• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Kategoride Yazılmış Yargı Kararları

4857 Sayılı İş Kanunun 2/ 6 ve 7.Maddelerine İlişkin Yargıtay Kararları

May11
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

BELEDİYELERİMİZE HATIRLATMA!

 4857 sayılı Kanunun 2/6.ve 7.maddelerine  İlişkin İş ve İşlemler:

4857 Sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine dair yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.”

4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesi 7 inci fıkrasında ise; Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denilir” Hükümleri yer almaktadır.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2015/14689,K.2017/1512,T.08.02.2017;“Dava konusu olayda da davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir. Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmenin ayrılmaz parçası olan Teknik Şartnamenin 21. ve 44. maddelerine göre sorumluluk davalı yükleniciye aittir. Bu durumda mahkemece taraflara yarı yarıya sorumluluk yüklenemez. Bununla birlikte feshe bağlı bir hak olan ihbar tazminatından ise diğer işverenler sorumlu olmayıp, sadece son işveren sorumludur. Başka bir ifade ile davacı üst işveren, dava dışı işçiye ödemiş olduğu ihbar tazminatını ancak son işverenden rücuen tahsilini talep edebilir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise işçiye ödenen ihbar tazminatından tüm alt işverenlerin dönemine isabet eden tutarlarda sorumlu tutularak hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, sözleşme kapsamında işçilik alacaklarından tüm alt işverenlerin tam sorumlu olduğu, buna göre son işveren olan davalının ihbar tazminatının tamamından, diğer işçilik alacaklarından ise kendi dönemine isabet eden miktarlar üzerinden sorumlu olduğu kabul edilerek, gerekirse sorumlu olduğu miktarların belirlenmesi hususunda yeniden bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E. 2016/36202,K. 2017/519,T. 23.01.2017; “Dava, işe iade istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta, davalılar arasında malzemeli yemek pişirme, dağıtma ve sonrasına ait hizmetlerin alımına dair sözleşme yapıldığı, davacı işçinin işvereni olan davalı şirketin bu işi üstlendiği, davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, davacının iş sözleşmesinin davalı alt işveren tarafından geçerli neden olmadan feshedildiği de dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Mahkemece feshin geçersizliğine ve davacının alt işveren işyerine işe iadesine karar verilmesi yerindedir. Ancak asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumlu olacağı kuralı dikkate alınmadan ve işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden birlikte sorumlu olduğu gözden kaçırılarak, davanın asıl işveren yönünden husumet nedeni ile reddine karar verilmesi hatalıdır.”

Yargıtay 22.Hukuk Dairesi, E.2016/30949,K. 2017/74,T.16.01.2017;“Dava; feshin geçersizliği ve işe iade istemine ilişkindir. Somut olayda, iş akdine ihale süresinin bitmesi gerekçe gösterilerek sözlü olarak son verilmiş olup, feshin geçerli bir nedeni bulunmadığından geçersiz olduğunun tespitinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki; davacı sekreter olarak davalı belediyenin çalışma alanı içerisinde yardımcı iş kategorisinde değerlendirilebilecek hizmet sektöründe çalışmaktadır. Davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin “destek personel” alımına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davalı belediyenin, yardımcı işlerinden olan temizlik, büro, kat görevi, şoförlük, mutfak ve bahçe çalışması gibi destek hizmetlerini alt işverene vermesi 4857 sayılı Kanun’un 2/6-7. maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 67. maddesine göre mümkün olduğundan, geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu anlamda, mahkemece davacı işçinin alt işveren nezdindeki işyerine iadesine ve iş güvencesi hükümlerinin mali sonuçlarından her iki davalının müştereken sorumluluğuna hükmedilmesi gerekirken; asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu sonucuna varılarak davacının davalı belediyeye ait işyerine iadesi doğru değildir.”

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi,E.2016/30949,K. 2017/74, T.16.01.2017; “4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesi 7 inci fıkrasına göre; Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denildiği, bu ilişkide asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludurlar”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.12.2008 tarih ve E. 2008/9-704, 2008/730 sayılı kararında; “alt işveren – asıl işverenin sorumluluğu konusuna açıklık getirmiştir. Bu kararda yer alan; “İşçilik alacaklarının tahsiline ilişkin davalarda eğer işçi alt işverenin kadrosunda işe başlamış ve bu şekilde işine son verilmiş ise açacağı işçilik alacağı davasında hem alt işvereni hem de asıl işvereni dava edebilir. Alt işverenle asıl işveren arasındaki borç yönünden ilişki müşterek ve müteselsildir. İşverenler arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu iddia edilse bile muvazaa iddiası işçinin alacaklarına karşı alt ve asıl işverenin müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Davacı işçi, davalı Seyhan Belediyesi ile Miray Limited şirketine karşı açtığı dava ile iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürmüş ve dava konusu alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili isteğinde bulunmuştur. Davalı S. Belediyesi cevabında belediyeye ait temizlik işlerinin ihale ile yüklenicilere verildiğini, bu sebeple belediyeye husumet düşmeyeceğini belirterek davanın öncelikle husumet yönünden reddini istemiş; esas bakımından da taleplerin haksız ve yersiz olduğunu savunmuştur. Diğer davalı M. Limited Şirketi belediyeden temizlik işini alan alt işveren konumunda olduğu açıkladıktan sonra davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği belirlenip davalı Seyhan Belediyesinin asıl işveren olduğu belirtilerek 4857 sayılı İş Yasasının 2. maddesi gereğince davacının gerçekleşen alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline dair verilen karar Dairemizce davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu belirtilerek Miray Şirketi hakkındaki davanın husumet yönünden reddedilmesi gereğine değinilerek bozulmuş; mahkemece davalılar arasındaki sözleşme muvazaalı olsa bile bu durumun davacıya karşı ileri sürülemeyeceği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir. Somut olay yönünden de davacı işçinin gerçek işvereni davalı Seyhan Belediye Başkanlığıdır. Diğer davalı M. Limited Şirketinin işverenlik sıfatı bulunmamaktadır. İşçi işveren arasında görülmesi gereken davada M. Limited Şirketinin davalı sıfatı olmadığı için davanın adı geçen davalı yönünden husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekir. İşçinin iyi niyetli olması ve muvazaanın tarafı olmaması bu sonucu değiştirmez. Aksinin kabulü hukuki istikrar ilkesi ile bağdaşmaz.”

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi, E.2017/501, K.2017/2628, T.27.02.2017;“Dava, feshin geçersizliği ve işe iade istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta; dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelerden; davacının davalı şirketteki çalışmasının alt işverenler değişmesine rağmen aynı şekilde devam ettiği, davacı gibi çalışanların aynı iş yerinde aynı işi yaparak ve davalı şirket yetkililerinin emir ve talimatlarına uygun olarak çalışmasını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Bu suretle davalılardan birinin kendisine ait bağımsız organizasyon ve yönetim hakkının bulunmadığı, diğer davalıya ait işyerinde istihdam edilmek üzere işçi sağlayan ve bordrolama hizmeti sunan bir şirket olduğu tespit edilmiştir. Davalılar arasında görünürde olan asıl işveren alt işveren ilişkisi muvazaaya dayanmakta olup, muvazaalı ilişki içine girilmesi nedeniyle, davacının baştan itibaren asıl işveren olan şirket işçisi olarak işlem görmesi gerektiği 4857 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin yedinci fıkrası gereğidir. Açıklanan sebeplerle mahkemece feshin geçersizliğine karar verilmesi isabetli ise de davacının asıl işveren olmayan davalı nezdinde işine iadesine dair verilen karar hatalı olup kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.” açıklamalarının uygulamada dikkate alınması gerekir.

Aykome Kararlarına İtiraz

May10
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Uyuşmazlık Mahkemesinin 2017/162 Esas, 13.03.2017 günlü ve  2017/195 sayılı Kararında, (10.05.2017 gün ve 30062 Mükerrer Resmi Gazete) “Aydın Büyükşehir Belediyesinin AYKOME Kuruluş ve Görevleri, Çalışma ve Usulleri Uygulama Yönetmeliğinin 26.maddesinin 1.,8.ve 19.fıkralarıuyarınca verilen para cezalarının iptali istemiyle açılan davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir” denilmektedir.

Anayasa Mahkemesi Kararı

Nis17
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Anayasa Mahkemesinin 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun, köy ve belediye sınırları içinde kapanmış yollarla yol fazlaların köy veya belediye namıma tescil olunmasını öngören 21. maddesine ilişkin olarak verilen 12/11/2012 tarihli ve E.20ll/23, K.2012/3 sayılı karanın ilgili bolümü şöyledir:”…2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 21. maddesi sınırları iyinde kapanmış yollarla yol fazlaların köy veya belediye namıma tescil olunmasını Bu hüküm gereğince plan değişikliği ya da benzeri nedenlerle bir yolun kapanması ya da bazı bölümlerinin yol olmaktan çıkarılması durumunda bu şekilde açığa çıkan taşınmazların belediye ya da köy sınırları içinde bulunması halinde bu tüzel kişilikler adına tescil edilmesi gerekmektedir. Yollar zaman içinde gelişen ihtiyaçlara bağlı olarak imar planlarında değişiklik yapılması suretiyle kapatılabileceği   gibi  bazı yol  parçalarının açığa  çıkması da ihtimal dahilindedir. Kapanan ya da açığa çıkan yol veya yol parçalarının kamu malı niteliğini kaybederek idarenin özel malı haline geleceğinden   kamu   malına   ilişkin  koruma  ortadan  kalkar. Bu nedenle itiraz konusu kural böylece açığa çıkan taşınmazların tapu sicilinin sağladığı güvenceden yararlanabilmesi için tapu siciline tescilini öngörmektedir.  İdare yeni bir kararla bu taşınmazları kamu yararına tahsis ederek kamu malına da dönüştürebilir. Aynı şekilde İmar Kanunu’nun 18. maddesi gereği parsellerin yeniden düzenlenmesinde  eski  yol parçalarının   özel   kişilerin arsaları  ile birleştirebilir. Eğer yeniden kamu yararına tahsis edilmezse, idare özel hukuk rejimi çerçevesinde bu mallara tasarruf eder, gerekirse satabilir. Diğer taraftan kamu malları devletin  mülkiyeti  altındadır. İtiraz yoluna başvuran mahkeme her ne kadar yolların kaynağı itibariyle özel mülkiyet konusu taşınmaz olma ihtimalini dikkate alarak malik tarafından rızaen yola terk edilen alanların idarenin bir karan ile yol olmaktan çıkarılarak  idarenin özel    malı   haline   getirilmesinin    Anayasanın35.maddesine  aykırılık oluşturduğunu  ileri sürmüşse de, yollar  kaynağı  itibariyle özel mülkiyetteki taşınmazlara dayansa bile bunlar çeşitli  usullerle kamu malı haline getirilmiş olabilirler. Kamulaştırma,  düzenleme ortaklık payı ayrılması gibi usuller özel mülkiyetteki taşınmazların yol yapılmasında başvurulacak temel usullerdir. Bu hallerde malik taşınmazın karşılığını ya kamulaştırma bedeli, tazminat ya da geri kalan  taşınmazların değer artışı yoluyla  elde etmiş ve taşınmazın mülkiyeti    kamuya   geçmiştir. Malikin  rızasıyla yola    terk    etmesi    de kaynaklardan  birisi  olmakla  birlikte  bu  durumda  bir  bağışlama  söz konusu olup hukukumuzda  bağışlamanın şarta bağlı olarak yapılması  mümkündür. Eğer malik bağışladığı taşınmazın yol dışında başka bir  amaç için kullanılmasını  istemiyorsa  şarta bağlı bağışlama  yapma  imkanına sahiptir. Bu yönüyle itiraz  konusu  kuralın mülkiyet  hakkına  müdahale   teşkil  ettiği söylenemez. “

Kamulaştırma Kanununun 35.Maddeye İlişkin Yargıtay Kararları

Nis10
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E. 2011/15258,K. 2012/2057,T. 14.2.2012; “Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; davacı şirketin kurucu ortaklarından O. ve A.’nın murisleri ilk tapu maliklerinden S.’ın taşınmazdaki payını küçük küçük hisseler halinde 3. şahıslara sattığı ve bu sırada yolların kamuya terk edildiği, o tarihten bu yana da oluşan yolların aynı şekilde kullanılmaya devam edildiği anlaşılmıştır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca, özel parselasyon sonunda malikin muvafakatiyle kamu hizmet ve tesislerine ayrılmış bulunan yerler için eski malikleri tarafından mülkiyet iddiasında bulunulamaz ve karşılığı istenemez. Bu nedenle; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu kabulüne karar verilmesi, Doğru görülmemiştir.”

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E. 2012/7091,K. 2012/13152,T. 18.06.2012;”  “Dava, imar ruhsatı almak için rızası  ile kamuya terk ettiği yerin bilahare konut alanı olarak düzenlenmesi nedeniyle tapu iptali istemine  ilişkindir…. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Kamulaştırma Kanununun 35.maddesi uyarınca; İmar mevzuatı gereğince düzenlemeye tabi tutulan parsellerden düzenleme ortaklık payı karşılığı olarak bir defaya mahsus alınan yol, yeşil saha ve bunun gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılan yerlerle, özel parselasyon sonunda malikinin muvafakati ile kamu hizmet ve tesisleri için ayrılmış bulunan yerler için eski malikleri tarafından mülkiyet iddiasında bulunulamaz ve karşılığı istenemez. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davacı imar  ruhsatı almak için bu yeri kendi rızası ile bedelsiz terk ettiğinden, bu kısım  daha sonra idare tarafından başka amaçlara tahsis edilse ve imar niteliği değişse bile eski malikleri tarafından mülkiyet iddiasında bulunulamayacağı  gibi karşılığı da istenemez”

Danıştay 12.Daire Kararı

Mar29
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay 12. Daire, Esas: 2015/1759, Karar: 2015/5517, Tarih: 22/10/2015

ÖZET: KPSS yi kazanıp, herhangi bir mahkumiyet kararı bulunmayan ancak aleyhinde yürütülen savcılık soruşturmasında takipsizlik kararı olan buna rağmen güvenlik soruşturması olumlu olmadığı için atanamayan memur adayının açtığı iptal ve tam yargı davasında; …hakkında kamu davasının açılmasını haklı gösterecek delil ve emare elde edilmediğinden kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği, ancak hakkındaki güvenlik soruşturmasının olumlu olmadığı ileri sürülerek ataması yapılmamış ise de; davacının belirtilen fiile ilişkin olarak herhangi bir mahkumiyet kararı bulunmadığı ve hakkında açılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali ile davacının işlem nedeniyle mahrum kaldığı özlük ve maddi haklarının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi yolundaki kararın usul ve yasaya uygun olduğu

İstemin Özeti : ÖSYM Başkanlığınca yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavında başarılı olarak İstanbul İli Sosyal Çalışmacı kadrosuna ataması teklif edilen davacı tarafından, 13.05.2009 tarihli ve 2255 sayılı sınav kurulu kararıyla Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliğinin 6/18-(b) maddesi gereğince “güvenlik soruşturması olumlu olmak” şartını taşımadığından bahisle anılan kadroya atanmamasına ilişkin işlemin iptali ile bu işlem nedeniyle mahrum kaldığı tüm özlük ve maddi haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; davacı hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması sonucu; 28.12.1994 tarihinde .. suçlamasıyla gözaltına alınarak bilahare serbest bırakıldığı, aynı konuyla ilgili olarak hakkında hazırlanan soruşturma evrakıyla birlikte Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının 24.01.1995 tarihli ve Hazırlık No:1995/31, Karar No:1995/42 sayılı kararıyla, davacının söz konusu teşkilat içinde yer alıp faaliyetler gösterdiği hususunda hakkında kamu davasının açılmasını haklı gösterecek delil ve emare elde edilmediğinden kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği, ancak hakkındaki güvenlik soruşturmasının olumlu olmadığı ileri sürülerek ataması yapılmamış ise de; davacının belirtilen fiile ilişkin olarak herhangi bir mahkumiyet kararı bulunmadığı ve hakkında açılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali ile davacının işlem nedeniyle mahrum kaldığı özlük ve maddi haklarının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi yolunda Ankara 9. İdare Mahkemesince verilen 19/09/2013 tarihli ve E:2013/1339, K:2013/1252 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi  Düşüncesi : İdare mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü: İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. İdare mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 22/10/2015 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Danıştay Kararı-Yıkım Masrafı

Şub14
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay 14. Daire, E. 2014/5232,K. 2015/8318,T. 5.11.2015 ; “Ruhsatsız yapının belediyece yıkılması durumunda sadece belediyece yapılan masraf yapı sahibinden tahsil edilir. Dava; tapuda “bahçe” vasıflı olan taşınmaz üzerinde inşaa edilen 60 m²’lik yapının ruhsatsız yapıldığından bahisle bir ay içerisinde kaldırılması, kaldırılmaması halinde belediye tarafından yıktırılarak masrafların %20 fazlasıyla tahsil edileceğine dair 6.10.2009 tarih ve 599/2009 Sayılı davalı idare Yapı Kontrol Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, davaya konu işlemin davacının hukukunu etkilemeyen, icrailik vasfı bulunmayan bir işlem olduğundan bahisle davanın incelenmeksizin reddine yolundaki kararını bozan Danıştay Altıncı Dairesinin 20.9.2010 tarih ve E:2010/4728, K:2010/8112 Sayılı kararına uyulmayarak ısrar edilmesi ve bu kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 5.12.2012 günlü, E:2011/1161 K:2012/2499 Sayılı kararıyla bozulması üzerine , bozma kararına uyularak davanın reddi yolunda Gaziantep 2. İdare Mahkemesince verilen 31.12.2013 günlü, E:2013/1198, K:2013/2000 Sayılı kararın, davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir. Temyize konu Mahkeme kararının, ruhsatsız inşaa edilen yapının bir ay içerisinde kaldırılması, kaldırılmaması halinde belediye tarafından yıktırılmasına dair kısmında, 2577 Sayılı Kanun’un 49.maddesinin 1.fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır. Kararın; yıkımın belediyece gerçekleştirilmesi halinde yıkım masraflarının % 20 fazlasıyla yapı sahibinden tahsiline dair kısmına gelince; 3194 Sayılı İmar Kanununun 32.maddesinde; ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar hakkında uygulanacak işlemler sayılmış aynı Kanunun 42.maddesinde de ceza hükümleri düzenlenmiştir. Ancak bu maddede ruhsatsız yapıların idare tarafından yıkılması durumunda yapılan masrafın %20 fazlasıyla ilgilisinden isteneceğine dair bir hükme yer verilmediği gibi bu Kanunun 32.maddesinin son fıkrasında da ruhsatsız yapının belediyece yıkılması durumunda sadece belediyece yapılan masrafın yapı sahibinden tahsil edileceği belirtilmiştir. Dosyanın incelenmesinden; … sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının ruhsatsız yapıldığından bahisle bir ay içerisinde kaldırılması, kaldırılmaması halinde belediye tarafından yıktırılarak masrafların %20 fazlasıyla tahsil edileceğine dair 6.10.2009 tarih ve 599/2009 Sayılı davalı idare Yapı Kontrol Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı, İdare Mahkemesince; yıkımın belediyece yapılması halinde, yıkım masraflarının % 20 fazlasıyla tahsiline dair kısmı yönünde inceleme yapılmadığı ve bu kısma yönelik olarak hüküm kurulmadığı anlaşılmış olup; yukarda aktarılan mevcut hükümleri dikkate almak suretiyle anılan kısım hakkında hüküm kurulması gerekirken, bu kısım yönünden hüküm kurulmamasında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, Gaziantep 2. İdare Mahkemesi’nin 31.12.2013 günlü; E:2013/1198, K:2013/2000 Sayılı kararının ruhsatsız inşaa edilen yapının bir ay içerisinde kaldırılması, kaldırılmaması halinde belediye tarafından yıktırılmasına dair kısmının ONANMASINA, yıkımın belediyece gerçekleştirilmesi halinde yıkım masraflarının % 20 fazlasıyla yapı sahibinden tahsiline dair kısmının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 5.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

Yargıtay 4.Ceza Dairesi, E.2007/12854, K.2008/16679, T.15.09.2008

Oca17
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

ÖZÜ: Belediye başkanı ve fen işleri müdür vekili olan sanıkların belediye encümeninin konutun yıkımına ilişkin aldığı kararı uygulamadıklarının anlaşılması karşısında, suçun oluştuğu gözetilmeden; belediyenin yeterli makine ve ekipmanının bulunmadığı, mali yönden zayıf olduğu biçimindeki yasal olmayan gerekçelerle haklarında beraat kararı verilmesi kanuna aykırıdır

Yargıtay Kararı..Gazetelerden..

Oca11
2017
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

          GAZETELERDEN        

           YARGITAY 7. Hukuk Dairesi, mesai ücreti verilmiş olsa bile yıllık 270 saatten fazla yapılan çalışma yani ek mesai yapılması halinde iş sözleşmesini tek taraflı sonlandıran işçiye, kıdem tazminatının ödeneceğine hükmetti.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Konya’da bir fabrikada makine bakım ustası olarak çalışan işçi, mesai ücreti ödenmesine rağmen fazla çalıştırıldığı gerekçesiyle iş sözleşmesini tek taraflı feshetti. İşverenin kıdem tazminatını ödememesi üzerine bu kişi, avukatı Önder Özer aracılığıyla mahkemeye başvurdu. Konya 1. İş Mahkemesi kararında, fazla çalışmaların ücreti ödendiği için işçinin bu durumdan kaçınamayacağını belirterek kıdem tazminatı verilmemesini doğru buldu. İşçi bunun üzerine Yargıtay’a başvurdu.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Yargıtay, bozma kararını şu şekilde açıkladı: “Yasada fazla çalışma süresinin yılda 270 saatten fazla olamayacağı, İş Kanunu’na ilişkin fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının gerektiği, bu onayın her yıl başında işçilerden yazılı olarak alınması gerektiği bildirilmiştir. Somut olayda davacının her yıl için fazla çalışma yapmaya muvafakat ettiğine ilişkin verdiği bir belge bulunmamaktadır. Davacının fazla çalışmaya kaldığı ve ücretini de aldığı gerekçesiyle kıdem tazminatı talebinin reddi hatalıdır.”

             EMSAL OLACAK

Avukat Önder Özer, “Yargıtay, ‘Ücret alınmış olsa dahi yıllık 270 saati aşan fazla mesai insan sağlığına zararlı, işçi bundan kaçınabilir, iş sözleşmesini tek taraflı feshedebilir’ dedi. Bu karar emsal olacak” dedi.

Kamu Zararı

Ara20
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

             

 Sayıştay Temyiz Kurulu Kararı, Dosya No:40644, Tutanak No:42063, Tarih:14.6.2016  

             ÖZÜ: Temizlik İşleri Müdürlüğü görevini vekaleten yürüten …’ye, söz konusu müdürlük kadroları için asilde aranan “yükseköğretim kurumlarının, kadronun görev alanı ile ilgili eğitim ve öğretimde bulunan en az dört yıllık bölümlerinden veya bu bölümlere denkliği kabul edilen yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarının ilgili bölümlerinden mezun olmak” şartını taşımadığı halde zam ve tazminat farkı ödenmesi mümkün değildir. Tedviren yapılan görevlendirmelerde ilgili kişilere özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin yapılacağına dair mevzuatımızda herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Asaleten atanma şartlarını taşımayan kişiye vekâleten yürüttüğü kadro için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin ödenemez.

1704 sayılı ek ilamla; … Belediyesi’nde birinci dereceli Temizlik İşleri Müdürlüğü kadrosuna asaleten atanma şartlarını taşımadığı halde zabıta memuru kadrosunda bulunan …’ye vekâleten yürüttüğü kadro için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin ödendiği gerekçesi ile … TL’ye tazmin hükmü verilmiştir. Gerçekleştirme Görevlisi … (İns. Kay. Ve Eğt. Müd. Şefi) temyiz dilekçesinde özetle; Anayasa Mahkemesinin ilgili kararında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86. Maddesi 1. Fıkrasında belirtilen sebeplerden dolayı boş olan kadro görevini vekâleten yürüten memurların aylık alırken, herhangi bir sebepten dolayı sürekli olarak boş olan kadro görevini vekâleten yürütenlerin aylık alamadıkları, boş kadroya vekâlet eden Devlet Memurlarının her türlü sorumluluk üstlenmesine rağmen, bu kadroya ait haklardan yararlanmamasının Anayasaya aykırı bulunduğu ve bu kararda özetle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86. Maddesi 1. Fıkrasında belirtilen sebeplerden dolayı geçici olarak vekâlet görevini yürütenlerin aylık alırken sürekli boş olan kadroyu vekâleten yürütenlerin aylık alamadıkları, hukuk devleti, kanun önünde eşitlik, angarya yasağı ve ücrette adalet ilkelerini ihlal ettiği belirterek kuralın Anayasanın 02, 10, 18 ve 55. Maddelerine aykırı olduğundan iptal edildiğini, Mevzuatta tedviren görevlendirme şeklinde açıklanan bir usul bulunmamakla beraber, uygulamada 99 seri no’lu Genel Tebliğde de belirtildiği üzere asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunmadığı hallerde idarelerce hizmetin aksatılmadan yürütülmesine teminen herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir göreve asilde aranan şartlara en yakın personel arasından tedviren görevlendirme yapılarak idari görevin yürütülmesinin sağlandığını, Yukarıda yer alan yasal düzenleme karşısında, vekalet aylığı adı altında bir ücret ödenmesi mümkün değilse de, davacının yürüttüğü görevden dolayı üstlendiği sorumluluğu dikkate alındığında, vekalet görevinden ötürü vekalet aylığına eşdeğer tutarda bir meblağın tazminat olarak ödenmesi gerektiğini, vekâlet aylığına eş değer tutarda bir meblağın ödenmesi gerekir iken, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuki isabet görülmediğini, İlgi raporun Ek maddesinde adına çıkarılan … TL. kamu zararı borçlarının 13/10/2012/2844 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 05/07/2012/Esas No:2012/104 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı ve Devlet Memurları Kanununun 68. Maddesi doğrultusunda kamu zararı oluşturmadığı kanaatinde olduklarını belirterek arz ve izah edilen nedenler ve re’sen tespit edilecek nedenlerle haklarında verilen tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmişlerdir. Sayıştay Başsavcılığı karşılama yazısında;” Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “…birinci fıkrada sayılan…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verilmiş ve bunun sonucu olarak da emeklilik, istifa ya da başka bir göreve atama vb. sebeplerle boşalan kadrolara, kurum içinden atanan vekil memurlara da vekâlet görevinin 3 aydan fazla devam eden süresi için vekalet aylığı ödenebilir hale gelinmiştir. Temyize konu olan olay ise … Belediyesinde Temizlik İşleri Müdürlüğü kadrosuna asaleten atanma şartlarını taşımayan …’ye tedviren yürüttüğü kadro için ödenen özel hizmet tazminatı ve ek ödemeye ilişkin olup temyiz dilekçesinde belirtilen Anayasa Mahkemesi Kararının, tazmin konusu olayla bir ilgisi bulunmamaktadır. Öte yandan temyiz konusuna benzer bir olayda Danıştay 2. Dairesi, 13/6/2011 tarih ve E.2008/1955, K.2011/2475 sayılı kararı ile Tapu Sicil Müdürlüğü görevini tedviren yürüten davacıya tazminat şeklinde olsa dahi vekalet aylığı ödenmesine imkan bulunmadığı gerekçesiyle; yerel mahkemenin, vekalet aylığına eş değer tutarda bir meblağın tazminat olarak davacıya ödenmesi yönündeki kararını bozmuş, yerel mahkeme bu defa Danıştay 2. Dairesinin bozma kararına uyarak, aynı gerekçelerle davayı reddetmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 2. Dairesinin 31/5/2012 tarih ve E.2012/850, K.2012/3186 sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme başvurusu da aynı Dairenin 1/2/2013 tarih ve E.9356, K.2013/453 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu defa Başvurucu, yaklaşık 4 yıl süre ile vekaleten tapu sicil müdürlüğü görevini ifa ettiğini, görevi sırasında asil olarak görev yapan bir müdürün kullanabileceği tüm yetkileri kullanarak sorumluluk altına girdiğini, devletin hem bir personelini daha çok sorumluluk ve ücret gerektiren bir işte çalıştırmasının hem de ücret vermemesinin angarya yasağına aykırı olduğunu, İdare Mahkemesinin iptal kararı üzerine tarafına ödenen vekalet aylıklarının bozma kararına uyan mahkeme kararı nedeniyle kendisinden tahsil edilmeye başlandığım, dolayısıyla da, Anayasanın 10., 18., 40. ve 55. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Yapılan başvuru; 29/1/2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan, 14/1/2014 tarih ve 2013/5062 Başvuru Numaralı Anayasa Mahkemesi Kararın da açıklanan gerekçelerle;- Ücrette adaletin sağlanması hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden “konu bakımından- Angarya yasağının ihlal edildiği iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması ” nedenleriyle kabul edilemez olduğu yönünde oy birliği ile karara bağlanmıştır. Bu nedenle, gerek Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen gerekçeler, gerekse tedviren yapılan görevlendirmelerde, ilgili kişilere Özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin yapılacağına ilişkin mevzuatta herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, Sorumlunun tazmin hükmünün kaldırılması yönündeki talebinin reddedilerek, Daire Kararının onanmasının uygun olacağı mütalaa olunmaktadır. Arz olunur.” Demiştir. Dosyada mevcut belgelerin okunup incelenmesinden sonra gereği görüşüldü: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Vekalet görevi ve aylık verilmesinin şartları” başlıklı 86’ncı maddesinde; “Memurların kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurumlardan veya açıktan vekil atanabilir. Bir görevin memurlar eliyle vekaleten yürütülmesi halinde aylıksız vekalet asıldır.…………” denilmektedir. Aynı Kanun’un 68’inci maddesinin (B) bendinde; “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı hariç, sınıfların 1, 2, 3 ve 4 üncü derecelerindeki kadrolarına, derece yükselmesindeki süre kaydı aranmaksızın, atanmasındaki usule göre daha aşağıdaki derecelerden atama yapılabilir. Ancak, bu şekilde bir atamanın yapılabilmesi için ilgilinin; a) 1 inci dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300 ve daha yukarıda olanlar için en az 12 yıl, b) 1 inci ve 2 nci dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300’den az olanlar için en az 10 yıl, c) 3 üncü ve 4 üncü dereceli kadrolar için en az 8 yıl, hizmetinin bulunması ve yükseköğrenim görmüş olması şarttır.……” hükmü yer almaktadır.657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve aynı Kanunun Ek Geçici 9’uncu maddesi kapsamına giren kurumlardan aylık alanlara ne miktarda zam ve tazminat verileceğine ilişkin 05.05.2006 tarih ve 26159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 17.04.2006 tarihli ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na ekli Kararın “Vekalet” başlıklı 9’uncumaddesinde ise;“657 sayılı Kanunun 86 ncı maddesi uyarınca; a) 1) Kurumlarınca bir göreve kurum içinden veya diğer kurumlardan vekâlet ettirilenlere; aa) Vekâletin, 657 sayılı Kanun’un 86 maddesine binaen yapılması ve bu hususun onayda belirtilmiş olması, bb)Vekaletin, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek karar ile atama yapılması gereken kadro veya görevler için ilgili Bakan, diğer kadro veya görevler için asili atamaya yetkili amir tarafından verilmesi, cc) Vekillerin, genel ve ilgili özel mevzuatı uyarınca asaleten atanmada aranan tüm şartları (asaleten atanmada sınav şartı aranılan kadro veya görevler için bu sınavlara girebilme hakkının elde edilmiş olması dahil) bir arada taşımaları kaydıyla; vekalet ettikleri kadro veya görevler için bu Karar uyarınca öngörülen zam ve tazminatların toplam net tutarının, asli kadro veya görevleri karşılığında fiilen aldıkları zam ve tazminatların toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark; 657 sayılı Kanunun 175 inci maddesindeki oranlar dikkate alınmaksızın, vekalet görevine başlanıldığı tarihten itibaren ve vekalet görevinin fiilen yapıldığı sürece ödenir.2) aa) Esas ve usule ilişkin olarak yukarıda belirtilen şartları bir arada taşımayanlara,……………….vekalet nedeniyle öngörülen zam ve tazminatlar ödenmez.” denilmektedir. Ayrıca konu ile ilgili, 17.05.1987 tarih ve 19463 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 99 Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği’nde;“……………….

1) Bir görevin vekaleten yürütülmesi halinde görevin gerekleri ve nitelikleri değişmeyeceğinden bu görevi vekaleten yürütecek olanların asil memurda aranan şartlara sahip olmaları gerekmektedir. Bu sebeple,

a) 1–4 üncü dereceli kadrolara vekâlet edeceklerin 657 sayılı Kanunun 68 inci maddesinde belirtilen şartları haiz olmaları,

b) 5 – 15 inci dereceli kadrolara vekâlet ettirileceklerin öğrenim durumları itibariyle tespit olunan yükselinebilecek dereceyi aşmamak kaydıyla vekâlet ettirilecekleri kadronun derecesinin, kazanılmış hak aylık derecesinin üç üst derecesinden fazla olmaması, gerekmektedir.

2) Asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunamadığı takdirde, hizmetin aksamadan yürütülebilmesi bakımından herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir görevin öncelikle varsa yardımcıları yoksa asilde aranan şartlara en yakın personel tarafından tedviren gördürülmesi mümkün görülmektedir.

3) 657 sayılı Kanunun vekâlet ücreti ödenmesine ilişkin 175 inci maddesine göre, tedvir dolayısıyla herhangi bir ödeme yapılması mümkün bulunmamaktadır.” hükmüne yer verilmiştir.04.07.2009 tarihine kadar yürürlükte kalan “İl Özel İdareleri, Belediyeler ve İl Özel İdareleri ve Belediyelerin Kurdukları Birlik, Müessese ve İşletmeler ile Bunlara Bağlı Döner Sermayeli Kuruluşlardaki Memurların Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Yönetmelik (R.G.: 02/02/2000-23952 )” in öğrenim düzeyini açıklayan 14. maddesinde ise; “Bu Yönetmeliğe tabi personelde öğrenim düzeyi;…b) Müdür kadrolarına atanabilmek için kamu yönetimi, maliye, işletme, iktisat, çalışma ekonomisi, sosyal ve idari bilimler dallarında yüksek öğrenim bitirmiş veya bunlara denkliği Milli Eğitim Bakanlığınca kabul edilmiş yurt dışı öğrenim kurumlarından mezun olmak,…..şarttır.” Hükmüne yer verilmiştir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere, bir görevin vekâleten yürütülmesi halinde görevin gerekleri ve nitelikleri değişmeyeceğinden bu görevi vekâleten yürütecek olanların asil memurda aranan şartlara sahip olmaları gerekmektedir. Buna göre bir göreve kurum içinden veya kurum dışından vekil olarak atananlara, vekâlet ettikleri kadro için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödeme ile asli kadrosu için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödeme arasındaki farkların vekâlet görevine başlanıldığı tarihten itibaren ve vekalet görevinin fiilen yapıldığı sürece ödenebilmesi için, bu kişinin genel ve ilgili özel mevzuatı uyarınca asaleten atanmada aranan tüm şartları (asaleten atanmada sınav şartı aranılan kadro veya görevler için bu sınavlara girebilme hakkının elde edilmiş olması dâhil) bir arada taşıması gerekmektedir. Buna göre, Temizlik İşleri Müdürlüğü görevini vekaleten yürüten …’ye, söz konusu müdürlük kadroları için asilde aranan “yükseköğretim kurumlarının, kadronun görev alanı ile ilgili eğitim ve öğretimde bulunan en az dört yıllık bölümlerinden veya bu bölümlere denkliği kabul edilen yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarının ilgili bölümlerinden mezun olmak” şartını taşımadığı halde zam ve tazminat farkı ödenmesi mümkün değildir. Gerçekleştirme Görevlisi … temyiz dilekçesinde;13.10.2012 tarih ve 28440 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 05.07.2012 tarih ve 2012/104 karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararından bahsedilerek, 657 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilen sebeplerden dolayı boş olan kadro görevini vekaleten yürüten memurların aylık aldıkları ancak herhangi bir sebepten dolayı sürekli olarak boş olan kadro görevini vekaleten yürütenlerin aylık alamadıkları, boş kadroya vekalet eden memurların her türlü sorumluluğu üstlenmelerine rağmen kadroya ait haklardan yararlanamadıkları, bu durumun ise mahkemece Anayasa’nın 10’uncu maddesinde düzenlenen “Kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bulunduğu belirtilmiş, ayrıca 17.05.1987 tarih ve 19463 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 99 Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği’nin ikinci fıkrasına göre asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunamadığı takdirde, hizmetin aksamadan yürütülebilmesi bakımından herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir görevin öncelikle varsa yardımcıları yoksa asilde aranan şartlara en yakın personel tarafından tedviren gördürülmesinin mümkün olduğu ve söz konusu yasal düzenlemelere göre ilgili kişiye vekalet aylığı adı altında bir ücret ödenmesi mümkün değilse de, yürüttüğü görevden dolayı üstlendiği sorumluluğu dikkate alınarak vekalet aylığına eşdeğer tutarda bir meblağın tazminat olarak ödenmesi gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı, boş kadroya vekaleten atananların vekalet aylığı almalarına ilişkin olup, asilde aranan şartları taşımayan ilgiliye özel hizmet tazminatı ve ek ödeme ödenmesi hususlarını düzenlememektedir. Ayrıca tedviren yapılan görevlendirmelerde ilgili kişilere özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin yapılacağına dair mevzuatımızda herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu itibarla, temyiz talebinin reddi ile 870-1704 sayılı ek ilamla … TL’ye ilişkin olarak verilen tazmin hükmünün TASDİKİNE, Karar verildiği 14.06.2016 tarih ve 42063 sayılı tutanakta yazılı olmakla işbu ilam tanzim kılındı.

Vekaleten Atanma-Sayıştay Kararı

Ara20
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

            

Sayıştay Temyiz Kurulu Kararı, Dosya No:40644, Tutanak No:42063, Tarih:14.6.2016  

             ÖZÜ: Temizlik İşleri Müdürlüğü görevini vekaleten yürüten …’ye, söz konusu müdürlük kadroları için asilde aranan “yükseköğretim kurumlarının, kadronun görev alanı ile ilgili eğitim ve öğretimde bulunan en az dört yıllık bölümlerinden veya bu bölümlere denkliği kabul edilen yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarının ilgili bölümlerinden mezun olmak” şartını taşımadığı halde zam ve tazminat farkı ödenmesi mümkün değildir. Tedviren yapılan görevlendirmelerde ilgili kişilere özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin yapılacağına dair mevzuatımızda herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Asaleten atanma şartlarını taşımayan kişiye vekâleten yürüttüğü kadro için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin ödenemez.

1704 sayılı ek ilamla; … Belediyesi’nde birinci dereceli Temizlik İşleri Müdürlüğü kadrosuna asaleten atanma şartlarını taşımadığı halde zabıta memuru kadrosunda bulunan …’ye vekâleten yürüttüğü kadro için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin ödendiği gerekçesi ile … TL’ye tazmin hükmü verilmiştir. Gerçekleştirme Görevlisi … (İns. Kay. Ve Eğt. Müd. Şefi) temyiz dilekçesinde özetle; Anayasa Mahkemesinin ilgili kararında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86. Maddesi 1. Fıkrasında belirtilen sebeplerden dolayı boş olan kadro görevini vekâleten yürüten memurların aylık alırken, herhangi bir sebepten dolayı sürekli olarak boş olan kadro görevini vekâleten yürütenlerin aylık alamadıkları, boş kadroya vekâlet eden Devlet Memurlarının her türlü sorumluluk üstlenmesine rağmen, bu kadroya ait haklardan yararlanmamasının Anayasaya aykırı bulunduğu ve bu kararda özetle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86. Maddesi 1. Fıkrasında belirtilen sebeplerden dolayı geçici olarak vekâlet görevini yürütenlerin aylık alırken sürekli boş olan kadroyu vekâleten yürütenlerin aylık alamadıkları, hukuk devleti, kanun önünde eşitlik, angarya yasağı ve ücrette adalet ilkelerini ihlal ettiği belirterek kuralın Anayasanın 02, 10, 18 ve 55. Maddelerine aykırı olduğundan iptal edildiğini, Mevzuatta tedviren görevlendirme şeklinde açıklanan bir usul bulunmamakla beraber, uygulamada 99 seri no’lu Genel Tebliğde de belirtildiği üzere asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunmadığı hallerde idarelerce hizmetin aksatılmadan yürütülmesine teminen herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir göreve asilde aranan şartlara en yakın personel arasından tedviren görevlendirme yapılarak idari görevin yürütülmesinin sağlandığını, Yukarıda yer alan yasal düzenleme karşısında, vekalet aylığı adı altında bir ücret ödenmesi mümkün değilse de, davacının yürüttüğü görevden dolayı üstlendiği sorumluluğu dikkate alındığında, vekalet görevinden ötürü vekalet aylığına eşdeğer tutarda bir meblağın tazminat olarak ödenmesi gerektiğini, vekâlet aylığına eş değer tutarda bir meblağın ödenmesi gerekir iken, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuki isabet görülmediğini, İlgi raporun Ek maddesinde adına çıkarılan … TL. kamu zararı borçlarının 13/10/2012/2844 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 05/07/2012/Esas No:2012/104 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı ve Devlet Memurları Kanununun 68. Maddesi doğrultusunda kamu zararı oluşturmadığı kanaatinde olduklarını belirterek arz ve izah edilen nedenler ve re’sen tespit edilecek nedenlerle haklarında verilen tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmişlerdir. Sayıştay Başsavcılığı karşılama yazısında;” Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “…birinci fıkrada sayılan…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verilmiş ve bunun sonucu olarak da emeklilik, istifa ya da başka bir göreve atama vb. sebeplerle boşalan kadrolara, kurum içinden atanan vekil memurlara da vekâlet görevinin 3 aydan fazla devam eden süresi için vekalet aylığı ödenebilir hale gelinmiştir. Temyize konu olan olay ise … Belediyesinde Temizlik İşleri Müdürlüğü kadrosuna asaleten atanma şartlarını taşımayan …’ye tedviren yürüttüğü kadro için ödenen özel hizmet tazminatı ve ek ödemeye ilişkin olup temyiz dilekçesinde belirtilen Anayasa Mahkemesi Kararının, tazmin konusu olayla bir ilgisi bulunmamaktadır. Öte yandan temyiz konusuna benzer bir olayda Danıştay 2. Dairesi, 13/6/2011 tarih ve E.2008/1955, K.2011/2475 sayılı kararı ile Tapu Sicil Müdürlüğü görevini tedviren yürüten davacıya tazminat şeklinde olsa dahi vekalet aylığı ödenmesine imkan bulunmadığı gerekçesiyle; yerel mahkemenin, vekalet aylığına eş değer tutarda bir meblağın tazminat olarak davacıya ödenmesi yönündeki kararını bozmuş, yerel mahkeme bu defa Danıştay 2. Dairesinin bozma kararına uyarak, aynı gerekçelerle davayı reddetmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 2. Dairesinin 31/5/2012 tarih ve E.2012/850, K.2012/3186 sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme başvurusu da aynı Dairenin 1/2/2013 tarih ve E.9356, K.2013/453 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu defa Başvurucu, yaklaşık 4 yıl süre ile vekaleten tapu sicil müdürlüğü görevini ifa ettiğini, görevi sırasında asil olarak görev yapan bir müdürün kullanabileceği tüm yetkileri kullanarak sorumluluk altına girdiğini, devletin hem bir personelini daha çok sorumluluk ve ücret gerektiren bir işte çalıştırmasının hem de ücret vermemesinin angarya yasağına aykırı olduğunu, İdare Mahkemesinin iptal kararı üzerine tarafına ödenen vekalet aylıklarının bozma kararına uyan mahkeme kararı nedeniyle kendisinden tahsil edilmeye başlandığım, dolayısıyla da, Anayasanın 10., 18., 40. ve 55. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Yapılan başvuru; 29/1/2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan, 14/1/2014 tarih ve 2013/5062 Başvuru Numaralı Anayasa Mahkemesi Kararın da açıklanan gerekçelerle;- Ücrette adaletin sağlanması hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden “konu bakımından- Angarya yasağının ihlal edildiği iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması ” nedenleriyle kabul edilemez olduğu yönünde oy birliği ile karara bağlanmıştır. Bu nedenle, gerek Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen gerekçeler, gerekse tedviren yapılan görevlendirmelerde, ilgili kişilere Özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin yapılacağına ilişkin mevzuatta herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, Sorumlunun tazmin hükmünün kaldırılması yönündeki talebinin reddedilerek, Daire Kararının onanmasının uygun olacağı mütalaa olunmaktadır. Arz olunur.” Demiştir. Dosyada mevcut belgelerin okunup incelenmesinden sonra gereği görüşüldü: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Vekalet görevi ve aylık verilmesinin şartları” başlıklı 86’ncı maddesinde; “Memurların kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurumlardan veya açıktan vekil atanabilir. Bir görevin memurlar eliyle vekaleten yürütülmesi halinde aylıksız vekalet asıldır.…………” denilmektedir. Aynı Kanun’un 68’inci maddesinin (B) bendinde; “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı hariç, sınıfların 1, 2, 3 ve 4 üncü derecelerindeki kadrolarına, derece yükselmesindeki süre kaydı aranmaksızın, atanmasındaki usule göre daha aşağıdaki derecelerden atama yapılabilir. Ancak, bu şekilde bir atamanın yapılabilmesi için ilgilinin; a) 1 inci dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300 ve daha yukarıda olanlar için en az 12 yıl, b) 1 inci ve 2 nci dereceli kadrolardan ek göstergesi 5300’den az olanlar için en az 10 yıl, c) 3 üncü ve 4 üncü dereceli kadrolar için en az 8 yıl, hizmetinin bulunması ve yükseköğrenim görmüş olması şarttır.……” hükmü yer almaktadır.657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve aynı Kanunun Ek Geçici 9’uncu maddesi kapsamına giren kurumlardan aylık alanlara ne miktarda zam ve tazminat verileceğine ilişkin 05.05.2006 tarih ve 26159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 17.04.2006 tarihli ve 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na ekli Kararın “Vekalet” başlıklı 9’uncumaddesinde ise;“657 sayılı Kanunun 86 ncı maddesi uyarınca; a) 1) Kurumlarınca bir göreve kurum içinden veya diğer kurumlardan vekâlet ettirilenlere; aa) Vekâletin, 657 sayılı Kanun’un 86 maddesine binaen yapılması ve bu hususun onayda belirtilmiş olması, bb)Vekaletin, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek karar ile atama yapılması gereken kadro veya görevler için ilgili Bakan, diğer kadro veya görevler için asili atamaya yetkili amir tarafından verilmesi, cc) Vekillerin, genel ve ilgili özel mevzuatı uyarınca asaleten atanmada aranan tüm şartları (asaleten atanmada sınav şartı aranılan kadro veya görevler için bu sınavlara girebilme hakkının elde edilmiş olması dahil) bir arada taşımaları kaydıyla; vekalet ettikleri kadro veya görevler için bu Karar uyarınca öngörülen zam ve tazminatların toplam net tutarının, asli kadro veya görevleri karşılığında fiilen aldıkları zam ve tazminatların toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark; 657 sayılı Kanunun 175 inci maddesindeki oranlar dikkate alınmaksızın, vekalet görevine başlanıldığı tarihten itibaren ve vekalet görevinin fiilen yapıldığı sürece ödenir.2) aa) Esas ve usule ilişkin olarak yukarıda belirtilen şartları bir arada taşımayanlara,……………….vekalet nedeniyle öngörülen zam ve tazminatlar ödenmez.” denilmektedir. Ayrıca konu ile ilgili, 17.05.1987 tarih ve 19463 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 99 Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği’nde;“……………….

1) Bir görevin vekaleten yürütülmesi halinde görevin gerekleri ve nitelikleri değişmeyeceğinden bu görevi vekaleten yürütecek olanların asil memurda aranan şartlara sahip olmaları gerekmektedir. Bu sebeple,

a) 1–4 üncü dereceli kadrolara vekâlet edeceklerin 657 sayılı Kanunun 68 inci maddesinde belirtilen şartları haiz olmaları,

b) 5 – 15 inci dereceli kadrolara vekâlet ettirileceklerin öğrenim durumları itibariyle tespit olunan yükselinebilecek dereceyi aşmamak kaydıyla vekâlet ettirilecekleri kadronun derecesinin, kazanılmış hak aylık derecesinin üç üst derecesinden fazla olmaması, gerekmektedir.

2) Asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunamadığı takdirde, hizmetin aksamadan yürütülebilmesi bakımından herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir görevin öncelikle varsa yardımcıları yoksa asilde aranan şartlara en yakın personel tarafından tedviren gördürülmesi mümkün görülmektedir.

3) 657 sayılı Kanunun vekâlet ücreti ödenmesine ilişkin 175 inci maddesine göre, tedvir dolayısıyla herhangi bir ödeme yapılması mümkün bulunmamaktadır.” hükmüne yer verilmiştir.04.07.2009 tarihine kadar yürürlükte kalan “İl Özel İdareleri, Belediyeler ve İl Özel İdareleri ve Belediyelerin Kurdukları Birlik, Müessese ve İşletmeler ile Bunlara Bağlı Döner Sermayeli Kuruluşlardaki Memurların Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Yönetmelik (R.G.: 02/02/2000-23952 )” in öğrenim düzeyini açıklayan 14. maddesinde ise; “Bu Yönetmeliğe tabi personelde öğrenim düzeyi;…b) Müdür kadrolarına atanabilmek için kamu yönetimi, maliye, işletme, iktisat, çalışma ekonomisi, sosyal ve idari bilimler dallarında yüksek öğrenim bitirmiş veya bunlara denkliği Milli Eğitim Bakanlığınca kabul edilmiş yurt dışı öğrenim kurumlarından mezun olmak,…..şarttır.” Hükmüne yer verilmiştir. Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere, bir görevin vekâleten yürütülmesi halinde görevin gerekleri ve nitelikleri değişmeyeceğinden bu görevi vekâleten yürütecek olanların asil memurda aranan şartlara sahip olmaları gerekmektedir. Buna göre bir göreve kurum içinden veya kurum dışından vekil olarak atananlara, vekâlet ettikleri kadro için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödeme ile asli kadrosu için öngörülen özel hizmet tazminatı ve ek ödeme arasındaki farkların vekâlet görevine başlanıldığı tarihten itibaren ve vekalet görevinin fiilen yapıldığı sürece ödenebilmesi için, bu kişinin genel ve ilgili özel mevzuatı uyarınca asaleten atanmada aranan tüm şartları (asaleten atanmada sınav şartı aranılan kadro veya görevler için bu sınavlara girebilme hakkının elde edilmiş olması dâhil) bir arada taşıması gerekmektedir. Buna göre, Temizlik İşleri Müdürlüğü görevini vekaleten yürüten …’ye, söz konusu müdürlük kadroları için asilde aranan “yükseköğretim kurumlarının, kadronun görev alanı ile ilgili eğitim ve öğretimde bulunan en az dört yıllık bölümlerinden veya bu bölümlere denkliği kabul edilen yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarının ilgili bölümlerinden mezun olmak” şartını taşımadığı halde zam ve tazminat farkı ödenmesi mümkün değildir. Gerçekleştirme Görevlisi … temyiz dilekçesinde;13.10.2012 tarih ve 28440 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 05.07.2012 tarih ve 2012/104 karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararından bahsedilerek, 657 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilen sebeplerden dolayı boş olan kadro görevini vekaleten yürüten memurların aylık aldıkları ancak herhangi bir sebepten dolayı sürekli olarak boş olan kadro görevini vekaleten yürütenlerin aylık alamadıkları, boş kadroya vekalet eden memurların her türlü sorumluluğu üstlenmelerine rağmen kadroya ait haklardan yararlanamadıkları, bu durumun ise mahkemece Anayasa’nın 10’uncu maddesinde düzenlenen “Kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bulunduğu belirtilmiş, ayrıca 17.05.1987 tarih ve 19463 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 99 Seri No’lu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği’nin ikinci fıkrasına göre asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunamadığı takdirde, hizmetin aksamadan yürütülebilmesi bakımından herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir görevin öncelikle varsa yardımcıları yoksa asilde aranan şartlara en yakın personel tarafından tedviren gördürülmesinin mümkün olduğu ve söz konusu yasal düzenlemelere göre ilgili kişiye vekalet aylığı adı altında bir ücret ödenmesi mümkün değilse de, yürüttüğü görevden dolayı üstlendiği sorumluluğu dikkate alınarak vekalet aylığına eşdeğer tutarda bir meblağın tazminat olarak ödenmesi gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı, boş kadroya vekaleten atananların vekalet aylığı almalarına ilişkin olup, asilde aranan şartları taşımayan ilgiliye özel hizmet tazminatı ve ek ödeme ödenmesi hususlarını düzenlememektedir. Ayrıca tedviren yapılan görevlendirmelerde ilgili kişilere özel hizmet tazminatı ve ek ödemenin yapılacağına dair mevzuatımızda herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu itibarla, temyiz talebinin reddi ile 870-1704 sayılı ek ilamla … TL’ye ilişkin olarak verilen tazmin hükmünün TASDİKİNE, Karar verildiği 14.06.2016 tarih ve 42063 sayılı tutanakta yazılı olmakla işbu ilam tanzim kılındı.

Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız