlenmesi Hakkında Yönetmelik” konulu ilgi (a) yazısı ilişikte gönderilmiştir.

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Bakan a.

Genel Müdür V.

 

T.C.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI

Su Yönetimi Genel Müdürlüğü

  

Sayı: 51965678-010.03-224515                                                               09.11.2016

Konu: Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması,

 İzlenmesi Hakkında Yönetmelik

                                                   İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA

           Taşkın; insan sağlığı, çevre, kültürel miras ve ekonomik faaliyetler üzerinde olumsuz etkileri olan bir doğal afet olup günümüzün en ciddi problemlerinden biridir. Ülkemizde depremlerden sonra en çok can ve mal kaybına sebep olan afetlerin başında meteorolojik karakterli olan taşkınlar gelmektedir.

              Taşkınlardan kaynaklı tahribatın en aza indirilmesi için taşkınların entegre olarak yönetilmesi ve bütün paydaş kurum ve kuruluşların koordinasyon ve işbirliği içerisinde, kısa, orta ve uzun vadede hukuki, idari ve teknik alanlarda belirlenen ortak bir plan çerçevesinde hareket etmeleri gerekmektedir. Bu kapsamda hazırlanmakta olan Taşkın Yönetim Planları ilgili kurumlarla işbirliği ve koordinasyonu sağlama yönünde önemli bir adım olup taşkınların etkisini azaltmaya yönelik taşkın öncesi, esnası ve sonrasında alınması gereken ve farklı kurumların sorumluluk alanında yer alan yapısal ve yapısal olmayan tedbirleri içermektedir.

645 sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığı`nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname`nin 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (e) bentleri kapsamında Taşkın Yönetim Planlarına ilişkin usul ve esasların belirlenmesini teminen “Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelik” hazırlanmıştır. Bahse konu yönetmelik 12.05.2016 tarihli ve 29710 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bahse konu Yönetmelik ile ülkemizdeki en önemli tabii afetlerden olan taşkınların başta insan hayatı olmak üzere, sanayi, alt yapı tesisleri, ekonomik faaliyetler, çevre, kültürel miras gibi birçok unsura etkisinin en aza indirilmesi hedeflenmektedir.

Bu minvalde, Taşkın Yönetim Planlarından beklenen yararın sağlanabilmesi maksadıyla “Taşkın yönetim Planlarının Hazırlanması, Uygulanması ve İzlenmesi Hakkında Yönetmelik” kapsamında;

.  Planların hazırlanması aşamasında gereken desteğin sağlanması,

.  Belirlenen tedbirlerin sorumlu kurumlar tarafından titizlikle uygulanması,

.  Tedbirlerin uygulanmasının izlenmesi ve denetlenmesi,

. İzleme ve denetlenme sonuçlarının düzenli olarak Bakanlığımıza raporlanması,

.Yapılacak planlama ve yatırımlarda taşkın yönetim planlarının dikkate alınması gerekmektedir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz/rica ederim.

                                                                                                                                                                                                                  Bakan a

                                                                                                Genel Müdür

TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

Sektörel Rekabet ve Tüketici Hakları Daire Başkanlığı

Sayı     : 82868625/355.99                                                                       12.12.2016      

Konu   : Denetim

 

…………  VALİLİĞİNE

            Bilindiği üzere, tütün mamulü satıcılarının Kurumumuzdan yetki alınası zorunlu olup, Kurumumuz bu yetkiyi ilgili mevzuatında aranan şartları taşıyan başvuru sahibi gerçek veya tüzel kişiler adına “Satış Belgesi” düzenlemek suretiyle vermektedir. Tütün mamulü satışına ilişkin ayrıntılı düzenlemelerin yer aldığı Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik`in; ‘Tanımlar` başlıklı 4 üncü maddesi birinci fıkrası (ğ) bendinde; “Münhasır satıcı: Sadece tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, nihai tüketiciye piyasaya arz ambalajında satışını yapan, münhasır tütün mamulü perakende satış belgesini ve/veya münhasır alkollü içki perakende satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi,” (h) bendinde; “Perakende satıcı: Tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, nihai tüketiciye piyasaya arz ambalajında satışını yapan, perakende satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi” (i) bendinde; Satış belgesi: İşyerlerinde tütün mamulleri satışı (Ek ibare:RG-27/1/2013-28541), nargilelik tütün mamulü sunumu ile alkollü içkilerin satışı ve/veya sunumunun yapılabilmesi için Kurum veya yetkilendirilmiş merci tarafından verilecek izin belgesini” ifade eder” “İşyerlerine ve ürünlere ilişkin ortak hükümler” başlıklı 6 inci maddesi (f) bendinde; (Değişik: RG- 18/9/2013-28769) İşyerinde; tütün mamulleri ve alkollü içkiler tüketilmek veya beraberinde götürülmek üzere onsekiz yaşını doldurmamış kişilere satılamaz veya sunulamaz. Yaş konusunda tereddüde düşülmesi halinde satıcı, talepte bulunan tüketiciden kimlik belgesi talep eder. ” (ğ) bendinde; Satıcılar, ambalajlarında mevzuat uyarınca kullanılması zorunlu olan bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaretledi taşımayan ürünleri ya da taklit veya niteliğine uygun olmayan işaretleri taşıyan ürünleri, ticari amaçla işyerlerinde bulunduramazlar, nakledemezler, satışa arz edemezler…….”

“Perakende satış faaliyetine ilişkin esaslar” başlıklı 8 inci maddesi birinci fıkrası (b) bendinde; 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı Kanun ile 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Kanunda satış yapılamayacağı belirtilen yerler hariç olmak üzere, işyeri açma ve çalışma ruhsatında belirtilen faaliyet konusu; bakkal, market, süpermarket, hipermarket, kuruyemişçi. büfe olanlar ile münhasıran tütün mamulü ve/veya alkollü içki satışı yapan kişiler, perakende satış belgesi talebinde bulunabilirler.” hükümlerine yer verilmiştir.

Diğer taraftan. Tütün Mamullerinin Üretim ve Ticaretine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik`in Tanımlar başlıklı 4 üncü maddesi birinci fıkrası (d) bendinde; “Diğer tütün mamulleri: Puro, sigarillo, nargilelik tütün mamulü, sarmalık kıyılmış tütün, enliye, çiğneme tütünü ve pipo tütünü gibi sigara dışındaki tütün mamullerini” (n) bendinde; “Tütün mamulü: Tütün yaprağının ve/veya tütün bitkisi parçalarının tamamen veya kısmen hammadde olarak kullanılması ile üretilen, tüttürme, burna çekme, emme ya da çiğneme amaçlı tüm ürünleri” olarak tanımlanmış aynı Yönetmelik‘in “Bandrol uygulaması ve satış hizmet bedeli” başlıklı 16 inci maddesi birinci fıkrasında; “Üretilen ve ithal edilen tütün mamulleri Bandrollü Ürün İzleme Sistemi genel tebliğleri çerçevesinde tanımı yapılmış olan bandrolleri ihtiva edecek şekilde piyasaya arz edilir.” hükümleri yer almakladır.

Bahsi geçen mevzuat hükümlerine aykırılık hallerinde uygulanacak idari yaptırımlar ise 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun‘un Cezai Hükümler başlıklı 8 inci maddesinde düzenleme altına alınmış olup söz konusu Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrası;(g) bendinde; “Kurumdan satış belgesi almadan tütün mamulleri, etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin toptan satışını yapanlara ellibin Yeni Türk Lirası (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 88.517,00 Türk Lirası) perakende satışını yapanlara ise beşbin Yeni Türk Lirası (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 8.848,00 Türk Lirası) idari para cezası verilir.”

(ı) bendinde; “Kurumdan uygunluk belgesi almadan enfiye, çiğneme, nargile tütünü veya yaprak sigara kâğıdı ya da makaron üretenler ile satan veya satışa arz edenlere, beşbin (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 8.848.00 Türk Lirası) Yeni Türk Lirası İdarî para cezası verilir.”

(o) bendinde; “Ticari amaçla sarmalık kıyılmış tütün üretenler ile satan veya satışa arz edenlere ürettikleri, sattıkları veya satışa arz ettikleri tütünün:

50 kilograma kadar (50 kilogram dâhil) olması halinde 250 TL. (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 356,00 Türk Lirası)

50 kilogramdan 100 kilograma kadar (100 kilogram dâhil) olması halinde 500 TL. (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 715 T ürk Lirası)

100 kilogramdan 250 kilograma kadar (250 kilogram dâhil) olması halinde 1.500 TL. (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 2.150 Türk Lirası)

250 kilogramdan 500 kilograma kadar (500 kilogram dâhil) olması halinde 3.000 TL. (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 4.305 T ürk Lirası)

500 kilogramdan fazla olması halinde 5.000 TL. (01.01.2016 tarihinden itibaren tespit edilen fiiller için 7.179 Türk Lirası) idari para cezası verilir.” hükümlerine yer verilmiş olup aynı maddenin dokuzuncu fıkrasında yer alan; “Beşinci fıkranın (I), (g), (h), (ı) ve (j) (Ek İbare: 6111 sy. Kanun md.I75) ile (o) bentlerinde yazılı fiiller hakkında İdarî yaptırım uygulamaya ve bu fiillerin konusunu oluşturan her türlü eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararını vermeye mahalli mülkî amirler, diğer bentlerde yazılı fiiller hakkında idari para cezası vermeye Kurum yetkilidir. Mahalli mülkî amirlerce uygulanan İdarî yaptırımlar onbeş gün içinde Kuruma iletilir.” şeklindeki hüküm ile yukarıda yer verilen aykırıkların tespiti halinde idari yaptırım uygulama yetkisi mahalli mülki amirliklere verilmiştir.

Ayrıca, 5607 sayılı Kanunun ” Kaçakçılık Suçları” başlıklı 3 üncü maddesi on sekizinci fıkrasında;(Değişik: 18/6/2014-6545/89 md.) Ambalajlarında bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaret bulunmayan ya da taklit veya yanıltıcı bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaretleri taşıyan tütün mamulleri, etil alkol, metanol ve alkollü içkileri;

a)         Ticari amaçla üreten, bulunduran veya nakleden,

b)         Satışa arz eden veya satan,

c)         Bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan,

Kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ancak, tütün mamullerinin etil alkol, metanol ve alkollü içkilerin kaçak olarak yurda sokulduğunun anlaşılması hâlinde, onuncu fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmolunur” hükmü yer almaktadır.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden de açıkça anlaşılacağı üzere Kurumumuzdan alınmış Perakende Tütün Mamulü Satış Belgesine haiz işyerleri dışında tütün mamulü satışı yapılması yasak olup belgeli satıcılar tarafından satışa sunulan tütün mamullerinin de ambalajlı ve bandrollü olması gerekmektedir.

Ancak ilgili meslek kuruluşları, birimler ve vatandaşlar tarafından Kurumumuza yapılan başvurulardan son dönemde ülke genelinde faaliyet gösteren bakkal, market, kuruyemişçi, büfe gibi satış noktalarında sarmalık kıyılmış tütün ve gümrük kaçağı tütün mamulü satışının arttığı, ayrıca tütün mamulü satış yetkisi bulunmayan hediyelik eşya, nargile malzemeleri, tavlacı, pipo tütüncüsü, vs. gibi işyerleri ile seyyar satıcılar tarafından 18 yaşını doldurmamış kişilere açık tütün, kaçak tütün mamulleri ve tütün ürünü ihtiva eden-etmeyen nargile vb. ürünlerin satışında da artış görüldüğü anlaşılmaktadır.

Açık/sarmalık kıyılmış tütün ve kaçak tütün mamulü tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal ya da tıbbi nitelikteki her türlü zararlı etkiler gözönünde bulundurulmak suretiyle yukarıda yer verilen uygulamaların önüne geçilmesini teminen iliniz genelindeki denetimlerin artırılması ve aykırılıkların tespiti halinde sorumlular hakkında 4207, 4733. ve 5607 sayılı Kanunların ilgili hükümlerine göre işlem tesis edilmesi hususlarında gereğini arz ederim.

 

                                                                                                 Başkan

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

İmar Hukukuna İlişkin Görüşler

Oca26
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

*Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yapı ruhsatı, yapı kullanma izni ve işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenleme görevi var mıdır? Var ise işlemler nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirilmektedir?

Yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi ve işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenleme görevleri öncelikle ilgili idarelere (Belediye yada özel idare) aittir. Ancak; 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkında KHK’nın 2.maddesinin 1 inci fıkrasının (ç) ve (h) bendinde ilgili İdaresince iki ay içerisinde yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi ve iş yeri açma çalışma ruhsatı düzenlenmemesi durumunda, yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi ve iş yeri açma çalışma ruhsatının re ’sen Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca verilebileceği hükmü bulunmaktadır. 12.09.2011 tarih ve 6404 sayılı 2011/4 nolu Genelge ile açıklık getirildiği üzere bu kapsamdaki başvurular belgeleriyle birlikte yapının bulunduğu ildeki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne yapılabilir. Bu durumda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce, ilgili idareden yapı ruhsatı,  yapı kullanma izin belgesi veya iş yeri açma çalışma ruhsatı verilmeme gerekçesinin en geç on beş gün içinde İl Müdürlüğüne bildirilmesi istenir. İlgili idarenin gerekçesi de dikkate alınarak İl Müdürlüğünce talep edilen belge düzenlenebilir.

*Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerince yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi ve iş yeri açma çalışma ruhsatı düzenlenmesi durumunda harç veya hizmet bedeli alınır mı?

İlgili idaresi tarafından verilen görüşler neticesinde ruhsat talebinin, imar planına ve yürürlükteki mevzuat hükümlerine aykırılığı bulunmadığının Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce anlaşılması halinde, 09/01/2012 tarihli ve 327/67 sayılı Bakanlığımız Genel Yazısında ifade edilen ve Bakanlığımız internet sayfasında yayımlanan Döner Sermaye İşletmesi Birim Fiyat listesinde belirlenen ve her yıl güncellenen oranlar üzerinden hesaplanan (bina inşaat, proje ve tasdik, zemin açma izni ve toprak hafriyat, yapı kullanma, işyeri açma) hizmet bedellerinin Bakanlığımız Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü hesabına yatırılmasını takiben talep edilen belgeler düzenlenebilir.

*Ruhsat yenileme işlemi nedir?

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 29 uncu maddesi ve Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 12 nci maddeleri uyarınca; Beş yıllık ruhsat süresi içinde tamamlanmayan yapılar için 5 yıllık ruhsat süresi dolmadan ruhsat süresinin uzatılması işlemine ruhsat yenileme işlemi denir. Ruhsat yenilemesi yapılırken, ilk yapı ruhsatının düzenlendiği tarihteki mevzuat hükümlerine göre işlem yapılır.

*Yeniden ruhsat işlemi nedir?

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 29 uncu maddesi ve Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 12 .maddeleri uyarınca; İnşasına 2 yıl içinde başlanmayan veya 5 yıllık ruhsat süresi içinde tamamlanmayan ve ruhsat yenilemesi yapılmayan yapıların ruhsatı hükümsüz hale gelir. Bu durumda yapılacak işlem yeniden ruhsat düzenlemesi işlemidir. Bu yapılarla ilgili olarak yeniden ruhsat düzenlenmesi talebinde bulunulması durumunda, yapının/yapıların, talep tarihinde yürürlükte olan uygulama imar planı kararlarına ve yapılaşma nizamına uygun olması ve bu yapılarda yangın, deprem, ısı ve su yalıtımı, çevre ve enerji verimliliğine ilişkin olarak ilgili mevzuatın gerektirdiği tedbirlerin alınması zorunludur.

*Belediye ve mücavir alanlar dışındaki köylerde entegre tesis niteliğinde olmayan tarım ve hayvancılık tesislerinin yapım koşulları nelerdir?

İmar Kanunu’nun 27 nci maddesine göre, belediye ve mücavir alanlar dışında köylerin köy yerleşik alanlarında, civarında ve mezralarda yapılacak entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar ile benzeri yapılar, etüt ve projelerinin valilikçe incelenmesi, muhtarlıktan yazılı izin alınması ve fen, sanat ve sağlık kurallarına uygun olması, etüt ve projelerin sorumluluğunun müellifi olan mimar ve mühendislerce üstlenilmesi kaydı ile yapı ruhsatı aranmadan inşa edilebilir.24/06/2014 tarih ve 8184 sayılı Genelgemizde yer alan hükümlere göre; Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’ne tabi olmayanlar ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik eki Birinci Sınıf Gayrisıhhi Müessese Listesinde yer almayanlar için çevre kirliliğine yol açmayacak şekilde gerekli tedbirlerin alınması ve hayvansal atıkların fermante oluncaya kadar depolanacağı gübreliklerin yapılması şartıyla bu yapılar için imar planı ve yapı ruhsatı aranmaz. Ayrıca, içmesuyu havzalarında kalan tesislerin ilgili mevzuat hükümlerine uyması zorunludur.Ancak, onaylı köy yerleşik alan sınırları dışında kalan ve entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar, Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 63 üncü maddesinin yapılaşma koşullarına uygun ve yapı ruhsatı alınarak inşa edilmelidir.Onaylı üst ölçekli ÇDP sınırlarında kalan ve entegre tesis niteliğinde olmayan tarım ve hayvancılık amaçlı bir tesisin çevre düzeni planı ve plan notlarına uyulmak şartıyla ve ruhsatlı inşa edilmesi gerekir.

*Yapıya esas zemin etüt raporları nasıl ve kimler tarafından hazırlanmalı ve imzalanmalıdır?

Yapının statik projesine esas olacak zemin etüt raporlarının, Bakanlığımızca belirlenen, Zemin ve Temel Etüdü Raporunun Hazırlanmasına İlişkin Esaslar ile Bina Türü Yapılar İçin Zemin ve Temel Etüdü Raporu Genel Formatına uygun olarak, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 57 nci maddesinin beşinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, birden fazla ve farklı uzmanlık alanına mensup ilgili mühendislerce (jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi, inşaat mühendisi) birlikte hazırlanarak ayrı ayrı imzalanması gerekmektedir.

*Yapı kullanma izin belgesinde yapı müteahhidi bilgileri aranmalı mıdır?

01/01/2012 tarihinden itibaren inşa edilmek istenen yapıların müteahhit eliyle yapılması ve yapı ruhsatında da müteahhit bilgilerinin yer alması yasal zorunluluktur. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunda ve “Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları İle Şantiye Şefleri, Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmelikte” yapı sahibinin kendi yapısını yapabilmesi ve kendi yapısı için müteahhitlik üstlenebilmesi mümkün kılınmıştır. Bu durumda ise yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinde müteahhit bölümlerinde yapı sahibi bilgilerinin girilmesi gereklidir.

*Yapı kullanma izin belgesinde yapı müteahhidinin imzasının bulunması zorunlu mudur? Hangi durumlarda aranmayabilir?

Yapının ruhsat ve eki projelerine uygun olarak yasal süresi içinde tamamlandığı ilgili idare tarafından fenni mesullerle birlikte belgelenmiş ise, yapı kullanma izin belgesi düzenlenmeden önce yapı müteahhidinin vefat etmesi, mahkumiyet v.b nedenlerle kendisine ulaşılamadığı veya vergi ve sigorta prim borcu nedeniyle yapı kullanma izin belgesine imza atmayı reddettiği gibi durumlarda; yapı kullanma izin belgesinde ilgili bölümlere yapı müteahhidinin bilgilerinin kaydedilerek imzası olmadan yapı kullanma izin belgesi düzenlenebilir. Yapı müteahhidinin vefatı veya iflas, mahkumiyet gibi nedenlerle kendisine ulaşılamaması durumunda daha önce ilgili idare tarafından verilmiş iskâna uygunluk raporu ve süresi içinde yapılan yapı kullanma izin belgesi başvurusuna ilişkin belgelerin, yapı müteahhidine ulaşılamayan durumlarda kendisine ulaşılamadığına ilişkin belgeler ve yapı müteahhidi ile yapılan sözleşme ruhsat dosyasında bulunmalıdır.

*Hangi durumlarda SGK ilişiksizlik belgesi aranmadan yapı kullanma izni düzenlenebilir?

3194 sayılı İmar Kanununun 28 inci maddesinin onuncu fıkrasına göre, yapı sahibi aynı zamanda yapının müteahhidi değilse, yapıya yapı kullanma izin belgesi düzenlenmeden önce, müteahhidin yapım işlerine ait vergi ve sigorta prim bedellerini ödemiş olması koşulu aranmamaktadır. Yapının sahipleri arasında bulunan yapı müteahhidi satış işlemi sonucu malik sıfatını yitirmiş ise ya da konuya özel bir yargı kararı bulunmuyorsa, parsel sahipleri tarafından yapılan yapı kullanma izin başvurularının, Kanunun 28 inci maddesinin onuncu fıkrası uyarınca karşılanması mümkündür. Ancak, yapı müteahhidinin yapının mülkiyetine ortak olması halinde ya da bizzat parsel sahipleri tarafından yapılan inşaatlarda yapımı üstlenenler aynı zamanda yapı sahibi olduğunda, bu yapılarda yapı kullanma izin belgesi düzenlenmeden önce,  ilgili kurumdan alınmış olan prim ve vergi borcu olmadığına ilişkin ilişiksizlik belgesi aranmak zorundadır.İmar Kanununun 28 inci maddesinin onuncu fıkrası, yapım işlerinden kaynaklanan ve yapı müteahhidinin sorumluluğunda bulunan vergi ve/veya sigorta prim borçları dolayısıyla yapı kullanma izni alınamayan yapılara ilişkin bir düzenleme olup, bunların dışında kalan yapılarda harç, bedel ve benzeri diğer borçlar, tabi oldukları mevzuat kapsamında ilgililerinden tahsil edilmelidir.

*Yapılara SGK ilişiksiz belgesi aranmadan “ kısmi kullanma izini belgesi” düzenlenebilir mi?

İmar Kanununun 28 nci maddesinin onuncu fıkrası, bir bağımsız bölüme ya da bağımsız bölümlerin tamamına ayrı ayrı kısmi kullanma izni düzenleme amacını taşımamakta olup, yapının tamamına yapı kullanma izin belgesi düzenlenmesi ile ilgili olduğundan, bu fıkra kapsamında yapının bir ya da birkaç ya da bütün bağımsız bölümleri için,  bağımsız bölüm maliklerinin ayrı ayrı başvurusu mümkün değildir. Yapı kullanma izni düzenlenmesi için ancak yapının tamamı için başvuru yapılması gerekmektedir. Bu nedenlerle kısmi kullanma izni başvurularına, İmar Kanununun 28 inci maddesinin onuncu fıkrası kapsamında uygulama yapılması mümkün değildir.

*28 inci madde uyarınca Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan SGK ilişiksiz belgesi alınabilir mi?

28 inci maddenin onuncu fıkrası, ruhsat eki projelere ve mevzuata uygun olarak tamamlandığı belgelenen, fakat yapı müteahhidinin vergi ve sigorta prim borcu olduğundan yapı kullanma izin belgesi alınamayan yapıların sahiplerinin mağdur olmasını engellemek adına yapılmış istisnai bir düzenlemedir. Bu hüküm, yapım işlerine ait vergi ve sigorta prim borcunu ödememiş olan yapı müteahhitleri için sigorta ilişiksizlik belgesi alınabileceğini, yapı müteahhitlerinin yapım işlerinden doğan vergi ve sigorta prim borçlarını ödemeyebileceğini veya 5510 sayılı Kanunun 90 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanmayacağını ifade etmemektedir. Ayrıca, 28 inci maddenin onuncu fıkrasındaki istisna dışındaki durumlarda, yapı kullanma izin belgesi düzenlenmesi işlemlerinde 5510 sayılı Kanunun 90 ıncı maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca sigorta ilişiksiz belgesi alınmadan yapı kullanma izin belgesi düzenlenemez.

*2981 sayılı Kanundan yararlanan yapılara tadilat izni verilebilir mi?

Tadilat izni verilebiliyor ise tadilat işlemi hangi mevzuat kapsamında gerçekleştirilir? 2981 sayılı Kanun ile İmar Affından yararlanan kısımlar kazanılmış hak teşkil eder mi?2981 sayılı Kanunun 20 nci maddesine göre, bu kanunda yer alan ruhsat ve yapı kullanma izin belgesi düzenleme işlemleri bir defaya mahsus uygulanmıştır ve bu uygulamalar sonraki işlemlere örnek teşkil edemez. 2981 sayılı Kanundan faydalanmış yapılarda yapılacak ilave, tadilat ve güçlendirmelerin, yürürlükteki imar planı, İmar Kanunu ve ilgili Yönetmelikleri kapsamında değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. 2981 sayılı Kanundan yararlanan yapı/yapı kısımları kullanılmaya devam olunur.

*Köy yerleşik alanlarında, civarında ve mezralarda 1975 yılından önce yapılmış yapılar, bugün için 2981 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilir mi?

2981 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesinin (b) bendi uyarınca; 6785 sayılı İmar Kanununun ek 8 inci maddesi kapsamına giren alanlarda 10 Ocak 1975 tarihinden önce yapılmış yapılar, imar mevzuatına uygun inşa edilerek kullanma izni almış yapı olarak kabul edilmektedir. 2981 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesinin (a) ve (b) bentleri kapsamındaki yapıların sahipleri, tarih tespiti bakımından tapu veya tapu kayıt örneği, vergi makbuzu, elektrik ve su depozitoları veya makbuzları, seçmen kütükleri kayıtları, nüfus sayımı kayıtları, muhtarlıklardaki kayıtları gibi belgelerden resmi kurum ve kuruluşlarca verilen, bir yapının varlığını belirleyecek nitelikteki belgelerden mevcut olanlarını yetkililere ibraz etmek zorundadırlar. Sahiplerinin 2981/3290/3366 sayılı Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 28 nci maddesinde belirtilen belgeleri ibraz etmeleri halinde, bu yapıların Geçici 2 nci maddenin (a) ve (b) bendi kapsamında yapı kullanma izin belgesi almış yapılar olarak değerlendirilmeleri mümkündür.

*Oturduğum binada giriş rampası bulunmamaktadır. Ne yapmalıyım?

02.09.1999 tarihinden sonra yapı ruhsatı verilen binaların; projesinde bina girişlerinde rampa yapılması zorunludur. Yapı ruhsat eki projesine uygun olarak rampanın yapılmaması halinde, ilgili belediyesince 3194 sayılı İmar Kanunun 32. ve 42. maddelerinin uygulanması zorunluluk olup, bunun için ilgili belediyesine başvurulması gerekmektedir.02.09.1999 tarihinden önce yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni almış olan yapılarda ise; binalarda özürlü tarafından rampa yapılması istendiği ve site yönetiminin bu isteği kabul etmediği, ya da özürlünün başvurusundan itibaren üç ay içerisinde toplantı yapılarak konu görüşülmediği durumlarda 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunun 42. maddesi uyarınca “Yapılarda Özürlülerin Kullanımına Yönelik Proje Tadili Komisyonları Teşkili, Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik” hükümleri uygulanır. Kanunda ve yönetmelikte açıklanan proje tadilat sürecinin başlaması için;

•             Kat maliki veya vekilinin, başvuru dilekçesi,

•             Proje değişikliği istenen yere ilişkin onaylı mimari proje,

•             Özürlünün talebinin reddedildiğine ilişkin kararın bir örneği,

•            18/3/1998 tarihli ve 23290 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe göre alınmış sağlık kurulu raporu ile ilgili belediyesine başvurulması gerekmektedir.

 *Yapılı çevrenin özürlüler ve hareket kısıtlılığı bulunana bireylere uygun olarak düzenlenmesi ile ilgili TSE standartları nelerdir?

–           TS 9111 Özürlüler ve hareket kısıtlılığı bulunan kişiler için binalarda ulaşılabilirlik gerekleri,

–           TS 12576 Şehir içi yollar – Kaldırım ve yaya geçitlerinde ulaşılabilirlik için yapısal önlemler ve işaretlemelerin tasarım kuralları,

–           TS 12174 Şehir içi yollar – Yaya yolu ve yaya bölgeleri tasarım kuralları,

–           TS ISO 23599 Görme özürlü veya az görenler için yardımcı mamuller – Hissedilebilir yürüme yüzeyi işaretleri,

–           TS 13536 TS ISO 23599’un uygulamasına yönelik tamamlayıcı standart,

–           TS EN 81-70 Asansörler – Yapım ve montaj için güvenlik kuralları – Yolcu ve yük asansörleri için özel uygulamalar – Bölüm 70: Engelliler dâhil yolcu asansörleri için erişilebilirlik,

–           TS ISO 9386-1 Hareket engelliler için güç tahrikli kaldırma platformları – Emniyet, boyutlar ve işlevsel çalışma ile ilgili kurallar – Bölüm 1: Düşey kaldırma platformları,

–           TS ISO 9386-2 Hareket engelliler için güç tahrikli kaldırma platformları – Emniyet, boyutlar ve işlevsel çalışma ile ilgili kurallar – Bölüm 2: Oturan kullanıcılar, ayakta duran kullanıcılar ve tekerlekli sandalye kullanıcıları için eğik bir düzlemde hareket eden güç tahrikli merdiven tipi asansör,

–           TS 12460 Şehir İçi Yollar-Raylı taşıma Sistemleri Bölüm 5: Özürlü ve Yaşlılar İçin Tesislerde Tasarım Kuralları,

–           TS ISO 23600 Görme engelliler ile görme ve işitme engelliler için yardımcı mamuller – Yaya trafik ışıkları için sesli ve hissedilebilir sinyaller.

 

*Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğe göre yapı yüksekliği 21.50 m’ nin altında olan konut binalarında normal merdiven, kaçış merdiveni (yangın merdiveni) olarak kullanılabilir mi?

Yapı yüksekliği 21.50m.’nin altındaki konutlarda, Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğinin Ek/5B tablosunda belirtilen kaçış mesafelerine uygun olmak koşuluyla binanın sadece konut bölümüne hizmet veren korunumsuz normal merdiven, kaçış merdiveni (yangın merdiveni) olarak kabul edilebilir ve ikinci çıkış aranmaz.

*Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik kapsamında bir binanın dengelenmiş merdiveni “kaçış merdiveni”  olarak kullanılabilir mi?

Bina yüksekliğinin 15.50 m.’nin altında olması durumunda dengelenmiş merdiven, kaçış merdiveni olarak kabul edilir.

*Yapı kullanma izin belgesi başvurularında; idareye yangın güvenlik (itfaiye) raporu verilmesi gerekli midir? Yapı kullanma izin aşamasında itfaiye raporu istenmemesi diğer aşamalarda sorumluların yangın güvenliği yönünden yükümlülüğünü kaldırmakta mıdır?

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 64/A madde 6 ncı fıkrası uyarınca yapı kullanma izin başvurularında yetkili idare tarafından başvuru sahibinden itfaiye raporu istenmeyecektir. Ayrıca Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin 6 ncı maddesinde yapılan değişiklikle tahliye projelerine İtfaiye biriminden uygun görüş alınması koşulu kaldırılmıştır. Bu projelerin ruhsat vermeye yetkili idarece onaylanması gerekmektedir. Ancak, iş yeri açma ve çalışma ruhsatına konu edilecek yapılar için Yapı Kullanma izni alınmasını müteakip, yangına karşı gerekli önlemlerin alındığını gösteren itfaiye raporunun alınması gerekecektir.Ayrıca, yapı denetim kuruluşları tarafından iş bitirme tutanağı düzenlenirken yangın algılama, tahliye ve söndürme sisteminin projelerine uygun şekilde yapılmasının denetlenmesi ve bu işlemlerin usulüne uygun yapıldığına dair raporu iş bitirme tutanağına eklenmesi gerekmektedir.Ayrıca 28.11.2014 tarihli ve 15048 sayılı Genelgemizde iş yeri açma ve çalışma ruhsatına konu edilecek yapılar için açıklama getirilmiştir.

*Sığınak Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle sığınak gerekliliği kalmayan yapı ruhsatı ya da yapı kullanma izin belgesi alınmış yapılarda sığınak alanının kaldırılması mümkün müdür?

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 57. maddesi uyarınca her türlü yeni inşaat, ilave ve tadilat talepleri ruhsata tabi olup, bu amaçla ilgili idarelere yapılacak ruhsat taleplerinde ise ruhsat eki projelerin yürürlükteki kanun, imar planı, yönetmelik, standartlar ve ilgili bütün mevzuat hükümlerine uygun olarak hazırlanması gerekmektedir.Bu kapsamda, yapı ruhsatı almış mimari projesinde sığınak yeri ayrılan ve yapımı devam eden ya da yapı kullanma izni almış sığınak tesis edilen ancak Sığınak Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle sonrasında sığınak gerektirmeyen veya daha az sığınak alanı gerektiren yapı kapsamına giren yapılarda, tadilat ruhsatı alınmak kaydıyla, sığınağın iptal edilmesi ya da niteliğinin değiştirilebilmesi mümkündür. Ancak; bu uygulama için 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca kat maliklerinin tamamının uygun görüşünün alınması, yapılan değişikliğin mimari projenin kat irtifak ve kat mülkiyeti tablolarına işlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, sığınaklar yapı emsaline dahil olmadığından, yapılan değişikliğin planla belirlenen, planla belirlenmemişse yönetmelikle tayin olunan emsal alanını aşacak nitelikte olmaması gerekmektedir.

*Aynı parsel üzerinde birbirine bitişik olarak bulunan, girişleri ve merdiven kovaları ayrı olan, dilatasyon derzi ile ayrılan binalar ayrı yapı olarak değerlendirilip sığınak hesabı ayrı yapılabilir mi?  

Sığınak Yönetmeliğinin 7. maddesi uyarınca, bir imar parselinde birden fazla bina bulunması durumunda sığınak hesabının her yapı için ayrı ayrı yapılması gerekmektedir. Parselde yer alan yapıların ayrı yapı niteliğinde olup olmadığı ise imar planı kararları ve mimari projenin incelenmesi ile mümkündür. Aynı parsel üzerinde birbirine bitişik yapılan birden fazla yapının ayrı yapı olarak değerlendirilmesi için, söz konusu yapıların fonksiyon ve mekan bakımından birbirinden bağımsız olması ve ruhsatının aynı ruhsat numarası ile ayrı ayrı düzenlenmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla; yapıların birbirlerinden dilatasyonla ayrılmış olması, bina girişlerinin ayrı yapılması, taşıyıcı sistemin ve çatı örtüsünün ayrı çözülmüş olması yapıların ayrı yapı olarak değerlendirilmesi için yeterli koşul olmayıp, bununla birlikte her yapıya aynı ruhsat numarası ile ayrı ayrı ruhsat düzenlenmesi gerekmektedir. Aynı parselde birbirine bitişik yapılan yapıların bu şartları sağlaması halinde ayrı yapı olarak değerlendirilip sığınak hesabının ayrı yapılması mümkündür.*Yapılmakta ya da yapılacak bir yapıda kat irtifakı kurulabilmesi için gerekli şartlar nelerdir?

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 14 üncü maddesi ile Toplu Yapılarda Kat Mülkiyeti ve Kat İrtifakı Tesisine Dair Yönetmeliğin 7 nci maddesi uyarınca,  toplu yapı kapsamında olup, henüz yapı yapılmamış veya yapısı tamamlanmamış bir imar parseli üzerinde kat irtifakının kurulması ve tapu kütüğüne tescil edilmesi için, o imar parselinin malikinin veya ortak maliklerinin, 6 ncı maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine uygun vaziyet plânını da ihtiva eden mimarî proje, (c) bendindeki yönetim plânı, (ç) bendindeki liste ve yapı ruhsatı ile birlikte tapu idaresine müracaatta bulunması gerekir.

*Bir yapıda kat mülkiyetine geçilebilmesi için gerekli şartlar nelerdir?

Bir yapıda kat mülkiyeti kurulabilmesi için 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 12. maddesinin (a) bendi uyarınca proje müellifi mimar tarafından yapılan ve ana gayrimenkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından imzalanan, yetkili kamu kurum ve kuruluşlarınca onaylanan mimarî proje ile yapı kullanma izin belgesi ve (b) bendi uyarınca yönetim plânı ile yapı maliklerinin  (maliklerden en az biri) tapu idaresinde istemde bulunulması gerekmektedir.

*Ortak alanlarda yapılabilecek tadilatlar için kat maliklerinin tamamının muvafakatinin alınması gerekli midir?

Kat Mülkiyeti Kanununun 19. maddesi ortak yerlerde yapılacak inşaat, bakım ve onarıma ilişkin konularda kat maliklerinin beşte dört rızasının alınmasını içeren bir hükümdür. Kanunda ortak alanların kaldırılması ya da yeniden inşa edilmesine ilişkin bir hüküm yer almamakla birlikte, Kanunun 16. maddesi uyarınca kat malikleri ana gayrimenkulün bütün ortak yerlerine, arsa payları oranında, ortak mülkiyet hükümlerine göre malik olduklarından bu alanların kaldırılması, kullanım amacının değiştirilmesi ya da yeniden inşa edilmesi gibi herhangi bir tasarrufta kat maliklerinin tamamının uygun görüşünün alınması gerekmektedir.

*Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 14/9/2013 tarihli, 8/9/2013 tarihli ve 1/6/2013 tarihli değişiklik hükümleri veya 1/6/2013 tarihinden önce yürürlükte olan ilgili idarelerin mevzuat hükümleri karma olarak kullanılabilir mi?

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin Geçici 6 ncı maddesi 22/05/2014 tarih ve 29007 sayılı Resmi Gazetede yayımlandığı şekilde değiştirilmiş olup, 22/05/2014 tarihinden önce yapılan başvuruların ve işlemlerin; Yönetmeliğin 01/06/2013 tarihli, 08/09/2013 tarihli, 14/09/2013 tarihli veya 22/05/2014 tarihli değişiklik hükümlerinden veya 01/06/2013 tarihinden önce yürürlükte olan ilgili idarenin imar yönetmeliğinden herhangi biri tercih edilerek, tercih edilen yönetmeliğin tamamına göre uygulama yapılması gerekmektedir.

*5393 sayılı Belediye Kanununun 80 inci maddesi ve Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 40 ıncı maddesi uyarınca, mevcut imar planında akaryakıt istasyonu olarak belirlenmiş tesislere plan değişikliği yapılmadan LPG satışına izin verilir mi?

 5393 sayılı Belediye Kanununun 80 inci maddesinde; “Belediye sınırları ve mücavir alanları içinde, kara yolu ile yolcu taşıma hakkına sahip gerçek ve tüzel kişilerin şehirlerarası otobüs terminali kurmalarına ve işletmeleri ile her türlü akaryakıt ile sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) istasyonlarına nazım imar ve uygulama imar plânına uygun olmak kaydıyla belediye tarafından izin verilebilir. Akaryakıt istasyonlarına izin verilmesi için nazım imar plânında akaryakıt istasyonu olarak gösterilmesi şarttır. Bu istasyonlara çalışma ruhsatı büyükşehirlerde büyükşehir belediyesi tarafından verilir.” denilmektedir. Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasında; “İmar planlarında akaryakıt istasyonu olarak belirlenen alanlarda istasyonlar arası mesafe ve diğer kriterlerle ilgili mevzuata uyulması şartıyla; akaryakıt ve servis istasyonları, CNG otogaz istasyonları, LPG otogaz istasyonları, hidrojen üretim ve dolum istasyonları yapılabilir.” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla, söz konusu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, uygulama imar planında “akaryakıt istasyonu” olarak belirlenmiş bir parselde imar planı değişikliği yapılmasına gerek olmaksızın “LPG otogaz istasyonu” yapılabilir.

*17/12/2009 tarihinden önce 3194 sayılı İmar Kanununun 42 nci maddesi hükümlerine göre düzenlenmiş olan idari para cezalarının iptali yönünde herhangi bir yargı kararı bulunmayan ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırılıkları devam eden yapılara İmar Kanununun 32 nci ve 42 nci maddelerine göre işlem tesis edilebilir mi?

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğünün görüşü; “Konuya ilişkin Danıştay 6 ncı Dairesinin 29/12/2009 tarihli E:2008/6466 ve K:2009/12966 sayılı kararında; 5940 sayılı Kanun ile değiştirilen 3194 sayılı İmar Kanununun “İdari Para Cezaları” başlıklı 42 nci maddesinin bu değişikliğin yürürlüğe girdiği 17/12/2009 tarihinden önceki kaçak yapı suçlarına uygulanamayacağı belirtilmiş, 07/02/2011 tarihli E:2009/6176 K:2011/224 sayılı kararında; yeni yasal düzenlemenin yürürlük tarihinden (17/12/2009) önceki döneme ilişkin olaylara uygulanma imkanının olmadığı karar altına alınarak hukuka aykırılığı Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanmış Yasa maddesi uyarınca verilen para cezasına ilişkin 17/06/2008 günlü 768 sayılı encümen kararının iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararını onamıştır. Anılan mahkeme kararları doğrultusunda, 17/12/2009 tarihinden önce 3194 sayılı İmar Kanununun 42 nci maddesi hükümlerine göre uygulanan ancak tahsil edilmeyen para cezalarının, dava konusu olsun ya da olmasın bugün için tahsil edilemeyeceği, dolayısıyla kesilen cezaların (hacizli, taksit yapılmış, bir kısmı ödenip bir kısmı ödenmemiş, tebligatı ve tahsilatı yapılmayan) idarece iptal edilmesi, Ancak söz konusu yapılarda hangi tarihte gerçekleştirilmiş olduğuna bakılmaksızın aykırılık devam ediyor ise, aykırılığın devam ettiğinin tespit edildiği tarihe göre Kanunun 32 nci ve 42 nci maddesi uyarınca işlem yapılması gerekir.” Şeklindedir. Konuyla ilgili 14.Daire kararı ise 6.Dairenin bu kararıyla uyumlu değildir. Danıştay 14. Dairesi, E. 2011/10344, K. 2012/9955, T. 24.12.2012 tarihli kararında ise; “Ruhsatsız, ruhsata veya imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş bir yapı hakkında, imar mevzuatı uyarınca işlem tesis edilebilmesi için, öncelikle ilgili idarece inşaatın durumunun bir tutanak ile tespit edilmesi gerekir. Tutanak tarihi itibariyle ruhsatsız veya ruhsata aykırı inşaat, idarenin bilgisine girdiğinden, yasada öngörülen süreç, tespit ile birlikte işlemeye başlar.” Denilmektedir.

             Eskişehir İli, Merkez, Ömerağa Mahallesi, … pafta, … ada, … sayılı parselde ruhsatsız yapı yapıldığından bahisle, 3194 sayılı imar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca yıkımına ve aynı Kanun’un 42. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin 16.02.2010 günlü, 385 sayılı Tepebaşı Belediye Encümeni kararının para cezasına ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; 17.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5940 sayılı Kanunla değişik 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesi gereğince para cezası verildiği görülmekte olup, söz konusu Yasal düzenlemeye göre para cezası uygulanabilmesi için cezaya konu edilen fiilin Yasanın yürürlüğe girdiği 17/12/2009 tarihinden sonra gerçekleştirilmiş olması gerektiği ve davacı tarafından da yapının 23/10/2009 tarihinden sonra yapılmaya başlandığının belirtilmiş olduğu dikkate alındığında; davalı idarece para cezası verilen yapıyla ilgili inşaat faaliyetlerinin 17/12/2009 tarihinden sonra devam edip etmediği, şayet devam etmiş ise bu tarihten sonraki inşai faaliyetlerin yapının ne kadarlık kısmına ilişkin olduğu ve niteliğinin tespit edilmek suretiyle verilecek para cezasının belirlenmesi gerekirken, bu hususlar yönünden herhangi bir inceleme ve tespit yapılmaksızın, yapının tamamı üzerinden para cezası uygulanması yönündeki dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ve bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesinde; bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce … tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumunun tespit edileceği hükmüne yer verilmiştir. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 5940 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki halinde; ruhsat alınmadan veya ruhsat ve eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine ve müteahhidine, istisnalar dışında özel parselasyon ile hisse karşılığı belirli bir yer satan ve alana 500.000 TL’den 25.000.000 liraya kadar para cezası verileceği hüküm altına alınmış iken; maddede yer alan; “… 500.000-TL.’den 25.000.000 liraya kadar para cezası verilir” hükmünün Anayasaya aykırı olduğu savıyla, iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması üzerine, Anayasa Mahkemesi’nin 17/04/2008 günlü, E:2005/5, K:2008/93 sayılı kararıyla; idari makamların, yasanın belirlediği sınırlar arasında cezanın takdirinde esas alacakları objektif ölçütlerin yasada gösterilmediği, yasayla imar para cezasının alt ve üst sınırlarının gösterildiği, bu alan içerisinde cezayı uygulama yetkisinin idareye bırakıldığı, idarelerin hangi ölçütleri esas alacakları, belirgin ve somut olarak yasada yer almadığı, yasa kuralının bu anlamda belirgin ve öngörülebilir olmadığı, alt ve üst sınır arasında idareye bırakılan takdir alanının geniş, sınırsız ve ölçüsüz olduğu, cezanın belirlenmesinin alt ve üst sınır arasında elli kat gibi makul ve ölçülü olmayan şekilde genişliği, uygulamada, yorum ve değerlendirme farklılıklarına dayalı olarak eşitsizliğe, haksızlığa ve keyfiliğe yol açabilecek nitelikte olduğu, cezanın yasada gösterilen sınırlar arasında idarece belirlenmesinde, yapının; taşkın, heyelan, kaya düşmesi gibi afet alanlarında bulunan, sıhhi ve jeolojik mahsurları olan veya bunlar gibi tehlikeli durumlar göstermesi nedeniyle imar planlarına veya ilgili idarelerce hazırlanmış, onaylanmış raporlara göre yapılması yasak olan alanlara, imar planlarında umumi hizmet alanlarına, kamu tesis alanlarına ve yapı sahibine ait olmayan alanlara yapılması, hangi amaçla yapıldığı, büyüklüğü ve konut, ticari, sanayi, otel, akaryakıt istasyonu gibi niteliği, fen ve sağlık kurallarına aykırılık taşıması; içinde oturacak veya çalışacak kişiler için tehlike oluşturması, çevresinde ya da aynı bölgede emsal yapılar için uygulanan imar para cezaları; kente ve çevreye etkisi, bitmiş ve kullanılır durumda olması gibi ölçütlere yer verilmediği, hukuk kurallarının, yargının yorumuna ihtiyaç göstermeyecek ve uygulayıcılar tarafından anlaşılabilecek şekilde açık ve belirgin, uygulayıcılara güvence vermek zorunda olduğu, itiraz konusu kuralın bu nedenlerle Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçeleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden düzenlenen ve 17.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değiştirilen “İdari Müeyyideler” başlıklı 42. maddesinin 1. fıkrasında; bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyidelerin uygulanacağı, 2. fıkrasında; ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, maddede belirtilen şekilde hesaplanan idari para cezalarının uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Yukarıda aktarılan Kanun hükümlerinin incelenmesinden; ruhsatsız, ruhsata veya imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş bir yapı hakkında, imar mevzuatı uyarınca işlem tesis edilebilmesi için, öncelikle ilgili idarece inşaatın durumunun bir tutanak ile tespit edilmesinin gerektiği, tutanak tarihi itibariyle ruhsatsız veya ruhsata aykırı inşaat, idarenin bilgisine girdiğinden, yasada öngörülen sürecin tespit ile birlikte işlemeye başlayacağı anlaşılmaktadır. Öte yandan; 17/12/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle yeniden düzenlenen, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinde; “… imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tesbit edildiği tarihten itibaren…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmek suretiyle, idari müeyyidelerin uygulama süreci, imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren başlayan bir süreç olarak kabul edilmek suretiyle, usul ve esaslar belirlenmiştir. Ayrıca; gerek 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin eski halinde, gerekse; 17/12/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 42. maddesinde; ruhsat alınmadan veya ruhsat ve eklerine aykırı ya da imar mevzuatına aykırı olarak yapı yapılması durumunda para cezası verileceği hüküm altına alınmış, başka bir anlatımla; hiçbir zaman eylem suç olmaktan çıkarılmamış, sadece bu suça verilecek cezanın niteliği ve miktarında değişiklik yapılmıştır. Dosyanın incelenmesinden; Eskişehir İli, Merkez, Ömerağa Mahallesi, … pafta, … ada, … sayılı parselde ruhsatsız olarak inşaat yapıldığının tespit edilmesi üzerine 05.02.2010 günlü yapı tatil tutanağı düzenlendiği, 16.02.2010 günlü, 385 sayılı Tepebaşı Belediye Encümen kararı ile davacıya idari para cezası verilerek, 1 ay içerisinde ruhsat almasına, ruhsat almadığı takdirde söz konusu yapının yıkımına karar verildiği, 01.03.2010 tarihinde yapının ruhsata bağlandığı, para cezasının iptali istemiyle de bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. İdari para cezaları; idarenin, hukuk kurallarına aykırı bazı davranışlara bir yargı kararına gerek olmaksızın yasaların açıkça verdiği yetkiye dayanarak, idare hukukuna özgü yöntemlerle doğrudan doğruya bir işlem ile uyguladığı cezalar olarak tanımlanmış bulunmaktadır. 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinde yer alan; “… 500.000 TL’den 25.000.000 liraya kadar para cezası verilir” hükmünün Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmesi sonrasında oluşan durumu, İmar Kanunu’nun getirdiği düzeni bozucu ihlalleri koruyan bir durum olarak telakki etmek mümkün olmadığı gibi, kişilerin bu durumu kendi lehlerine kullanmasına da imkan bulunmamaktadır. Aksi durumun; suçların cezasız kalması sonucunu doğuracak olması nedeniyle, hiçbir hukuk düşüncesinde kabul görmeyeceği açıktır. Uyuşmazlık konusu olayda; 05.02.2010 günlü yapı tatil zaptı ile tespit edilen dava konusu ilaveler, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değiştirilen 42. maddesinin yürürlük tarihi olan 17.12.2009 tarihinden önce yapılmış olsa dahi, söz konusu aykırılıkların süregelen nitelikte olduğu ve halen devam ettiği hususu sabit olduğundan, bu aykırılıkların tespit tarihi olan 05.02.2010 tarihi itibariyle de söz konusu aykırılıklara ilişkin cezai yaptırımların yürürlükte bulunduğu açık olduğundan, İmar Kanunu’nun 17.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren değişik 42. maddesi uyarınca bu tarihten sonra yapılan tespite dayanarak verilen para cezasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Bu durumda; İdare Mahkemesi’nce uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda belirtilen gerekçeyle dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.”

*Çatı katında kaskad sistem ısı merkezi ve açık havuz yapılabilir mi?

Bilindiği üzere, 3194 sayılı İmar Kanununun 2 nci maddesi uyarınca, herhangi bir saha, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz.  Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 10 uncu maddesinde; “İlgili İdare, meclis kararı alarak uygun gördüğü yerlerde yapıların estetiği, rengi, çatı ve cephe kaplaması ile ilgili kurallar getirmeye, yapıların inşasında yöresel malzeme kullanılmasına ve yöresel mimarinin dikkate alınmasına ilişkin zorunluluk getirmeye yetkilidir.” denilmektedir. Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 35 inci maddesinde çatılara ilişkin hükümler yer almaktadır. Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin 61 inci maddesinin 1 inci fıkrasında ise; çatılarda kolay alevlenici, parlayıcı ve patlayıcı madde bulundurulamayacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla belirtilen hükümler göz önünde bulundurulduğunda; çatılarda doğalgaz ile çalışan kaskad ısıtma sistemi yer alan tesisat odası yapılmayacağına dair yürürlükteki uygulama imar planında bir hüküm bulunmuyor veya ilgili idarece bu doğrultuda bir karar alınmamış ise çatı arasında/çatı katında tesis edilebileceği, ancak teras çatıda tertiplenecek ise, en fazla 3m. yüksekliğinde olmak ve bina ön cephesine 3m.’den fazla yaklaşmamak, “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğe” göre yapı yüksekliğine dahil edilmek ve buna göre yangın tedbirlerini sağlamak kaydı ile; yakıt depolanmayan, tavanı ve tabanı betonarme ve duvarları tuğla vb. yapı malzemesinden yapılan, yangına en az 120 dakika dayanıklı bölmeler ile ayrılan, girişinde yangın güvenlik holü oluşturulan, doğalgaz tesisat ve projesi malzeme seçimi ve montajı ilgili standartlara ve gaz dağıtım kuruluşlarının teknik şartnamelerine uygun olan, yangın ve havalandırma gibi gerekli tedbirler alınan doğalgaz ile çalışan kaskad ısıtma sistemi yer alan tesisat odası yapılabilir. Ayrıca uygulama imar planında yer alan veya ilgili idarece karar altına alınan aksine bir hüküm yoksa yapıda teknik gereklere (yapı statiği, su yalıtımı vb.) göre tedbir alınması, uygulamada standartlara uygunluğun sağlanması söz konusu yapı bir konaklama tesisi ise en fazla 1.50 m derinliğinde olması, parapet kotunu aşmaması ve bina cephelerine en az 3.00 m mesafede tertiplenmesi kaydı ile Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 35 inci maddesinde belirtilen koşullarda çatıda açık havuz tesis edilmesi mümkündür.

*Yangın merdivenleri TAKS’a ve KAKS’a (Emsal) dahil midir?

Yangın merdivenleri veya müstakil yangın merdiveni olmayan yapılarda yangın merdiveni olarak kullanılan bina merdivenlerinden biri, Yangın Yönetmeliği uyarınca yangın merdiveni yapılma zorunluluğu olmayan 21.50m’nin altındaki yapılarda kaçış yolu olarak kullanılan merdivenlerden bir tanesi TAKS hesabına dahil değildir.

Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin 48. maddesi uyarınca;

         Yapı yüksekliği 21.50m’nin altındaki yapılarda aynı zamanda kaçış yolu olarak değerlendirilen bir merdiven,

         21.50-30.50m arasındaki yapılarda biri korunumlu diğeri korunumsuz en az 2 merdivenin düzenlenmesi gerektiğinden ikisi,

         30.50m’nin üzerindeki yapılarda ikisi de korunumlu 2 merdiven yapılması gerektiğinden ikisi, emsal alanına dahil değildir.

*Kısmi kullanma izni düzenlenmesi sonrasında yapının tamamına yapı kullanma izni düzenlenmesi gerekli midir?

Yapı kullanma izninin kısmi olarak düzenlenebileceği, İmar Kanunu hükmüdür. Yapının tamamı veya tamamlanan kısımları için yapı kullanma izni düzenlenmesi sırasında, sadece bağımsız bölüme yapı kullanma izni düzenlenmesi söz konusu olmayıp, kullanıma hazır hale gelmiş bağımsız bölümlerle birlikte ortak kullanım alanlarının da kullanıma hazır hale gelmesi gerekmektedir. Daha önce kısmi kullanma izni düzenlenmiş olması, yapının tamamının bitmesi sonrasında düzenlenmesi gereken ve yapının tamamının kullanılmasında sakınca bulunmadığını belirleyen yapı kullanma izninin ayrıca düzenlenmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Ancak daha önce kısmi yapı kullanma izni düzenlenen yapı bölümleri için tekrar harç alınmaz. Yapının tamamı veya bir bölümünün ruhsat ve eklerine aykırı olarak inşa edilmesi halinde, bu kısımlar mevzuata uygun hale getirilmeden, uygun olan kısımları için de kullanma izni düzenlenemez.

*Parsel dışına taşan çıkma yapılabilir mi?

Yönetmeliğin 2 nci maddesi ile gerek planlarla gerekse de imar yönetmelikleri ile değiştirilemeyecek “Tanımlar” bölümünün 16 ncı maddesindeki “Çıkma” tanımı ile çıkmaların hiçbir koşulda parsel sınırları dışına taşmayacağı hüküm altına alınmış, 36 ncı maddesi ile aynı husus vurgulanmıştır.

*İmar planında ticaret kullanımına ayrılan bir alanda özel sağlık ve eğitim tesisi yapılabilmesi için plan değişikliği yapılması gerekli midir?

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 14 üncü maddesinin (b) bendi uyarınca, ticaret alanında özel eğitim veya özel sağlık tesisi yapılabilmesi için uygulama imar planında bu amaçla değişiklik yapılarak ticaret kullanımından çıkarılması gerekir.

*Mevcut teşekküle göre hangi yapılaşma koşulları belirlenebilir?

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin Geçici 4 üncü maddesi uyarınca, 1/6/2013 tarihinden önceki mevzuata göre ve mevzuatına uygun olarak kısmen veya tamamen yapılaşması teşekkül etmiş imar adalarında açık ve kapalı çıkmalar ile binaların yola olan uzaklıkları mevcut teşekküle göre belirlenir. Yan bahçe mesafeleri ve açık ve kapalı çıkma ölçüleri parselin sağında ve solunda bulunan mevcut binaların yan bahçe mesafesine ve bu mesafe içinde yapılan açık ve kapalı çıkmalara uygun olarak verilir. Arka bahçe mesafeleri ve bu mesafe içinde yapılacak açık ve kapalı çıkmalar; bitişik nizam yapı adalarında mevcut teşekküle, ayrık nizam yapı adalarında ise bitişiğindeki komşu parsellerin yapılaşmasına uygun olarak belirlenir. Kotlandırma ve arka bahçelerin tesviyesi komşu parsellerdeki uygulamalara göre yapılır. Bu imar adalarında yapı yaklaşma mesafeleri ve açık ve kapalı çıkma ölçülerini imar durumu belgesinde belirlemeye ilgili idaresi yetkilidir.

*Kat holleri, 01/06/2013 Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğine göre emsale dahil midir?

01/06/2013 tarihli Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 16 ncı maddesinin 4 üncü fıkrasında sahanlıkların emsale dâhil olmayacağı belirtilmiştir. Anılan Yönetmelikte belirtilen sahanlıkların merdiven evi dışında kalan, bağımsız bölümlere ulaşımı sağlayan kat holü ya da asansör kapısının açıldığı alanlar olduğu; ancak 01/06/2013 tarihli Yönetmeliğe göre kat holünün merdiven kolu genişliğindeki kısmının (Yönetmeliğin 43. maddesinde belirtilen genişlikler esas alınmak üzere, konut yapılarında 1.20 m. genişliğindeki alanın, diğer yapılarda ise 1.50 m. genişliğindeki alanın) ve asansörlerin önünde de, asansör kapısı genişliğindeki bölümünün (asansör kapısı sürgülü ise 1.20 m., asansör kapısı dışa açılan kapı ise 1.50 m. genişliğindeki kısımlarının) emsal hesabına konu edilmemesi gerektiği; projesinde adlandırıldığı şekliyle sahanlık ya da kat holü ya da kat koridorunun yahut da kattaki sirkülasyon alanının geri kalan kısımlarının ise emsal hesabına dahil edilmesi gerekmektedir.

 

 

YIILLIK İZİN-DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI GÖRÜŞÜ

Ara20
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI GÖRÜŞÜ-

ÖZET: Memuriyette 1 yıllık hizmet süresi bulunmayan aday memurun yıllık izin hakkına ilişkin.(15/01/2014-82)

 

Aday memurların yıllık izinlerine ilişkin Başkanlığımız görüşünün talep edildiği ilgi yazı incelenmiştir.

Bilindiği üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Yıllık izin” başlıklı 102 nci maddesinde; “Devlet memurlarının yıllık izin süresi, hizmeti 1 yıldan on yıla kadar (On yıl dahil) olanlar için yirmi gün, hizmeti on yıldan fazla olanlar için 30 gündür. Zorunlu hallerde bu sürelere gidiş ve dönüş için en çok ikişer gün eklenebilir.” hükmü, “Yıllık izinlerin kullanılışı” başlıklı 103 üncü maddesinde, “Yıllık izinler, amirin uygun bulacağı zamanlarda, toptan veya ihtiyaca göre kısım kısım kullanılabilir. Birbirini izleyen iki yılın izni bir arada verilebilir. Cari yıl ile bir önceki yıl hariç, önceki yıllara ait kullanılmayan izin hakları düşer…” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan, 62 seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinde bir yıllık hizmetini doldurmayan aday memurlara yıllık izin verilmeyeceği hüküm altına alınmaktadır.

Öte yandan, 154 seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinde; yıllık izin sürelerinin hesabında, hangi statüde olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ile kamu kurum ve kuruluşlarında geçmese dahi Devlet memurlarının kazanılmış hak aylıklarında değerlendirilen hizmet sürelerinin dikkate alınması gerektiği ifade edilmektedir.

Ayrıca, Bakanlığınız İzin Yönergesinin 7 inci maddesinin 8 inci fıkrasında; “Aday memurlara yıllık izin verilemez. Ancak aday memurlara, adaylık süresinin bir yıldan uzun sürmesi halinde aynı usulle yıllık izin kullandırılır.” hükmüne yer verilmektedir.

Bu itibarla,

– 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda aday memurlara yıllık izin verilmeyeceğine dair bir hüküm bulunmamakla birlikte, 62 seri No’lu Tebliğde bir yıllık hizmetini doldurmayan aday memurlara yıllık izin verilmeyeceği ifade edilmekte,  154 seri No’lu Tebliğde ise yıllık izne esas hizmet süresinin hesabında, hangi statüde olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ile kamu kurum ve kuruluşlarında geçmese dahi Devlet memurlarının kazanılmış hak aylıklarında değerlendirilen hizmet sürelerinin dikkate alınması gerektiği hüküm alınmakta olup, görev yaptığı kurumda 1 yıllık memuriyet hizmetini doldurmayan aday memurun da, 154 seri No’lu Tebliğe göre 1 yıllık hizmet süresinin bulunması halinde, yıllık izin kullanabileceği; Bakanlığınıza ait İzin Yönergesinin bu minvalde yeniden düzenlenmesinin uygun olacağı,

– 31/12/2012 tarihinde göreve başlayıp 31/12/2013 tarihinde 1 yıllık hizmet süresini dolduran memurun ise 2013 yılına ait 20 günlük yıllık izin hakkını 2014 yılında kullanabileceği,

mütalaa edilmektedir.

 

 

MAKALE

Ağu12
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

MAHALLİ İDARELERDE İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMA(MA) SI

GİRİŞ

          İdare etmekle hüküm vermenin, ayrı görevler olduğuna ve ayrı organlarca yerine getirilmesi gerektiği anlayışına kolay varılmadığı bir gerçektir.Zaman zaman, kamu hizmetini etkili ve verimli bir biçimde sağlamakla görevli olan yürütme organının; daha önceden veya kendisince belirlenmiş belirli hukuk kurallarına bağlı olarak faaliyette bulunmadığı, idare edenlerin kişisel arzu ve yararlarını yerine getirme amacını güttüğü görülebilmektedir. Hukuk anlayışının ve idari rejimin değişmesi veya gelişmesiyle denetim yöntemleri de gelişmiştir. Ancak, bu denetim yöntemleri arasında en etkili olanı, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargının denetimine tabi tutulmasıdır. Anayasanın 2.maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Hukuk Devletidir. Hukuk devleti; kamu hizmeti görenlere hukuki güvenceler sağlayan, güvence sağlamak için koyduğu kurallara bağlı olan ve verilen yargı kararlarını ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan infaz eden devleti ifade eder. Kurallara bağlılığın denetimini elbette ki yargı yapacaktır. Buradan da bağımsız bir yargı sisteminin var olması gerektiği ve yargı tarafından verilen kararlara uyulmak zorunda olunduğu anlaşılacaktır. Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurları;

*Kamu gücünün temsilcisi olan idare, faaliyetlerinde hukuka uygun davranmak zorundadır.

*İdarenin davranışlarının, kamu hizmetinden yararlananlarca önceden belirlenebilir olması gerekir.

*İdarenin, yargı denetimine açık ve bununla da bağlı olması zorunludur.İdarenin yargı denetimine açık olmaması durumunda, yargının ve hukuk devletinin varlığından söz etmek doğru olmaz. Aynı şekilde alınan yargı kararlarına uyulmaması, bağımsız yargı erkini anlamsız ve etkisiz hale getirmektir.

* İdarenin mali sorumluluğu ( Anayasa 125. madde); idarenin, kamu hizmeti görenlere verdiği zararlardan dolayı sorumlu tutulmasını ifade eder. Kural, idarenin kusurun varlığı halinde sorumlu olduğudur; ancak bazı hallerde idarenin kusursuz sorumluluğunu da kabul etmek gerekir.

Hukuk devletinin temel unsuru, bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır.

“…Hukuk devletinin temel unsuru bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır). Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzenini kuran bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan bir devlet olmak gerekir. Hukuk devletinde kanun koyucu da dahil olmak üzere devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hakimiyete haiz olması, kanun koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması lazımdır. Zira kanunun da üstünde kanun koyucunun bozamayacağı temel hukuk prensipleri ve Anayasa vardır. Anayasa Mahkemesi 11.10.1963 tarih ve E.1963/124).

Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını uygulamak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” şeklinde açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 28. maddesinin 4001 sayılı yasayla değişik 1. fıkrasının tümcesi de; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis etmeye mecburdur şeklindeki kuralıyla Anayasanın 2.maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir.

Anayasada hüküm altına alınan bir hususun, İdari Yargılama Usulü Kanununda tekrar düzenlenmesini irdelediğimizde, yargı kararlarının uygulanma mecburiyeti acısından, adli yargı kararları ile idari yargı kararları arasında bir fark olmadığı,ancak, idari yargının doğası gereği, idare, hem davalıdır hem de sonuçta kararın uygulayıcısı olma durumundadır. Adli yargı kararlarının uygulanmasında ender olarak sorun yaşanırken, idari yargı kararları için uygulanmama ya da gereği gibi uygulanmama sorununun, çok olmasa da sıkça karşılaşılan bir durum olduğu ortadadır. İdari Yargılama Usulü Kanununun 28’inci maddesinde, idarenin yargı kararlarına göre “…gecikmezsizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya…” mecbur olduğu söylenmeseydi bile yargı kararlarını uygulamak zorunda olduğu konusu tartışmasız olacaktı. Bu nedenle yasa koyucunun, 2577 sayılı Kanunda böyle bir düzenlemeye gitmesinin  nedenini belki de konunun, sıklıkla, sorun oluşturma potansiyelinde aramak gerekmektedir.Yargı kararlarının uygulanması hukuk devleti acısından bir zorunluluk olması yanı sıra , modern demokrasi kavramlarının benimsenmesiyle de ilişkilidir.

İdarenin, yargının verdiği kararı yerine getirip getirmeme hususunda takdir yetkisi bulunmamaktadır. Yargıtay’ın bir kararında açıkça belirtildiği üzere,“… Yasalar da ve yargı kararları da yanlış olabilirler ve bilimsel katta her zaman eleştirilebilirler, eleştirilmelidirler de. Ancak bunları uygulamak durumda bulunan yargıçlar ve görevliler, yasaları ya da yargı kararlarını ‘yanlış’ özrüne dayanarak öznel ve kişisel yorum ve gerekçelerle uygulamaktan alıkoyamazlar. Onlara düşen, ne ve nasıl olursa olsunlar, yasaları ve yargı kararlarını uygulamaktır. Zira yasalara doğru oldukları için değil, yasa oldukları için, yargı kararlarına da haklı oldukları için değil, yargı kararı oldukları için uyulur….”.İdari yargı kararlarının uygulanması, özellikle yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanması zorunluluğu zaman içinde tartışılagelmiş;bazı kesimlerce, tazminat ödenmesi durumunda yargı kararının uygulanması gereğinin ortadan kaldıracağı tezi ileri sürülmüştür.

Bu konudaki tartışmalara/farklı görüşlere Danıştay son noktayı koymuş, “… idareye dilerse Danıştay kararını uygulamak, dilerse tazminat ödemek tarzlarından birini seçmek gibi bir hak tanınmamıştır.Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan bu hükümler yargı kararlarının bağlayıcılığını ve uygulanma zorunluluğunu belirtmeleri yönünden temel hükümler olup, idareye keyfi bir bicimde yargı kararını uygulamama olanağı ve yetkisi tanımadıkları gibi, idare bütçesinden ödeyeceği bir tazminatı gözden çıkararak yargı kararını uygulamaktan da kaçınamaz. Böyle bir davranış kesin hükme saygı ve hukuk devleti ilkeleriyle de bağdaşmaz.”(Danıştay 5.Dairesinin 15.12.1993 tarihli ve E. 1992/5927, K.1993/5739) Sonuç olarak, idarelerin tazminat ödemek suretiyle, kararları uygulama yükümlülüğünden kurtulamayacağı açıkça belirtmiştir.

                                                YARGI KARARLARI ÇEŞİTLERİ

                  1. Adli Yargı Kararları

Adli yargı; özel hukuk kişilerinin birbirleri arasındaki veya özel hukuk kişileri ile idare arasındaki, idari eylem veya işlem sayılmayan hallerde, konusu çoğunlukla para ile ölçülebilen uyuşmazlıkların çözüldüğü yargı yeridir.Adli yargı kararlarının infazı, devlet’in icra ve infaz kurumlarınca ve devlet gücü kullanılarak infaz edileceğinden adli yargı kararlarının uygulanmasında, bazı istisnai durumlar dışında, uygulanmama sorunu ile pek karşılaşılmaz.

2. İdari Yargı Kararları

                  a. İptal Kararları:İptal davası, korunmasız birey karşısında daha güçlü, ayrıcalıklı ve üstün yetkilere sahip idarenin yapmış olduğu idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden biri veya birkaçı ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davaları ifade eder.İptal kararları;Anayasa’nın,idarenin hukuka uygunluğunun denetlenmesi amacıyla yargı organına verdiği yetkinin sonucudur.İdarenin hukuka aykırı işlemlerinden dolayı hakları ihlal edilenlere, haklarının yargı organınca iadesidir de diyebiliriz. İptal kararları hukuk düzenini korur ve idarenin yasalara uygun hareket etmesini sağlar.“İptal davalarının esas amacı; bir hakkın ihlal edilip edilmediği ve böyle bir ihlal sonucunda ortaya çıkacak zararın tazmini değildir. Bu davalar bir idari tasarrufun (kararın veya işlemin) hukuka aykırılığı dolayısıyla iptalini, ortadan kaldırılmasını amaç edinen, başka bir değişle idari işleme, karara yöneltilmiş davalardır. Bu davalarda idari bir işlemin hukuk kurallarına uygun olup, olmadığını incelenmekte ve hukuk kurallarına aykırılığı halinde bu işlemin iptali yoluna gidilmektedir. İptal davasının konusu, idari bir işlemin hukuk kurallarına aykırı olup olmadığını incelemek ve aykırılığı halinde işlemi ortadan kaldırmaktır. İptal davasının amacı ise; idarenin hukuka aykırı karar almasını önlemek, böylece idarenin hukuk kurallarına riayetini sağlamak ve hukuka aykırı olduğu tespit edilen kararları ortadan kaldırmak suretiyle hukuk düzenini korumaktır.”

İptal kararlarının sonuçları: İptal kararları; Kesin hüküm teşkil ederler, idarenin işlemini hukuk aleminde hiç var olmamış gibi, tesis edildiği tarihten itibaren bütün etki ve sonuçlarıyla beraber kaldırırlar. İptal edilen işlem, idarenin düzenleyici işlemlerinden ise; hakları ihlal edilenlerden sadece davacı olanları değil davacı olmayan diğer hakları ihlal edilenleri de etkiler. Ancak iptal konusu işlem bireysel işlem ise; bu durumda bu karardan sadece davacılar yararlanacaktır. İptal edilen işlem, tesis edildiği tarihten itibaren hukuk aleminde hiç var olmamış kabul edilir. İptal edilen işlemi eski hale getirmekle yetkili ve görevli kamu görevlileri, iptal kararlarını, gerek kendilerine göre yorumlamaları gerek şahsi husumetler ve gerekse bilgi eksikliğinden dolayı uygulamada çok farklı uygulanma/uygulanmama problemleriyle karşılaşılmasına neden olmaktadır.

                     İptal kararlarının uygulanma şekli: İptal kararları geriye yürürler.Bu nedenle, geriye yürümek teriminin  iyi anlaşılması ve  kavranılması gerekir. İptal kararlarında, tesis edildiği/alındığı tarihten itibaren kaldırılan bir işleme bağlı olarak tesis edilmiş/alınmış diğer işlemlerde ortadan kalkacaktır.Kararların geriye yürümesi için çoğu kez idare, yeni işlemler tesis etmek durumunda kalabilir.Sorunlarda zaten tesis edilmeyen veya yanlış tesis edilen geriye yürütücü işlemlerden kaynaklanmaktadır. Örnek verilecek olursa; görevinden alınan memurun açtığı dava sonucunda alınan iptal kararını idare, memuru göreve iade ederek gereği gibi uygulamış sayılmaz. Zira görevden alma işleminin hukuk aleminde hiç var olmamış gibi sayılması gerekir. Aksi halde bu İYUK 28. maddesindeki sorumlulukları doğurur. İdare, verilen iptal kararı doğrultusunda memuru görevine iade ettikten sonra sanki görevinden hiç alınmamış gibi, memurun alması gereken özlük, maaş ve diğer haklarını da iade etmek zorundadır. Davacının dilekçesinde bunları ayrıca belirtmesine gerek yoktur. Bu iptal kararının gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynaklı bir sorun olduğu için, bu soruna bağlı yaptırımlar uygulanacaktır. İdare her ne surette olursa olsun yargı kararlarını gereği gibi yerine getirmekten ne kaçınabilir nede kurtulabilir.

İptal kararlarının kazanılmış haklara etkisi:Danıştay, iptal edilen ana işlem sonucunda ona bağlı olarak tesis edilen diğer işlemlerinde ortadan kaldırılmasından dolayı hakları ihlal edilenlerin haklarının meşru olmadığını ve meşru olmayan hakkın aranamayacağını, içtihatlarında kabul etmiştir.Örnek verilecek olunursa; kamu görevlisinin görevden alınma işleminin iptal edilmesi durumunda onun yerine atanan görevlinin, görevinden alınması gerekir. İşte bu durumda sonradan görevinden alınan bu kamu görevlisi hakkı meşru değildir ve meşru olmayan hak aranamaz. Ancak burada kazanılmış hak ilkesine değinmeden geçmemiz yanlış olacaktır. Kazanılmış hak iki şekilde ortaya çıkabilir; 1)iptal edilen ana işlem dolayısıyla ondan önceki işlemin yürürlük kazanması ve iptal edilen işleme bağlı olarak tesis edilen diğer işlemlerin iptali suretiyle yürürlük kazanan(eski) işleme aykırılık teşkil etmesi durumu veya,2)hukuka aykırı olan düzenleyici işleme bağlı olarak; iptal edilene kadar tesis edilen işlemler. Burada kazanılmış hakkın doğup doğmadığı hakkında kesin çizgiler bulunmamaktadır. Yargı mercileri somut olayları inceleyerek karar vermektedirler.(Danıştay 5. Dairesi 09.02.2000 tarih ve E.1997/2609E, K.2000/437)

                 b. Yürütmenin Durdurulması Kararları: Yürütmenin durdurulması kararı; idare aleyhine iptal davası açıldığı durumlarda, iptali istenen işlemi geçici olarak askıya alan bir karardır.Yürütmenin durdurulması kararlarının verilebilmesi için;1- İdarenin icra edilebilir bir işleminin bulunması,2- İşlemin açıkça hukuka aykırı olması,3- İcra edilmesi durumunda telafisi güç veya imkânsız zararların doğması,4-Teminat verilmesi (istisnaları vardır) gerekir.Yürütmenin durdurulması kararının verilebilmesi için 2 ve 3. maddelerindeki koşulların birlikte varlığı gerekmektedir. Yürütmenin durdurulması kararları, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun etkin biçimde denetlenmesinin vazgeçilmez unsurudur. Bu kararlar için idarenin işlemi uygulamış olmasına gerek yoktur, uygulanabilir nitelikteki bir işlem tesis etmesi yeterlidir. Yürütmenin durdurulması kararının geriye yürüyüp yürümeyeceği konusunda çeşitli görüşler mevcuttur ancak gerek Danıştay ve gerekse öğretide katıldığımız görüşe göre, yürütmenin durdurulması kararları geriye yürürler.İYUK 28/1. maddesi uyarınca idare, yürütmenin durdurulması kararlarına karşı somut olaya göre işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu işlem ve eylemler, elbette ki dava konusu işlemi iptal edilmiş varsayarak, işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri getirilmesinden ibarettir.Ancak iptal kararından farkı; yürütmenin durdurulması kararının idarece tesis olunan işlemi, hukuk aleminden kaldırmayan sadece askıya alan geçici nitelikte bir karar olmasıdır. Yürütmenin durdurulması kararının bağlı olduğu iptal davasının reddi durumunda yürütmenin durdurulması kararı da ortadan kalkacaktır. Yürütmenin durdurulması kararı verilirken, işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşulunun aranması, bu kararın uygulanması zorunluluğunun önemini göstermektedir. Uygulanma zorunluluğu İYUK 28. maddesi ile teminat altına alınmıştır. Ancak bu, işlemin kesin olarak hukuka aykırı olduğu anlamına gelmez. İdare hiçbir surette yürütmenin durdurulması kararını uygulamaktan kaçınamaz. Uygulamada, bu kararı uygulamama gerekçeleri olarak; bu karara esas teşkil eden davanın sonuçlanmasının beklenmesi gerektiği, yürütmenin durdurulması kararının hukuka uygun olmadığı, idare işleyişine aykırı olduğu vs. gibi daha da çoğaltılabilecek gerekçeler, kararı uygulamama gerekçeleri olarak öne sürülmekte ve uygulamadan kaçınılmaya çalışılmaktadır. Ancak uygulamayanlar İYUK 28. maddesi uyarınca sorumludurlar ve ayrıca TCK 257. maddesi uyarınca da suç işlemiş sayılırlar.Bir başka sorun ise; yürütmenin durdurulması kararının dava sonuçlanıncaya kadar uygulanmadığı durumlarda, dava retle sonuçlanmışsa yürütmenin durdurulması kararın verildiği tarih ile iptal davasının sonuçlandığı tarih arasında kalan sürede meydana gelen zararın tazminine ilişkindir. Böyle durumlarda ilgili, idare aleyhine tazminat davası açabilir.(İYUK 28/3). Zira ortada uygulanmayan bir yargı kararı mevcuttur. Karar nihai olmasa bile İYUK 28/1 maddesi uyarınca uygulanması zorunlu bir karardır. Davanın retle sonuçlanması, yürütmenin durdurulması kararının uygulanmaması halini hukuka uygun hale getirmez.

               c. Tam Yargı Davaları: Tam yargı davalarında kamu hizmetinden yararlananlar, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararların tazminini veya idare tarafından ihlal edilen haklarının iadesini isterler. Uygulamada tam yargı davalarının kabulü halinde idarenin yargı kararını uygulamamasına pek rastlanılmamaktadır. Tam yargı davaları, belirli bir miktarı içerenler ve içermeyenler olarak İYUK 28/2.maddesi tarafından ikiye ayrılmış, belirli bir miktarı içeren tam yargı davaları için icra ve infaz yolunun genel hükümlere göre olacağı belirtilmiştir. Yani İcra ve İflas Yasası’nın hükümleri uygulanarak ilamın uygulanması yoluna gidilecektir. Sınırlı sayıda kamu mal ve alacaklarının haczedilebilir olması problemler doğurabilecektir. Belediyelerin 5393 sayılı Kanunun 15.maddesi son bendi uyarınca aldıkları   “doğmuş ve doğacak bütün gelir ve malvarlıklarını kamu hizmetine tahsis ettikleri” şeklinde bir kararla zaten sınırlı sayıda olan haczedilebilir mal ve alacaklar iyice azaltılarak daraltma yoluna gidilmiştir.Fakat bu, yargı kararlarının uygulanmaması sorununu oluşturmayacaktır.

Çünkü, ilama bağlı borçlar,5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun  20/d maddesi uyarınca, kamu idarelerinin içinde bulunulan yıl bütçesinden ödenecektir. Bazen iptal kararları da belirli bir meblağın ödenmesini gerektirebilir. Bu gibi iptal kararlarının da, tam yargı davaları gibi genel hükümler çerçevesinde icra ve infaz edilmesini kabul etmek “hukuk devleti” ilkesince de yerinde olacaktır. Zira idarenin yargı kararlarını kendiliğinden yerine getirmek zorunda olmasına rağmen, yerine getirmemesi devam ede gelen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Önemli bir başka konu ise; tam yargı davalarının çoğunun iptal davaları ile birlikte açıldığı ve iptal davasına konu bir işlemden doğan,  zararın tespitinin mümkün olmamasından dolayı dava dilekçesinde miktarın belirtilememiş olmasıdır. Danıştay içtihatlarında da kabul edildiği üzere; bu durumu İYUK 15/1-d maddesine  aykırı bulmak doğru olmaz aksine bu şekilde dava açılabileceği kabul edilmelidir. Bu gibi durumlarda miktarın hesaplanması idareye bırakılmaktadır. Miktarı belirli olmayan bu çeşit tam yargı davalarının uygulamaya konulması İYUK 28/1’e göre olmalıdır.  Bir diğer husus ise; tam yargı davası kabul olunan ilgilinin, bu kararın geç icrasından dolayı faiz istemini ancak 818 sayılı Borçlar Yasası 101/1.maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 117/1maddesi) uyarınca borçlu idareyi ihbaren temerrüde düşürdükten sonra isteyebilmesidir. İYUK 28/6. maddesi bu konuya değinmiş,ancak gecikme faizinin ne zamandan itibaren yürütüleceğine açıklık getirmemiştir. Bunun haricinde kararın geç uygulanmasından dolayı her hangi bir tazminat (İYUK madde 28/3’teki gibi) davası açılabilmesi geçerli mevzuatlar uyarınca mümkün değildir. İdari sözleşmelerin uygulanması sırasında taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklar dolayısıyla tazminat istemiyle açılan davalar, tam yargı davaları olarak kabul edilip, bu davaların uygulanma yöntemine tabidir.

                        d. Vergi Mahkemelerinin Görev Alanına Giren Davalar: Bu alana giren kararları, Vergi Mahkemeleri veya Vergi Mahkemelerinin tek hakimli olarak baktığı davalarda itiraz durumunda Bölge İdare Mahkemeleri verir.İYUK 28. maddesinin 5. fıkrası “Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu karalara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe bildirilir.” hükmünü içermektedir. Hükümden de anlaşılacağı üzere yargı kararının idareye tebliğinden sonra, idare yeniden hesaplama yoluna gidecektir. Buradan idare aleyhine açılan davanın kısmen veya tamamen kabul edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Aksi halde yeniden hesaplama gereği doğmayacaktır. Yeniden hesaplama yapıldıktan sonra ilgili idare, hesaplamayı ilgili mükellefe tebliğ etmelidir.  Eğer fazladan vergi veya ceza alacağı tahsil edilmişse bunu da ilgili mükellefe iade etmesi gerekir.Yani, haksızlığa sebep olan idare, bu haksızlığı yine kendi inisiyatifiyle düzeltmeye çalışacaktır.

                                YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI

Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan “Yasama ve yürütme organlarıyla idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükümle beraber 2577 sayılı İYUK’UN 28/1. maddesindeki “Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz (30) günü geçemez” hükmü idareye; “derhal” ve “aynen” uygulama yükümlülüğü getirmiştir.Bilindiği gibi yargı organları, idarenin yerine geçip idari işlem tesis edecek şekilde karar vermezler. Yalnızca idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunu denetlerler. İdare, bu işlem ve eylemlerin yargı kararıyla ortadan kaldırılması durumunda yeniden hukuka uygun olan idari işlem ve eylemlere ilişkin düzenleme yapmak ve bunları yerine getirmek zorundadır. Çoğu zaman idarenin yargı kararlarını yerine getirmesi bir işlem tesisi veya eylemi ile mümkün olabilmektedir. Örneğin; görevinden alınan kamu görevlisine eski unvanını iade etmek veya iptal edilen bir vergi için fazla vergi vermiş olanlara fazlayı iade etmek şeklinde olabilir. İdarenin yargı kararlarını yerine getirmemesi, hiç uygulamama veya gereği gibi uygulamama şeklinde olabilir. Yani idarenin kararı hiç uygulamadığı veya gereği gibi uygulamadığı her iki halde de idarenin sorumluluğuna gidilir.

1. Hiç Uygulamama: İdarenin yargı kararlarına kayıtsız kalması, hiçbir eylem ve işlemde bulunmaması halidir. Yargı kararlarının uygulanması için gerekli olan işlemlerin yapılmayıp idarenin hareketsiz kalması, uygulamamanın en tipik örneğidir. Ruhsatları iptal olunan yapıların imar mevzuatına uygun hale getirilmemesi, otuz günlük süre geçtiği halde görevine başlatılması gereken memurun görevine başlatılmaması gibi durumlar hiç uygulamamaya örnek olarak gösterilebilir.

                      2. Gereği Gibi Uygulamama: Yargı kararlarının hiç uygulanmamasından farklı olarak idare hareketsiz kalmamakta, yargı kararları doğrultusunda bir işlem tesis etmekte veya eylemde bulunmaktadır. Ancak idarenin tesis ettiği işlemler, kararı gereğince yerine getirmediği gibi, ulaşılmak istenen hukuksal koruma ve menfaati bertaraf edecek, ihlale uğratacak niteliktedir. “…yargı yerlerince verilen kararların, ilgili mercilerce uygulanması asıl olup, bu yoldaki hukuki işlemlerinde yine aynı merciler tarafından hukuk kuralları çerçevesinde yapılması hukuka bağlı devlet ilkesinin bir gereğidir.” Gereği gibi uygulamama çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bunları; geç uygulama, noksan uygulama ve biçimsel uygulama başlığı altında incelenecektir.

                   3. Geç uygulama: İYUK 28/1. maddesine göre; idare, gecikmeksizin yargı kararlarına uygun olarak işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur. Gecikmeksizin deyiminden anlaşılması gereken “makul süre” dir. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz (30) günü geçemez. İptal kararı hukuki sonuçlarını taraflara tebliğinden itibaren doğurmaktadır (Danıştay 5. Dairesi  11.11.1998 tarih ve E.1997/354,K.1998/2626). Tebliğ hususunda esas alınacak olan tarih, idarenin genel evrak kayıt tarihidir. Bunun dışına çıkarak kararı uygulamaya yetkili memura tebliğ şartı aramak uygulamada büyük sorunlar doğurabilecektir. İdarenin yargı kararlarını uygulama zorunluluğu kararın kendisine ulaşmasıyla başlar ve idare kararın ulaşmasından sonra makul bir süre içerisinde kararın gereğini yapmak zorundadır. İYUK 28/1. maddesinde belirtilen otuz (30) günlük süre; idarenin gerekli işlem ve eylemleri yapması için lazım olan azami süredir. Yoksa idareye tanınmış, idarenin serbest tasarruf edebileceği bir süre değildir. Kararın ne zaman uygulandığı konusu uygulamada problem oluşturabilecek gibi görünse de; yasada önemli olan, kararın uygulanması için gerekli işlemlerin başladığı tarih değildir. Otuz günlük süre içinde yapılan işlem ve eylemler kararın zamanında uygulandığı anlamına gelmez. Örneğin; görevine iade edilmesi gereken bir kamu görevlisi için, kararın tebliğinden itibaren otuz günlük süre içinde işlem yapıldığı ama işlemlerin başkaca sebeplerden dolayı yetişmediği gerekçesi ile sorumluluktan kurtulamaz. Zira, görevlinin görevine otuz içinde iadesi sağlanamamıştır, dolayısıyla idare bu tarihe kadar geçen sürede oluşan zararlardan (maddi, manevi zarar, gecikme faizi, vs.) sorumludur.

4.Eksik uygulama: İdarenin yargı kararlarını uygulamama hallerinden biride eksik uygulama halidir. İdare yargı kararını uygulamada kararın tam olarak uygulanması için gerekli olan işlemleri eksik tesis eder. Danıştay 5. Dairesi, şube müdürlüğünden alınan davacının açmış olduğu davada yürütmenin durdurulması kararına uygun olarak göreve iade kararı vermiştir. Bu karar doğrultusunda aynı dönemde on altı (16) şube müdürünün on beşi (15) ile hizmet sözleşmesi yenilendiği halde davacı ile hizmet sözleşmesi yenilenmemiştir.  Böylece göreve iade sağlanarak yargı kararı uygulanmış, sözleşmenin diğer şube müdürleriyle beraber yenilenmeyerek karar uygulanması eksik kalmıştır.

               5.Biçimsel uygulama: Aynı zamanda muvazaalı uygulamada denilen biçimsel uygulamamada da; idare, yargı kararını süresi içinde icaplarına göre işlem tesis etmektedir. Ancak kısa süre içinde, tesis ettiği işlemi ortadan kaldırarak, uygulama halini bir formaliteden öteye geçirmemektedir. Hukuka aykırılığı sebebiyle ortadan kaldırılan işlem veya eylemin bu şekilde biçimsel olarak yapıp tekrar eski durumuna getirilmesi idarenin sorumluluğunun doğmasına engel değildir. Konuyu en iyi “İptal kararı üzerine görevine başlatılıp üç (3) gün sonra görevden alınan davacı hakkındaki karar uygulanmış sayılmaz” şeklindeki Danıştay 5. Dairesi’nin 26.11.1987 tarih, E.1986/183,1987/1659 sayılı kararı anlatmaktadır. Karardan anlaşıldığı gibi; bu tür uygulamaların yerine getirme sayılmayıp, Anayasa’nın 2. ve 138. maddelerine de aykırı olduğu açıktır. Bu yüzden idarenin tazmin sorumluluğuna gidilebilir.

                          İptal Kararlarının Uygulanmaması 

Anayasanın 138’inci ve İdari Yargılama Usulü Kanununun 28.maddesi hükmüne göre idarelerin, idari yargı kararlarını uygulamama yetkisi yoktur ve kararların gereğini yapmak zorundadırlar. İdare, yargı kararlarını uygulamamasına özür gösteremez. Bazı istisnai durumlarda, iptal kararının uygulanmaması değil; uygulanamaması söz konusu olabilir. Bu durumu hukuken de kabul edilen makul bir neden saymak mümkündür. Burada dikkat edilmesi gerek nokta yargı kararının imkânsızlık nedeniyle uygulanamamasının sadece iptal kararları için söz konusu olabileceğidir.Ancak, aynı gerekçeyi tam yargı davasında ileri sürmek mümkün değildir..İdari yargı kararlarını uygulama imkansızlığı, hukuki ya da fiili nedenlerle olabileceği gibi davacı ya da üçüncü şahıslardan doğan bazı durumlardan kaynaklanmış da olabilir. Danıştay 1. Daire Başkanlığının “… Ancak, uygulamada ve öğretide de kabul edildiği gibi temel amaç yargı kararının gerekçesine uygun olarak uygulanması olmasına karsın, kimi özel durumlarda bu kararların uygulanmasında fiili ve hukuki imkansızlık olabilir. Doğaldır ki imkansızlık durumunun var olup olmadığı her olayın özelliğine göre kendi içinde değerlendirilecektir.”şeklindeki kararında belirtildiği üzere, bu nedenler  ve imkansızlık halleri her olay içinde, kendi koşulları içinde karara muhatap olan mahalli idarelerce değerlendirilmelidir.Böyle bir durum söz konusu olduğunda; belediyelerde bu husus nasıl uygulanmalıdır konusuna açıklık getirmek gerekirse;5393 sayılı Belediye Kanunun 37.maddesine göre belediye başkanı belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir.Kanunun 38.maddesinde ise,belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek belediye başkanının görevleri arasında sayılmıştır. İptal kararının uygulanabilmesi için belediye encümeninin veya meclisince karar alınmasını gerektiriyorsa,belediye başkanı tarafından belediyenin yetkili organlarından karar alınmasını sağlaması, eğer bu tür bir uygulamaya gerek bulunmuyorsa,bu durumda  iptal kararının belediye başkanınca yerine getirilmesi gereklidir.5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 29.maddesinde  Valinin il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisi olduğu belirtilmiş,  Kanunun 30/a maddesinde ise  ; “İl özel idaresi teşkilâtının en üst amiri olarak il özel idaresi teşkilâtını sevk ve idare etmek, il özel idaresinin hak ve menfaatlerini korumak” valinin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Bu idarelerde de, belediye idaresine ilişkin yapılan açıklama doğrultusunda işlem yapılması gerekmektedir.

                                Hukuki İmkansızlık

Hukuki imkansızlık halini, iptal kararının uygulanmasının başka bir hukuk kuralı tarafından engellenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu duruma, özellikle kamu görevlileriyle ilgili davalarda rastlanılmaktadır. Konuya  ilişkin tipik örneklerden biri ise bir kamu görevlisinin atama işlemine karsı dava açması durumunda, karardan önce resen veya kendi istemiyle emekliye ayrılması veya başka bir göreve atanmasıdır. Böyle bir durumda, artık idarenin iptal kararını uygulaması mümkün değildir. Burada hukuki imkânsızlık halinde söz edilebilir. Danıştay, “yürütmenin durdurulması kararı uygulanarak görevine iade edildikten sonra kendi isteğiyle emekliye ayrılan kamu görevlisinin iptal kararı üzerine emeklilik statüsünden çıkarılarak görevine döndürülmesi konusunda idarenin yargı kararıyla zorlanamayacağına” hükmetmistir. Danıstay, yine benzer bir kararındaki, “idari işlemlerin idari yargı mercilerine iptal edilmesi, halinde idarenin bu iptal kararına uygun olarak yukarıda yer alan hüküm gereğince yeni bir işlem tesis etmesi gerekmektedir. Ancak bu uyuşmazlıkta davacının görevine 1402 sayılı yasa hükmü uyarınca son verilmesi nedeniyle, Danıştay ilamının uygulanması esnasında ortaya yeni bir hukuki durumun çıktığı ve davalı idarece bu hukuki durum göz önüne alınarak işlem tesis edildiği anlaşılmış olup, yukarıda yer alan yasa hükmü uyarınca bu şekilde görevlerine son verilen memurların, bir daha kamu hizmetlerinde çalıştırılması mümkün bulunmadığından, davacının yeniden memuriyet statüsüne dönmesi hukuken mümkün değildir.” (Danıştay 5. Dairesinin 21.1.1997 tarihli ve E. 1994/2686, K. 1997/91 sayılı kararı) gerekçesiyle, bir kamu görevlisinin görevden çekilmiş sayılmasının iptali istemiyle açtığı dava devam etmekteyken, 1402 sayılı Kanunun uygulanmasıyla görevinden alınan bir kamu görevlisinin, devam etmekte olan davada verilen iptal kararına dayanılarak göreve başlatılmasına olanak olmadığına hükmedilmiştir. İdarî yargı kararının hukukî imkânsızlık sebebiyle uygulanamaması hali için, dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: İdarenin, iptal kararının sadece “göreve iadeye” ilişkin kısmını uygulayamayacak olması, davacının müktesep veya sübjektif haklarına ilişkin iptal kararı yönünde işlem tesis etmesine engel olmayacaktır.(Danıştay 3. Dairesinin 9.3.1978 tarihli ve E. 1978/151, K. 1978/199 sayılı kararı) Aksine iptal kararı bu yönüyle, idare tarafından uygulanmak zorundadır.

Hukukî imkânsızlık hali ile karşılaşılan bir diğer örnek “nitelik” kaybıdır. Bilindiği gibi memur olmak için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda genel nitelikler/şartlar aranmakta; idareler ayrıca, gördükleri kamu hizmetinin niteliğine göre bu genel niteliklere ek olarak özel bazı nitelikler/şartlar arayabilmektedir. Belli nitelikleri gerektiren görevlerle ilgili olarak acılan iptal davalarında, yargılama sureci devam ederken aranılan nitelikleri kaybeden kamu görevlilerinin iptal kararına rağmen, göreve başlatılmamaları da hukuki imkansızlık haline örnektir. Başka bir istişari kararında Danıştay, görevlerine son verilen kişilerin açmış oldukları iptal davası sürerken, açıkta oldukları dönemde yeni bir durumun ortaya çıkması halinde, idarenin, bu nedene dayanarak yeni bir işlem yapmasının mümkün olduğunu belirtmiştir.Danıştay 1. Dairesi, 10.07.1985 tarihli ve E. 1985/144, K. 1985/156 sayılı Kararında“…belirtilen nedenlerle, emniyet teşkilatında görevli iken meslekten ilişikleri kesilenler hakkında verilen iptal kararlarının uygulanmasının zorunlu bulunduğu, ancak meslekten ilişiklerinin kesilmesini gerektirir yeni bir durumun ortaya çıkması halinde bu nedene dayanılarak yeni bir işlem yapılmasının mümkün bulunduğu …” şeklinde görüş vermiştir.  Diğer bir hukuki imkansızlık hali de teşkilatın ortadan kalkması veya idarenin elinden gelen her şeyi yapmış olmasına rağmen, gereken yasal düzenlemenin yapılamamış olması nedeniyle yargı kararını uygulayamamasıdır. Danıştay 13. Dairesi, 29.11.2005 tarihli ve E. 2005/5545, K. 2005/5698 sayılı kararında, “…..bank a.s.’nin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin 28.12.2001 tarihi itibariyle kaldırılmasına ilişkin 13.12.2001 tarih ve 522 sayılı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararını iptal eden Danıştay Onuncu Dairesi’nin 21.6.2004 gün, E. 2002/666, K. 2004/5576 sayılı kararının uygulanması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 24.09.2004 gün ve 1400 sayılı kararı ile bu kararın yeniden incelenerek kaldırılması isteminin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle acılan davada; …bank a.ş.’nin banka olarak tüzel kişiliğini idare hukuku dışındaki yasal düzenlemeler kapsamında yitirmiş olması ve hukuken ve fiilen idarenin işlem tesisi ile önceki hukuksal durumun resen tesis edilmesinin mümkün olmaması, başka bir anlatımla, devir, kararının alındığı tarihteki …bank’ın hukuki ve mali yapısının tesisi suretiyle davacıya iadesinde hukuki ve maddi (fiili) imkansızlık bulunması nedeniyle idarenin idari yargı kararını uygulayamadığı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığına” hükmetmiştir.Bu kararda,uygulamada bulunacak kurumun tüzel kişiliğini idare hukuku dışındaki yasal düzenlemeler kapsamında yitirmiş olması nedeniyle,kararı uygulayacak bir kurum/kuruluşun yokluğu söz konusudur.Mahalli idareler açısından bu kararı değerlendirdiğimizde,ülkemizde de çeşitli yasal düzenlemelerle özellikle belde belediye tüzel kişiliklerine son verilerek diğer belediyelere (alacak ve borçlarıyla ve personeliyle birlikte) devredilmektedir.Tüzel kişiliği kaldırılmış olan belediye aleyhine  verilmiş bir idari yargı kararı söz konusu olduğunda,yargı kararının uygulanması ilke olarak  bağlanılan belediyece yapılmalıdır.Ancak,belediyece aksi yönde bir uygulamada da bulunulması,kararın tüzel kişiliği kaldırılan belediyeye ilişkin olduğu savı ileri sürülebilir.Bu durumda,yargı kararını uygulamaktan kaçınan belediye aleyhine de dava açılması yoluna gidilebilir.Danıştay 5. Dairesi de 14.10.1996 tarihli ve E. 1995/1287, K. 1997/2084 sayılı kararında, “…devredilen personelin mağduriyetinin önlenmesi için Kurumun, gerek Başbakanlık gerek Ulaştırma Bakanlığı ve gerekse PTT nezdinde her turlu girişimde bulunduğu anlaşılmış olup belirtilen durum karsısında, idare mahkemesince verilen ve davacının TRT kurumundaki görevine dönmesi sonucunu doğuran iptal kararının davalı idarece ‘kasıtlı’ olarak yerine getirilmediğinden söz edilmesine olanak bulunmadığını” belirtmiştir.

 Fiili İmkansızlık

Hukuki imkansızlık halinden ayrılması  kolay olmayan fiili imkansızlık hali,iptal kararının nesnel alanda meydan gelen engeller nedeniyle uygulanamaması olarak tanımlanmaktadır. Tarihi değer taşıyan binaların yıktırılması, antika değeri olan eserlerin tahrip edilmesi, yetişmiş ağaçların kesilmesi, eski eserlerin zarar görmesi gibi örnekler, geri dönülemez sonuçlar doğuran işlemlerin iptaline yönelik yargı kararlarının fiili imkansızlık sebebiyle uygulanamamasına verilebilecek en basit ve akla gelen örneklerdir. Danıştay 12. Dairesinin 17.04.1972 tarihli ve E. 1971/1914, K. 1972/1113 sayılı kararında, davacının askere gitmesi sebebiyle göreve başlatılmamasını, fiili imkansızlık saymıştır. Örneklerden de anlaşılacağı gibi,eski hale dönüştürülmesi,iade edilmesi ve uygulanabilmesi fiilen mümkün olmayan hususların fiili imkansızlık olarak değerlendirilmesi gerekir.Ancak,bu konuda genelleme yapmaktan kaçınarak her olayı kendi içinde ve meydana geliş şekline göre değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.Aksi hal bizleri yanlış ve hatalı sonuçlara götürebildiği gibi,kişisel veya kurumsal sorumlulukların doğmasına da neden olabilir.

                  SONUÇ

Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını uygulamak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” şeklinde açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 28. maddesinin 4001 sayılı yasayla değişik 1. fıkrasının tümcesi de; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis etmeye mecburdur şeklindeki kuralıyla Anayasanın 2.maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Söz konusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve gecikmesiz uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.  İdare Mahkemesi  kararı söz konusu olduğuna göre, işlem tesis etmek zorunda olan idarenin; bu yargı kararının gereğini yapması gerekirken, yargı kararını uygulamama yoluna gitmesi hukuken tasvip edilemez.Zira yargı kararlarına ve hukuka duyulması gereken güveni sarsan bu davranışın açık ve emredici Anayasa ve Yasa kurallarıyla bağdaştırılması mümkün değildir. Diğer taraftan iptal kararlarına karşı itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş olması kararın uygulanmasını durdurmaz. İdare itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş olsa da 30 günlük süre içerisinde söz konusu karar kaldırılmadıkça/bozulmadıkça/yürürlüğü durdurulmadıkça uygulanmak zorundadır. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilmesi mümkündür Yine idareler hukuki veya fiili imkansızlık nedeniyle kararın uygulanmasından kaçınabilmektedir. Yargı kararının gereği gibi uygulanmaması tazminat ve/veya cezai sorumluluk doğurmakla birlikte, kararların yerine getirilmesini izlemek veya denetleme konusunda ayrı bir sistem mevcut değildir. Yargı kararlarının yerine getirilmesi bakımından   bir hukuki yapı öngörülmediği surece bireylere yargılama surecinde sağlanan güvencelerin sonuç yaratmaması nedeniyle  bir anlamı kalmamaktadır.Yargı kararlarının uygulanması zorunluluğu ilkesinden, kasten olmasa bile elde olmayan sebeplerle zaman zaman sapmalar meydana gelmesi de olabilmektedir.Ancak Bu durumda, “imkansızlık”ın gerçekten söz konusu  olup olmadığının yargı kararını uygulamakla yükümlü idarelerce  iyi irdelenmesi, gerekmektedir. İdarelerin idari yargı kararlarının uymaktan ziyade uymama yönündeki davranışları, bu konuda temkinli yanaşmayı gerektirmektedir. İmkansızlık bulunmamasına rağmen yargı kararı doğrultusunda işlem tesis etmemek, elbette tazminat ve cezai anlamda sorumluluk doğurabilecektir. Ancak önemli olanın, yargı kararının uygulanması olduğu düşünüldüğünde yargı kararlarının gereği gibi uygulanıp uygulanmadığını denetleyecek bir mekanizmaya/sisteme veya özel hukuki bir yapıya ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.

 

 

 

Hukuk Müşavirliği Görüşü Hakkında

Haz13
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Hukuk Müşavirliği

Sayı : 97110469-045.02-E.1503                                                                      04/02/2015

Konu : Büyükşehir Belediyesi Hudutları İçerisindeki

Mahalle, Meydan, Bulvar vs. Adı Değiştirmede Yetkili Merci

                                       BAKANLIK MAKAMINA

             İlgi : Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 31.12.2014 tarih ve 2910241200027064 sayılı yazısı.

           GÖRÜŞ İSTENİLEN KONU : İlçe mücavir alan sınırları içerisindeki bahçe, mahalle, cadde, sokak, bulvar vs isimlerinin farklı dil ve lehçelerde yazılmasına ilçe Belediye meclisince oy çokluğuyla karar aldığından bahisle ilçe sınırı içerisinde bulunan park, bahçe, meydan, bulvar, cadde vs isimlerinin konulması ve değiştirilmesi yetkisinin Büyükşehir Belediye Başkanlığında mı yoksa İlçe Belediye Başkanlığında mı olduğu hususunda Bakanlık görüşü talep edilmektedir.

           İLGİLİ BİRİMİN GÖRÜŞÜ : Mahalli İdareler Müdürlüğü konuyla ilgili olarak;“… Büyükşehir belediyesi hududu içerisinde meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak adlarına ilişkin kararların münhasıran büyükşehir belediye meclisince alınacağı ve bu kararların il valisinin onayı ile yürürlüğe gireceği, ilçe belediye meclislerinin bu konularda herhangi bir karar almalarının mümkün olmadığı…” şeklinde görüş bildirmiştir.

             HUKUK MÜŞAVİRLİĞİNİN GÖRÜŞÜ : Konu ile ilgili mevzuatta;5393 sayılı Belediye Kanunun “Meclisin görev ve yetkileri” başlıklı 18 inci maddesinin (n) bendinde; “Meydan, cadde, sokak, park, tesis ve benzerlerine ad vermek; mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesine karar vermek; beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerini kabul etmek.”, “Ad verme, tanıtıcı amblem ve flama kullanımı” başlıklı 81 inci maddesinde; “Cadde, sokak, meydan, park, tesis ve benzerlerine ad verilmesi ve beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerinin tespitine ilişkin kararlarda; belediye meclisinin üye tam sayısının salt çoğunluğu, bunların değiştirilmesine ilişkin kararlarda ise meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun kararı aranır. Bu kararlar mülkî idare amirinin onayı ile yürürlüğe girer.”,

                 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “ Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları” başlıklı 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde; “(Değişik:12/11/20126360/7md.)Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki mahalleleri ilçe merkezine bağlayan yollar, meydan, bulvar, cadde ve ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarımı ile bu yolların temizliği ve karla mücadele çalışmalarını yürütmek; kentsel tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara ilişkin yükümlülükler koymak; ilân ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve numaraları ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini gerçekleştirmek.”,

İkinci fıkrasında; “Büyükşehir belediyeleri birinci fıkranın (c) bendinde belirtilen yetkilerini, imar plânlarına uygun olarak kullanmak ve ilgili belediyeye bildirmek zorundadır. (Değişik ikinci cümle: 12/11/20126360/7 md.)Büyükşehir belediyeleri birinci fıkranın (l), (s), (t) bentlerindeki görevleri ile temizlik hizmetleri ve adres ve numaralandırmaya ilişkin görevlerini belediye meclisi kararı ile ilçe belediyelerine devredebilir, birlikte yapabilirler.”, Aynı maddenin ilçe belediyelerinin görev ve yetkileri düzenleyen üçüncü fıkranın (a) bendinde; “Kanunlarla münhasıran büyükşehir belediyesine verilen görevler ile birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.” Hükümleri yer almaktadır.

           Dosyanın tetkikinden; İlçe mücavir alan sınırları içerisindeki bahçe, mahalle, cadde, sokak, bulvar vs isimlerinin farklı dil ve lehçelerde yazılmasına ilçe Belediye meclisince oy çokluğuyla karar aldığından bahisle ilçe sınırı içerisinde bulunan park, bahçe, meydan, bulvar, cadde vs isimlerinin konulması ve değiştirilmesi yetkisinin Büyükşehir Belediye Başkanlığında mı yoksa İlçe Belediye Başkanlığında mı olduğu hususunda Bakanlık görüşü talep edildiği anlaşılmıştır.

            Yukarıdaki mevzuat hükümleri çerçevesinde görüş istenilen konu irdelendiğinde; 5393 sayılı Belediye Kanunun “Meclisin görev ve yetkileri” başlıklı 18 inci maddesinin (n) bendi ve “Ad verme, tanıtıcı amblem ve flama kullanımı” başlıklı 81 inci maddesi hükümleri çerçevesinde mahalle, meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak adlarına ilişkin ilçe belediye meclislerinin yetkilerinin bulunduğu ve alınan bu kararların mülkî idare amirinin onayı ile yürürlüğe gireceği; ancak 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “Büyükşehir ve ilçe ve belediyelerinin görev ve sorumlulukları” başlıklı 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendindeki “(Değişik: 12/11/20126360/7 md.) Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki mahalleleri ilçe merkezine bağlayan yollar, meydan, bulvar, cadde ve ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarımı ile bu yolların temizliği ve karla mücadele çalışmalarını yürütmek; kentsel tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara ilişkin yükümlülükler koymak; ilân ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve numaraları ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini gerçekleştirmek.” Düzenlemesi çerçevesinde büyükşehir belediyelerinin yetkisi alanındaki mahalleleri ilçe merkezine bağlayan; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak adlarının verilmesi yetkisinin mülki idare amirinin onayına bağlı olarak büyükşehir belediyelerinde olduğu; Diğer meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak adları ile ilgili olarak yetkinin mülki idare amirinin onayı olmak koşuluyla büyükşehir ilçe belediyelerinde olduğu değerlendirilmektedir.

Uygun görüldüğü takdirde görüş yazımızın Mahalli İdareler Genel Müdürlüğüne havalesini arz ederim.

Doç. Dr. İlker GÜNDÜZÖZ

                                                                                                        I. Hukuk Müşaviri V.

 

MAHALLİ İDARELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE

04/02/2015

 Enver SALİHOĞLU

Bakan a.

Vali

Müsteşar Yardımcısı

 

Devlet Personel Başkanlığı Görüşü Hakkında

Nis15
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

             

Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanan 6 Seri Nolu Kamu Personeli Genel Tebliği, 13 Nisan 2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Tebliğde yer alan, doğum izinleriyle ilgili görüşleri aşağıdaki gibidir;

 Analık izni nedir: Doğum yapacak bayan memurun doğumdan önce ve sonra 8’er hafta izinli sayılması durumudur. Ancak, tabip raporu varsa, doğum yapacak bayan memur doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışabilmektedir.

ANALIK İZNİ KESİNTİLİ KULLANILABİLİR Mİ?

Kanun düzenlenmeyen bu husus Tebliğde açıklanmıştır. Tebliğde yer alan açıklama şu şekildedir:

“b) Analık izninin kesintisiz kullanılması gerektiğinden, bu izin kısım kısım kullanılamaz.”

ANALIK İZNİNİ KULLANMAK İÇİN ALINAN RAPOR NE ZAMAN KURUMA SUNULMALIDIR?

Tebliğdeki açıklamaya göre;

“b) Beklenen doğum tarihinden önceki üç haftaya kadar Kurumunda çalışmaya devam etmek isteyen memurun sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğuna dair tabip raporunu, doğum öncesi analık izin süresinin başlangıcında Kuruma iletmesi zorunludur.”

TABİP RAPORU, SGK İLE SÖZLEŞMESİZ HASTANELERDEN DE ALINABİLİR Mİ?

Tebliğde bu konuya ilişkin olarak yer alan açıklama şu şekildedir:

c) Memura beklenen doğum tarihinden önceki üç haftaya kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğuna dair verilen tabip raporu, Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmeli veya sözleşmesiz bir sağlık hizmeti sunucusundan alınabilir.

TABİP RAPORUNA DAYALI, DOĞUMDAN 3 HAFTAYA KADARKİ ÇALIŞMA SÜRESİNDE YILLIK İZİN KULLANILABİLİR Mİ?

Tebliğde açıklamaya göre;

“d) Beklenen doğum tarihinden önceki üç haftaya kadar Kurumunda çalışabileceği tabip raporuyla onaylanan memurun bu süre içinde kanuni izinlerini (hastalık izni, mazeret izni, yıllık izin vb.) kullanması mümkündür. Ancak, bu kanuni izin süreleri doğum sonrası analık izni süresine ilave edilmeyecektir.”

İLK DEFA MEMURLUĞA ATANACAKLARIN DURUMU

Tebliğde bu konuyla ilgili açıklama şu şekildedir:

“a) Beklenen doğum tarihinden önceki sekiz haftalık süre (çoğul gebeliklerde on haftalık süre) içinde Devlet memurluğuna ataması yapılan kişiye, göreve başlaması kaydıyla doğum öncesi analık izni süresinin kalan kısmı ile doğum sonrası analık izni kullandırılacaktır.

 b) Doğumdan sonraki sekiz haftalık süre içinde Devlet memurluğuna ataması yapılan kişiye, göreve başlaması kaydıyla sadece sekiz haftalık doğum sonrası analık izni süresinin kalan kısmı kullandırılacaktır.”

ÖĞRETMENLERİN YAZ TATİLİNE DENK GELEN DOĞUM ÖNCESİ ANALIK İZNİ İÇİN AÇIKLAMA

Tebliğde bu konuya ilişkin olarak yer alan açıklama şu şekildedir:

“a) Yaz tatili içinde beklenen doğum tarihinden önce doğum yapan öğretmenin erken doğum sebebiyle kullanamadığı doğum öncesi analık izin süresi, doğum sonrası analık izni süresine ilave edilecektir.

b) Öğretmenlerin yaz tatiline denk gelen ve fiilen çalışılması halinde doğum sonrası analık izni süresine eklenebilen doğum öncesi beş haftalık (çoğul gebeliklerde yedi haftalık) analık izin süresi, doğum sonrası analık izni süresine ilave edilmeyecektir.”

Belediyelerle İlgili İçişleri Bakanlığı Görüş ve Genelgeleri

Şub19
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Görüşleri Okumak İçin Tıklayınız…

Yazıldı Yargı Kararları
Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız