• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Kategoride Yazılmış Yargı Kararları

Karar : İşe İade Davası

Haz06
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

22.Hukuk Dairesi, Esas No: 2011/10824, Karar No: 2011/6789, Karar Tarihi: 06/12/2011

Konusu: İşe iade davası sonucu işe başlatılmayan işçiye geçersiz sayılan fesih bildirimi ile bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse ihbar tazminatının ödenmesi gerektiği; ihbar öneli verilmiş veya önele ait ücret peşin ödenmiş ise ihbar tazminatının ödenmesi gerekmeyeceği hk.

KARAR: İhbar öneli verilerek iş sözleşmesi feshedilen ve fesih bildirimine itiraz davası lehine sonuçlandığı halde işe başlatılmayan işçiye ihbar tazminatının ödenmesinin gerekip gerekmediği uyuşmazlık konusudur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Geçersiz Feshin Sonuçları” başlığını taşıyan 21. maddesinin Birinci ve İkinci fıkralarında işçinin işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat belirtilmiş; Üçüncü fıkrasında ise kararın kesinleşmesine kadar işçinin çalıştırılmadığı en çok dört aylık ücret ve diğer haklar düzenlenmiştir. Maddenin dördüncü fıkrasında işçinin işe başlatılması halinde varsa peşin ödenen ihbar ve kıdem tazminatının işçiye yapılması gereken ödemelerden mahsup edileceği belirtildikten sonra devamında “İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre işçiye geçersiz sayılan fesih bildirimi ile bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse ihbar tazminatının ödenmesi gerekecektir. Bir başka anlatımla, ihbar öneli verilmiş veya önele ait ücret peşin ödenmiş ise ihbar tazminatının ödenmesi gerekmeyecektir. Geçersizliğine karar verilen fesih bildirimi ile işçiye daha önce usulüne uygun olarak verilmiş olan ihbar önellerine geçerlilik tanınması İş Kanunu’nun sözü edilen açık hükmü gereğidir. Bu nedenle davacı işçinin ihbar tazminatı talebinin yerindeliği kabul edilemez. Gerçekten mahkeme veya özel hakem tarafından belirlenen tazminatı ödemeyi göze alıp, işçiyi işe başlatmama yolunu tercih eden işverene ihbar öneli tanımasını istemek işin mahiyeti ile bağdaşmamaktadır. Somut olayda, davalı işverence daha önce davacıya usulüne uygun olarak ihbar öneli verilmiş olup, feshin geçersizliğine karar verildikten sonra işe başlatılmayan davacıya İş Kanunu’nun 21. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca tekrar ihbar öneli verilmesine gerek olmadığından ihbar tazminatı isteğinin reddine yerine yazılı gerekçe ile kabul hatalı olmuştur. Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten bozulmasına, oybirliği ile karar verildi.

 

 

Karar : Kamu görevlisinin hizmet kusuruna karşı idareye karşı dava açmak

Haz06
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

4.Hukuk Dairesi, Esas No: 2012/1980, Karar No: 2012/3331, Karar Tarihi: 05/03/2012

Konusu: Kamu görevlisinin hizmet kusuruna karşı idareye karşı dava açmak.

KARAR: Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken, kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlileri aleyhine açtıkları tazminat davasıdır. Yargı, uygulamaları ve bir kısım sosyal ihtiyaçlar nedeni ile yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği düşünce ve kanaatinde olsa dahi, yorum yolu ile yürürlükteki Anayasa ve yasa maddelerini uygulamayarak atıl bırakamaz. Yorum yolu ile Anayasa ve Yasalara aykırı uygulama yapamaz ve karar veremez. İhtiyaç varsa yeni yasal düzenlemeler yapılabilir. Ve yasal düzenleme yapma yetki ve görevi TBMM’ne aittir. Sonuç olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından dolayı doğan tazminat davalarında kamu görevlilerinin aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabulü gerekir. (2709 SK m. 129) (657 SK m. 13) (818 SK m. 41) (YHGK 14.09.1983 T. 1980/4-1714 E. 1983/803 K.)

 

İmar Kanunu 42.Madde Uyarınca Karar

May22
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

     

 Danıştay Ondördüncü Daire , Esas: 2011/15874, Karar: 2012/8239, Tarih: 20/11/2012

 

ÖZÜ: 5940 sayılı Kanun’un 2.maddesi ile değişik 3194 sayılı Kanunun42. maddesinde; ruhsat alınmadan veya ruhsat ve eklerine aykırı ya da imar mevzuatına aykırı olarak yapı yapılması durumunda para cezası verileceği başka bir anlatımla; hiçbir zaman eylem suç olmaktan çıkarılmadığı,sadece bu suça verilecek cezanın niteliği ve miktarında değişiklik yapıldığı, 10/08/2010 tarihli yapı tatil zaptı ile tespit edilen dava konusu yapı, 5940 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değiştirilen 42. maddesinin yürürlük tarihi olan 17.12.2009 tarihinden önce yapılmış olsa dahi, eski eser yapıda ruhsatsız olarak 1. ve 2. kat meskenlerin ayrı ayrı iki işyerine dönüştürüldüğü ve bu aykırılığın süregelen nitelikte olduğu ve halen devam ettiği hususu sabit olduğundan, bu aykırılığın tespit edildiği 10/08/2010 tarihi itibariyle de söz konusu aykırılığa ilişkin cezai yaptırımlar  yürürlükte olduğundan, İmar Kanunu’nun değişik 42. maddesi uyarınca 17.12.2009  tarihinden  sonra yapılan tespite dayanarak verilen para cezasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Dava; İzmir İli, Konak İlçesi, Turgut Reis Mahallesi, 105 pafta, 584 ada, 43 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapıda yapılan ruhsatsız imalat nedeniyle 3194 sayılı Kanun’un 5940 sayılı Kanun ile değişik 42.maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin 12.08.2010 günlü ve 1340 sayılı Konak Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; ruhsata aykırılığı ileri sürülen yapı yönünden davacının hazırladığı mimari projenin 5940 sayılı Kanunun yayımlandığı tarih olan 17.12.2009 tarihinden önce onaylandığına ilişkin ihtilafın, bulunmaması, fiilin yapıldığı tarihte işlemin dayanağı olan yasal düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilerek kararın yürürlüğe girmiş bulunması ve yeni yasal düzenlemenin yürürlük tarihinden önceki döneme ilişkin olaylara uygulama imkanı bulunmaması karşısında, hukuka aykırılığı Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanmış Yasa maddesi uyarınca verilen para cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş; bu karar, davalı idarece temyiz edilmiştir.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesinde; bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (…) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumunun tespit edileceği hükmüne yer verilmiştir.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin 5940 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki halinde; ruhsat alınmadan veya ruhsat ve eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine ve müteahhidine, istisnalar dışında özel parselasyon ile hisse karşılığı belirli bir yer satan ve alana 500.000 TL’den 25.000.000 liraya kadar para cezası verileceği hüküm altına alınmış iken; maddede yer alan; “…500.000-TL.’den 25.000.000 liraya kadar para cezası verilir” hükmünün Anayasaya aykırı olduğu savıyla, iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması üzerine, Anayasa Mahkemesi’nin 17/04/2008 günlü, E:2005/5, K:2008/93 sayılı kararıyla; idari makamların, yasanın belirlediği sınırlar arasında cezanın takdirinde esas alacakları objektif ölçütlerin yasada gösterilmediği, yasayla imar para cezasının alt ve üst sınırlarının gösterildiği, bu alan içerisinde cezayı uygulama yetkisinin idareye bırakıldığı, idarelerin hangi ölçütleri esas alacakları, belirgin ve somut olarak yasada yer almadığı, yasa kuralının bu anlamda belirgin ve öngörülebilir olmadığı, alt ve üst sınır arasında idareye bırakılan takdir alanının geniş, sınırsız ve ölçüsüz olduğu, cezanın belirlenmesinin alt ve üst sınır arasında elli kat gibi makul ve ölçülü olmayan şekilde genişliği, uygulamada, yorum ve değerlendirme farklılıklarına dayalı olarak eşitsizliğe, haksızlığa ve keyfiliğe yol açabilecek nitelikte olduğu, cezanın yasada gösterilen sınırlar arasında idarece belirlenmesinde, yapının; taşkın, heyelan, kaya düşmesi gibi afet alanlarında bulunan, sıhhi ve jeolojik mahsurları olan veya bunlar gibi tehlikeli durumlar göstermesi nedeniyle imar planlarına veya ilgili idarelerce hazırlanmış, onaylanmış raporlara göre yapılması yasak olan alanlara, imar planlarında umumi hizmet alanlarına, kamu tesis alanlarına ve yapı sahibine ait olmayan alanlara yapılması, hangi amaçla yapıldığı, büyüklüğü ve konut, ticari, sanayi, otel, akaryakıt istasyonu gibi niteliği, fen ve sağlık kurallarına aykırılık taşıması; içinde oturacak veya çalışacak kişiler için tehlike oluşturması, çevresinde ya da aynı bölgede emsal yapılar için uygulanan imar para cezaları; kente ve çevreye etkisi, bitmiş ve kullanılır durumda olması gibi ölçütlere yer verilmediği, hukuk kurallarının, yargının yorumuna ihtiyaç göstermeyecek ve uygulayıcılar tarafından anlaşılabilecek şekilde açık ve belirgin, uygulayıcılara güvence vermek, zorunda olduğu, itiraz konusu kuralın bu nedenlerle Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçeleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden düzenlenen ve 17.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değiştirilen “İdari Müeyyideler” başlıklı 42. maddesinin 1. fıkrasında; bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu t maddede belirtilen idari müeyyidelerin uygulanacağı, 2. fıkrasında; ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, maddede belirtilen şekilde hesaplanan idari para cezalarının uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda aktarılan Kanun hükümlerinin incelenmesinden; ruhsatsız, ruhsata veya imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş bir yapı hakkında, imar mevzuatı uyarınca işlem tesis edilebilmesi için, öncelikle ilgili idarece inşaatın durumunun bir tutanak ile tespit edilmesinin gerektiği, tutanak tarihi itibariyle ruhsatsız veya ruhsata aykırı inşaat, idarenin bilgisine girdiğinden, yasada öngörülen sürecin tespit ile birlikte işlemeye başlayacağı anlaşılmaktadır.

Öte yandan; 17/12/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5940 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle yeniden düzenlenen, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinde; “… imar mevzuatınca aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmek suretiyle, idari müeyyidelerin uygulama süreci, imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren başlayan bir süreç olarak kabul edilmek suretiyle, usul ve esaslar belirlenmiştir.

Ayrıca; gerek 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin eski halinde, gerekse; 17/12/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5940 sayılı Kanun’un 2, maddesi ile değişik 42. maddesinde; ruhsat alınmadan veya ruhsat ve eklerine aykırı ya da imar mevzuatına aykırı olarak yapı yapılması durumunda para cezası verileceği başka bir anlatımla; hiçbir zaman eylem suç olmaktan çıkarılmamış, sadece bu suça verilecek cezanın niteliği ve miktarında değişiklik yapılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; İzmir İli, Konak İlçesi, Turgut Reis Mahallesi, 105 pafta, 584 ada, 43 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan eski eser yapıda ruhsatsız olarak 1. ve 2. kat meskenlerin ayrı ayrı iki işyerine dönüştürüldüğünün 10/08/2010 tarihli yapı tatil tutanağı ile tespit edildiği ve para cezası verilmesine ilişkin dava konusu encümen kararının tesis edildiği anlaşılmaktadır.

İdari para cezaları; idarenin, hukuk kurallarına aykırı bazı davranışlara bir yargı kararına gerek olmaksızın yasaların açıkça verdiği yetkiye dayanarak, idare hukukuna özgü yöntemlerle doğrudan doğruya bir işlem ile uyguladığı cezalar olarak tanımlanmış bulunmaktadır.

3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinde yer alan; “… 500.000 TL’den 25.000.000 liraya kadar para cezası verilir” hükmünün Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmesi sonrasında oluşan durumu, İmar Kanunu’nun getirdiği düzeni bozucu ihlalleri koruyan bir durum olarak telakki etmek mümkün olmadığı gibi, kişilerin bu durumu kendi lehlerine kullanmasına da imkan bulunmamaktadır. Aksi durumun; suçların cezasız kalması sonucunu doğuracak olması nedeniyle, hiçbir hukuk düşüncesinde kabul görmeyeceği açıktır.

Uyuşmazlık konusu olayda; 10/08/2010 tarihli yapı tatil zaptı ile tespit edilen dava konusu yapı, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5940 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değiştirilen 42. maddesinin yürürlük tarihi olan 17.12.2009 tarihinden önce yapılmış olsa dahi, söz konusu aykırılığın süregelen nitelikte olduğu ve halen devam ettiği hususu sabit olduğundan, bu aykırılığın tespit edildiği 10/08/2010 tarihi itibariyle de söz konusu aykırılığa ilişkin cezai yaptırımların yürürlükte bulunduğu açık olduğundan, İmar Kanunu’nun 17.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren değişik 42. maddesi uyarınca bu tarihten sonra yapılan tespite dayanarak verilen para cezasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Bu durumda; İdare Mahkemesi’nce uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda belirtilen gerekçeyle iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 08/06/2011 günlü, E:2010/1500, K:2011/840 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 20.11.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kat Karşılığıyla İlgili Karar

May21
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Onüçüncü Daire, Esas: 2008/2450, Karar: 2008/6590, Karar Tarihi: 17.10.2008

ÖZÜ: Urla Belediye Başkanlığı tarafından 14.02.2007 tarihinde 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 35/a maddesine göre kapalı teklif usulüyle yapılan İzmir İli Urla İlçesi Hacı İsa Mahallesi 154 Ada 34 parsel ve 1051 Ada 107 nolu Parselde Kat Karşılığı İnşaat Yapım İşi ihalesinin iptali istemiyle açılan davada, İdare Mahkemesi’nce; olayda, anılan inşaat işinin kat karşılığı yaptırılması için belediye başkanı ve belediye encümenine yetki verilmesine ilişkin belediye meclisi kararına davacının da katıldığı ve karşı oy kullanmadığı görülmekte ise de, dava sözü edilen belediye meclis kararının değil, bu karar uyarınca belediye encümenince 14.02.2007 tarihinde yapılan ihalenin iptali istemiyle açıldığından, davacının belediye meclisinin dava konusu yerler için aldığı satış kararına kabul oyu vermesi nedeniyle dava açma ehliyeti bulunmadığı iddiasının yerinde görülmediği; diğer taraftan, belediye meclis üyesinin belediye kaynaklarının kullanımı ile ilgili iş ve işlemlerin mevzuata ve kamu yararına uygun olarak yürütülmediğinden söz ederek her zaman dava açabileceğinin kabulü gerektiğinden davacının belediye meclis üyesi sıfatıyla tesis edilen idari işlemin hukuka uygunluğunun saptanması ve idarenin hukuka bağlılığının tespiti yönünden bu davayı açmakta meşru ve güncel menfaatinin bulunduğu; işin esası yönünden, kültür merkezi, otopark, dükkan yapımı ile çevre düzenlemesinden oluşan bir çarşı projesi olan dava konusu meydan düzenleme ihalesi niteliği itibarıyla yapım işi ihalesi olduğundan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun kapsamına girdiği, davalı idarece, dava konusu ihalenin kat karşılığı inşaat işi yapılması nedeniyle Kamu İhale Tebliği uyarınca 2886 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde yapıldığını öne sürmekte ise de, bir kanunun istisnalarının yine kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak belirlenmesi gerektiği, bu durumda, dava konusu meydan düzenleme ihalesinin yapım işi ihalesi olduğu açık olduğundan ve belediyeye ait taşınmaz üzerinde kat karşılığı yapım işinin bütçeden para harcanmasa da aslında belediyeye ait bir kaynağın kullanılması sonucunu doğurduğundan, ihalenin 4734 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yapılması gerekirken, 2886 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılmasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.

2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 1. maddesinde, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarenin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri aynı hak tesisi ve taşıma işlerinin bu Kanunda yazılı hükümlere göre yürütüleceği, 2. maddesinde bu Kanunun yürütülmesinde, ihtiyaçların en iyi şekilde uygun şartlarla ve zamanında karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin sağlanmasının esas olduğu; başka başka istekliler tarafından karşılanması mutat olan muhtelif işlerin bir eksiltmede toplanamayacağı; 36. maddesinde, bu Kanunun 1. maddesinde yazılı işlere ilişkin ihalelerde tekliflerin gizli olarak verilmesini sağlayan kapalı teklif usulünün esas olduğu düzenlenmiş; 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 2. maddesinin (a) fıkrasında, belediyeler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşların, birliklerin ve tüzel kişilerin kullanımında bulunan her türlü kaynaktan karşılanan mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin ihalelerinin bu Kanun hükümlerine göre yürütüleceği hükmü yer almıştır.

2886 sayılı Yasa alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işlerinin kamu harcaması yapılmasına karşın, bilahare, alım, hizmet, yapım, kiralama ve taşıma işlerinin kamu harcaması yapılmasına; satım, kiraya verme, trampa ve mülkiyetin gayri ayni hak tesisi işlerinin kamuya gelir sağlanmasına yönelik olduğundan farklı nitelikteki bu işlerin aynı kanunda düzenlenmesinin uygulamada pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olduğu yanında, kamu harcaması gerektiren işlere özgü ihalelerde yeni uygulamaların hayata geçirilebilmesi ve harcama yapılması ile gelir elde edilmesine yönelik ihalelerin kendine özgü niteliklerine uygun olarak ihtiyaçlara cevap verecek şekilde ayrı kanunlarda düzenlenmesi gerekli bulunarak, kamu harcaması yapılmasını gerektiren mal veya hizmet alımları ile yapım işleri 4734 sayılı Kanun kapsamına alınmıştır. Bu Kanun kapsamındaki idarelerin, münhasıran yapım ihaleleri anılan Kanun hükümleri gereğince yapılacaktır. Tarafların karşılıklı olarak edimde bulunma sorumluluğunun bulunduğu ve hem yapım hem de satış işlemlerinin birlikte gerçekleştiği kat karşılığı inşaat ihalelerinin ise anılan her iki Kanunda da düzenlenmediği görülmektedir.

Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde kat inşa etme unsuru nedeniyle eser sözleşmesi hükümleri uygulanmakta, idarenin belli katları devir borcu altına girmesi nedeniyle yapılan sözleşme satışı da içerdiğinden, karma sözleşme olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda yapım işinin yanında satışında gerçekleştiği kat karşılığı inşaat ihalelerinin, 4734 sayılı Yasa kapsamında münhasıran bir yapım işi olarak değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Kat karşılığı inşaat ihalelerinde yapım işi ile belirlenen katların mülkiyetinin devri tek bir ihaleye konu olmakta, idare yapım işinin bedelini yapıdan belli katların mülkiyetini devretmek suretiyle karşıladığından, bu tür karma sözleşmeyi gerektiren ihalelerin 4734 sayılı Kanuna göre yapılması mümkün olmadığından 2886 sayılı Yasa hükümlerince gerçekleştirilmesi uygun olacaktır.

Dosyanın incelenmesinden, “Kat Karşılığı İnşaat Yapımı İşi İhale Şartnamesi”nin 16. maddesinde, 154 ada 34 parselde yer alan tüm yapıların belediyeye bırakılacağı, 1051 ada 107 parselde yer alan yer altı otoparklarının belediyeye bırakılacağı, bu parselde avan projeye göre yapılacak bağımsız bölümlerin yükleniciye kalacağı, bu parselde süs havuzu dahil açık alanların tasarruf ve kullanım hakkının belediyeye ait olduğu, meydan ve çevre düzenlemesinin mülkiyete tabi olmayıp kamu kullanımına açık alan olarak kalacağı, bu alanın mimari avan projeye uygun olarak yüklenici tarafından işin süresi içerisinde yapılıp belediyeye teslim edileceği, belediyece yapılan bu belirlemelerin ihaleyi alan yüklenici tarafından peşinen kabul edilmiş sayılacağı, ihaleye teklifin, bu maddede belediyeye ve kamu kullanımına kalacak alanlar dışında yükleniciye kalacak bağımsız bölümler karşılığı, idareye ödenecek nakit bedel olarak artırımın 1.000.000-YTL’den başlayacağı ve ihale değerlendirilmesinin verilecek nakit bedel teklifleri üzerinden yapılacağının öngörüldüğü; 14.02.2007 tarihinde yapılan, bir isteklinin teklif verdiği ihalenin, kat karşılığı olarak genel ve teknik şartnameye göre, belediyeye ve kamu kullanımına kalacak alanlar dışında yükleniciye kalacak bağımsız bölümler karşılığı idareye ödenecek nakit bedel olarak 2.000.000- YTL teklif eden şirket üzerinde kaldığı, 2886 sayılı Yasa’nın 35/a maddesi gereğince yapılan ihalenin 26.02.2007 tarihinde ita amirince onaylandığı anlaşılmakta olup, 2886 sayılı Yasa kapsamında yer alan davalı Belediye tarafından ihale konusu işin niteliği gereği anılan Yasa kapsamında yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığından mahkemece dava konusu ihalenin esasının incelenmesi gerekirken anılan gerekçeyle iptalinde isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49/1-b maddesi gereğince İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 11.12.2007 tarih ve E: 2007/418, K: 2007/1875 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 07.10.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

 

Mardin İdare Mahkemesi, Esas No:20l2/l750, Karar No: 20l3/356, Karar Tarihi.08.03.2013

May07
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Mardin İdare Mahkemesi, Esas No:20l2/l750, Karar No: 20l3/356, Karar Tarihi.08.03.2013

 

 

DAVACI                  : adına Türk Büro-Sen

VEKİLİ                    : Av. Elif YILMAZ

Dr. Mediha Eldem Sk., N: 85, Kocatepe, Çankaya / ANKARA

DAVALI                  : Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı

VEKİLİ                    : Av. Numan ÖZLÜK – SGK İl Müdürlüğü / ŞIRNAK

 

DAVANIN ÖZETİ: Şırnak Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Destek Hizmetleri Servisinde görevli olan davacı tarafından; Cizre Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürlüğünün açılışı için yapılan yemek ve organizasyon işlemlerinde 5.482,44-TL fazla gerekçesiyle adına l.6l6,19-TL borç çıkarılması ve bu borcun ilgili Yönetmelik gereğince maaşından l/3 oranında kesilmek suretiyle tahsiline dair Şırnak Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünün 02/03/2012 tarih ve 4251178 sayılı işleminin; haksız ve hukuka aykırı olduğu, zira aynı olaydan dolayı verilen kınama cezasının (itiraz sonucu) Merkez Disiplin Kurulunca kaldırıldığı, kasten ya da ihmal sonucu Kurumu zarara uğratmadığı, olayla kendisinin bir ilgisinin bulunmadığı, görevinin gereklerini en iyi şekilde yerine getirdiği iddialarıyla iptali ile maaşından kesilen tutarların yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ: Dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı, zira davacının attığı imzadan sorumlu olduğu, yapılan soruşturma ve inceleme sonucu Kurumun yersiz ve fazladan ödeme yaptığının sabit olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Mardin İdare Mahkemesi Hakimliğince, dava dosyası incelenerek işin gereği düşünüldü:

Dava; Şırnak Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Destek Hizmetleri Servisinde görevli olan davacı tarafından; Cizre Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürlüğünün açılışı için yapılan yemek ve organizasyon işlemlerinde 5.482,44-TL fazla ödendiği gerekçesiyle adına l.6l6,l9-TL borç çıkarılması ve bu borcun ilgili Yönetmelik gereğince maaşından l/3 oranında kesilmek suretiyle tahsiline dair Şırnak Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünün 02/03/2012 tarih ve 4251178 sayılı işleminin iptali ile maaşından kesilen tutarların yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmış olup; uyuşmazlık, yersiz ödendiği ve davacının sorumlu olduğu belirtilen ödemenin idarece maaşından resen kesinti yapılmak suretiyle tahsilinin mümkün olup olmadığına ilişkindir.

Resmî Gazete’nin 24/ l2/2003 gün ve 25326 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (IV) Sayılı Cetvel’in l numaralı satırında, “Sosyal Güvenlik Kurumu”, sosyal güvenlik kurumları arasında sayılmış; anılan Kanun’un ‘Kapsam’ başlıklı 2’nci maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun’un, sosyal güvenlik kurumlarının da malî yönetim ve kontrolünü kapsadığı belirtilmiş; 3/d maddesinde, “Sosyal güvenlik kurumları” deyimi münhasıran bu Kanun’un uygulanmasında “Bu Kanuna ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan kamu kurumları” olarak tanımlanmış; “Kamu zararı” başlıklı (25/04/2007 gün ve 5628 sayılı Kanun’un 4’üncü md. ile değişik) 7l’inci maddesinde ise,

“Kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.

Kamu zararının belirlenmesinde;

a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması,

b) Mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması.

(…)

d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması,

g) Mevzuatında öngörülmediği hâlde ödeme yapılması,

Esas alınır.

(Değişik üçüncü fıkra: 22/12/2005-5436/10 md) Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir.

(…)

(Değişik son fıkra: 25/4/2007-5628/4 md.) Kamu zararının, bu zarara neden olan kamu görevlisinden veya diğer gerçek ve tüzel kişilerden tahsiline ilişkin usûl ve esaslar, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”

hükmüne yer verilmiştir.

Diğer yandan; 5018 sayılı Kanun’un 7l’inci maddesinin son fıkrasına dayanılarak Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen ve Resmi Gazete’nin l9/l0l2006 gün ve 26324 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe konulan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 2/(1) maddesinde, bu Yönetmeliğin; düzenleyici ve denetleyici kurumlar hariç olmak üzere genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinde tespit edilen kamu zararlarından doğan alacakları kapsadığı; 4/(1)-a maddesinde, bu – Yönetmeliğin uygulanmasında “İlgili” deyiminin “Kendisine yersiz veya fazla ödeme yapılan gerçek ve/veya tüzel kişi ya da kişileri” ifade ettiği; 5/(2) maddesinde, kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararının geri ödenmesi sürecine, kamu görevlileri ile birlikte ilgililerin de dâhil edileceği belirtilmiş; 7/(1)-c maddesinde, kamu zararlarının, 6’ncı maddede belirtilen hususlar göz önünde bulundurulmak suretiyle tespit edilmesi şekillerinden birinin “Adli, idarî veya askerî yargılama” olduğu kurala bağlanmış; 8’inci maddesinde, tespit edilen kamu zararlarına ilişkin alacak takip dosyası açılması öngörülmüş; “Kamu zararından doğan alacağın tebliği ve takibi” başlıklı 10’uncu maddesinde ise,

“(1) Kamu zararından doğan alacaklar, merkezde strateji geliştirme birimlerince, taşrada ise takibe yetkili birimlerce sorumluların ve ilgililerin bilinen adreslerine imzaları alınmak suretiyle veya 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir.

(2) (…) Tebliğde; borcun miktarı, sebebi, doğuş tarihi, faiz başlangıç tarihi, ödeme yeri, yedi günlük itiraz süresi, itiraz mercii belirtilerek söz konusu tutarın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde ödenmesi istenir. İtiraz merkezde strateji geliştirme birimince, taşrada ise takibe yetkili birimin en üst yöneticisince on iş günü içerisinde sonuçlandırılır. İtiraz ve itirazı değerlendirme süresi bir aylık ödeme süresini etkilemez.

(…)

(5) Adli idari ve askeri mahkemelerce hükme bağlanan ve taraflara tebliğ edilen kamu zararından doğan alacaklara ilişkin kararın kesinleşmesi beklenmeksizin, takip işlemlerine başlanır. Yargılama sonucunda verilen tazmine ilişkin kararlardan kamu idaresini temsile yetkili hukuk birimince takip edilmeyenler, takip edilmek üzere temsile yetkili hukuk birimlerine intikal ettirilir.

(6) Kamu zararı alacaklarının yapılan tebligata rağmen sorumlular ve/veya ilgililerce süresinde rızaen ödenmemesi halinde ilgili alacak takip dosyası, sürenin bitiminden itibaren beş iş günü içerisinde, alacağın hükmen tahsili için, strateji geliştirme birimi veya taşradaki ilgili takip birimince kamu idaresini temsile yetkili hukuk birimine gönderilir.

(…)

Kuralına yer verilmiştir. Yine aynı Yönetmelik’in “Kamu zararından doğan alacakların tahsil şekilleri” başlıklı 12/(2)-c maddesinde, “2004 sayılı Kanun (İcra ve İflas Kanunu) hükümleri uygulanmak”, tespit edilen kamu zararlarının tahsil şekilleri arasında gösterilmiş; “İcra yoluyla tahsilat” başlıklı l5’ınci maddesinin (l)’inci fıkrasında ise, “Sayıştay ve mahkeme ilamları ile hüküm altına alındığı halde sorumluları ve/veya ilgilileri tarafından rızaen ödenmeyen kamu zararından doğan alacaklar, 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.” kuralına yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; SGK Müfettişleri tarafından yapılan soruşturma ve inceleme sonucunda, Cizre Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürlüğünün açılışı için yapılan yemek ve organizasyon işlemlerinde hizmet alınan firmaya 5.482,44-TL, fazla ödendiğinin tespit edildiği, soruşturma sonucu hazırlanan 15/l2/2011 tarihli raporun “Mali Yönden” başlıklı bölümünde, müştereken ve müteselsilen sorumluluğu bulunanlardan yersiz ve fazla ödemenin tahsil edilmesi yönünde teklif getirildiği, söz konusu teklifin uygulamaya konularak davacı adına çıkarılan borcun maaşından kesinti yapılmak suretiyle tahsiline başlandığı, davacının buna karşı yaptığı itirazın Strateji Geliştirme Başkanlığınca reddi üzerine 02/05/2012 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda aktarılan mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden; 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında bulunan Sosyal Güvenlik Kurumunun, Hizmet alımı yaptığı firmaya yaptığı yersiz ödemeler nedeniyle kamu kaynağında meydana gelen eksilmenin 5018 sayılı Kanun’un 71inci maddesinde tanımlanan bir “kamu zararı” olduğu; söz konusu kamu zararının tahsil ve takibinde 5018 sayılı Kanun’un 71inci maddesi, ile anılan maddeye dayanılarak yürürlüğe konulan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’te yer alan hükümlerin cari olması gerektiği, bu uygulamaya göre kamu zararına neden olan yersiz ödemelerin tahsili için öncelikle yersiz ödemeye neden olan ilgili personelin rızaen ve sulh yoluyla ödeme yapması gereğinin kendisine tebliğ edileceği, kamu zararı nedeniyle ortaya çıkan borcu ilgili personelin rızaen ödenmemesi durumunda 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na göre takip yapılacağı İcra ve İflas Kanunu’na göre ilamlı icra yoluna başvurulabilmesi için de öncelikle açılacak bir alacak davası sonunda adlî yargı yerince verilecek bir mahkeme İlamının bulunması gerektiği, bir mahkeme ilâmı bulunmadan idarenin söz konusu alacağın tahsilini personelin aylığından resen kesinti yapmak suretiyle sağlayamayacağı, buna göre hizmet alınan bir firmaya yersiz ödeme nedeniyle ortaya çıkan kamu zararının tahsili/tazmini hususunda idarenin resen icra yetkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Aynı şekilde; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Kişisel sorumluluk ve zarar” başlıklı 12’nci maddesinde de aynen,

“Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır hâlde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.

Devlet memurunun kum, kusur, ihmal veya tedbirsizlíği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır.

Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır. Ancak fiilin meydana geldiği tarihte en alt derecenin birinci kademesinde bulunan memurun brüt aylığının yarısını geçmeyen zararlar, kabul etmesi halinde  disiplin amiri veya yetkili disiplin kurulu kararına göre ilgili memurca ödenir.”

hükmüne yer verilmiştir.

Anılan Kanun hükmünde bahsi geçen “genel hükümler” in, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümleri olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla; 5018 sayılı Kanun gibi Devlet Memurları Kanunu’nda da, Devlet memurunun kasıt ya da ihmal suretiyle Kurumuna verdiği zararın ilgiliye ödettirilmesinde, idare tarafından ilgili kamu görevlisine karşı adlî yargıda açılacak alacak davası (alacağın hükmen tahsili) yöntemi kabul edilmiş olup; bunun tek istisnası, fiilin meydana geldiği tarihte en alt derecenin birinci kademesinde bulunan memurun brüt aylığının yarısını geçmeyen zararlarda memurun bunu kabul etmesi halidir, yani “rızaen ve sulh yoluyla ödeme”dir.

Bu durumda; Devlet Memurları Kanunu’nun 12 ve 5018 sayılı Kanun’un 71’inci maddesi ile bu maddeye dayanılarak yürürlüğe konulan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte yer alan hükümler gereği, davalı idarenin yersiz ödendiği ileri sürülen tutarı davacının maaşından resen kesinti yapmak yoluyla tahsil etme yetkisi bulunmadığından; SGK Müfettişleri tarafından yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda hazırlanan raporda “Mali Yönden” getirilen teklifin değerlendirilerek; ilgiliden rızaen ve sulh yoluyla tahsili sağlanamayan zararın, Kurum tarafından davacıya karşı adli yargıda açılacak bir alacak davası ile hükmen tahsili gerekirken, adına çıkarılan borcun maaşından resen kesinti yapılmak suretiyle tahsili yönündeki dava konusu işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.

Diğer yandan; Anayasa’nın 125/son maddesinde yer verilen “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmü uyarınca, yukarıda açıklanan gerekçelerle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlem nedeniyle davacının maaşından yapılan kesintilerin yasal faizi ile birlikte tazmini gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline, işlem nedeniyle maaşından yapılan kesintilerin hesaplanarak, (en erken işbu davanın açıldığı 02/05/2012 tarihinden itibaren olmak üzere) herbir kesintinin yapıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, aşağıda dökümü yapılan 83,20-TL yargılama ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 12/(2) maddesi uyarınca takdir olunan 440,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, hükmün kesinleşmesinden sonra artan posta ücretinin davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesine itiraz yolu açık olmak üzere 08/03/2013 tarihinde karar verildi.

6455 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler

Nis16
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

11 Nisan 2013 gün ve 28615 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan GÜMRÜK KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR 6455 SAYILI KANUNLA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER .

 

                1-5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda yapılan değişiklikler ;

MADDE 70 – 5957 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Semt pazarları,” ibaresinden sonra gelmek üzere “imar planında belirlenmiş veya asıl tahsis amacını engellememek kaydıyla ayrılmış diğer alanlarda” ibaresi; ikinci fıkrasında yer alan “tahsis” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya kiralama” ibaresi; beşinci fıkrasında yer alan “kurmak,” ibaresinden sonra gelmek üzere “işletmek ya da Bakanlığın belirleyeceği usul ve esaslar dahilinde yüzde ellisinden fazlasına sahip oldukları iştiraklerince kurulmasını ve işletilmesini sağlamak,” ibaresi eklenmiş ve birinci ve üçüncü fıkralarında yer alan “belediyelerce” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

 

MADDE 71 – 5957 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Ancak,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Bakanlar Kurulunca aksi kararlaştırılmadıkça,” ibaresi eklenmiş, dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve sekizinci fıkrasının (a) bendine “satılan” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da toptancı halinde satılmak üzere bildirimde bulunulup toptancı hali dışında toptan satılan” ibaresi eklenmiştir.

“(4) Hal rüsumunun tahakkuk, tahsil ve paylaşımına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”

 

MADDE 72 – 5957 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiş, beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, altıncı fıkrasında yer alan “tahsis sahiplerinden” ibaresi “satış yerlerini kullananlardan” şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkranın (i) bendinde yer alan “Tahsis edilen satış yerlerini” ibaresi “Satış yerlerini Bakanlıkça belirlenen sebepler dışında” şeklinde değiştirilmiş, (k) bendine “tahsis edildiği” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya kiralandığı” ibaresi ile fıkraya aşağıdaki (l) bendi eklenmiş ve yedinci fıkrasında yer alan “yerlerindeki tahsis sahipleri” ibaresi “yerlerinde faaliyet gösterenler” şeklinde değiştirilmiştir.

“Kapalı pazar yerlerindeki satış yerleri ile diğer yerler, belirli süreli sınırlı ayni hak tesisi yöntemi kullanılarak kiralama yoluyla da işletilebilir. Sınırlı ayni hak tesisi yöntemi ile bir pazar yerinde aynı kişiye en fazla iki satış yeri verilebilir. Sınırlı ayni hak tesisi ile tahsis ve kiralama işlemine ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.”

“(5) Başka bir alana taşınma hâlinde, toptancı hallerindeki işyerleri ile pazar yerlerindeki satış yerlerinin kullandırılmasında, mevcut hak sahiplerine öncelik verilir.”

“l) İşyerinin kiralanması veya satılmasında ya da satış yerinin kiralanması veya tahsisinde ilgili yönetmelikte belirlenen şartları taşımadıkları veya sonradan kaybettikleri anlaşılanların,”

 

MADDE 73 – 5957 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinde yer alan “tahsis sahiplerince” ibaresi “üretici ve pazarcılarca” şeklinde, 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “tahsis sahipleri” ibaresi “satış yerlerini kullananlar” şeklinde değiştirilmiştir.

 

2-6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yapılan değişiklikler;

 

MADDE 79 – 6102 sayılı Kanunun 359 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(5) Devlet, il özel idaresi, belediye, köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin pay sahibi olduğu şirketlerde, sayılan tüzel kişiler veya bunların gerçek kişi temsilcileri yönetim kuruluna seçilebilir. Yönetim kurulu üye sayısı ikiden fazla olan şirketlerde üyelerin tamamının aynı kamu tüzel kişisinin temsilcisi olmaması şartıyla kamu tüzel kişisini temsilen birden fazla gerçek kişi yönetim kuruluna seçilebilir.”

 

Yazıldı Duyurular

Asliye Ticaret Mahkemesi Kararı

Nis02
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Kararı okumak için tıklayınız… Asliye Ticaret Mahkemesi Kararı

657 Sayılı DMK’nun 86’ncı Maddesi ve Boş Kadrolara Vekalet

Mar28
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Anayasa Mahkemesi Kararı, Esas: 2012/11, Karar:2012/14, Karar Tarihi: 05/07/2012

 

Konusu: 657 sayılı DMK’nun 86’ncı maddesi ve boş kadrolara vekalet.

 

KARAR: “…….657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesinin birinci fıkrasında idarenin, dolu kadrolara kurum içinden veya diğer kurumlardan veya açıktan vekil atayabileceği belirtildikten sonra ikinci fıkrasında aylıksız vekâletin asıl olduğu kurala bağlanmış; dördüncü, beşinci ve yedinci fıkralarında da bu kuralın istisnalarına yer verilerek aylık verilecek durumlar tek tek sayılmıştır.

Aynı maddenin altıncı fıkrasında ise önceki fıkralarda açıklanan ve aylık ödenmesini gerektiren haller dışında da, boş kadrolara ait görevlerin idarece lüzum görüldüğü takdirde memurlara vekâleten gördürülebileceği düzenlenmiştir. Söz konusu kuralda, idareye dolu kadrolar ve diğer fıkralarda açıkça zikredilenler dışındaki boş kadrolar yönünden de vekâleten atama yetkisi verilirken, bu atamaların ücretsiz olacağı belirtilerek ikinci fıkrada düzenlenen genel kural tekrarlanmıştır.

Bu itibarla itiraz konusu 657 sayılı Kanun’un 86. maddesinin altıncı fıkrasının, boş kadrolara vekâletin aylıksız olmasının değil, boş kadrolara vekâleten atama yapılabilmesinin dayanağını oluşturduğu anlaşılmaktadır. Boş kadrolara vekâletin aylıksız olmasının dayanağı, ikinci fıkrada yer alan aylıksız vekâletin asıl olduğu yolundaki kuraldır. Altıncı fıkrada “ücretsiz olarak” ibaresine yer verilmiş olması, ikinci fıkrada belirtilen kuralı tekrarlamaktan ibaret olup bu konuda oluşabilecek tereddütleri giderme amaçlıdır. Dolayısıyla 657 sayılı Kanun’un 86. maddesinin itiraz konusu altıncı fıkrası, bakılmakta olan davada uygulanacak kural niteliği taşımamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 657 sayılı Kanun’un 86. maddesinin altıncı fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu kurala ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.

Başvuru kararında özetle, 657 sayılı Kanun’un 86. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen sebeplerle geçici olarak boşalan kadro görevini vekâleten yürüten memurlar aylık alırken, herhangi bir sebeple sürekli olarak boşalan kadro görevini vekâleten yürütenlerin aylık alamadıkları, boş kadroya vekâlet eden devlet memurunun her türlü sorumluluğu üstlenmesine rağmen bu kadroya ait haklardan yararlanamamasının “hukuk devleti”, “kanun önünde eşitlik”, “angarya yasağı” ve “ücrette adalet” ilkelerini ihlal ettiği belirtilerek, kuralın Anayasa’nın 2., 10., 18. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Memur hukukunda vekâlet, asıl görevlinin iş başında olmadığı bazı durumlarda kamu hizmetlerinde aksama yaşanmaması için bu kişinin bulunduğu kadroya tanınan hak ve yetkileri kullanmak üzere başka bir kişinin atanmasıdır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesinde bir kadroya vekâlet görevi düzenlenmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında, “Bir görevin memurlar eliyle vekâleten yürütülmesi halinde aylıksız vekâlet asıldır.” denilmek suretiyle vekâlet görevinin kural olarak aylıksız olacağı

hükme bağlanmıştır. Buna göre bir görevi vekâleten yürüten memura aylık ödenebilmesi, kanunda açıkça vekâlet aylığı ödenmesini öngören bir düzenlemenin varlığına bağlıdır.

İptali istenen ibareyi içeren 657 sayılı Kanun’un 86. maddesinin dördüncü fıkrasında vekâlet aylığı ödenmesini gerektiren bazı istisnalar düzenlenmiştir. Sözü edilen istisnalardan biri de aynı kurumdan dolu kadroya vekâleten atanma durumudur. Bu husus, “Aynı kurumdan birinci fıkrada sayılan ayrılmalar dolayısıyla atanan vekil memurlara vekâlet görevinin 3 aydan fazla devam eden süresi için, vekâlet aylığı ödenir.” Şeklinde ifade edilmiştir.

İptali istenen “… birinci fıkrada sayılan…” ibaresiyle, aynı kurumdan vekil olarak atanan memurlardan vekâlet aylığı hakkı tanınanlar, 657 sayılı Kanun’un 86. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kanunî izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle meydana gelen ayrılmalar dolayısıyla vekâleten atananlarla, yani dolu kadroya vekâlet edenlerle sınırlandırılmış; emeklilik, istifa, ölüm veya naklen atama gibi bir nedenle sürekli bir biçimde boşalan kadrolara vekâleten atananlara vekâlet aylığı ödenmesinin yolu kapatılmıştır. Dolayısıyla kurum içinden dolu kadroya vekâleten atanan memur aylığa hak kazanırken, kurum içinden boş kadroya vekâleten atanan memur vekâlet aylığı hakkından mahrum kalmaktadır.

Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden ayrı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlâl edilmiş olmaz.

Kanun koyucunun, istisnaî bir nitelik taşıyan vekâleten atama yoluna, boş kadrolar yönünden gereksiz olarak başvurulmasını engellemek ve idareyi boşalan kadrolara asaleten atama yapmaya zorlamak amacıyla boş kadro ile dolu kadro arasında ayrım yaptığı anlaşılmaktadır. Ancak boş ya da dolu kadroya vekâlet eden memurların yaptıkları işin niteliği aynı olduğu halde bunlar arasında vekâlet aylığı yönünden kadronun boş veya dolu olmasına göre ayrım yapılması eşitlik ilkesine aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu ibare, Anayasa’nın 10. maddesine aykırıdır, iptali gerekir. SONUÇ 14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesinin; Dördüncü fıkrasında yer alan “…birinci fıkrada sayılan…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.”

Anayasa Mahkemesi Kararı

Mar28
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Kararı okumak için tıklayınız…. Anayasa Mahkemesi Kararı

Danıştay Beşinci Daire

Mar15
2013
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Kararı okumak için linke tıklayınız… Danıştay Beşinci Daire

Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız