• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Kategoride Yazılmış Soru / Cevap

Soru-Cevap

Nis15
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

SORU:

İLÇEMİZİN 6360 SAYILI KANUNDAN ÖNCE MÜCAVİR ALANI
İÇERİSİNDE KALAN KÖYLERDEN (MAHALLELERDEN) EMLAK VERGİSİ
ALINMAYA DEVAM EDİLECEK Mİ? YOKSA MAHALLE OLAN KÖYLER GİBİ
5 YIL MUAFİYET İÇERİSİNE DAHİL Mİ EDİLECEK ? AYRICA MAHALLE OLAN
KÖYLERDEKİ İŞYERLERİNDEN Ç.T.V. ALINACAK MI? TEŞEKKÜRLER

KÖYCEĞİZ BELEDİYESİ- ÖZAY ORHAN

CEVAP :

6360 sayılı Kanunun Geçici 1.maddesinin 15. Bendinde;  “Bu Kanuna göre tüzel kişiliği kaldırılan köylerde, bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre alınması gereken emlak vergisi ile 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca alınması gereken vergi, harç ve katılım payları beş yıl süreyle alınmaz ve …………………………………………………. Bu yerlerde içme ve kullanma suları için alınacak ücret beş yıl süreyle en düşük tarifenin % 25’ini geçmeyecek şekilde belirlenir. 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun geçici 2 nci maddesi ile köy tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüştürülen yerlerde de bu fıkra hükmü uygulanır.” Hükmü yer  almaktadır.Anılan Kanunun Yürürlük başlıklı 36/1 maddesinde  ise; “Bu Kanunun;

a) ………………………………………………. geçici 1 inci maddesinin …………………………., onbeşinci, …………………….. fıkraları; mahalli idareler genel seçiminde,yürürlüğe girer.” Düzenlemesiteralmaktadır.Bu düzenleme uyarınca 2014yılında yapılan mahalli seçimlerden başlayarak,bu yerlerde 5 yıl boyunca emlak ve çevre temizlik vergisi  alınmayacaktır.

 

 

Soru

Şub19
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Arsa ve konut üretimi

Madde 69- Belediye; düzenli kentleşmeyi sağlamak, beldenin konut, sanayi ve ticaret alanı ihtiyacını karşılamak amacıyla belediye ve mücavir alan sınırları içinde, özel kanunlarına göre korunması gerekli yerler ile tarım arazileri hariç imarlı ve alt yapılı arsalar üretmek; konut, toplu konut yapmak, satmak, kiralamak ve bu amaçlarla arazi satın almak, kamulaştırma yapmak, bu arsaları trampa etmek, bu konuda ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşları ve bankalarla iş birliği yapmak ve gerektiğinde onlarla ortak projeler gerçekleştirmek yetkisine sahiptir.

Belediye, bu amaçla bütçesinden gerekli parayı ayırmak suretiyle işletme tesis edebilir.

Arsalar hariç üretilen konut ve işyerlerinin satışı 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tâbi değildir. O belediye ve mücavir alan sınırları içinde kendisine, eşine veya onsekiz yaşından küçük çocuklarına ait konutu olmayan dar gelirli kişiler ile afete maruz kalanlara, sanayi bölgelerinden nakledileceklere ve üyelerinin tamamı bu durumda olan kooperatiflere, bedeli 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre oluşturulan takdir komisyonu tarafından belirlenecek tutardan aşağı olmamak üzere arsa tahsisi yapılabilir. Durumları 775 sayılı Gecekondu Kanununun 25 inci maddesine uyan kimselere de bu maddeye göre arsa ve konut sağlanabilir. Bu fıkranın uygulama esasları, İçişleri Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak çerçeve yönetmeliğe uygun olarak belediye meclisleri tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

der ; yine aynı şekilde  29.09.2005 tarih ve 25951 sayılı resmi gazete çıkan Belediyelerin arsa, konut ve işyeri üretimi  hakkındaki yönetmelik  10 . maddesinde ‘konutlar için  inşaata başlama ve yapım süreleri Belediye Meclisi Tarafından belirlenir der.
Sorumuz şu ; belediye Meclisi Karar alırken İnşaatların maliyeti ve diğer  sayısal bilgiler ile ilgili karar alması gerekir mi ? yoksa sadece işin başlaması ve yapım süresi için mi karar alır ?      Gökçeada Belediyesi/Çanakkale

CEVAP :

Yönetmeliğin 10.maddesinde; “Konutlar için inşaata başlama ve yapım süreleri belediye meclisi tarafından belirlenir. İnşaata başlama süresi üç yıl, inşaatı tamamlama süresi üç yıl olmak üzere, verilecek süre toplam altı yılı geçemez.  Ancak, toplam altı yılı geçmemek kaydıyla konut yapımına başlama ve bitirme süreleri belediye encümen kararı ile uzatılabilir.”

Bu düzenlemede belediye meclisi, toplam 6 yıllık inşaata başlama ve bitim süresi ile ilgili karar almak zorundadır.

Belediye meclisinin yetkisini düzenleyen 16.maddesinde,”Belediye meclisi, dar gelirli tanımına ilişkin miktarı %25’e kadar artırmaya veya düşürmeye; tahsis ve satışlarda alınacak peşinat miktarlarını ve peşin ödemelere uygulanacak indirim oranını, tahsis ve satışlarda uygulanacak taksit süreleri ile vade farkını, yıllık kira artış oranını, satışlarda uygulanacak grup veya meslek indirim oranını belirlemeye; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun gereğince belirlenen oranı geçmemek üzere gecikme faizini tespit etmeye yetkilidir.”

Belediyelerin Yönetmelik düzenlemesiyle  ilgili 24.maddesinde ise;“Belediyeler, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan yönetmelikler ile bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla arsa, konut ve işyeri üretimi, tahsisi, satışı ve kiralanmasına ilişkin diğer hususları belediye meclisi kararı ile çıkaracakları yönetmelikle düzenlerler. “ denilmektedir. Yönetmelik hükümleri, belediye meclisinin yetkili ve sorumlu olduğu hususları açıkça belirtmiş olup, “İnşaatların maliyeti ve diğer  sayısal bilgiler ile ilgili olarak, belediye meclisince bir karar  alınmasını öngörmemektedir “ Bu nedenle belediye meclisi Yönetmeliğin 10.,16.ve 24.maddelerinde açıklanan hususlarda karar almalıdır.

 

 

 

Soru-Cevap

Oca27
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Soru : Zabıta kadrosunda olmayan ancak zabıta olarak görevlendirilen kişiye maktu mesai verilebilir mi ? Kanuni dayanağı nedir ?               Köyceğiz Belediyesi/MUĞLA

Cevap :

2015 Yılı MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİNİN K Cetvelinin “(B) Aylık Maktu Fazla Çalışma Ücreti” başlıklı düzenlemesinde;

“1- Belediyeler ile bunlara bağlı müstakil bütçeli kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşlarda (iktisadi işletmeler hariç), görevlerinin niteliği gereği 657 sayılı Kanunda belirtilen çalışma süre ve saatlerine bağlı olmaksızın zabıta ve itfaiye hizmetlerinde fiilen çalışan personele (destek hizmeti yürüten personel hariç), belediye meclisi kararı ile tespit edilen tutar, fazla çalışma ücreti olarak maktuen ödenir ” denilmektedir. Bu durumda, zabıta görevi verilen  kişi, bu görevi diğer zabıta memurları gibi yürütüyorsa, yani fiilen fazla çalışma yapıyor ve nöbete kalıyorsa, kadro unvanı dikkate alınmaksızın aylık  fazla maktu çalışma ücreti alır.

Soru/Cevap

Ara16
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Soru :

 1- Sözleşmeli personel müdür olabilir mi ?  imza yetkisi verilebilir mi ?  Tebliğ yayınlanmış ama bulamıyoruz sözleşmeli personel müdür olabiliyormuş ve imza yetkisi verilebiliyormuş doğru mudur ?

 2-Yeni yılda sözleşmeli personel alınacak fakat sözleşmeli personel 2015 yılı taban – tavan ücretleri belli değil. Rakam belli olmadığı için meclise nasıl yazmamız gerekiyor ?

                                                                                                                                                    Gökçeada Belediyesi-ÇANAKKALE;

Cevap :

1-5393 sayılı Belediye Kanunun 49 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasında “Belediye ve bağlı kuruluşlarında, norm kadroya uygun olarak çevre, sağlık, veterinerlik, teknik, hukuk, ekonomi, bilişim ve iletişim, planlama, araştırma ve geliştirme, eğitim ve danışmanlık alanlarında avukat, mimar, mühendis, şehir ve bölge plancısı, çözümleyici ve programcı, tabip, uzman tabip, ebe, hemşire, veteriner, kimyager, teknisyen ve tekniker gibi uzman ve teknik personel yıllık sözleşme ile çalıştırılabilir. Sözleşmeli personel eliyle yürütülen hizmetlere ilişkin boş kadrolara ayrıca atama yapılamaz. Bu personelin, yürütecekleri hizmetler için ihdas edilmiş kadro unvanının gerektirdiği nitelikleri taşımaları şarttır. Bu fıkra uyarınca sözleşmeli olarak istihdam edileceklere ödenecek net ücret, söz konusu kadro unvanı için birinci derecenin birinci kademesi esas alınmak suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre tespit edilecek her türlü ödemeler toplamının net tutarının yüzde 25 fazlasını geçmemek üzere belediye meclisi kararıyla belirlenir. Genel hükümlere göre birinci dereceden kadro ihdas edilemeyen kadro unvanları için ise o kadro unvanından ihdası yapılmış en yüksek kadro derecesinin birinci kademesi esas alınır ve yapılacak ödemenin azami tutarı yukarıda belirtilen usüle göre tespit olunur. Bu fıkra hükümlerine göre çalıştırılacak personel için İçişleri Bakanlığı unvanlar itibarıyla sınırlama getirebilir.” hükmü yer almaktadır.

 Söz konusu hüküm ile belediyelerde sözleşmeli olarak istihdam edilecek personelin unvanları belirtilmiş olup bu unvanlar arasında yönetici kadroları bulunmamaktadır. Sözleşmeli personelin 657 sayılı Devlet memurları Kanununa tabii memurların başına müdür olarak atanması mevzuatımıza tamamen aykırıdır.

 Yer verilen açıklamalar uyarınca; 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesi uyarınca sözleşmeli  personelin müdür istihdamı mümkün değildir.

 Ayrıca, belediyelerde görevli sözleşmeli personelin müdür kadrolarına vekaleten veya görevlendirme yolu ile yürütmeleri de 657 sayılı Kanunun 86 ncı ve 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ve Anılan Maddenin ikinci fıkrası hükmü uyarınca 06.06.1978 Tarih ve 7/15754 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kararlaştırılan 28.6.1978 tarih ve 16330 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar”ın hükümlerine aykırı bulunmaktadır.

 2-Sözleşmeli personel 2015 yılı başından itibaren çalışmaya başlayacağından,5393 sayılı Kanuna göre de meclis  ayın  ilk haftasında toplanacağından sözleşmeli personele ödenecek ücret  Maliye Bakanlığınca  o tarihte belirlenmemişse, sözleşmeli olarak istihdam edileceklere ödenecek net ücret, söz konusu kadro unvanı için birinci derecenin birinci kademesi esas alınmak suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre tespit edilecek her türlü ödemeler toplamının net tutarının yüzde 25 fazlasını geçmemek üzere belediye meclisi kararıyla belirlenmelidir.Yani birinci derecenin birinci kademesi üzerinden mi yoksa %25’e kadar artıtırlarak mı ödeneceği belirlenmelidir.Bu rakam %25 değil de%10 olarak belirlenebilir.Ve işe başlatılan sözleşmeli personele Ocak ayından 15.inde belediye meclisince belirlenen oran  üzerinden yapılacak hesaplamaya göre ödemede bulunulur.Yani

sözleşmeli personele ödenecek ücretin oranı meclisçe Ocak ayının ilk haftasında belirlenir ve meclise yazılan müzekkerede” ……belediyede boş bulunan mimar kadrosuna sözleşmeli olarak istihdamı ve bu kişiye verilecek ücretin belirlenmesi şeklinde yazılır.” Ücreti açıklanan kritere  göre belirlenir.Bazen Maliye Bakanlığı bu belirlemeyi çok öncesinde yapabilmektedir.Bunun için Maliye Bakanlığı Bütçe ve Muhasebat Genel Müdürlüğü internet sayfasından aranılmalıdır.

 

 

 

 

Soru/Cevap

Kas10
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Soru :

MERHABALAR…SİZE BİR SORUM OLACAKTI..BAZ İSTASYONLARININ KURULMASINDA BELEDİYE  NE TÜRLÜ FAYDA SAĞLAMAKTADIR..TEŞEKKÜRLER..İYİ ÇALIŞMALAR…

Tunceli Belediye Başkanlığı

 

Cevap :

BAZ İSTASYONUNUN ÇEVREYE ZARARI VE PSİKOLOJİK ETKİSİ

 (Özet) : Sertifikada belirtilen limitler, yönetmelikteki limitlere uygun, hattâ limitlerin altında olsa bile, bir zarar olmayacağı kabul edilemez. Tesisin yerleşim yerleri içinde kurulmuş olmasına göre, çevre binalarda ve davacının oturduğu binada yaşayan insanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkileyeceği, tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı; yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği gözönünde tutulduğunda, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir. (743/m.661 4721/m.737)

Mahkemece bilirkişilerden rapor alınarak dava konusu baz istasyonunun yaydığı elektromanyetik dalgaların yönetmelikte kabul edilen limitlerin altında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır. Tüm bu genel açıklama ve nitelendirmeler gözönünde bulundurulup davacının oturduğu bina ile davalının işleticisi olduğu tesisin konumunun incelenmesi gerekir.Davalıya Telekomünikasyon Kurumu tarafından güvenlik sertifikası verilmiştir. Sertifikada kullanımla ilgili limitler belirtilmiştir. Bilirkişiler tarafından yapılan inceleme sonunda sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirtilmiştir. Ne var ki yapılan bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacının evinin yatak odasının hemen yanında olduğu gözetildiğinde; dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacının oturmakta olduğu binada yaşayan insanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, bu yerde oturanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı; bu haliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde oturmanın olumsuz hale geleceği gözönünde tutulduğunda, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve davanın kabulüne karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

 4.HD. 27.11.2008, E. 2008/4841 K. 2008/14685

 BAZ İSTASYONUNUN OLUMSUZ ETKİSİ

 (Özet) : Aynı bölgede yaşayan insanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte olduğu ve bunun da insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı açık olup, davacıların zarar gördüğünün kabulü gerekir.

 Konumu itibariyle, uzun sürede kişi, çevre ve bitkilere zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği anlaşılmaktadır. (721/m.737)

Dava, komşu binaya yerleştirilen baz istasyonunun kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir.Davacı, konutuna yakın yerde bulunan komşu bina üzerine davalı Turkcell İletişim Hizmetleri Anonim Şirketi tarafından kurulan GSM baz istasyonunun, çevre ve insan sağlığı açısından tehlike yarattığını ileri sürmüştür. Davalılar ise, iddianın kanıtlanmasını, istasyonun yönetmelik kurallarına uygun biçimde kurulup işletildiğini, iddia edilen zararın gerçekleşmediğini ,geniş bir halk kitlesine kamu hizmeti sunulduğunu, radyasyona sebebiyet verilmediğini savunmuştur.Mahkemece yapılan keşif sonucunda baz istasyonunun konumu ve komşu davacılara ait yapılara uzaklığı belirlenmiş bilirkişi raporu alınmıştır.Uyuşmazlık son yıllarda kullanılan cep telefonlarındaki haberleşmeyi sağlayan ve baz istasyonları olarak isimlendirilen tesisin kullanılması sonucu bir zararın bulunup bulunmadığı varsa bu zararın hangi durumlarda söz konusu olabileceği ve yine giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu olan tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve bu tesisin geniş bir kitleyi ilgilendirmesi itibariyle de kamuya hizmet vermeyi amaçladığı da tartışmasızdır. Ne var ki bu hizmetin verilmesinde ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının bir gereği olarak doğan zararlardan da tesis sahibi sorumludur. Hatta bu sorumluluk kusura dayanmayan, tehlike sorumluluğu olarak da kabul edilmek gerekir. Bu özelliği itibariyle tesisi kullanan ve onu işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde, en küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.Bunun için zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere, bu bağlamda çevreye bir zarar vermediği ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratmadığının kanıtlanması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine olarak, davalıların işletmesinin ağır tehlike doğuracak özelliğinden kaynaklanmaktadır.Sertifikada belirtilen limitlerin yönetmelikte belirtilen limitlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki limitlerin de altında bulunduğu belirlense bile bu belirlemelerle bir zararın olmayacağı kabul edilemez. Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Bu bağlamda, o anda o yerde ve belirtilen güçte kurulacak istasyonun değerlerini belirtmektedir. Nitekim sertifikada bu nitelikleri içermekte olup, kurulan istasyonun çevresindeki binaların ve giderek konumunu belirtmemektedir. Bu da sertifikadaki ölçülerin tüm bilimsel verilere uygun olduğu ve zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, hukuk kurallarındaki norm düzenlemesi itibariyle yönetmelik ve yönetmeliğe uygun bir işlem yapılsa bile, buna karşın çevreye verilen zarardan, eylemde bulunanın sorumlu olmayacağı sonucu doğmaz. Ayrıca yargıç, uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Bunun içindir ki, yönetmeliğe ve yönetmeliğe göre verilen sertifikayı bağlayıcı olarak kabul etmemek gerekir. Yapılan şu bilimsel açıklamalar itibariyle, tek başına ölçüm sonuçlarının düşük olması, zarar doğurmayacağı anlamına gelmez. Diğer koşulların bu bağlamda, tesisin kurulduğu yerin yerleşim yerlerine ve davacının evine ve bahçesine olan yakınlığı da göz önünde tutulmalıdır.Davalılar, kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuştur. Gerçekten yukarıda da açıklandığı üzere davalı tarafından bu ve benzeri tesislerin işletilmesi sonucu geniş bir halk kitlesinin yarar sağladığı bilinen bir olgudur. Ne var ki, bu yararın sağlanması karşısında kişilerin zarar görmesi hoş görülemez. Bu bakımdan gerek hizmetten elde edilen yarar ve bunun karşısında verilen zararın dengelenmesi gerekmektedir. Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem taşımaz. Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun bir sonuç olarak kabul edilemez. İnsan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin, kişi yaşamının önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım olarak düşünülemez. Kaldı ki somut olayda, bu hizmetin aynı yerde verilmesinde zorunluluk da bulunmamaktadır. Muhtemelen fazla bir giderle de olsa, başka bir yerde aynı sonuçları sağlayacak bir istasyonun kurulması ve hizmet vermesi olanaklıdır. Bu nedenle davalının bu yöndeki savunma ve itirazları da yerinde değildir.Davalı tarafından sunulan bilimsel düşünceler genel bir nitelik taşıyıp, doğrudan somut olayla ilgili bulunmadığı gibi, bu konuda aksi düşünceleri içeren görüşler olarak da düşünülmemelidir. Davalıların sunduğu yazılardaki bilimsel düşünceler, genel bir nitelik taşıyıp somut olaya özgü bir içerik taşımadığından bunlara da itibar edilemez.Bir diğer konu da; bu tür tesislerin konuşmanın yoğun olduğu yerlere yakın kurulmasıdır. Kendilerinin de bu teknik kuralı gözeterek kurulacak yeri belirlemiş olmasıdır. Davalıya konuşmacılara sağlanan yarar bakımından bu belirleme doğru olabilir. Ancak tesisin böyle bir yerde ve bu konumu ile kullanılmasının da özellikle yakın çevresine zarar verdiği de açıktır. Bu bakımdan, bu tesisten üçüncü kişilerle birlikte davacı da yararlanmış olsa, sağlanan yararla verilen zararın dengelenmesi genel bir hukuk kuralıdır. Yarar, haberleşmeyi amaçlamaktadır. Zararın ise, insan sağlığı ve yaşamı ile ilgili olduğu gözetildiğinde, ikinci değere önem verilmesi gerekmektedir.

 Yine davalı tarafından ileri sürülen ve daha önce Yargıtay 1 ve 11. Hukuk Dairelerince verilen kararların eldeki bu kararla çeliştiği ileri sürülmüşse de, anılan daire kararlarında uyuşmazlığın çözümünde yönetmelikteki ölçü birimlerinin davaya konu edilen istasyonda gözetilip gözetilmediği, gözetilmemiş olsa dahi zarar doğurup doğurmadığının belirlenmesi yönündedir. Bu belirlemeye göre anılan kararların eldeki kararla çelişmediği sonucuna varılmalıdır. Şöyle ki; bir istasyon yönetmeliğe uygun olarak çalıştırılsa dahi, zarar verdiği takdirde yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması kullanıma devam edilmesi sonucunu doğurmaz. Yönetmeliğe uygun değilse, zaten hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır.Tüm dosya kapsamına göre, kullanılan istasyonun konumu itibariyle, uzun sürede kişi, çevre ve bitkilere zarar verdiği, bu nitelikteki bir istasyonun halen bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı bulunduğu, bunun daha uygun ve yerleşim çevresinden daha uzakta kurulması gerektiği anlaşılmaktadır.Bu belirlemeler itibariyle dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, çevre binalarda ve bu bağlamda davacıların meskeninde bulunanların sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, aynı bölgede yaşayan insanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz biçimde etkilemekte ve bunun da insanların psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı açık olup, davacıların zarar gördüğünün kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

 4. HD. 20.11.2008, E. 2008/1773 K. 2008/14364

 BAZ İSTASYONUNUN KALDIRILMASI   -ÇEVREYE ZARARLI OLMASI-

(Özet): Baz istasyonunun yaydığı radyasyon, referans değerlerin altında olsa bile, meskun alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Bu nedenle, istasyon bulunduğu yerden kaldırılarak yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınmalıdır.

 Dava konusu baz istasyonunun konumu, yerleşim yerlerine yakınlığı gözetildiğinde, kısa zaman dilimi içinde olmasa dahi, çevredekiler için uzun zaman diliminde büyük endişe, psikolojik yapılarında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmasını ve sağlık değerlerini olumsuz yönde etkileyecek ve zararlı sonuç doğuracaktır. Mahkemece, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve baz istasyonunun kaldırılmasına karar verilmelidir. (818/m.41, 4721/m.683)Dava, davacının oturduğu caddede bulunan binaya davalı şirket tarafından kurulup işletilen baz istasyonunun, insan sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği iddiasına dayalı olarak baz istasyonunun kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.Davalı şirket vekili, verdiği cevap dilekçesi ile; tesisin sertifikalı ve yönetmeliğe uygun olarak kurulup işletildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Yapılan keşif ve ölçümlere göre, baz istasyonunun davacıya ait yerlere 20 ila 25 metre arası uzaklıkta bulunduğu ve alan şiddetinin cihaz için öngörülen limit değerin altında bulunduğu belirlenmiş ve mahkemece bu belirlemeye dayanılarak dava reddedilmiştir.Baz istasyonunun yaydığı radyasyonun referans değerlerin altında olsa bile meskun alanlarda yarattığı radyasyondan dolayı, bu alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Dava konusu istasyonun konumu, yerleşim yerlerine ve davacılara yakınlığı gözetildiğinde, kısa zaman dilimi içinde olmasa dahi uzun zaman diliminde zarar doğurabilir. Çevredekiler için gelecek ve uzun zaman diliminde büyük endişe, psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmasını ve sağlık değerlerini olumsuz olarak etkileyecek ve zararlı sonuç doğuracaktır. Bir istasyon, yönetmeliğe uygun çalıştırılsa dahi zarar veriyorsa, yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması mümkün değildir. Yönetmelik ve bu yönetmeliğe göre verilen sertifika, soyut bir belirlemeyi içermektedir. Yargıç, yönetmeliğe değil, yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır.Dava konusu istasyonun konumu, yerleşim yerlerine ve davacının oturduğu yere yakınlığı itibarı ile uzun sürede kişi ve çevreye zarar vereceği ve istasyonun bulunduğu yerde kullanılmasının sakıncalı olduğu anlaşıldığından, yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınmasını gerektirmektedir. Mahkemece, davacının zarar gördüğü kabul edilmeli ve baz istasyonun kaldırılmasına karar verilmelidir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde davanın reddedilmesi doğru olmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

 4. HD. 06.11.2008 E. 2007/14402 K. 2008/13542

  Yukarıdaki Yargıtay Hukuk Daireleri kararlarından da anlaşılacağı üzere Baz İstasyonlarının meskun alanlarda yayacağı radyasyon nedeniyle  insan sağlığını etkilemesi söz konusu olduğunsan zararlı bulunmaktadır. Diğer taraftan kentteki haberleşmeyi olumlu yönden etkilediği ve kolaylaştırıldığı da bilinmektedir.Meskun alanlar dışında kalan ücra yerlerde yaşayanlar için de özellikle olağanüstü zamanlarda iletişimi sağlaması ve kolaylaştırdığı da bilinmektedir. Şurası da bir gerçektir ki her yeni teknoloji bir ölçüde yaşamı  kolaylaştırmakla beraber   peşi sıra bazı sakıncalar da yaratabilmektedir.Neyin,Kentiniz için en iyi ve hayırlı  olacağına o kentte yaşayanlar karar vermelidir.

Saygılarımla.

Soru / Cevap

Eyl15
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Soru :

 Belediye Başkanı mevcut sendikaya üye olan işçileri istifa edin sendikanın vermiş  olduğu hakları meclis kara ile verelim diyor bu yasal olarak mümkün mü?
yani işçiler hiç bir sendikaya üye olmazsa Belediye başkanı sosyal hak (ikramiye, giyim parası, bayram parası, yakacak parası vb.) ücretleri ödeyebilir mi,öderse  nasıl bir yol izlenir?
                  (GÖKÇEADA BELEDİYE BAŞKANLIĞI)

 

           Cevap :  

            6356 sayılı  Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun Sendika üyeliğinin sona ermesi ve askıya alınması başlıklı  19.maddesinde;

“ (2) Her üye, e-Devlet kapısı üzerinden çekilme bildiriminde bulunmak suretiyle üyelikten çekilebilir. E-Devlet kapısı üzerinden yapılan çekilme bildirimi elektronik ortamda eş zamanlı olarak Bakanlığa ve sendikaya ulaşır.

(3) Çekilme, sendikaya bildirim tarihinden itibaren bir ay sonra geçerlilik kazanır. Çekilenin bir aylık süre içinde başka bir sendikaya üye olması hâlinde yeni üyelik bu sürenin bitimi tarihinde kazanılmış sayılır.” Denilmektedir. İşçi, üye olduğu sendikadan çekilme bildiriminde bulunarak ayrılabilir..

             4857 sayılı İş Kanununun 2.maddesinde ise; “ Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.”şeklinde tanımlama yapılmıştır.

Tanım ve şekil

            İş Kanununun 8.maddesi, işçi ile işveren arasında özel bir şekle tabi olmayan iş sözleşmesi yapılmasını öngörmektedir. İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir.Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Bu belgeler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

                 Belediye  yönetimince, sendikadan ayrılan işçilere sendikanın sağladığı maddi ve sosyal hakları sağlayabilir.Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi, bir  yıldan süreli işlerde iş  sözleşmesi yapılması       zorunludur. Bu sözleşmede, işçiye verilecek ücret, fazla çalışma ücreti, ikramiye, aile ve çocuk zammı, bayram parası, yakacak parası vs. ücret ve sosyal yardımlara ilişkin işverence yapılacak ödemeler belirtilmelidir.

           Ancak , işçilerin sendikadan ayrılmaları için belediye başkanınca veya diğer yöneticilerce telkin, zorlama ve cebir kullanılması söz konusu olamaz.Bu durumun varlığı halinde işçilerden birinin şikayeti üzerine işveren (belediye başkanı)  Türk Ceza Kanunu  hükümleri uyarınca cezalandırılır. Diğer taraftan, işçilerin bağlı olduğu sendika tarafından da işçilerin sendika üyeliğinden ayrılmaya  zorlandıkları gerekçesiyle belediye başkanı aleyhinde dava açılması da mümkündür.

5393 sayılı Belediye Kanununun belediye başkanının görev ve yetkilerini  düzenleyen 38/a Maddesinde, belediye başkanının

            “a) Belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve menfaatlerini korumakla”. Yükümlü olduğu açıklanmaktadır.Bu nedenle; Sendikadan ayrılan işçilere yapılacak mali ve sosyal haklar için belediye meclisinden karar alınması olumlu olabilir ancak,tüm sorumluluk işveren/belediye başkanına aittir.

Soru / Cevap

Eyl10
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Belediyemiz Meclis üyesinin; Belediyemizin %90 hissesine sahip olduğu şirkete işçi olarak çalışmasının bir sakıncasının olup, olmayacağı konusunda tarafımıza vereceğiniz bilgiden dolayı teşekkür eder iyi çalışmalar dilerim.

Gölmarmara Belediye Başkanlığı/MANİSA

 

CEVAP :

    Danıştay 8. Daire, Esas: 2010/8752, Karar: 2012/467, Tarih: 10.02.2012

            ÖZÜ: İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün belediye ya da il özel idaresi bünyesinde daimi işçi kadrosunda çalışan kişilerin bu görevlerinden ayrılmadan aynı belediyede belediye meclisi üyesi veya aynı il özel idaresinde il genel meclisi üyesi olarak görev yapmayacaklarına ilişkin genelgesinde hukuka uyarlık bulunmadığı hakkında.

”… Dava, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 03.08.2010 gün ve 2010/53 sayılı genelgesi ile anılan genelgeye dayanılarak tesis edilen 07.08.2010 gün ve 2949 sayılı Kastamonu Valiliği İl Özel İdaresi işleminin iptali isteminden kaynaklanmaktadır.

İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 03.08.2010 gün ve 2010/53 sayılı genelgesi; belediye ya da il Özel idaresi bünyesinde daimi işçi kadrosunda çalışan kişilerin bu görevlerinden ayrılmadan, aynı belediyede belediye meclis üyesi veya aynı il özel idaresinde il genel meclisi üyesi olarak görev yapamayacaklarına ilişkin olup, 07.08.2010 gün ve 2949 sayılı Kastamonu Valiliği il Özel İdaresi işlemi ise; Kastamonu İl Özel İdaresi bünyesinde daimi işçi olarak çalışan ve aynı zamanda Kastamonu İl Genel Meclisi üyesi olan davacının anılan Genelge doğrultusunda işçilik ya da il genel meclisi üyeliği görevlerinden birini tercih ederek bu görevlerden birini bırakması için gereğinin yapılması gerektiğine ilişkindir.5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 9. maddesinde; “İl genel meclisi, il özel idaresinin karar organıdır ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşur.” hükmüne yer verilmiş, 21. maddesinde ise; il genel meclisi üyeliğinin, ölüm ve istifa durumunda kendiliğinden sona ereceği, özürsüz veya izinsiz olarak arka arkaya üç birleşim günü veya bir yıl içinde yapılan toplantıların yarısına katılmayan üyenin üyeliğinin düşmesine, savunması alındıktan sonra üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar verileceği, il genel meclisi üyeliğine seçilme yeterliliğinin kaybedilmesi durumunda, valinin bildirmesi üzerine Danıştay tarafından üyeliğin düşmesine karar verileceği, hükme bağlanmıştır.5393 sayılı Belediye Kanununun 17. maddesinde; belediye meclisinin, belediyenin karar organı olduğu ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilmiş üyelerden oluşacağı belirtilmiş olup, 29. maddesinde; meclis üyeliğinin, ölüm ve istifa durumunda kendiliğinden sona ereceği, özürsüz veya izinsiz olarak arka arkaya üç birleşim günü veya bir yıl içinde yapılan toplantıların yarısına katılmayan üyenin üyeliğinin düşmesine, savunması alındıktan sonra üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar verileceği, belediye meclisi üyeliğine seçilme yeterliğinin kaybedilmesi durumunda, valinin bildirmesi üzerine Danıştay tarafından üyeliğin düşmesine karar verileceği hükme bağlanmıştır.2972 sayılı Mahalli İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları Ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun “Seçilme Yeterliliği” başlıklı 9.maddesinde; “2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11 inci maddesinde belirtilen sakıncaları taşımamak şartıyla, yirmibeş yaşını dolduran her Türk vatandaşı belediye başkanlığına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Atıf yapılan 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinde ise;

“Aşağıda yazılı olanlar milletvekili seçilemezler:

a) İlkokul mezunu olmayanlar,

b) Kısıtlılar,

c) Yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar,

d) Kamu hizmetinden yasaklılar,

e) Taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar,

f) Affa uğramış olsalar bile;

1. Basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkûm olanlar,

2. Türk Ceza Kanununun ikinci Kitabının, birinci babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etme suçundan mahkum olanlar,

3. Terör eylemlerinden mahkûm olanlar,

4. Türk Ceza Kanununun 536 ncı maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı eylemlerle aynı Kanunun 537 nci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında yazılı eylemleri siyasi ve ideolojik amaçlarla işlemekten mahkûm olanlar.” hükmü yer almaktadır.

Ayrıca, 2972 sayılı Mahalli idareler ile Mahalle Muhtarlıkları Ve ihtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda, il genel meclisi veya belediye meclisi üyeliğine seçilebilmek için adayların yürütmekte oldukları görevlerini bırakıp bırakmayacaklarına ilişkin bir hüküm bulunmamakla birlikte; 2972 sayılı Mahalli idareler ile Mahalle Muhtarlıkları Ve ihtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 36. maddesinde; “Bu Kanunda özel hüküm bulunmayan hallerde 26/4/1961 gün ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile 22/4/1983 tarih 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu, 10/6/1983 gün ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun ve bunların ek ve değişikliklerinin bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.Bu atıf bağlamında işçi kadrosunda çalışanların il genel meclisi ya da belediye meclisi üyesi seçilebilmek için görevlerini bırakıp bırakmayacaklarını anlayabilmek için 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun “Adaylık için görevden çekilmesi gerekenler” başlıklı 18. maddesine bakılması gerekmektedir. 2839 sayılı Yasanın 18.maddesinde; “Hakimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, aday olmak isteyen belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, aday olmak isteyen siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde yenileme kararının ilandan başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler.” Hükmü yer almaktadır. Madde hükmü uyarınca işçi niteliğini haiz kamu görevlilerinin 2839 sayılı Kanuna göre aday olabilmek için görevlerini bırakmaları gerekmemektedir.Bir başka ifadeyle; alıntısı yapılan yasa metinlerinden açıkça anlaşıldığı üzere, belediye meclisi veya il genel meclisi üyesi seçilebilmek için adayların işçi kadrosunda ifa ettikleri görevlerinden ayrılmaları yolunda yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır.Ayrıca, 2972 sayılı Yasanın Ek 3.maddesinde, belediye başkanlarına ilişkin olarak özel bir düzenleme yer almaktadır. Bu hükme göre; subaylar, astsubaylar, hakimler ve savcılar ile yüksek yargı organları mensupları hariç olmak üzere, kamu kurumları ile kamu kurumu niteliğinde bir kuruluşta memur veya kadrolu işçi olarak çalışmakta iken bu görevinden ayrılarak Belediye Başkanı seçilmiş olup da yeniden aday olamayan veya seçilemeyenler daha önceki kurumlarının bağlı bulunduğu bakanlığa başvurmaları halinde eski görevlerine veya istifa ettikleri tarihteki kurumun özelliği ve niteliğine uygun eşdeğer bir göreve atanabilecektir. Ancak, belediye başkanı adayı olabilmek için işçi kadrosundan ayrılmayı zımnen de olsa öngören bu hüküm, münhasıran belediye başkanlarına ilişkindir ve belediye meclisi üyeleri ile il genel meclisi üyelerine ilişkin olarak hiç bir hüküm içermemektedir.Diğer taraftan, Anayasanın 48.maddesinde; herkesin, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu, 49.maddesinde ise; çalışmanın, herkesin hakkı ve ödevi olduğu, 70. maddesinde de; her Türk’ün, kamu hizmetlerine girme hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmıştır. Ayrıca, Anayasanın 67.maddesinde; vatandaşların, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahip olduğu hükme bağlanmıştır. Sayılan bu haklar Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler başlıklı ikinci kısmında yer almaktadır.

Yine Anayasanın 5.maddesinde; “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde ise, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır. Anayasamızın alıntısı yapılan hükümleri uyarınca; çalışma, kamu hizmetine girme ve seçilme gibi hak ve ödevlerin kullanımının ancak Yasa hükmü ile sınırlanabileceği tartışmasız olup, Devletin bu hakların kullanımını engelleyen sınırları kaldırmakla yükümlü olduğu açıktır. Her ne kadar gerek 5302 sayılı İl Özel idaresi Yasasında, gerek 5393 sayılı Belediye Yasasında,  gerekse 2972 ve 2839 sayılı yasalarda il genel meclisi veya belediye meclisi üyelerinin bu görevleri ile beraber daha önce ifa etmekte oldukları işçilik görevini aynı anda ifa etmelerine cevaz veren bir hüküm bulunmamakta ise de, bu iki görevi aynı anda yürütmelerini yasaklayan bir hüküm de anılan Yasalarda yer almamaktadır. Bununla birlikte yasal bir boşluk bulunmasına ilişkin hukuki durumun, Anayasa ile vatandaşlara tanınan hakların kullanımı engelleyecek şekilde kişi aleyhine yorumlanarak düzenleme yapılması ve işlem tesis edilmesi, Anayasanın hakların ancak yasa hükmüyle sınırlanacağı yolundaki temel prensibine açık aykırılık teşkil edecektir. Bu duruma göre, il genel meclisi veya belediye meclisi üyesi seçilebilmek için devam etmekte olan işçilik görevinin bırakılması gerektiğine ilişkin veya bu iki görevin birlikte yürütülmesini yasaklayan açık bir yasal düzenleme bulunmamasına rağmen; Anayasanın hakların ancak yasa hükmüyle sınırlanacağı yolundaki temel prensibine aykırı olarak, belediye ya da il özel idaresi bünyesinde daimi işçi kadrosunda çalışan kişilerin bu görevlerinden ayrılmadan, aynı belediyede belediye meclis üyesi veya aynı il özel idaresinde il genel meclisi üyesi olarak görev yapamayacaklarına ilişkin İçişleri Bakanlığı Mahalli idareler Genel Müdürlüğünün 03.08.2010 gün ve 2010/53 sayılı genelgesinde ve bu genelge uyarınca tesis edilen 07.08.2010 gün ve 2949 sayılı Kastamonu Valiliği İl Özel İdaresi işleminde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, içişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 03.08.2010 gün ve 2010/53 sayılı genelgesi ile 07.08.2010 gün ve 2949 sayılı Kastamonu Valiliği İl Özel İdaresi işleminin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 171,65-TL yargılama gideri ile karar verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 1.200,00-TL vekâlet ücretinin davalı idarelerden  alınarak davacıya verilmesine, oyçokluğuyla karar verildi.”

Yukarıdaki Danıştay kararından özetle ;  “Gerek 5393 sayılı Belediye Yasasında,  gerekse 2972 ve 2839 sayılı yasalarda il genel meclisi veya belediye meclisi üyelerinin bu görevleri ile beraber daha önce ifa etmekte oldukları işçilik görevini aynı anda ifa etmelerine cevaz veren bir hüküm bulunmamakta ise de, bu iki görevi aynı anda yürütmelerini yasaklayan bir hüküm de anılan Yasalarda yer almamaktadır. Bununla birlikte yasal bir boşluk bulunmasına ilişkin hukuki durumun, Anayasa ile vatandaşlara tanınan hakların kullanımı engelleyecek şekilde kişi aleyhine yorumlanarak düzenleme yapılması ve işlem tesis edilmesi, Anayasanın hakların ancak yasa hükmüyle sınırlanacağı yolundaki temel prensibine açık aykırılık teşkil edecektir. Bu duruma göre, belediye meclisi üyesi seçilebilmek için devam etmekte olan işçilik görevinin bırakılması gerektiğine ilişkin veya bu iki görevin birlikte yürütülmesini yasaklayan açık bir yasal düzenleme bulunmamasına rağmen; Anayasanın hakların ancak yasa hükmüyle sınırlanacağı yolundaki temel prensibine aykırı olarak, belediye bünyesinde daimi işçi kadrosunda çalışan kişilerin bu görevlerinden ayrılmadan, aynı belediyede belediye meclis üyesi   üyesi olarak görev yapamayacaklarına ilişkin İçişleri Bakanlığı Mahalli idareler Genel Müdürlüğünün 03.08.2010 gün ve 2010/53 sayılı genelgesinde ve bu genelge uyarınca tesis edilen 07.08.2010 gün ve 2949 sayılı Kastamonu Valiliği İl Özel İdaresi işleminde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”  Denilmektedir. Bu nedenle, belediye meclis üyesinin belediye şirketinde çalışmasına yasal bir engel bulunmamaktadır.

Soru/Cevap

Eyl04
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

SORU :

Ekonomist kadrosunda bulanan personelimiz tam zamanlı sözleşmeli personel olup ,Üniversitede  ücret karşılığı ders verebilir mi ?

CEVAP :

5393 SAYILI BELEDİYE KANUNUN 49 UNCU MADDESİNİN ÜÇÜNCÜ FIKRASI GEREĞİNCE TAM ZAMANLI OLARAK ÇALIŞTIRALACAK SÖZLEŞMELİ PERSONELE İLİŞKİN HİZMET SÖZLEŞMESİNİN        Madde 10 – Sözleşmeli personel, kazanç getirici başka herhangi bir iş yapamaz, hükmü bulunmaktadır. Bu hükme göre tam zamanlı personeliniz  üniversite  de ücret karşılığı ders veremez.

Soru

Ağu29
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

SORU :

 Belediyemiz Ekonomist kadrosunda 4/b sözleşmeli personel olarak çalışan kişi Üniversitede ders vermek istiyor.sözleşmeli personel sözleşmesinde ek getirici iş yapamaz maddesi var fakat “6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esasların 8’inci maddesinde “Sözleşme ile çalıştırılan personel dışarıda kazanç getirici başka bir iş yapamaz. (Avukat, dava vekili, günün veya haftanın belirli saatlerinde çalıştırılacak hekim ve uzman hekim, ilçe ve bucak belediyelerinde çalıştırılacak teknik personel ve 657 sayılı Kanunun Ek Geçici 12 ve 13 üncü maddelerinde sayılan personel ile yurt dışındaki Enformasyon Merkezlerinde görevlendirilecek editörler hariç.).” hükmü yer almaktadır.buna göre ekonomist teknik kadroda yer alıp üniversitede ders verebilir mi ?                  

Gökçeada Belediye Başkanlığı/Çanakkale

 CEVAP :

 T.C.Devlet Personel Başkanlığı Kamu Personel İstihdamı Daire Başkanlığı’nın  5393 Sayılı Kanunun 49. Maddesine Göre Belediyelerde Çalışan Sözleşmeli Personel  konusundaki açıklama; “Belediye ve bağlı kuruluşlarında, norm kadroya uygun olarak çevre, sağlık, veterinerlik, teknik, hukuk, ekonomi, bilişim ve iletişim, plânlama, araştırma ve geliştirme, eğitim ve danışmanlık alanlarında avukat, mimar, mühendis, şehir ve bölge plâncısı, çözümleyici ve programcı, tabip, uzman tabip, ebe, hemşire, veteriner, kimyager, teknisyen ve tekniker gibi uzman ve teknik personel yıllık sözleşme ile çalıştırılabilir. Sözleşmeli personel eliyle yürütülen hizmetlere ilişkin boş kadrolara ayrıca atama yapılamaz. Bu personelin, yürütecekleri hizmetler için ihdas edilmiş kadro unvanının gerektirdiği nitelikleri taşımaları şarttır.

 Bu fıkra uyarınca sözleşmeli olarak istihdam edileceklere ödenecek net ücret, söz konusu kadro unvanı için birinci derecenin birinci kademesi esas alınmak suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre tespit edilecek her türlü ödemeler toplamının net tutarının yüzde 25 fazlasını geçmemek üzere belediye meclisi kararıyla belirlenir. Genel hükümlere göre birinci dereceden kadro ihdas edilemeyen kadro unvanları için ise o kadro unvanından ihdası yapılmış en yüksek kadro derecesinin birinci kademesi esas alınır ve yapılacak ödemenin azami tutarı yukarıda belirtilen usûle göre tespit olunur. Bu fıkra hükümlerine göre çalıştırılacak personel için İçişleri Bakanlığı unvanlar itibarıyla sınırlama getirebilir.  Avukat, mimar, mühendis (inşaat mühendisi ve harita mühendisi olmak kaydıyla) ve veteriner kadrosu bulunmayan veya işlerin azlığı nedeniyle bu unvanlarda kadrolu personel istihdamına ihtiyaç duyulmayan belediyelerde, bu hizmetlerin yürütülmesi amacıyla, haftanın ya da ayın belirli gün veya saatlerinde kısmi zamanlı olarak sözleşme ile personel çalıştırılabilir.

 Kısmi zamanlı olarak çalıştırılacak personel sayısı yukarıda belirtilen her unvan için birden fazla olamaz ve bunlarla yapılacak sözleşme süresi takvim yılını aşamaz. Bunlara ödenecek net ücret, aynı unvanlı kadroların birinci derecesinin birinci kademesi için yapılması gereken bütün ödemeler toplamının net tutarının yarısını geçmemek ve çalıştırılacak süre ile orantılı olmak üzere belediye meclisi kararı ile tespit edilir. Bu fıkra uyarınca sözleşmeli personel olarak çalıştırılanlar için iş sonu tazminatı ödenmez ve işsizlik sigortası primi yatırılmaz. Bunlardan yaptıkları başka işler sebebiyle herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tâbi olanlar için sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası primi yatırılmaz ve aynı kişi birden fazla belediye veya bağlı kuruluşta çalıştırılamaz.  Üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri uyarınca çalıştırılacak personele her ne ad altında olursa olsun sözleşme ücreti dışında herhangi bir ödeme yapılmaz ve ücret mahiyetinde aynî ya da nakdî menfaat temin edilmez. Bu personel hakkında bu Kanunla düzenlenmeyen hususlarda vize şartı aranmaksızın 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre istihdam edilenler hakkındaki hükümler uygulanır. Bu personele ait sözleşme örnekleri sözleşmenin imzalanmasını izleyen 30 gün içinde İçişleri Bakanlığına gönderilir. Dördüncü fıkrada sayılan unvanlara ilişkin hizmetler dışında kalmak ve o hizmet için ihdas edilmiş kadro bulunmamak kaydıyla, İçişleri Bakanlığınca üçüncü fıkra çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı uygun görülmüş olan kadro unvanlarına ilişkin görevlerde, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre münhasıran kısmi süreli olarak sözleşmeli personel çalıştırılabilir.” Şeklindedir.

 Belediyelerde 657 sayılı DMK.nun 4/b maddesine göre değil,5393 sayılı Belediye Kanununun  49.maddesi hükmü uyarınca sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Bunun içinde sözleşmeli personelin hangi kadroya karşılık olarak çalıştırılacağı önceden belirlenir. Yani  sözleşmeli personel belediyede mevcut ve boş  kadro karşılığı çalıştırılır.Bu durum zaten meclis kararında  diğer hususlar yanı sıra yer alması gerekir .5393 SAYILI BELEDİYE KANUNUN 49 UNCU MADDESİNİN ÜÇÜNCÜ FIKRASI GEREĞİNCE TAM ZAMANLI OLARAK ÇALIŞTIRALACAK SÖZLEŞMELİ PERSONELE İLİŞKİN HİZMET SÖZLEŞMESİNİN        Madde 10 – Sözleşmeli personel, kazanç getirici başka herhangi bir iş yapamaz,hükmü bulunmaktadır. Ekonomist 657 sayılı Kanunun 36.maddesindeki sınıflandırmaya göre Teknik Hizmetler Sınıfında yer almaktadır.Sanırım siz de belediyede boş bulunan teknik hizmetler sınıfındaki ekonomist kadrosunu karşılık göstererek istihdam etmektesiniz.Sorunuzda yer alan sözleşmenin 657/4-b li olduğu belirtilmektedir ki,bu  durumun   yukarıda ki açıklamada yer alan “İçişleri Bakanlığınca üçüncü fıkra çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı uygun görülmüş olan kadro unvanlarına ilişkin görevlerde, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre münhasıran kısmi süreli olarak sözleşmeli personel çalıştırılabilir” düzenlemesine uygun olup olmadığını hususuna yer vermediğiniz için sorunuza tam bir cevap verilmesi mümkün değildir.

Soru

Ağu20
2014
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

SORU :

Belediye Başkanı İlçe dışına görevli olarak gittiği yerde yemek ücretlerini cebinden ödediğinde, Belediyemiz adına kestirdiği fatura bedelinin kendisine ödenip, ödenmeyeceği konusunda bilginize ihtiyaç olduğundan; tarafımıza vereceğiniz cevaba teşekkür ederim.

Gölmarmara Belediye Başkanlığı/MANİSA

CEVAP : Belediye Başkanına 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre hesaplanan günlük yevmiye ödenir. Bunun içinde yemek bedeli de dahildir. Günlük yevmiye haricinde yol ücreti(otobüs/tren/uçak) ,harcırahının 1/3  Ü  oranında faturalanmış otel/motel gideri ile görevli gidilen yere ulaşmak  için  garaj/tren garı/havaalanına kadar gidiş ve dönüşteki gerçek giderler (taksi ücreti) ödenir.Yemek parasını belediye başkanı ,belediye adına fatura da etse harcırahın unsurları  arasında sayılmadığından belediye bütçesinden ödenemez.

Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız