• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Kategoride Yazılmış Yargı Kararları

Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği Hakkındaki Karar

Şub02
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

 

 

 



İskan Edilen Kaçak Yapının Tahliyesine ilişkin Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 6.10.2003 tarih ve E. 2003/5661 K. 2003/11256 Sayılı Kararı

Şub02
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

“Tahliyeye izin verilmesi istemi konunun yeni yasada boşlukta bırakıldığının gözetilerek ve böyle bir karara olan ihtiyaç nedeniyle mahkemece iznin verilmesinin gerektiği ve ayrıca kaçak binada oturulmasının yasak olması nedeniyle yıkımın yapılabilmesi için yeni yasada düzenleme olmamasına rağmen tahliyeye davasının mahkemece olumlu neticelendirilmesi ve izin verilmesinin gerektiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla bu kararda kaçak yapıda oturmanın yasalara aykırılığı, davacı belediyenin tahliye isteğinin yeni yasada boşlukta bırakılması ve tahliye işleminin gereği böyle bir karara ihtiyaç bulunduğu gözetilerek yerin eşyadan ve nüfustan tahliyesine izin verilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Bu kabil davaların karara bağlanmasına olanak veren 6785 sayılı Yasa, 3194 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmıştır. 3194 sayılı Yasa’nın 32. maddesinde projeye aykırı yapıların yıktırılması görevi, Belediye ve Valiliklere verilmiş, ancak yıkımdan önce içindeki insan ve eşyanın tahliyesi hususu düzenlenmemiştir. Davacı idare, encümenin yıkım kararının davalıya tebliğ edildiğini, ancak binayı tahliye etmediği için yıkamadıklarını belirterek, eski yasa zamanında olduğu şekilde tahliyeye izin verilmesini istemektedir. Davalının, yıkım kararına karşı İdari Yargıya başvurduğuna dair de dosyada bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.3194 sayılı Yasa’da bu konuda bir düzenleme yok ise de, bu yasanın mehazını oluşturan eski İmar Yasası’ndaki hükümle bu konu düzenlenmişti. Somut olayda, davalının kaçak binada oturmasının yasalara aykırılığı nedeniyle boşaltılması gereği vardır. Davacının bu isteğinin yerine getirilmesi için, konunun yeni yasada boşlukta bırakıldığının gözetilerek ve böyle bir karara olan ihtiyaç nedeniyle yerin eşyadan ve nüfustan tahliyesine izin verilmesi gerekirken, işin boşlukta bırakılacak şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.12.2009 tarih ve E. 2009/4-561 K. 2009/577 Sayılı Kararı

Şub02
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Binanın işgal edilmiş olması durumunda tahliyenin nasıl sağlanacağı konusunu değerlendirmiştir .Anılan kararda;

 “Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler hakkında açıklama yapılması gerekmektedir.03.05.1985 tarih ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Ruhsatsız veya Ruhsat ve Eklerine Aykırı Olarak Başlanan Yapılar” başlıklı 32. maddesi;“…Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir” hükmünü taşımaktadır.  Görüldüğü üzere, hükmün son fıkrası; önceki fıkraların öngördüğü prosedür çerçevesinde yıkım koşulları gerçekleştiğinde, yıkım işleminin gerçekleştirilmesi görev ve yetkisini ilgili belediye veya valiliğe vermiştir. Bu düzenlemenin gereği ve doğal sonucu olarak, somut olaydaki gibi, yıkımın yapılabilmesi için insan ve/veya eşyanın dışarı çıkartılmasının gerektiği durumlarda, bu işlemler de, herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak ve o yetki çerçevesinde kamu gücü kullanılarak, uygun hukuki yol ve yöntemlerle, yine aynı makam tarafından yerine getirilecektir. Davacı Beşiktaş Belediye Başkanlığı, anılan hükmün yıkımla görevli ve yetkili kıldığı makamlardan biri olarak, gerek yıkım ve gerekse onun öncesinde yapılması gereken tahliye işlemlerini bizzat yapma veya valilik eliyle yaptırma hak ve olanağına hukuken sahiptir. Vurgulanmalıdır ki; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 43. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 09.07.1956 tarih ve 6785 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesiyle, tahliye konusunda açıkça sulh hukuk mahkemeleri görevli kılınmış iken, onun yerine yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanunu’nun yukarıda değinilen 32. maddesinde böylesi bir hükme yer verilmemiş olması bir unutma eseri değil, kanun koyucunun bilinçli tercihidir. Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartlarındandır. Bir idari makamın, kendi görev ve yetki alanına dahil olduğu kanunda açıkça belirtilen ve ilam alınmasına gerek görülmeyen bir konuda adli yargı yerinde dava açmasında hukuki yararı bulunmadığı gibi; adli yargı yerlerinin böylesi bir davayı görüp, sonuçlandırmaları hukuken olanaklı da değildir. Davacının sıfatı ve talep sonucu itibariyle, böylesi bir davanın idari yargıda açılmasına olanak bulunmadığı da açıktır.”

Karara göre; “yıkım işleminin gerçekleştirilmesi görev ve yetkisini ilgili belediye veya valiliğe verildiği, bu düzenlemenin gereği ve doğal sonucu olarak, yıkımın yapılabilmesi için insan ve/veya eşyanın dışarı çıkartılmasının gerektiği durumlarda, bu işlemler de, herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak ve o yetki çerçevesinde kamu gücü kullanılarak, uygun hukuki yol ve yöntemlerle, yine aynı makam tarafından yerine getirilecektir.” Kararda, belediyenin gerek yıkım ve gerekse onun öncesinde yapılması gereken tahliye işlemlerini bizzat yapma veya valilik eliyle yaptırma hak ve olanağına hukuken sahip olduğuna da vurgu yapmaktadır.  Bu çerçevede belediye Valilikten yardım isteme yetkisine sahiptir. Kararda yasada tahliyede bir düzenleme olmamasının “bir unutma eseri değil, kanun koyucunun bilinçli tercihi” olduğuna da vurgu yapılmaktadır.

Sayıştay Temyiz Kurulu Kararı Hakkında

Ara23
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Sayıştay Temyiz Kurulu Kararı ,Dairesi : 1, Dosya No : 39263, Tutanak No : 40869, Tutanak Tarihi : 13.10.2015

121 sayılı İlam’ın 4’üncü maddesi ile Çelebi İlçe Özel İdare Müdürlüğü görevine vekaleten atanan İlhan ERDURUCAN’A, söz konusu kadroya asaleten atanma şartını taşımadığı halde, bulunduğu kadro ile vekaleten atandığı kadro arasındaki özel hizmet tazminatı ve ek ödeme farklarının ödenmesi nedeniyle 11.207,69 TL’ye tazmin hükmü verilmiştir.

Temyiz Kurulu Kararı ,Dairesi : 1, Dosya No : 35879, Tutanak No : 39354, Tutanak Tarihi : 09.09.2014

Dosyada mevcut belgeler okunup incelendikten sonra gereği görüşüldü:304 sayılı İlam’ın 3. maddesi ile, Ruhsat ve Denetim Müdürlüğüne vekalet eden Fatma UZUNLAR’a asilde aranan bazı şartları taşımadığı halde vekalete ilişkin zam ve tazminat farklarının ödenmesi nedeniyle 2.772,32-TL’ye tazmin hükmü verilmiştir.

Dilekçi dilekçelerinde özetle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86. maddesinde, vekalet görevi ve aylık verilmesinin şartlarının düzenlendiğini ve aynı yasanın 174 üncü maddesinde ise vekalet aylıklarının ödenebilmesi için görevin fiilen yapılmasının zorunlu olduğunun belirtildiğini; 17.05.1987 gün, 19463 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 99 Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinde de, vekalet göreviyle ilgili genel hükümlere yer verildikten sonra 1-4. dereceli kadrolara vekalet edeceklerin 657 sayılı Yasanın 68. maddesinde belirtilen şartları haiz olmalarının ve asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunamadığı takdirde boş bulunan bir görevin tedviren yürütülmesinin öngörüldüğünü;Yine, 657 sayılı Yasanın 68/B maddesinde, 1-4. derecedeki kadrolara atama için yükseköğrenim görmüş ve hizmet süresi yönünden belirli bir kritere sahip olma şartının arandığını;Bununla birlikte, 657 sayılı Kanun’un, ilk düzenlendiği haliyle vekillerde aranacak nitelik ve sorumlulukların neler olabileceğine herhangi bir şekilde ışık tutmadığını; Kanun’da yer alan söz konusu açığın farklı kurumların vekalet görevine ilişkin olarak farklı uygulamalara gitmeleri sonucunu doğurarak kamuda değişik uygulamaların doğmasına ve vekalet kurumuna ilişkin tereddütlerin oluşmasına neden olduğunu;Söz konusu tereddüt ve farklılıkları takiben, vekalet kurumunda standart bir uygulamaya ulaşılması açısından, bir göreve vekil olarak atanacaklarda aranılacak şartların saptanması ihtiyacının doğduğunu ve söz konusu ihtiyacın karşılanabilmesi amacıyla Maliye Bakanlığı Bütçe ve Kontrol Genel Müdürlüğünce 19.10.1978 tarihinde (52) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği ve daha sonra da 17.05.1987 tarihinde (99) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinin hazırlanarak yürürlüğe konulduğunu; söz konusu tebliğlerin, bir kadro veya göreve vekaleten atanacaklarda aranılacak şartların standardize edilerek uygulama birliğinin sağlanması amacını taşıdıklarını;Tebliğlerden, 19.10.1978 tarihli ve (52) Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği’ne göre bir memurun bir göreve vekaleten atanabilmesi için, memurun eğitim durumu ve hizmet süresi yönünden vekaleten atanacağı derecenin zorunlu kıldığı koşullara sahip olması gerektiğini ve buna göre memurların, öğrenim durumları ve hizmet sürelerine göre atanabilecekleri kadronun üstünde bir kadroya vekalet ettirilemeyeceklerini;Buraya dek yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bir göreve vekalet ettirileceklerin her şeyden evvel 657 sayılı Kanun’la getirilmiş bulunan genel şartları taşıması gerektiğini ve söz konusu şartların 52 ve 99 seri No’lu Tebliğler ile getirilen şartlardan farklı olmadığını; bu durumun sebebinin de, ilgili Tebliğlerin zaten Kanunun uygulanmasına yön vermek ve Kanunu açıklamak üzere yürürlüğe konmuş olmasından kaynaklandığını;

Buna göre 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda vekilde aranacak şartların aşağıdaki şekilde belirtildiğini;

1- Memurun eğitim durumu ve hizmet süresi yönünden vekaleten atanacağı derecenin zorunlu kıldığı koşullara sahip olması,

2- 1-4 üncü dereceli kadrolara vekalet edeceklerin 657 sayılı Kanunun 68 inci maddesinde belirtilen şartları haiz olmaları,

3- 5-15 inci dereceli kadrolara vekalet ettirileceklerin öğrenim durumları itibariyle tespit olunan yükselinebilecek dereceyi aşmamak kaydıyla vekalet ettirilecekleri kadronun derecesinin, kazanılmış hak aylık derecesinin üç üst derecesinden fazla olmaması,Bu şartlara haiz olan personelin vekaleten atanmaya ve vekaletin tüm haklarından yararlanmaya hak kazanmış olduğunu;Bu itibarla, aşağıda adı soyadı ve 657 sayılı Kanunun 68/B maddesinin öngördüğü öğrenim durumu ve hizmet yılı bulunan personelin Belediye’de münhal bulunan 1. dereceli müdür kadrosuna karşılık, anılan Kanunun 86. maddesi gereğince vekaleten atanmış olduğunu;

Adı Soyadı Vekalet Ettiği Kadro Ünvanı K/D Öğrenim Durumu Hizmet Yılı

Fatma UZUNLAR Ruhsat ve Denetim Müdürü.1/2 Yıllık, Yüksekokul 27 Yıl

Fatma UZUNLAR’ın, 18.04.1999 tarihli Mahalli İdareler Görevde Yükselme Yönetmeliği yürürlüğe girdikten sonra yani 1999-2000 dönemi itibari ile mezun olarak görevde yükselme sınavına girebilme şartlarını taşıma hakkına haiz olduğunu; ayrıca Kurum’da 13 yıl kadar da şef kadrosunda görev yaptığını; yani asaleten müdürlük görevini yapabilme şartlarından olan en az 3 yıl şeflik yapmış olmak şartının gerçekleşmiş olduğunu; Anılan yönetmeliğin geçici 1. maddesi uyarınca, ihtiyaç duyulan hallerde bu yönetmelik kapsamında bulunan personelden 18.04.1999 tarihinde görevde bulunan için bu yönetmelikte öngörülen öğrenim düzeyi esas alınabileceğini; Devlet memurlarının görevde yükselme esaslarına dair genel yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 18.04.1999 tarihi itibariyle görevde bulunanlardan iki yıllık yükseköğrenim görmüş olanların, dört yıllık yükseköğrenim görmüş kabul edileceğini belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmiştir.

Başsavcılık karşılama yazısında; “Yazı İşleri Müdürlüğünü vekaleten yürüten Fatma UZUNLAR asilde aranan nitelikleri taşımadığından 657 Sayılı Kanun’un 86. maddesi ile 99 seri no’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği gereği vekalet ettiği görevden dolayı ilave zam ve tazminat farklarının alması mümkün olmadığından tazmin kararının tasdikine, 832 sayılı kanunun 73. maddesi gereği karar verilmesi uygun olur görüşündeyim.” denilmiştir.

02.02.2000 tarih ve 23952 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İl Özel İdareleri, Belediyeler ve İl Özel İdareleri ve Belediyelerin Kurdukları Birlik, Müessese ve İşletmeler ile Bunlara Bağlı Döner Sermayeli Kuruluşlardaki Memurların Görevde Yükselme Esaslarına Dair Yönetmeliğin (31.12.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değişik) “Öğrenim düzeyi” başlıklı 14 üncü maddesinde;

“Bu Yönetmeliğe tabi personelde öğrenim düzeyi;

a) Teknik öğrenim gerektiren müdürlükler için atanacağı kadroyla ilgili en az dört yıllık yükseköğrenim bitirmiş veya denkliği kabul edilen yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak,

b) Müdür kadrolarına atanabilmek için kamu yönetimi, maliye, işletme, iktisat, çalışma ekonomisi, sosyal ve idari bilimler dallarında yükseköğrenim bitirmiş veya bunlara denkliği Milli Eğitim Bakanlığınca kabul edilmiş yurt dışı öğrenim kurumlarından mezun olmak,……………………………..Şarttır.” denilmektedir. Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinde de; “İhtiyaç duyulan hallerde bu Yönetmelik kapsamında bulunan personelden 18.4.1999 tarihinde görevde bulunanlar için bu Yönetmelikte öngörülen öğrenim düzeyinin bir alt öğrenim düzeyi esas alınabilir.(Ek:RG-20/04/2004-25439) Devlet Memurlarının Görevde Yükselme Esaslarına Dair Genel Yönetmelik’in yürürlüğe girdiği 18.4.1999 tarihi itibariyle görevde bulunanlardan iki yıllık yükseköğrenim görmüş olanlar, dört yıllık yükseköğrenim görmüş kabul edilirler.” hükmü yer almıştır.04.07.2009 tarih ve 27278 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Mahalli İdareler Personelinin Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Yönetmelik’in geçici 1. maddesinde ise “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 18/4/1999 tarihinde görevde bulunan ve aynı tarih itibarıyla iki yıllık yükseköğrenim mezunu olanlar, diğer koşullara sahip oldukları takdirde 7 nci maddenin uygulanması bakımından dört yıllık yükseköğrenim mezunu kabul edilir.” Denilmekte olup, bu yönetmeliğin yürürlük tarihinden önce Ruhsat ve Denetim Müdürlüğüne vekaleten atandığı için ve atandığı tarihte yürürlükte olan İl Özel İdareleri, Belediyeler ve İl Özel İdareleri ve Belediyelerin Kurdukları Birlik, Müessese ve İşletmeler ile Bunlara Bağlı Döner Sermayeli Kuruluşlardaki Memurların Görevde Yükselme Esaslarına Dair Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesi uyarınca, iki yıllık yükseköğrenim görmüş olarak öğrenim düzeyi itibariyle Ruhsat ve Denetim Müdürlüğüne asaleten atanma şartlarını taşıdığından bu görev nedeniyle Fatma UZUNLAR’a yapılan ödemeler mevzuata uygundur.Bu itibarla, dilekçi talebinin kabul edilerek 304 sayılı İlam’ın 3. Maddesi ile verilen tazmin hükmünün KALDIRILMASINA,Karar verildiği 09.09.2014 tarih ve 39354 sayılı tutanakta yazılı olmakla işbu ilam tanzim kılındı.

Temyiz Kurulu Kararı, Dairesi : 1, Dosya No : 40073, Tutanak No : 40734, Tutanak Tarihi : 30.06.2015

1- 338 sayılı ek ilamın 2 inci konusuyla; İl Özel İdaresi personeline yiyecek yardımının yemek verme yerine, para ile temsil edilen araçlar (ticket) vasıtasıyla, ………. Kurumsal A.Ş.’den yapılması ve firmaya yapılan ödemelerin tamamına kamu zararı olarak tespit edilerek toplam ………. TL kamu zararına neden olunduğu gerekçesiyle tazmin hükmü verilmiştir.

Temyiz dilekçesinde özetle:2012 yılı içerisinde ………. İl Özel İdaresi memurlarına öğle yemeği yardımının yemek verme yerine, para ile temsil edilen araçlar (ticket) vasıtasıyla yapıldığının görüldüğü, bu durumun 11.12.1986 tarih ve 19308 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Memurlara Yapılacak Yiyecek Yardımı Yönetmelik esasları dahilinde olmadığını, yemek hizmetini memurlara özgülemeyen lokanta ve benzeri yerlere bu amaçla herhangi bir ödeme yapılamayacağını, dolayısıyla yemek yardımı kapsamında yapılan ………. TL ödemenin kamu zararı olduğu ve sorumlulardan müştereken ve müteselsilen faizleri ile birlikte temyiz yolu açık olmak üzere ödettirilmesine karar verildiğini, İdare 2012 yılında memurlara öğle yemeği yardımı için; 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu maddede belirtilen idarelerin kullanımında bulunan her türlü kaynaktan karşılanan mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalelerinin bu kanun hükümlerine göre yürütüleceği hüküm altına alınmış, aynı maddenin (a) bendinde ise genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, özel idareler ve belediyeler Kanun kapsamında yer alan kuruluşlar arasında sayıldığından, ayrıca, söz konusu Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan “Hizmet” tanımı kapsamında yemek hazırlama ve dağıtım hizmetlerine de yer verildiğinden ilgili Kanun çerçevesinde hizmet alım ihalesi yapmış ve ………. Kurumsal Hizmetler A.Ş. firmasıyla sözleşme imzaladığını, Maliye Bakanlığınca yayımlanan (2) sıra nolu 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğinde göre yemek yiyen memurlardan ek göstergelerine göre yemek bedeli alındığını, Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği’nin 4’üncü maddesinde; “Yiyecek yardımının gerektirdiği giderler, yemek maliyetinin yarısını aşmamak üzere bu yönetmelik kapsamına dahil memur adedine göre, kurum bütçelerine konulacak ödeneklerle karşılanır. Yemek bedelinin bütçeden karşılanmayan kısmı yemek yiyenlerden alınır.” denilmekle birlikte, aynı yönetmeliğin 5, 6 ve 7’nci maddeleri yemek yardımının, memurlara kurumlarca oluşturulacak yemek servisleri aracılığıyla verilmesine göre düzenlendiği, servisler aracılığı ile verilen ve yarısı yemek yiyenlerden alınacağı belirtilen yemek maliyetinin nasıl belirleneceği ise Yönetmeliğin 9’uncu maddesinde “Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin uygulanmasında, kurum kadrolarında olup, yemek servisinde görevlendirilen personel giderleri, kira, amortisman, su, elektrik ve havagazı giderleri yemek maliyetine dahil edilmez.” hükmü yer almakta; 4734 sayılı Kamu İhale Kanun’nun 4’üncü maddesine göre de yemek ihtiyacının ihale yolu ile temini mümkün bulunmaktadır. Yemek yiyenlerden yarısının alınacağı belirtilen yemek bedelinin, Yönetmeliğin 9’uncu maddesi ile yemek maliyetine dahil edilmeyecek unsurların düşülmesi, kalan tutarın yarısının yemek yiyenlerden alınması gerekir dense de, İhale yolu ile yapmış olduğumuz bu yemek hizmeti alımında ise bu unsurlara tekabül eden payın hesabı mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle yemek maliyetinin büyük kısmını oluşturan bu unsurlara tekabül eden tutardan sonra kalan kısmın yarısına tekabül edeceği düşünülen Maliye Bakanlığınca yayımlanan (2) sıra nolu 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliğinde göre memur bordrolarından kesinti yapıldığını, Memurlara yemek yardımı için 2012 yılı İl Özel İdare Bütçesine konulmuş ödenek aşılmamıştır. Bütçe Uygulama Talimatında belirtilen tutarlar kadar yemek yiyen memurlardan tahsil edildiğini, İl Özel İdaresi 5302 sayılı kanuna göre İlin geneline hizmet vermekte ve mevcut personelimizin %70’i teknik elaman olduğu için merkez köylerde ve ilçelerde mesai geçirmektedir. Yapı itibariyle tüm personelimizi öğlen yemek yemesi için bir ana merkezde toplamamız fiili olarak imkansız olduğunu, Sözleşme yapmış olduğu firma, İl genelinde anlaşma yaptığı çeşitli lokantalar aracılığıyla personele yemek yeme imkanı sağladığını, Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliğine aykırı olarak memurlara nakden bir ödeme yapılmadığını, Hükmedilen kararda yapılan harcamanın tümü kamu zararı olarak çıkartıldığını, Bu halde 657 sayılı Kanunun 212 nci maddesine göre Memurlara yapılacak yemek yardımından hiçbir şekilde faydalanmamış olacağını, Sayıştay denetimleri geleceğe yönelik, yapıcı, öneri getiren, kamu yönetiminin iyileştirilmesini amaçlayan çağdaş bir denetim olduğu için İdare olarak yapacağımız işlemler ve uygulamalarda yol gösterici olarak Sayıştay Temyiz Kurulu Kararlarını da temel alırız. Yaptığımız uygulamaların mevzuatlara ve hukuka uyar olduğu teyidi yine aynı konu ile ilgili Sayıştay Temyiz Kurulu Kararlarında yer almıştır, (örnek Sayıştay Temyiz Kurulu Kararları: 25.01.2011 tarih ve 32822 tutanak nolu, 28.02.2012 tarih ve 34467 tutanak nolu, 10.04.2012 tarih ve 34773 tutanak nolu, 25.12.2012 tarih ve 35990 tutanak nolu kararlar) ve yine 26.06.2012 tarih ve 35309 tutanak nolu Sayıştay Temyiz Kurulu kararında “Yiyecek Yardımı Yönetmeliğine göre yemek yardımının yapılabilmesi için, Yönetmelikte belli şartlar öngörülmüştür. Kurum bütçelerine memurlara yiyecek yardımı yapılması amacıyla konulan ödenekten ancak, memurlara yemek vermek üzere kurulan yemek servisi, yardım sandığı, dernek veya bu mahiyetteki kuruluşlara ödeme yapılabileceği düzenlemesi bulunmakla birlikte, bütçeye bu maksatla konulan ödeneğin aşılmaması, Bütçe Uygulama Talimatına göre memurlardan ek göstergelerine göre yemek karşılığı alınması gereken miktarın alınması şartıyla, ihale yapılmak suretiyle de memurlara yiyecek yardımı yapılması mümkündür.” ifadesi yer almaktadır. Bu konu ile ilgili en son çıkan 07.01.2014 tarih ve 38179 nolu Sayıştay Temyiz Kurulu kararında, bu yolla verilen yemek yardımının yemek yiyenlerden yemek maliyetinin yarısının alınması kararı gereğince İdaremiz son Sayıştay Temyiz Kurulu Kararından sonra yapmış olduğu 2015 yılı yemek ihalesinde memurlardan maliyetin yarısını tahsil etmiştir.4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu, Kamusal mal, hizmet ve yapım işlerinin gerçekleştirilmesinde izlenecek usul ve esasları belirleyen bir “usul” yasasıdır Kurumum tarafından ihale komisyonunda görevlendirilmiş olmam, İhale Onay belgesinde belirtilen iş veya işlemin kanunda belirtilen ilkeler çerçevesinde yerine getirilmesini sağlamaktır. İdarenin karar aldığı bir işlemin esasına yönelik bir değerlendirmede bulunmam, idarenin kararına yönelik ” Yerindenlik Denetimi” yapacağım anlamı taşır ki; bu durum yürürlükteki mevzuata aykırı olduğu gibi, kamu hiyerarşisine de aykırı olduğunu ,Görevlendirildiğim ihalelerdeki sorumluluğu 4734 sayılı kanunun 5. Maddesinde belirtilen “İdareler, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur.” Bahse konu ihalelerde ihale komisyon teknik üyesinin sorumluğu, ihale yasasıyla belirlenen temel ilkelere uygun ihaleyi yaptığını, İhale Komisyonu, mevzuatı gereği İhale Yetkilisi (Harcama Yetkilisi) tarafından Kamu İhale Mevzuatına uygun olarak görevlendirildiği İhaleyi kanunda belirtilen koşullarda yapmak ile sorumludur. Komisyon üyesinin sorumluluğu sadece görevli olduğu ihaleyi, Kamu İhale Mevzuatının hükümlerine göre yapmak ile sınırlıdır. Kamu Görevlisinin alınmış olan ihale kararını sorgulama yetkisi meri mevzuatımıza göre mümkün değildir. İhale yapılmak suretiyle de memurlara yemek verme hizmet alımı mümkün olduğu için görevlendirilmiş olduğum ihalede görevimi Kamu İhale Mevzuatına göre yerine getirdiğini belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmektedir.

Sayıştay Başsavcılığı karşılama yazısında: “Dilekçesinde: “Özel İdareleri bünyesinde çalışan İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü personeline Özel İdare Bütçesinden yapılan yiyecek yardımının; 5902 sayılı Kanun’un 18/3. maddesine 4734 sayılı Kanunun 2,4 ve 5. maddelerine, Maliye Bakanlığı 2012 yılı 2. seri nolu Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama tebliğine, Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliğinin 4,5,6 ve 7. maddeleri ile dilekçesinde belirtilen Sayıştay Temyiz Kurulu emsali kararlarına uygun olduğunu ileri sürerek tazmin kararının kaldırılmasını” istemektedir.5902 sayılı Kanun’un 18/1-3-4. maddesinde belirtilen hususlar ile 657 sayılı Kanun’un 212. maddesine istinaden çıkarılan Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliğinin 4. maddesi ve Maliye Bakanlığı 2012 yılı 2. seri nolu Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama tebliği hükümleri gereği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü personelinin maaşından yemek bedelinin %50 kesilerek tahsil edilmesi hususu göz önünde bulundurularak Özel İdare Bütçesinden ödenen yemek bedeli yasaya uygundur. Ayrıca benzeri olaylarla ilgili Sayıştay Başkanlığı Temyiz Kurulu’nun birden fazla örnek kararları bulunmaktadır. Bu durum karşısında tazmin hükmünün kaldırılmasına karar verilmesinin uygun olacağı görüşündeyim.” Denilmiştir.

Rapor dosyası ve eki belgelerin incelenmesi sonucu:657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 212 nci maddesinde: “Devlet memurlarının hangi hallerde yiyecek yardımından ne şekilde faydalanacakları ve bu yardımın uygulanması ile ilgili esaslar Maliye Bakanlığı ile Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığının birlikte hazırlayacakları bir yönetmelik ile tesbit olunur.” hükmüne yer verilmiş ve bu hüküm uyarınca hazırlanan Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği’nin “Amaç” başlıklı 1 inci maddesinde, bu Yönetmeliğin amacının, Devlet Memurlarının yiyecek yardımından hangi hallerde, ne şekilde faydalanacaklarını ve bu yardımın uygulanması ile ilgili esasları belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2 nci maddesinde, bu Yönetmeliğin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlar hakkında uygulanacağı; “Yardım Şekli” başlıklı 3 üncü maddesinde, yiyecek yardımının yemek verme şeklinde yapılacağı, bu yardım karşılığında nakden bir ödemede bulunulamayacağı; “Yardımın Şartları” başlıklı 5 inci maddesinde; Kurum bütçelerine yiyecek yardımı karşılığı olarak konulan ödeneğin, memurlara yemek vermek üzere kurulan yemek servisi, yardım sandığı, dernek veya bu mahiyetteki kuruluşa ödeneceği, yemek servisi, yiyecek yardımından faydalanabilecek personel sayısının asgari 50 olması ve yemekhane için elverişli yer bulunması şartıyla atamaya yetkili amirin onayı ile kurulabileceği hükümlerine yer verilmiştir.Söz konusu ödemenin dayanağı olarak gösterilen Yönetmelik’te yer alan düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda, 657 sayılı Kanun’a tabi Karşıyaka Belediye Başkanlığı personeline yapılacak yiyecek yardımının kupon, kart, fiş, ticket gibi para temsili araçlar sağlanarak dışarıdan temin edilmesi şeklinde yapılması mümkün değildir.4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, mal veya hizmet alımları ile yapım işleri ihalelerinin bu Kanun hükümlerine göre yürütüleceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun’un tanımlar başlıklı 4 üncü maddesinde de, “Bu Kanunun uygulanmasında Hizmet: Bakım ve onarım, taşıma, haberleşme, sigorta, araştırma ve geliştirme, muhasebe, piyasa araştırması ve anket, danışmanlık, tanıtım, basım ve yayım, temizlik, yemek hazırlama ve dağıtım, toplantı, organizasyon, sergileme, koruma ve güvenlik, meslekî eğitim, fotoğraf, film, fikrî ve güzel sanat, bilgisayar sistemlerine yönelik hizmetler ile yazılım hizmetlerini, taşınır ve taşınmaz mal ve hakların kiralanmasını ve benzeri diğer hizmetleri, .. ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.İhale dokümanında yer alan bilgilere göre, para temsili araçlar ile yemek ihtiyacının dışarıdan karşılanması, Kamu İhale Kanunu’nun yukarıya alınan hizmet tanımı kapsamında bulunmamaktadır.5018 sayılı Kanun’un 71. maddesi 1. fıkrasında kamu zararı tanımlanmış, 2. fıkrasında da bu zararın belirlenmesinde esas alınacak kriterler düzenlenmiştir. 5018 sayılı Kanun’da, “Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması” işlemi de kamu zararının belirlenmesinde esas alınacak kriterlerden birisi olarak sayılmıştır. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, para temsili araçlar ile yemek ihtiyacının dışarıdan karşılanması ile ilgili belediyenin işlemi, Yiyecek Yardımı Yönetmeliği ve Kamu İhale Kanunu’na aykırı olduğundan, bu işlem neticesi yapılan ödeme, mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme mahiyetindedir. Ayrıca, müteahhit ve belediye memurlarına yapılan ödeme işlemi neticesinde de kamu kaynağında azalma meydana gelmiş ve kamu zararı oluşmuştur.Bu nedenlerle, söz konusu ödemenin tamamının tazminine karar verilmesi gerekir. Dolayısıyla mevzuat hükümlerine aykırı olarak gerçekleştirilen ihale bedelinin tamamına tazmin hükmü verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.Bu itibarla, sorumlu iddialarının reddedilerek 1.Daire tarafından 338 sayılı ek ilamın 2 nci maddesiyle verilen tazmin hükmünün TASDİKİNE ( 2.Daire Başkanı ………. ile Üye ……….’ın temyiz başvurusunda bulunanların iddialarından ticket uygulaması ile nakden harcama değil ayni olarak anlaşmalı firmalardan yemek yenildiği, ihalenin usulüne göre yapıldığı ve tüm ihale bedeline kamu zararı demenin personelin yemek yardımından yararlanamayacağı sonucunu doğuracağı ve bununda anayasanın eşitlik ilkesine aykırı sonuçlar doğuracağını belirtmiştir.Personelin yemek ihtiyacının karşılandığı ve ortada firmanın bir maliyete katlandığı açıktır. Firma idarece sözleşme ve şartnamede belirtilen şartları yerine getirerek verilmesi gereken hizmeti yerine getirmiştir. Personelin bu yemek maliyetinin yarısını karşılaması gerektiği yönetmelik hükmü gereğidir. Ayrıca yemeğin yenilmeyip nakden bir ödemenin yapıldığı da tevsik edilmiş değildir.657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Yiyecek Yardımı” başlıklı 212 inci maddesi uyarınca çıkanları Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği’nin “Yemek Servisi Giderleri” başlıklı 4 üncü maddesinde.”Yiyecek yardımının gerektirdiği giderler, yemek maliyetlerinin yarısını aşmamak, üzere bu yönetmelik kapsamına dahil memur kadrosu adedine göre kurum bütçelerine konacak ödeneklerle karşılanır.Ödenek dağıtımı yemek servisi kurulacak kurumdaki memur sayısı dikkate alınmak suretiyle yapılır. Yemek bedelinin bütçeden karşılanamayan kısmı yemek yiyenlerden alınır. 2255 sayılı ‘Bazı Kamu Personeline Tayın Bedeli Verilmesi Hakkındaki Kanun’a göre tayın bedeli verilen personel İle sözleşmeli olarak çalıştırılanların, bu yönetmeliğe göre yiyecek yardımı yapılan yemek servislerinde yemeleri halinde yemek bedelinin tamamı-kendilerinden alınır.’ denilmektedir.Öte yandan “2012 yılı Bütçe Kanununu eklenen ve Bazı Ödeneklerin Kullanımına ve Harcamalara İlişkin Esasları Düzenleyen (E) Cetveli” nin 34.maddesinde “657 sayılı Kanunun 212 nci maddesine dayanılarak hazırlanan ve 19/11/1986 tarihli ve 86/11220 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliğinin 4 üncü maddesi uyarınca yemek maliyetlerinin yarısını aşmamak üzere kurum bütçelerinden yapılan yemek yardımı Ankara, İstanbul ve İzmir illerinin büyükşehir belediyesi sınırları içinde görev yapan personel için yemek maliyetlerinin azami üçte ikisi olarak uygulanabilir.” Denilmiştir.Buna göre kurum bütçesinden kadrolu memurların her gün yiyebileceği ihtimaline karşılık konulan yiyecek yardımı ödeneğinden yemek maliyetinin yarısını aşmamak üzere harcama yapılabileceğinden, yemek maliyetinin bütçeden karşılanamayacak olan kısmı yemek yiyenlerden karşılanacaktır. Yemek yiyenlerden alınacak yemek ücretleri tarifesi ise. her yılbaşında Bütçe Uygulama Talimat) ile asgari rakamlar üzerinden belirlenmekte olup. kurumlar yemek maliyetinin kalan kısmını karşılayacak şekilde bu rakamların daha üstünde fiyatlar tespit edebilecektir.Bu nedenle Bütçe Uygulama Talimatı ile belirlenen miktarlar en az alınması gereken miktarı ifade etmektedir. Eğer Bütçe Uygulama Talimatında belirtilen miktarlar üzerinden kişilerden tahsil edilen bedel, yemeğin maliyetinin kalanını karşılamaya yetmiyorsa, kişilerden tahsil edilen miktarın yemeğin maliyetinin kalan kısmını karşılayacak şekilde artırılması veya yemeğin maliyetinin düşürülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yemek maliyetinin yarısından fazla bir miktarı bütçeden karşılanmış olacaktır ki bu da yukarıda ifade edilen Bütçe Kanunu hükmüne aykırıdır. Kaldı ki devlet memurlarının yiyecek yardımından hangi hallerde, ne şekilde faydalanacaklarını ve bu yardımın uygulanması ile ilgili esasları belirlemek amacıyla hazırlanan Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği’nin “Yardım Şekli” başlıklı 3 üncü maddesinde yiyecek yardımının yemek verme şeklinde yapılacağı ve bu yardım karşılığında nakten bir ödemede bulunulmayacağı açık bir şekilde ifade edilmektedir.Zira,-bahsi geçen Yönetmeliğin “Yardımın Şartları” başlıklı 5. maddesinde yer alan: “Kurum bütçelerine yiyecek yardımı karşılığı konulan ödenek memurlara yemek vermek üzere kurulan yemek servisi, yardım sandığı, dernek veya bu mahiyette kuruluşa ödenir/’ hükmü karşısında, özel firmalardan yemek teminine açıkça cevaz verilmediği anlaşılmakta ise de bunun Kanunda öngörülmüş sosyal bir hak oluşu, bu hakkın bir şekilde yerine getirilmesi gerekliliği; aksi halde, yemek yardımından yemek vermek üzere kurulan yemek servisi, yardım sandığı, dernek veya bu mahiyetteki kuruluş vasıtasıyla faydalanan memurlara nazaran Kanunda öngörülmüş bir haktan mahrum bırakılma gibi eşitlik İlkesine aykırı bir durumun söz konusu olacağı hususları göz önüne alındığında, bu tür bir uygulamanın memur lehine değerlendirilerek kabul edilmesi gerekmektedir.Dolayısıyla yemek yardımından yararlananlardan yemek maliyetinin yarısının kesilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Kamu zararı tutarı yemek maliyetinin yarısı ile personelden kesilen bütçe uygulama talimatı rakamı arasındaki farkın olması gerekmektedir. Ayrıca bu açıklamalar çerçevesinde ihale komisyonunda yer alan şahıslarından da sorumlu olmamaları gerektiği sadece ödeme emrini imzalayan gerçekleştirme görevlisi ve harcama yetkilisinin sorumlu olması gerektiği düşünülmektedir. Bu itibarla; tüm ihale tutarının (personelin ödediği tutar düşülmüştür) kamu zararı olamayacağı maliyetin yarısının kamu zararı olması gerektiği ve sorumluluğunda yeniden ele alınması için 1.Daire tarafından 338 sayılı ek ilamın 2.maddesine ilişkin verilen kararın bozularak daireye gönderilmesi gerektiği yönündeki ayrışık görüşlerine karşı,Üyeler ………., ………., ……….’ın 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 212. maddesine dayanılarak çıkarılan Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği’nin Yemek Servisi Giderleri başlıklı 4. maddesinde; “Yiyecek yardımının gerektirdiği giderler, yemek maliyetlerinin yarısını aşmamak üzere, bu yönetmelik kapsamına dahil memur kadrosu adedine göre kurum bütçelerine konacak ödeneklerle karşılanır. Ödenek dağıtımı yemek servisi kurulacak kurumdaki memur sayısı dikkate alınmak suretiyle yapılır. Yemek bedelinin bütçeden karşılanmayan kısmı yemek yiyenlerden alınır. 2155 sayılı Bazı Kamu personeline Tayın Bedeli verilmesi Hakkındaki Kanuna göre tayın bedeli verilen personel ile sözleşmeli olarak çalıştırılanların, bu yönetmeliğe göre yiyecek yardımı yapılan yemek servislerinde yemeleri halinde yemek bedelinin tamamı kendilerinden alınır.” denilmektedir. Buna göre, kurum bütçesinden kadrolu memurların her gün yiyebileceği ihtimaline karşılık konulan yiyecek yardımı ödeneğini aşmamak üzere harcama yapılabilecektir. Yemek maliyetinin bütçeden karşılanamayacak olan kısmı yemek yiyenlerden karşılanacaktır. Yemek yiyenlerden alınacak yemek ücretleri tarifesi ise, her yılbaşında Bütçe Uygulama Talimatı ile asgari rakamlar üzerinden belirlenmekte olup, kurumlar yemek maliyetinin kalan yarısını karşılayacak şekilde bu rakamların daha üstünde fiyatlar tespit edilebilecektir. Resmi Gazetede yayımlanan 2012 yılına ilişkin (1) Sıra Nolu Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Talimatında yer alan asgari yemek bedelleri üzerinden yemek katkı payı kesildiği görülmüştür. Bütçeye konulan ödenekler gerçek anlamda bir maliyet olmayıp bütçe hazırlama rehberine göre personel sayısı dikkate alınarak hazırlanan standart maliyeti ifade etmektedir. Dolayısıyla bütçeye ödenek, yemek maliyetinin yarısını aşmayacak şekilde tespit edilip konulmaktadır. Söz konusu olayda Yiyecek yardımı yönetmeliğindeki amaç, konulan ödeneğin belediyenin yılı bütçesine, belediye bütçe muhasebe usul ve yönetmeliğine uygun olarak ihale yolu ile alım yapılmak suretiyle yerine getirilmiş olup konulmuş ödenek aşılmadığından ve Bütçe Uygulama Talimatında belirtilen tutarlar yemek yiyen memurlardan tahsil edildiğinden verilen tazmin hükmünün KALDIRILMASI gerekir yönündeki ayrışık görüşlerine karşı,) oyçokluğuyla 30.06.2015 tarihinde karar verildi.

Temyiz Kurulu Kararı ,Yılı : 2009, Dairesi : 3, Dosya No : 37780, Tutanak No : 40497,Tutanak Tarihi : 05.05.2015

Dosyada mevcut belgelerin okunup incelenmesinden sonra gereği görüşüldü;1178 sayılı ilamın 2. maddesiyle Belediye eski Başkanı Ömer ŞENGÖL’ün şahsi yazılı talimatı ile Eğirdir Belediye Spor Kulübü Derneğine nakdi yardım yapılması nedeniyle 500.500,00 TL’ye tazmin hükmü verilmiştir.Dilekçi dilekçesinde özetle; 5393 sayılı Belediye Kanununun 14. maddesinde belediyelerin mahalli ve müşterek nitelikte olmak şartı ile gençlik ve spor hizmetlerini yapmak veya yaptırmakla amatör spor kulüplerine malzeme vermek ve gerekli desteği sağlamakla görevli ve sorumlu kılındığını, gerekli desteği sağlamak tabirinin aynı zamanda nakdi yardımı da kapsadığını,5018 sayılı kanunun 29. maddesi hükmüne dayanılarak çıkarılan 2006/10656 karar sayılı Demek, Vakıf, Birlik, Kurum, Kuruluş, Sandık ve Benzeri teşekküllere Genel Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerinin Bütçelerinden Yardım Yapılması Hakkındaki Yönetmeliğin 4. maddesinin ( c ) bendinde de “Yardım İdare bütçelerinden teşekküllere yapılacak nakdi yardımı ifade eder” denilmek suretiyle nakdi yardıma imkan tanındığını,Gerek 5393 sayılı kanunun 14. maddesi ve gerekse de 5018 sayılı kanunun 29. maddesi hükmüne göre çıkarılan ve yukarıda belirtilen yönetmelik hükümleri birlikte değerlendirildiğinde belediye bütçesinde yer almak ve mahalli ve müşterek olmak şartı ile amatör spor kulüplerine belediye bütçesinden nakdi yardım yapılmasının hukuka uygun olduğunu, İlama konu nakdi yardımın Belediye Meclisince onaylanan belediye bütçesinden yapılmış olup, nakdi yardım yapılan Eğirdir Belediyespor Kulübü Derneğinin amatör nitelikte ve beldeye ait mahalli ve müşterek yapıda olduğunu, Yüksek Mahkemenin birçok temyiz kararında da yukarıda belirttiği görüşlere aynen yer verilerek tazmin hükümlerinin kaldırıldığını,İlamın gerekçe kısmında belirtilen İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 30/11/2005 tarih ve B050MAH650002/128551-82884 sayılı yazısının bir görüş yazısı olup, 5018 sayılı kanunun 29. maddesine göre çıkarılan ve yukarıda belirtilen yönetmelik yürürlüğe girmeden yazıldığını, bu yazının tazmin hükmüne gerekçe olarak sunulmasının Yüksek Kurulun benzer olaylarda verdiği temyiz kararlarına aykırı olduğunu, ayrıca belirtilen görüş yazısının açıkça yönetmelik hükümleri ile çeliştiğini belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını istemiştir.

Sayıştay Savcılığı; “Temyiz talebinin yerinde olmadığı değerlendirilmektedir. Çünkü, yapılan yardım nakdi olup, Belediye Kanununa göre spor kulüplerine yalnızca ayni yardım yapılabilir. Diğer taraftan yapılan yardım 5018 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi ve Yönetmeliği kapsamında yapılmadığından bu çerçevede değerlendirilmesi de mümkün değildir. Ayrıca, temyiz talebinde ileri sürülen hususlar sorgu aşamasında yapılan savunmalarla benzer olup, ilamda değerlendirilen hususlardır. Temyiz talebinin reddi ile Daire kararının tasdik edilmesi uygun olur.” şeklinde görüş bildirmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin görev ve sorumlulukları” başlıklı 14 üncü maddesinin (b) bendinde:

“Belediye, mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla;

b) …. gerektiğinde, öğrencilere, amatör spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor karşılaşmaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara belediye meclisi kararıyla ödül verebilir. Gıda bankacılığı yapabilir.” denilmektedir.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun “Bütçelerden Yardım Yapılması” başlıklı 29 uncu maddesine istinaden çıkarılan ve 2006/10656 sayılı Bakanlar kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Dernek, Vakıf, Birlik, Kurum, Kuruluş, Sandık ve Benzeri Teşekküllere Genel Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerinin Bütçelerinden Yardım Yapılması Hakkında Yönetmeliğin 5 inci maddesinde;

“Yardım yapılabilme şartları

MADDE 5 – (1) İdarelerce teşekküllere yardım yapılabilmesi için;

a) İdare bütçesinde bu amaçla ödenek tefrik edilmiş olması,

b) Yardımlarda kamu yararı gözetilmesi, yardımların öncelikle toplumun ihtiyaç ve sorunlarına çözüm sağlaması ile toplumsal gelişmeye katkıda bulunulmasına yönelik olması,

c) Teşekkülün, yardımı yapacak idarenin görev alanına giren konularda faaliyet göstermesi,

ç) Teşekkül ile yardım yapacak idare arasında protokol yapılması,

d) Teşekkülün, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan olmaması,

e) Teşekkülün, Anayasa ve kanunlarla yasaklanmış faaliyetlerde bulunmamış olması,

f) Teşekkülün, üyelerine veya ortaklarına kazanç paylaşımı veya kâr dağıtımı amacının bulunmaması, gerekir.” denilmektedir.

5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun Yardım ve İşbirliği başlıklı 10’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında;“5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun hükümleri saklı kalmak üzere, dernekler kamu kurum ve kuruluşları ile görev alanlarına giren konularda ortak projeler yürütebilirler. Bu projelerde kamu kurum ve kuruluşları, proje maliyetlerinin en fazla yüzde ellisi oranında aynî veya nakdî katkı sağlayabilirler.” denilmekte,5253 sayılı Dernekler Kanunu’na dayanılarak çıkarılan ve 31.03.2005 tarih-25772 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Dernekler Yönetmeliği’nin “Kamu Kurum ve Kuruluşları İle Yürütülen Ortak Projeler” başlıklı 91’inci maddesinde ise; “Derneklerin, görev alanlarına ilişkin konularda kamu kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği yapabilmesi, ortak bir projenin yürütülmesi şeklinde olur. Ancak, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun hükümleri saklıdır. Projelerin, toplumun ihtiyaç ve sorunlarına yönelik çözümler üretecek ve toplumsal gelişmeye katkı sağlayacak nitelikte olması şarttır. Yapılacak protokol çerçevesinde, projenin yürütülmesinden sorumlu olan, kamu kurum ve kuruluşu ile derneğin eşit sayıda temsilcilerinden oluşan ve tercihen koordinatörlüğünü dernek temsilcilerinden birinin yaptığı bir proje yönetim grubu oluşturulur. Protokolde, proje yönetim grubunda proje saymanı olarak dernek saymanının yer alması zorunludur. Proje yönetim grubu, yapılan protokol ve projenin örneğini EK- 23’de gösterilen Proje Bildirimine ekleyerek, protokol tarihini izleyen bir ay içinde projenin tarafı olan dernek merkezinin bulunduğu yerin valiliğine vermekle yükümlüdür.Kamu kurum ve kuruluşları ile dernekler yürütecekleri ortak projelerde kendi kanunlarında aksine hüküm bulunmadığı hallerde, ortaklık anlaşması çerçevesinde, proje maliyetine sağlayacakları nakdi katkıları ortak bir hesapta bloke ederler. Kamu kurum ve kuruluşları projelere en fazla ayni veya nakdi yüzde elli katkıda bulunabilirler. Kamu kurum ve kuruluşları proje süresini geçmemek şartıyla, ortak projeye arsa tahsisinde bulunabilir. Proje çerçevesinde yapılacak harcamaların bir bankada açılacak ortak bir hesaptan yapılması, harcamaların belgelendirilmesi ve bu belgelerin asıl suretlerinin dernekler ile ilgili kamu kurum ve kuruluşunda saklanması zorunludur.….” denilmektedir.5393 sayılı Belediye Kanunu’nda amatör spor kulüplerine ayni olarak yardım yapılmasını öngörülmüştür. Bu hükümler çerçevesinde, amatör spor kulüplerine ayni yardım yapılabilecek, bunun yanı sıra ulaşım, araç, gereç vb. her türlü destek sağlanabilecek, ancak nakdi yardım yapılamayacaktır.5018 sayılı Kanunun 29’uncu maddesine göre derneklere nakdi yardım yapılabilmesi için ise; derneğin kamu kurumunun görev alanına giren konularda faaliyet göstermesi, kamu kurumunun görev alanına giren konularda ortak proje yürütülmesi ve dernek ile idare arasında bir protokol yapılması gerekmektedir. Eğirdir Belediye Spor Kulübü Derneğine yapılan nakdi yardım, 5018 sayılı Kanuna göre çıkarılan Yönetmelikte ve Dernekler Yönetmeliğinde istenilen uygulamaların hiçbirine uygun olarak yapılmamıştır. Dilekçiler her ne kadar benzer konularda Temyiz Kurulu’nun tazmin hükmünün kaldırılmasına ilişkin kararları olduğunu belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını istemişlerse de; aynı konuda yargı organlarınca verilen kararlar şahsına, olayına ve dönemine münhasır olduğundan, mahkeme kararlarına göre üçüncü kişiler hakkında işlem yapılması mümkün bulunmamaktadır. Bu itibarla dilekçi iddialarının reddedilerek 1178 sayılı ilamın 2. maddesi ile verilen tazmin hükmünün TASDİKİNE, Karar verildiği 05.05.2015 tarih ve 40497 sayılı tutanakta yazılı olmakla işbu ilam tanzim kılındı.

Temyiz Kurulu Kararı ,Yılı : 2011, Dairesi : 6,Dosya No : 38626, Tutanak No : 40287, Tutanak Tarihi : 14.04.2015

63 sayılı İlam’ın 11’inci maddesi ile, “Park ve Bahçeleri Sorumluluğu Altında Bulunan Alanların Sulanması” hizmet alım işinde gün bazında eksik personel çalıştırılması ve eksik çalıştırılan personel için teknik şartnamede düzenlenen cezanın uygulanmaması nedeniyle 3.800,00-TL’ye tazmin hükmü verilmiştir. Dilekçiler göndermiş oldukları ortak dilekçelerde özetle, Teknik Şartnamenin A.12’nci maddesinde “İdare işin yoğunluğuna göre ihale teklif miktarını geçmemek üzere elemanların sayısını azaltıp artırmaya yetkilidir.”; B.9’uncu maddesinde ise “İdare çalışan elemanlarda yetersizlik ve disipline uygunsuzluk görmesi halinde en kısa zamanda işten uzaklaştırılmasını ve yerine yeni eleman görevlendirilmesini talep ettiği taktirde İş Kanunu ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde gereken işlemi yapmakla yükümlüdür.” denildiğini;Teknik elemanların işe giriş ve çıkışları incelendiğinde 6 gün ve 11 gün gibi kısa sürelerde yeni eleman takviyesinin yapıldığını ve bu sürelerde idarenin bir zararının oluşmadığını; Yukarıda bahsedilen şartname hükümleri gereğince teknik elemanların işe giriş ve çıkışlarda ortalama bir haftalık kısa sürede yeni eleman takviyesinin yapıldığını, teknik elemanların kısa süreli işe giriş-çıkışlarında iş gücü eksiği görülmediğinden dolayı idarenin kanaati neticesinde ceza kesme gereği duyulmadığını belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmişlerdir. Başsavcılık karşılama yazısında; “Bahse konu işe ait teknik şartnamenin “Aksaklıklar Neticesinde Yapılacak İşlemler ve Cezalar” başlıklı maddesinin C-6 fıkrasında; yüklenicinin taahhüt edilen ziraat mühendisi veya teknikeri işbaşında bulundurmadığı taktirde her bir personel için günlük 100 TL ceza ödemesi gerektiği düzenlemesi mevcuttur. Bu nedenlerle, yasal dayanağı bulunmayan temyiz talebinin reddedilerek Daire Kararının tasdikine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.” denilmiştir. Karaosmanoğlu İnşaat Hizmet Taahhüt A.Ş. yüklenimindeki “Park Ve Bahçeleri Sorumluluğu Altında Bulunan Alanların Sulanması” hizmet alım işine ait teknik şartnamenin “Teknik Personel Çalıştırılması” başlıklı A-2 maddesinde, yüklenicinin Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğü sorumluluğundaki işlerin takibini yapmak için 4 adet Ziraat Mühendisleri Odasına kayıtlı ziraat mühendisi, 4 adet tekniker çalıştırmak zorunda olduğu, belirtilmiş olup; teknik şartnamenin “Aksaklıklar Neticesinde Yapılacak İşlemler ve Cezalar” başlıklı maddesinin C-6 fıkrasında ise; “Yüklenici söz konusu iş için taahhüt edilen 4 adet ziraat mühendisi ve 4 adet teknikeri çalıştırmaz ise her bir teknik personel için günlük 100 TL/gün ceza uygulanır.” hükmü yer almaktadır.Rapor dosyası ve ekli belgelerin incelenmesi neticesinde; anılan işte teknik personelin eksik çalıştırıldığı sürelerin, bahse konu personelin işten çıkış ve işe giriş tarihleri arasındaki ortalama bir haftalık süreler olduğu görülmüştür. Hayatın genel akışı içerisinde, işten ayrılan bir personelin yerine işe uygun yeni personelin hemen bulunması mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla işten ayrılma ve işe alınma tarihleri arasında belli süreler olması olağandır. Bahse konu işte de bu süreler kısa tutulmak suretiyle iş gücü kaybı yaşanmamıştır. Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumuna beyanları ile oluşan Sosyal Güvenlik Prim Bildiriminde personelin yer almaması o personelin çalıştırılmadığı anlamına da gelmemektedir. Anılan nedenlerle, Karaosmanoğlu İnşaat Hizmet Taahhüt A.Ş. yüklenimindeki “Park Ve Bahçeleri Sorumluluğu Altında Bulunan Alanların Sulanması” hizmet alım işinde, gün bazında eksik personel çalıştırılması ve eksik çalıştırılan personel için teknik şartnamede düzenlenen cezanın uygulanmamasında mevzuata, sözleşmeye ve eklerine aykırı bir husus bulunmamaktadır. Bu itibarla, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 55’inci maddesinin 7’nci fıkrası uyarınca, yukarıda belirtilen hususların tekrar değerlendirilmesini teminen 63 sayılı İlam’ın 11’inci maddesi ile verilen tazmin hükmünün BOZULARAK DAİRESİNE TEVDİİNE (8. Daire Başkanı A.KARAMAZAKCADİK ile Üyeler R.DOĞAN ve Z.TÜYSÜZ’ün “Karaosmanoğlu İnşaat Hizmet Taahhüt A.Ş. yüklenimindeki “Park Ve Bahçeleri Sorumluluğu Altında Bulunan Alanların Sulanması” hizmet alım işine ait idari şartnamenin “Teklif ve sözleşme türü” başlıklı 19’uncu maddesinin 1’inci bendinde; “İstekliler tekliflerini, her bir iş kalemi için teklif edilen birim fiyatlarının miktarlarla çarpımı sonucu bulunan toplam bedel üzerinden birim fiyat şeklinde vereceklerdir. İhale sonucu, ihale üzerinde bırakılan istekliyle her bir iş kalemi için teklif edilen birim fiyatların miktarlarla çarpımı sonucu bulunan toplam bedel üzerinden birim fiyat sözleşme imzalanacaktır.” denilmektedir. Yüklenici ile İdare arasında imzalanmış olan teklif birim fiyat hizmet alımı sözleşmesinin “Cezalar ve sözleşmenin feshi” başlıklı 16’ncı maddesinde;

“16.1. İdare tarafından uygulanacak cezalar aşağıda belirtilmiştir:

16.1.1. Yüklenicinin işi süresinde bitirmemesi durumunda; idare tarafından (10) gün süreli yazılı ihtar yapılarak gecikilen her takvim günü için sözleşme bedelinin % 0,04 (Onbinde dört) oranında gecikme cezası uygulanır. Teknik Şartnamenin C- AKSAKLIKLAR NETİCESİNDE YAPILACAK İŞLEMLER VE CEZALAR maddesinde belirtilen cezalar uygulanacaktır. İdare tarafından kesilecek cezanın toplam tutarı, hiçbir durumda, sözleşme bedelinin % 30’unu geçmeyecektir.…” hükümleri bulunmaktadır. İşe ait teknik şartnamenin “Teknik Personel Çalıştırılması” başlıklı A-2 maddesinde, yüklenicinin Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğü sorumluluğundaki işlerin takibini yapmak için 4 adet Ziraat Mühendisleri Odasına kayıtlı ziraat mühendisi, 4 adet tekniker çalıştırmak zorunda olduğu, belirtilmiş olup; teknik şartnamenin “Aksaklıklar Neticesinde Yapılacak İşlemler ve Cezalar” başlıklı maddesinin C-6 fıkrasında ise; “Yüklenici söz konusu iş için taahhüt edilen 4 adet ziraat mühendisi ve 4 adet teknikeri çalıştırmaz ise her bir teknik personel için günlük 100 TL/gün ceza uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca, “Park Ve Bahçeleri Sorumluluğu Altında Bulunan Alanların Sulanması” hizmet alım işinde taahhüt edilen 4 adet ziraat mühendisi ve 4 adet teknikeri çalıştırmaz ise her bir teknik personel için günlük 100 TL/gün ceza uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle, verilen tazmin hükmünün Tasdikine karar verilmesi gerekir”, şeklindeki ayrışık görüşlerine karşı) Oyçokluğu ile, Karar verildiği 14.04.2015 tarih ve 40287 sayılı tutanakta yazılı olmakla işbu ilam tanzim kılındı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Danıştay 8. Daire, E. 1998/1426, K. 2000/4362, T. 06.06.2000

Ara10
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

             

ÖZÜ: Kamu yararına ayrılmış olan belediye taşınmaz mallarının bir hizmete tahsisi, tahsis şeklinin değiştirilmesi veya akar haline dönüştürülmesinin belediye meclisinin yetkisinde olduğu belirtilmiştir. Ancak, bir taşınmazın kamu yararına tahsis edilebilmesi için; kamu yararı amacının, yani tahsis edilme amacının, açık ve kesin olarak belirtilmesi, somut gerekçelere dayandırılması ve bu amaca elverişli olması gerektiği açıktır. Olayda, söz konusu tahsis kararının, somut bir ihtiyacın giderilmesine yönelik olarak ve somut gerekçelere dayanılarak alınması gerekirken, belediye meclisince ileri sürülen kullanılma amaçları gözönüne alındığında, aynı anda uygulanması mümkün olmayan ve birbiriyle çelişen ihtiyaçlar gerekçe gösterilerek alındığı görülmektedir. Bu durumda, somut bir ihtiyacın giderilmesine yönelik olmadığı görülen, meclis kararı uyarınca, taşınmazın tahsis şeklinin değiştirilmesinde kamu yararına uyarlık bulunmamaktadır.

İstemin Özeti: Mülkiyeti davalı idareye ait olan ve davacıların kiracısı olduğu, otopark içindeki otel ve pastanenin tahsis şekli değiştirilerek, akar halden çıkarılıp, kamu yararına tahsisine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada; belediyelerin, konukevi ve barınmaevi yapmaya ve de taşınmazların tahsis şeklini değiştirmeye yetkili olduğu, dava konusu olayda, söz konusu taşınmazın, somut bir amaca ve gerçek bir ihtiyaca cevap vermek üzere misafirhane ve barınma evi olarak tahsis edildiği, Konya 3. Sulh Mahkemesinin E:1996/279 sayılı dosyasında yapılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda da, taşınmazların teknik olarak, belirtilen hizmetleri görmeye uygun olduğunun belirtildiği, sonuç olarak davalı idarenin taşınmazın tahsis şeklini değiştirme yetkisi olduğundan, bu yetki somut bir amaca yönelik kullanıldığından ve taşınmazlar bu amaca hizmet etmeye uygun olduklarından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden Konya İdare Mahkemesinin 22.10.1997 gün ve 978 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu, karara dayanak oluşturan sosyal hizmetler ihtiyaç raporuna ilişkin Konya 3. Sulh Ceza Mahkemesi kararının, Yargıtay 6. Dairesince ve daha sonra Hukuk Genel Kurulunda, sosyal ihtiyaç raporunun birbiriyle çelişir tarzda hazırlandığı ve kullanılma amacı itibariyle birbirine ters düştüğü ve ters uygulama amacı sebebiyle davacının ihtiyacında samimi olmadığı gerekçesiyle bozulduğu öne sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

3194 sayılı İmar Kanununun 3. maddesinde herhangi bir sahanın her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamayacağı kuralı yer almıştır. Davacının kiracısı olduğu belediye oteli, lokanta ve pastanenin akar halinden kamu yararına çevrilmesinde belediye meclisinin yetkisinin bulunduğu şüpheden uzak ise de; bu işlem sözü edilen tesisten gelir elde edilip edilmemesine ilişkin olup, binanın başka amaçla kullanılmasının imar planında tahsis amacının değiştirilmesi ile mümkün bulunduğu İmar Kanununun yukarıda metni açıklanan buyurucu hükmü gereğidir. Olayda ise, imar planında öngörülen kullanım amacı doğrultusunda imar planı değişikliği yapılmadığı dosyadan anlaşılmaktadır. İdare Mahkemesince; dava konusu taşınmazın somut bir amaca ve gerçek bir ihtiyaca cevap vermek üzere misafirhane ve barınma evi olarak tahsis edildiği, Konya 3. Sulh İdare Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda, taşınmazların teknik olarak, belirtilen hizmetleri görmeye uygun olduğunun belirtildiği, sonuç olarak taşınmazın tahsis şeklini değiştirme yetkisi bulunan belediye meclisince, bu yetki somut bir amaca yönelik kullanıldığından ve taşınmazlar bu amaca hizmet etmeye uygun olduklarından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmayarak dava reddedilmiştir.

3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Yasanın ve bu yasada hüküm bulunmayan konularda gönderme yaptığı 1580 sayılı Belediye Yasasında; sosyal ve kültürel hizmetleri yerine getirmek, dinleme yerleri, barınma evleri yapmak gibi faaliyetler belediye görevleri arasında sayılmıştır. Yine 1580 sayılı Yasanın 70/11. maddesinde, kamu yararına ayrılmış olan belediye taşınmaz mallarının bir hizmete tahsisi, tahsis şeklinin değiştirilmesi veya akar haline dönüştürülmesinin belediye meclisinin yetkisinde olduğu belirtilmiştir. Ancak, bir taşınmazın kamu yararına tahsis edilebilmesi için; kamu yararı amacının, yani tahsis edilme amacının, açık ve kesin olarak belirtilmesi, somut gerekçelere dayandırılması ve bu amaca elverişli olması gerektiği açıktır. Öte yandan, İdare Mahkemesince verilen karara dayanak oluşturan bilirkişi raporu uyarınca Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen tahliye kararını bozan Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin kararı ve anılan mahkemenin direnme kararını bozan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında; ihtiyaç nedeniyle tahliyeye karar verebilmek için, ihtiyacın gerçek ve samimi olduğunun kanıtlanması gerektiği, belediyenin kendi lehine düzenlenmiş bulunan rapora dayanarak tahsis kararı almış olmasının tek başına ihtiyacın varlığını göstermeyeceği, ayrıca bilirkişi raporlarında bu konuda kesin kanaat vermekten uzak olduğu, belediyenin ihtiyaç nedenini açık ve seçik olarak belirlenmemiş ve bir çok neden göstermiş olmasının da samimi olmadığı kanaatini uyandırdığı belirtilmektedir. Olayda, söz konusu tahsis kararının, somut bir ihtiyacın giderilmesine yönelik olarak ve somut gerekçelere dayanılarak alınması gerekirken, belediye meclisince ileri sürülen kullanılma amaçları gözönüne alındığında, aynı anda uygulanması mümkün olmayan ve birbiriyle çelişen ihtiyaçlar gerekçe gösterilerek alındığı görülmektedir. Bu durumda, somut bir ihtiyacın giderilmesine yönelik olmadığı görülen, meclis kararı uyarınca, taşınmazın tahsis şeklinin değiştirilmesinde kamu yararına uyarlık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; Konya İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, 6.6.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, 2012/145 E. 2013/622 K.13.05.2013

Ara04
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

               ÖZÜ: Gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse de Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da açıkça vurgulandığı şekilde, taraflar arasında şayet abonelik ilişkisi var ise, katı atık ve/veya atık su bedelinin vergi benzeri mali yükümlülük olmayıp, idareyle kişi arasında abonman sözleşmesiyle kurulan özel hukuk ilişkisi çerçevesinde ve hizmet karşılığında maliyet-kâr esasına göre idarece belirlenen tarifeye dayanılarak alınan bir ücret olduğu yolundaki kabulün sonuçları itibariyle tarife kararlarının yargısal denetiminin idare mahkemelerinin, abonman sözleşmesinden doğan bir alacak-borç ilişkisi kapsamındaki atık su bedeline ilişkin davaların  ise adli yargı yerinde görülüp çözümlenmesi gerekir.

Dava, davalı Zonguldak Belediye’si tarafından 18.11.2009 gün, 133 sayılı Meclis Kararına istinaden, Mithatpaşa Mahallesi, Ankara Caddesi No:12 Merkez/Zonguldak adresinde bulunan iş yeri ile ilgi olarak davacı adına 2010 yılı için belirlenen toplam 2.832,00 TL tutarındaki katı atık, toplama taşıma ve bertaraf ücreti ödenmesine ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle açılmıştır.03/07/2005 gün ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ‘’Belediyenin Yetkileri ve İmtiyazları’’ başlıklı 15. maddesinin (d) bendinde,özel kanunları gereğince belediyeye ait vergi, resim, hA., katkı ve katılma paylarının tarh, tahakkuk ve tahsilini yapmak; vergi, resim ve hA. dışındaki özel hukuk hükümlerine göre tahsili gereken doğal gaz, su, atık su ve hizmet karşılığı alacakların tahsilini yapmak veya yaptırmak belediyenin yetki ve imtiyazları arasında sayılmıştır.2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun ‘’Ücrete Tabi İşler’’ başlıklı 97.maddesinde; ‘’Belediyeler bu Kanunda hA. veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet (…)  için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidir. Belediye’ye tekel olarak verilmiş işler kendi özel hükümlerine tabidir.’’ hükmü yer almakta olup, kanuna 15.7.1993 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 3914 sayılı Kanunla eklenen ve “Çevre Temizlik Vergisi” başlığını taşıyan mükerrer 44.maddesinde de; belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin katı atık toplama ile kanalizasyon hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binaların çevre temizlik vergisine tabi olduğu, çevre temizlik vergisinin katı atıklar için maddedeki tarifeye göre hesaplanacağı, belediyelerin, atık su ile ilgili olarak da, katı atıklarla ilgili tarifede yer alan bina gruplarını topluca veya ayrı ayrı dikkate almak suretiyle su tüketim bedelini aşmamak üzere meclislerince belirlenecek miktarda çevre temizlik vergisi alacakları, atık su ile ilgili çevre temizlik vergisinin su tüketim bedeli ile birlikte tarh ve tahakkuk etmiş sayılacağı ve bu bedel ile birlikte tahsil edileceği, su ve kanalizasyon hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmiş bulunan belediyelerde ise atık su bedellerinin tahsiline ilişkin uygulamanın kendi kanunlarındaki hükme bağlı olduğu hükmüne yer verilmiştir. Belediye, belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini ifade etmektedir. Böyle olmakla birlikte, bu kuruluşun kişilere sağladığı hizmete ilişkin işlem ve eylemlerinin yargısal denetimini yapacak yargı düzenini belirleyebilmek için, işlem ya da eylemin özel hukuk ilişkilerinden veya kamusal yetkilerin kullanılmasından doğup doğmadığına bakmak gerekir. Dosyanın incelenmesinden, davalı Zonguldak Belediyesi’nce 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 11.maddesinde yer alan, ‘’… Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler evsel katı atık bertaraf tesislerini kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmekle yükümlüdürler. Bu hizmetten yararlanan ve/veya yararlanacaklar, sorumlu yönetimlerin yapacağı yatırım, işletme, bakım, onarım ve ıslah harcamalarına katılmakla yükümlüdür. Bu hizmetten yararlananlardan, belediye meclisince belirlenecek tarifeye göre katı atık toplama, taşıma ve bertaraf ücreti alınır. Bu fıkra uyarınca tahsil edilen ücretler, katı atıkla ilgili hizmetler dışında kullanılamaz.’’ hüküm gereği 18.11.2009 gün, 133 karar sayılı meclis kararına istinaden Mithatpaşa Mahallesi, Ankara Caddesi No:12 Merkez/Zonguldak adresinde bulunan iş yeri ile ilgi olarak davacı adına 2.832,00 TL tutarında katı atık, toplama taşıma ve bertaraf ücreti belirlendiği anlaşılmıştır.Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için iptali istenilen katı atık, toplama taşıma ve bertaraf ücretinin vergi, resim, hA. ve benzeri mali yükümlülük olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.Su abonesi olmayan kişi hakkında İSKİ Tarifeler Yönetmeliği hükümlerine göre tahakkuk ettirilen atık su bedeline ilişkin faturanın iptali istemiyle açılan bir davada; İSTANBUL 3. VERGİ MAHKEMESİ’nce, dava konusu bedelin vergi, resim, hA. benzeri mali yüküm olduğu kabul edilmek suretiyle işin esası hakkında verilen kararı temyizen incelemekte olan DANIŞTAY DOKUZUNCU DAİRESİ tarafından, iş yerinde yer altı suyunun kullanılması nedeniyle İSKİ tarafından istenen atık su bedelinin vergi, resim, hA. benzeri mali yükümlülük olmayıp, akdi nitelik taşıdığı kanaatine varıldığından bahisle temyiz incelemesi ertelenerek, 2247 sayılı Yasa’nın 20. maddesine göre görevli yargı yerinin belirlenmesi için başvuruda bulunulması üzerine, UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ; 14.10.1991 gün ve E:1991/29, K:1991/29 sayı ile, gerek 2560 sayılı Yasa’nın 23. maddesi gerekse buna dayanılarak çıkarılan İSKİ Tarifeler Yönetmeliği’nin 5,16 ve 17. maddelerinde, İSKİ’ye ait kanalizasyonu kullananlardan atık su bedelinin tarifeye göre alınacağının açıkça belirtildiği ve bunun taraflar arasında bir sözleşmeye dayandırılacağının hükme bağlandığı, buyurucu nitelikteki bu hükmün sözleşme yapılmaksızın atık su üretenleri de sözleşme yapmakla yükümlü kıldığı, bu hükme uymayanların sözleşme yapma durumunda olmaları nedeniyle atık su bedeli ödemekten kaçınmalarına olanak bulunmadığı, sözleşmeden kaçınmanın söz konusu bedelin ödenmesinden kurtulma sonucunu doğurmayacağı ve bunların da sözleşmeli sayılmalarının gerektiği, öte yandan Yasa ve Yönetmelik ile öngörülen usul ve esaslara göre İSKİ tarafından düzenlenen tarifelerle tespit edilen atık su bedelinin Anayasa’nın 73. maddesinde öngörüldüğü biçimde kanunla konulan vergi, resim, hA. ve benzeri bir mali yükümlülük olduğundan söz edilemeyeceği, bu itibarla, atık su bedeli, vergi, resim, hA. ve benzeri mali yükümlülük olmayıp, özel hukuk alanındaki alacak- borç ilişkisini içeren abonman sözleşmesine dayalı ve idarece düzenlenen bir tarife uyarınca alınan bir bedel olduğundan, bu konuyla ilgili anlaşmazlığın çözümünün adli yargının görevine girdiği gerekçesiyle ve Anayasa Mahkemesi’nin 14.2.1991 gün ve E:1990/18, K:1991/4 sayılı kararında yazılı gerekçede de bu görüşün kabul edildiğinden bahisle, Danıştay Dokuzuncu Dairesi’nce yapılan başvurunun KABULÜ ile uyuşmazlık konusu davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiğine karar vermiştir. (Bu karar 26.11.1991 tarih ve 21063 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)Anılan Uyuşmazlık Mahkemesi kararında atıfta bulunulan ANAYASA MAHKEMESİ’nin 8.5.1991 tarih ve 20865 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 14.2.1991 gün ve E:1990/18, K:1991/4 sayılı kararında, atık sular karşılığı alınacak bedelin niteliği sorunu ayrı bir başlık altında ele alınmış ve aynen  “Vergi benzeri mali yükümlülüklerin en belirgin özellikleri (…) genellikle, bir kamu hizmeti karşılığında kamu gücüne dayanılarak tek taraflı yükletilmeleri, ve resme göre, daha çok ücret görünümünde olmalarıdır.

Atık su bedeli, kullanılmış suların uzaklaştırılması karşılığında yapılacak bir tarifeye ve abonman sözleşmesine göre alınmaktadır. Başka bir deyişle, idareyle kişi arasında sözleşmeyle alacak- borç ilişkisi doğmakta, ödenecek miktar İSKİ ile kişi arasında abonman sözleşmesiyle özel hukuk ilişkisi kurulmasından sonra yapılan hizmet karşılığında maliyet- kâr esasına göre belirlenmektedir. Ödemenin hukuksal dayanağı, kamu gücüne değil, tarifeye ve iki taraf arasında yapılan abonman sözleşmesine dayanmaktadır. Nitekim, ödemelerin yapılmaması durumunda İSKİ alacağını, Amme Alacaklarının Tahsili Hakkındaki Yasa’ya göre değil, özel hukuk ilişkisi içinde ilgili Yasa’ya göre alacaktır. Abone ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) arasında yapılan abonman sözleşmesi, daha çok “tip” sözleşme görünümündedir. Hizmetten yararlanan kişinin, sözleşmeyi idareyle birlikte düzenlemesi yerine katılımı (iltihakı) söz konusudur. Ancak bu durum, idareyle kişi arasında kurulan özel hukuk ilişkisini, kamu hukuku ilişkisine dönüştürmez. Çünkü, birçok durumda hizmetin tekel niteliği ve çok kişiye götürülme zorunluluğu, işin, çoğunlukla, tip sözleşmelerle ve kişilerin katılımıyla gerçekleşebilmesini olanaklı kılmaktadır. (…)” “Açıklanan nedenlerle, atık suların uzaklaştırılması karşılığında alınan ücretlerin vergi, resim,  ve benzeri mali yükümlülük olarak kabul edilmemesi gerekir” denilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesinin Konya 4.Asliye Hukuk Mahkemesi ile Konya Vergi Mahkemesi arasında çıkmış olan bir hüküm uyuşmazlığı ile ilgili olarak 16.6.2003 gün, E:2002/57,K: 2003/34 sayılı kararı ve İzmir 3.Vergi Mahkemesi ile İzmir 11.Asliye Hukuk Mahkemesi arasında çıkmış olan bir hüküm uyuşmazlığı ile ilgili olarak 02.04.2007 gün, E:2004/127,K:2007/31 sayılı kararı ile vermiş olduğu kararında, su ve kanalizasyon  hizmetleri  ayrı  bir  kanunla  düzenlenmiş   bulunan büyükşehir belediyeleri bakımından, atık  su bedelinin tahsiline ilişkin davaların görüm ve çözümünde adli yargı yerinin, Tarifeler Yönetmeliği ile buna dayanan tarife kararlarının yargısal denetiminde idare mahkemelerinin görevli bulunduğuna karar vermiştir. Yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi ile Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarındaki “atık su bedelinin, vergi benzeri mali yükümlülük olmayıp, idareyle kişi arasında abonman sözleşmesiyle kurulan özel hukuk ilişkisi çerçevesinde ve hizmet karşılığında maliyet-kâr esasına göre idarece belirlenen tarifeye dayanılarak alınan bir ücret olduğu” yolundaki kabulün sonuçları itibarıyla: idarenin faaliyet alanıyla ilgili olarak yürürlüğe koyduğu yönetmelik ile buna dayanan tarife kararlarının yargısal denetiminin idari yargı yerinde -idare mahkemeleri; abonman sözleşmesine dayanan bir alacak- borç ilişkisi kapsamındaki atık su bedelinin tahsiline ilişkin davaların ise adli yargı yerinde görülüp çözümlenmesi gerekmekte olup, uygulama bu doğrultuda istikrar kazanmıştır.

Hal böyle iken, 15.7.1993 tarih ve 3914 sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 1. maddesiyle 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’na eklenen Mükerrer 44.madde ile, katı atık ve atık su ile ilgili “çevre temizlik vergisi” ihdas edilmesi ve yasal süreç tamamlandıktan sonra da 1.1.1994 tarihinden itibaren uygulamaya geçilmesi üzerine katı atık ve atık su ile ilgili uyuşmazlıkların, belediye ayrımı gözetilmeksizin vergi kapsamına alındığı gerekçesiyle vergi mahkemelerinde bakılarak sonuçlandırılması ve diğer taraftan tahsilata ilişkin uyuşmazlıkların da ücret kapsamında adli yargı yerinde çözümlenmesine devam edilmesi nedeniyle, uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için anılan Yasanın mükerrer 44. maddesinin incelenmesi gerekmiştir.

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 3914 sayılı Kanun’la eklenen Mükerrer 44. maddesinin birinci fıkrasında, “Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin katı atık toplama ile kanalizasyon hizmetlerinden yararlanan konut, iş yeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar, çevre temizlik vergisine tabidir.” hükmü yer almış; aynı maddenin on ikinci fıkrasında, “Belediyeler, atık su ile ilgili olarak da; katı atıklarla ilgili tarifede yer alan bina gruplarını topluca veya ayrı ayrı dikkate almak suretiyle ve su tüketim bedelini aşmamak üzere meclislerince belirlenecek miktarda çevre temizlik vergisi alırlar. Atık su ile ilgili çevre temizlik vergisi, su tüketim bedeli ile birlikte tarh ve tahakkuk etmiş sayılır ve bu bedel ile birlikte tahsil edilir. Su ve kanalizasyon hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmiş bulunan belediyelerde ise, atık su bedellerinin tahsiline ilişkin uygulama kendi kanunlarındaki hükümlere tabidir.” denilmiş ve son fıkrasında da, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların, İçişleri ve Çevre Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından belirleneceğine işaret edilmiştir.  Anılan Yasa maddesine ilişkin “Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı” Genel Gerekçesinde (Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü; 10.6.1993-Sayı: B.02.0.KKG/101-530/04937), çevre temizlik vergisinin, belediyelerin içinde bulunduğu mali sıkıntılara acil ve kısa vadeli bir çözüm olmak üzere getirildiği belirtilmiş; madde gerekçelerinde ise on ikinci fıkra hakkında, “Belediyeler, belediye meclislerince yapılacak tarifeler üzerinden su tüketim bedelini aşmamak üzere, kanalizasyon hizmetlerinden yararlananlardan belirlenecek miktarlarda ayrıca çevre temizlik vergisi alacaklar, su tüketim bedeli ile birlikte tarh ve tahakkuk ettirilecek bu vergi su bedeli ile birlikte tahsil olunacaktır. Ancak su ve kanalizasyon hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmiş bulunan belediyelerde, atık su bedellerinin tahsiline ilişkin uygulama kendi kanunlarındaki hükümlere tabi olacaktır.” denilmiştir. Buna göre, yasa koyucu tarafından, mali sıkıntı içinde bulunan belediyelere, katı atıkların toplanması ve atık suların uzaklaştırılması hizmetleri karşılığında gelir sağlamak amacıyla, acil ve pratik bir çözüm olarak çevre temizlik vergisi ihdas edilmiştir. Buraya kadar yapılan açıklamalar ışığında; su ve kanalizasyon hizmetleri 2560 sayılı İSKİ Kanunu ile düzenlenen büyükşehir belediyelerinin, atık su bedeli uygulaması bakımından 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 3914 sayılı Kanun’la eklenen Mükerrer 44. maddesi ile getirilen çevre temizlik vergisi düzenlemesinin dışında kaldığı, buna karşın su ve kanalizasyon hizmetleri özel bir kanun ile düzenlenmeyen belediyelerin ise atık su bedeli uygulaması bakımından 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 3914 sayılı Kanun’la eklenen Mükerrer 44. maddesi ile getirilen çevre temizlik vergisi düzenlemesi kapsamında kaldığı, bu hususun yukarıda bahsedilen gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse de Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da açıkça vurgulandığı, bununla birlikte taraflar arasında şayet abonelik ilişkisi var ise, katı atık ve/veya atık su bedelinin vergi benzeri mali yükümlülük olmayıp, idareyle kişi arasında abonman sözleşmesiyle kurulan özel hukuk ilişkisi çerçevesinde ve hizmet karşılığında maliyet-kâr esasına göre idarece belirlenen tarifeye dayanılarak alınan bir ücret olduğu hususuna da vurgu yapıldığı anlaşılmakla, bu bağlamda su ve  kanalizasyon hizmetleri özel bir kanun ile düzenlenmeyen belediyeler bakımından katı atık ve/veya atık su bedelinin vergi benzeri mali bir yükümlülük mü, yoksa özel hukuk ilişkisine dayalı bir ücret mi olduğu hususunun belirlenmesinde ABONELİK İLİŞKİSİNİN belirleyici olduğu anlaşılmıştır.27.10.2010 gün, 27742 sayılı Atıksu Altyapı Ve Evsel Katı Atık Bertaraf Tesisleri Tarifelerinin Belirlenmesinde Uyulacak Usul Ve Esaslara İlişkin Yönetmeliğin ”Tanımlar” başlıklı 4.maddesinin 1-a fıkrasında ”Abone” tanımı yapılmış olup, buna göre, Abone: Su ve atık su ve katı atık hizmetlerinden faydalanan ve/veya faydalanacak gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmekte, ”Abonelik” başlıklı 10.maddesinde ise, ”Atık su altyapı yönetimlerinin hizmet vermekle yükümlü olduğu tüm gerçek ve tüzel kişilerin abone olması zorunludur” hükmü yer almaktadır. Belirtilen yasal düzenlemeler ve ilgili mahkeme kararları da dikkate alındığında, davalı Zonguldak Belediyesi tarafından 18.11.2009 gün, 133 sayılı Meclis Kararına istinaden, Mithatpaşa Mahallesi, Ankara Caddesi No:12 Merkez/Zonguldak adresinde bulunan B.P. Müessesesi Zahirecilik Ltd. Şti. adlı iş yeri ile ilgi olarak, davacı adına 2010 yılı için belirlenen toplam 2.832,00 TL tutarındaki katı atık, toplama taşıma ve bertaraf ücreti ödenmesine ilişkin işlemin, gerek su ve kanalizasyon hizmetleri özel bir kanun ile düzenlenmeyen Zonguldak Belediyesince tesis edilmiş olması, gerekse de taraflar arasında davacı vekilinin dava dilekçesindeki adı geçen iş yerinin su aboneliğine tabi olduğu yönündeki beyanı ile, bu beyanın aksine dosya kapsamında her hangi bir belge bulunmayışı karşısında taraflar arasında bir abonelik ilişkisi bulunduğunun kabulü gerektiği birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu ücretin idareyle kişi arasında abonman sözleşmesiyle kurulan özel hukuk ilişkisi çerçevesinde ve hizmet karşılığında maliyet-kâr esasına göre idarece belirlenen tarifeye dayanılarak alınan bir ücret olduğu anlaşılmıştır.Belirtilen durumlar karşısında, davalı Zonguldak Belediyesi tarafından 18.11.2009 gün, 133 sayılı Meclis Kararına istinaden, Mithatpaşa Mahallesi, Ankara Caddesi No:12 Merkez/Zonguldak adresinde bulunan B.P. Müessesesi Zahirecilik Ltd. Şti. adlı iş yeri ile ilgi olarak, davacı adına 2010 yılı için belirlenen toplam 2.832,00 TL tutarındaki katı atık, toplama taşıma ve bertaraf ücreti ödenmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın adli yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden Zonguldak 1.Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ  : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Zonguldak 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 02.02.2012 gün, E:2011/932, K:2012/99 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 13.5.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi

Vekalet Aylığı Hakkındaki Karar

Kas30
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay 11. Daire, E. 2000/9798,K. 2003/1654,T. 10.4.2003  “Dava, Mal Müdürlüğüne vekalet eden davacının, bu görevi nedeniyle kendisine ödenen zam ve tazminat farkları ile vekalet ücretinin ödenmemesine, ödenmiş olan zam ve tazminat farkları ile vekalet ücretinin geri istenilmesine ilişkin işlemin iptali ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. Ordu İdare Mahkemesi 25.05.1999 gün ve E: 1998/817, K: 1999/358 sayılı kararıyla; davacının … Mal Müdürlüğünde… şefi olarak görev yapmakta iken ilçe Malmüdürü vekilinin tayininin çıkması üzerine 05.09.1997 tarihli … Valiliği oluru ile 3. dereceli Mal Müdürlüğü görevini vekaleten yürütmek üzere görevlendirildiği, Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu inceleme sonucunda, davacının lise mezunu olması ve dolayısıyla asilde aranan şartları taşımaması nedeniyle vekalet ücreti ile zam ve tazminat farklarını alamayacağına ve daha önce ödenen tutarın kişi borcu çıkarılması gerektiğine ilişkin olarak tesis edilen işlemin iptali istemiyle bakılan davayı açtığı, bu durumda, tayin nedeniyle boşalan Mal Müdürlüğüne vekalet etmesi nedeniyle 657 sayılı Kanunun 86/4. maddesi uyarınca davacıya vekalet ücreti ödenmesinin zorunlu olduğu, ancak 4.2.1998 gün ve 23248 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 98/10548 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının atıfta bulunduğu 99 Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinin 1/a maddesinde yer alan 1-4. dereceli kadrolara vekalet edenlerin 657 sayılı Yasanın 68. maddesinde belirtilen şartları taşımaları gerektiği hükmü karşısında, anılan maddede aranılan şartlardan yüksek öğrenim görmüş olma koşuluna sahip olmayan davacıya 3. dereceli Mal Müdürlüğüne vekalet etmesi nedeniyle yaptığı iki görev ile ilgili aynı cins tazminat ve zamlardan miktarı fazla olanının ödenmesinin mevzuata göre mümkün olmadığı, zam ve tazminat farkının geri istenilmesine ilişkin kısmında ise, hatalı ödemelerin ilk yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi olan 60 gün içinde alınabileceği, bu süre geçirildikten sonra hatalı ödenen zam ve tazminat farklarının geri istenilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemin vekalet ücretine, zam ve tazminat farklarının geri istenilmesine ilişkin kısmının iptaline, zam ve tazminat farklarının ödenmemesine dair kısmının reddine hükmetmiştir. Sehven kanuna aykırı olarak yapılmış bir terfi veya intibak işleminin kanunsuzluğunun tespitinden sonra idarece geri alınması sonucu fazla ödenmiş bulunan aylık ve ücret farklarının kararda belirtilen istisnalar dışında ancak ilk kanunsuz ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere 90 günlük dava açma süresi ( 2577 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca 60 gün ) içinde geri alınabileceği hakkındaki 22.12.1973 günlü, E: 1968/8, K: 1973/14 sayılı Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararında, idarenin hatalı eylem ve işlemlerinin ve bu işlemlere dayanarak yaptığı ödemelerin geri alınmasında uygulanacak temel ilkeler ortaya konulmuştur. Anılan kararın gerekçesinde iyi niyet kuralı üzerinde de durularak idarenin sakat ve dolayısıyla hukuka aykırı işlemine, idare edilenlerin gerçek dışı beyanı veya hilesi neden olmuşsa ya da geri alınan idari işlem yok denilebilecek kadar sakatlık taşımakta ise, hatalı işlemde idare edilenin kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata bulunmaktaysa ve idareyi bu konuda haberdar etmemişse, memurun iyi niyetinden söz etmeye olanak bulunmadığı ve bu işlemler dolayısıyla bu işlemlere dayanılarak yapılan ödemeler için süre düşünülmeyeceği, bunların her zaman geri alınabileceği, ancak bunun dışındaki işlemler için memurun iyi niyetinin, istikrar ve kanunilik kadar önemli bir kural olduğu ve bu nedenle yukarıda belirtilen istisnalar dışındaki işlemlere dayanılarak yapılan ödemelerin ancak dava açma süresi içinde geri alınabileceği vurgulanmıştır. Yukarıda anılan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararından, kanuna aykırı olarak yapılan ödemelerde, muhatabın kolayca anlayabileceği kadar açık bir hata bulunmakta ise ve idareyi bu konuda haberdar etmemişse iyi niyetin varlığından söz edilemeyeceği, bu işlemlere dayanılarak yapılan ödemeler için süre kısıtlamasının olmadığı, bunların her zaman ( genel zamanaşımı süresi içinde ) geri alınabileceği sonucuna ulaşılmaktadır.”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,E. 1999/1-282,K. 1999/302,T. 12.5.1999

Eki22
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

ÖZÜ: Belediye meclislerinin “Belediyenin taşınmazlarının satışına ya da “belediye başkanınca veya belediye encümenince uygun görülen taşınmazların satışına şeklindeki genel nitelikte olan ve yetki devri anlamına gelen kararları, hukuki sonuç doğurmaz ve geçerli kabul edilemez. Öyle ise, belediye meclis kararlarına satılacak taşınmazların ada ve parsel numaraları, mevki ve yüzölçümleri raice uygun tahmini bedelleri yazılmalıdır.

Yönetmelik Değişikliği Hakkında

Eki16
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

12.08.2015

 

Sayı: 71188846-010.07.02- E.16801

Konu: Yönetmelik Değişikliği

İlgi: a) 08.07.2014 tarihli ve 71188846-010.07.02-14304 sayılı yazımız,

b) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun (Spektrum Yönetimi Dairesi Başkanlığı) 04/06/2015 tarih ve 3694 sayılı yazısı,

c) 26.06.2015 tarihli ve 71188846-250-13880 sayılı yazımız,

ç) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun (Spektrum Yönetimi Dairesi Başkanlığı) 03.07.2015 ta-rihli ve 40484 sayılı yazısı.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan alınan ” Kamu kurum ve kuruluşlarının ortak kullanımlı tel-siz hizmet işlemleri” konulu ilgi (ç) yazı ekte gönderilmiştir.

Konunun iliniz dâhilindeki mahalli idarelere duyulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

Ömer DOĞANAY

Bakan a.

Genel Müdür

 T.C.

BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU

(Spektrum Yönetimi Dairesi Başkanlığı)

03.07.2015

 Sayı: 40484

Bilindiği üzere, 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu (EHK)’nun 8/2/b maddesi, 37/2’nci madde-si ve ilgi (a) Yönetmeliğin 6’ncı maddesi ile ilgi (b) Yönetmeliğin 6’ncı ve Geçici 1/3″üncü maddesi çerçevesinde ve 17/11/2009 tarihli ve 2009/DK-11/598 sayılı ile 29/12/2009 tarihi ve 2009/DK/700 sayılı Kurul Kararları uyarınca; özel kanunlarının verdiği yetkiye göre telsiz cihaz ve sistemleri kullanan kamu kurum ve kuruluşları haricindeki kamu kurum ve kuruluşlarının Kurumumuza yaptığı başvurulara istinaden; mevcut telsiz sistemlerine ilişkin telsiz cihaz ve sistemi kurma ve kullanma izinleri, söz konusu kurum ve kuruluşlarca yürütülen faaliyetlerinin yerine getirilmesinde zafiyet oluşmaması amacıyla en fazla 5 (beş) yıl süre ile olmak üzere yenilenmiş olup, anılan izinler 31/12/2014 tarihi itibariyle sona ermiştir.

İlgi (b) Yönetmeliğin yayımı akabinde, mevcut telsiz sistemlerinin kurma ve kullanma izinleri yenilenen ve 31/12/2014 tarihi itibariyle süreleri dolan bazı kamu kurum ve kuruluşlarının mevzuatlarında; kurumlarının lüzum göreceği telli ve telsiz alıcı ve verici cihazları ile her türlü haberleşme araçlarını ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak kurma, kurdurma ve işletme yetkisinin verildiği tespit edilmiş olup, bahsi geçen kuruluşların 2014 yılı sonunda dolan telsiz sistemlerine ilişkin kurma ve kullanma izin sürelerinin uzatımı hususu EHK’nın 8’inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.

Ancak, bazı kamu kurum ve kuruluşlarının mevzuatlarında; münhasıran verdikleri hizmetler ile ilgili olarak elektronik haberleşme hizmeti sunma ve/veya şebekesi veya altyapısı kurma yetkisi veren herhangi bir hüküm bulunmamasına rağmen, söz konusu kuruluşların izin sürelerinin bitmesini müteakip Kurumumuza başvuruda bulunmamaları veya gerekli hizmetlerin işletmecilerden temin edilmesinde sıkıntı yaşamaları durumu olabileceği dikkate alınarak, konuya ilişkin yönetmelik değişikliği çalışması yapılmıştır.

İlgi (b) Yönetmeliğin Geçici 1’inci maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında izin almış kurum ve kuruluşların durumuna yönelik olarak, ilgi (c) Yönetmelik değişikliği yayımlanmış olup,

“GEÇİCİ MADDE 1-(1) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (Il) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ve özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumlar, köy tüzel kişilikleri, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Kızılay, belediyeler ve Sosyal Güvenlik Kurumu gibi telsiz ücretinden muaf kullanıcılar tarafından yürütülen faaliyetlerin yerine getirilmesinde zafiyet oluşturulmaması amacıyla talebi halinde, söz konusu kuruluşlara bir defaya mahsus olmak üzere 31/12/2015 tarihine kadar telsiz kurma ve kullanma izni verilir, bu tarihten itibaren telsiz kurma ve kullanma izinlerine ilişkin iş ve işlemler, ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yürütülür.

MADDE 2- Bu Yönetmelik 1/1/2015 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer…” hükümlerine istinaden anılan kamu kurum ve kuruluşların talepleri halinde bir defaya mahsus olmak üzere 31/12/2015 tarihine kadar telsiz kurma ve kullanma izni verilmektedir.

Bu kapsamda, 31/12/2015 tarihi itibariyle telsiz kurma ve kullanma izni sona erecek olan söz konusu kamu kurum ve kuruluşları ile belediyelerin, ilgili mevzuatlarında herhangi bir değişiklik olmaması halinde, anılan tarihten sonra ihtiyaç duyacakları elektronik haberleşme hizmetlerinin,

• İlgi (a) Yönetmelik ve diğer ilgili mevzuat uyarınca söz konusu hizmetlerin Kurumumuzca yetkilendirilmiş işletmecilerden alınması gerektiği,

• İlgi (a) Yönetmeliğin ve ilgi (b) Yönetmeliğin 6’ncı maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde; söz konusu telsiz haberleşme ihtiyacı talep edilen alanda işletmeci yok ise veya işletmeciler olmakla birlikte bu ihtiyacın işletmeciler tarafından karşılanamayacağının Kurumumuzca tespit edilmesi halinde, talep sahibine talebe göre en fazla iki yıl süreli telsiz cihaz ve sistemi kurma ve kullanma izni verilebileceği,

• İlgi (a) Yönetmelik ve diğer ilgili mevzuat uyarınca; Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre, yalnızca yetkilendirmeye tabi faaliyetleri veya bununla birlikte yetkilendirme konusu hizmeti yerine getirirken gerekli ve/veya ilgili olan cihaz satış, kurulum, bakım-onarım ve danışmanlık gibi faaliyetleri yürütmek üzere anonim veya limited şirket statüsünde ilgili kurumların kuracağı ve Kurumumuzdan ilgili yetkilendirmeyi alacak şirketlerden de anılan hizmetlerin karşılanabileceği,

• Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun 07/12/2012 tarihli ve 2012/DK-08/610 sayılı Kararında yer alan “5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 3’üncü ve 8’inci maddesi ve ilgili diğer mevzuata istinaden; kamu kurum ve kuruluşlarının ve bu kuruluşların ortağı bulunduğu sermaye şirketlerinin mülkiyetinde bulunan telsiz altyapı cihazlarının; söz konusu kurum, kuruluş, şirketlerinin tamamen kendi ihtiyaçları için kullanılması kaydıyla kendilerine sunulacak hizmet süresi boyunca, hizmeti sunacak Ortak Kullanımlı Telsiz Hizmeti (OKTH) işletmecileri tarafından kullanılabileceği” hükmü kapsamında, kurumlara ait mevcut telsiz altyapılarının yetkili işletmeciden hizmet alınması halinde kullanılabileceği değerlendirilmektedir.

Kurum ve kuruluşunuzca sunulan hizmetlerde afiyet oluşmamasını teminen, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri çerçevesinde gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ve rica ederim

N.Deniz YANIK

Kurum Başkan Yrd.

 

Hayvanları Koruma Konulu Genelge

Eki16
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

31.08.2015

 

Sayı: 30546965-349-E.17893

Konu: Hayvanları Koruma

İlgi: Orman ve Su İşleri Bakanlığının 13.08.2015 tarihli ve 169324 sayılı yazısı.

Sahipsiz hayvanların alınmaları, alındıkları ortama geri bırakılmaları esnasında tür ve özelliklerine uygun ortam ve şartlarda taşınmaları, ormanlık alanlar veya diğer yaban hayatı yaşam alanlarına kesinlikle bırakılmamaları hususunda Orman ve Su İşleri Bakanlığından alınan ilgi yazı ilişikte gönderilmiştir.

Konunun iliniz dahilindeki belediyelere duyurulması hususunda;

Bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

 Ömer DOĞANAY

Bakan a.

Genel Müdür

                                                       

T.C.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI

13.08.2015

Sayı: 169324

Bilindiği özere 5199 sayılı Hayvanları Korama Kanunu 4 üncü maddesi (j) bendi gereğince “Yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşlarla işbirliği içerisinde, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması için hayvan bakımevleri ve hastaneler kurarak onların bakımlarını ve tedavilerini sağlamaları ve eğitim çalışmaları yapmaları esastır.” Yine söz konusu Kanunun 6 ncı maddesi “Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.” şeklindedir.

Basımda yer alan haberler, BİMER ve şikayet dilekçeleri doğrultusunda Bakanlığımız İl Şube Müdürlüklerince yapılan denetimlerde, sokak hayvanlarının toplanması, rehabilite edilen hayvanların geri bırakılmaları esnasında gerekli özenin gösterilmediği, hayvanların uygun olmayan koşullarda taşındıkları, ormanlık arazilere bırakıldıkları, hayvanların bırakıldıkları yerde besin bulamadıkları ve bu sebeplerle hayvan ölümlerinin gerçekleştiği tespit edilmiştir. Söz konusu Kanunda “hayvanları taşıyan ve taşıtanlar onları türüne ve özelliğine uygun ortam ve şartlarda taşımalı, taşıma sırasında beslemeli ve bakımını yapmalıdırlar”, Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’nde ise “Hayvanlar, hiçbir suretle ilgili belediye sınırları dışındaki bir ortama, ormanlık alana veya diğer yaban hayatı yaşam alanlarına bırakılmaz.” ifadeleri yer almaktadır.

Ayrıca, 5199 sayılı Kanunun 28 inci maddesi gereği hayvanların kanuni istisnalar ile tıbbı ve bilimsel gerekçeler ve gıda amaçlı olmayan, insan ve çevre sağlığına yönelen önlenemez tehditler bulunan acil durumlar dışında ve yavrulama, gebelik ve sütanneliği dönemlerinde öldürülmeleri halinde hayvan başına 1002 TL idari para cezası verilir ve bu fiillerin, veteriner hekim, veteriner sağlık teknisyeni, hayvan koruma gönüllüsü, hayvan koruma derneği üyeleri, hayvan koruma vakfı üyeleri, hayvan toplama, gözetim altına alma, bakma, koruma ile görevlendirilmiş olan kişilerce işlenmesi halinde verilecek ceza iki kat artırılarak uygulanır.

Bu kapsamda sahipsiz hayvanların alınmaları, alındıkları ortama geri bırakılmaları esnasında tür ve özelliklerine uygun ortam ve şartlarda taşınmaları, ormanlık alanlar veya diğer yaban hayatı yaşam alanlarına kesinlikle bırakılmamaları konusunda Yerel Yönetimlerin uyarılması hususunda;

Gereğini arz ve rica ederim.

 Nurettin TAŞ

Bakan a.

Genel Müdür

Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız