• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

BELEDİYELERİMİZİN DİKKATİNE !

Ağu13
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

2015 YILI KURBAN HİZMETLERİNİN UYGULANMASINA DAİR TEBLİĞ,12 Ağustos 2015 ÇARŞAMBA gün ve    29443 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Yazıldı Duyurular

GAZETELERDEN 15 yıl 3600 gün çalışan herkes tazminat alabilecek mi?

Ağu07
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Soru 1: Başka bir şirketten şu andaki ücretimden daha iyi bir ücretle iş teklifi aldım. 15 yıl 3.600 günü de doldurdum. İstifa edip tazminatımı alarak yeni şirkette işe başlayabilir miyim?

Cevap: 15 yıl 3.600 günle kıdem tazminatı, emeklilik için yaş dışındaki diğer şartları doldurmak anlamına gelmektedir. Prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresini dolduran işçi yaş şartını çalışmadan bekleyebilir ve bu nedenle işinden ayrıldığında kıdem tazminatı alabilir.

SGK’dan yazı alınacak

Ancak bu durum bütün işçiler için 15 yıl, 3.600 günle söz konusu olmayabilir. 15 yıl 3.600 gün şartı 8.9.1999 öncesinde ilk kez sigortalı olanlar için geçerlidir. Örneğin, 1 Ocak 2000 tarihinde ilk kez sigortalı olan bir işçinin yaş dışındaki şartları tamamlaması nedeniyle kıdem tazminatı alabilmesi için 4.500 prim günü ve 25 yıl sigortalılık şartlarını tamamlaması gerekmektedir. Yani 15 yıl 3.600 gün herkes için geçerli bir şart değildir. 8.9.1999 sonrasında ilk kez sigortalı olanlar sigortalı oldukları tarihe göre farklı şartlara tabidirler.

İlk kez sigortalı olunan tarihe göre değişen emeklilik koşullarından prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresini dolduran işçiler, bu durumlarını tespit eden yazıyı bağlı oldukları SGK il veya ilçe müdürlüklerinden alıp işverene verdikleri takdirde kıdem tazminatlarını alabilirler. SGK gerekli kontrolleri yaparak kişinin emeklilik için gerekli yaş dışındaki diğer şartları tamamlamış olması halinde çalışana “kıdem tazminatı alabilir” yazısı vermektedir.

İşverenin bu yazıyı kabul etmemesi veya kıdem tazminatı ödememesi mümkün değildir. İşverenin bu yazıya rağmen tazminat ödememesi halinde işçi mahkemeye başvurarak kıdem tazminatını talep edebilir. Ancak bu yazının SGK’dan alınmış olması çok önemlidir. İşçi bu yazı olmadan işverenden kıdem tazminatı talep ederse işveren yazıyı görmeden ödeme yapmayabilir.

İşçi, emeklilik için yaş dışındaki diğer şartları tamamlamış olması nedeniyle kıdem tazminatına hak kazanmışsa tazminatını son işvereninden alır. Son işverenine bağlı olarak yalnızca 1 yıl çalışmış işçi 1 yılın karşılığı olarak 1 brüt ücreti tutarında kıdem tazminatı alabilir.

Tazminat alıp tekrar çalışmak mümkün mü?

Bu hak kapsamında kıdem tazminatı alanların yeniden çalışıp çalışamayacağı konusu farklı değerlendirmelere konu olabiliyordu. Bu durumdaki işçiler kısa bir süre sonra yeniden çalışmaya başladıklarında tazminatı ödeyen işveren bu kişiler hakkında “hakkın kötüye kullanıldığı” iddiası ile dava açıp tazminat istiyordu. Diğer yandan Anayasa’da açıkça yer alan çalışma hürriyeti kapsamında bu kişilerin tazminat aldıktan sonra yeniden çalışmasının “hakkın kötüye kullanılması” olup olmadığı konusunda farklı kararlar da söz konusuydu.

Yargıtay nokta koydu

15 yıl 3.600 günle kıdem tazminatı alan bir işçinin bu hakkını kötüye kullandığı iddiası ile açılan davada Yargıtay açıkça, bu durumdaki işçilerin yeniden çalışmaya başlamasının “hakkın kötüye kullanılması” olmadığı yönünde karar verdi. Bu karar sonrası 15 yıl 3.600 günle kıdem tazminatı alan kişilerin yeniden çalışmaya başlamalarının önünde bir engel kalmamış oldu. Daha önce bazı durumlarda mahkemeler işçinin çok kısa bir süre sonra yeniden çalışmaya başlaması halinde bu durumun “hakkın kötüye kullanılması” olarak değerlendirilebileceği yönünde kararlar verebiliyorlardı. Ancak kararda açıkça bu ifadenin yer alması tazminat alan kişilerin yeniden çalışabileceklerini ortaya koymuş oldu.

Bu karar 15 yıl 3.600 günle kıdem tazminatı talep edecek işçilerin elini önemli ölçüde güçlendirmiş oldu. Bu şekilde kıdem tazminatı alacak işçiler yeniden çalıştıklarını işverene ve çalışma arkadaşlarına duyurmamak gibi yöntemlere başvuruyorlardı. Ancak bu karar sonrası bu haklarını kullanarak açıkça işvereni zarara uğratmadıkları durumlarda yeniden çalışmaya başlamalarının önünde bir engel kalmamış oldu.

Ayrıca, kararda Yargıtay işçinin yeni işinde daha iyi çalışma koşulları ve ücrete sahip olmasının bile hakkın kötüye kullanımı olmadığını ifade ediyor.

Yazıldı Güncel Mevzuat

5 Ağustos 2015 günlü ve 29436 sayılı Resmî Gazetede, SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ yayınlanmıştır.Bu Tebliğle yapılan değişiklikler şunlardır;

Ağu06
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 3.3.3.A – Gözlük cam ve çerçevesi

(1) Gözlük cam ve çerçevenin temininde göz sağlığı ve hastalıkları uzman hekimleri ile bu dalda ihtisas yapan asistan hekimler tarafından düzenlenen reçeteye/e-reçeteye dayanılarak işlem yapılacaktır. Ancak acil polikliniklerinde yazılan gözlük cam ve çerçeve reçete/e-reçete bedelleri karşılanmayacaktır.

(2) Gözlük cam ve çerçeveleri, 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun hükümlerine uygun olarak faaliyetlerini sürdüren ve Kurumla görmeye yardımcı tıbbi malzeme sözleşmesi imzalayan optisyenlik müesseselerinden temin edilecektir.

(3) Cam bedelleri, çerçeve bedeli ile birlikte sözleşmeli optisyenlik müesseseleri tarafından Kuruma fatura edilir.

(4) SUT eki EK-3/D Listesinde yer alan camlar ile hasta tarafından talep edilen farklı özelliklere sahip camlar arasında oluşacak fark ücreti Kurum tarafından karşılanmaz.

(5) Gözlük camı ve çerçevelerinin yenilenme süresi 3 yıldır. Ancak, görme bozukluğunda 0,5 diyoptrilik değişiklik olması halinde gözlük camı süresinden önce yenilenebilir.

3.3.3.C – Kontakt lensler

(1) Kontakt lens bedelleri;

a) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgularda,

b) Travma ve iatrojenik nedenlerle tek gözde veya iki gözde göz lens bağlarının kopması ve akabinde göz içine tekrar lens konulamaması sonucu gelişen afaki olgularda,

c) Keratokonusu olan göze gözlük uygulanmış ve gözlükle görme keskinlikleri 10/10 a kadar (tama) artmayan olgularda,

ve bu durumlarının üçüncü basamak sağlık hizmeti sunucularınca düzenlenen en az bir göz sağlığı ve hastalıkları uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporunda/e-raporda, teşhis, hastaya uygun görülen lensin çapı (BC), derinliği (DİA), diyoptri değeri (POW) ile lensin niteliğinin (sert, yumuşak, gaz geçirgenliği v.b.) belirtilmesi ve Kurumla sözleşmeli optisyenlik müesseselerinden temin edilmesi şartıyla SUT eki EK-3/D Listesinde yer alan bedeller üzerinden Kurumca karşılanır.

(2) Kontakt lenslerin yenilenme süresi 2 yıldır.

(3) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş 6 yaşından küçük çocuklarda 6 ayda bir yenilenmesi halinde sağlık kurulu raporuna/e-rapora istinaden bedelleri Kurumca karşılanır.

(4) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş ve afakı 6 yaşından sonra da devam eden olgularda kontakt lensin sağlık kurulu raporu/e-rapor ile “aylık sık replasmanlı” olarak kullanılacağının belirtilmesi halinde 6 ayda bir, “yıllık” olarak kullanılacağının belirtilmesi halinde ise yılda bir yenilenebilir.

(5) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgular hariç kontakt lens kullanan hastaların ayrıca gözlük cam ve çerçeve bedelleri Kurumca karşılanmaz.

(6) Kontakt lens solüsyonlarının bedelleri Kurumca karşılanmaz.

“3.3.35-İşitme Cihazı ve Kulak Kalıbı

(1) Dijital programlanabilir işitme cihazlarının bedeli Kurumca karşılanır. Kurumca bedeli karşılanacak olan dijital programlanabilir işitme cihazları; otomatik veya manuel ses kontrol sistemi, maksimum çıkış kontrol sistemi ve kazanç kontrol sistemi özelliklerine sahip olmalıdır.

(2) 0-18 yaş çocuklar için eğitimleri de göz önünde bulundurularak, dijital programlanabilir işitme cihazları;

a) 0-4 yaş çocuklar için;

1.  En az dört kanallı (Kanaldan bağımsız-channel free sinyal işleme özellikli cihazlarda bu özellik aranmaz),

2.  En az dört bantlı,

3.  Gürültü azaltıcı ve feedback yönetimi özellikli,

4.  FM sistem uyumlu özellikli olmalıdır.

Bu kişilerde kulak içi/kanal içi cihaz kullanıldığı takdirde bedeli Kurumca karşılanmaz.

b) 5-12 yaş çocuklar için;

1.  En az dört kanallı (Kanaldan bağımsız-channel free sinyal işleme özellikli cihazlarda bu özellik aranmaz),

2.  En az sekiz bantlı,

3.  FM sistem uyumlu,

4.  Gürültü azaltıcı ve feedback yönetimi özellikli,

5.  Çift mikrofonlu olmalıdır.

Bu kişilerde kulak içi/kanal içi cihaz kullanıldığı takdirde bedeli Kurumca karşılanmaz.

c ) 13-18 yaş çocuklar için;

1.  En az dört kanallı (Kanaldan bağımsız-channel free sinyal işleme özellikli cihazlarda bu özellik  aranmaz),

2.  En az sekiz bantlı,

3.  FM sistem uyumlu (kulak içi/kanal içi cihazda bu şart aranmaz),

4.  Gürültü azaltıcı ve feedback yönetimi özellikli,

5.  Çift mikrofonlu (kulak içi/kanal içi cihazda bu şart aranmaz) kulak arkası veya kulak içi/kanal içi cihaz olmalıdır.

(3) 18 yaş üzeri erişkinler için işitme cihazı;

1.  En az dört kanallı (Kanaldan bağımsız-channel free sinyal işleme özellikli cihazlarda bu özellik aranmaz),

2.  En az dört bantlı,

3.  Gürültü azaltıcı ve feedback yönetimi özellikli,

4.  Çift mikrofonlu (kulak içi/kanal içi cihazda bu şart aranmaz) kulak arkası veya kulak içi/kanal içi  cihaz olmalıdır.

(4) İşitme cihazı bedellerinin ödenebilmesi için SUT’un 5.3.4 numaralı maddesinde tanımlanan belgelere ilave olarak;

a) Odyolojik test sonuçlarını gösterir belgenin, aşağıda tanımlanan yetkili personel tarafından imza ve kaşesinin bulunduğu onaylanmış aslı;

1) 0-4 yaş arası çocuklar ve saf ses odyometri testi yapılamayan 4 yaş ve üzeri tüm hastalar için beyin sapı odyometrisinin (ABR Testi) Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzman hekimi veya odyolog tarafından onaylanmış aslı,

2) Saf ses odyometri testinin, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzman hekimi veya odyolog veya odyometrist tarafından onaylanmış aslı,

3) Davranım odyometri testi yapılmış ise sonucunun Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzman hekimi veya odyolog tarafından onaylanmış aslı.

b) İşitme cihazına ait barkod ile birlikte cihazın marka, model ve seri numarasını gösterir etiketin aslı,

c) Sağlık Bakanlığınca düzenlenmiş olan ruhsatname ve sorumlu müdür belgesinin onaylı örneği,

ç) İşitme cihazına ve tedarikçi firma ve/veya alt bayii bilgilerine ait TİTUBB PRICAT çıktıları,

d) Hastanın işitme eşiklerinin bu cihaza ait işitme kazanç eğrisinin ve cihaz uyarlama metodunun içerisinde yer aldığını gösterir işitme cihazı merkezi tarafından düzenlenmiş ıslak imzalı belge (gerçek kulak ölçümü sonuçları),

e) İşitme cihazının hastanın işitme kaybına uygunluğunu belirten ve merkez tarafından düzenlenmiş ıslak imzalı taahhütname,

f) İşitme cihazının teknik bilgilerinin yer aldığı, işitme merkezi tarafından onaylanmış katalog istenecektir.

(5) İşitme cihazı faturası üzerinde; hasta adı, hasta T.C. kimlik numarası, işitme cihazına ait marka, model ve seri numarası bilgileri yer alacaktır. Fatura arkasında “işitme cihazının eksiksiz ve çalışır durumda teslim alındığı ve işitme cihazı ile ilgili eğitimin tarafına verildiği” ibarelerinin hasta veya yakını tarafından yazılarak imzalanmış olması gerekmektedir.

(6) İşitme cihazı bedellerinin Kurumca ödenebilmesi için, Kurumla sözleşmeli resmi sağlık kurumlarınca en az 1 (bir) Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporu düzenlenecektir.

(7) İşitme eşiği tayini ABR testi ile yapılması gerekenlerde, test Tonal ABR ile yapılarak alçak frekans (500 veya 1000 Hz) ve yüksek frekans (2000 veya 4000 Hz) gruplarından birer frekans olmak üzere en az iki frekansa ait eşikler test rapor kısmında dB nHL olarak belirtilmelidir.

(8) İşitme eşiği tayini saf ses odyometri testi ile yapılmışsa; test en az 500-1000-2000-4000 Hz frekanslarında hava yolu ve 500-1000-2000-4000 Hz frekanslarında kemik yolu işitme eşiklerini ve konuşmayı ayırt etme skorlarını içermelidir. 8 yaş altı çocuklarda, konuşmayı ayırt etme skoru şartı aranmaz. 8 yaş ve üzerinde konuşmayı ayırt etme skoru yapılamaması durumunda tıbbi gerekçesi sağlık kurulu raporunda belirtilmelidir.

(9) İşitme cihazı bedeli ödenebilmesi için;

a) 0-18 yaş çocuklarda; işitme kaybının kalıcı işitme kaybı olduğu 3. basamak resmi sağlık kurumlarınca düzenlenen sağlık kurulu raporunda belirtilmeli ve aşağıdaki yöntemlerden biri ile test edilmiş olmalıdır;

1) İşitme eşikleri saf ses odyometri testi ile belirlenmiş ise iyi işiten kulakta 500-1000-2000-4000 Hz frekanslarında saf ses ortalaması en az 26 dB ve üzerinde olmalıdır.

2) Davranım odyometri testi ile belirlenmiş ise 500-1000-2000 Hz frekanslarının eşik ortalaması 26 dB ve üzerinde olmalıdır.

3) Tonal ABR ile belirlenmesi durumunda iyi işiten kulakta frekansların eşik ortalaması 30 dB nHL ve üzerinde olmalıdır.

b) 18 yaş üzeri erişkinlerde; işitme kaybının kalıcı işitme kaybı olduğu resmi sağlık kurumlarınca düzenlenen sağlık kurulu raporunda belirtilmeli ve aşağıdaki yöntemlerden biri ile test edilmiş olmalıdır;

1) Saf ses odyometri testi yapılan hastalarda iyi işiten kulakta 500-1000-2000-4000 Hz frekanslarında saf ses ortalaması en az 30 dB ve üzerinde olmalıdır.

2) Saf ses odyometri testi yapılamayan hastalarda işitme eşiğinin tonal ABR ile belirlenmesi durumunda iyi işiten kulakta frekansların eşik ortalaması 30 dB nHL ve üzerinde olmalıdır.

c) 0-18 yaş çocuklarda bilateral işitme cihazı bedeli; bilateral kalıcı işitme kaybı bulunduğunun 3. Basamak resmi sağlık kurumlarınca düzenlenen sağlık kurulu raporunda belirtilmesi halinde Kurumca karşılanır.

d) 18 yaş üzeri erişkinlerde bilateral işitme cihazı bedeli; bilateral  kalıcı işitme kaybı bulunduğunun, daha önce tek kulakta en az 6 ay süre ile işitme cihazı kullanıldığının ve işitme cihazı kullanımı sonucunda elde edilen eşikler sonucunda hastanın işitme cihazından yarar gördüğünün (konuşmayı ayırt etme skorunda cihazlı ve cihazsız ölçümlerde artış sağlaması) 3. basamak resmi sağlık kurumlarınca düzenlenen sağlık kurulu raporunda belirtilmesi halinde Kurumca karşılanır.

(10) 0-18 yaş çocuklarda 5 yıldan önce cihaz yenilenmesi için progresif işitme kaybı olduğu ve mevcut cihazın bu kaybı karşılamada yetersiz kaldığı sağlık kurulu raporunda belirtilmelidir.

(11) İşitme cihazı sağlık kurulu raporu ve odyolojik test sonuçları 4 (dört) ay süreyle geçerlidir.

(12) İşitme cihazı kulak kalıplarının yenilenmesinin gerektiğinin tek KBB uzman hekimi raporu ile ibraz edilmesi durumunda Kurumca bedelleri karşılanır. Ancak, işitme cihazlarının ilk kez alınması aşamasında, kulak kalıpları için ayrıca herhangi bir ödeme yapılmayacaktır.

(13) 18 yaş altı çocuklar için belirlenmiş olan tutar; 0-4 yaş için % 80, 5-12 yaş için % 60 ve 13-18 yaş için % 50 oranında artırılarak Kurumca bedeli karşılanır.”

Yazıldı Güncel Mevzuat

Meclis Üyelerinin Görev Yetkileri Konulu Hizmet İçi Eğitim

Ağu04
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Kent Eğitim ve Seferihisar Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen Belediye Mevzuat ve uygulamalarına dair genel bilgilendirmenin verildiği hizmet içi eğitimimiz, 2. Gün meclis üyelerinin görev, yetki ile sorumluluklarına ilişkin soru ve cevaplarla tamamlandı. Haziran ayında gerçekleştirilen etkinliğimize Seferihisar Belediye Başkanı SN. Tunç SOYER başta olmak üzere başkan yardımcıları , meclis üyeleri ve birim amirlerinin katılımıyla gerçekleştirildi. Tüm Seferihisar Belediyesi personeli ve idarecilerine göstermiş oldukları ilgi ve konukseverlikten dolayı Kent Eğitim ailesi olarak teşekkür ederiz.

Yazıldı Seminerler

Belediye Zabıta ve İtfaiye Mevzuatı Eğitimi

Ağu04
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Kent Eğitim ve Babaeski Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen Zabıta ve İtfaiye Mevzuatı konulu Hizmet İçi Eğitim seminerimiz Mayıs ayında gerçekleştirildi. 2 gün süren eğitime Babaeski Belediye Başkanı  SN. Abdullah HACI başta olmak üzere; başkan yardımcıları , zabıta ve itfaiye personelinin katılımıyla gerçekleştirilen eğitimimiz , katılımcıların sorularının cevaplandırılmasıyla tamamlandı. Tüm Babaeski Belediye Başkanlığı personeli ve idarecilerine eğitimimize göstermiş oldukları ilgi ve konukseverlikten dolayı Kent Eğitim ailesi olarak teşekkürlerimizi sunarız.

Yazıldı Seminerler

Danıştay 6.Daire, Esas : 2015/361, Karar : 2015/3486;Tarih: 27/05/2015

Tem28
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

ÖZÜ: Davacının mülkiyet hakkını kullanamamaktan yakınarak, tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmakta ise de; esasen davacının uyuşmazlık konusu taşınmazı edindiği tarih itibari ile taşınmaz için kısıtlılık durumun mevcut olduğu, yukarıda belirtilen Avrupa İnsan Mahkemesi kararında belirtilen mülkiyet hakkının geçmişte belirli bir süre engellenmiş olma durumunun eski malikler açısından gerçekleşmiş olmasına karşın, 17.07.2012 tarihli satış işlemi sonucu mülkiyet sahibi olan davacı açısından kısıtlılık halinden kaynaklanan ve tazminatı gerektirir mağduriyetinin henüz bulunmadığı açıktır.Bu durumda, İdare Mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken, tazminat talebinin kabulüne ilişkin temyize konu mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Dava, Afyonkarahisar İli, Merkez,Fatih Mahallesi, 19L-1C pafta, 2350 ada, 2 parsel sayılı 2390 m2 alanlı taşınmazın 1986 yılında yapılan imar planı uyarınca ilkokul alanı olarak ayrıldığı ve amacına uygun kullanılmadığı, 08.11.2012tarihinde davalı Afyonkarahisar Belediye Başkanlığına başvuruda bulunularak söz konusu taşınmazın tahsis amacının dışına çıkarılmasını veya eşdeğer bir taşınmaz ile takas edilmesinin talep edildiği ancak bu talebin reddedilmesi üzerine mülkiyet hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek 371.884,00 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile dava konusu taşınmazın davalı idareler adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, uyuşmazlık konusu parselin, imar planında kamunun kullanımı için ilkokul alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parselde artık yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bu nedenle malikin tasarruf hakkının kısıtlandığı, 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi uyarınca imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programının belediyece hazırlanmaması ve bunun sonucunda taşınmazının kamulaştırılmaması nedeniyle davacının mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı ve bu kısıtlamanın idarece bir karar alınarak kaldırılmadığının sabit olması karşısında, taşınmaz malın değerinin hesaplanarak ilgilisine ödenmesi dışında başka bir yol kalmadığı, bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda taşınmazın bedelinin 371.884,00 TL olduğunun tespit edildiği, bu doğrultuda tazminata ilişkin istemin kabulü ile 371.884,00 TL’nin dava açma tarihi olan 29.03.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarelerden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, bu karar davalı idare vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.Keza Anayasanın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde de: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” hükmü yer almıştır.Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 gün ve E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararıyla; 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları iptal edilmiş, iptal kararının gerekçesinde: “Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir.Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa’nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa’da bu plânların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır.İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.9.1981 günlü Sporrong ve Lonnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır.Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.” nitelemelerine yer verilmiştir.Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararında da atıf yapılan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin 23.09.1982 gün ve 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth – İsveç kararında ise Mahkeme; başvurucuların taşınmazlarının uzun bir süre inşaat yasağı kapsamında tutulmasını ve bu sürede kamulaştırma yapılmamasını mülkiyet hakkına müdahale olarak kabul etmiş, bu durumun müdahaleyi ağırlaştırdığı kanaatine vararak, kararın devamında, başvurucuların mülkiyet haklarını kullanmalarının Sporrong Miras Şirketi olayında toplam 25 yıl, Bayan Lönnroth olayında on iki yıl engellendiğini, bu bağlamda uzatılmış yasakların mülk sahipleri üzerinde yarattığı olumsuz sonuçları hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlette olması gereken durumla bağdaştırılabilir görmediğini kaydetmiş, bu yasakların yarattığı durumun mülkiyet hakkının korunması ile genel menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozduğunu, başvurucuların hukuki durumlarının gerekli dengenin bulunmamasına yol açtığını vurgulamış, sonuçları inşaat yasakları ile ağırlaştırılmış olan kamulaştırma izinlerinde (izin verilmemesi) her iki başvurucu yönünden Birinci Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.Yukarıda özetlenen Anayasa Mahkemesi kararında atıf yapılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 23.09.1982 gün ve 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth – İsveç kararı incelendiğinde, zarar/tazminat olgusunun mülkiyet hakkının geçmişte belirli bir süre engellenmiş olması ile ileriye yönelik olarak belirsiz bir süre engelleme durumunun mülkiyet sahibinde meydana getirdiği mağduriyet çerçevesinde şekillendiği, başka bir deyişle mülkiyet hakkının kısıtlanmasının malikler üzerindeki manevi etkisinin nazara alınması sonucu başvurucular yönünden ihlal kararı verildiği anlaşılmaktadır.Dava dosyasının incelenmesinden, Afyonkarahisar İli, Merkez,Fatih Mahallesi, 19L-1C pafta, 2350 ada, 2 parsel sayılı 2390 m2 alanlı taşınmazın 1986 yılında yapılan imar planı uyarınca ilkokulalanı olarak ayrıldığı, 1989 yılında yapılan 3194 sayılı kanunun 18. Maddesi uygulaması sonucunda KOP (Kamu ortaklık payı) olarak 873/2390 hisse ile Cemil Dilek, 874/2390 Sıddıka Ballık, 643/2390 hisse ile de Lütfiye Pekiner adına tescil edildiği, davacının uyuşmazlık konusu taşınmazla mülkiyet bağının ise 17.07.2012 tarihli satış işlemi ile kurulduğu anlaşılmaktadır.Bakılan davada, davacının mülkiyet hakkını kullanamamaktan yakınarak, tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmakta ise de; esasen davacının uyuşmazlık konusu taşınmazı edindiği tarih itibari ile taşınmaz için kısıtlılık durumun mevcut olduğu, yukarıda belirtilen Avrupa İnsan Mahkemesi kararında belirtilen mülkiyet hakkının geçmişte belirli bir süre engellenmiş olma durumunun eski malikler açısından gerçekleşmiş olmasına karşın, 17.07.2012 tarihli satış işlemi sonucu mülkiyet sahibi olan davacı açısından kısıtlılık halinden kaynaklanan ve tazminatı gerektirir mağduriyetinin henüz bulunmadığı açıktır.Bu durumda, İdare Mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken, tazminat talebinin kabulüne ilişkin temyize konu mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle, Afyonkarahisar İdare Mahkemesince verilen 20/11/2014 tarihli, E:2013/577, K:2014/934 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27/05/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kararları okumak için linke tıklayınız…  Dava Kararları

 

 

 

 

Yazıldı Yargı Kararları

BELEDİYELERİMİZE HATIRLATMA !

Tem28
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Bazı belediyelerimizden  yöneltilen sorularda özellikle, sözleşmeli personel alımındaki ilanın nasıl ve nerede yapılacağı şeklindedir.Bu hususta aşağıdaki Başbakanlık Genelgesi hükümlerine uyulacaktır.

Kamu Personeli Alımı İlanları ile İlgili 2014/4 Sayılı Başbakanlık Genelgesi

Konu : Kamu Personeli Alımı İlanları

GENELGE

2014/4

(16 Nisan 2014  gün ve 28974 sayılı R.G.)

Kamu kurum ve kuruluşlarına farklı statü ve usullerle personel alınmakta ve personel alım ilanları; Resmî Gazete, çeşitli gazeteler, kurum resmi internet siteleri vb. araçlarla kamuoyuna duyurulmaktadır. Personel alım ilanlarının yayımlanmasında kurum ve kuruluşlarca farklı yöntemlerin kullanılması, duyuruların adaylarca takibini güçleştirmektedir.

Kamu hizmetlerine girmenin Anayasal düzeyde korunan bir hak olduğu dikkate alındığında, bu hakkın kullanımında etkinliğin ve şeffaflığın artırılması; personel alım ilanlarının hızlı, kolay ve tek elden ulaşılabilir olmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda bütün kamu kurum ve kuruluşlarının, bu genelgenin yayımlandığı tarihten geçerli olmak üzere, personel alım ilanlarının yayımlanması konusunda aşağıda belirtilen hususlara göre hareket etmeleri uygun görülmüştür.

1) Kamu kurum ve kuruluşlarının, statü ayrımı yapılmaksızın; işçi, memur, sözleşmeli vb. bütün personel alım ilanları Devlet Personel Başkanlığının internet sitesinde yayımlanacaktır.

2) Personel alım ilanlarının yayımlanmasına ilişkin olarak ilgili mevzuatta yer alan hususların uygulanmasına devam edilecektir. Bu genelge kapsamında Devlet Personel Başkanlığınca yayımlanacak ilanlara ilişkin her türlü hukuki sorumluluk ilgili kamu kurum ve kuruluşuna ait olacaktır.

3) Personel alım ilanları, ilanın kurumlar tarafından ne zaman yayımlanacağı belirtilerek bu tarihten en az beş gün önce Devlet Personel Başkanlığına gönderilecektir. Bu süreye yetiştirilemeyen ivedi durumlarda Devlet Personel Başkanlığı ile görüşülerek hareket edilecektir.

4) Personel alım ilanları, ilgili kurum tarafından belirtilen tarihte, Devlet Personel Başkanlığınca yayımlanacaktır. İlanın yayımlanma zamanında veya metninde değişiklik yapılması gerektiğinde, bu durum ivedilikle Devlet Personel Başkanlığına bildirilecektir.

5) İlanların gönderilme usulü ve bu genelgenin uygulanması ile ilgili diğer hususlar Devlet Personel Başkanlığınca belirlenerek kamu kurum ve kuruluşlarına duyurulacaktır.

 

Bilgilerini ve gereğini rica ederim.

 

                                                                                                        Recep Tayyip ERDOĞAN

                                                                                                                  Başbakan

 

 

Yazıldı Duyurular, Güncel Mevzuat

Stratejik Plan, Performans Programı ve Faaliyet Raporları

Tem24
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı: 33237296-349-14029

Konu: Stratejik Plan, Performans Programı ve Faaliyet Raporları Hakkında                      26.06.2015

İlgi: Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 29.05.2015 tarihli ve 5091 sayılı yazısı.

Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün; mahalli idarelerce hazırlanan stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporlarının Maliye Bakanlığına gönderilmemesine ilişkin ilgi yazısı ektedir.

Bilgilerinize ve gereğinin buna göre ifası için konunun dahilindeki tüm mahalli idarelere duyurulması hususunda gereğini arz ve rica ederim.

Ömer DOĞANAY

Bakan a.

Genel Müdür

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü

 Sayı: 5091                                                                                                                                                                               29.05.2015

Konu: Stratejik Plan, Performans Programı ve Faaliyet Raporları Hakkında

Bilindiği üzere, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 9 uncu maddesinde; kamu idarelerinin stratejik plan ve performans programı hazırlamakla yükümlü oldukları, stratejik planlamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye Kalkınma Bakanlığının, performans esaslı bütçelemeye ilişkin usul ve esasları belirlemeye de Maliye Bakanlığının yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır.

Bu çerçevede hazırlanan ve 26.05.2006 tarihli ve 26179 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Kamu İdarelerinde Stratejik Planlamaya İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin” 15 inci maddesinde “Mahalli idareler ilgili meclis tarafından kabulünü müteakip stratejik planlarını İçişleri Bakanlığına ve Kalkınma Bakanlığına gönderir.” Denilmekte, 05.07.2008 tarihli ve 26927 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Kamu İdarelerince Hazırlanacak Performans Programları Yönetmeliğin” 7 nci maddesinde de mahalli idarelerce hazırlanan ve Ocak ayı içerisinde kamuoyuna açıklanan performans programlarının en geç Mayıs ayının on beşine kadar İçişleri Bakanlığına gönderileceği belirtilmektedir.

Diğer taraftan, 5018 sayılı Kanunun 41 inci maddesinde üst yöneticiler ve bütçeyle ödenek tahsis edilen harcama yetkililerince her yıl faaliyet raporu hazırlanacağı, mahalli idarelerce hazırlanan faaliyet raporlarının birer örneğinin Sayıştay ve İçişleri Bakanlığına gönderileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu itibarla, yukarıda yer verilen mevzuat çerçevesinde mahalli idarelerce hazırlanan stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporlarının birer örneğinin Bakanlığımıza gönderilmesine gerek olmadığı anlaşılmaktadır. Söz konusu belgelere Bakanlığımızca ihtiyaç duyulması halinde idarelerin internet sayfalarından erişilebileceği hususu dikkate alınarak, kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması ve israfa yol açılmaması bakımından mahalli idarelerce hazırlanan söz konusu belgelerin Bakanlığımıza gönderilmesine gerek olmadığı hususunun mahalli idarelere bildirilmesini arz ederim.

 

Ayşe Berrin DİKMELİK

Bakan a.

Genel Müdür Yardımcısı

Yazıldı Güncel Mevzuat

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2014/9045,K. 2014/12983,T. 25.11.2014

Tem24
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

                   

                    ÖZÜ: Taşınmaz tahliye edilip anahtarlar teslim edilmeden kiralanana yapılan kalıcı ve faydalı masrafların istenmesinin mümkün olmadığından, yargılama sırasında taşınmaza ait anahtarların teslim edildiğine dair bir belgede sunulmadığı, davacı kiracının taşınmazı bırakıp terk ettiği, taşınmaz tahliye edilip anahtarlar teslim edilmeden kiralanana yapılan kalıcı ve faydalı masrafların istenmesinin mümkün olmadığı

Dava, kiralanana yapılan iyileştirme bedelleri ve ödemiş olduğu kira bedellerinin istirdadına ilişkindir. Davacı binanın deprem riski taşıdığından bahisle ruhsat alamadığını beyan etmiş ise de, bu konuda belediyeye yapılmış bir müracaatı veya talebinin belediyece reddine dair bir yazıya dosya içinde rastlanılmamıştır. Öte yandan davacı kiracının, akdi feshettiğine dair bir ihtarda bulunmamaktadır. Davacı ihtarla binadaki ayıbın bulunduğu ve ruhsat alamadığını, yedi gün içinde ruhsat alabilecek duruma getirilmesini, getirmediği takdirde yapılan imalat bedellerinin ödenmesini istemiş, sözleşmeyi feshettiğini bildirmemiştir. Öte yandan yargılama sırasında taşınmaza ait anahtarların teslim edildiğine dair bir belge sunulmadığı gibi, davacı kiracı taşınmazı bırakıp terk ettiğini belirtmiştir. Davalılar vekilinin temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen, tutanakta, kiralanana ait anahtarların teslim edildiği anlaşılmaktadır. Taşınmaz tahliye edilip anahtarlar teslim edilmeden kiralanana yapılan kalıcı ve faydalı masrafların istenmesi mümkün değildir. Her dava açıldığı tarihteki duruma göre yürütülür. Dava, anahtar teslim edilmeden önce açıldığına göre davanın reddine karar verilmesi gerekir.

KARAR : Dava, kiralanana yapılan iyileştirme bedelleri ve ödemiş olduğu kira bedellerinin istirdadına ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar vekilince temyiz edilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde 1.10.2012 tarihli iki ayrı sözleşme ile davalılara ait 3/4 ve 3/5 numaralı dairelerin dil kursu açmak için kiralandığını, kiralamak için 2.500 TL emlakçıya her iki daire için dört aylık kira bedeli 13.200 TL ve dört aylık aidat olarak 4.80.-TL, her iki daire için 2.400 TL güvence parası elektrik, su ve apartman için 500 TL ödediğini, ayrıca taşınmazın kullanım amacına uygun hale getirilmesi için yapılan masrafların Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/59-58 D. İşler sayılı dosyasında 36.831.-TL tespit edildiğini, tespitin dışında 28.580.-TL masraf yapıldığını, binanın deprem hasarlı ve yıkılma riski sebebiyle ruhsat alınamadığını, gizli ayıbın davalılara bildirildiği halde bir işlem yapmadıklarını belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000. -TL kazanç kaybı, 25.000.-TL de manevi tazminatın reeskont faiziyle birlikte tahsilini istemiştir. Davalı vekili ise savunmasında; Binanın 1999 yılı depreminde zarar görmediği gibi hasarlı da olmadığının valilik yazısı ile belli olduğunu, davacının belediyeye ruhsat için bir başvurusu olmadığını, aynı yerin davacıdan önce başka bir kişiye kiraya verildiğini ve belediyeden ruhsat aldığını, davalı ancak aktin hitamı ile birlikte ancak kalıcı masrafları isteyebileceğini, taşınmazın henüz tahliye edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Hükme esas alınan 1.10.2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli iki adet kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmeden, davacının taşınmazları İngilizce dil kursu açmak için kiraladığı anlaşılmaktadır. Taşınmazın kiralandıktan sonra ayıplı hale gelmesi hali, TBK. 305 ve 306. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelere göre kiralanan sonradan ayıplı hale gelmiş ise kiracı kiraya verenden ayıpların giderilmesini veya kira bedelinden ayıplı oranında indirimde bulunmasını, önemli ayıp halinde ise sözleşmeyi fesih etme hakkı vardır. Davacı binanın deprem riski taşıdığından bahisle ruhsat alamadığını beyan etmiş ise de, bu konuda belediyeye yapılmış bir müracaatı veya talebinin belediyece reddine dair bir yazıya dosya içinde rastlanılmamıştır. Öte yandan davacı kiracının, akdi feshettiğine dair bir ihtarda bulunmamaktadır. Davacı 7.3.2013 keşide ve 8.3.2013 ve 12.3.2013 tebliğ tarihli ihtarla binadaki ayıbın bulunduğu ve ruhsat alamadığını, yedi gün içinde ruhsat alabilecek duruma getirilmesini, getirmediği takdirde yapılan imalat bedellerinin ödenmesini istemiş, sözleşmeyi feshettiğini bildirmemiştir. Öte yandan yargılama sırasında taşınmaza ait anahtarların teslim edildiğine dair bir belge sunulmadığı gibi, davacı kiracı taşınmazı bırakıp terk ettiğini belirtmiştir. Davalılar vekilinin temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen, Bolu 6. Noterliğinin 14.6.2013 tarihli tutanakta, kiralanana ait anahtarların 14.6.2013 tarihinde teslim edildiği anlaşılmaktadır. Taşınmaz tahliye edilip anahtarlar teslim edilmeden kiralanana yapılan kalıcı ve faydalı masrafların istenmesi mümkün değildir. Her dava açıldığı tarihteki duruma göre yürütülür. Dava, anahtar teslim edilmeden önce 22.3.2013 tarihinde açıldığına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüyle 6100 Sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz isteminin bu aşamada incelemesine yer olmadığına, istenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 25.11.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

                   Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, E. 2010/1420,K. 2013/3394,T. 31.10.2013

                   ÖZÜ : Davacıya, eylemine karşılık gelen disiplin cezasının bir derece ağırı olan devlet memurluğundan çıkarma cezasının verilmesine sebep olan ve tekerrüre temel teşkil eden devamsızlığı sonucu verilen disiplin cezası, Kanun uyarınca tüm sonuçları ile affedildiğinden ve tüm sonuçları ile affedilen bir disiplin cezasına konu olan bu fiilin tekerrüre esas alınması mümkün olmadığından, hukuki dayanağı ortadan kalkmış bulunan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamakta olup, davacının bu hukuka aykırı işlem nedeniyle oluşan maddi zararının tazmini isteminin de kabulü gerekmektedir.

KARAR : Dava; Ankara İli Keçiören İlçesi Necip Fazıl İlköğretim Okulunda hizmetli olarak görev yapan davacının, 12-18 Ağustos 2005 tarihleri arasında 7 gün süreyle özürsüz ve kesintisiz olarak göreve gelmediği ve daha önce aynı nitelikteki eylemi nedeniyle 2004 yılında da disiplin cezası ile cezalandırıldığı gerekçesiyle, tekerrür hükümlerinin uygulanması suretiyle 657 sayılı Kanun’un 125. maddesi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nun 04/05/2006 günlü, 2006/58 sayılı kararının iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı 2.010- TL tutarındaki parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Ankara 5. İdare Mahkemesi’nin 22/02/2007 günlü, E:2006/1988, K:2007/293 sayılı kararıyla; davacının disiplin cezası ile cezalandırılmasına esas olan eylemine ilişkin soruşturma raporu, tanık ifadeleri ve tutanakların incelenmesinden, davacının göreve gelmediği günlere ilişkin olarak ayrı ayrı tutanak tutulmadığı, salt okuldan ayrıldığı ilk gün ve görevine yeniden başladığı tarihte tutanak tutulduğu anlaşıldığından, yeterli tespit yapılmadan tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline ve hukuka aykırı işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının davacının istemiyle sınırlı olmak üzere yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmiştir. Bu karar, temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Onikinci Dairesi’nin 22/04/2009 günlü, E:2007/3895, K:2009/2448 sayılı kararıyla; davacının hakkında yürütülen soruşturma kapsamında alınan ifadesinde, göreve gelmediği iddia edilen günlerde okula yarım gün geldiğini belirtip dava dilekçesinde ise ailevi nedenlerle 7 gün işe gelmediğini ikrar ederek çelişkili ifadeler kullanması ve okul müdürünü, müdür yardımcısını, telefonla aradığında bulamadığından hizmetliye bilgi verdiğini söylemesine rağmen, tanıkların ifadelerinde anılan günlerde okula gelmediğinin ifade edilmesi karşısında, davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; Ankara 5. İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak dava konusu işlemin iptali ve tazminat isteminin kabulü yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir. Davalı idare tarafından, dava konusu işlemin hukuka uygun bir biçimde tesis edildiği ileri sürülerek ısrar kararının bozulması istenilmektedir. 04/07/2006 günlü, 26218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun’un 1. maddesinde; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit veya nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçlar veya istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlarına fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçları sebebiyle görevleriyle sürekli olarak ilişik kesilmesi sonucu doğuran disiplin cezaları ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 68. maddesinin ikinci fıkrasının ( e ) ve ( f ) bentlerine göre verilmiş yer değiştirme cezaları ve 69. maddesine göre verilmiş meslekten çıkarma cezaları ile emniyet hizmetleri sınıfına dahil personel ile çarşı ve mahalle bekçileri hakkında verilen meslekten çıkarma cezaları hariç olmak üzere; kanun, tüzük ve yönetmelikler gereğince memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bu görevlerde bulunmuş olanlar hakkında 23/04/1999 tarihinden 14/02/2005 tarihine kadar işlenmiş fiillerden dolayı verilmiş disiplin cezalarının bütün sonuçları ile affedildiği hükme bağlanmıştır. Dosyanın incelenmesinden; 2003 yılı içinde özürsüz ve kesintisiz olarak 5 gün göreve gelmemesi nedeniyle, Ankara Valiliği İl Disiplin Kurulu’nun 24/02/2004 günlü, 5/K-5 sayılı işlemiyle bir yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezasıyla cezalandırılan davacının, 12/8/2005 ile 18/8/2005 tarihleri arasında özürsüz ve kesintisiz görevine devam etmediğinden bahisle, 24/02/2004 günlü işleme esas olan devamsızlık fiilinin de tekerrüre esas alınması suretiyle 657 sayılı Kanun’un 125. maddesi uyarınca eylemin karşılığı olan kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının bir derece ağırı olan Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; davacıya, 657 sayılı Kanun’un 125. maddesi uyarınca eylemine karşılık gelen disiplin cezasının bir derece ağırı olan devlet memurluğundan çıkarma cezasının verilmesine sebep olan ve tekerrüre temel teşkil eden 2003 yılı içerisindeki devamsızlığı sonucu verilen disiplin cezası, 5525 sayılı Kanun uyarınca tüm sonuçları ile affedildiğinden ve tüm sonuçları ile affedilen bir disiplin cezasına konu olan bu fiilin tekerrüre esas alınması mümkün olmadığından, hukuki dayanağı ortadan kalkmış bulunan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamakta olup, davacının bu hukuka aykırı işlem nedeniyle oluşan maddi zararının tazmini isteminin de kabulü gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Ankara 5. İdare Mahkemesince verilen kararın sonucu itibariyle usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Ankara 5. İdare Mahkemesi’nin 25/03/2010 günlü, E:2010/433, K:2010/421 sayılı ısrar kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 ( onbeş ) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 31.10.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 

 

Yazıldı Yargı Kararları

Anayasa Mahkemesi Kararı ve İmar Kanunu

Tem22
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 16.07.2015 tarihli 29418 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve 16.01.2016 tarihinde yürürlüğe girecek olan Anayasa Mahkemesinin 2013/114 Esas 2014/184 Karar sayılı ve 04.12.2014 tarihli kararıyla aşağıda sarı boya ile gösterilen 3194 sayılı kanunun 8. maddesinin j bendinin 4. cümlesinde bulunan “eser sözleşmesinde işleme izni verilenler ile” ibaresi ile Ek 4. madde iptal edilmiştir.

 

3194  SAYILI İMAR KANUNU

Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması:

Madde 8 – Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

j) (Ek: 12/7/2013-6495/73 md.) İlgili idareler, Bakanlıkça belirlenen esaslara göre mimari estetik komisyonu kurar. Komisyon, yapıların ve onaylı mimari projelerinin özgün fikir ifade edip etmediğine karar vermeye yetkilidir. Özgün fikir ifade etmeyenlerde yapılacak değişikliklerde ilk müellifin görüşü aranmaz. Özgün fikir ifade eden mimarlık eser ve projelerinde; eser sözleşmesinde işleme izni verilenler ile eserin bütünlüğünü bozmadığına, estetik görünümünü değiştirmediğine, teknik, yönetsel amaçlar ve kullanım amacı nedeniyle zorunlu olduğuna karar verilen değişiklikler müellifinin izni alınmaksızın yapılabilir. Bu durumda ilk müellif tarafından talep edilebilecek telif ücreti; ilgili meslek odasınca belirlenen mimari proje asgari hizmet bedelinin, tamamlanan yapılarda yüzde yirmisini, inşaatı süren yapılarda yüzde on beşini geçemez.

Ek Madde 4 – (Değişik: 12/7/2013-6495/73 md.) Mera, yaylak ve kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak uygun görülen kısımları valilikçe bu amaçla kurulacak bir komisyon tarafından tespit edilir. Bu yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescilleri yapılır. Bu taşınmazlar, bu madde kapsamında kullanılmak ve değerlendirilmek üzere, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalanlar ilgili belediyelerine, diğer alanlarda kalanlar ise il özel idarelerine veya özel kanunlarla belirlenen ilgili idarelere tahsis edilir. Özel kanunlar kapsamı dışında kalan alanlarda belediyesince veya il özel idaresince geçici yerleşme alanının vaziyet planı ve yapılaşma şartları hazırlanır ve onaylanır. Bu taşınmazlardan kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, il özel idaresince veya belediyesince ve özel kanunlarla belirlenmiş alanlarda ilgili idarece kadastro verileri işlenmiş hâlihazır haritalar üzerine yapılmış vaziyet planına veya onaylı imar planına uygun olarak talep sahiplerine bedeli karşılığında yirmi dokuz yıla kadar tahsis edilebilir. Bu yerlerde umumi ve kamusal yapılar hariç, inşa edilecek yapıların kat adedi bodrum hariç olmak üzere ikiyi, yapı inşaat alanı 200 metrekareyi geçemez. Bu yapıların yöresel mimariye uygun ve yöresel malzeme kullanılmak suretiyle yapılması zorunludur. Bu fıkranın uygulanmasına, bu fıkra kapsamında tahsis edilecek mera, yaylak ve kışlakların il genelindeki toplam mera, yaylak ve kışlakların binde beşini geçmemek üzere oranının belirlenmesine, bu yerlerin kiralanmak suretiyle tahsisine, tahsis sürelerine, yıllık kira bedeli taşınmazın emlak vergisine esas metrekare birim bedeli toplamının yüzde birinden az olmamak üzere tahsis bedellerinin belirlenmesine, tahsil edilen bedellerinin yarısı Hazine payı olarak genel bütçeye gelir kaydedilmek, diğer yarısı ise ilgili belediyeye veya il özel idaresine ait olmak üzere gelirlerin kullanım şekline, tahsis süresinin sona ermesine, komisyonun oluşumuna ve diğer konulara ilişkin esas ve usuller, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının uygun görüşleri alınarak Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikle belirlenir.

Mera, yaylak ve kışlakların 2634 sayılı Kanun uyarınca ilan edilen turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları, ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescil edilir ve bu yerler, 2634 sayılı Kanun çerçevesinde kullanılmak ve değerlendirilmek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilir.

Yazıldı Kategori Dışı, Yargı Kararları
Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız