• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

BELEDİYELERİMİZE DUYURU !

Haz29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

             

 27 Haziran 2015 gün ve 29399 sayılı Resmi  Gazetede yayımlanan değişiklikle ;  Danışmanlık Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik,  Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Mal Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ve   Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliklerin  Ek 1.maddesinde yer alan İş bitirme belgelerinin EKAP üzerinden düzenlenmesi  başlıklı  1.ve 3.fıkralarında yer alan;

“EK MADDE 1- (1) İş bitirme belgesi düzenlemeye yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından 31/8/2014 tarihinden sonra düzenlenecek olan iş bitirme belgelerinin EKAP üzerinden düzenlenerek kayıt edilmesi zorunludur.

(3) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca EKAP üzerinden kayıt edilme zorunluluğu getirilen iş bitirme belgeleri EKAP üzerinden kayıt edilmedikleri müddetçe ilanı veya duyurusu 1/7/2015 tarihinden sonra yapılan ihalelerde iş deneyimini tevsik için kullanılamaz.” fıkralarındaki tarihler,  “1/7/2015” ibareleri “1/7/2016” şeklinde değiştirilmiştir.

Yazıldı Duyurular

Anayasa Mahkemesi Kararı

Haz26
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Anayasa Mahkemesi Kararı, Esas: 2014/194, Karar: 2015/55, Tarih: 17.06.2015

(26.06.2015 tarih ve 29398 sayılı Resmi Gazete)

 

ÖZÜ:5393 sayılı Belediye Kanunu’nun: 15. maddesine, 10.9.2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanun’un 121. maddesiyle eklenen fıkranın: Birinci cümlesinin; a- “…ve haciz işlemi sadece gösterilen bu mal üzerine uygulanır” ve “…veya kamu hizmetlerini aksatacak…”  ibareleri ile- 6552 sayılı Kanun’un 123. maddesiyle 5393 sayılı Belediye Kanununa eklenen geçici 8. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE karar verilmiştir.

Gerekçe;

6552 Sayılı Kanun’un 123. Maddesiyle Eklenen Geçici 8. Maddesinin incelenmesi

Başvuru kararında, belediyenin hangi mallarının haczedilmesine müsaade ettiğinin borçludan sorulmasını ve sadece bildirdiği mallara haciz uygulanmasını belirten 15. maddenin son fıkrası hükmünün eski hacizlere de uygulanmasını öngören kuralın bir önceki başlıkta belirtilen gerekçelerle Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 125. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İtiraz konusu kuralda, Kanun’un 15. maddesinin son fıkrası hükümlerinin, devam eden her türlü icra takipleri hakkında da uygulanacağı, bu maddenin yürürlük tarihinden önce yapılmış icra takipleri gereğince konulan tüm hacizlerin, söz konusu fıkra hükümleri dikkate alınarak kaldırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Anayasa’nın 2. maddesinde hukuk devleti ilkesi düzenlenmiştir. Hukuk devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel ilkelerden biri hukuk güvenliği ilkesidir. Hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulması, hukuk güvenliği ilkesine aykırılık oluşturur. “Kanunların geriye yürümezliği ilkesi” uyarınca kanunlar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali hakların iyileştirilmesi gibi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması, hukukun genel ilkelerindendir. Ancak, kanun koyucunun kişilerin lehine haklar sağlayan kanuni düzenlemeleri geçmişe etkili olarak yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğunda kuşku yoktur. İtiraz konusu kural, Kanun’un 15. maddesinin son fıkrasının, devam eden her türlü icra takipleri hakkında da uygulanmasını öngörmekte ve bu maddenin yürürlük tarihinden önce yapılmış icra takipleri gereğince konulan tüm hacizlerin de söz konusu fıkra hükümleri dikkate alınarak kaldırılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla, itiraz konusu düzenleme Kanun’un 15. maddesinin son fıkra hükmünün devam eden her türlü icra takibi hakkında da uygulanmasını ve maddenin yürürlük tarihi olan 11.9.2014 tarihinden önce belediyeler aleyhine yapılmış icra takipleri gereğince konulan hacizlerin kaldırılmasına yol açmakta ve kesinleşmiş haciz kararına karşın alacaklıların haklarına kavuşmalarını engellemektedir. Kamu hizmetlerinin kesintisiz olarak sürdürülebilmesi için çeşitli önlemlerin alınması doğal kabul edilmekle birlikte, bu konuda kişilerin hakları ve hukukun genel ilkelerinin de göz önünde bulundurulması hukuk devletinin bir gereğidir. İtiraz konusu kuralın, belediyelerin hizmet görme kapasitelerinin kısıtlanmasına yol açmasını engellemek için çıkarıldığı anlaşılmakta ise de, Kanun’un 15. maddesinin son fıkrası hükmünün devam eden her türlü icra takiplerinde uygulanması ve bu maddenin yürürlük tarihinden önce belediye aleyhine yapılmış olan icra takipleri gereğince konulan hacizlerin kaldırılması, kişilerin alacaklarının tahsilini geciktireceği ya da alamamalarına neden olabileceğinden hukuka olan güven duygusunu zedelemekte ve hukuk güvenliği ile bağdaşmamaktadır.

Öte yandan, hak arama yollarına başvuran bireylerin bu yolla elde etmek istedikleri alacaklarını almalarının yasama tasarruflarıyla etkisizleştirilmesi, subjektif hakların ihlal edilmesine yol açmakta ve Devlete olan güven duygusunu zedelemektedir.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ bu sonuca farklı gerekçeyle katılmışlardır.

Kural. Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden, Anayasa’nın 5., 10., 13., 125. ve 138. maddeleri önünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

VI- SONUÇ

3.7.2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun:

A- 15. maddesine, 10.9.2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanun’un 121. maddesiyle eklenen fıkranın:

I- Birinci cümlesinin;

a- “…ve haciz işlemi sadece gösterilen bu mal üzerine uygulanır” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

b- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ’ nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

2- İkinci cümlesinin;

a- “…veya kamu hizmetlerini aksatacak…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECIPOOLU, Hicabi DURSUN, Erdal TERCAN ile Kadir ÖZKAYA’nın karşıoylan ve OYÇOKLUĞUYLA,

b- Kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Semih KALELİ’ nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

B- 6552 sayılı Kanun’un 123. maddesiyle eklenen geçici 8. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

17.6.2015 tarihinde karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

Asansör Yönetmeliği

Haz25
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

İnsanların, insan ve yüklerin veya sadece yüklerin taşınmasında kullanılan asansörlerin insan can ve mal güvenliğini tehdit etmeyecek şekilde kullanımlarını sağlamak ve çevreyi korumak üzere işletme, bakım, periyodik kontrol, mevcut asansörlerin iyileştirilmesi, denetim, garanti ve satış sonrası hizmet şartları ile uyulması gereken kuralları belirlemek olan ASANSÖR İŞLETME, BAKIM VE PERİYODİK KONTROL YÖNETMELİĞİ 24 Haziran 2015 ÇARŞAMBA günlü Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Bilindiği gibi,6645 sayılı Kanunun  84.madddesiyle,5393 sayılı Kanunun  Belediyelerin Yetkileri ve İmtiyazları başlıklı  15  maddesine eklenen (s) bendi uyarınca; “Belediye sınırları içerisinde, yapı ruhsatı veya yapı kullanma izni hangi idare tarafından verilmiş olursa olsun, hizmete sunulacak olan asansörlerin tescilini yapmak, ilgili teknik mevzuat çerçevesinde yıllık periyodik kontrollerini yapmak ya da yetkilendirilmiş muayene kuruluşları aracılığıyla yaptırmak, gerekli hâllerde asansörleri hizmet dışı bırakmak” hükmü eklenmiştir. Yönetmelikle,belediye sınırları içindeki asansörlerin  işletme,bakımı ve kontroluyla ilgili düzenlemelerde bulunulmuştur.

Yazıldı Güncel Mevzuat

İdare Mahkemesi Kararları

Haz16
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

İzmir 2. İdare Mahkemesi, Esas: 2014/1367, Karar: 2015/623, Tarih: 21.04.2015

            ÖZÜ: 6360 sayılı Kanun uyarınca kurulan İzmir Valiliği Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonunun 12.05.2014 tarih ve 52 sayılı kararıyla, kapatılan İzmir İl Özel İdaresine ait Buca ilçesi Kaynaklar mahallesinde bulunan, 20234 ada, 2 parsel sayılı, 6390 m2 yüzölçümlü taşınmazın imar planında belediye hizmet alanında kaldığı, 5216 sayılı Kanun uyarınca büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge parkları, müze, spor, dinlence, eğlence ve benzeri yerleri yapmak yetki ve görevi Büyükşehir Belediyelerine verildiği göz önünde bulundurulduğunda, belediye hizmet alanında kalan taşınmazın Kanunla verilen görevlerin yerine getirilmesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devri gerekirken, taşınmazla ilgisi bulunmayan Maliye Hazinesine devrine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Dava; kapatılan İzmir İl Özel idaresine ait Buca ilçesi, Kaynaklar Mahallesinde bulunan, 20234 ada, 2 parsel sayılı, 6390 m2 yüzölçümlü taşınmazın Maliye Hazinesine devrine ilişkin 12.05.2014 tarih ve 52 sayılı İzmir Valiliği Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu kararının anılan parsele ilişkin kısmın iptali istemiyle açılmıştır.

2709 sayılı 1982 Anayasa’sının 123. Maddesinde, ” İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” hükmün, 127. Maddesinde, “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir. Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir… Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir…. Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. 06.12.2012 tarih, 28489 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 4. fıkrasında; “Bu Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan il özel idaresi, belediye veya köy tüzel kişiliklerine şartlı olarak bakışı yapılan taşınır ve taşınmazların devrinin yapıldığı kurum veya kuruluş, bu taşınır ve taşınmazların bağış amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamakla sorumludur. Diğer bağış ve yardımlar hakkında 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır.”, geçici 1. maddesinde; “(1) Bu Kanundaki devir, tasfiye ve paylaştırma işlemlerini yürütmek üzere vali tarafından, bir vali yardımcısının başkanlığında, valinin uygun göreceği kurum ve kuruluş temsilcilerinin ve ilgili belediye başkanlarının katılımıyla devir, tasfiye ve paylaştırma komisyonu kurulur. Bu komisyona yardımcı olmak üzere valinin görevlendirmesi ile alt komisyonlar da kurulabilir. (5); “Bu Kanun ile tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idarelerinin her türlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçları, komisyon kararıyla ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşları ile bunların taşra teşkilatına, valiliklere, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığına, büyükşehir belediyesine ve bağlı kuruluşuna veya ilçe belediyesine devredilmesine karar verilir. Devir işlemi, yapılacak ilk mahalli idareler genel seçimi tarihinde uygulamaya konulur. Maliye Hazinesine devredilen taşınmazlar Kanunun yayınlandığı tarih itibarıyla kullanmakta olan kurumlara tahsis edilmiş sayılır. Hazinenin özel mülkiyetindeki veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan Maliye Bakanlığına, bu Kanunun 1 inci maddesiyle tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idarelerine, belediyelere ve köy tüzel kişiliklerine tahsis edilmiş olanlar; kuruluş kanunlarıyla kendilerine verilen kamusal nitelikteki görevleri yerine getirmeleri amacıyla ve komisyon kararıyla; ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşlarına, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına, büyükşehir belediyelerine, büyükşehir belediyelerinin bağlı kuruluşlarına ve ilçe belediyelerine tahsis edilmiş sayılır.” hükümlerine yer verilmiştir.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 5. maddesinde; “Büyükşehir belediyelerinin sınırları, il mülki sınırlarıdır. İlçe belediyelerinin sınırları, bu ilçelerin mülki sınırlarıdır.”, 27. maddesinde; “Büyükşehir kapsamındaki belediyeler arasında hizmetlerin yerine getirilmesi bakımından uyum ve koordinasyon, büyükşehir belediyesi tarafından sağlanır. Büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyeleri veya ilçe belediyelerinin kendi aralarında hizmetlerin yürütülmesiyle ilgili ihtilaf çıkması durumunda, büyükşehir belediye meclisi yönlendirici ve düzenleyici kararlar almaya yetkilidir. Büyükşehir belediyelerinde meydan, bulvar, cadde, yol, sokak, park, spor ve kültürel tesislerin büyükşehir belediyesi ile büyükşehir kapsamındaki diğer belediyeler arasında dağılımına ilişkin esaslar büyükşehir belediye meclisi tarafından belirlenir. Büyükşehir belediyesi mücavir alanlarının ilçe belediyeleri arasındaki bölüşümü büyükşehir belediye meclisince yapılır. Büyükşehir belediyesi, 7 nci maddede sayılan hizmetleri, mali ve teknik imkanları çerçevesinde, nüfus ve hizmet alanlarını dikkate alarak, bu hizmetlerden yararlanacak büyükşehir kapsamındaki diğer belediyeler arasında dengeli olarak yürütmek zorundadır. İlçe belediyelerine ait görevlerden bir veya birkaçı, bedeli kendileri tarafından karşılanmak ve istekte bulunmak kaydıyla, büyükşehir belediye meclisinin kararına dayanarak, ortaklaşa veya bizzat büyükşehir belediyesi tarafından yapılabilir.” hükmün yer verilmiş, 7.maddesinin 6360 sayılı Yasa ile değişik (g) bendinde; “(Değişik; 12/11/2012-6360/7 md.) Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki mahalleleri ilçe merkezine bağlayan yollar, meydan, bulvar, cadde ve ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarımı ile bu yolların temizliği ve karla mücadele çalışmalarını yürütmek; kentsel tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara ilişkin yükümlülükler koymak; ilan ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve numaraları ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini gerçekleştirmek.” ve (m) bendinde, “Büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge parkları, hayvanat bahçeleri, hayvan barınakları, kütüphane, müze, spor, dinlence, eğlence ve benzeri yerleri yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek; gerektiğinde amatör spor kulüplerine nakdi yardım yapmak, malzeme vermek ve gerekli desteği sağlamak, amatör takımlar arasında spor müsabakaları düzenlemek, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara, teknik yönetici, antrenör ve öğrencilere belediye meclis kararıyla ödül vermek” Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları arasında sayılmış, ek 2. maddesinde de; ” Birleşme, katılma veya geçici 2 nci madde gereğince büyükşehir belediyesi sınırlarına giren belediyelerin yürütmekte olduğu su, kanalizasyon, katı atık, ulaşım, her çeşit yolcu ve yük terminalleri, toptancı halleri, mezbaha, mezarlık ve itfaiye hizmetlerine ilişkin olmak üzere bina, tesis, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları ve bu hizmetlerin yerine getirilmesine yönelik yatırım, alacak ve borçları büyükşehir belediyesine veya ilgili bağlı kuruluşuna devredilir. ” hükümlerine yer verilmiştir. 14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 5/1-a maddesinde; “Belediye hizmet alanı: Belediyelerin görev ve sorumlulukları kapsamındaki hizmetlerinin götürülebilmesi için gerekli itfaiye, acil yardım ve kurtarma, ulaşıma yönelik transfer istasyonu, araç ve makine parkı, bakım ve ikmal istasyonu, garaj ve triyaj alanları, belediye depoları, asfalt tesisi, atık işleme tesisi, zabıta birimleri, mezbaha, ekmek üretim tesisi, pazar yeri, idari, sosyal ve kültürel merkez gibi mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan tesisler ile sermayesinin yarıdan fazlası belediyeye ait olan şirketlerin sahip olduğu tesislerin yapılabileceği alandır.” şeklinde tanımlanmıştır. 3194 sayılı imar Kanunun 11/1 maddesinde, “İmar planlarında; meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılmış yerlere rastlayan Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait gayrimenkuller ile askeri yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ile ülke güvenliği ile doğrudan doğruya ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerine ait harekat ve savunma amaçlı yerler hariç Hazine ve özel idareye ait arazi ve arsalar belediye veya valiliğin teklifi, Maliye ve Gümrük Bakanlığının onayı ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeye; belediye ve mücavir alan hudutları dışında özel idareye bedelsiz terk edilir ve tapu kaydı terkin edilir. Ancak, bu yerlerin üzerinde bina bulunduğu takdirde, arsası hariç yalnız binanın halihazır kıymeti için takdir edilecek bedel ödenir. Bedeli ve ödeme şekli taraflarca tespit olumlu.” hükmü yer almaktadır.

2709 sayılı 1982 Anayasa’sına göre mahalli idareler, mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan ve seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri olarak tanımlanmış olup, mahalli idarelerden olan il özel idareleri ve belediyelerin temel kuruluş amacı mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamaktır. 6360 sayılı Yasa ile yasada belirtilen il özel idaresi, belediye ve köy tüzel kişiliklerinin kaldırıldığı, il belediyesinin büyükşehir belediyesine dönüştürüldüğü, büyükşehir belediye sınırının ilin mülki sınırlarına genişletildiği, büyükşehir olan illerde mahalli ihtiyaçları karşılamakla görevli olan İl Özel İdarelerinin kaldırıldığı, bunların görevlerinin büyük çoğunluğunun mahalli idare olan Büyükşehir Belediyelerine verildiği, başka bir ifadeyle mahalli ihtiyaçlara karşılama yetki ve sorumluluğunun çoğunluğunun Büyükşehir Belediyelerine devredildiği görülmektedir. Yukarıda yer alan Kanun hükümlerinin değerlendirilmesinden, kapatılan İl Özel İdarelerine ait taşınır ve taşınmaz malların devrinin veya tahsisinin kuruluş kanunlarıyla kendilerine verilen kamusal nitelikteki görevleri yerine getirmeleri amacıyla ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşlarına, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına, büyükşehir belediyelerine, büyükşehir belediyelerinin bağlı kuruluşlarına ve ilçe belediyelerine yapılacağı, taşınır veya taşınmazın devrinde devir veya tahsis yapılacak idare ile ilgisinin kurulması gerektiği, ilgisinin de taşınmaz ile idarenin yürüteceği kanunla kendisine verilmiş olan kamu hizmeti esas alınmak suretiyle kurulması gerektiği, yerel hizmetlerin yürütülmesi amacıyla İl Özel İdarelerine tahsis edilmiş veya İl Özel İdareleri tarafından yerel imkanlarla kazanılmış olan taşınır ve taşınmazların tahsis ve devrinde de yerel hizmetlerin yürütümünde kullanılmasının öncelenmesi gerektiği, yerel hizmetlerin yürütülmesi ile ilgisi kurulamayan taşınmazların ilgili diğer kamu idarelerine, yerel hizmetlerin yürütülmesi ile ilgili olan taşınır ve taşınmazların ise ilgisine göre yerel idarelere devrinin veya tahsisinin gerektiği anlaşılmaktadır. Dava dosyasının incelenmesinden, 6360 sayılı Kanun uyarınca İzmir İli’nde Büyükşehir Belediye sınırının il mülki sınırı olarak belirlendiği, İzmir İline bağlı ilçelerin sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin ve İzmir İl Özel İdaresinin tüzel kişiliğinin kaldırıldığı, tüzel kişilikleri kaldırılan kurumların her türlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçlarının ilgisine göre devri amacıyla Devir, Tasfiye ve Paylaştırma komisyonu kurulduğu, komisyonun 12.05.2014 tarih ve 52 sayılı kararı ile  kapatılan İzmir İl Özel İdaresine ait imar planında belediye hizmet alanında kalan Buca ilçesi Kaynaklar mahallesinde bulunan, 20234 ada, 2 parsel sayılı, 6390 m2 yüzölçümlü taşınmazın mülkiyetinin Maliye Hazinesine devrine karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Bu durumda kapatılan İzmir İl Özel İdaresine ait Buca ilçesi Kaynaklar mahallesinde bulunan, 20234 ada, 2 parsel sayılı, 6390 m2 yüzölçümlü taşınmazın imar planında belediye hizmet alanında kaldığı, 5216 sayılı, Yasa uyarınca büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge parkları, müze, spor, dinlence, eğlence ve benzeri yerleri yapmak yetki ve görevi Büyükşehir Belediyelerine verildiği göz önünde bulundurulduğunda, belediye hizmet alanında kalan taşınmazın Kanunla verilen görevlerin yerine getirilmesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devri gerekirken, taşınmazla ilgisi bulunmayan Maliye Hazinesine devrine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderinin ve AAÜT uyarınca belirlenen 1.500,00 TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta ücretinin kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 21/04/2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

İzmir 2. İdare Mahkemesi, Esas: 2014/1397, Karar: 2015/431, Tarih:24.03.2015

ÖZÜ: 6360 sayılı Kanun uyarınca kurulan İzmir Valiliği Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonunun 12.05.2014 tarih ve 59 sayılı kararıyla, kapatılan İzmir İl Özel idaresine ait Bergama ilçesi, 1123 ada, 1 parsel sayılı, 33.056 m2 yüzölçümlü taşınmazın İzmir İ1 Özel İdaresi tarafından yerel hizmetlerin yürütülmesi amacıyla asfalt şantiyesi olarak kullanıldığı, Büyükşehir Belediye sınırları içerisinde yol yapım, bakım ve onarım görevinin büyük çoğunluğunun 5216 sayılı Kanun uyarınca Büyükşehir Belediyelerine verildiği göz önünde bulundurulduğunda, asfalt şantiyesi olarak kullanılan taşınmazın Kanunla verilen görevlerin yerine getirilmesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne tahsisi gerekirken, taşınmazla ilgisi bulunmayan Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Dava; kapatılan İzmir /İl Özel idaresine ait Bergama ilçesi, 1123 ada, 1 parsel sayılı, 33.056 rn2 yüzölçümlü taşınmazın Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine ilişkin 12.05.2014 tarih ve 59 sayılı İzmir Valiliği Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu kararının iptali istemiyle açılmıştır. 2709 sayılı 1982 Anayasa’sının 123. Maddesinde, ” İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” hükmüne, 127. Maddesinde, “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir. Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir… Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir…. Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. 06.12.2012 tarih, 28489 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 4. fıkrasında; “Bu Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan il özel idaresi, belediye veya köy tüzel kişiliklerine şartlı olarak bağışı yapılan taşınır ve taşınmazların devrinin yapıldığı kurum veya kuruluş, bu taşınır ve taşınmazların bağış amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamakla sorumludur. Diğer bağış ve yardımlar hakkında 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır.”,geçici. 1. maddesinde; “(1) Bu Kanundaki devir, tasfiye ve paylaştırma işlemlerini yürütmek üzere vali tarafından, bir vali yardımcısının başkanlığında, valinin uygun göreceği kurum ve kuruluş temsilcilerinin ve ilgili belediye başkanlarının katılımıyla devir, tasfiye ve paylaştırma komisyonu kurulur. Bu komisyona yardımcı olmak üzere valinin görevlendirmesi ile alt komisyonlar da kurulabilir. (5) “Bu Kanun ile tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idarelerinin her törlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçları, komisyon kararıyla ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşları ile bunların taşra teşkilatına, valiliklere, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığına, büyükşehir belediyesine ve bağlı kuruluşuna veya ilçe belediyesine devredilmesine karar verilir.

Devir işlemi, yapılacak ilk mahalli idareler genel seçimi tarihinde uygulamaya konulur. Maliye Hazinesine devredilen taşınmazlar Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla kullanmakta olan kurumlara tahsis edilmiş sayılır. Hazinenin özel mülkiyetindeki veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan Maliye Bakanlığınca, bu Kanunun 1 inci maddesiyle tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idarelerine, belediyelere ve köy tüzel kişiliklerine tahsis edilmiş olanlar; kuruluş kanunlarıyla kendilerine verilen tarımsal nitelikteki görevleri yerine getirmeleri amacıyla ve komisyon kararıyla; ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşlarına yatırım, izleme ve koordinasyon başkanlıklarına, büyükşehir belediyelerine, Büyükşehir belediyelerinin bağlı kuruluşlarına ve ilçe belediyelerine tahsis edilmiş sayılır.”hükümlerine yer verilmiştir.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 5. maddesinde: “Büyükşehir belediyelerinin sınırları, il mülki sınırlarıdır. İlçe belediyelerinin sınırları, bu ilçelerin mülki sınırlarıdır.”, 27. maddesinde; “Büyükşehir kapsamındaki belediyeler arasında hizmetlerin yerine getirilmesi bakımından uyum ve koordinasyon, büyükşehir belediyesi tarafından sağlanır. Büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyeleri veya ilçe belediyelerinin kendi aralarında hizmetlerin yürütülmesiyle ilgili ihtilaf çıkması durumunda, büyükşehir belediye meclisi yönlendirici ve düzenleyici kararlar almaya yetkilidir. Büyükşehir belediyelerinde meydan, bulvar, cadde, yol, sokak, park, spor ve kültürel tesislerin büyükşehir belediyesi ile büyükşehir kapsamındaki diğer belediyeler arasında dağılımına ilişkin esaslar büyükşehir belediye meclisi tarafından belirlenir. Büyükşehir belediyesi mücavir alanlarının ilçe belediyeleri arasındaki bölüşümü büyükşehir belediye meclisince yapılır. Büyükşehir belediyesi, 7 nci maddede sayılan hizmetleri, mali ve teknik imkanları çerçevesinde, nüfus ve hizmet alanlarını dikkate alarak, bu hizmetlerden yararlanacak büyükşehir kapsamındaki diğer belediyeler arasında dengeli olarak yürütmek zorundadır. İlçe belediyelerine ait görevlerden bir veya birkaçı, bedeli kendileri tarafından karşılanmak ve istekte bulunmak kaydıyla, büyükşehir belediye meclisinin kararına dayanarak, ortaklaşa veya bizzat büyükşehir belediyesi tarafından yapılabilir.” hükmüne yer verilmiş, 7.maddesinin 6360 sayılı Yasa ile değişik (g) bendinde, “(Değişik: 12/11/2012-6360/7 md.) Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki mahalleleri ilçe merkezine bağlayan yollar, meydan, bulvar, cadde ve ana yolları yapmak; yaptırmak, bakım ve onarımı ile bu yolların temizliği ve karla mücadele çalışmalarını yürütmek; kentsel tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara ilişkin yükümlülükler koymak; ilki ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve numaralar ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini gerçekleştirmek. “Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları arasında sayılmış, ek 2, maddesinde de; ” Birleşme, katılma veya geçici 2 nci madde gereğince büyükşehir belediyesi sınırlarına giren belediyelerin yürütmekte olduğu su, kanalizasyon, katı atık, ulaşım, her çeşit yolcu ve yük terminalleri, toptancı halleri, mezbaha, mezarlık ve itfaiye hizmetlerine ilişkin olmak üzere bina, tesis, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları ve bu hizmetlerin yerine getirilmesine yönelik yatırım, alacak ve borçları büyükşehir belediyesine veya ilgili bağlı kuruluşuna devredilir.” hükümlerine yer verilmiştir.

2709 sayılı 1982 Anayasasına göre mahalli idareler, mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan ve seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri olarak tanımlanmış olup, mahalli idarelerden olan il özel idareleri ve belediyelerin temel kuruluş amacı mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamaktır. 6360 sayılı Yasa ile yasada belirtilen il özel idaresi, belediye ve köy tüzel kişiliklerinin kaldırıldığı, il belediyesinin büyükşehir belediyesine dönüştürüldüğü, büyükşehir belediye sınırının ilin mülki sınırlarına genişletildiği, büyükşehir olan illerde mahalli ihtiyaçları karşılamakla görevli olan İl Özel İdarelerinin kaldırıldığı, bunların görevlerinin büyük çoğunluğunun mahalli idare olan Büyükşehir Belediyelerine verildiği, başka bir ifadeyle mahalli ihtiyaçları karşılama yetki ve sorumluluğunun çoğunluğunun Büyükşehir Belediyelerine devredildiği görülmektedir Yukarıda yer alan Kanun hükümlerinin değerlendirilmesinden, kapatılan İl Özel İdarelerine ait taşınır ve taşınmaz malların devrinin veya tahsisinin kuruluş kanunlarıyla kendilerine verilen kamusal nitelikteki görevleri yerine getirmeleri amacıyla ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşlarına, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına, büyükşehir belediyelerine, büyükşehir belediyelerinin bağlı kuruluşlarına ve ilçe belediyelerine yapılacağı taşınır veya taşınmaz devrinde devir veya tahsis yapılacak idare ile ilgisinin kurulması gerektiği, ilgisinin de taşınmaz ile idarenin yürüteceği kanunla kendisine verilmiş olan kamu hizmeti esas alınmak suretiyle kurulması gerektiği, yerel hizmetlerin yürütülmesi amacıyla İl Özel İdarelerine tahsis edilmiş veya İl Özel İdareleri tarafından yerel imkanlarla kazanılmış olan taşınır ve taşınmazların tahsis ve devrinde de yerel hizmetlerin yürütümünde kullanılmasının öncelenmesi gerektiği, yerel hizmetlerin yürütülmesi ile ilgisi kurulamayan taşınmazların ilgili diğer kamu idarelerine, yerel hizmetlerin yürütülmesi ile ilgili olan taşınır ve taşınmazların ise ilgisine göre yerel idarelere devrinin veya tahsisinin gerektiği anlaşılmaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, 6360 sayılı Kanun uyarınca İzmir İli’nde Büyükşehir Belediye sınırının il mülki sınırı olarak belirlendiği, İzmir İli’ne bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin ve İzmir İl Özel İdaresinin tüzel kişiliğinin kaldırıldığı, tüzel kişilikleri kaldırılan kurumların her türlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçlarının ilgisine göre devri amacıyla Devir, Tasfiye ve Paylaştırma komisyonu kurulduğu, komisyonun 12.05.2014 tarih ve 59 sayılı kararı ile kapatılan İzmir İl Özel idaresine ait asfalt şantiyesi olarak kullanılan Bergama ilçesi, 1123 ada, 1 parsel sayılı, 33.056 m2 yüzölçümlü taşınmazın Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, kapatılan İzmir İl Özel idaresine ait Bergama ilçesi, 1123 ada, 1 parsel sayılı, 33.056 m2 yüzölçümlü taşınmazın İzmir İ1 Özel İdaresi tarafından yerel hizmetlerin yürütülmesi amacıyla asfalt şantiyesi olarak kullanıldığı, Büyükşehir Belediye sınırları içerisinde yol yapım, bakım ve onarım görevinin büyük çoğunluğunun 5216 sayılı Yasa uyarınca Büyükşehir Belediyelerine verildiği göz önünde bulundurulduğunda, asfalt şantiyesi olarak kullanılan taşınmazın Kanunla verilen görevlerin yerine getirilmesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne tahsisi gerekirken, taşınmazla ilgisi bulunmayan Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapıları 271,50 TL yargılama giderinin ve AAÜT uyarınca belirlenen 1.500,00 TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta ücretinin kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 24/03/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

            İzmir 2. İdare Mahkemesi, Esas: 2014/1988, Karar: 2015/611, Tarih: 21.04.2015

ÖZÜ: 12.05.2014 tarih ve 50 sayılı İzmir Valiliği Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu kararıyla kapatılan İzmir İl Özel İdaresine ait Konak ilçesi, 2. Aziziye Mahallesi, 2494 ada, 53 parsel sayılı, 242,50 m2 yüz ölçümlü taşınmazın Mülkiyetinin Maliye Hazinesine devrine, Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine ilişkin parselin, yüzölçümü ve konumu dikkate alındığında okul yeri olarak ayrılmasına imkan bulunmadığı halde dava konusu işlem ile okul yeri olarak ayrılmış ve ilgisi bulunmayan Maliye Hazinesine devrine, Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine karar verilmiş ise de Mahkememizin 21.04.2015 gün ve K: 2015/621 sayılı kararı İle imar planında yol ve park alanında kalan taşınmazın Kanunla verilen görevlerin yerine getirilebilmesi amacıyla Konak Belediyesine devri gerektiği yönünde hüküm kurulmuş olması nedeniyle dava konusu işlemde davacı İzmir Büyükşehir Belediyesi yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Dava; kapatılan İzmir İl Özel idaresine ait Konak ilçesi, 2. Aziziye Mahallesi, 2494 ada, 53 parsel sayılı, 242,50 m2 yüzölçümlü taşınmazın mülkiyetinin Maliye Hazinesine devrine, Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine ilişkin 12.05.2014 tarih ve 50 sayılı İzmir Valiliği Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2709 sayılı 1982 Anayasa’sının 123. Maddesinde, “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” hükmüne, 127. Maddesinde, “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir. Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir… Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir…. Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir. ” hükmün yer verilmiştir.

06.12.2012 tarih, 28489 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan On Üç ilde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 4. fıkrasında; “Bu Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan il Özel idaresi, belediye veya köy tüzel kişiliklerine şartlı olarak bağışı yapılan taşınır ve taşınmazların devrinin yapıldığı kurum veya kuruluş, bu taşınır ve taşınmazların bağış amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamakla sorumludur. Diğer bağış ve yardımlar hakkında 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır.”, geçici 1. maddesinde; “(1) Bu Kanundaki devir, tasfiye ve paylaştırma işlemlerini yürütmek üzere vali tarafından, bir vali yardımcısının başkanlığında, valinin uygun göreceği kurum ve kuruluş temsilcilerinin ve ilgili belediye başkanlarının katılımıyla devir, tasfiye ve paylaştırma komisyonu kurulur. Bu komisyona yardımcı olmak üzere valinin görevlendirmesi ile alt komisyonlar da kurulabilir. (5); “Bu Kanun ile tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idarelerinin her türlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçları, komisyon kararıyla ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşları ile bunların taşra teşkilatına, valiliklere, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığına, büyükşehir belediyesine ve bağlı kuruluşuna veya ilçe belediyesine devredilmesine karar verilir. Devir işlemi, yapılacak ilk mahalli idareler genel seçimi tarihinde uygulamaya konulur. Maliye Hazinesine devredilen taşınmazlar Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla kullanmakta olan kurumlara tahsis edilmiş sayılır. Hazinenin özel mülkiyetindeki veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan Maliye Bakanlığınca, bu Kanunun 1 inci maddesiyle tüzel kişilikleri kaldırılan il özel idarelerine, belediyelere ve köy tüzel kişiliklerine tahsis edilmiş olanlar; kuruluş kanunlarıyla kendilerine verilen kamusal nitelikteki görevleri yerine getirmeleri amacıyla ve komisyon kararıyla; ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşlarına, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına, büyükşehir belediyelerine, büyükşehir belediyelerinin bağlı kuruluşlarına ve ilçe belediyelerine tahsis edilmiş sayılır.” hükümlerine yer verilmiştir.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 5. maddesinde; “Büyükşehir belediyelerinin sınırları, il mülki sınırlardır, ilçe belediyelerinin sınırları, bu ilçelerin mülki sınırlarıdır.”, 27. maddesinde; “Büyükşehir kapsamındaki belediyeler arasında hizmetlerin yerine getirilmesi bakımından uyum ve koordinasyon, büyükşehir belediyesi tarafından sağlanır. Büyükşehir, belediyesi ile ilçe belediyeleri veya ilçe belediyelerinin kendi aralarında hizmetlerin yürütülmesiyle ilgili ihtilaf çıkması durumunda, büyükşehir belediye meclisi yönlendirici ve düzenleyici kararlar almaya yetkilidir. Büyükşehir belediyelerinde meydan, bulvar, cadde, yol, sokak, park, spor ve kültürel tesislerin büyükşehir belediyesi ile büyükşehir kapsamındaki diğer belediyeler arasında dağılımına ilişkin esaslar büyükşehir belediye meclisi tarafından belirlenir. Büyükşehir belediyesi mücavir alanlarının ilçe belediyeleri arasındaki bölüşümü büyükşehir belediye meclisince yapılır. Büyükşehir belediyesi, 7 nci maddede sayılan hizmetleri, mali ve teknik imkanları çerçevesinde, nüfus ve hizmet alanlarını dikkate alarak, bu hizmetlerden yararlanacak büyükşehir kapsamındaki diğer belediyeler arasında dengeli olarak yürütmek zorundadır. İlçe belediyelerine ait görevlerden bir veya birkaçı, bedeli kendileri tarafından karşılanmak ve istekte bulunmak kaydıyla, büyükşehir belediye meclisinin kararına dayanarak, ortaklaşa veya bizzat büyükşehir belediyesi tarafından yapılabilir.” hükmüne yer verilmiş, 7. maddenin (g) bendinde, Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki meydan, bulvar, cadde ve ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarımını sağlamak, kentsel tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara ilişkin yükümlülükler koymak; ilan ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve numaraları ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini gerçekleştirmek, (i) bendinde, “Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak; ağaçlandırma yapmak; gayrisıhhi işyerlerini, eğlence yerlerini, halk sağlığına ve çevreye etkisi olan diğer işyerlerini kentin belirli yerlerinde toplamak; inşaat malzemeleri, hurda depolama alanları ve satış yerlerini, hafriyat toprağı; moloz; kum ve çakıl depolama alanlarını; odun ve kömür satış ve depolama sahalarını belirlemek, bunların taşınmasında çevre kirliliğine meydan vermeyecek tedbirler almak; büyükşehir katı atık yönetim planını yapmak, yaptırmak; katı atıkların kaynakta toplanması ve aktarma istasyonuna kadar taşınması hariç katı atıkların ve hafriyatın yeniden değerlendirilmesi, depolanması ve bertaraf edilmesine ilişkin hizmetleri yerine getirmek, bu amaçla tesisler kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek; sanayi ve tıbbi atıklara ilişkin hizmetleri yürütmek, bunun için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek; deniz araçlarının atıklarını toplamak; toplatmak, arıtmak ve bununla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmak” Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları arasında sayılmış, 10. maddesinde, “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri; görevli oldukları konularda bu Kanunla birlikte Belediye Kanunu ve diğer mevzuat hükümleri ile ilgisine göre belediyelere tanınan yetki, imtiyaz ve muafiyetlere sahiptir.” hükmüne, Ek 2. maddesinde de; “Birleşme, katılma veya geçici 2 nci madde gereğince büyükşehir belediyesi sınırlarına giren belediyelerin yürütmekte olduğu su, kanalizasyon, katı atık, ulaşım, her çeşit yolcu ve yük terminalleri, toptancı halleri, mezbaha, mezarlık ve itfaiye hizmetlerine ilişkin olmak üzere bina, tesis, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları ve bu hizmetlerin yerine getirilmesine yönelik yatırım, alacak ve borçları büyükşehir belediyesine veya ilgili bağlı kuruluşuna devredilir.” hükmüne, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. maddesinde de , “Belediye, mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla; a) ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, nikah, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır. Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açar.”hükümlerine yer verilmiştir. 2709 sayılı 1982 Anayasa’sına göre mahalli idareler, mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan ve seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri olarak tanımlanmış olup, mahalli idarelerden olan il özel idareleri ve belediyelerin temel kuruluş amacı mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamaktır. 6360 sayılı Yasa ile yasada belirtilen il özel idaresi, belediye ve köy tüzel kişiliklerinin kaldırıldığı, il belediyesinin büyükşehir belediyesine dönüştürüldüğü, büyükşehir belediye sınırının ilin mülki sınırlarına genişletildiği, büyükşehir olan illerde mahalli ihtiyaçları karşılamakla görevli olan İl Özel İdarelerinin kaldırıldığı, bunların görevlerinin büyük çoğunluğunun mahalli idare olan Büyükşehir Belediyelerine ve İlçe Belediyelerine verildiği, başka bir ifadeyle mahalli ihtiyaçları karşılama yetki ve sorumluluğunun çoğunluğunun Büyükşehir Belediyelerine ve İlçe Belediyelerine devredildiği görülmektedir. Yukarıda yer alan Kanun hükümlerinin değerlendirilmesinden, kapatılan İl Özel İdarelerine ait taşınır ve taşınmaz malların devrinin veya tahsisinin kuruluş kanunlarıyla kendilerine verilen kamusal nitelikteki görevleri yerine getirmeleri amacıyla ilgisine göre bakanlıklara, bakanlıkların bağlı veya ilgili kuruluşlarına, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına, büyükşehir belediyelerine, büyükşehir belediyelerinin bağlı kuruluşlarına ve ilçe belediyelerine yapılacağı, taşınır veya taşınmazın devrinde devir veya tahsis yapılacak idare ile ilgisinin kurulması gerektiği, ilgisinin de taşınmaz ile idarenin yürüteceği kanunla kendisine verilmiş olan kamu hizmeti esas alınmak suretiyle kurulması gerektiği, yerel hizmetlerin yürütülmesi amacıyla İl Özel İdarelerine tahsis edilmiş veya İl Özel İdareleri tarafından yerel imkanlarla kazanılmış olan taşınır ve taşınmazların tahsis ve devrinde de yerel hizmetlerin yürütümünde kullanılmasının öncelenmesi gerektiği, yerel hizmetlerin yürütülmesi ile ilgisi kurulamayan taşınmazların ilgili diğer kamu idarelerine, yerel hizmetlerin yürütülmesi ile ilgili olan taşınır ve taşınmazların ise ilgisine göre yerel idarelere devrinin veya tahsisinin gerektiği anlaşılmaktadır. Dava dosyasının incelenmesinden, 6360 sayılı Kanun uyarınca İzmir İli’nde Büyükşehir Belediye sınırının il mülki sınırı olarak belirlendiği, İzmir İli’ne bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin ve İzmir İl Özel İdaresinin tüzel kişiliğinin kaldırıldığı, tüzel kişilikleri kaldırılan kurumların her türlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçlarının ilgisine göre devri amacıyla Devir, Tasfiye ve Paylaştırma komisyonu kurulduğu, komisyonun 12.05.2014 tarih ve 50 sayılı kararı ile kapatılan İzmir İl Özel idaresine ait, imar planında yol ve park alanında kalan Konak ilçesi, 2. Aziziye Mahallesi, 2494 ada, 53 parsel sayılı, 242,50 m2 yüzölçümlü taşınmazın mülkiyetinin Maliye Hazinesine devrine, Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Aynı dava konusu taşınmazın Maliye Hazinesine devrine, Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine ilişkin kararın iptali istemiyle Konak Belediye Başkanlığı’nca da dava açıldığı, Mahkememizin 21.04.2015 tarih ve E:2014/1389, K:2015/621 sayılı kararı ile 5393 sayılı Belediye Kanunu uyarınca belediyelerin yol ve park yapma görevi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, imar planında yol ve park alanında kalan taşınmazın Kanunla verilen görevlerin yerine getirilebilmesi amacıyla Konak Belediyesi’ne devri gerektiğinden bahisle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği görülmektedir. Bu durumda; dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile Mahkememizin 2014/1389 esas sayılı dava dosyasının birlikte incelenmesi sonucu; kapatılan İzmir İl Özel İdaresine ait Konak ilçesi, 2. Aziziye Mahallesi, 2494 ada, 53 parsel sayılı, 242,50 m2 yüz ölçümlü taşınmazın, yüzölçümü ve konumu dikkate alındığında okul yeri olarak ayrılmasına imkan bulunmadığı halde dava konusu işlem ile okul yeri olarak ayrılmış ve ilgisi bulunmayan Maliye Hazinesine devrine, Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisine karar verilmiş ise de Mahkememizin 21.04.2015 gün ve K: 2015/621 sayılı kararı İle imar planında yol ve park alanında kalan taşınmazın Kanunla verilen görevlerin yerine getirilebilmesi amacıyla Konak Belediyesine devri gerektiği yönünde hüküm kurulmuş olması nedeniyle dava konusu işlemde davacı İzmir Büyükşehir Belediyesi yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 750,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 21/04/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Yazıldı Yargı Kararları

SAYIŞTAY TEMYİZ KURULU KARARI

Haz16
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

SAYIŞTAY TEMYİZ KURULU KARARI

Saymanlık Adı: İstanbul Beşiktaş Belediyesi ,Yılı: 2008,Dairesi: 7,Tutanak No: 3975 ,Tutanak Tarihi: 09.12.2014

            ÖZÜ: 1990-2003 yılları arasında tahakkuk eden emlak vergilerinin gerekli takip, haciz ve tahsil işlemlerinin yapılmaması sonucunda kamu gelirinin zamanaşımına uğratıldığı ileri sürülmekteyse de, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Tahsil Zamanaşımı” başlıklı 102.maddesinde; “Amme alacağının, vadesinin rastladığı takvimi yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrayacağı,103.maddesinde ise; amme alacağının teminata bağlanması halinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı tarihin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılının ilk gününden başlayacağı hükmünün yer aldığı, zamanaşımına uğradığı iddia edilen alacaklara, ilgili tapu sicil müdürlüğüne yazı yazılarak haciz konulduğu ve bu hacizlerin halen devam ettiğini, dolayısıyla alacağın teminata bağlandığı, böylece zamanaşımına uğrayan bir alacak söz konusu olmadığından tazmin hükmünün kaldırılması gerekir.

1) 1000 sayılı ilamın 1. maddesiyle 1990-2003 yılları arasında tahakkuk eden emlak vergilerinin gerekli takip, haciz ve tahsil işlemlerinin yapılmaması sonucunda kamu gelirinin zamanaşımına uğratılması nedeniyle 874.361,49 TL’ye tazmin hükmü verilmiştir.

Dilekçi dilekçesinde özetle; A) Öncelikle, Tazmin Kararı 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun Zamanaşımını düzenleyen 74. maddesi hükmüne aykırı olduğunu;

5018 sayılı Yasanın “Zamanaşımı” başlıklı 74. maddesinde; “Kamu zararının meydana geldiği ve bu Kanunda belirtilen para cezalarının verilmesini gerektiren fiilin işlendiği yılı izleyen mali yılın başından başlamak üzere zamanaşımını kesen ve durduran genel hükümler saklı kalmak kaydıyla onuncu yılın sonuna kadar tespit ve tahsil edilemeyen kamu zararları ile para cezaları zamanaşımına uğrar.” denildiğini, Sayıştay 2008 hesap yılı denetiminde, 1990-2003 yılları arası tahakkukların incelendiğinin belirtilerek bu dönem için alacakların tahsil zamanaşımına uğratılarak kamu zararına sebep olunduğunun belirtildiğini,Sayıştay denetim raporu ve ilamında tahsil zamanaşımının dikkatte alındığını ancak lehe olan 5018 sayılı yasanın 74. maddesinde belirtilen zamanaşımının ise dikkate almadığını, yani ilgili yasa hükmünün uygulamadığını, 5018 sayılı yasanın 74. maddesinin Sayıştay tarafından dikkate alınarak tazmin kararı verilmemesi gerektiğini, Sayıştay ilamının 5018 sayılı yasanın 74. maddesinde belirtilen zamanaşımı yönünden yasaya aykırı olduğunu,

B) Tazmin kararının, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 102. ve 103. maddesi hükmüne de aykırı olduğunu;

Gerek denetim raporunda ve gerekse Sayıştay İlamında 6183 sayılı Yasanın zamanaşımına dair hükmünün hatalı yorumlanarak tazmin kararı verildiğini, oysa Belediye yetkililerince bu hususa ilişkin yapılan savunmanın usul ve yasaya uygun olduğunu, keza 6183 sayılı yasanın zamanaşımı ile ilgili 102. ve 103. maddesi hakkında Danıştay yerleşik kararları bulunduğunu, Danıştay 13. Dairesi Kararında;

“103. maddeye göre güvenceye bağlanan kamu alacağına ilişkin zamanaşımı kesilir ve güvence kalkıncaya kadar devam edeceğinin açıkça belirtilmiş olup Belediyece borçlular hakkında ödeme emri gönderildiğini (ki ödeme emrinin de tahsil zamanaşımını keseceğinin yasa hükmü olduğunu) ayrıca borçluların mallarına haciz konulduğunu ve alacağın teminat altına alındığını, teminatın (haciz) devam ettiğini, tapu kayıtları üzerinde haciz muteber olarak devam ettiğinden zamanaşımına uğrayan bir alacağın söz konusu olmadığını, hal böyleyken alacağın tahsil zamanaşımına uğratıldığına dair Sayıştay ilamının usul ve yasaya ve gerekse Danıştay Kararlarına da açıkça aykırı olduğunu,

Ortada zamanaşımına uğramış bir alacak bulunmadığını, yanlış ve yasanın amacını aşar şekilde bir yorum yapılarak tazmin kararı verilmiş olmasının hatalı olduğunu,

C) Tazmin kararının 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal

Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Ve Diğer Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümlerine de aykırı olduğunu;

6111 sayılı yasa ile yasa kapsamında belirtilen kamu alacaklarının yeniden yapılandırılarak tasfiye edilmek istendiğini, 6111 sayılı Kanunun “Kapsam ve tanımlar” başlıklı 1. maddesinde;

“f) Belediyelerin;

1) idari para cezaları ile 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun mükerrer 97 nci maddesinin (b) fıkrası gereğince belediyelere ödenmesi gereken paylar hariç, 213 sayılı Kanun kapsamına giren ve 31/12/2010 tarihinden (bu tarih dahil) önceki dönemlere, beyana dayanan vergilerde bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannamelere ilişkin vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları, 2010 yılına ilişkin olarak 31/12/2010 tarihinden (bu tarih dahil) önce tahakkuk eden vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları, bunların dışında kalan ve 6183 sayılı Kanun kapsamında takip edilen ve vadesi 31/12/2010 tarihinden (bu tarih dahil) önce olduğu halde bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş bulunan, asli ve fer’i amme alacakları,”nın kanun kapsamına alındığını, Sayıştay ilamına konu Belediye alacaklarının da 6111 sayılı Kanun hükümleri kapsamında bulunmakta olup, yeniden yapılandırıldığını ve yapılan ödemeler ve taksitlendirme neticesinde Sayıştay ilamında 874.361,49 TL olduğu belirtilen miktarın 102.786,55 TL olduğunu (ilgili belgenin ekte bulunduğunu) kaldı ki bakiye alacak için de borçluların maliki oldukları tapu kayıtlarına konulan hacizlerin de devam ettiğini, Bu aşamada ortada tahsil edilemeyen, edilemeyecek bir alacak da bulunmadığını,  esasen 6111 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması ile Sayıştay Tazmin Kararının (alacakların tahsil zamanaşımına uğratılmasına dair tazmin kararı) da hükümsüz kaldığını

D) Sayıştay Tazmin Kararında, 6183 sayılı Yasanın 106. maddesi hükmü gereği terkin edilecek miktarların dikkate alınmadığını;

6183 sayılı Yasanın “Tahsil imkansızlığı sebebiyle terkin” başlıklı 106. maddesinde;

“Yapılacak takip sonunda tahsili imkansız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacaklarında 10 Türk Lirasına (10 Türk Lirası dahil), diğer amme alacaklarında 20 Türk Lirasına (20 Türk Lirası dahil) kadar amme alacakları, amme idarelerinde terkin yetkisini haiz olanlar tarafından tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin terkin olunabilir. Bakanlar Kurulu, bu tutarları topluca veya ayrı ayrı on katına kadar artırmaya yetkilidir” denildiğini,

Sayıştay ilamında Kanunun 106. maddesinin dikkate alınmadığını, bu durumda tazmin kararının da hatalı olduğunu,

E) Sayıştay ilamına konu edilen 1990-2003 yıllarında Belediye’de Hesap İşleri Müdürlüğü ile Gelir Müdürlüğünün ayrı ayrı müdürlükler olup, bu husus Sayıştay ilamında dikkate alınmadan, belediye alacaklarının tahsilinden sorumlu müdürlük olan Gelir Müdürlüğü yanında tahsilat görev ve yetkisi olmayan Hesap İşleri Müdürlüğü yetkililerinin de sorumluluğuna gidilmesinin usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu,

Yukarıda belirtilen tüm hususlar 2. Daire tarafından araştırılmadan ve yerinde tespit yaptırılmadan dosya üzerinden ve gerçeklere aykırı olarak karar verildiğini belirterek tazmin hükmünün kaldırılmasını istemiştir. Sayıştay Savcılığı karşılamasında; “6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili UsulüHakkındaki kanunun konuyla alakalı maddeleri ilamda da açıkça açıklandığı üzere Emlak vergilerinin zaman aşımına uğratılmasında belediye başkanlarının sorumluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle temyiz itirazının reddi ile mevzuata uygun ilam hükmünün tasdikine karar verilmesi uygun olur.” şeklinde görüş bildirmiştir. Rapor dosyası ve ekleri incelendiğinde; 2008 mali yılı kesin mizan içerisinde yer alan 121 Gelirlerden Takipli Alacaklar Hesabının 2009 yılına devreden alacak bakiyesinin incelenerek zamanaşımına uğrayan alacakların tespitinin yapıldığı ve tazmin hükmü verildiği görülmüştür.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Tahsil Zamanaşımı” başlıklı 102 nci maddesinde;

“Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvimi yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur.

Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.” denilmekte, aynı Kanun’un “Zamanaşımının Kesilmesi” başlıklı 103 nci maddesinde ise;

“Aşağıdaki hallerde tahsil zamanaşımı kesilir:

1. Ödeme,

2. Haciz tatbiki,

3. Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat

4. Ödeme emri tebliği,

5. Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi,

6. Yukarda ki 5 sırada gösterilen muamelelerden her hangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması,

7. İhtilaflı amme alacaklarında kaza mercilerince bozma kararı verilmesi,

8. Amme alacağının teminata bağlanması,

9. Kaza mercilerince icranın tehirine karar verilmesi,

10. İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi,

11. (Ek bent: 25/12/2003-5035 S.K./1. md.)(*) Amme alacağım özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması.

Kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımının bir bozma kararıyla kesilmesi halinde zamanaşımı başlangıcı yeni vade gününün rastladığı; amme alacağının teminata bağlanması veya icranın kaza mercilerince durdurulması hallerinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rastladığı; takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günüdür.” hükümleri yer almaktadır.

6183 sayılı Kanun’un yukarıda ifade edilen 103. maddesinde belirtildiği üzere amme alacağının teminata bağlanması halinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı tarihin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günüdür. Dilekçi, zamanaşımına uğradığı iddia edilen alacaklara, ilgili tapu sicil müdürlüğüne yazı yazılarak haciz konulduğunu ve bu hacizlerin halen devam ettiğini, dolayısıyla alacağın teminata bağlandığını belirtmiş ve dilekçe ekinde ilgili tapu sicil müdürlüklerine muhtelif tarihlerde gönderilen yazışma örneklerini göndermiştir. Ayrıca ilamda da tazmin hükmüne konu alacaklara haciz konulduğu kabul edilmiştir.

İlamda zamanaşımına uğradığı iddia edilen alacaklara ait borçluların mallarına haciz konulduğu ve alacağın teminat altına alındığı, teminatın (haczin) devam ettiği, tapu kayıtları üzerinde haciz muteber olarak devam ettiğinden zamanaşımına uğrayan bir alacağın söz konusu olmadığı anlaşılmıştır. Keza, dilekçe ekinde de gönderilen Danıştay 13. Dairesinin 23.03.1974 tarih ve 1973/4921 E. 1974/1202 K. numaralı kararında da bu husus vurgulanmış ve haciz kaldırılmadığı müddetçe zamanaşımının işlemeyeceği ifade edilmiştir.

Bu itibarla dilekçi iddialarının kabul edilerek 1000 sayılı ilamın 1. maddesi ile verilen tazmin hükmünün KALDIRILMASINA,

Sayıştay Temyiz Kurulu Kararına Dayanak Olan Danıştay Kararı

 

Danıştay Onüçüncü Daire,Esas : 1973/4921, Karar : 1974/1202,Tarih: 23.03.1974

Davacı: İsmail AYVAZ

Vekili:  Av. Muhsin İğmen-Özer Mancılıkçılar İç Koza Han No: 6 – BURSA

Davalı: 1) Maliye Bakanlığı – ANKARA

2) Bursa 1 Nolu Vergi Dairesi Müdürlüğü

Davanın Özeti: Müvekkilinin teminat gösterilerek tecil edilmiş olan 1958-1960 takvim yılı vergi borçlarının tahsil zamanaşımına uğradığından bahisle terkini yolundaki isteğinin, kamu alacağının teminata bağlanması halinde zamanaşımının kesileceği ve teminat kalkıncaya kadar da kesilmenin devam edeceği gerekçesiyle reddine dair Maliye Bakanlığının 16.2.1973 gün ve 10569 sayılı yazısıyla tesis edilen idari işlemin; konulan haczin teminat niteliğinde olmadığı, borcun tahsil zamanaşımına uğradığı id-diasıyla iptali isteğinden ibarettir.

Savunmanın Özeti: Kanuni dayanaktan yoksun bulunan davanın reddi gerekeceği yolundadır.

Kanun sözcüsü Necati Koldemir’in Düşüncesi: 1958-1960 yıllarına ait vergi borcunu zamanında ödeyememesi nedeniyle tecil talebinde bulunan davacının bu isteği kabul edilerek teminat karşılığında amme alacağının tecil edildiği anlaşılmış olup, 6183 sayılı Kanunun 103 öncü maddesi hükmüne göre de amme alacağının teminata bağlanması ile zamanaşımı kesileceği ve teminat kalkıncaya kadar da zamanaşımı işlemeyeceği cihetle, bakanlıkça talebin reddedilmesinde kanuna aykırılık yoktur.

Yerinde olmayan davanın reddi gerekeceği düşünülmektedir.

Raportör Sinan Yörükoğlu’nun Düşüncesi: Amme Alacaklarının Tahsi1 Usulü Hakkındaki Kanunun 103. maddesinin son fıkrasında alacağın teminata bağlanması üzerine kesilen zamanaşımının teminatın kalktığı tarihin rastladığı takvim yılının ilk günü işlemeye başlayacağı kabul edildiğinden, kanuna uygun olarak tesis edilen işlemin iptali için açılan davanın reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onüçüncü Dairesince işin gereği düşünüldü:

Dava Maliye Bakanlığının 16.02.1973 gün ve 10569 sayılı yazısıyla tesis edilen işlemin iptaline ilişkin bulunduğundan Bursa 1 No lu Vergi Dairesi Müdürlüğü hasım mevkiinden çıkarılarak işin esası incelendi.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 102. maddesinde “amme alacağının, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zaman aşımına uğrayacağının belirtildiği, 103 üncü maddesinde de amme alacağının teminata bağlanması halinde zamanaşımının kesileceği ve zamanaşımının başlangıcının teminatın kalktığı tarihin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günü olacağı kabul edildiği ve 19.3.1960 gününde davacıya ait mallar üzerine konulan haciz kaldırılmadığı cihetle yukarıda yazılı kanun hükümlerine uygun olarak yapılan işlemde kanuna aykırılık görülmemiştir.

Davanın bu nedenle reddine, ilam harcı peşin olarak alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına 23.3.1974 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

Başkan                        Üye                    Üye                        Üye                   Üye

Ragıp                        Nigar                 Mevhibe                Ekrem                 M.Atıf

TARTAN               AKBAY              AKYOLLU          İŞBİR              KÖSEBALABAN

(ASLINDAN ÇOĞALTILMIŞTIR.)

Ercüment Akış

İçişleri Bakanlığı Mahalli   İdareler  Başkontrolörü

Yazıldı Yargı Kararları

5543 SAYILI İSKÂN KANUNU AMAÇLARINDA KULLANILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ

Haz16
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

       5 Haziran 2015 gün ve 29377 sayılı Resmi  Gazetede; 19/09/2006 tarihli ve 5543 sayılı İskân Kanununun 12/07/2013 tarihli ve 6495 sayılı Kanun ile eklenen geçici 6. maddesinin birinci fıkrası gereği 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun yürürlük tarihinden önce köy olan yerlerde 5543 sayılı Kanun kapsamında yürütülecek fiziksel yerleşimin düzenlenmesi çalışmalarına ilişkin usul ve esasları belirleyen; “12/11/2012 TARİHLİ VE 6360 SAYILI ON DÖRT İLDE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE YİRMİ YEDİ İLÇE KURULMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN GEREĞİ KÖY TÜZEL KİŞİLİĞİNDEN BELEDİYELERE DEVREDİLEN ARAZİLERİN 19/9/2006 TARİHLİ VE 5543 SAYILI İSKÂN KANUNU AMAÇLARINDA KULLANILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ” yayınlanmıştır.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Danıştay Sekizinci Daire, Esas: 2010/9072, Karar: 2014/5707, Tarih: 25.06.2014

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Sekizinci Daire, Esas: 2010/9072, Karar: 2014/5707, Tarih: 25.06.2014

ÖZÜ: 25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenen “I-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan 1000 m2 ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin hukuka aykırılığı hk.

25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenen “I-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Anayasanın 124. maddesinde; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunlar ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak koşuluyla yönetmelik çıkarabileceği öngörülmüştür.

24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 4/7/1934 tarihli 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, 14/6/1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun, 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu, 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununa dayanılarak hazırlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik 10.08.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anılan Yönetmelikte 25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle değişiklik yapılmış ve Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenen I bendi ile “I-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü getirilmiştir.

Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğine ekli Ek 5 sayılı Cetvelin (B) bendinin 37. sırasında “ekmek ve ekmek çeşitleri üreten yerler İkinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler arasında sayılmıştır.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinin 1(d) bendinde, ikinci sınıf gayrisıhhi müessese: Meskenlerden mutlaka uzaklaştırılması gerekmemekle beraber izin verilmeden önce civarında ikamet edenlerin sıhhat ve istirahatleri üzerine gerek tesisatları ve gerekse vaziyetleri itibarıyla bir zarar vermeyeceğine kanaat oluşması için inceleme yapılması gereken işyerlerini ifade eder tanımlamasına yer verilmiştir.

Kamu yararını gözetmek ve kamu düzenini sağlamakla görevli bulunan idarenin kentleşmenin getirdiği yoğun nüfus artışı ve hızlı yapılaşma başta olmak üzere uygulamada meydana gelen değişiklikleri ve zorunlulukları da göz önünde bulundurarak, nüfus bakımından belli büyüklüğe ulaşmış belediye sınırları içindeki fırınların konutların altında veya uygunsuz yapılarda faaliyet göstermesini önlemek ve belli bir standart dahilinde hizmet vermelerini sağlamak amacıyla “ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması” yolunda yapmış olduğu düzenlemede kamu yararına ve hukuka aykırılık görülmemiştir.

Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemine gelince; Gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanarak 05.06.2004 tarihli 25483 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 29. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; 4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretime geçen ve/veya bu ürünleri mübadele konusu yapan gerçek veya tüzel kişiler; üretimden men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelerin, tescil ve izin işlemleri yapıldıktan sonra üretim yapmalarına izin verilir.

Üretim izni alınmamış gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemeleri satan veya miadı dolmuş gıda maddelerini satan işyerlerindeki ürünlere el konulur ve bu ürünleri satan işyerleri birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır.

4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptıran; ancak, asgari teknik ve hijyenik şartlarını muhafaza etmeden üretim yapan işyerleri, durumlarını düzeltinceye kadar faaliyetten men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelere, mevcut durumlarını düzelttikten sonra üretim yapma izni verilir. İlgili mercilerce verilen otuz günlük süre içerisinde, eksikliklerini gidermeyen işyerlerinin çalışmaya esas olan izinleri iptal edilir.” kuralı getirilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, 19.10.2010 tarihinde Kayseri Tarım İl Müdürlüğü resmi kontrol görevlilerince yapılan denetim sırasında ilgili işyerinin, izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretim faaliyetinde bulunduğunun 321 sayılı Denetim ve Kontrol Raporuyla tespit edilmesi üzerine Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğünün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işlemi ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddedildiği, Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı işlemi ile de üretim ile ilgili faaliyetinin durdurulduğu anlaşılmakta olup, “ekmek fırını” olarak üretim faaliyetinde bulunan ilgili işyerinin yukarıda belirtilen yönetmelik hükmü çerçevesinde, amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olmak, koşulunu taşımadığından bahisle çalışma ruhsatı talebinin reddedilmesinde ve aynı nedenle ekmek üretimiyle ilgili faaliyetinin durdurulmasında yukarıda değinilen Yasa ve Yönetmelik hükümlerine aykırılık görülmemiştir.

Her ne kadar davacılar işyerlerinin 14.06.2010 tarihinden itibaren fırın olarak faaliyet gösterdiğini ve bu nedenle kazanılmış hakkın söz konusu olduğunu ileri sürmekte iseler de, 14.06.2010 tarihinde çalışma ruhsatı alınmadan faaliyete başlanıldığı gibi tespitin yapıldığı 19.10.2010 tarihine kadar da çalışma ruhsatının alınmadığının anlaşılması karşısında, ilgili işyeri açısından kazanılmış haktan söz etmeye olanak bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmüştür.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

 

            Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince, önceden belirlenen 25.06.2014 gününde davacı vekili Av. Hacı Osman Özülkü ile davalı Başbakanlık’ı temsilen Hukuk Müşaviri Tuğba Erpek’in geldiği, diğer davalı idareleri temsilen gelen olmadığı görüldükten ve tarafların açıklamaları ile Danıştay Savcısının düşüncesi dinlenip duruşmaya son verildikten sonra işin gereği görüşüldü:

Davalı Başbakanlık ve Kocasinan Belediye Başkanlığı’nın usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.

Dava, 25.07.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikle Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendine eklenen “1-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” şeklindeki hüküm ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü’nün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemi ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğü’nün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, Yönetmeliğin, sıhhi ve gayrisıhhi işyerleri ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatlandırılması ve denetlenmesine dair iş ve işlemleri kapsayacağı belirtildikten sonra “Dayanak” başlıklı 3. maddesinde, “24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 4/7/1934 tarihli 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, 14/6/1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun, 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu, 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununa dayanılarak hazırlanmıştır.” hükmü yer almıştır.

Aynı Yönetmeliğin Gayrisıhhi Müesseseler Listesi Başlıklı Ek-2 cetvelinin (C) bölümünün 6.19 no.lu sırasında; günlük üretimi 1000 kg/günden az olan ekmek, sade pide ve ekmek çeşitleri üreten büyükşehir belediyesi sınırları içinde en az250 m2, büyükşehir belediyesi olmayan illerde en az200 m2, köy, belde ve ilçe belediye sınırları içinde en az 100m2 olması zorunlu yerler üçüncü sınıf gayrisıhhi müesseler arasında sayılmış; 4. maddenin 1(e) bendinde, üçüncü sınıf gayrisıhhi müessese: Meskenlerin yanında açılabilmekle beraber yalnız sıhhi nezarete tabi tutulması gereken işyerlerini ifade eder tanımlamasına yer verilmiştir.

İptali istenilen 5. maddenin (m) bendinde ise, “1-Büyükşehir belediyesi ile nüfusa 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nızamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bulunan1000 m2ve üstü alana sahip hipermarket, süpermarket, grosmarket ve megamarket gibi adlarla açılan işyerleri bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz.)” hükmü yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davalı Belediye tarafından konut-fırın kullanım amacı ile 12/01/2010 tarihinde yapı kullanma izin belgesi verilen ve tapu senedi belgesinde de simit ve pide fırını niteliği bulunan söz konusu taşınmazın, malik Mehmet Karamemiş tarafından diğer davacıya kiraya verildiği, işyeri açma ve çalışma ruhsatı olmaksızın pide fırını olarak faaliyet gösterdiği zabıta marifetiyle düzenlenen 14/06/2010 tarihli ihtarname ile tespiti sonrasında, söz konusu taşınmaza ilişkin 21/10/2010 tarihinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı başvurusunda bulunulduğu, Kocasinan Belediye Başkanlığı’nca dava konusu Yönetmelik maddesi uyarınca söz konusu yapının ayrık nizam – müstakil bir yapı olmadığından dava konusu işlemle başvurunun reddine karar verdiği, diğer davalı Kayseri Valiliği de 5179 sayılı Yasanın 29/a maddesi uyarınca izin almaksızın faaliyette bulunduğuna ilişkin 19/10/2010 tarih tespit sonrasında faaliyetten men kararı vermesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır

Uyuşmazlıkta, dava konusu edilen Yönetmelik maddesinin ayrı, bu yönetmelik maddesi uyarınca Kocasinan Belediye Başkanlığı tarafından tesis edilen bireysel işlem ile 5179 sayılı Yasa uyarınca Kayseri Valiliği tarafından tesis edilen işlemin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.

İlk olarak dava konusu işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinin incelenmesinden;

Anayasanın 124. maddesinde; Başbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilecekleri hükme bağlanmıştır.

Yasa koyucu düzenleyeceği konularda genel prensipleri belirler ve bunun uygulanmasını, yürütmeye bir başka ifadeyle idarelere bırakır. Bu asli düzenleme yetkisinin Yasama organına ait olmasının doğal bir sonucudur.

Ancak, idarelerin yönetmelik düzenleme yetkisi yasama organının çizdiği sınırlar içinde, başta Anayasa olmak üzere, Kanun, Tüzük gibi üst hukuk normlarına aykırı olmamak kayıt ve şartına bağlı olarak gerçekleşebilir.

Yönetmeliklerin sebep unsurunu yasa veya tüzükler oluşturur. Yasaların düzenlemediği bir alanda yönetmelik çıkarılması olanaksızdır.

Öğretide de türevsel bir yetki olarak kabul edilen idarelerin düzenleme yetkisinin, yasalarla getirilen hükümleri kısıtlayacak bir şekilde kullanılamayacağı İdare Hukukunun en temel prensiplerindendir.

Dava konusu edilen Yönetmelik maddesi ile büyükşehir belediyesi ve nüfusu 100.000’i geçen belediye sınırları içerisinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda olması düzenlemesi getirilmiş, bu konuda alışveriş merkezleri bünyesinde belli bir alana sahip marketlerde bulunan fırınlar, düzenlemeden istisna tutulmuştur.

İdarelerin halk sağlığı ve güvenliğini sağlama amacıyla belirli kurallar ve kriterler getirmeleri mümkündür. Ancak, bu kuralların uyuşmazlıkta olduğu gibi Yönetmelik ile düzenlenmesi durumunda, Yönetmeliğin yasal dayanağının bulunması ya da bu konuda üst hukuk normlarında düzenleyici işlem tesisine yetki vermesi gerektiği açıktır.

Uyuşmazlık bu kapsamda değerlendirildiğinde, dava konusu Yönetmelik maddesi ile ülkemizde en çok tüketilen gıda maddelerinden biri olan ekmek ve ekmek çeşitlerinin üretiminden tüketicilere ulaşıncaya kadar halk sağlığının ve güvenliğinin korunması amacının gerçekleştirilmesi için sağlık ve çevre şartlarına göre belirli standartların sağlanabilmesine yönelik koşullar getirildiği, bu tür işyerlerinin kamu sağlığı ve güvenliği bakımından müstakil bina ve ayrık nizamda bulunması koşulu getirilerek de kamu yararının amaçlandığı anlaşılmakla beraber, söz konusu düzenleme ile getirilen “nüfus” ve “büyükşehir kriterinin yasal bir dayanağının bulunmadığı görülmektedir.

Her ne kadar savunma dilekçelerinde dava konusu Yönetmelikte nüfusu belli bir sayının üzerinde bulunan yerleşim yerlerinde açılacak fırınlarda belli bir standartın getirilmesinin amaçlandığı, konutların altında ve uygunsuz yerlerde fırın açılmasının engellendiği, büyük marketlerin üst ölçekli imar planları ile oluşması ve yapımı esnasında ekmek üretimi için özel bir düzenleme yapıldığından kapsam dışında tutulduğu ileri sürülmekte ise de, halk sağlığı ve güvenliği bakımından büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde ya da belli bir nüfus sayısı üzerinde olan yerleşim yerleri ile büyükşehir sınırları içerisinde bulunmayan ya da belli bir nüfus altında olanlar açısından herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu yönüyle getirilen düzenlemenin hem taşınmaz maliki, hem işyeri ruhsatı talep eden, hem de bu taşınmazlarda faaliyet gösteren işyerlerinden etkilenen vatandaşlar açısından eşitsizliğe sebep olduğu görülmektedir. Başka bir ifade ile fırınlara halk sağlığı ve güvenliği amacıyla belirli bir standartın getirilmesi amaçlanıyor ise, söz konusu kriterlerin aynı faaliyet konusuna ilişkin tüm işyerlerini kapsaması gerektiği açıktır.

Öte yandan, söz konusu yönetmelik maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapı ruhsatını ve yapı kullanma izin belgesini “konut ve fırın” şeklinde alan ve tapu senedine işleten taşınmaz malikleri yönünden ise düzenleme yapılırken geçiş hükümlerinin de getirilmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının kullanması nın da engellendiği açıktır.

Bu nedenlerle, yasal dayanağı bulunmayan, getirilen düzenlemenin objektif kriteri belirlenmeden, ayni hukuki durumda olanlara ilişkin farklı kriterler getiren ve mülkiyet hakkının kullanılması engelleyen dava konusu düzenleyici işlemde hukuka uyanık bulunmaktadır.

Dava konusu 21.10.2010 günlü Kocasinan Belediye Başkanlığı işlemi yönünden ise;

Diğer yandan, dava konusu işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı Kocasinan Belediyesi Sağlık işleri Müdürlüğü işleminin dayanağı düzenleyici işlemin hukuka aykırılığı tespit edildiğine göre, davacının ruhsat talebinin dava konusu Yönetmeliğin ilgili maddeleri uyarınca yeniden değerlendirilerek işlem tesis edilmesi gerektiğinden hukuka uyarlık bulunmadığı açıktır.

Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı işleminin iptali istemine gelince;

Gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza. depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanarak 05.06.2004 tarihli 25483 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 29. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; 4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretime geçen ve/veya bu ürünleri mübadele konusu yapan gerçek veya tüzel kişiler; üretimden men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelerin, tescil ve izin işlemleri yapıldıktan sonra üretim yapmalarına izin verilir.

Üretim izni alınmamış gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemeleri satan veya miadı dolmuş gida maddelerini satan işyerlerindeki ürünlere el konulur ve bu ürünleri satan işyerleri birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır.

4 üncü maddede belirtilen izin ve tescil işlemlerini yaptıran; ancak, asgari teknik ve hijyenik şartlarını muhafaza etmeden üretim yapan işyerleri, durumlarını düzeltinceye kadar faaliyetten men edilir, üretilen ürünlere el konulur ve birmilyar lira idari para cezası ile cezalandırılır. Bu işletmelere, mevcut durumlarını düzelttikten sonra üretim yapma izni verilir.

İlgili mercilerce verilen otuz günlük süre içerisinde, eksikliklerini gidermeyen işyerlerinin çalışmaya esas olan izinleri iptal edilir.” kuralı getirilmiştir.

Olayda, 19.10.2010 tarihinde Kayseri Tarım İl Müdürlüğü resmi kontrol görevlilerince yapılan denetim sırasında ilgili işyerinin, izin ve tescil işlemlerini yaptırmadan üretim faaliyetinde bulunduğunun 321 sayılı Denetim ve Kontrol Raporuyla tespit edilmesi üzerine Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı işlemi ile de üretim ile ilgili faaliyetinin durdurulduğu anlaşılmakta olup, tesis edilen işlemde yukarıda değinilen Yasa hükümlerine aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendi ile Kocasinan Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü’nün 21.10.2010 gün ve 1084 sayılı işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddine ilişkin işlemin oyçokluğu ile iptaline, Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğü’nün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin oybirliği ile reddine, dava kısmen iptal kısmen ret ile sonuçlandığından aşağıda dökümü gösterilen 233,65 TL yargılama giderinin takdiren 80,00 TL’nın davacı üzerinde bırakılmasına, kalan yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.000,00 TL avukatlık ücretinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.000,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı Başbakanlık ve Kocasinan Belediye Başkanlığı’na verilmesine, posta giderinden artan kısmın davanın kesinleşmesi sonrasında davacıya iadesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 25/06/2014 tarihinde ile karar verildi.

 

KARŞI OY :

 

            X- Dava; davacının, fırın açmak üzere İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı verilmesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 21.10.2010 günlü Kocasinan Belediye Başkanlığı işlemi ile işlemin dayanağı olarak gösterilen ve 25.7.2010 tarihli değişiklikle yürürlüğe giren İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin (m) fıkrası ile Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğü’nün 25.10.2010 olur tarihli 8249 sayılı üretim ile ilgili faaliyetin durdurulmasına yönelik işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

560 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan 10.7.1996 gün ve 22682 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Gıda Üretimi ve Satış Yerleri Hakkında Yönetmeliğin “Ekmek ve Ekmek Çeşitlerini Üreten İşyerlerinin Taşıması Gereken Ek Teknik ve Hijyenik Özellikler” başlıklı Ek-10/A maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde; “Ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işyerleri; ayrık nizamda müstakil binalarda kurulur ve binanın tamamı işyeri ve müştemilatına tahsis edilir. Sanayi bölgeleri ile mesken amacıyla kullanılmayan müstakil binalarda kurulan süper, hiper, gross, mega marketlerin bünyesinde, kendi müşterilerine satış yapmak üzere faaliyet gösteren ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işyerlerinde; ayrık nizam ve binanın tamamı sadece işyeri ve müştemilatına tahsis edilme hususları aranmaz. Ancak, bu binalardaki bölümlerin hiçbiri, insanların ikametine mahsus yerler olarak kullanılamaz” düzenlemesi yer almakta iken 6.5.2003 gün ve 25100 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik değişikliği ile söz konusu madde yürürlükten kaldırılmış ise de; Dairemizin 25.4.2004 gün ve E:2003/3172, K:2004/2429 sayılı kararıyla ilgili Yönetmelik değişikliği iptal edilmiş ve Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunun 16.5.2007 gün ve E:2004/2507, K:2007/957 sayılı kararıyla onanmış olup, 10.07.1996 gün ve 22682 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan yukarıda adı ve metni yazılı söz konusu düzenleme halen yürürlüktedir.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğe, 25.7.2010 gün ve 27652 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesiyle eklenen 5. maddesinin 1. fıkrasının (m) bendiyle “Büyükşehir belediyesi ile nüfusu 100.000’i geçen belediye sınırları içinde açılacak ekmek fırınlarının bu amaca tahsisli ayrık nizamda müstakil binalarda açılmış olması (Ancak, alışveriş merkezleri içinde bünyesinde yer alan fırınlarda ayrık nizamda müstakil bina şartı aranmaz) hükmü getirilmekle yukarıda yer verilen düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; davalı Belediye tarafından konut-fırın kullanım amacı ile 12/01/2010 tarihinde yapı kullanma izin belgesi verilen ve tapu senedi belgesinde de simit ve pide fırını niteliği bulunan söz konusu taşınmazın, malik Mehmet Karamemiş tarafından diğer davacıya kiraya verildiği, işyeri açma ve çalışma ruhsatı olmaksızın pide fırını olarak faaliyet gösterdiği zabıta marifetiyle düzenlenen 14/06/2010 tarihli ihtarname ile tespiti sonrasında, söz konusu taşınmaza ilişkin 21/10/2010 tarihinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı başvurusunda bulunulduğu, Kocasinan Belediyesi dava konusu Yönetmelik maddesi uyarınca söz konusu yapının ayrık nizam – müstakil bir yapı olmadığından dava konusu işlemle başvurunun reddine karar verdiği, diğer davalı Kayseri Valiliği de 5179 sayılı Yasanın 29/a maddesi uyarınca izin almaksızın faaliyette bulunduğuna ilişkin 19/10/2010 tarihli tespit sonrasında faaliyetten men kararı vermesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu edilen Yönetmeliğin 5 (m) maddesi ile ilgili istem hakkında; yukarıda aktarılan tüm bu düzenlemeler ile Ülkemizde en çok tüketilen gıda maddelerinden biri olan ekmek ve ekmek çeşitlerinin üretiminden tüketicilere ulaşıncaya kadar halk sağlığının ve güvenliğinin korunması amacının gerçekleştirilmesi için sağlık ve çevre şartlarına göre belirli standartların sağlanabilmesine yönelik koşullar getirildiği, bu tür işyerlerinin kamu sağlığı ve güvenliği bakımından müstakil bina ve ayrık nizamda bulunması koşulu getirilerek de kamu yararının gözetildiği görülmektedir.

Kamu yararını gözetmek ve kamu düzenini korumakla görevli idarenin, bu doğrultuda ve nüfusu belli bir sayının üstünde olan yerleşim yerleri için getirilen kriterlerin diğer yerleşim yerlerinde faaliyette bulunan fırınlar için öngörülmemiş olması, bu kriteri hukuka aykırı kılmaz.

Belirtilen nedenle iptali istenen düzenlemede ve bu düzenleme esas alınarak işyeri açma ve çalışma ruhsatının reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı düşüncesiyle aksi yöndeki çoğunluk kararına bu yönüyle katılmamaktayız.

 

Yazıldı Yargı Kararları

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8152, Karar: 2013/2702, Tarih: 17.04.2013

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8152, Karar: 2013/2702, Tarih: 17.04.2013

ÖZÜ: İmar planında yol ve otopark olarak belirlenen ve 5 yıllık imar programına alınmaması sonucu kamulaştırılmayan taşınmazın bedelinin, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi suretiyle ödenmesi gerektiğinden tazminat isteminin reddine ilişkin mahkeme kararında isabet bulunmadığı hk.

Çanakkale İli, Merkez Barbaros Mahallesi, 844 ada, 129, 130 sayılı parsellerin uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesi sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen 120.000,00-TL zararın 07.09.2007 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, davacının 129, 130 sayılı30 m2’lik parselinin 1/1000 ölçekli uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesi üzerine meydana gelen maddi zararın karşılanması için Çanakkale Belediye Başkanlığı’na başvurarak mülkiyet hakkının kısıtlanması ve ortadan kalkması sonucu büyük bir ekonomik zarara uğradığından taşınmazın kamulaştırılması, olmadığı takdirde eş değer bir taşınmaz ile trampa edilmesi yolundaki başvurusunun cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi üzerine iş bu davayı açtığı, Mahkemelerinin 03.02.2009 ve 29.04.2009 tarihli ara kararlar ile “taşınmazların 1/1000 ölçekli uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesine ilişkin plan değişikliğine karşı dava açılıp açılmadığı ve talep edilen 120.000,00-TL maddi tazminat bedelinin idarenin hangi eylem ve işleminden kaynaklandığı ile maddi zararın tespitine ve tevsikine dair belgelerin birer örneği istenildiği halde, bu konuda herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı gibi ayrıca plan değişikliğine karşı da dava açılmadığının belirtildiği, dolayısıyla maddi zararın unsurlarından olan zararın kesin olması şartının olayda vuku bulmadığı, idarenin tazminle yükümlü tutulmasının, ancak kesin olarak ortaya çıkmış ve belirgin hale gelmiş bir maddi zararın varlığı halinde mümkün olduğu, davacı tarafından uğramış olduğu iddia edilen 120.000,00-TL maddi zararın somut olarak belgelendirilmemesi karşısında bu aşamada kesin bir zararın oluşmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Anayasa’nın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 no.lu Ek Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde ise: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” hükmü yer almıştır.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 tarihinde verdiği kararda, “…. başvuran mülkiyet hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir.

Hükümet, mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun söz konusu olmadığını ve başvuranın arazisini kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır.

AİHM’ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Taşınmazın şehir imar planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir. Geriye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğini tespit etmek kalmaktadır.

AİHM, başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re’sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını gözlemlemektedir. AİHM, bunun yanı sıra mülkiyetin transferinin gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir. AİHM, bu bağlamda, başvuran tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır. AİHM, buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir. Dile getirilen bütün bu tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı yaşamıştır. …

AİHM, yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ilk cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir.

AİHM, kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır. (…)

Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu yasak halen sürmektedir.

AİHM, başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış, ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir.

AİHM, bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir.

AİHM, söz konusu bu durumun, başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanmasının önünde engel teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına itibar etmektedir.

Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.

Bütün bu sözü edilenler AİHM’yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı yönünde düşünmeye sevk etmektedir.

AİHM, bu nedenle Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.” gerekçesiyle Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.

Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve Yargıtay’ın, konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir.Konunun en belirgin şekilde tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662K:2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda; “… uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.

Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir.” gerekçesiyle söz konusu uyuşmazlıkları “kamulaştırmasız el koyma” kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.

Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238, K:2012/63 sayılı kararlarda olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur.

3194 sayılı İmar Kanunuyla yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla anılan Kanunun 7. ve 8. maddeleriyle, belirli nüfus kriterini aşan belediye ve valiliklere imar planları hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü getirilmiştir.

Aynı Kanunun 10. maddesinde: “Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder.” hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları program süresi içinde kamulaştırma zorunluluğu yüklenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 07.09.2007 tarihinde davalı belediye başkanlığına başvuruda bulunarak imar planında değişiklik yapılarak taşınmazının yol ve otopark alanından konut alanına dönüştürülmesi isteminde bulunduğu, bu istemin 03.10.2007 günlü, 2007/199 sayılı belediye meclisi kararı ile reddedildiği, davacının daha sonra 04.07.2008 tarihinde noter aracılığı ile davalı idareye ihtarname göndererek; taşınmazların imar planında yol ve otopark alanında kaldığı, bu nedenle mülkiyet hakkının kısıtlanması ve ortadan kalkması sonucu büyük bir ekonomik mağduriyete uğradığını, bu mağduriyetinin ortadan kaldırılması için plan değişikliği talebinde bulunduğu bunun reddedildiği, taşınmazlarının kamulaştırılmasına veya 2942 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca kamulaştırma bedeli yerine idarenin kamu hizmetine tahsis edilmemiş eşdeğer bir taşınmaz malı ile trampa edilmesi, bu işlemlerin 90 gün içinde tamamlanması, aksi takdirde idare aleyhine dava açacağını belirttiği, bu başvurunun zımnen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davacıya ait parsellerin, imar planında kamunun kullanımı için yol ve otopark alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parselde artık yapılaşmaya gidilemeyeceğinden, davacının tasarruf haklarının kısıtlandığının açıktır. Buna rağmen taşınmazın yol ve otopark olarak belirlenmesinin üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece 5 yıllık imar programının hazırlanmadığı ve kamulaştırma yapılmadığı gibi taşınmazın kamulaştırılmasına yönelik davacı istemlerinin reddedildiği ve ne zaman kamulaştırma yapılabileceği konusunda davacıya herhangi bir bilgi de verilmediğinden davacıya ait parselin mülkiyet hakkından yararlanma olanaklarının kalmadığı görülmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) verdiği kararda, söz konusu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanmasının önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı sonucuna varmış, ilgilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu bağlamda, imar planında kamusal kullanıma ayrılmış olması nedeniyle davacının taşınmazının yapılaşmaya kapatıldığı, imar haklarını kullanma olanağının kalmadığı, dolayısıyla davacının mülkiyet hakkı kullanımının engellendiği görülmektedir. Bunun yanında, idarece belirsizliği telafi edecek herhangi bir hukuki karar alınmayarak arsa üzerindeki kısıtlama devam ettirilmiştir.

Bu durumda, davacıya ait taşınmazın imar planında “yol ve otopark” olarak belirlenmesi nedeniyle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programının belediyece hazırlanmaması ve bunun sonucunda taşınmazının kamulaştırılmaması nedeniyle davacının mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı ve bu kısıtlamanın idarece bir karar alınarak kaldırılmadığının sabit olması karşısında, taşınmaz malın değerinin hesaplanarak ilgilisine ödenmesi dışında başka bir yol kalmamıştır.

İdarece taşınmaz kamulaştırılmış olsaydı taşınmaz bedelinin mahkemece Kamulaştırma Kanunu hükümleri çerçevesinde tespit edilerek hak sahibine ödenmesi gerekecekti; bu nedenle taşınmaz değerinin belirtilen Kanun hükümleri dikkate alınarak saptanması gerekmektedir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde, taşınmaz mal bedelinin tespiti esasları belirtilmiş, 15. maddesinde ise, taşınmazın niteliğine göre bilirkişi kurulunun nasıl oluşturulacağı açıklanmıştır.

Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle aralarında emlak değerleme uzmanının da bulunduğu bilirkişi kurulunca, taşınmazın cins ve nevi, yüzölçümü, kıymetini etkileyecek bütün nitelik ve unsurları, her unsurun ayrı ayrı değeri, varsa vergi beyanı, varsa resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri, taşınmazın mevkii, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri, özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değeri, bedele etki eden tüm kanuni veriler, imar verileri, taşınmazın özgün nitelik ve kullanım şekli, değeri etkileyen hak ve yükümlülükleri, gayrimenkul üzerinde aynı ve şahsi ittifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyetleri vb. bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin belirlenmesi suretiyle taşınmaz bedeli tespit edildikten sonra davacıya ödenmesine karar verilmesi icap etmektedir.

Belirtilen açıklamalar karşısında, İdare Mahkemesinin tazmin edilecek zararın doğmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Öte yandan, davacıya ödenmesine hükmolunacak tazminat tutarının, taşınmazın idare adına tapuda tescil edilmesi sırasında kamulaştırma bedeli yerine geçecek miktar olarak kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması zorunludur.

Açıklanan nedenlerle, Çanakkale İdare Mahkemesince verilen 24/06/2009 tarihli, E:2008/710, K:2009/411 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere,17/04/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yazıldı Yargı Kararları

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8665, Karar: 2013/9005, Tarih: 20.12.2013

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2011/8665, Karar: 2013/9005, Tarih: 20.12.2013

ÖZÜ: İmar planında küçük sanayi sitesi alanı olarak belirlenen bir taşınmazdaki bu kullanım türünü davacının da uygulamaya geçirebileceği gözönüne alındığında sadece kentsel dönüşüm ve gelişim alanında kaldığından bahisle taşınmazın kamulaştırılamayacağı hk.

Adıyaman İli, Musalla Mahallesi, 515 ada, 10 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin 8.6.2010 tarihli, 491 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, uyuşmazlığa konu taşınmazı da kapsayan alanın 05.09.2008 tarihli belediye meclisi kararı ile ” Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı” ilan edildiği anılan bu meclis kararı ve davalı idare ile TOKİ Başkanlığı arasında imzalanan Adıyaman Merkez Kentsel Yenileme Gecekondu Dönüşüm Projesine ilişkin protokol uyarınca kamu yararı gözetilerek taşınmazın kamulaştırılmasının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

5393 sayılı Belediye Kanununun işlem tarihinde yürürlükte bulunan 73. maddesinde: “Belediye, kentin gelişimine uygun olarak eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek; konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları ve sosyal donatılar oluşturmak, deprem riskine karşı tedbirler almak veya kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine konu olacak alanlar, meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile ilan edilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılarda ilgili resim ve harçların dörtte biri alınır. Bir yerin kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilebilmesi için; o yerin belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunması ve en az ellibin metrekare olması şarttır. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan mülk sahipleri tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.” kuralına yer verilmiştir.

Anayasanın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Bu hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi)ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.

Anayasanın Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma başlıklı 90. maddenin 1. fıkrasında: “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” son fıkrasında ise: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kuralıyla usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.

20.03.1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına ilişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19.03.1954 günü onaylanmıştır. Anılan Protokol’un Mülkiyetin Korunması başlıklı 1. maddesinde ise: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 3. maddesinde “İdareler, kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilirler” ve 6. maddesinin son fırkasında “Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur.” hükümlerine yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazı da kapsayan alanın 5393 sayılı Kanun uyarınca kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edildiği, anılan belirleme uyarınca taşınmazın kamulaştırılmasına karar verilmesi üzerine kamulaştırma işleminin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı, davalı idare tarafından hangi amaçla kamulaştırma yapıldığının ortaya konulmadığı, taşınmazın kentsel dönüşüm sınırları içerisinde kaldığından bahisle kamulaştırılmasına karar verildiği, kamulaştırmaya dayanak olacak imar planında taşınmazın küçük sanatlar sitesi olarak belirlenen alanda yer aldığı, kentsel dönüşüm alanı içerisinde herhangi bir proje bulunup bulunmadığı konusunda bir bilgi ve belgenin dosyada yer almadığı, mahkemece kamulaştırma işleminin dayanağı plan veya projeye uygun olup olmadığı hususlarının incelenmediği anlaşılmaktadır.

5393 sayılı Kanun uyarınca kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen bir bölgeye yönelik olarak kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilanı sonrasında proje hazırlanması ve anılan proje doğrultusunda imar planı değişikliklerinin yapılması gerektiği, söz konusu projeler ve mevcut imar planlarında öngörülen kullanım kararları dikkate alınarak öngörülen kullanım kararları doğrultusunda uygulama işlemlerinin tesis edilmesi gerektiği, kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilmesinin tek başına kamulaştırma işlemi tesis edilmesine gerekçe olamayacağı, kabul edilen plan ve projelerde uyuşmazlığa konu taşınmazın yer aldığı fonksiyonların incelenerek kamulaştırma işlemlerinin hukuki denetiminin yapılmasının gerektiği açıktır.

Kamulaştırma işlemlerinin ise, imar planına ya da kamu yararı kararına dayalı olarak idarelerin görmekle yükümlü bulundukları görevleri yerine getirmek amacıyla ancak kamu yararı amacıyla yapılabileceği, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere herhangi bir kimsenin ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine göre mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği, olayda mevcut imar planında küçük sanayi sitesi alanı olarak belirlenen bir taşınmazdaki bu kullanım türünü davacının da uygulamaya geçirebileceği göz önüne alındığında sadece kentsel dönüşüm ve gelişim alanında kaldığından bahisle taşınmazın kamulaştırılamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu durumda, İdare Mahkemesince, uyuşmazlığa konu kentsel dönüşüm alanına yönelik olarak proje hazırlanıp hazırlanmadığı, plan değişikliği yapılıp yapılmadığı araştırıldıktan sonra davaya konu taşınmazın söz konusu proje veya imar planında hangi kullanımda olduğu da dikkate alınarak yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde kamulaştırma işleminin hukuki denetiminin yapılması gerektiğinden, kentsel dönüşüm alanı sınırları içerisinde kaldığından bahisle dava konusu işlemin uygun olduğu yolundaki kararda isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Şanlıurfa İdare Mahkemesince verilen 06/05/2011 tarihli, E:2010/1844, K:2011/696 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 20/12/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

Yazıldı Yargı Kararları

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2012/915, Karar: 2013/8099, Tarih: 09.12.2013

May29
2015
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay Altıncı Daire, Esas: 2012/915, Karar: 2013/8099, Tarih: 09.12.2013

ÖZÜ: 1/1000 ölçekli uygulama imar planının, 1/5000 ölçekli nazım imar planı olmadan, sadece özel niteliği olan 1/25000 ölçekli plan tarafından yönlendirilmesi imar mevzuatında öngörülen kademeli birliktelik ilkesine uygun düşmediğinden 1/25000 ölçekli nazim imar planı uyarınca hazırlanacak daha somut belirlemelere yer veren 1/5000 ölçekli nazım imar planı sonrasında, buna uygun olarak uygulama imar planı hazırlanması suretiyle uygulamaya geçilmesi gerektiği hakkında,

İzmir, Konak, 2.Aziziye Mahallesi, 257 pafta, 2494 ada, 58 ve 60 parsel sayılı taşınmazların yol ve yeşil alandan çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi istemiyle 1/5000 ölçekli planda değişiklik yapılması isteminin zımnen reddine ilişkin işlem ile 1/1000 ölçekli plan değişikliği isteminin reddine ilişkin 04.04.2005 tarihli, 4829 sayılı belediye meclisi kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Danıştay Altıncı Dairesinin 04.05.2011 tarihli, E:2009/11162, K:2011/1135 sayılı bozma kararına uyularak, İzmir 2. İdare Mahkemesinin E:2011/1616 sayılı dosyasının birlikte değerlendirilmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazın 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım imar Planında kentsel yerleşik (meskun) alanda kaldığı, taşınmazların bulunduğu alana ilişkin olarak 1/5000 ölçekli nazım imar planı bulunmadığı, davacının talebi üzerine (parsel bazında), idarenin 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapması konusunda yargı kararı ile zorlanamayacağı, olmayan 1/5.000 ölçekli nazım imar planın, değişikliğinin de söz konusu olamayacağı, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu bilirkişilerce hazırlanan ve İzmir 2. İdare Mahkemesinin sözü edilen dosyasında yer alan bilirkişi raporunda, mevcut imar planında yol ve yeşil alanda kalan taşınmazların konut alanına açılması yönündeki davacı talebinin şehircilik esasları, planlama ilkeleri ve kamu yararına uygun olmadığının ayrıntılı bir şekilde belirtildiği, davacının imar planlarında yol ve yeşil alanda kalan taşınmazların konut alanına açılması yönündeki imar planı değişikliği isteminin reddine ilişkin dava konusu işlemlerde, hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5. maddesinde “Nazım İmar Planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır. Uygulama İmar Planı; tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.” hükmüne yer verilmiştir.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7/b. maddesinde çevre düzeni planına uygun olmak kaydıyla büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde 1/5000 ile 1/25000 arasındaki her ölçekte nazım imar planını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak büyükşehir belediyelerinin görevleri arasında sayılmıştır.

Yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca arazi ve arsaların imar planlarında hangi kullanıma ayrılacağı öncelikle nazım imar planında belirlenmektedir. Nazım imar planında belirlenen ana kararlar doğrultusunda arazi parçalarının genel kullanış biçimleri ve bölge tipleri belirlendikten sonra planlamaya konu edilen alanın özelliklerine göre planlama yapılmaktadır.

1/5000 ölçekli nazım imar planları genel nitelikli planlardır. Bu planlarda arazi kullanımları ile yerleşme alanları şematik olarak gösterildiğinden, nazım imar planına göre uygulama yapılamaz. Bununla birlikte nazım imar planlarında kentsel alan kullanımı ve sosyal ve teknik donatı alanları ayrıntılı olarak gösterilir.

Buna karşın 5216 sayılı Yasa gereğince hazırlanan 1/25000 ölçekli nazım imar planları ise 1/5000 ölçekli planlara göre daha az ayrıntı içeren planlardır. Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik eki lejant gösterimlerinde de yer aldığı üzere, 1/25.000 ölçekli nazım imar planlarında öngörülen mekansal kullanım kararları daha soyut ve genel niteliktedir. Bu planlarda alt ölçekli planlara yön veren ana ilke ve stratejiler belirlenerek bölgesel anlamda arazi kullanım belirlemelerine yer verildiği, bölgesel kullanım kararlarının plan notlarıyla anlam kazandığı, 1/1000 ölçekli plan hazırlamaya yetecek düzeyde detaylı kullanımlara yer verilmeyen planlar olduğu görülmektedir.

1/25000 ölçekli nazım imar planı, daha soyut bilgileri ve plan kararlarını içeren bir plandır. Söz konusu planda daha geniş alana ilişkin bilgiler ve plan kararları bulunur.

Bu anlamda, 1/25.000 ölçekli nazım imar planlarında plan sınırları içindeki ana arazi kullanım kararlarının geliştirildiği, korunması gerekli doğal alanların belirlendiği, ana ulaşım sisteminin kurgulandığı, 1/25.000 ölçeğinin teknik anlatımının gereği olarak düzenlemeye ilişkin ayrıntıya gidilemediği; dolayısıyla arazi kullanım detayları alt ölçekli 1/5000 ölçekli nazım imar planına devredildiğinden, alanın bütününü kapsayacak bir 1/5000 ölçekli nazım imar planının yapılması gerekmektedir. 1/5000 ölçekli nazım imar planının, bir üst ölçekli plan olan 1/25.000 ölçekli nazım imar planına göre daha büyük ölçekli olduğundan, üst ölçekte alınan plan kararlarının daha ayrıntılı olarak belirlenmesi ve bir alt ölçek olan 1/1000 ölçekli planlara ışık tutacak bir biçimde düzenlemesini teknik açıdan olanaklı kılan plandır. Başka bir deyişle 1/5000 ölçekte bir imar planı düzenlenmesinin teknik açıdan kaçınılmaz olduğu, bunun imar mevzuatı açısından da gereklilik olduğu açıktır.

Aksi halde, 1/25000 ölçekli planda öngörülen kullanım kararı doğrultusunda 1/1000 ölçekli imar planı hazırlanması halinde taşınmazların kullanım kararlarının somutlaşmasının uygulama imar planına bırakılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu da kanunun öngördüğü şekilde daha somut kullanım kararları üreten nazım imar planı bulunmadan planlama yapılması sonucunu doğuracaktır. Uyuşmazlıkta olduğu üzere, 1/25000 ölçekli planda meskun alan olarak belirlenen bölge içerisinde sosyal teknik altyapı alanlarının ve konut alanlarının dağılımının ve yer seçiminin ne şekilde olacağı, hangi ada ve parselleri kapsayacağı 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ile belirlenebilecektir. Bu durum kanunun öngördüğü nazım imar planı ve uygulama imar planı hiyerarşik uyumuna aykırı olarak uygulama imar planı ile arazi kullanım kararlarının belirlenmesi sonucunu doğuracaktır.

Kentsel planlamanın en temel unsurlarından birisi olan imar planların kademeli birlikteliği ilkesine göre, 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının uygun olması gereken üst ölçekli plan kademeli olarak 1/5000 ölçekli nazım imar planıdır. Söz konusu planda, daha üst ölçekli 1/25000 ölçekli plana uygunluk göstermelidir. Hiyerarşik planlama ilişkisine göre, bir plan bir üst ölçekli plan tarafından yönlendirilmeli ve ona uyumu noktasında denetlenmelidir. Bu kapsamda 1/1000 ölçekli uygulama imar planının, 1/5000 ölçekli nazım imar planı olmadan, sadece özel niteliği olan 1/25000 ölçekli plan tarafından yönlendirilmesi imar mevzuatında öngörülen kademeli birliktelik ilkesine uygun düşmez.

Bu nedenle, imar mevzuatımızın öngördüğü planlama süreci doğrultusunda, 1/25.000 ölçekli nazım imar planı uyarınca hazırlanacak daha somut belirlemelere yer veren 1/5000 ölçekli nazım imar planı sonrasında, buna uygun olarak uygulama imar planı hazırlanması suretiyle uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu planlamaya konu edilen taşınmazın imar planında yol ve yeşil alanda kalması nedeniyle davalı idarelere başvuruda bulunularak plan değişikliği yapılmasının talep edildiği, anılan başvuruların davalı idarelerce reddedildiği, taşınmazı da kapsayan alanda 1/5000 ölçekli nazım imar planının bulunmadığı, 1/25000 ölçekli nazım imar planında taşınmazın kentsel yerleşim alanında kaldığı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise kısmen yol ve yeşil alan olarak belirlendiği, davacı tarafından aynı istemle yapılan başvurunun reddine ilişkin 29/07/2002 tarihli 79 sayılı büyükşehir belediye meclisi kararıyla, 26.04.2002 tarihli, 3278 sayılı ilçe belediye başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan davada İzmir 2. İdare Mahkemesinin 21/09/2011 tarihli, E:2011/1616, K:2011/1178 sayılı kararıyla dava konusu işlemlerin iptaline karar verildiği, anılan kararın Dairemizin 04.11.2013 tarihli, E:2012/1039, K:2013/6293 sayılı kararıyla onandığı anlaşılmaktadır.

Olayda, taşınmazın kısmen yol ve yeşil alan olarak kullanılmasına ilişkin kararın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında belirlendiği, davalı idareler tarafından 1/25000 ölçekli nazım imar planında meskun alanda kaldığından bahisle 1/1000 ölçekli uygulama imar planının üst ölçekli imar planına uygun olduğunun ileri sürüldüğü, davalı büyükşehir belediye başkanlığı tarafından kabul edilerek yürürlüğe konulan uygulama imar planı hazırlamaya esas teşkil edecek nitelikte 1/5000 ölçekli somut belirlemeler içeren nazım imar planı bulunmadığı, yukarıda açıklanan planlama süreci çerçevesinde planlamanın sadece uygulama imar planı üretilmesi yoluyla sürdürüldüğü; ancak davalı idarelerce 1/5000 ölçekli nazım imar planı varmış gibi davacının 1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği taleplerinin değerlendirildiği görülmektedir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, planlama kademeleri bakımından 1/1000 Ölçekli uygulama imar planına yön veren ve somut arazi kullanım kararı getiren 1/5000 ölçekli nazım imar planı üretilmeden, davacının 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planlarda değişiklik yapılması isteminin, mevcut 1/1000 Ölçekli imar planı ölçeğinde değerlendirilmek suretiyle reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık; anılan işlemlerin hukuka uygun olduğu yolundaki mahkeme hukuki isabet bulunmamıştır.

Diğer taraftan, Dairemizce verilen karar planlama sürecine ilişkin olduğu, davaya konu taşınmazların sosyal donatı alanından çıkartılarak yapılaşmaya açılması anlamına gelmeyeceğinden, davalı idare tarafından taşınmaz’ da kapsayan alanda uygulama imar planına esas olacak 1/5000 ölçekli nazım imar planı hazırlanırken taşınmazın kullanım kararı, arazinin mevcut yapısı, hali hazır durumu, sosyal ve teknik alt yapı alanlarının yeterliliği gibi hususlar göz önüne alınarak şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı çerçevesinde yeniden belirlenebilecektir.

Açıklanan nedenlerle, İzmir 1. İdare Mahkemesince verilen 12/10/2011 tarihli, E:2011/1436, K:2011/1383 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 09/12/2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

 

KARŞI OY:3194 sayılı imar Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasında “Nazım imar Planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır.” hükmüne yer verilmiştir.

5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanununun 7. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de, çevre düzeni planına uygun olmak kaydıyla, büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde 1/5000 ile 1/25.000 arasındaki her ölçekte nazım imar planını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak, büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları arasında sayılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazın 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım imar Planında kentsel yerleşik (meskun) alanda kaldığı, taşınmazların bulunduğu alana ilişkin olarak 1/5000 ölçekli nazım imar planı bulunmadığı, 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise davacının talebi üzerine (parsel bazında), idarenin 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapması konusunda yargı kararı ile zorlanamayacağı, olmayan 1/5.000 ölçekli nazım imar planın, değişikliğinin de söz konusu olamayacağı, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu bilirkişilerce hazırlanan ve İzmir 2. İdare Mahkemesinin E:2011/1616 sayılı dosyasında yer alan bilirkişi raporunda, mevcut imar planında yol ve yeşil alanda kalan taşınmazların konut alanına açılması yönündeki davacı talebinin şehircilik esasları, planlama ilkeleri ve kamu yararına uygun olmadığının ayrıntılı bir şekilde belirtildiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda anılan Yasa maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, 1/5000 ile 1/25.000 arasında her ölçekte nazım imar planı yapılabileceği, idarenin 1/25.000 ölçekli nazım imar planı yapması halinde mutlaka 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapma zorunluluğunun bulunmadığı, 1/25.000 ölçekli nazım imar planının bulunduğu alanlarda 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapılması halinde de bunun parçacıl veya bir bütünlük arz edecek şekilde yapabileceği sonucuna varılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu edilen taşınmazları da kapsayan alanda 1/25.000 ölçekli nazım imar planının da bulunduğu dikkate alındığında idarenin artık 1/5000 ölçekli nazım imar planı yapma zorunluluğunun bulunmadığı, nazım imar planı bulunmaması nedeniyle davacı talebi doğrultusunda nazım imar planı değişikliğinin de söz konusu olamayacağı, öte yandan 1/1000 ölçekli uygulama imar planının üst ölçekli nazım imar planı olan 1/25000 ölçekli nazım imar planına uygun olduğu, mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda plan değişiklik talebinin ise sosyal donatı alanlarını azaltıcı mahiyette olması nedeniyle şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun bulunmadığı görüldüğünden, davanın bu kısmına ilişkin olarak verilen davanın reddi yolundaki temyize konu idare Mahkemesi kararının bu kısmının onanması gerekeceği oyuyla karara katılmıyorum.

Diğer taraftan, imar planlarında kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerlerde kalan taşınmazlar üzerinde maliklerin tasarruf hakları kısıtlanmakta, bu yerler kamulaştırma işlemine konu teşkil edeceğinden satış değerleri düşmekte, rayiç değerinden satılamamakta, ancak kamulaştırma bedeli alınmak suretiyle yarar sağlanabilmektedir. Kamulaştırma yapılmadığı takdirde, kişilerin temel haklarından biri olan mülkiyet hakkı süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlanmakta ve bu durum mülkiyet hakkının özünün zedelemesine neden olmaktadır.

İmar Kanununun 10. maddesi hükmüyle, belediyelere imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde imar programını hazırlama, yatırımcı kuruluşlara imar planlarında kamu hizmetine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde kamulaştırma, yine yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı kuruluşun bütçesine koyma mükellefiyeti yüklenmek suretiyle kanun koyucu tarafından kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar programlarına alınmadan bekletilmesi uygun görülmemiş ve idareye herhangi bir takdir yetkisi tanınmaksızın bağlayıcı sürelerle gerekli işlemleri yapma görevi yüklenmiştir.

Bu anlamda, dava dilekçesinde, davacı tarafından imar planında 18 yılı aşkın bir süredir yol ve yeşil alan olarak öngörülen taşınmazının mülkiyet hakkı kapsamında kamulaştırılması talebi de yer aldığından mülkiyet hakkına ilişkin bu iddianın da mahkemece dikkate alınması gerekirken, bu konuda hüküm kurulmaması usul ve hukuka aykırı görüldüğünden bu kısma ilişkin bozma kararı verilmesi gerekeceği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

Yazıldı Yargı Kararları
Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız