BELEDİYELERİMİZE HATIRLATMA!
4857 sayılı Kanunun 2/6.ve 7.maddelerine İlişkin İş ve İşlemler:
4857 Sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine dair yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.”
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesi 7 inci fıkrasında ise; Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denilir” Hükümleri yer almaktadır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2015/14689,K.2017/1512,T.08.02.2017;“Dava konusu olayda da davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir. Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmenin ayrılmaz parçası olan Teknik Şartnamenin 21. ve 44. maddelerine göre sorumluluk davalı yükleniciye aittir. Bu durumda mahkemece taraflara yarı yarıya sorumluluk yüklenemez. Bununla birlikte feshe bağlı bir hak olan ihbar tazminatından ise diğer işverenler sorumlu olmayıp, sadece son işveren sorumludur. Başka bir ifade ile davacı üst işveren, dava dışı işçiye ödemiş olduğu ihbar tazminatını ancak son işverenden rücuen tahsilini talep edebilir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise işçiye ödenen ihbar tazminatından tüm alt işverenlerin dönemine isabet eden tutarlarda sorumlu tutularak hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, sözleşme kapsamında işçilik alacaklarından tüm alt işverenlerin tam sorumlu olduğu, buna göre son işveren olan davalının ihbar tazminatının tamamından, diğer işçilik alacaklarından ise kendi dönemine isabet eden miktarlar üzerinden sorumlu olduğu kabul edilerek, gerekirse sorumlu olduğu miktarların belirlenmesi hususunda yeniden bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E. 2016/36202,K. 2017/519,T. 23.01.2017; “Dava, işe iade istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta, davalılar arasında malzemeli yemek pişirme, dağıtma ve sonrasına ait hizmetlerin alımına dair sözleşme yapıldığı, davacı işçinin işvereni olan davalı şirketin bu işi üstlendiği, davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, davacının iş sözleşmesinin davalı alt işveren tarafından geçerli neden olmadan feshedildiği de dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Mahkemece feshin geçersizliğine ve davacının alt işveren işyerine işe iadesine karar verilmesi yerindedir. Ancak asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumlu olacağı kuralı dikkate alınmadan ve işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden birlikte sorumlu olduğu gözden kaçırılarak, davanın asıl işveren yönünden husumet nedeni ile reddine karar verilmesi hatalıdır.”
Yargıtay 22.Hukuk Dairesi, E.2016/30949,K. 2017/74,T.16.01.2017;“Dava; feshin geçersizliği ve işe iade istemine ilişkindir. Somut olayda, iş akdine ihale süresinin bitmesi gerekçe gösterilerek sözlü olarak son verilmiş olup, feshin geçerli bir nedeni bulunmadığından geçersiz olduğunun tespitinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki; davacı sekreter olarak davalı belediyenin çalışma alanı içerisinde yardımcı iş kategorisinde değerlendirilebilecek hizmet sektöründe çalışmaktadır. Davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin “destek personel” alımına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davalı belediyenin, yardımcı işlerinden olan temizlik, büro, kat görevi, şoförlük, mutfak ve bahçe çalışması gibi destek hizmetlerini alt işverene vermesi 4857 sayılı Kanun’un 2/6-7. maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 67. maddesine göre mümkün olduğundan, geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu anlamda, mahkemece davacı işçinin alt işveren nezdindeki işyerine iadesine ve iş güvencesi hükümlerinin mali sonuçlarından her iki davalının müştereken sorumluluğuna hükmedilmesi gerekirken; asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu sonucuna varılarak davacının davalı belediyeye ait işyerine iadesi doğru değildir.”
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi,E.2016/30949,K. 2017/74, T.16.01.2017; “4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesi 7 inci fıkrasına göre; Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denildiği, bu ilişkide asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludurlar”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.12.2008 tarih ve E. 2008/9-704, 2008/730 sayılı kararında; “alt işveren – asıl işverenin sorumluluğu konusuna açıklık getirmiştir. Bu kararda yer alan; “İşçilik alacaklarının tahsiline ilişkin davalarda eğer işçi alt işverenin kadrosunda işe başlamış ve bu şekilde işine son verilmiş ise açacağı işçilik alacağı davasında hem alt işvereni hem de asıl işvereni dava edebilir. Alt işverenle asıl işveren arasındaki borç yönünden ilişki müşterek ve müteselsildir. İşverenler arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu iddia edilse bile muvazaa iddiası işçinin alacaklarına karşı alt ve asıl işverenin müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Davacı işçi, davalı Seyhan Belediyesi ile Miray Limited şirketine karşı açtığı dava ile iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürmüş ve dava konusu alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili isteğinde bulunmuştur. Davalı S. Belediyesi cevabında belediyeye ait temizlik işlerinin ihale ile yüklenicilere verildiğini, bu sebeple belediyeye husumet düşmeyeceğini belirterek davanın öncelikle husumet yönünden reddini istemiş; esas bakımından da taleplerin haksız ve yersiz olduğunu savunmuştur. Diğer davalı M. Limited Şirketi belediyeden temizlik işini alan alt işveren konumunda olduğu açıkladıktan sonra davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği belirlenip davalı Seyhan Belediyesinin asıl işveren olduğu belirtilerek 4857 sayılı İş Yasasının 2. maddesi gereğince davacının gerçekleşen alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline dair verilen karar Dairemizce davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu belirtilerek Miray Şirketi hakkındaki davanın husumet yönünden reddedilmesi gereğine değinilerek bozulmuş; mahkemece davalılar arasındaki sözleşme muvazaalı olsa bile bu durumun davacıya karşı ileri sürülemeyeceği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir. Somut olay yönünden de davacı işçinin gerçek işvereni davalı Seyhan Belediye Başkanlığıdır. Diğer davalı M. Limited Şirketinin işverenlik sıfatı bulunmamaktadır. İşçi işveren arasında görülmesi gereken davada M. Limited Şirketinin davalı sıfatı olmadığı için davanın adı geçen davalı yönünden husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekir. İşçinin iyi niyetli olması ve muvazaanın tarafı olmaması bu sonucu değiştirmez. Aksinin kabulü hukuki istikrar ilkesi ile bağdaşmaz.”
Yargıtay 9.Hukuk Dairesi, E.2017/501, K.2017/2628, T.27.02.2017;“Dava, feshin geçersizliği ve işe iade istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta; dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelerden; davacının davalı şirketteki çalışmasının alt işverenler değişmesine rağmen aynı şekilde devam ettiği, davacı gibi çalışanların aynı iş yerinde aynı işi yaparak ve davalı şirket yetkililerinin emir ve talimatlarına uygun olarak çalışmasını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Bu suretle davalılardan birinin kendisine ait bağımsız organizasyon ve yönetim hakkının bulunmadığı, diğer davalıya ait işyerinde istihdam edilmek üzere işçi sağlayan ve bordrolama hizmeti sunan bir şirket olduğu tespit edilmiştir. Davalılar arasında görünürde olan asıl işveren alt işveren ilişkisi muvazaaya dayanmakta olup, muvazaalı ilişki içine girilmesi nedeniyle, davacının baştan itibaren asıl işveren olan şirket işçisi olarak işlem görmesi gerektiği 4857 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin yedinci fıkrası gereğidir. Açıklanan sebeplerle mahkemece feshin geçersizliğine karar verilmesi isabetli ise de davacının asıl işveren olmayan davalı nezdinde işine iadesine dair verilen karar hatalı olup kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.” açıklamalarının uygulamada dikkate alınması gerekir.