• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Kategoride Yazılmış Yargı Kararları

Belediye Başkanının Makam Aracına Haciz

Mar24
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

BORÇLU bir belediye, icra mahkemesine başvurarak belediyeye ait kamu araçları ile belediye başkanının makam aracına konulan haczin kaldırılmasını istedi. İstemin kabul edilmesi üzerine alacaklı, kararı temyiz etti.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, temyiz incelemesini yaptı. Daire, 2015/27315 Esas, 2016/3967 Karar sayılı 16 Şubat 2016 tarihli kararında, belediye başkanlarının makam araçlarının niteliği ve kamu hizmeti açısından zorunlu olup olmadığı konusunda değerlendirmeler yaptı. Kararda, Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin son fıkrasında, “Belediyenin kamu hizmetinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim, harç gelirleri haczedilemez” düzenlemesine yer verildiği hatırlatıldı. Kararda, şunlar kaydedildi: “İcra ve İflas Kanunu ve takip hukuku ilkelerine göre asıl olan alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal düzenlemenin bulunması zorunludur.

Haczedilmezlik istisnai bir durum olduğundan, bu yöndeki düzenlemelerin de dar yorumlanması gerekir. Ayrıca, bir üst norm olan Anayasası’nın 90/4. maddesi ile de; usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklerin düzenlendiği milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve uyuşmazlıklarda gözetilmesi gerektiği kuralına yer verilmiştir.

Bu, vicdanları yaralar

Belediyelerin görevleri 5393 Sayılı Yasa’nın 14. maddesinde açıklanmış olup bu görevlerin yerine getirilebilmesi için belediye başkanının makam aracının bulunması zorunlu değildir. Belde sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan belediyenin borcu var iken belediye başkanının makam aracı kullanması yukarıda belirtildiği üzere başta Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılık oluşturabileceği gibi kamu vicdanını da rahatsız edecektir.

 Araca el konuldu

Yargıtay 12. Dairesi’nin makam araçları ile ilgili verdiği karara benzeyen bir olay daha önce yaşanmıştı. Eski Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu’nun makam aracı, geçtiğimiz yıllarda belediye borçları nedeniyle haczedilmişti.

Otopark Hakkında Danıştay Kararı

Mar21
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Danıştay 8. Daire,E. 2012/11306,K. 2013/3146,T. 15.4.2013

ÖZET : Dava, İstanbul’da tüm ilçelerdeki sokak ve caddeler üzerinde yer alan otopark alanlarının kaldırılması istemine ilişkin iptal davasıdır. Olayda, otopark uygulaması yapılabilecek cadde, sokak ve bulvarlarda yol genişliği ile ilgili detaylı bir araştırma yapılarak, geniş kapsamlı bir rapor hazırlanmadığı, ücretli otopark uygulaması yapılan yerlerdeki belde sakinlerinin araçlarını evlerinin önüne park ettikleri zaman araçları için otopark ücreti ödemek zorunda olup olmadıklarına ilişkin olarak daha önceden yapılmış detaylı bir proje çalışması da yapılmadan gerçekleştirilen bu düzenlemeyle otopark alanı oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, dosyadaki bilgi ve belgelerle mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, usulüne uygun bir şekilde gerekli ve yeterli bir araştırma, plan ve proje çalışması yapılmadan, belde sakinlerinin evlerinin önündeki otopark alanlarını kullanmaları hususuyla ilgili olarak uygulamanın nasıl yapıldığı hususları belirtilmeden, davacının İstanbul’da tüm ilçelerdeki sokak ve caddeler üzerinde yer alan otopark alanlarının kaldırılması istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık, İstanbul Milletvekili olan ve Üsküdar İlçesinde ikamet ettiğini beyan eden davacı tarafından, İstanbul İli Üsküdar İlçesi, Cumhuriyet Caddesi, Hakimiyeti Milliye Caddesi, Doğancılar Caddesi, Dr.Fahri Atabey Caddesi, Zeynep Kamil Salı Sokak, Kadıköy İlçesi sahil ve diğer caddelerde yer alan ana arterdeki otoparkların, Ümraniye İlçesi Alemdağ Caddesi üzerindeki otoparkların, Bakırköy İlçesi Yenibosna’da bulunan İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin bulunduğu cadde üzerinde ve İstanbul’da bulunan diğer tüm İlçelerdeki caddeler üzerinde yer alan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı İSPARK tarafından işletilen otopark alanlarının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptali isteminden doğmuştur. İdare Mahkemesince; İstanbul İli Üsküdar İlçesi’nde ikamet eden davacının, İstanbul’un tüm ilçelerinde yer alan cadde üzeri araç park yerlerine ilişkin olarak açtığı davada, davacının milletvekili olması nedeniyle geçici olarak ikamet ettiği Üsküdar İlçesi’ne münhasır olarak uyuşmazlığın irdelenmesi gerektiği, bunun haricindeki kısımlar yönünden dava açma ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın bu kısmının ehliyet yönünden reddine, Kadıköy Rıhtım Caddesi ile Üsküdar İlçesi Cumhuriyet Caddesi ve Hakimiyeti Milliye Caddesi üzerindeki otoparkların kaldırılmış olması nedeniyle davanın bu kısmının konusuz kaldığı gerekçesiyle davanın bu kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davanın, Üsküdar İlçesi. Doğancılar Caddesi, Dr. Fahri Atabey Caddesi, Zeynep Kamil Salı Sokak ile ilgili kısmı yönünden ise; 5216 sayılı Yasa’nın 7/1-f maddesi ve 26.maddesi uyarınca, yol, cadde ve sokak üzerindeki araç park yerlerini belirleyen davalı idarenin, söz konusu yerlerin işletme hakkını İSPARK AŞ.’ye devretmesinde yasal bir engel bulunmadığından, belirtilen cadde ve sokaklar üzerinde belirlenen araç park yerlerinin kaldırılması talebinin reddinde hukuka ve kamu yararına aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın bu kısmının reddine karar verilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2. maddesinin 1/a. bendinde “İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönünden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davası …” idari dava türü olarak sayılmıştır. İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan birisi olan “dava açma ehliyeti”, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare ile işlemlerinde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir. Her olay ve davada, idari işlem ile dava açacak kişi arasında öngörülen sübjektif ehliyet koşulu olarak menfaat ihlalinin kişisel, meşru ve güncel bir menfaat olması ölçütleri ekseninde yargı mercilerince değerlendirilerek takdir edilecektir. Davacı milletvekili olması nedeniyle haftanın bazı günlerinde Ankara İlinde, diğer günleri de İstanbul İli Üsküdar İlçesi’nde ikamet etmekte ise de İstanbul’da bulunduğu günlerde aracını sadece ikamet ettiği ilçede park edeceğinin kabul edilmesi hayatın olağan akışına aykırı olup, İl içerisinde herhangi bir ilçede aracını kullanacağından ve park edeceğinden dava konusu işlemde davacının meşru ve güncel menfaatinin etkileneceği tartışmasızdır. Bu durumda, İdare Mahkemesi kararının davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Davanın, Kadıköy Rıhtım Caddesi ile Üsküdar İlçesi Cumhuriyet Caddesi ve Hakimiyeti Milliye Caddesi üzerindeki otoparklara ilişkin kısmı yönünden; davalı idarece söz konusu yerde otoparkçılık işletmesinin sonlandırıldığının savunmada belirtilmesi üzerine davanın bu kısmının konusuz kaldığı gerekçesiyle davanın bu kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de; söz konusu alanların otopark işletmesinin iptal edildiği ya da geri alındığına ilişkin UKOME kararı ya da Meclis kararı sunulmadığından, işletmenin nasıl sonlandırıldığı anlaşılamamıştır. Bu durumda; Mahkeme kararının “karar verilmesine yer olmadığına” ilişkin kısmında da hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Davanın, Üsküdar İlçesi, Doğancılar Caddesi, Dr. Fahri Atabey caddesi, Zeynep Kamil Salı Sokak ile ilgili kısmına gelince; 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7. maddesinin birinci fıkrasının “f bendinde, “Büyükşehir ulaşım ana plânını yapmak veya yaptırmak ve uygulamak; ulaşım ve toplu taşıma hizmetlerini plânlamak ve koordinasyonu sağlamak; kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek; durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek; kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek.”, büyükşehir belediyesinin görev yetki ve sorumlulukları arasında sayılmış, 26. maddesinde; “Büyükşehir belediyesi kendisine verilen görev ve hizmet alanlarında, ilgili mevzuatta belirtilen usullere göre sermaye şirketleri kurabilir. Genel sekreter ile belediye ve bağlı kuruluşlarında yöneticilik sıfatını haiz personel bu şirketlerin yönetim ve denetim kurullarında görev alabilirler. Büyükşehir belediyesi, kendine ait büfe, otopark ve çay bahçelerini işletebilir; ya da bu yerlerin belediye veya bağlı kuruluşlarının % 50’sinden fazlasına ortak olduğu şirketler ile bu şirketlerin % 50’sinden fazlasına ortak olduğu şirketlere, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın belediye meclisince belirlenecek süre ve bedelle işletilmesini devredebilir.” hükümlerine yer verilmiştir. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediye Meclisinin Görev ve Yetkileri” başlıklı 18. maddesinin “e” bendinde; “Taşınmaz mal alımına, satımına, takasına, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir taşınmazın kamu hizmetinde ihtiyaç duyulmaması hâlinde tahsisin kaldırılmasına; üç yıldan fazla kiralanmasına ve süresi otuz yılı geçmemek kaydıyla bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesisine karar vermek.”, aynı maddenin “f” bendinde Kanunlarda vergi, resim, harç ve katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı hizmetler için uygulanacak ücret tarifesini belirlemek.” Belediye Meclisinin görev ve yetkileri olarak belirlenmiş, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 97. maddesinde; belediyelerin, bu Kanunda harç ve katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkili olduğu kurala bağlanmıştır. Öte yandan, 3194 sayılı Kanun’un 37. maddesinde; “İmar planlarının tanziminde planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçlar göz önünde tutularak lüzumlu otopark yerleri ayrılır. Otopark ihtiyacı bulunan bina ve tesislere lüzumlu otopark yeri tefrik edilmedikçe yapı izni, otopark tesis edilmedikçe de kullanma izni verilmez. Kullanma izni alındıktan sonra otopark yeri, plana ve yönetmelik hükümlerine aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez…” “Genel Esas” başlıklı 3. maddesinde “Herhangi bir saha her ölçekteki plan esaslarına , bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz “. “Tanımlar” başlıklı 5. maddesinde “Uygulama İmar Planı, tasdikli halihazır haritalar üzerinde varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına gore çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarım bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır” hükmü yer almaktadır. İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine ait Esaslara Dair Yönetmeliğin ” Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde, “Bu yönetmelikte adı geçen terimler aşağıda tanımlanmıştır… 9 ) Teknik Alt Yapı: Elektrik, havagazı, içme ve kullanma suyu, kanalizasyon ve her türlü ulaştırma, haberleşme ve arıtım gibi servislerin temini için yapılan tesisler ile açık veya kapalı otopark kullanışlarına verilen genel isimdir “. “İmar Planı değişikliklerinde Uyulması Gereken Esaslar” başlıklı 21. maddesinde, ” İmar planlarında bulunan sosyal ve teknik alt yapı alanlarının kaldırılması küçültülmesi veya yerinin değiştirilmesine dair plan değişiklikleri zorunluluk olmadıkça yapılmaz…” denilmektedir. 01.07.1993 tarih ve 21624 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak 01.01.1994 tarihinde yürürlüğe giren Otopark Yönetmeliğinin 1 maddesinde; “3194 sayılı İmar Kanunu’nun 37. ve 44 maddelerine dayanılarak hazırlanan bu Yönetmeliğin amacı, yerleşme yerlerinde araçların yol açtığı trafik sorunlarının çözümü için otopark yapılmasını gerektiren bina ve tesislerin neler olduğunun ve otopark ihtiyacının miktar, ölçü ve diğer şartlarının tespit ve giderilme esaslarını aynı Kanun’un 5. maddesinde tanımlanan ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümünü gösteren imar planlarına uygun olarak düzenlemektir.”, 3. maddesinde; “Bu Yönetmelikte geçen: a ) Bina otoparkları : Bir binayı çeşitli amaçlar için kullanan özel ve tüzel kişilere ait ulaşım ve taşıma araçları için, bu binanın içinde veya bu binanın oturduğu parselde açık veya kapalı olarak düzenlenen ihtiyaca göre açık, kapalı ya da katlı olarak belediyeler veya diğer kamu kuruluştan ve özel kişiler tarafından yapılan ve işletilen otoparklardır…”, “Genel Esaslar” başlıklı 4. maddesinde, “Otoparkla ilgili genel esaslar aşağıda açıklanmıştır… e ) İmar planları hazırlanırken parselinde otopark tesisi mümkün olmayan yerlerde otopark ihtiyacının karşılanması amacıyla bölge ve genel otopark yerleri belirlenir…”, 6. maddesinde, “Onaylı imar planında tespit edilen bölge ve genel otoparklarının uygulama döneminde belediyelerce gerçekleştirilecek 5 yıllık imar programlarına alınması gerekir… “, 9. maddesinde; ” Belediyeler bina otoparkı yerine otopark sorununun nasıl çözümleneceğini, binanın hangi bölge veya genel otoparkından yararlanacağını da bildirmekle ve bu otoparkları tesis etmekle yükümlüdür. Bu durumda bölge veya genel otoparktan yararlananlardan ayrıca kullanım ücreti alınmaz.”, geçici 3. maddesinde; “Belediye veya valilikler, imar planı sınırları içerisinde kalan alanlardaki yerleşmenin projeksiyon nüfusunun otopark ihtiyacı ile otopark ihtiyacı kendi içinde karşılanamayan parsellerin otopark ihtiyacını tespit ederek, bu ihtiyacın karşılanması amacıyla bölge otopark alanı oluşturmaya yönelik imar planı revizyonlarını veya değişikliklerini en geç iki yıl içinde yaparlar. Planların yürürlüğe girmesinden en geç üç ay içinde bu planı tatbik etmek üzere beş yıllık imar programını hazırlayarak bu süre içerisinde uygularlar.” hükmü yer almaktadır. İstanbul Otopark Yönetmeliği’nin 1. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacı; yerleşme yerlerinde araçların yol açtığı trafik sorunlarının çözümü için otopark yapılmasını gerektiren bina ve tesislerin neler olduğunu, otopark ihtiyacının miktar, ölçü ve diğer şartlarının tespit ve giderilme esaslarını, 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 5 inci maddesinde tanımlanan ( ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümünü gösteren ) imar planlarına uygun olarak düzenlemektir. İstanbul İl sınırları içerisinde uygulanır.” 2. maddesinde de; “Bu Yönetmelik; 1.7.1993 tarihli ve 21624 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Otopark Yönetmeliği 22.4.2006 tarihli ve 26147 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Otopark Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6 ıncı ve 8 inci maddeleri 10.7.2004 tarihli ve 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun ilgili maddeleri ve 03.07.2005 tarihli, 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 15 inci maddesinin ( b ) bendi ve ilgili maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.” kuralı getirilmiş, 4. maddede otopark ilişkin genel esaslar, 6. maddede de; bölge ve genel otoparkların düzenlenme esasları belirlenmiştir. Anılan mevzuat hükümleriyle; imar planındaki herhangi bir sahanın plan esaslarına, bölge şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlarla kullanılamayacağı, imar planlarında ulaşım sistemlerinin ve problemlerinin çözümünün ve yolların gösterileceği, otoparkların teknik altyapı niteliğinde bulunduğu, teknik altyapı alanlarına ilişkin plan değişikliklerinin zorunluluk olmadıkça yapılamayacağı, imar planlarının tanziminde belge ihtiyaçlarına göre otopark yerlerinin ayrılacağı, otopark ihtiyacının ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümünü gösteren imar planlarına uygun olarak karşılanacağı, imar planları hazırlanırken otopark ihtiyacının karşılanması amacıyla bölge ve genel otopark yerlerinin belirleneceği belirtilmekte, otopark ihtiyacı karşılanırken imar planlarına uygun hareket edilmesinin gerekliliği, mevcut imar planları üzerinde otopark alanı oluşturmanın ancak imar planı tadilatı ile mümkün olduğu açıkça ortaya konulmaktadır. Dosyanın incelenmesinden; davacının, İstanbul’da tüm ilçelerdeki sokak ve caddeler üzerinde yer alan otopark alanlarının kaldırılması istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Olayda, otopark uygulaması yapılabilecek cadde, sokak ve bulvarlarda yol genişliği ile ilgili detaylı bir araştırma yapılarak, geniş kapsamlı bir rapor hazırlanmadığı, ücretli otopark uygulaması yapılan yerlerdeki belde sakinlerinin araçlarını evlerinin önüne park ettikleri zaman araçları için otopark ücreti ödemek zorunda olup olmadıklarına ilişkin olarak daha önceden yapılmış detaylı bir proje çalışması da yapılmadan gerçekleştirilen bu düzenlemeyle otopark alanı oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, dosyadaki bilgi ve belgelerle yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, usulüne uygun bir şekilde gerekli ve yeterli bir araştırma, plan ve proje çalışması yapılmadan, belde sakinlerinin evlerinin önündeki otopark alanlarını kullanmaları hususuyla ilgili olarak uygulamanın nasıl yapıldığı hususları belirtilmeden, davacının İstanbul’da tüm ilçelerdeki sokak ve caddeler üzerinde yer alan otopark alanlarının kaldırılması istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; İstanbul 8. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 15.04.2013 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

 

657 Sayılı Kanunun 71. Maddesinin Uygulanması Hakkında

Mar21
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

İdare Mahkemesi, açılan bir davada,  657 sayılı Kanunun 71. maddesinde yer alan hükmün sadece 657 sayılı Kanunun diğer hizmet sınıflarında çalışanları kapsadığını, 657 sayılı Kanuna tabi olmayanları kapsamadığını belirterek işlemin iptaline karar vermiştir.

657’nin 71. maddesi hükmü şu şekildedir:

“Madde 71 – …Eski sınıflarında, görev alacakları yeni sınıfa göre memurluğa daha yüksek bir derece ve kademeden başlamış olup da sınıf değiştirenlerin yeni görevlerindeki ilk ilerleme süreleri eski sınıflarında kazandıkları derece ve kademelere tekabül eden süre kadar uzatılır ve bu süre tamamlanıncaya kadar kendilerine sınıf değiştirmeleri sırasında bulundukları derecede kademe ilerlemesi verilmez. “Danıştay yaptığı değerlendirmede bu hükme ilave olarak 657 sayılı Kanunun 74. maddesinin son fıkrasında yer alan “13/12/1960 tarihli ve 160 sayılı Kanunun 4. maddesi kapsamına giren kurumlarla bu Kanuna tabi kurumlar arasındaki nakillerde de yukarıdaki hükümler uygulanır. Aynı kanunun 4 üncü maddesi kapsamına giren kurumlarda çalışıp 657 sayılı Kanuna tabi olmayan personelden, hizmete giriş dereceleri 36. madde ile tespit edilen giriş derecelerinin üzerinde olanların ilk ilerleme ve yükselmeleri için kanuni bekleme sürelerine yukarıda yazılı dereceler arasındaki sürelere tekabül eden süre kadar ilave edilir.” hükmüne atıfla, DPB işleminde hata olmadığını belirtmiştir. Bu karara göre, diğer personele kanunlarına tabi olup da 657’e tabi bir göreve atananların, fazladan aldıkları derece ve kademe kadar bekletilmelerinde bir yanlışlık bulunmamaktadır.

Danıştay İkinci Daire, Esas  : 2012/10130, Karar  : 2015/5800,Tarih: 26.05.2015

Özeti: 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’na tabi uzman çavuş olarak görev yapmakta iken bu görevinden ayrıldıktan sonra açıktan şoför kadrosuna atanan davacının, 657 sayılı Kanun’un 71. maddesi uyarınca fazladan kazanılan derece ve kademeye tekabül eden süre kadar bekletilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.

Dava, Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzman çavuş olarak görev yapmakta iken kendi isteğiyle sözleşmesini feshedip görevinden ayrıldıktan sonra Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığında 5. derecenin 3. kademesindeki şoför kadrosuna açıktan atanan davacının, halen bulunduğu derecede, fazladan kazanılan derece ve kademeye tekabül eden süre kadar bekletilmesi, kademe ve derece ilerlemesi yapılmaması yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılmıştır. Ankara 11. İdare Mahkemesi’nin 12.04.2012 günlü, E:2011/1242, K:2012/554 sayılı kararıyla; davalı idarece 657 sayılı Yasa’nın 71. maddesinin son fıkrası hükmü uyarınca dava konusu işlem tesis edilmiş ise de, bu hükmün ancak, 657 sayılı yasaya tabi olarak sayılan sınıflardan birinde göreve başlayan ve sonra başka bir sınıfa geçerek memuriyete devam eden kişilerin terfii durumlarım saptamakta olduğu; davacının ise daha önce 657 sayılı Yasaya tabi olmayıp, uzman erbaş olarak 01.02.2008 tarihine kadar görev yaptıktan sonra bu tarihte görevden ayrıldığı ve 657 sayılı Yasaya tabi olan davalı kuruma 07.07.2008 tarihinde açıktan atandığı, bu nedenle sınıflar arası değişiklikten söz edilemeyeceği, kademe ilerlemesi yaptırılmaması yolunda anılan 71. maddenin son fıkrası hükmünün davacıya uygulanmasına olanak bulunmadığı gibi, 3269 sayılı Kanun’un 5/b maddesinin “uzman erbaşlıkta geçen hizmet süreleri 02.02.2005 tarihli ve 5289 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri tavam aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir” hükmü karşısında da davacının 5. derecenin 3. kademesinde fazladan kazanılan derece ve kademeye tekabül eden süre kadar bekletilmesi yönünde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir. Davalı idare, Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 71. maddesinin son fıkrasında; “Eski sınıflarında, görev alacakları yeni sınıfa göre memurluğa daha yüksek bir derece ve kademeden başlamış olup da sınıf değiştirenlerin yeni görevlerindeki ilk ilerleme süreleri eski sınıflarında kazandıkları derece ve kademelere tekabül eden süre kadar uzatılır ve bu süre tamamlanıncaya kadar kendilerine sınıf değiştirmeleri sırasında bulundukları derecede kademe ilerlemesi verilmez.” hükmü yer almış; Aynı Kanunu’nun 74. maddesinin son fıkrasında ise, 13.12.1960 tarihli ve 160 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi kapsamına giren kurumlarda çalışıp 657 sayılı Kanun’a tabi olmayan personelden, hizmete giriş dereceleri 36’ncı madde ile tespit edilen giriş derecelerinin üzerinde olanların, ilk ilerleme ve yükselmeleri için kanuni bekleme sürelerine, bu dereceler arasındaki sürelere tekabül eden süre kadar ilave edileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre memuriyette iken sınıf değiştirenlerin ya da 657 sayılı Yasa kapsamındaki bir göreve, başka kanunlara tabi bir görevden atananların, 657 sayılı Yasanın 36. maddesinde belirlenen giriş derecesinden daha yüksek bir dereceyle göreve başlamış olmaları halinde, iki giriş derecesi arasındaki farka tekabül eden süre kadar terfisinin bekletilmesi gereklidir. Dosyanın incelenmesinden, 01.02.1994 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzman çavuş olarak göreve başlayan ve 01.02.2008 tarihinde kendi isteğiyle sözleşmesini feshedip görevinden ayrıldıktan sonra 07.07.2008 tarihinde Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığında bulunan 5. derecenin 3. kademesindeki şoför kadrosuna açıktan atanan davacının, bulunduğu derece ve kademede bekletilerek ilerleme yapılmaması üzerine 02.03.2011 tarihli dilekçe ile intibakının yapılması yolundaki başvurusunun, 657 sayılı Kanun’un 36. maddesinde öğrenim durumu itibariyle tespit edilen giriş derece ve kademenin üzerinde bir derece ve kademe ile uzman erbaşlık görevine başlatılmış olması nedeniyle daha sonra atanmış olduğu şoför kadrosundaki ilerleme süresinin, fazladan kazanılan derece ve kademeye tekabül eden süre kadar bekletilmesi gerektiği gerekçesiyle 08.04.2011 gün ve 4821 sayılı işlemle reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’na tabi olarak uzman çavuşluk görevine, 657 sayılı Kanunun 36. maddesinde öğrenim durumuna göre belirlenen başlangıç derecesinden, daha üst derece ve kademeden başlamış olan davacının, görevini sürdürdüğü kurumdaki emsallerine göre daha üst bir derece ve kademede bulunması nedeniyle, yukarıda yer verilen düzenlemelerin amacı göz önüne alındığında, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerinin gereği olarak bulunduğu derecede, fazladan kazanılan derece ve kademeye tekabül eden süre kadar bekletilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, bu işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Ankara 11. İdare Mahkemesi’nce verilen 12.04.2012 günlü, E:2011/1242, K:2012/554 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun temyize konu kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan haliyle 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, tebliğ tarihini izleyen on beş gün içinde Danıştay’a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 26.05.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

 

 

Güncel Danıştay Kararları

Mar03
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Onbirinci Dairesi,17.2.2016 tarihli ve E:2016/223; K:2016/583 ;“ 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu kapsamında emekli aylığı bağlanarak 30 fiili hizmet yılı üzerinden emekli ikramiyesi ödenen davacıya, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi ödenmesine engel olan yasal düzenleme Anayasa Mahkemesinin 25.12.2014 tarih ve E:2013/111, K:2014/195 sayılı iptal kararı ile ortadan kalktığından, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için  emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan aylık bağlamaya esas tutar üzerinden hesaplanacak emekli ikramiyesinin başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesi yolundaki İdare Mahkemesi kararının onanması gerekir.

 Danıştay Altıncı Dairesi, 11.11.2015 tarih ve E:2012/4044; K:2015/6627; “Uyuşmazlığa konu kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen Atatürk Orman Çiftliğine ait taşınmazların yapılaşmaya açılan kısımlarının daha önce yürürlükte bulunan imar planında da kamu kurumu alanında kaldığı ve önemli bir kısmında Orman Genel Müdürlüğüne ait yapıların bulunduğu, 1. derece doğal sit özelliğinin 3. Derece doğal site çevrildiği ve tarihi sit özelliği taşımadığının koruma bölge kurulu kararıyla belirlendiği, ayrıca taşınmazların satış ve devrinin de söz konusu olmadığı, bu durumda 5393 sayılı Belediye Kanununun 73. maddesinde öngörülen hükümlere uygun olarak kamu hizmeti alanlarının oluşturulması amacıyla taşınmazın “T.C Başbakanlık Gazi Yerleşkesi (OGM) Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” olarak ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı yönlerinden hukuka aykırılık bulunmadığı”

 Danıştay Altıncı Dairesi, 19.06.2015 tarih ve E:2014/7813; K:2015/4418; “2863 sayılı Kanunda korunacak taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının örnekleri ayrı ayrı sayılmış olup anılan taşınmazların ve koruma alanlarının kamulaştırılması gerekmekle birlikte bu kapsamda olmayan sit alanındaki taşınmazlar için kamulaştırma esasının benimsenmediği, bunun yerine takas imkanının getirildiği takasın yapılabilmesi için de 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı bulunması gerektiğinden sit alanı ilanından itibaren belirli bir sürede anılan koruma amaçlı imar planının yapılma zorunluluğunun olduğu, uyuşmazlıkta ise, kamulaştırılması zorunlu statüde bulunmayan ve yeryüzü şartlarından dolayı tasarruf etme imkanı bulunmayan taşınmazın 1. derece doğal sit alanı olması nedeniyle kullanılamamasından doğan bir zarardan söz edilemeyeceği bu durumda tazminat istemine ilişkin davanın reddi gerektiği “

 Danıştay Altıncı Dairesi, 26.05.2015 tarih ve E:2013/3623; K:2015/3467 ; “ Dava konusu parselin mevcut imar planı sınırları içerisinde yer almadığı dikkate alındığında yapılaşmaya elverişli olmayan bir alan için mülkiyet hakkının sınırlandığı iddiasının yerinde olmadığı, tarım arazisi vasfı olan bu alanda mevcut duruma göre zirai faaliyetlerin yapılabilmesi bakımından herhangi bir kısıtlılığın bulunmadığı, davacının uyuşmazlık konusu taşınmazdan yararlanmasının tamamen ortadan kaldırılmadığı dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceğinden kısa mesafeli koruma alanında kalan taşınmazın kamulaştırılması istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında “

 

 

İçişleri Bakanlığı Görüşleri

Şub24
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

SAYI : B050MAH0650002/7543-82078 (300-318)5393                                       9.8.2005

  KONU: Cami ve okullara arsa

temin edilip edilemeyeceği

 ERBAA BELEDİYE BAŞKANLIĞINA

                                      İLGİ: 19.07.2005 tarihli ve 2005/175 sayılı yazınız.

Belediyenizce cami ve okul gibi ihtiyaçların giderilmesi için arsa temin edilip edilemeyeceği, inşaat yapılıp yapılamayacağı veya bu gibi inşaatlara malzeme yardımında bulunulup bulunulamayacağına dair görüş isteyen ilgi yazınız incelenmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanununun 14/b maddesinde “Okul öncesi eğitim kurumları açabilir; Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir;…”, 15 inci maddesinin (h) bendinde “Mahallî müşterek nitelikteki hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde taşınmaz almak, kamulaştırmak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, trampa etmek, tahsis etmek, bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis etmek.”,

3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesi “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakati aranmaksızın, birbirleri ile,yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır. Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.

Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.” hükümlerini taşımaktadır. Bu hükümlere göre, beldenin okul ve ibadethane yapımı için ihtiyacı olan arsalar 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesi çerçevesinde temin edilecektir.5393 sayılı Kanun uyarınca ise, Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımı belediye tarafından yapılabilecek, yaptırılabilecek ya da her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçları karşılanabilecektir.

Bilgilerinizi rica ederim.

 Mevlüt ATBAŞ

Bakan a.

Genel Müdür V.

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

            SAYI : B050MAH065000/9338-82437                                                         22.9.2005

 (300-318)5393

           KONU: Tereddüt konuları

                          PINARBAŞI BELEDİYE BAŞKANLIĞINA-KASTAMONU

                        İLGİ:10.8.2005 tarihli ve 001-2/63 sayılı yazınız.

5393 sayılı Kanunun uygulanmasında tereddüte düşüldüğüne dair ilgi yazınız incelenmiştir.5393 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (p) bendi gereğince “Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek; durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek; kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek.” belediyelerin görevidir.

Yukarıdaki hüküm ve aynı Kanunun 14 üncü maddesi çerçevesinde belediye sınırları içinde taksi durağı oluşturulması, yerinin belirlenmesi veya taksi sayısının tespit edilmesi belediyenin görevidir. Meclis ve encümenin görevleri arasında bu konuda bir hüküm mevcut olmadığından, durak yerleri ve taksi sayıları ile ilgili hususların mecliste veya encümende görüşülmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak, taksi ücret tarifelerinin Kanunun 18/ f maddesi çerçevesinde belediye meclisince belirlenmesi gerekmektedir. Bu işlemler için herhangi bir merciin onayı alınmayacaktır.

Belediye bünyesinde zabıta müdürlüğü olmasa dahi, bu hizmetleri yürüten zabıta memurları tarafından Kabahatler Kanunu ve 1608 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda işlem yapılacaktır.

Encümen üyelerinin seçimi hakkındaki 22.7.2005 tarihli ve 54628 sayılı genelgenin bir örneği ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi rica ederim.

                                                                                                                      Mevlüt ATBAŞ

                                                                                   Bakan a.  

 Genel Müdür V.

 

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 Sayı : B.05.0.MAH.0.01.01.00/ 18102-45767                                     22/06/2010

Konu: İmar para cezası

                                                 İZMİR VALİLİĞİNE                     

                 İlgi: 06/06/2010 tarihli ve B.05.4.VLK.4.34.07.00/253-2441 sayılı yazınız.

İlgi yazınızda; Buca İlçesinde 04.08.2006 tarihinden itibaren TOKĠ mülkiyetinde bulunan arsalar üzerinde TOKĠ Başkanlığınca yapılan ihale sonucunda konut yapımlarının  başlatıldığı ve TOKİ ile Buca Belediyesi arasında imzalanan protokol çerçevesinde çekilen kuralar ile hak sahiplerinin belirlendiği, TOKİ Başkanlığının Buca Belediyesine 25.07.2008 tarihinden itibaren çeşitli tarihlerde yapı ruhsatı için başvuru yaptığı, ruhsat işlemleri neticelenmeden Belediyeye yapılan bir şikayet üzerine Buca Belediyesince 03.05.2010  tarihinde yapı tatil zaptı düzenlendiğinden bahisle, yapı tatil zaptı ve sonrasında yapılacak işlemler için 3194 sayılı Kanunun 42 nci maddesi ve 2985 sayılı Kanunun Ek-9 uncu maddesi çerçevesinde Bakanlığımız görüşünün bildirilmesi talep edilmektedir

                3194 sayılı İmar Kanununun İdari müeyyideler başlıklı 42 nci maddesinin birinci fıkrasında “Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır.” hükmü, 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun 5273 sayılı Kanunla değişik Ek-9 uncu maddesinin birinci fıkrasında “Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılacak veya yaptırılacak yapılara, imar plânlarında o maksada tahsis edilmiş olmak, uygulama imar plânı ve mevzuata aykırı olmamak üzere mimarî, statik, tesisat ve her türlü fennî mesuliyetin Başkanlık tarafından üstlenilmesi ve mülkiyetin belgelenmesi kaydıyla başkaca belge istenmeksizin müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde avan projeye göre yapı ruhsatı verilir…” hükmü yer almaktadır.

Ayrıca, Bakanlığımız Hukuk Müşavirliğinin 08.04.2010 tarihli ve 5260 sayılı yazısında “…Anayasaya uygun olarak yeniden düzenlenen 42 nci maddenin yürürlük tarihi olan 17.12.2009 tarihinden önceki kabahatlere veya imar mevzuatına aykırı eylemler için ceza verilemeyeceği, fiillerin karşılığı olan hiçbir ceza hükmümün kalmadığı, idari para cezasına konu eylemin idari yönden suç olmaktan çıktığı, daha sonra yapılan yeni düzenlemenin fiilden sonra yürürlüğe giren yasa hükmü olduğu, failler aleyhine uygulanamayacağı,…” şeklinde görüş bildirilmiştir.

Mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi neticesinde; 3194 sayılı İmar Kanununun İdari müeyyideler başlıklı 42 nci maddesinde 5940 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 17.12.2009 tarihinden önce tespit edilmiş bulunan imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve haller için 17.12.2009 tarihinden sonra tespit edilmiş gibi tutanak düzenlenerek cezai müeyyide uygulamasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

 Yavuz Selim KOŞGER

 Bakan a.

 Genel Müdür

T.C.

İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı : B050MAH0650002/ 82231                                                                20/09/2006

(300-308)77

Konu : Cezalar

 YALOVA BELEDİYE BAŞKANLIĞINA

            İlgi : 7.6.2006 tarihli ve 1403-823896 sayılı yazınız.

             Mevzuata aykırı olarak işletilen umuma açık istirahat ve eğlence yerleri dışındaki sıhhi işyerlerine ne şekilde ceza verileceğine dair ilgi yazınız incelenmiştir.

10.8.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik”te işyerleri açılırken aranacak şartlar belirlenmiştir.

Ruhsat verildikten sonra aranan şartlarda değişiklik olması ya da işletmenin ilgili diğer mevzuata aykırı olarak işletildiğinin tespit edilmesi halinde, işyerinin niteliğine göre öngörülmüş cezai müeyyide veya 1608 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası veya işyerinin faaliyetten men cezaları uygulanabilecektir.

Bilgilerinizi rica ederim.

Ercan TOPACA

 Bakan a.

Genel Müdür V.

T.C.

İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı : B0500MAH.0060001. 521.2009.27.861/11077-53889

 Konu : Görüş                                                                                                     29 / 04 / 2009

 

GAZİANTEP VALĠLĠĞĠNE

(İl Mahalli İdareler Müdürlüğü)

                  İlgi : Şehitkamil Belediye Başkanlığının 24/04/2009 tarih ve 375/2009 sayılı yazısı.

           İlgi yazıda; imar plan değişikliğiyle ilgili bir konunun Şehitkamil Belediye Meclisince imar komisyonuna havale edildiği, imar komisyonunun raporu üzerine belediye meclisince konuyla ilgili Çevresel Etkilerin Araştırılması Komisyonunun kurulduğu, Gaziantep Büyükşehir Belediyesince araştırma komisyonu kurulamayacağına ilişkin görüş bildirilmesi üzerine, yine Şehitkamil Belediyesince komisyonun adının Araştırma ve Etik İhtisas Komisyonu olarak değiştirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Söz konusu komisyonun imar değişikliğiyle ilgili konuda raporu gündeme alıp görüşülüp görüşülemeyeceği ve konunun meclis gündemine getirilip getirilemeyeceği hususunda tereddüte düşüldüğünden Bakanlığımız görüşü sorulmaktadır.5393 sayılı Kanunun İhtisas Komisyonları başlıklı 24 üncü maddesinde; “Belediye meclisi, üyeleri arasından en az üç en fazla beş kişiden oluşan ihtisas komisyonları kurabilir. Komisyonların bir yılı geçmemek üzere ne kadar süre için kurulacağı aynı meclis kararında belirtilir. İhtisas komisyonları, her siyasî parti grubunun ve bağımsız üyelerin meclisteki üye sayısının meclis üye tam sayısına oranlanması suretiyle oluşturulur. İl ve ilçe belediyeleri ile nüfusu 10.000’in üzerindeki belediyelerde plân ve bütçe ile imar komisyonlarının kurulması zorunludur. Meclis toplantısını müteakip imar komisyonu en fazla on iş günü, diğer komisyonlar ise beş iş günü içinde kendilerine havale edilen işleri sonuçlandırır. Komisyonlar kendilerine havale edilen işlerle ilgili raporlarını bu sürenin sonunda meclise sunmadıkları takdirde, konu meclis başkanı tarafından doğrudan gündeme alınır. İhtisas komisyonlarının görev alanına giren işler bu komisyonlarda görüşüldükten sonra belediye meclisinde karara bağlanır…” hükmü yer almaktadır.

Kanun hükmünün değerlendirilmesinde, imar komisyonunun görev alanına giren

konuların bu komisyonda görüşülmeden belediye meclisinde herhangi bir karar alınamayacağı gibi bu komisyonun görev alanına giren konularda başka bir komisyon kurulması veya kurulmuş bir komisyonun bu konuya görüşüp bir karar almasının mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

  Ercan TOPACA

 Vali

 Bakan a.

 Genel Müdür

T.C.

İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.0.MAH.0.01.01.00/ 19363-45813                                     05/07/2010

 Konu: Toplu taşıma ihalesi

 ZONGULDAK VALİLİĞİNE

                İlgi: 10/06/2010 tarihli ve B054VLK4670700-253-3654 sayılı yazınız.

               İliniz Kozlu Belediyesince yapılan güzergah kiralama ihalesi uhdesinde kalan firma tarafından belediyeye müracaat edilerek toplu taşıma yapılan güzergahta bulunan alışveriş merkezlerince özel servis çalıştırıldığı, bu şartlarda taşımacılık yapılamayacağı, bu nedenle araç sayısının ve kira bedelinin düşürülmesi talep edildiğinden bahisle, ihalede belirtilen ücretin düşürülüp düşürülemeyeceğine dair görüş isteyen ilgi yazınız incelenmiştir.

Yazınız ekinde yer alan dokümanların incelenmesinden, söz konusu ihalenin ilgili

mevzuat kapsamında hazırlanan idari ve teknik şartnamelere göre yapıldığı ve sonucunda, yapılması ve araç sayısının artırılıp eksiltilmesine ilişkin belediye encümenine yetki verdiği görülmektedir.2886 sayılı Devlet İhale Kanununun şartname ve eklerinde değişiklik halinde ilan başlıklı 19 uncu maddesinde “İlan yapıldıktan sonra şartname ve eklerinde değişiklik yapılamaz. Değişiklik yapılması zorunlu olursa, bunu gerektiren sebep ve zorunluluklar bir tutanakla tespit edilerek önceki ilanlar geçersiz sayılır ve iş yeniden aynı şekilde ilan olunur” hükmü yer almaktadır.

Kanun hükmünün değerlendirilmesi neticesinde, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu

hükümlerine uygun olarak ihalesi yapılıp sözleşmeye bağlanan işle ilgili olarak, daha sonra belediyenin hiçbir organının kararı ile ihale sözleşmesinin değiştirilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

  Yavuz Selim KÖŞGER

 Bakan a.

 Genel Müdür

  T.C.

İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 

Sayı : B.05.0.MAH.0.01.01.00/ 33509-45428                                         14/12/2010

             Konu : İmar para cezaları

 İSTANBUL VALİLİĞİNE

(İl Mahalli İdareler Müdürlüğü)

            İlgi : 05/10/2010 tarihli ve B.05.4.VLK.4.34.07.00/045/46024 sayılı yazınız.

5747 sayılı Kanunla Samandıra, Sarıgazi ve Yenidoğan ilk Kademe Belediyelerinin tüzel kişiliklerinin kaldırılarak birleştirilmesi suretiyle kurulan Sancaktepe Belediye Başkanlığınca; 3194 sayılı İmar Kanununun 42 nci maddesinin Anayasa Mahkemesinin 17.04.2008 tarihli ve E:2005/5,K:2008/93 sayılı kararıyla iptali ve bu kararın Resmi Gazetede yayınlandığı 05.11.2008 tarihinden dört ay sonra yürürlüğe girdiği 05.03.2009 tarihi ile 5940 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen 3194 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin yayım tarihi olan 17.12.2009 tarihi arasında uygulanan imar cezalarının yargıya intikal ettirilerek iptal ettirildiği belirtilerek, henüz yargıya intikal etmemiş cezalarla ilgili encümen kararlarının yeni encümen kararı ile kaldırılıp kaldırılmayacağı ve 17.12.2009 tarihinden sonra 42 nci maddenin uygulanıp uygulanmayacağına dair görüş sorulduğundan bahisle, konu hakkında Bakanlığımız görüşü isteyen ilgi yazınız incelenmiştir.

Konuyla ilgili olarak Bakanlığımız Hukuk Müşavirliğinin 08.04.2010 tarihli ve 5260 sayılı yazısında “…Anayasaya uygun olarak yeniden düzenlenen 42 nci maddenin yürürlük tarihi olan 17.12.2009 tarihinden önceki kabahatlere veya imar mevzuatına aykırı eylemler için ceza verilemeyeceği, fiillerin karşılığı olan hiçbir ceza hükmümün kalmadığı, idari para cezasına konu eylemin idari yönden suç olmaktan çıktığı, daha sonra yapılan yeni düzenlemenin fiilden sonra yürürlüğe giren yasa hükmü olduğu, failler aleyhine uygulanamayacağı, ancak imara aykırı fiil devam ediyor ise yeni tarihli tutanak tutulmak suretiyle yeni düzenleme doğrultusunda ceza uygulanabileceği, İmar Kanununa aykırılık giderilmişse herhangi bir cezai işlem yapılamayacağı, İmar Kanunu’nun 32 nci maddesine göre verilen idari para cezası olmayan yıkım kararlarının geçerli olduğu ve uygulanacağı…” şeklinde görüş bildirilmiştir. Ayrıca, “…idarenin, hukuka aykırı ve açık hata bulunan işlemlerinin belirli bir süre ile sınırlı olmadan her zaman geri alınabileceği…”hususunda Danıştay 10. Dairesinin E:1991/235,K:1991/3727 kararı mevcuttur.

Konunun Bakanlığımız Hukuk Müşavirliğinin görüşü ve Danıştay Kararı çerçevesinde değerlendirilmesi hususunda;

Bilgi ve gereğini rica ederim.

  Yavuz Selim KÖŞGER

 Bakan a.

 Genel Müdür

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı   :B.05.0.MAH.0.01.01.00/ 33427/45094                                  30.12.2009

 Konu :Görüş

 KIRKLARELİ VALİLİĞİ

(İl Mahalli İdareler Müdürlüğüne)

İlgi: 21/10/2009 tarih ve 1172 sayılı yazınız.

          İliniz Lüleburgaz Belediyesinin 5393 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin (k) fıkrası ve 18 inci maddesinin (h) fıkrasında yer alan uyuşmazlık ve dava konusu olma

ifadelerinin, dava konusu olan alacakların yanında, hakkında icra muamelesi başlatılmış olan alacakları da kapsayıp kapsamadığı konusunda Bakanlığımızdan görüş soran ilgi yazınız incelenmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanununun belediyelerin yetkileri ve imtiyazları başlıklı 15 inci maddesinin (k) bendinde “Vergi, resim ve harçlar dışında kalan dava konusu uyuşmazlıkların anlaşmayla tasfiyesine karar vermek.” hükmü, meclisin görev ve yetkileri başlıklı 18 inci maddesinin (h) bendinde “Vergi, resim ve harçlar dışında kalan ve miktarı beşbin YTL’den fazla dava konusu olan belediye uyuşmazlıklarını sulh ile tasfiyeye, kabul ve feragate karar vermek.” hükmü ve encümenin görev ve yetkileri başlıklı 34 üncü maddesinin (f) bendinde “Vergi, resim ve harçlar dışında kalan dava konusu olan belediye uyuşmazlıklarının anlaşma ile tasfiyesine karar vermek.” hükmü yer almaktadır.

Mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi neticesinde; vergi, resim ve harç dışında kalan belediye alacakları dava konusu olmuş veya dava konusu olan alacak ile ilgili uyuşmazlık karara bağlandıktan sonra kesinleşen karar üzerine, alacağın tahsili amacıyla belediye doğrudan yada genel usullere göre icra yoluna başvurmuş ise, belediye yetkili organlarının kararı ile söz konusu alacağın anlaşma yoluyla tasfiye yoluna gidilebileceği, ancak herhangi bir dava konusu olmadan belediye idaresi doğrudan kendisi veya genel usullere göre icrai takibat yoluyla alacağın tahsili yoluna gitmesi durumunda alacağın anlaşma yoluyla tasfiyeye gidilmesinin mümkün olmadığı

değerlendirilmektedir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

  Ercan TOPACA

 Vali

 Bakan a.

 Genel Müdür

T.C.

İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.0.MAH.0.01.01.00/28078-45205                                               11/10/2010

    Konu : Pakistan’a yardım yapılması

 ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI

(Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığına)

             İlgi : 18/08/2010 tarihli ve M.06.0.ABB.0.76.02-2010/834 sayılı yazınız.

             Pakistan’da yaşanan sel felaketinden zarar gören insanlara yardım yapmak amacıyla, Belediyeniz tarafından Pakistan’a yardım için kampanya başlatılması hususunda 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 74 üncü maddesi gereği gerekli iznin verilmesi hususundaki ilgi yazınız incelenmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanununun Belediyenin Giderleri başlıklı 60 ıncı maddesinin (m) fıkrasında “Yurt içi ve yurt dışı kamu ve özel kesim ile sivil toplum örgütleriyle birlikte yapılan ortak hizmetler ve proje giderleri.” hükmü, aynı kanunun 74 üncü maddesinde “Belediye, belediye meclisinin kararına bağlı olarak görev alanıyla ilgili konularda faaliyet gösteren uluslararası teşekkül ve organizasyonlara, kurucu üye veya üye olabilir. Belediye bu teşekkül, organizasyon ve yabancı mahallî idarelerle ortak faaliyet ve hizmet projeleri gerçekleştirebilir veya kardeş kent ilişkisi kurabilir. Birinci ve ikinci fıkra gereğince yapılacak faaliyetlerin, dış politikaya ve uluslararası anlaşmalara uygun olarak yürütülmesi ve önceden İçişleri Bakanlığının izninin alınması zorunludur.” hükmü, 75 inci maddesinin (c) fıkrasında “Belediye, belediye meclisinin kararı üzerine yapacağı anlaşmaya uygun olarak görev ve sorumluluk alanlarına giren konularda; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına çalışan dernekler, özürlü dernek ve vakıfları, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanunu kapsamına giren meslek odaları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir.” hükmü yer almaktadır.

Kanun hükümlerinin değerlendirilmesi neticesinde; belediyelerin, alacakları meclis kararına istinaden, önceden İçişleri Bakanlığından izin almak kaydı ile afete uğramış bir ülkedeki mahalli idarelerle ortak hizmet projeleri gerçekleştirerek kaynak aktarabilecekleri, belediyelerin görev alanı ile ilgili faaliyet gösteren uluslararası teşekkül ve organizasyonlarla da, yine alınacak meclis kararına ve önceden İçişleri Bakanlığından izin alınmak kaydı ile bu bölgelerde ortak hizmet projeleri gerçekleştirip kaynak aktarabileceği gibi ülkemizde faaliyet gösteren kamu yararına çalışan dernekler, özürlü dernek ve vakıfları, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Kanunu (5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu) kapsamına giren meslek odaları ile alınacak meclis kararına istinaden ortak hizmet projeleri gerçekleştirip, kaynak aktarabilecekleri değerlendirilmektedir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

  Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

 T.C.

İÇİŞLERİBAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

 Sayı : B.05.0.MAH.0.01.01.00/ 3641-45091                                              09/02/2009

Konu: Görüş

KAYSERİ VALİLİĞİNE

(İl Mahalli İdareler Müdürlüğüne)

             İlgi : 21/01/2008 tarih ve 87 sayılı yazısı.

 

İlgide kayıtlı yazınızda Erciyes Üniversitesi Rektörlüğünce Yükseköğrenim

Kanununun amacı doğrultusunda ve Kayseri ilinin sosyal, ticari ve sanayi yapısına uygun

alanlarda yetiştirilmek üzere yurtdışındaki merkezlere gönderilecek olan bilim adamlarının masraflarının ilçe belediyeleri tarafından karşılanıp karşılanamayacağı sorulmaktadır. 5393 sayılı Belediye Kanununun belediyelerin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 14 üncü maddesinde yurt dışına bilim adamı gönderme ile ilgili belediyelere herhangi bir yetki ve görev verilmediği gibi Kanunda bunlarla ilgili bir ödeme de öngörülmemiştir. Kaldı ki, yurt içinde öğrenim gören yükseköğrenim öğrencilerine burs verme ile ilgili belediyelere 5102 sayılı Kanunla tanınan istisna da Anayasa Mahkemesinin 20/11/2008 tarih ve 2004/24 esas sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

Mevzuat hükmünün değerlendirilmesinde üniversite rektörlüklerince yurt dışına

gönderilecek bilim adamlarının masraflarının belediyelerce karşılanmasının hukuken mümkün olmadığı değerlendirilmektedir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

 Ercan TOPACA

 Vali

 Bakan a.

 Genel Müdür

Danıştay Kararı

Şub24
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin


 

 

 

YUKARIDAKİ DANIŞTAY KARARINDA;

1- 657 SAYILI KANUNUN 99 VE DEVAM EDEN MADDELERİNDE ÇALIŞMA SAATLERİNE, MESAİNİN BAŞLANGIÇ VE BİTME SAATLERİNE İLİŞKİN ESASLARA YER VERİLMİŞ OLMASINA RAĞMEN, MESAİ TAKİBİNE DAİR BİR HÜKME YE

R VERİLMEDİĞİNİ,

2- PARMAK İZİ KONTROLÜ YOLUYLA, KİŞİSEL VERİLERİN ALINABİLMESİ İÇİN YASAL BİR DÜZENLEMENİN OLMASI GEREKTİĞİ GEREKÇELERİYLE,

İDARE İŞLEMİNİN İPTALİNE KARAR VERMİŞTİR.

Katı Atık Abone ve Tarifeleri Hakkında Danıştay Kararları

Şub23
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin



 


Belediyelerle İlgili İçişleri Bakanlığı Görüş ve Genelgeleri

Şub19
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Görüşleri Okumak İçin Tıklayınız…

Yazıldı Makale ve Görüşler

DİSİPLİN UYGULAMALARINA İLİŞKİN AÇIKLAMA

Şub18
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

DİSİPLİN UYGULAMALARINA İLİŞKİN AÇIKLAMA

***DİSİPLİN SUÇU İŞLEDİĞİ İLERİ SÜRÜLEN MEMUR HAKKINDA DİSİPLİN SORUŞTURMASI YAPILMAKSIZIN DİSİPLİN AMİRİNCE DOĞRUDAN CEZA VERİLEMEZ.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 126. maddesinde uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarının disiplin amiri tarafından verileceği hükme bağlanmış, aynı Kanunun 128. maddesinde de disiplin amirlerinin uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarını soruşturmanın tamamlandığı günden itibaren onbeş gün içinde vermek zorunda oldukları belirtilmiştir. Öte yandan, Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmelik’in 19. maddesi 1. fıkrasında, disiplin amirlerinin yükümlülükleri belirtildikten sonra 2. fıkrasında: “a) Memurların uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve memurluktan çıkarma cezalarından biriyle cezalandırılması gereken disipline aykırı davranışlarını öğrendikleri tarihten itibaren kanunen belli süreler içinde disiplin soruşturmasını başlatarak; gerekli cezayı uygulayarak, disiplin cezası verme yetkisinin zaman aşımına uğramasını önlemek,

b) Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarını soruşturmanın tamamlandığı tarihi izleyen 15 gün içinde vermek,

e) Uyarma ve kınama cezalarına karşı yapılan itirazları, cezalarla ilişkin karar ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren 30 gün içinde inceleyerek sonuçlandırmak, zorundadırlar.” hükmü yer almaktadır. Açıklanan mevzuat hükümleri uyarınca, ilgililer hakkında disiplin cezası verilebilmesi için isnat olunan fiil ve haller hakkında usulünce soruşturma yapılması ve soruşturma sonucunda suç konuları ile ilgili memur hakkında cezai, idari ve mali yönlerden gerekli işlemlerin yapılması gerekir.Bu nedenle disiplin cezasına konusu işlemin dayanağı olan fiillerin tespiti amacıyla usulüne uygun soruşturma açılmadan, gerekli olan inceleme yapılmadan ve tanık ifadeleri alınmadan doğrudan, disiplin amirince davacıdan savunma alınarak ceza verilemez. Bu yönteme uyulmaksızın disiplin suçu işlediği isnat edilen eylemin ancak soruşturma yapılarak ortaya konulabileceğinden, bu usule uyulmadan tesis edilen işlemlerde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

***DİSİPLİN CEZASINI VEREN AMİR, CEZAYA İTİRAZ ÜZERİNE OLUŞTURULAN DİSİPLİN KURULUNDA ÜYE OLARAK YER ALAMAZ.

Disiplin kurulları ve amirleri tarafından verilen disiplin cezalarının sağlıklı ve nesnel olması, disiplin amirleri ve disiplin kurulu başkan ve üyelerinin olayı nesnel olarak  değerlendirmesiyle mümkündür. Disiplin Hukukunda; hakkında disiplin soruşturması yürütülen kişilerle arasında husumet bulunan, soruşturmada taraf olan ve soruşturmayı yürüten kişilerin, disiplin amiri sıfatıyla ya da disiplin kurulu başkan ve üyesi olarak tesis edilecek disiplin cezası işlemine katılamayacakları kabul edilmektedir. Bu nedenle, disiplin kurullarının, başkan ve üyelerinin disiplin cezası teklif ettikleri veya disiplin soruşturmasını yaptıkları memurlarla ilgili disiplin kurullarına katılamaması gerektiğinden, disiplin cezasını veren disiplin amirinin aynı cezaya yapılan itirazın görüşüldüğü disiplin kurulu toplantısına katılamaz. Mardin İdare Mahkemesi 09.01.2014 T,2013/1681 Esas,2014/46 Karar.

***MEMUR HAKKINDA SORUŞTURMAYI YAPAN İLE DİSİPLİN CEZASI VERENİN AYNI KİŞİ OLMASI HALİNDE, CEZA VERİLMESİNDE HUKUKA UYARLIK BULUNMAMAKTADIR.

Danıştay 12. Dairesi, E :2014/3085, K : 2014/4911,T: 12/06/2014

ÖZET: Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin 6. ve 19. maddeleri göz önüne alındığında; kamu görevlisinin suç oluşturduğu iddia edilen fiili ile ilgili olarak İdarece açılan bir disiplin soruşturmasını yapmakla görevlendirilen soruşturmacının daha sonra disiplin amiri sıfatıyla ceza vermesi objektiflik ve tarafsızlık ilkesine uygun düşmemektedir.

Dava, Kayseri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda İnfaz ve Koruma memuru olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125-B/a bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 27/03/2012 tarihli ve 2012/14 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır. Kayseri 1. İdare Mahkemesi’nin 29/01/2013 tarihli ve E:2012/797, K:2013/58 sayılı kararıyla, soruşturmayı yapan ile cezayı veren kişilerin ayrı kişiler olması gerekir iken Cezaevi 2. Müdürü tarafından hem olayın soruşturulması hem de davacıya ceza verilmesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde, nesnel, eşit ve güvenirlilik ilkelerine uygun verilmesinin koşullarını oluşturan “şekil” kurallarına uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı idare tarafından itiraz edilmesi üzerine, Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin 03/10/2013 tarihli ve E:2013/943; K:2013/977 sayılı kararıyla; Kayseri 1. İdare Mahkemesinin 29/01/2013 tarihli ve E:2012/797, K:2013/58 sayılı kararının bozulmasına ve dosyanın esastan incelenmesi sonucunda; disiplin soruşturmasına konu olayın soruşturma raporu ve 09/03/2012 tarihli tutanakla sabit olması karşısında, dava konusu disiplin cezasında hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karar karşı davacı tarafından kararın düzeltilmesi isteminde bulunulmaması üzerine karar kesinleşmiştir. Danıştay Başsavcılığı, “davacının işlediği iddia edilen fiili soruşturmakla görevlendirilen ve davacının disiplin amiri olan Kayseri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu 2. Müdürünün getirdiği teklif doğrultusunda cezayı yine kendisinin vermesinde, objektiflik ve tarafsızlık ilkelerine uygun değerlendirme yapıldığından söz edilemeyeceği açık olmakla, verilen cezada hukuka uygunluk görülmediği, dolayısıyla davanın reddi yolunda verilen Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin 03/10/2013 tarihli ve E:2013/943; K:2013/977 sayılı kararının yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade ettiğinden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51.maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51 .maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği, temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde kararın, kanun yararına bozulacağı, bozma kararının, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmayacağı ve bozma kararının bir örneğinin ilgili bakanlığa gönderilip, Resmi Gazetede yayımlanacağı kuralına yer verilmiştir.657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin B bendinin (a) alt bendinde “Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kusurlu davranmak” kınama cezasını gerektiren fiil ve haller arasında sayılmıştır.24/10/1982 tarihli ve 17848 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin 6. maddesinde; “Disiplin kurulu başkan ve üyelerinin disiplin cezası verilmesini teklif ettikleri veya disiplin soruşturmasını yaptıkları memurlara ait işlerle ilgili kurul toplantılarına katılamayacakları” öngörülmüş, 18. maddesinde; “Disiplin amirlerinin, kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacı ile Kanunların, tüzüklerin ve yönetmeliklerin Devlet memuru olarak emrettiği görevleri yurt içinde veya dışında yerine getirmeyenlere, uyulmasını zorunlu kıldığı hususları yapmayanlara, yasakladığı işleri yapanlara durumun niteliğine ve ağırlık derecesine göre, 657 sayılı Kanun’da yazılı disiplin cezalarından yetkisi dahilinde bulunanları vermeye yetkili olduğu” belirtilmiş, 19. maddesinde ise “Disiplin amirlerinin disiplin işlerinde kendilerine 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve özel kanunlarla verilen yetkileri kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla; memurlara kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınan hakları gözönünde tutan, hakkaniyet ve eşitliği esas alan bir tutum ve davranış için de kullanmakla yükümlü oldukları” hükmüne yer verilmiştir .Öte yandan, 30/05/1999 tarihli ve 23710 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, Adalet Bakanlığı Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Yönetmeliği’nin 21.maddesinde, “memurun disipline aykırı davranışının öğrenilmesi üzerine, disiplin amiri veya görevlendirileceği bir muhakkik tarafından derhal soruşturmasına başlanır. Muhakkik olarak tayin edilecek kişinin, hakkında soruşturma yapılan memura eşit veya daha üst bir görevde bulunmasının zorunludur” hükmüne yer verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden 08/03/2012 tarihinde saat 15:00’te bayanlar koğuşunda bulunan tutuklu S.G.nin doğum sancısının gelmesi üzerine hastaneye sevk edildiği, vardiyada o gün itibarıyla görevli olan tek beyan memurun da refakatçi olarak hastaneye gittiği, vardiya görevini yapacak memur kalmaması nedeniyle davacının da aralarında bulunduğu bazı memurların göreve çağrıldığı halde gelmemesi üzerine soruşturma başlatıldığı, davacının disiplin amiri olan cezaevi 2. müdürünün disiplin soruşturmasını bizzat yürüttüğü, tanıkların ifadelerine başvurarak ifade tutanaklarını düzenlediği, davacının savunmasını aldığı soruşturma raporu niteliğindeki 27/03/2012 tarihli ve 2014/14 sayılı işlemle de davacıya bizzat disiplin çezası verdiği anlaşılmaktadır. Disiplin cezaları, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülebilmesi bakımından kamu görevlilerinin mevzuat uyarınca yerine getirmek zorunda oldukları ödev ve sorumlulukları ifa etmemeleri veya mevzuatta yasaklanan fiillerde bulunmaları durumunda uygulanan yaptırımlar olup, memurların özlük hakları üzerinde doğrudan ve önemli sonuçlar doğurmaları sebebiyle sübjektif ve bireysel etkileri bulunduğu gibi kamu görevinin gereği gibi sürdürülmesi ve kamu düzeninin sağlanması bakımından objektif ve kamusal öneme sahiptirler. Bu bakımdan disiplin soruşturmalarının yapılmasında izlenecek yöntem, ceza verilecek fiiller ve ceza vermeye yetkili makam ve kurullar pozitif olarak mevzuatla belirlenmekte, doktrin ve yargısal içtihatlarla da konu ile ilgili disiplin hukuku ilkeleri oluşturulmaktadır. Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; Adalet Bakanlığı teşkilatındaki disiplin amirlerinin, Adalet Bakanlığı Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Yönetmeliği’nin 21/1. maddesi uyarınca disiplin soruşturmasını bizzat yapmaları mümkün ise de; Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin 6. ve 19. maddeleri göz önüne alındığında; kamu görevlisinin suç oluşturduğu iddia edilen fiili ile ilgili olarak İdarece açılan bir disiplin soruşturmasını yapmakla görevlendirilen soruşturmacının daha sonra disiplin amiri sıfatıyla ceza vermesi objektiflik ve tarafsızlık ilkesine uygun düşmemektedir. Olayda, davacının disiplin amiri olan cezaevi 2. müdürünün disiplin soruşturmasını bizzat yürüttüğü, tanıkların ifadelerine başvurarak ifade tutanaklarını düzenlediği, davacının savunmasını alarak, isnat olunan eylemin hukuki nitelendirmesini yaptıktan sonra yine dava konusu yapılan disiplin cezasını kendisinin verdiği dikkate alındığında, objektiflik ve tarafsızlık ilkesine aykırı olarak tesis edilen cezada hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığımın kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin 03/10/2013 tarihli ve E:2013/943; K:2013/977 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına, kararın birer örneğinin ilgili Adalet Bakanlığı ve davacı ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve kararın Resmi Gazetede yayımlanmasına, 12/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

***DAVACININ DENGİ VEYA ÜSTÜ KONUMUNDA BİR İDARİ GÖREVE SAHİP BULUNMAYAN VE BAŞKA BİR KURUMDA MUHASEBE ŞEFİ OLARAK GÖREVLİ KİŞİNİN MUHAKKİKLİĞİNDE ANILAN UNVANIN UZMANLIĞINI GEREKTİREN SORUŞTURMA KONUSU BULUNMADIĞI HALDE YÜRÜTÜLEN DİSİPLİN SORUŞTURMASININ HUKUKA AYKIRI OLDUĞU

Danıştay 12. Daire, E. 2010/5479,K. 2013/6665,T. 26.9.2013

ÖZET : Davacının dengi veya üstü konumunda bir idari göreve sahip bulunmayan ve başka bir kurumda muhasebe şefi olarak görevli kişinin muhakkikliğinde, anılan unvanın uzmanlığını gerektiren soruşturma konusu bulunmadığı halde yürütülen disiplin soruşturmasının bu yönüyle hukuka aykırı olduğu, davacı hakkında soruşturma ya da inceleme yapma yetkisine sahip bulunmayan ” muhasebe şefi unvanlı ” soruşturmacının katılımı ile hazırlanan soruşturma raporuna dayalı olarak tesis edilen dava konusu disiplin cezası ile cezalandırma işleminde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Dava; Antalya İli, Merkez Döşemealtı İlçesi, … Lisesi müdürü olan davacının yangına karşı önlem planı hazırlamadığından bahisle 1702 sayılı Kanun’un 20/1 maddesi uyarınca ihtar cezasıyla tecziyesine ilişkin 13.03.2009 tarih ve 1187 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır. İdare Mahkemesince; davacının müdürü olduğu okulda yangına karşı önlem planı hazırlanmadığının sabit olduğu, buna göre vazifesinin ifasında kusurlu olan davacının eylemine uygun disiplin cezasıyla tecziyesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 20. maddesinin 1. bendinde; “Talimatname ve emirler mucibince yapılması lâzım olan vazifelerin ifasında kusur etmek” eyleminin tespiti halinde memurun ihtar cezası ile cezalandırılacağı kurala bağlanmıştır. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 31. maddesinin ( Ç ) bendinde; ”Kaymakamlar, dördüncü maddenin son fıkrasında belirtilen daire ve müesseseler dışında kalan bütün Devlet daire ve müessese ve işletmelerini ve özel işyerlerini, özel idare, belediye ve köy idareleriyle bunlara bağlı tekmil müesseseleri denetler ve teftiş ederler. Bu teftiş ve denetlemeyi bizzat veya idare şube başkanları veya validen talep edeceği Bakanlık veya tüzelkişiliği haiz genel müdürlük müfettişleri vasıtasıyla ortaokul veya bu dereceli öğretim müesseselerini de bizzat veya ilgili müfettişleri marifetiyle denetler.” hükmü öngörülmüştür. Dava dosyasının incelenmesinden, Antalya … Lisesi Müdürü olarak görev yapan davacının, yangına karşı önlem planı hazırlamadığı hususları ile ilgili olarak Döşemealtı Kaymakamlığının 19.12.2008 gün ve 1525 -1526 sayılı soruşturma emri ile muhakkik olarak görevlendirilen …Lisesi Müdürü … ve Malmüdürlüğü Muhasebe Şefi … tarafından yürütülen disiplin soruşturması neticesinde okulun genel temizliğinin yeterli ve düzenli olarak yapılmadığı, okulun yangın talimatnamesinin denetim esnasında bulunmadığı, okul aile birliği kararı alınmadan mal ve hizmet alımı yapıldığı, mal ve hizmet alımları taşınır işlem fişi olmadan gerçekleştirildiği ve Malmüdürlüğüne eksik fiş teslim edildiği hususları sabit bulunarak her bir eylem için 1702 sayılı Yasanın 20/1 maddesine aykırılıktan ayrı ayrı ihtar cezası uygulanması teklifinde bulunulduğu, yangına karşı önlem planı hazırlanmadığından bahisle verilen ihtar cezasının iptali için görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda disiplin soruşturmasını yapacak kişilerin kimler olacağı konusunda açık hüküm olmamakla beraber soruşturmacının soruşturulan kişinin üstü, bu mümkün değilse dengi statüsünde olan muhakkikçe yürütülmesi gerektiği yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Öte yandan, disiplin soruşturmalarında iddia konusu suçların sübuta erip ermediği hususunda soruşturulanların görev yaptığı kurumun yapısı, mevzuatı, yürütülen hizmetin niteliği dikkate alınarak sonuca ulaşılacağından soruşturmacının kurumun sözü edilen özelliklerini bilmesi, bir başka deyişle o kurumda görev yapmasının kamu hizmetinin en iyi şekilde yürütülmesi ilkesine de uygun düşeceği tabiidir. Olayda, disiplin soruşturmasını davacının dengi olarak kabulü gereken “Lise Müdürü” ile birlikte Döşemealtı Malmüdürlüğünde Muhasebe Şefi olarak görev yapan “…”ın muhakkik sıfatıyla birlikte yaptığı görüldüğünden davacının dengi veya üstü konumunda bir idari göreve sahip bulunmadığı ve başka bir kurumda muhasebe şefi olarak görevli kişinin muhakkikliğinde ve anılan unvanın uzmanlığını gerektiren soruşturma konusu bulunmadığı halde yürütülen disiplin soruşturması bu yönüyle hukuka aykırı bulunduğundan, davacı hakkında soruşturma ya da inceleme yapma yetkisine sahip bulunmayan ” muhasebe şefi unvanlı” soruşturmacının katılımı ile hazırlanan soruşturma raporuna dayalı olarak tesis edilen dava konusu disiplin cezası ile cezalandırma işleminde hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın İdare Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 26.09.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Konak Belediye Spor Yargı Kararı

Şub08
2016
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin



Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız