Kararı okumak için linke tıklayınız… Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
BELEDİYELERİMİZİN DİKKATİNE!!!!
ATIKSU ALTYAPI VE EVSEL KATI ATIK BERTARAF TESİSLERİ TARİFELERİNİN BELİRLENMESİNDE UYULACAK USUL VE ESASLARA İLİŞKİN YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK 15 Şubat 2013 gün ve 28560 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. Yönetmeliğe eklenen GEÇİCİ MADDE ile; tarife belirleme, abonelik, sözleşme, teknik alt yapı eksiklikleri de dahil olmak üzere, uyum sağlayamamış olan atıksu altyapı yönetimleri ve evsel katı atık idareleri, 31/12/2014 tarihine kadar bu Yönetmeliğe uyum sağlamakla yükümlü kılınmışlardır.Bazı yayın organlarında veya sitelerde söz konusu Yönetmeliğin uygulamadan kaldırıldığı veya ertelendiği açıklaması yer almaktadır.Yönetmelik değişikliğinde,sadece erteleme söz konusu olup,bu da sadece abonelik, sözleşme, teknik alt yapı eksiklikleri de dahil olmak üzere, uyum sağlayamamış olan atıksu altyapı yönetimleri ve evsel katı atık idareleri için geçerli olduğundan,açıklanan eksiklikleri olmayan veya Yönetmeliğin yayınladığı tarihe kadar gidermiş olan idareler uygulamaya devam edeceklerdir.
Ballıdere Belediyesini temsilen yapılan 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna İlişkin başvuruya ait ANAYASA MAHKEMESİ KARARI (22.02.2013 tarih ve 28567 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır)
Başvuru Numarası : 2012/1327
Karar Tarihi : 12/2/2013
Başkan : Serruh KALELİ
Üyeler : Mehmet ERTEN
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör : Salim KÜÇÜK
Başvurucu : Ballıdere Belediye Başkanlığı
Temsilcisi : Ahmet KOÇ (Ballıdere Belediye Başkanı)
II. BAŞVURU SÜRECİ
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
B. İlgili Hukuk
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
A.Başvurucunun İddiaları
10. Başvurucu, 6360 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tespit edilen 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre nüfusu 2.000’in altında kaldığından Amasya İli, Taşova İlçesi, Ballıdere Belediyesinin tüzel kişiliğinin ilk mahalli idareler genel seçiminden geçerli olmak üzere kaldırılarak köye dönüştürülmesi nedeniyle beldelerinde ikamet eden kişilerin yerel yönetim haklarının ellerinden alındığını belirterek, Anayasa’nın 127. maddesindeki “yerel yönetim ilkesi” nin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
11. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
12. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
13. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz.”
14. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine sahiptir.
15. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği kurala bağlanmış, buna karşılık aynı maddenin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde ise kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuru yapamayacakları belirtilmiştir.
16. Anılan (2) numaralı fıkrada belirtilen “kamu tüzel kişisi” kavramı içine, merkezi idare birimleri yanında, mahalli idareler de girmektedir. Bu açıdan mahalli idareler üzerindeki vesayet denetiminin geniş veya dar olmasının ya da ilgili idarenin tarafı bulunduğu hukuki ilişkinin niteliğinin bir önemi yoktur.
17. Anayasa’nın 127. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları uyarınca “belediye”, belde sakinlerinin mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulan, kuruluş esasları kanunla düzenlenen ve merkezi idarenin idari vesayet denetimi altında bulunan kamu tüzel kişiliğine sahip bir mahalli idare birimidir. 5393 sayılı Kanun’a göre ise karar organları seçimle işbaşına gelen belediye; yönetmelik çıkarma, yasak koyup uygulama, ceza verme, vergi, resim, harç, katkı ve katılma payı tarh, tahakkuk ve tahsil etme gibi kamu gücü ayrıcalıkları ve yetkileriyle donatılmıştır.
18. Bireysel başvuru, kamu gücünün kullanılmasından kaynaklanan hak ihlallerine karşı tanınan bir yol olduğundan kamu tüzel kişilerine bireysel başvuru hakkı tanınmaması, bu anayasal kurumun hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır.
19. Anayasa’nın 127. maddesinin birinci fıkrası uyarınca karar organları seçimle işbaşına gelen ve kamu tüzel kişiliğini haiz mahalli idare birimi olan belediyeye, kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuru yapamayacaklarını hükme bağlayan 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yapma hakkı tanınmamıştır.
20. Somut olayda başvuru, kamu tüzel kişisi olan Ballıdere Belediyesini temsilen yapılmıştır. Oysa başvurucunun kamu tüzel kişisi olması nedeniyle bireysel başvuru ehliyeti bulunmamaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle kamu tüzel kişisi olan başvurucunun bireysel başvuru ehliyeti bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 12/2/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARI
(12 Şubat 2012 günlü 28557 sayılı Resmi Gazete)
ESAS NO : 2012/105, KARAR NO: 2012/277,KARAR TR : 24.12.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Bir idari işlem ya da eylemden kaynaklanmayan, bir ayni hakka vaki müdahale teşkil etmesi itibariyle haksız fiil teşkil eden idare faaliyetinden doğan tazminat istemli davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : TEİAŞ Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü
Vekili : Av. A.G.
Davalı : Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. G.A. (İdari Yargıda)
Av. Z.A. (Adli Yargıda)
O L A Y : Davacı vekili tarafından, 380 kv Kayseri-Kapasitör-Gölbaşı Kuzey Enerji İletim Hattının 4685-4686 nolu direkleri arasında irtifak hakkını ihlal ederek hat altında can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde davalı idarece Gölbaşı-Örencik-Gerder-Taşçılar Sitesi yolunda yapılan dolgu neticesinde yol kotunun5 metreyükselmesi suretiyle yapılan haksız müdahalenin önlenmesi ve eski hale getirme, ayrıca yapılan dolgu neticesinde oluşan ve can ve mal emniyeti açısından tehlike meydana getiren 380 kv Kayseri-Kapasitör-Gölbaşı Güney Enerji İletim Hattının 5691 nolu direğinin C-D ayaklarındaki hafriyatın temizlenmesi, istinat duvarı çekilerek direğe yapılan müdahalenin önlenmesi talebiyle Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2008/753 esasında kayıtlı davanın, 154 kv Gölbaşı PTT Emirler 1-2 Enerji iletim hattının 11-12 nolu direkleri arasına isabet eden Gölbaşı-Örencik-Gerder-Taşçılar Sitesi yolunda can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde yapılan dolgu neticesi yol kotunun5 metreyükselmesi suretiyle yapılan haksız müdahalenin önlenmesi ve iletim hatları iletkenleri ile yol arasındaki 8 metrelik düşey emniyet mesafesinin sağlanabilmesi için yol kotunun1,33 metreaşağı çekilmesine karar verilmesi talebiyle de Ankara 14. İdare Mahkemesinin 2008/494 esasında kayıtlı davanın açıldığı, ihlallerin giderilmesi için davalı idarece hiçbir girişimde bulunulmaması ve açılan davanın sonuçlanmasının uzun sürebileceği, bu arada can ve mal güvenliğinin tehlikede olması nedeniyle bahsi geçen enerji iletim hatlarının Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğine uygun hale getirilmesi için toplam 290.023,92 TL giderde bulunulduğu belirtilerek, söz konusu zararın faizi ile birlikte tazmini için idari yargı yerinde dava açılmıştır.
ANKARA 2. İDARE MAHKEMESİ; 25.02.2010 gün ve E:2008/2044, K:2010/246 sayı ile, uyuşmazlığın esasını davalı idarenin davacı şirkete ait elektrik iletim hattına yaptığı haksız müdahalenin oluşturduğu, bu sebeple uğranıldığı öne sürülen zararın da idari eylemden değil haksız fiilden kaynaklandığını belirterek, davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu kez aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.
GÖLBAŞI/ANKARA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 10.03.2011 gün ve E:2010/294, K:2011/149 sayı ile, bir kamu teşekkülü tarafından verilen karar üzerine, kamu yararına dayanılarak bir kamu tesisi yapılması sonucunda bir kimsenin uğradığı zararın idari karar ve idari eylem sonucunda meydana gelen zarar olduğunu, Anayasanın 125.maddesinde belirtildiği üzere idarenin her türlü eylem ve işlemi karşısında yargı yolunun açık olduğunu, idarenin kendi eylem ve işleminden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğunu, idareye karşı açılacak olan iptal ve tazminat davalarının idare mahkemelerinde öne sürülmesinin gerektiğini, bir kamu teşekkülünün görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırmasının idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plan ve projeler yapıp o plan ve projeler gereği işi görmesinin de kararın sonucu olan bir idari eylem olduğunu, bir idari işlem ve kararın uygulanmasında hizmet kusurunun olup olmadığı yönünü incelemenin idari yargının görevi olduğunu belirterek, davanın görev yönünden reddine karar vermiş olup, yapılan temyiz başvurusu üzerine, YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 23.01.2012 gün ve E:2012/243, K:2012/607 sayılı kararıyla hükmün onanmasına karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre,
Olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargının, adli yargı yerince de idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararları bulunmakta olup, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyaları da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Davacı vekili tarafından, TEİAŞ Genel Müdürlüğüne ait 380 kv Kayseri-Kapasitör-Gölbaşı Kuzey Enerji İletim Hattının 4685-4686 nolu direkleri arasında irtifak hakkını ihlal ederek hat altında can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde davalı idarece Gölbaşı-Örencik-Gerder-Taşçılar Sitesi yolunda yapılan dolgu neticesinde yol kotunun5 metreyükselmesi suretiyle yapılan haksız müdahalenin önlenmesi ve eski hale getirme, ayrıca yapılan dolgu neticesinde oluşan ve can ve mal emniyeti açısından tehlike meydana getiren 380 kv Kayseri-Kapasitör-Gölbaşı Güney Enerji İletim Hattının 5691 nolu direğinin C-D ayaklarındaki hafriyatın temizlenmesi, istinat duvarı çekilerek direğe yapılan müdahalenin önlenmesi talebiyle Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2008/753 esasında kayıtlı davanın, 154 kv Gölbaşı PTT Emirler 1-2 Enerji iletim hattının 11-12 nolu direkleri arasına isabet eden Gölbaşı-Örencik-Gerder-Taşçılar Sitesi yolunda can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde yapılan dolgu neticesi yol kotunun5 metreyükselmesi suretiyle yapılan haksız müdahalenin önlenmesi ve iletim hatları iletkenleri ile yol arasındaki 8 metrelik düşey emniyet mesafesinin sağlanabilmesi için yol kotunun1,33 metreaşağı çekilmesine karar verilmesi talebiyle de Ankara 14. İdare Mahkemesinin 2008/494 esasında kayıtlı davanın açıldığı, ihlallerin giderilmesi için davalı idarece hiçbir girişimde bulunulmaması ve açılan davanın sonuçlanmasının uzun sürebileceği, bu arada can ve mal güvenliğinin tehlikede olması nedeniyle bahsi geçen enerji iletim hatlarının Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğine uygun hale getirilmesi için toplam 290.023,92 TL giderde bulunulduğu belirtilerek, söz konusu zararın faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden;davanın temelini oluşturan olayların, davacı tarafından, davalı idarece, enerji iletim hattının bir kısım direkleri arasındaki irtifak hakkının ihlal edilerek hat altında can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde, yolda yapılan dolgu neticesinde yol kotunun yükselmesi suretiyle yapıldığı ifade edilen haksız müdahalenin önlenmesi ve eski hale getirme, ayrıca yapılan dolgu neticesinde oluştuğu ifade edilen ve can ve mal emniyeti açısından tehlike meydana getirdiği belirtilen enerji iletim hattının bir direğinin ayaklarındaki hafriyatın temizlenmesi, istinat duvarı çekilerek direğe yapılan müdahalenin önlenip eski hale getirilmesi istemiyle, ayrıca başka bir enerji iletim hattının bir kısım direkleri arasına isabet eden yolda can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde yapıldığı ifade edilen dolgu neticesinde yol kotunun yükselmesi suretiyle yapıldığı ifade edilen haksız müdahalenin önlenmesi ve iletim hatları iletkenleri ile yol arasındaki emniyet mesafesinin sağlanabilmesi için yol kotunun aşağı çekilmesine karar verilmesi istemiyle açılan davalara rağmen, davalı idarece bu ifade edilen ihlallerin giderilebilmesi için hiçbir girişimde bulunulmaması, bununla birlikte açılan davaların sonuçlanmasının uzun sürebileceği, bu arada can ve mal güvenliğinin tehlikede olması nedeniyle bahsi geçen enerji iletim hatlarının Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğine uygun hale getirilmesi için yapıldığı belirtilen 290.023,92 TL tutarındaki harcamadan kaynaklandığı, iş bu bedelin de faizi ile birlikte tazmini istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davacı Şirketin elektrik direkleri altına isabet eden taşınmazlarda 221(Amme Hükmi Şahısları Veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun) sayılı ve 2942 sayılı Kanun hükümleri uyarınca idari irtifak hakkı bulunmaktadır.İdari irtifak hakları idarenin kamu yararına özel mülkiyete ait taşınmazlar üzerinde tesis ettiği yükümlülüklerdir. Bu nedenle sözü edilen yerler, kamu emlaki niteliği taşımaktadır.2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 30. maddesinde kamu tüzel kişilerinin ve kurumlarının sahip oldukları taşınmaz mal, kaynak veya irtifak haklarının diğer bir kamu tüzel kişisi veya kurumu tarafından kamulaştırılamayacağı; taşınmaz mala, kaynak veya irtifak hakkına ihtiyacı olan idarenin ödeyeceği bedeli de belirtmek suretiyle mal sahibi idareye yazılı olarak başvuracağı, olumsuz yanıt aldığında konunun Danıştay İdari dairesince incelenerek kesin olarak karara bağlanacağı, bedelde anlaşmazlık doğduğu takdirde uyuşmazlığın 3533 sayılı Kanun hükümlerine gitmeksizin yetkili asliye hukuk mahkemesinde çözümleneceği belirtilmektedir.Davalı belediyenin, TEİAŞ’ın idari irtifak hakkına sahip olduğu alanda yol yapımına girişmeden önce bu maddede öngörülmüş bulunan ve bu uyuşmazlıkta idari nitelikte tek çözüm şekli olan başvuruyu yapmadan başka bir deyişle Kanunda öngörülen usul ve esaslara uygun şekilde tasarrufta bulunmadan, davacı kurumun ayni hakkına vaki müdahalesinin haksız fiil niteliğinde bir el atma olduğunun kabulü gerekmektedir. Hal böyle olunca, bu haksız ve kanunsuz el atmayı; “İdari İşlem” ya da “İdari Eylem” sayma olanağı yoktur. Bu müdahalenin, bir kamu hizmetinin ifası nedeniyle yapılmış olması; tarafların kamu kurumu olmaları, yapılan işe bir idari eylem niteliğini kazandırmaz.
6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve müteakip maddelerinde haksız fiilden doğan davalar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 683. maddesinde ise el atmanın önlenmesi davaları düzenlenmiştir. Bu tür davaların adli yargı düzeninde yer aldığı tartışmasızdır.Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri: a)İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b)İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.Bu durumda açılan davanın, idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak kurulmuş bir işleme karşı ya da bu nitelikteki işlem ve eyleminden doğan zararların tazminine yönelik olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1. maddesinde belirtilen dava türlerinden olmadığı anlaşıldığından, müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi), müdahaleyi oluşturan kısımların kal’i ile yıkıntıların kaldırılması temelinden kaynaklanan ve bunların doğal sonucu olan tazminat istemine ilişkin davanın adli yargı düzeninde yer alan bir dava türü olması nedenleriyle uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle,Gölbaşı/Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırıl- ması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Gölbaşı/Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10.03.2011 gün ve E:2010/294, K:2011/149 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
ESAS NO : 2012/231,KARAR NO: 2012/284,KARAR TR : 24.12.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İdarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar : 1- A.İ.Ş., 2- N.Ş.
Vekili : Av. A.D.
Davalı : Çankaya Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. A.D.
O L A Y : Davacılar vekili, dava dilekçesinde, müvekkillerinin, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi, 26359 Ada, 1 Parselde bulunan arsa vasıflı taşınmazın hisseleri oranında malikleri olduğunu, taşınmazın tapu kayıtlarında pazar alanında kaldığını, kamu eline geçmeden inşaat uygulaması yapılamayacağı yolunda ibarelerin yer aldığını, ayrıca taşınmazda uzun yıllardır fiili olarak semt pazarı kurulduğunu ve halen kamulaştırma kararı alınmadığını ileri sürerek, haksız ve kamulaştırmasız olarak el atıldığı ileri sürülen taşınmazın, güncel reel değerinin tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tazmini ve tapu kaydının iptali ile davalı adına tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı idare vekili, süresi içinde verdiği dilekçede taşınmazın imar planında açık pazar alanı olarak ayrıldığını ve imar planı doğrultusunda işlem tesis edildiğini, açılan davanın imar mevzuatı çerçevesinde idari yargı yerinde görülmesinin gerektiğini ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 3.5.2012 gün ve E:2012/40 sayı ile, davanın kamulaştırmasız el atma davası olduğu ve fiili el atmanın da bulunduğu gerekçesiyle davalı vekilinin yargı yolu itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı idare vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyası örneği Danıştay Başsavcısına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Davacı tarafından, dava dilekçesinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararında, fiili el atma olmadan da hukuki el atmanın kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirildiği ileri sürülmek suretiyle, imar planında okul alanı olarak ayrılan taşınmazının bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği; davalı idarenin yazı ve savunma dilekçelerinden de, anılan taşınmaz üzerine henüz yapılmış bir okul bulunmadığının anlaşıldığı, bu bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının, imar planında okul alanına ayrılması hadisesi sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı, dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku olmadığı ancak; bu sonuç ya da sonuçların, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planında taşınmazın pazar yeri olarak gösterilmesinden; bu planda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulamalarından; başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı, idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12 ve 13’üncü maddeleri uyarınca, idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmelerinin, anılan yasa hükümlerinin gereği olduğu, bu bakımdan; hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı’nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, “hukuki el atma” olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı, dolayısıyla; davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,” hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerektiği bu nedenle, 2247 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesi uyarınca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, uyuşmazlık konusu işlemde, taşınmazın imar planında pazar alanı olarak kullanıma tahsis edildiği, ancak dava tarihine kadar herhangi bir kamulaştırma işlemi ya da fiilen el atma bulunmadığı, davaya konu, idari eylem, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanmakta olup, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı hakkında olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın, imar planındaki düzenleme sonrası belediye yetkili organları tarafından alınmış bir karar ve eylem olmadan arsanın halkın kendiliğinden kullanımı nedeniyle imar amacına hizmet etmesi halinde fiili el atmadan değil hukuki el atmadan bahsedilebileceği nedeniyle, davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi, 26359 Ada, 1 Parselde bulunan taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle 10.000,00 TL’nin davalı idareden tahsili ve tapu kaydının iptali istemiyle açılmıştır.Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden, dava konusu taşınmazın Çankaya Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 8.2.2012 gün ve 3937 sayılı yazısıyla “Açık Pazar Yeri” olarak belirlendiği, söz konusu alanın KOP kesintilerinden oluştuğu; davacı vekilinin dava dilekçesinde ve Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davanın 3.5.2012 tarihli duruşmasında anılan taşınmaz üzerinde davalı idare tarafından, istimlak işlemlerine geçilmeksizin belediye hizmetlerinde kullanıldığının ileri sürüldüğü; davalı idarece savunma dilekçesinde ve duruşmada bu iddiaya karşı çıkılmadığı anlaşılmıştır.Belediyelerin 3194 sayılı imar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Buna karşılık, Belediyece, Kamulaştırma Kanunu’nda öngörülen usul ve yöntemlere uygun idari nitelikte uygulama işlemleri yapılmaksızın, dava konusu taşınmaza fiilen el atılarak pazar alanı olarak kullanılması karşısında, idarenin bu eyleminin kamulaştırmasız el atma niteliğini taşıdığı açıktır.
Öte yandan, İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men’i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.Nitekim, yukarıda belirtilen genel kabul doğrultusundaki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.2.1959 günlü E:1958/17, K:1959/15 sayılı kararının III. bölümünde, “İstimlaksiz el atma halinde amme teşekkülü İstimlak Kanununa uygun hareket etmeden ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Ve bu bakımdan dava Medeni Kanun hükümlerine giren mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır. Ve bu bakımdan adliye mahkemesinin vazifesi içindedir.” görüşüne yer verilmiştir.Bu durumda, idarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümü, adli yargı yerinin görevine girmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısının BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
ESAS NO : 2012/285,KARAR NO: 2012/296,KARAR TR : 24.12.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET :İmar planından kaynaklanan tazminat davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : A.Y.
Vekili : Av. S.M.S.
Davalı : Ankara İl Özel İdaresine izafeten Ankara Valiliği
Vekili : Av. D.O.İ.
O L A Y : Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, Yakacık Mahallesi, 44234 Ada, 1 Parselde kayıtlı taşınmazın hissedar olarak maliki olduğunu, sözkonusu taşınmazın imar planında okul alanı olarak ayrıldığını, taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte tahsili ve taşınmazın davalı adına tescili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı vekili süresi içinde verdiği dilekçede özetle, taşınmaza fiilen el atılmadığını, imar planına dayalı olarak açılan tazminat davalarının görüm ve çözüm yerinin idare mahkemeleri olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur.
ANKARA 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 17.5.2012 gün ve E:2011/548 sayı ile, Mahkemelerinin görevli olduğuna, karar vermiştir.
Davalı vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dosya örneği Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Davanın, mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı, dava dilekçesinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku olmadığı, ancak; bu sonuç ya sonuçların genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planından kaynaklandığı, bu planda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulamalarından; başka bir anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı, idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini talepleri ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 12 ve 13. maddeleri uyarınca idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmeleri, anılan Yasa hükümlerinin gereği olduğu, bu bakımdan hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi idari yargının görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, hukuki elatma olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı, dolayısıyla davanın taşınmazın bedeline tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde yer alan idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerektiği, bu nedenle 2247 sayılı Yasanın 10.maddesi uyarınca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, uyuşmazlık konusu işlemde, taşınmazın imar planında kamu hizmet alanı olarak kullanıma tahsis edildiği, ancak dava tarihine kadar herhangi bir kamulaştırma işlemi ya da fiilen el atma bulunmadığı, davaya konu, idari eylem, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanmakta olup, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde “davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden” olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:Dava, Davacıların hissedar olduğu taşınmaza, imar planında okul alanı olarak ayrılmak suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; işleyecek yasal faizi ile birlikte şimdilik 1.000,00 TL’nin davalı idareden tahsili, taşınmazın davalı lehine tapudan terkini istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.
a) Bölge planları; sosyo-ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.
b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.
Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.
İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
c) (Ek: 3/7/2005 – 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Olayda, imar planının uygulaması sonucu, uyuşmazlığa konu parselin imar planında okul alanında kaldığı, taşınmaza idarece fiilen el atılmadığı ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile bu tür yerlerin bedelinin ödeneceğine karar verildiği, kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanunu uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında yer alan davacının hissedar olduğu taşınmazın bedelinin tazminine ilişkin bulunduğu anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısım yönünden başvurusunun kabulü ile, Davalı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısım yönünden BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ, Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce REDDİNE İLİŞKİN KARARININ KALDIRILMASINA, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
ESAS NO : 2012/548,KARAR NO: 2012/444,KARAR TR : 24.12.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 6183 Sayılı Kanun uyarınca tesis edilen haciz işleminin iptali istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacılar : 1-M.T.Ö., 2-M.S.Ö.
Vekili : Av. A.S.
Davalı : Gelir İdaresi Başkanlığı Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı
Vekili : Av. M.K.-Hazine Avukatı
O L A Y : Davacı vekili; davacıların müşterek malik oldukları Kocaeli İli, Yuvacık Köyü, 109 ada, 1 parselde kayıtlı taşınmazda kiracı sıfatıyla faaliyet gösteren A. Özel Eğitim Kurumları AŞ.nin vergi borcu sebebiyle yapılan haciz işleminde, haczedilmesi mümkün olmayan malların haczedildiğinden bahisle haczin kaldırılması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 22.06.2010 gün, 22942 sayılı işlemin iptali istemiyle Kocaeli İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
KOCAELİ 1.İDARE MAHKEMESİ: 28.09.2010 gün ve E:2010/1053, K:2010/811 sayı ile,dava konusu işlemin, davacıların müşterek olarak malik oldukları taşınmazda kiracı sıfatıyla faaliyet gösteren A. Özel Eğitim Kurumları AŞ.nin vergi borcu sebebiyle yapılan haciz işleminin kaldırılmasına ilişkin istemin reddine dair olduğundan, uyuşmazlığın çözümünün Vergi Mahkemesi’nin görev alanına girdiğinden bahisle davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, aynı istemle Kocaeli Vergi Mahkemesi’nde dava açmıştır.
KOCAELİ 1.VERGİ MAHKEMESİ: 30.11.2010 gün ve E:2010/3802, K:2010/3424 sayı ile;olayda, davacıların taşınmazının ayrılmaz parçalarının, bu taşınmazda kiracı bulunan A. Özel Eğitim Kurumları AŞ.nin vergi borçları nedeniyle haczedildiğinin öğrenilmesi üzerine, davacı vekilince davalı idareye istihkak itirazında bulunulduğu, bu itirazın dava konusu işlemle reddi üzerine davanın açıldığı belirtilerek,davacının ileri sürdüğü hususların mülkiyet hakkına dayalı istihkak iddiasından ibaret olduğu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Kanununun 66.maddesi hükümlerine göre yapılacak başvuru ve itirazlar sonunda idare ile istihkak iddiasında bulunan arasında uyuşmazlık devam ediyorsa, ilgilinin iddiasını ispat için mahkemeye müracaat etmesi gerektiği hususunun madde metninde belirtildiği, bu maddede sözü edilen mahkemenin adli yargı yerlerini ifade ettiği, tamamen 66.maddede öngörülen usullere göre yapılacak itirazlar sonucunda adliye mahkemelerince çözümlenmesi gereken mülkiyete ilişkin uyuşmazlığın, idari yargı yerlerince incelenmesinin mümkün olmadığı belirtilerek davanın adli yargı organlarında açılması gerektiğinden bahisle davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.
KOCAELİ 2.İCRA HUKUK MAHKEMESİ : 17.03.2011 gün, E:2010/562, K:2011/137 sayı ile;Tepecik Vergi Dairesinin 30.04.2010 tarihli haciz tutanağı ile Kocaeli A. Özel Eğitim Kur. AŞ. Başiskelede bulunan işyerinde haciz yapılarak şikayete konu menkullere haciz konulduğu, ancak 6183 sayılı yasanın 66.maddesine göre hacze ilişkin başvuru ve itirazlara ilişkin inceleme yetkisinin icra hukuk mahkemesinin yetki ve görev alanına girmediğinden bahisle davanın görev yönünden reddine karar vermiş olup, yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 17.01.2011 gün, E:2011/13492, K:2010/640 sayı ile mahkeme kararının onanmasına karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı vekilinin, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi yolunda verdiği dilekçe üzerine dava dosyası mahkememize gönderilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idare mahkemesince vergi mahkemesinin, vergi mahkemesince de adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararları bulunmakta olup, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacıların taşınmazının ayrılmaz parçalarının, bu taşınmazda kiracı olarak bulunan A. Özel Eğitim Kurumları AŞ.nin vergi borçları nedeniyle haczedildiğinin öğrenilmesi üzerine, davacılar vekilince davalı idareye istihkak itirazında bulunulması ve bu itirazın reddi üzerine davacılar vekili tarafından söz konusu haczin kaldırılması istemiyle açılmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Amme Alacağının Cebren Tahsili” hakkındaki İkinci Kısmın Birinci Bölümü’nde yer alan 54-76. maddelerinde cebren tahsil ve takip esasları genel olarak düzenlenmiş olup, “Haciz” başlığını taşıyan 62. maddesinde, “Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.
(Ek fıkra: 16/7/2004-5228/12 md.) Maliye Bakanlığı amme alacaklarının takibinde haczolunacak malların tespiti amacıyla yapılacak mal varlığı araştırmasının şekli, alanı ve kapsamı ile araştırma yapılacak amme alacaklarının türü ve tutarını belirlemeye yetkilidir. Bu yetki alacaklı amme idaresi itibarıyla da kullanılabilir.Borçlu tarafından başkasının olduğu beyan veya üçüncü şahıs tarafından ihtiyaten haciz veya istihkak iddia edilmiş bulunan malların haczi en sonraya bırakılır.
Ancak haczolunan gayrimenkul artırmaya çıkarılmadan, borçlu, borcun itfasına yetecek menkul mal veya vadesi gelmiş sağlam alacak gösterirse gayrimenkul üzerinde haciz baki kalmak üzere gösterilen menkul veya alacak da haczolunur.
Şu kadar ki, bu suretle mahcuz kalan gayrimenkulün idare ve işletmesine ve hasılat ve menfaatlerine tahsil dairesi müdahale etmez.
Tahsil dairesi alacaklı amme idaresi ile borçlunun menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle mükelleftir”, ve 88. maddesinin birinci fıkrasında da, “Her türlü gayrimenkul malların, gemilerin haczi sicillerine işlenmek üzere haciz keyfiyetinin tapuya veya gemi sicillerinin tutulduğu daireye tebliğ edilmesi suretiyle yapılır(…)” hükmü yer almıştır.
Olayda, davacı ile davalı şirket arasında kira sözleşmesi olup, davalı şirketin Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı Tepecik Vergi Dairesi Müdürlüğüne olduğu belirtilen vergi borcu sebebiyle davacıya ait olan taşınmazda haciz işlemi yapılmış ve bir kısım eşyalar haczedilmiş, davacı tarafından da söz konusu haczin kaldırılması istemi ile dava açılmıştır.
Vergi Dairesince, 6183 sayılı Yasa’ya göre kamu alacağının(vergi borcunun) tahsili amacıyla kamu gücüne dayalı, resen ve tek yanlı olarak tesis edilen haciz işlemi, idari bir işlem niteliğini taşımakta olup, her iki yargı yerinde de haciz işlemine karşı dava açılmıştır.Bu durumda, haczin kaldırılması istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesi kapsamında görüm ve çözümünde idari yargının ve vergi mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varıldığından, Vergi Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi’nin 30.11.2010 gün ve E:2010/3802, K:2010/3424 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • —
ESAS NO : 2012/549,KARAR NO: 2012/445,KARAR TR : 24.12.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Kira sözleşmesinden kaynaklanan tazminat davası istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : H.C.
Vekili : Av. A.A.
Davalı : Karaburun Kaymakamlığı Mal Müdürlüğü
Vekili : Av. S.B. – Hazine Vekili
O L A Y : Davacı dilekçesinde özetle; İzmir İli, Karaburun İlçesi, Haseki Köyünde bulunan mülkiyeti hazineye ait olan 1250 parsel sayılı477.250 m2yüz ölçümündeki taşınmazın280.000 m2lik kısmını 02.10.2006 tarihinde davalı idareden ağaçlandırmak amacı ile 10 yıl süre ile kiraladığını, söz konusu kira sözleşmesinin 20.01.2012 tarihinde tek taraflı olarak feshedildiğini belirterek sözleşmenin feshine ilişkin işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı İdare vekili süresi içerisinde cevap dilekçesini sunmuş ve görev itirazında bulunmuştur.
İZMİR 4. İDARE MAHKEMESİ; 20.06.2012 tarih, E:2012/368 sayı ile özetle; mülkiyeti hazineye ait olup ağaçlandırılmak için davacıya kiralanan taşınmazın kira sözleşmesinin feshine ilişkin davalı idarenin işleminin iptali istemi ile açılan davada, söz konusu işlemin kamu gücüne dayalı olarak re’sen ve tek taraflı irade açıklaması sonucu tesis edilmiş olması sebebiyle uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına girdiğinden bahisle görev itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalı idare vekilinin, adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
YARGITAY BAŞSAVCISI; Davalı idarenin, 29.11.2010 tarihli Özel Ağaçlandırma Sahası Arazi İnceleme Tutanağı ile; kiralanan arazide dikilen zeytin ağaçlarının sözleşme şartlarına uygun şekilde bakılmaması kısmen kuruması ve arazinin yabani bitkilerle kaplanması nedeniyle, sözleşmeyi tek taraflı olarak iptal ettiğini, davaya konu olayda, davacı ile davalı idare arasında yapılan kira sözleşmesi uyarınca davacının hazine arazisinde ağaçlandırma faaliyeti yürüttüğünü, bu faaliyetin sözleşme hükümlerine göre yürütülmemesi nedeniyle, sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan sorunlar gerekçe gösterilerek iptal edildiğinin anlaşıldığını, arazinin kiralanmasından önceki idari işlemlerin denetiminin idari yargı yerince yapılmasının gerektiği ancak, tarafların serbest iradeleri ile kurulan sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan sorunların özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde görüm ve çözümünün gerektiğini, sözleşmenin, Uyuşmazlıkların Çözümü başlıklı 22.maddesinde de, sözleşmeden kaynaklanan sorunların çözümünde genel mahkemelerin yetkili olacağının belirtildiği ifade edilerek, davaya konu uyuşmazlıkta adli yargı yerinin görevli olduğunu ifade etmiş ve 2247 sayılı yasa’nın 10. ve 13. maddeleri uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 24.12.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı tarafından İzmir İli, Karaburun İlçesi, Haseki Köyünde bulunan 1250 parsel sayılı477.250 m2yüz ölçümlü arazi içerisinde yer alan280.000 m2miktarındaki taşınmaz zeytin ağacı dikilmek suretiyle ağaçlandırılmak üzere, davalı idareden yıllık 575,00 TL kira bedeli ile Karaburun Noterliğinin 19.12.2006 tarihli onaylı kira sözleşmesi ile kiralanmış ve 02.10.2006 tarihinde davacıya teslim edilmiştir. Teslim tarihinden sonra davalı idare tarafından 20.01.2012 tarih, 102 sayılı işlem ile, kira sözleşmesinde yer alan şartlara uyulmaması nedeniyle, sözleşmenin tek taraflı iptali yoluna gidilmiş, davacı tarafından, bu işlemin iptali istemi ile idari yargı yerinde dava açmıştır.
Davacı ile davalı idare arasında yapılan kira sözleşmesinin 3. maddesinde kira süresinin 10 yıl olduğu, kiranın sözleşmenin imzalandığı tarihten başladığı, taşınmazın Çevre vwe Orman Bakanlığınca onaylanan ağaçlandırma projesine uygun olarak ağaçlandırıldığı takdirde, sürenin10’ar yıllık dilimler halinde, projesinde belirtilen süre kadar uzatılabileceği, 5.maddesinde kiralanan alan sınırları içerisinde Çevre ve Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğünce onaylanan ön etüt raporu/uygulama projesi ve rapordaki/projedeki teknik esaslar doğrultusunda ağaçlandırmanın yapılacağı belirtilmiş olup, 14. maddede kira sözleşmesinin feshini gerektiren haller sayılmış, 22.maddede ise uyuşmazlıkların çözüm yerinin taşınmazın bulunduğu yer icra daireleri ve mahkemeleri olduğu ifade edilmiştir.Dosyanın incelenmesinden, Hazine adına kayıtlı olan taşınmazın, davacı H.C.’a ağaçlandırma sahası olarak kullanmak üzere 10 yıllığına kiraya verildiği ve 02.10.2006 tarihinde teslim edildiği, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü Denetim Komisyonunun 17.02.2009 tarihli denetimi sonucunda düzenlenen Arazi İnceleme Tutanağında belirtilen eksiklerin giderilmesi için davacıya tebliğ yapıldığı, bu tebliğden sonra ise 20.01.2012 tarihinde sözleşmenin 17.01.2012 tarihinden itibaren feshedildiğine dair tebliğ yapıldığı, davacı tarafından bu fesih işleminin iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.Dolayısıyla hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazın kiracısı olan davacı ile davalı idare arasında düzenlenmiş bulunan kira sözleşmesi yoluyla Borçlar Kanununda ifadesini bulan kiracı-kiralayan ilişkisinin kurulduğu anlaşılmıştır
Yukarıda belirtildiği üzere ve olayda idarece kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilmiş bir işlem veya alacağın idari usullerle (kamu alacağının tahsili hakkındaki 6183 sayılı A.A.T.U.H.K. gibi) tahsil edilmesi söz konusu olmayıp, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin uygulanmasından doğan davanın, özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının, İdare Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 20.06.2012 tarih, E:2012/368 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 24.12.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
8 Şubat 2013 gün ve 28553 Resmi Gazete’de yayınlanan Tebliğ’le;
1-AĞIR VE TEHLİKELİ İŞLER YÖNETMELİĞİNİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA DAİR YÖNETMELİK,
10 Şubat 2013 gün ve 28555 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Tebliğ’lerle;
1-5510 SAYILI KANUNUN 4 ÜNCÜ MADDESİNİN BİRİNCİ FIKRASININ (a) VE (b)BENDİ KAPSAMINDA SİGORTALI OLANLAR İLE HAK SAHİPLERİNİN TAHSİS İŞLEMLERİNE İLİŞKİN TEBLİĞİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ
2-5510 SAYILI KANUNUN 4 ÜNCÜ MADDESİNİN BİRİNCİ FIKRASININ (a) VE (b) BENDİ KAPSAMINDA SİGORTALI OLANLAR İLE BUNLARIN HAK SAHİBİ ÇOCUKLARININ MALULİYET İŞLEMLERİ HAKKINDA TEBLİĞİNYÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ
3-GENEL SAĞLIK SİGORTASI KAPSAMINDA UYGULANAN “MEDULA”SİSTEMİ HAKKINDA TEBLİĞ (SERİ NO: 1)’İN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ
4-İŞVERENLER TARAFINDAN AYLIK PRİM VE HİZMET BELGESİNİN İNTERNET ORTAMINDA SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNA GÖNDERİLMESİNE (E-BİLDİRGE UYGULAMASI)
İLİŞKİN TEBLİĞİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA DAİR TEBLİĞ
5-KAMU İDARELERİNDE ÇALIŞANLAR İLE BUNLARIN BAKMAKLA YÜKÜMLÜ OLDUĞU KİŞİLERİN TESCİLİNE İLİŞKİN TEBLİĞ (SERİ NO: 2)’İN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA
İLİŞKİN TEBLİĞ YAYINLANDI.
BELEDİYELERİMİZİN DİKKATİNE!!!!
1- 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun Yasak işler başlıklı 24.maddesine 6111 sayılı Kanunun 194.maddesiyle eklenen hüküm uyarınca ;
“(Ek fıkra: 13/2/2011-6111/194 md.) 1136 sayılı Avukatlık Kanununda avukatlık büroları ve hukuk büroları ile ilgili düzenleme yapılıncaya kadar meskenlerdeki avukatlık ve hukuk büroları faaliyetlerine devam ederler. Bu süre, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıldır. Bu hüküm 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda ilgili düzenleme yapılıncaya kadar meslek mensupları tarafından açılan bürolar hakkında da uygulanır.
Bu karar yöneticinin veya kat maliklerinden birinin istemi üzerine bütün bağımsız bölümlerin kat mülkiyeti kütüğündeki sahifelerine şerh verilir.”
1136 ve 3568 sayılı kanunlarda yeni bir düzenleme yapılmadığı taktirde,634 sayılı Kanuna eklenen bu düzenleme uyarınca 24 Şubat 2013 tarihinden itibaren meskenlerde avukatlık ve hukuk büroları ile Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik büroları açılamayacaktır.
2- 666 sayılı KHK ve 161 Seri Nolu Tebliğ uyarınca vekalet durumlarında ek ödemenin nasıl yapılacağı konusunda yaşanan tereddütler üzerine bir açıklama.
666 sayılı KHK, 3 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. KHK’nın uygulamasını gösteren 161 Seri Nolu Tebliğ ise 2 Ocak 2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Bu tebliğde, hangi vekalet durumlarında ek ödemenin artacağı, hangilerinde ek ödemenin artmayacağı net olarak açıklanmıştır.
Hangi vekalet türünde, ek ödeme farkı alınabilecektir?
– Kurumlarınca bir kadroya kurum içinden veya kurum dışından vekalet ettirilenlere,
– vekaletin 657 sayılı Kanunun 86 ncı maddesine istinaden yapılmış ve bu hususun onayda belirtilmiş olması,
– vekalet görevinin Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek karar ile atama yapılması gereken kadrolar için ilgili bakan, diğer kadrolar için asili atamaya yetkili amir tarafından verilmesi,
– vekalet eden personelin asaleten atanmada aranan tüm şartları (asaleten atanmada sınav şartı aranılan kadrolar için bu sınavlara girebilme hakkının elde edilmiş olması dahil) taşıması kaydıyla,vekalet ettikleri kadro için öngörülen ek ödemenin asli kadroları için öngörülen ek ödemeden fazla olması halinde, aradaki fark, vekalet görevine başlanıldığı tarihten itibaren ve bu görev fiilen yapıldığı sürece ödenecektir.
Dolu kadroya vekalet halinde, ek ödeme farkı alınamayacaktır.
Ancak mehil müddeti, yıllık izin, mazeret izni, hastalık ve refakat izni, geçici görev, vekalet, görevden uzaklaştırma, hizmet içi eğitim, seminer ve kurs nedenleriyle görevlerinden ayrılanlara vekalet edenler ile ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasında öngörülen tüm şartları bir arada taşımadıkları için tedviren görevlendirildikleri kabul edilecek olanlara ek ödeme farkı ödenmeyecektir.
Örneklemek gerekirse;
Örnek 1- Şef kadrosunda bulunan ve 1 inci dereceden aylık alan bir memurun boş şube müdürü kadrosuna vekaleten atanması halinde ilgiliye vekalet nedeniyle yapılacak ek ödeme farkı aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır.
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (T) sayılı cetvelde, 1 inci dereceden aylık alan şef için %115 ve şube müdürü için %170 oranında ek ödeme yapılması öngörülmüştür.
Ek Ödeme Oranı (%) | Brüt Ek Ödeme (TL) | Damga Vergisi (TL) | Net Tutar (TL) | |
Şef (Asli kadro) | 115 | 9500×0,06446×1,15 = 704,23 | 704,23×0,0066 = 4,65 | 699,58 |
Şube müdürü ( Vekalet edilen kadro) | 170 | 9500×0,06446×1,70 = 1.041,03 | 1.041,03×0,0066 = 6,87 | 1.034,16 |
Fark ödemesi | Vekalet edilen kadro ek ödeme tutarı – Asli kadro ek ödeme tutan 1.034,16 – 699,58 | 334,58 |
Buna göre ilgili personele, asli kadrosu için hesaplanan 699,58 TL net ek ödemeye ilave olarak ayrıca vekaleten atandığı şube müdürü kadrosu için 334,58 TL net ek ödeme farkı, vekalet görevinin fiilen yapılmasını müteakip ödenecektir. Ancak, vekalet nedeniyle bu ödemenin yapılabilmesi için vekalet eden personelin, yukarıda yer verilen şartları taşıması gerekmektedir.
3-Belediyelerdeki Daire başkanı ve üstü personele yapılan ödemelere ilişkin 161 sayılı TEBLİĞ’DEKİ açıklamalar. …..
Maliye Bakanlığınca yayımlanan 161 seri nolu tebliğde yer alan bir açıklama, tartışılan bir konuya açıklık getirmiştir. Belediye ve üniversitelerdeki üst düzey personel (Daire başkanı ve üstü) ile kariyer meslek mensupları, unvanları, II ve III sayılı cetvelde sayılmış olsalar dahi, 375 sayılı KHK’NIN ek 10. madde hükmü kapsamında bulunmadığından, II ve III sayılı cetvellerde yer alan ödemelerden yararlanamayacaktır.
161 seri nolu Devlet Memurları Kanunu Tebliğinin ilgili bölümü:
a) Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi İdari Teşkilatı, Başbakanlık ve bakanlıklar ile bunların bağlı ve ilgili kuruluşları, sosyal güvenlik kurumlan, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Üniversitelerarası Kurul Genel Sekreterliği ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının;
– Merkez teşkilatlarında bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı Cetvelde yer alan unvanlı kadrolarda bulunanlardan,
– Taşra teşkilatlarına ait kadrolarda bulunup, kadro unvanları ekli (II) sayılı Cetvelde yer alanlardan,
– Merkez teşkilatlarında; Dışişleri Meslek Memuru ve Konsolosluk ve İhtisas Memurları, özel yarışma sınavı sonucunda mesleğe yardımcı veya stajyer olarak alınıp belirli süreli yetiştirme döneminden sonra özel bir yeterlik sınavı sonunda uzman, müfettiş, denetçi, kontrolör, aktüer ve stenograf unvanlı kadrolara atananlar (mevzuatı uyarınca söz konusu kadrolara atananlar dahil) ve bunların yardımcı ve stajyerleri ile iç denetçilerden ekli (III) sayılı Cetvelde yer alan unvanlı kadrolarda yer alanlardan,aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre almakta olanlara (aşağıda kapsam dışında olduğu belirtilen memurlar hariç) ek 10 uncu madde uyarınca ekli (II) ve (III) sayılı Cetvellerde belirlenmiş olan göstergeler üzerinden ücret ve tazminat ödemesi yapılacaktır.
b) Söz konusu ücret ve tazminatlardan yararlanacakların belirlenmesinde, ek 10 uncu madde hükümleri ile ekli (II) ve (III) sayılı Cetvellerin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Kadro unvanları (II) ve (III) sayılı Cetvellerde yer almakla birlikte kadrolarının bulunduğu kamu kurum ve kuruluşları ek 10 uncu madde kapsamında olmayanların belirtilen ücret ve tazminatlardan yararlanma imkanı bulunmamaktadır. Örneğin, mahalli idareler ve bunların bağlı kuruluşları, yükseköğretim kurumları ve yargı kuruluşları ek 10 uncu madde kapsamında yer almadığından, bu idarelere ait kadrolarda bulunan memurlara, (II) ve (III) sayılı Cetvellerde öngörülen ücret ve tazminat ödenmeyecektir.