• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

Danıştay 5. Daire,E. 2008/1919,K. 2010/3768,T. 31.05.2010

Ara21
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Danıştay 5. Daire,E. 2008/1919,K. 2010/3768,T. 31.05.2010

ÖZET : Davacının geçici görevlendirilmesine ilişkin işlemde görevlendirmenin “yolluksuz” yapıldığı ibaresinin yer aldığı ve davacıya tebliğ edildiği anlaşılan bu işlemin yolluksuz kısmına karşı davacının 2577 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca süresinde dava açmaması ve anılan Kanun’un 11. maddesinde yer alan yasal süre içinde de davalı idareye bu yönde bir başvuruda bulunmamış olması karşısında; açılan dava süresinde olmadığı gibi, 2007 yılında yapılan başvurunun sona ermiş olan dava açma süresine etkisi olmayacağı da açıktır.

Davacı, geçici görevlendirilmesine ilişkin 14.3.2006 günlü işlemden dolayı yolluk ödenmesi istemiyle 19.2.2007 tarihinde yaptığı başvurunun reddine ilişkin 30.3.2007 günlü, 1570 sayılı işlemin iptali ve söz konusu yolluğun yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır. İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 29.11.2007 günlü, E:2007/852, K:2007/1747 sayılı kararıyla; geçici olarak görevlendirilen davacıya 6245 sayılı Harcırah Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca geçici görev yolluğu ödenmesi gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiş, söz konusu yolluğun yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmiştir. Davalı idare, davanın süresinde açılmadığını, esas yönünden ise dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. Yolluk ödenmesine ( hak kazanılmasına ) neden olan işlemin hukuki sebebi genellikle atama, nakil veya geçici görevlendirme işlemlerinden biri olmakla birlikte, yolluğun ödenmesi konusunda idari dava konusu olabilecek bir uyuşmazlığın doğması, yolluk konusunda bir işlemin tesis edilmiş olması koşuluna bağlıdır. Yolluk konusundaki işlem ise ya yolluğa hak kazandıran atama, nakil veya geçici görevlendirme işlemiyle birlikte, atama nakil veya görevlendirmenin “yolluklu veya yolluksuz” olduğunun işlemde belirtilmesi suretiyle tesis edilebilir, ya da yolluğa hak kazandığı iddiasında olan kişinin yolluk talebiyle başvurusu üzerine tesis edilebilir. Doğal olarak sözü edilen asıl işlemle birlikte tesis edilmiş bir yolluk işleminin varlığı halinde, yani yolluklu veya yolluksuz ibaresinin işlemde yer alması halinde dava açma süresi, yolluksuz ibaresi yer alan işlemin tebliğ tarihine göre; yolluk konusunda asıl işlemde ödenip ödenmeyeceği hususunda bir ibare konulmamış ya da ayrı bir işlem kurulmamış olması halinde dava açma süresi, 2577 sayılı Kanun’un 10. maddesinde öngörüldüğü gibi ilgili tarafından yöneltilecek bir başvuru üzerine oluşacak açık veya zımni bir ret işlemine göre hesaplanacaktır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7/1. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu hükmü getirilmiş; 10. maddesinde, “İlgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde konusuna göre Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri”; 11. maddesinde de, “İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı” hükmüne yer verilmiştir.

Buna göre;

1- Asıl işlemde ( atama, nakil ya da geçici görevlendirme işlemlerinden herhangi birinde ), bu işlemin “yolluksuz” olarak kurulduğu yolunda bir ibare yer almışsa, asıl işlemde yer alan yolluksuz ibaresinin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı yolluğun kendisine ödenmesine hükmedilmesi istemiyle asıl işlemin tebliğ edildiği tarihi izleyen günden itibaren ilgili 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde öngörülen süre içerisinde doğrudan dava açabileceği gibi; anılan Kanun’un 11. maddesinin tanıdığı olanak nedeniyle idareye başvurarak, bu başvurunun reddi üzerine de dava açabilir. Bu durumda, dava açma süresi anılan Kanun’un 7. ve 11. madde hükümlerine göre belirlenecektir.

2- Asıl işlemde ( atama, nakil ya da geçici görevlendirme işlemlerinden herhangi birinde ) “yolluksuz” ibaresi yok ise; ilgilinin, bu işlemden doğan yolluğunun tarafına ödenmesi için yaptığı başvuru 2577 sayılı Kanun’un 10. maddesi kapsamında olup, bu başvuru üzerine kurulacak işlemin iptali istemiyle açılacak davanın süresinin de alınan Kanun’ un 10. maddesi hükmüne göre belirlenmesi gerekmektedir.

Davacının geçici görevlendirilmesine ilişkin 14.3.2006 günlü işlemde görevlendirmenin “yolluksuz” yapıldığı ibaresinin yer aldığı ve 17.3.2006 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşılan bu işlemin yolluksuz kısmına karşı davacının 2577 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca süresinde dava açmaması ve anılan Kanun’un 11. maddesinde yer alan yasal süre içinde de davalı idareye bu yönde bir başvuruda bulunmamış olması karşısında; 16.5.2007 tarihinde açılan dava süresinde olmadığı gibi, 2007 yılında yapılan başvurunun sona ermiş olan dava açma süresine etkisi olmayacağı da açıktır. Bu durumda; 2577 sayılı Kanun’un 7. ve 11. maddesi uyarınca süresinde açılmayan davanın süre aşımı yönünden reddi gerekirken, İdare Mahkemesi’nce işin esasına girilerek karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, İzmir 4. İdare Mahkemesi’nce verilen 29.11.2007 günlü, E:2007/852, K:2007/1747 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 31.05.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

 

Yazıldı Yargı Kararları

Yargıtay Kararı Zamanaşımı

Ara17
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Lütfen tıklayınız…. Yargıtay Kararı Zamanaşımı

Yazıldı Yargı Kararları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,E. 2009/12-563,K. 2009/600,T. 30.12.2009

Ara17
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,E. 2009/12-563,K. 2009/600,T. 30.12.2009

ÖZÜ : Tebliğ memurunun; belediye tüzel kişiliğini “Belediye Başkanı”nın temsil edeceğini gözeterek, adli işlem niteliği taşıyan takip işleminde ödeme emri tebligatını, öncelikle bizzat Belediye Başkanına, onun herhangi bir nedenle tebliği alacak durumda olmaması durumunda da usulüne uygun şekilde yetkili kılınan Hukuk İşleri Müdürü yada belediye avukatlarından birine yapması; şayet bunlar yoksa veya tebligatı alamayacak durumda iseler bu durumu tebliğ evrakına şerh ederek o yerde hazır bulunan tebliğe yetkili memur ve müstahdemlerinden birine o da yoksa herhangi bir memur veya müstahdeme yapması; tebligat evrakında da sırasıyla tebliğe yetkili kişilerin durumunu ve onlara tebliğ edilememe nedenini şerh etmesi gerekirken, hiçbir açıklamaya yer vermeden doğrudan genel evrak memuruna tebligat yapması açıklanan yasal düzenlemelere ve yargı karalarına aykırı olup usulsüzdür.

DAVA : Taraflar arasındaki şikayet davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 4.İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin usulsüz tebligat yönünden reddine dair verilen 16.04.2008 gün ve 2008/61-246 sayılı kararın incelenmesi şikayetçi/borçlu vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 03.11.2008 gün ve 2008/15827-19046 sayılı ilamı ile; ( … Alacaklı vekili borçlu belediye aleyhine 15.08.2002 tarihli sözleşme gereği kesin hakediş bakiye bedelinin tahsili talebiyle genel haciz yoluyla icra takibine geçmiştir. Adı geçen kurumun adına çıkartılan ödeme emrinin “gösterilen adreste işyeri adına elemanı Dinçer Mehmetçik’e 11.01.2008 tarihinde tebliğ edildiği” görülmektedir. 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. maddesi ile ilgili Tebligat Tüzüğü’nün 17/2 ve 18/1 maddelerine göre tebliğ işlemi tüzel kişinin salahiyetli mümessiline yapılması zorunludur. Tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları taktirde tebliğ, hükmi şahsın o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Düzenlemesine yer verilmiştir. 1580 Sayılı Belediye Kanununun 100. maddesine göre Belediyeyi Belediye Başkanı temsi eder. O halde ödeme emri yukarıda açıklandığı üzere bizzat belediye başkanına tebliğ edilmesi gerekir. Yapılan tebliğ işleminde tebliğ memurunca belediye başkanının veya ondan sonraki yetkili kişinin belediyede olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu haliyle yapılan bu tebliğ işlemi usulsüzdür. Mahkemece Tebligat Kanunun 32. maddesi uyarınca şikâyetçi borçlu belediyenin şikayeti kabul edilerek ödeme emri tebliğ tarihinin tebligattan haberdar olduklarını öne sürdükleri 28.01.2008 tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile bu yöne ilişkin istemin reddi isabetsizdir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir. Borçlu belediye başkanlığı, aleyhine başlatılan ilamsız icra takibinde ödeme emrinin yetkililerin orada bulunup bulunmadığı araştırılmadan belediyenin evrak memuruna tebliğ edildiğinden bu tebliğin usulsüz olduğunu ve ayrıca bu usulsüz tebligatla kesinleşen icra takibinde gönderilen haciz ihbarnameleri ile kamuya tahsis edilmiş banka hesapları üzerine haksız haciz gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki şikayeti yapmış; mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı belediye başkanlığına ait Vakıflar Bankası ve Halk Bankası Hal Şubesi Müdürlüğüne ait hesaplar üzerindeki haczin kaldırılmasına, davacının tebligatla ilgili şikayetininse reddine karar verilmiştir. Hükmü şikayetçi/borçlu belediye vekili reddedilen ( tebliğin usulsüzlüğüne ilişkin ) talepleri yönünden temyiz etmiş; karşı taraf temyiz etmediğinden kararın haczin kaldırılmasına ilişkin kısmı kesinleşmiştir. Özel Dairece, başlık bölümüne aynen alınan nedenlerle tebliğin usulsüzlüğüne işaretle karar bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını şikayetçi/belediye temyize getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: şikayetçi/borçlu belediye başkanlığı adına çıkarılan ödeme emrinin, tebliğe yetkili kişilere tebligatın yapılamama nedenleri tebliğ belgesinde gösterilmeksizin, doğrudan genel evrak memuru imzasına tebliğ edilmiş olmasının usule uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle tüzel kişilere yapılacak tebligata ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır: 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun:

“Hükmi Şahıslara Ve Ticarethanelere Tebligat” başlıklı 12. maddesinde:

“Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır.

Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.”

“Hükmi Şahısların Memur Ve Müstahdemlerine Tebligat” başlıklı 13. maddesinde:

“Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mûtat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.”

Hükümleri yer almaktadır.

 

Yine, Tebligat Tüzüğü’nün:

“Hükmi Şahıslara Ve Ticarethanelere Tebligat” başlıklı 17. maddesinde;

“Hükmi şahıslara tebliğ salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine yapılır.

Vekaletlerin ve bunların teşkilatının, mülhak ve hususi bütçeli idarelerle belediyelerin, köylerin ve hususi kanunlarına müsteniden kurulmuş olan teşekküllerle, şirketlerin ve cemiyetlerin salahiyetli oldukları mümessilleri tabi kanunlara ve statülerine göre tayin edilir.

Hükmi ve hakiki şahsa ait bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticarethanenin o muamelede salahiyetli ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.”

“Hükmi Şahısların Memur Ve Müstahdemlerine Tebligat” başlıklı 18. maddesinde:

“Yukarıdaki Madde mucibince tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, hükmi şahsın o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.

Şu kadar ki, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, hükmi şahsın yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tebligatın muhatabı olan hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle tavzif edilmiş bir şahıs olması lazımdır.

Bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edildiği takdirde tebligat, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.”

Düzenlemelerine yer verilmiştir.

 

Görülmektedir ki, hükümlerine yukarıda aynen yer verilen Tebligat Kanunu’nun 12. ve 13. ve Tebligat Tüzüğü’nün 17. ve 18. maddelerinde tüzel kişilere tebligatın yapılma usulü açıklanmış; tebligatın, bunların tabi oldukları kanunlara ve statülerine göre belirlenecek yetkili temsilcilerine, eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine, yapılacağı öngörülmüştür. Eğer, tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gereğine de işaret edilmiştir. Hemen burada, aleyhine takip yapılan ve ödeme emri tebliğ edilen “Belediye Başkanlığı” olmakla, Tebligat Tüzüğü’nün 17/2 maddesi gereğince, onun adına tebliğe yetkili kimselerin kimler olduğunun, tabi oldukları kanunlara ve statülerine göre belirlenmesine yönelik olarak 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun ilgili hükümleri de değerlendirilmelidir.

5393 Sayılı Belediyeler Kanunu’nun:

“Belediye Başkanı” başlıklı 37. maddesinde:

“Belediye başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Belediye başkanı, ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilir.

Belediye başkanı, görevinin devamı süresince siyasi partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde bulunamaz.”

“Belediye Başkanının Görev Ve Yetkileri” başlıklı 38. maddesinin ( a ) ve ( c ) bentlerinde,

“Belediye başkanının görev ve yetkileri şunlardır:

a ) Belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve menfaatlerini korumak.

c ) Belediyeyi Devlet dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde temsil etmek veya vekil tayin etmek.”

“Yetki Devri” başlıklı 42. maddesinde:

“Belediye başkanı, görev ve yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde, yöneticilik sıfatı bulunan belediye görevlilerine devredebilir.” Denilmektedir.

 

Açıklanan bu yasal düzenlemeler ortaya koymaktadır ki, belediye tüzel kişiliğini temsil ile yetkili kişi “Belediye Başkanı” dır ve görev ile yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde ancak “yöneticilik sıfatı bulunan” belediye görevlilerine devredebilir. Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, yargı mercileri önündeki temsilin ne şekilde olacağı ve bunun yapılacak tebliğle ilişkisidir. Gerek gerçek kişiler gerek tüzel kişiler yargı mercileri önünde ya bizzat ya da Avukatlık Kanunu hükümleri de gözetilerek avukat sıfatı taşıyan vekilleri vasıtasıyla işlem yapabilirler. Nitekim, konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.09.2006 gün ve 2006/12-561-535 sayılı kararında; takibe itiraz eden kişinin “Belediye Başkanı” olmayıp, onun yetkilendirdiği müdür konumundaki kişi olduğu durumda, takibe itiraz eden kişinin avukat ( Belediye vekili ) olmadığı, “Belediye Başkanı”nı temsil yetkisi bulunmadığından adı geçen tarafından icra müdürlüğüne yapılan itirazın geçersiz olduğu kabul edilmiş ve bu kararda takip işleminin Avukatlık Kanunun 35. maddesi uyarınca adli işlem niteliğini taşımakla bu vekilin baroda yazılı avukat olması gerektiği, “Belediye Başkanı”nın bu yetkisini herhangi bir sözleşme veya yönetmelik ile bu sıfatı taşımayan kişilere devredemeyeceği, gerekçesine yer verilmiştir.Takibe itirazın bizzat “Belediye Başkanı” veya “onun vekil tayin ettiği avukat sıfatını taşıyan kişi” tarafından yapılması gereği göz önüne alındığında, itiraz süresinin başlangıcına esas alınan ödeme emri tebliği de büyük önem taşımaktadır. Hemen belirtmelidir ki, tebligat ile ilgili yasa ve tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler nedeniyle bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Tüzüğü’nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanunun ve Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır. Diğer taraftan, tıpkı yargılamada olduğu gibi, icra takibinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak, tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesi ile olanaklıdır. Zira, takip borçlusunun hangi icra dairesinde aleyhine takip bulunduğunu, hakkındaki taleplerin nelerden ibaret olduğunu bilmesi ve varsa itirazlarını zamanında ve doğru merciiye yöneltebilmesi Tebligat Kanunu’nda ve Tüzüğü’nde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir. Dolayısıyla, davetiyenin ve tebliğ bilgilerini içeren zarfın, takipteki önemi büyüktür. Anılan yasal düzenlemeler ve içtihatlar karşısında, tebligatı yapan memurun, öncelikle 5393 Sayılı Belediyeler .Kanunu’nun 37. ve 38/c maddeleri gereğince belediye tüzel kişiliğinin yetkili temsilcisi olan Belediye Başkanına, olmadığı takdirde usulüne uygun şekilde yetkili kılınan Hukuk İşleri Müdürü yada belediye avukatlarından birine ödeme emrini tebliğ etmesi, bunlar yoksa veya tebligatı alamayacak durumda iseler bu durumu tebliğ evrakına şerh ederek hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine tebligatı yapması, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin belediyenin teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tebligatın muhatabı olan hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle görevlendirilmiş kimse olması gereğini göz önüne alması ve bunların da bulunmadığı halde ancak o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme tebligatı yapması gerekir. Daha da önemlisi, tebliğ memuru, tebligatı yetkili temsilciye yapmama ve sıralı kişilere yapma nedenlerini de açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazmalıdır. Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 20.09.2006 gün ve 2006/12-561 esas-2006/535 karar; 04.04.2007 gün ve 2007/12-200 esas-2007/187 karar sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Somut olayda; alacaklı şirket tarafından borçlu/şikayetçi Yıldırım Belediye Başkanlığı aleyhine 10.01.2008 tarihinde ilamsız takibe girişilerek, toplam 672.910,03 YTL tutarındaki alacağın tahsili istenmiştir. Borçlu, “Belediye Başkanlığı” adına çıkarılan ödeme emri “gösterilen adreste işyeri adına elemanı Dinçer Mehmetçik imzasına tebliğ edildi” kaydıyla 11.01.2008 tarihinde tebliğ edilmiştir. Tebligat parçasında başkaca herhangi bir açıklamaya yer verilmediği gibi belediye başkanının veya ondan sonraki yetkili kişinin belediyede olup olmadığının araştırılıp araştırılmadığı ve nedenleri de şerh edilmemiştir. Oysa, yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere, tebliğ memurunun; belediye tüzel kişiliğini “Belediye Başkanı”nın temsil edeceğini gözeterek, adli işlem niteliği taşıyan takip işleminde ödeme emri tebligatını, öncelikle bizzat Belediye Başkanına, onun herhangi bir nedenle tebliği alacak durumda olmaması durumunda da usulüne uygun şekilde yetkili kılınan Hukuk İşleri Müdürü yada belediye avukatlarından birine yapması; şayet bunlar yoksa veya tebligatı alamayacak durumda iseler bu durumu tebliğ evrakına şerh ederek o yerde hazır bulunan tebliğe yetkili memur ve müstahdemlerinden birine o da yoksa herhangi bir memur veya müstahdeme yapması; tebligat evrakında da sırasıyla tebliğe yetkili kişilerin durumunu ve onlara tebliğ edilememe nedenini şerh etmesi gerekirken, hiçbir açıklamaya yer vermeden doğrudan genel evrak memuruna tebligat yapması açıklanan yasal düzenlemelere ve yargı karalarına aykırı olup usulsüzdür.

Usule aykırı tebliğin hükmü ise 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 32.maddesinde düzenlenmiş; tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatap tebliğe muttali olmuş ise geçerli sayılıp, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiştir. O halde, aynı hususlara işaret eden Özel Daire kararına uyularak, şikâyetçi borçlu belediyenin ödeme emrinin tebliğinin usulsüz olduğuna yönelik şikayetinin kabulü ile tebliğ tarihinin tebligattan haberdar olunduğu ileri sürülen “28.01.2008” olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilerek şikayetin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Şikayetçi/borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.NUN 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.12.2009 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

 

 

Yazıldı Yargı Kararları

Afet Kanunu Uygulama Yönetmeliği

Ara17
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUNUN UYGULAMA YÖNETMELİĞİ

(15 Aralık 2012gün ve 28498 sayılı R.G.)

 

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Amaç ve kapsam

MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca, riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usûl ve esasları belirlemektir.

Dayanak

MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 6306 sayılı Kanunun 3 üncü, 6 ncı ve 8 inci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar ve kısaltmalar

MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;

a) Bakanlık: Çevre ve Şehircilik Bakanlığını,

b) İdare: Belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeleri, bu sınırlar dışında il özel idarelerini, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerini, Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi hâlinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyelerini,

c) İlgili kurum: Uygulama alanında dönüşüm projesi gerçekleştirecek olan Bakanlığı, İdareyi ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığını,

ç) Kanun: 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunu,

d) Müdürlük: Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü olan illerde bu Müdürlüğü, diğer illerde ise Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünü,

e) Rezerv yapı alanı: Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenen alanları,

f) Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı,

g) Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı veya yapıları,

ğ) Taşınmaz: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 704 üncü maddesi uyarınca taşınmaz mülkiyeti kapsamına giren arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümleri,

h) TOKİ: Toplu Konut İdaresi Başkanlığını,

ı) Uygulama alanı: Bakanlar Kurulu kararıyla kararlaştırılan riskli alan ile Bakanlıkça belirlenen rezerv yapı alanını ve riskli yapının veya yapıların bulunduğu alanı,

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

Rezerv Yapı Alanı ile Riskli Alanın Tespiti

Rezerv yapı alanının tespiti

MADDE 4 – (1) Rezerv yapı alanı;

a) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı hâlihazır haritasını,

b) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

c) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

ihtiva eden dosyaya istinaden, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.

(2) Rezerv yapı alanı:

a) Bakanlıkça resen belirlenebilir.

b) TOKİ veya İdare, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan rezerv yapı alanı belirlenmesi talebinde bulunabilir.

c) Gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan rezerv yapı alanı belirlenmesi talebinde bulunabilir. Gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince rezerv yapı alanı belirlenmesi talebinde bulunulabilmesi için; bu talebin, talebe konu taşınmazların maliklerinin tamamının muvafakati ile yapılması ve bu taşınmazların yüzölçümlerinin yüzde yirmibeşinin mülkiyetinin, geliri dönüşüm projeleri özel hesabına gelir olarak kaydedilmek üzere, Bakanlığın uygun gördüğü, bağlı veya ilgili kuruluşuna veyahutta İdareye veya TOKİ’ye devrine muvafakat edilmesi gerekir.

(3) Maliye Bakanlığı rezerv yapı alanına ilişkin görüşünü otuz gün içinde bildirir.

Riskli alanın tespiti

MADDE 5 – (1) Riskli alan;

a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,

ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.

(2) TOKİ veya İdare, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan riskli alan tespit talebinde bulunabilir. Bakanlıkça yapılacak inceleme neticesinde, uygun görülen talepler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak, teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.

(3) Riskli alan belirlenmesi için bu alanda taşınmaz maliki olan gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri, birinci fıkrada belirtilen bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosya ile birlikte Bakanlık veya İdareden riskli alan tespit talebinde bulunabilir. İdareye yapılacak talepler Bakanlığa iletilir. Bakanlıkça yapılacak inceleme neticesinde uygun görülen talepler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak, teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.

(4) Bir alanın riskli alan olarak tespit edilebilmesi için alanın büyüklüğünün asgarî 15.000 m2 olması gerekir. Ancak, Bakanlıkça uygulama bütünlüğü bakımından gerekli görülmesi halinde, parsel veya parsellerin büyüklüğüne bakılmaksızın ve 15.000 m2 şartı aranmaksızın riskli alan tespiti yapılabilir.

(5) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı riskli alana ilişkin görüşünü on beş gün içerisinde bildirir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Riskli Yapıların Tespiti, İtirazların Değerlendirilmesi ve Yıkım İşlemleri

Riskli yapıların tespitinde görev alacak kurum ve kuruluşlar

MADDE 6 – (1) Riskli yapılar, Bakanlıkça veya İdarece veyahutta Bakanlıkça lisanslandırılacak, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler; sermayesinin en az yüzde kırkı kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan şirketler; depremden korunma, deprem zararlarının azaltılması ve deprem mühendisliğinin gelişmesine katkıda bulunmak gibi konularda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları; 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanuna göre Bakanlıktan izin belgesi almış yapı denetimi kuruluşları ve laboratuar kuruluşları ile mimarlık ve mühendislik hizmetleri veren ve 27/1/1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu uyarınca büro tescilini yaptırmış kurum ve kuruluşlarca tespit edilir.

(2) Riskli yapı tespit raporunun hazırlanmasında görev alacak mühendislerin, ilgili meslek odalarına üyeliklerinin devam ediyor olması, mesleklerinde fiilen en az beş yıl çalışmış olmaları ve bu hususları belgelendirmeleri gerekir. Lisans başvurusunda bu belgelerden başka herhangi bir belge istenmez.

(3) Lisans başvurusunda Bakanlığa sunulan belgelerin gerçeğe aykırı olduğunun tespit edilmesi, riskli yapı tespitinin gerçeğe aykırı olarak yapıldığının anlaşılması ve 7 nci maddenin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı davranılması hallerinde; tespite konu lisanslı kurum ve kuruluşların lisansı Bakanlıkça iptal edilir.

(4) Bakanlık, riskli yapı tespitine ilişkin faaliyetleri denetleme yetkisine sahiptir.

(5) Lisanslı kurum ve kuruluşlarda riskli yapı tespitinde görev alacak mühendislerin, Bakanlıkça açılacak eğitim programlarına katılmaları zorunludur.

(6) Lisans belgesi; A-4 formatında birinci sınıf hamur kâğıt üzerine, EK-1’deki şekil ve muhtevada düzenlenir.

(7) Riskli yapıya ve lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlara ilişkin iş ve işlemler Bakanlıkça elektronik yazılım sistemi ile de takip edilebilir. Lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlara yapılacak bildirimler ve tebligatlar elektronik ortamda da yapılabilir.

Riskli yapıların tespiti ve itiraz

MADDE 7 – (1) Riskli yapılar, 6/3/2007 tarihli ve 26454 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre tespit edilir.

(2) Riskli yapıların tespiti;

a) Öncelikle yapı malikleri veya kanunî temsilcileri tarafından, masrafları kendilerine ait olmak üzere yaptırılır. Maliklerce yapılacak riskli yapı tespiti talebi, tapu belgesinin ve kimlik belgesinin fotokopisi ile yapılır.

b) Bakanlıkça, süre verilerek maliklerden veya kanunî temsilcilerinden istenebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir.

(3) İtiraz üzerine yeniden rapor tanzim edilmesi gereken haller ve raporun gerçeğe aykırı düzenlendiğinin tespit edilmesi halleri hariç olmak üzere, her yapı için sadece bir adet riskli yapı tespiti raporu düzenlenebilir. Lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlar riskli yapı tespit talebi üzerine, o yapı hakkında daha önce riskli yapı tespit raporu düzenlenip düzenlenmediğini elektronik yazılım sistemi üzerinden kontrol eder.

(4) Riskli yapı tespitine ilişkin raporların bir örneği, tespit tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde, tespiti yapan İdarece veya lisanslandırılmış kurum veya kuruluşça, tespite konu yapının bulunduğu ildeki Müdürlüğe gönderilir. Müdürlükçe, raporların birinci fıkrada belirtilen esaslara uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği incelenir ve herhangi bir eksiklik veya yanlışlık tespit edilmesi halinde bu raporlar gerekli düzeltmeler yapılmak üzere raporu düzenleyen kurum veya kuruluşa iade edilir. Yapılan incelemede raporlarda herhangi bir eksiklik ve yanlışlığın bulunmadığının tespit edilmesi halinde, riskli yapılar, Müdürlükçe en geç on iş günü içinde, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, ilgili tapu müdürlüğüne bildirir ve bu konuda Bakanlığa bilgi verir.

(5) İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe itiraz edilebileceği, aksi takdirde tebligat tarihinden itibaren İdarece altmış günden az olmamak üzere belirlenen süre içinde yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine tebliğ edilir ve yapılan bu tebligat Müdürlüğe bildirilir.

(6) Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir.

(7) Riskli yapının bulunduğu ilde itirazı değerlendirecek teknik heyetin teşkil edilmemiş olması halinde, itiraz dilekçeleri ile itiraz edilen tespite ilişkin raporlar, riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlükçe, o il için yetkilendirilmiş teknik heyetin bulunduğu ildeki Müdürlüğe gönderilir.

(8) Riskli yapı tespitinin, itiraz üzerine değişmesi halinde, durum aynı şekilde ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir.

Riskli yapıların yıktırılması

MADDE 8 – (1) Riskli yapı olarak tapu kütüğüne kaydedilen taşınmazların maliklerine, altmış günden az olmamak üzere süre verilerek riskli yapıların yıktırılması istenilir.

(2) Riskli yapıların birinci fıkra uyarınca verilen süre içinde maliklerince yıktırılıp yıktırılmadığı, Müdürlükçe mahallinde kontrol edilir ve riskli yapı, malik tarafından yıktırılmamış ise, yapının idarî makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve otuz günden az olmak üzere ek süre verilerek tebligatta bulunulur.

(3) Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca verilen süreler içinde riskli yapıların maliklerince yıktırılmaması halinde, riskli yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri; yıktırma masrafı öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır.

(4) Birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarda belirtilen usullere göre süresinde yıktırılmadığı tespit edilen riskli yapıların yıktırılması, Bakanlıkça yazılı olarak İdareye bildirilir. Buna rağmen yıktırılmadığı tespit edilen yapılar, Bakanlıkça yıkılır veya yıktırılır.

(5) Uygulamanın gerektirmesi hâlinde Bakanlık, yukarıdaki fıkralarda belirtilen tahliye ve yıktırma iş ve işlemlerini bizzat da yapabilir.

(6) Bakanlık veya İdare tarafından yapılan yıktırmanın masrafları, ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu müdürlüğü, yıkılan binanın paydaşlarının müteselsil sorumlu olmalarını sağlamak üzere tapu kaydındaki arsa payları üzerine masraf tutarında müşterek ipotek belirtmesinde bulunarak Bakanlığa veya İdareye ve binanın aynî ve şahsî hak sahiplerine bilgi verir.

Teknik heyetlerin teşkili

MADDE 9 – (1) Riskli yapı tespitlerine karşı yapılacak itirazları değerlendirmek üzere, ihtiyaca göre Bakanlıkça gerekli görülen yerlerde yeteri kadar teknik heyet teşkil edilir.

(2) Teşkil olunacak her bir teknik heyet için; yüksek öğretim kurumlarından ilgili meslek alanlarında, 28/1/1982 tarihli ve 17588 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliği uyarınca en az yardımcı doçentlik kadrosuna atanmış öğretim üyeleri arasından, üniversite rektörlerince belirlenecek dört adet asıl ve dört adet yedek üyenin bilgileri talep olunur.

(3) Öğretim üyelerine ilişkin bilgiler, talep tarihinden itibaren en geç on beş gün içerisinde Bakanlığa bildirilir.

(4) Teknik heyet, üniversitelerden bildirilen dört üye ile en az ikisi inşaat mühendisi olmak üzere, Bakanlık teşkilâtında görev yapan üç üyenin iştiraki ile yedekleri ile birlikte yedi üyeli olarak teşkil edilir.

(5) Bakanlıkça her yıl Ocak ayında teknik heyet üyelikleri yenilenir. Yeni üyeler görevlendirilinceye kadar mevcut üyeler görevine devam eder. Görev süresi dolan üye tekrar görevlendirilebilir.

Teknik heyetin çalışma usul ve esasları

MADDE 10 – (1) Teknik heyetin ilk toplantısında üyeler aralarından birini başkan olarak seçer.

(2) Teknik heyetin idarî ve teknik hizmetleri, teknik heyetin bulunduğu ildeki Müdürlükçe yürütülür. Teknik heyetin gündemi Müdürlükçe hazırlanır.

(3) Teknik heyet, görüşülecek dosya sayısı ve olağanüstü durumları da göz önüne alarak, ayda en az bir defa toplanır. Müdürlük, gerekli gördüğünde teknik heyeti olağanüstü toplantıya davet edebilir. Toplantının yeri, günü ve saati ile gündemindeki konular, Müdürlükçe en az yedi gün önceden üyelere bildirilir.

(4) Teknik heyet, en az beş üyenin iştiraki ile toplanır ve toplantıya katılan üyelerin çoğunluğu ile karar alır; oyların eşitliği hâlinde, Başkanın taraf olduğu görüş çoğunlukta sayılır.

(5) Teknik heyet tarafından gerek görülmesi hâlinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlardan uzmanlar, oy hakları olmaksızın görüşleri alınmak üzere toplantılara davet edilebilir.

(6) Gündemdeki konu kendisi veya üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile ilgili bulunan veyahut gündemdeki konu ile herhangi bir şekilde menfaat münasebeti bulunan üye, teknik heyet toplantısına katılamaz ve oy kullanamaz.

(7) Teknik heyet toplantısı sonunda alınan kararlar, dayanakları ve ilmî gerekçeleri belirtilerek yazılır, başkan ve üyelerce imzalanır. Kararlar Bakanlığa, tespiti yapan veya yaptıran İdareye ve itiraz edene bildirilir.

(8) Hangi sebepten dolayı olursa olsun, yıllık izin, hastalık ve mazeret izinleri sebebiyle bulunamama hâlleri hariç olmak üzere, bir yıl içinde dört veya üst üste iki toplantıya iştirak etmeyen teknik heyet üyesinin üyeliği kendiliğinden sona erer.

(9) Teknik heyet üyeleri, üyelikleri süresince yaptıkları görev ile ilgili olarak hiçbir menfaat sağlayamazlar. Aksine davrandığı tespit edilenlerin üyeliği Bakanlıkça sona erdirilir.

Huzur hakkı, yolluk ve gündelik ödenmesi

MADDE 11 – (1) Teknik heyetlerin üniversiteler tarafından görevlendirilen üyelerine, Kanunun 8 inci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen esaslar çerçevesinde huzur hakkı ödenir.

(2) Teknik heyet üyelerinin toplantılar ve incelemeler için yapacakları seyahatlerin yolluk ve yevmiyeleri, 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre ödenir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Değer Tespiti ve Uygulama Alanında Hak Sahipliği

Taşınmazların değerinin tespiti

MADDE 12 – (1) İlgili kurum, uygulama alanındaki taşınmazların sınırını, yüzölçümünü ve cinsini gösteren kamulaştırma haritasını veya krokiyi yapar veya yaptırır ve bu taşınmazların maliklerini ve bunların adreslerini tespit eder veya ettirir.

(2) Taşınmazın değeri; ilgili kurum bünyesinden en az üç kişiden teşkil olunacak kıymet takdir komisyonları marifetiyle veya hizmet satın alınmak suretiyle tespit edilir.

(3) Taşınmazın değeri; taşınmaz değerleme konusunda uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan bilgi alınarak ve mahallin emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilerden de faydalanılarak, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11 inci maddesindeki esaslara göre tespit edilir.

Uygulama alanındaki taşınmaz maliklerinin hakları ve tapuya tescil işlemleri

MADDE 13 – (1) Yapılacak konut ve işyerlerinin niteliği ve büyüklüğü ilgili kurumca belirlenmek kaydıyla, uygulama alanındaki taşınmaz maliklerine öncelikle uygulama alanında yapılacak olan konut ve işyerlerinden verilmek üzere bunlarla sözleşme akdedilir.

(2) Uygulama alanındaki taşınmazın 12 nci maddeye göre tespit edilen bedeli, malike verilecek konut veya işyerinin inşaat maliyet bedelinden düşülür. Bu şekilde yapılacak hesaplama neticesinde taşınmaz malikinin;

a) İlgili kurumdan, alacağı olur ise, bu alacağa konu meblâğ; taraflar arasında yapılacak anlaşmaya istinaden, nakdi olarak veya ilgili kurumun, kamu hizmetine tahsis edilmemiş olan taşınmazlarından verilerek ya da imar hakkının başka bir alana aktarılması suretiyle ödenebilir.

b) İlgili kuruma borçlu olması halinde, bu borca konu meblâğ; taşınmaz malikince taksit ile ödenebilir. Taksit ile ödemenin esasları proje bazında ilgili kurumca belirlenir.

c) Birden fazla konut veya işyeri alma hakkının olması halinde, birden fazla konut veya işyeri verilmek üzere sözleşme yapılabilir. Böyle bir durumda, taşınmaz malikinin ilgili kuruma borçlanması hâlinde ödemeler, verilecek konut veya işyerinin tespitine yönelik olarak gerçekleştirilecek noter kurası sonrası, ilgili kurumca belirlenecek takvime göre peşin olarak yapılır.

(3) İlgili kurumca verilecek konut veya işyerinin inşaat maliyet bedeli; uygulama alanında gerçekleştirilecek yapım ihaleleri sonrası gerçekleşen, ihale bedeli, arsa edinim bedeli, proje giderleri, yıkım ve nakliye giderleri, taşınmaz değerinin tespiti masrafları, zemin iyileştirme giderleri ve müşavirlik giderleri gibi giderler dikkate alınarak hesaplanır.

(4) Taşınmaz maliklerinden kendisine işyeri verileceklere müstakil işyeri yerine işyeri hissesi de verilebilir.

(5) İlgili kurum, uygulama alanındaki taşınmaz maliklerini yapılacak anlaşmalar çerçevesinde proje ortağı yapmak suretiyle, kat veya hasılât karşılığı inşaat yapabilir veya yaptırabilir.

(6) Bakanlık, Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında Bakanlar Kurulu kararıyla veya Maliye Bakanlığınca Bakanlığa tahsis edilerek tasarrufuna bırakılan taşınmazlar da dâhil olmak üzere, uygulama alanında bulunan bütün taşınmazlar üzerinde her tür harita, plan, proje, arazi ve arsa düzenleme işlemleri ile toplulaştırma yapmaya; bu alanlarda bulunan taşınmazları satın almaya, ön alım hakkını kullanmaya, bağımsız bölümler de dâhil olmak üzere taşınmazları trampaya, taşınmaz mülkiyetini veya imar haklarını başka bir alana aktarmaya; aynı alanlara ilişkin taşınmaz mülkiyetini anlaşma sağlanmak kaydı ile menkul değere dönüştürmeye; kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat veya hasılat karşılığı usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye; 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundaki esaslara göre paylaştırmaya, payları ayırmaya veya birleştirmeye ve Türk Medeni Kanunu uyarınca sınırlı ayni hak tesis etmeye yetkilidir.

(7) Bakanlık; Kanundan kaynaklanan ve altıncı fıkrada belirtilen yetkilerini, Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında Bakanlığa tahsis edilen taşınmazlar bakımından Maliye Bakanlığının izin ve onayına tabi olmadan kullanabilir.

(8) Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında Bakanlığa tahsis edilen taşınmazlar üzerinde Kanun kapsamındaki uygulamalara bağlı olarak meydana gelen yeni taşınmazların kendileri ile anlaşma sağlanan gerçek kişiler veya mirasçıları ile tüzel kişiler adına tapuya tescil edilmesi, Bakanlığın isteği üzerine, Maliye Bakanlığınca yapılır. Bu taşınmazlar ile ilgili olarak tapuda işlem yapılmasını gerektiren diğer hallerde de, Bakanlığın isteği üzerine, Maliye Bakanlığınca tapuda işlem tesis edilir.

Kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olanlara konut ve işyeri verilmesi

MADDE 14 –(1) Uygulama alanındaki taşınmazların ve uygulama alanı dışındaki riskli yapıların maliklerine konut veya işyeri verilmesinden sonra, arta kalan konut veya işyerlerinin bulunması hâlinde, belirtilen yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak, en az bir yıldır ikamet edenler veya işyeri işletenler ile Kanun uyarınca taşınmazları kamulaştırılanlara bu konut veya işyerlerinden verilmek üzere sözleşme yapılabilir.

(2) Kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi veyahut taşınmazları kamulaştırılanlardan konut veya işyeri talebinde bulunanların sayısının artan konut ve işyeri sayısından fazla olması hâlinde, konut veya işyeri verilecekler noter huzurunda gerçekleştirilecek kura işlemi ile belirlenir.

Riskli yapıların bulunduğu parseller ile riskli alanlar hakkında uygulanacak hükümler

MADDE 15 – (1) Riskli alanlarda ve riskli yapılarda Kanun kapsamında öncelikle maliklerce uygulama yapılması esastır. Kanun kapsamında yapılacak bu uygulamalara ilişkin iş ve işlemlerde ilgili kurum maliklere yardımcı olmakla yükümlüdür.

(2) Riskli yapılarda, Kanunun 6 ncımaddesinin birinci fıkrası uyarınca, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine esas karar alınmak üzere, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinin üçte birinin istemi üzerine, noter vasıtası ile yapılacak tebligat ile kat malikleri kurulu toplantıya çağrılır.

a) Bu toplantıda yürütülecek uygulamalar konusunda bütün maliklerce oybirliği ile anlaşma sağlanamaması halinde, öncelikle riskli yapının değeri, Sermaye Piyasası Kuruluna kayıtlı olarak faaliyet gösteren lisanslı değerleme kuruluşlarına tespit ettirilir ve bu değer gözetilerek oybirliği ile anlaşmaya çalışılır.

b) (a) bendinde belirtilen usule göre oybirliği ile anlaşma sağlanamaması durumunda, yapılacak uygulamaya sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karar tutanağa bağlanır ve toplantıda bulunan bütün kat maliklerince imzalanır. En az üçte iki çoğunluk ile alınan karar, karara katılmayanlara ve kat malikleri kurulu toplantısına iştirak etmeyenlere noter vasıtasıyla tebliğ edilir ve bu tebliğde, onbeş gün içinde bu kararın kabul edilmemesi halinde bağımsız bölümlerine ilişkin arsa paylarının, Bakanlıkça tesbit edilecek rayiç değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılacağı, bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu payların, rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edileceği bildirilir.

(3) En az üçte iki çoğunluk ile alınacak karara katılmayan maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa paylarının rayiç değeri; ikinci fıkranın (a) bendi uyarınca tespit edilen riskli yapının değerine göre belirlenir.

(4) En az üçte iki çoğunluk ile alınacak kararlar ve anlaşma şartları Müdürlüğe bildirilir. Anlaşmaya katılmayan maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları; ikinci fıkranın (a) bendi uyarınca tespit edilen veya Bakanlıkça tespit ettirilen arsa payı değeri üzerinden anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir.

(5) Bu durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılır. Malik ile yapılan anlaşmanın şartlarının tapu kütüğünde belirtilmesi de dahil tapu tesciline ilişkin işlemler Müdürlük vasıtasıyla gerçekleştirilir.

(6) Bakanlıkça uygun görülmesi hâlinde, Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca, arsa payları satın alınanlar ile 14 üncü madde hükümleri çerçevesinde konut veya işyeri sözleşmesi yapılabilir.

(7) Bir parselde birden fazla riskli yapı bulunması halinde her bir yapı için ayrı ayrı rapor düzenlenerek Bakanlığın onayına istinaden uygulama işlemi yapılır.

(8) Üzerindeki yapıların tamamı riskli yapı olarak tespit edilmiş olan bir veya tevhidi mümkün olan birden fazla parsel birlikte değerlendirilerek, yürütülecek uygulamaya sahip oldukları hisseleri oranında proje paydaşlarının en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir.

(9) Riskli alanlarda;

a) Malikler tarafından yürütülecek uygulamalarda parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hâsılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine,

b) Üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlarda ilgili kurum tarafından yürütülecek uygulamalarda uygulanacak projeye,

sahip oldukları hisseleri oranında proje paydaşlarının en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir.

(10) Riskli alanda veya riskli yapıların bulunduğu parselde risksiz yapı bulunması halinde, bu yapı uygulama dışı tutulabilir. Bu durumda binanın bulunduğu alan ifraz edilebilir. İfraz imkânı yok ise maliklerin anlaşması halinde binanın hâlihazır durumu korunabilir.

BEŞİNCİ BÖLÜM

Yapılacak Yardımlar ve Tahliye

Kira yardımı ve diğer yardımlar

MADDE 16 – (1) Anlaşma ile tahliye edilen uygulama alanındaki yapılar ile uygulama alanı dışındaki riskli yapıların maliklerine tahliye tarihinden itibaren konut ve işyerlerinin teslim tarihine veya ilgili kurumca belirlenecek tarihe kadar, mümkün olması hâlinde geçici konut veya işyeri tahsisi, mümkün olmaması hâlinde ise, Bakanlıkça kararlaştırılacak aylık kira yardımı yapılabilir. Kira yardımı aylık 600 Türk Lirasını, yardım süresi ise, 18 ay’ı geçemez. Aylık kira bedeli, her yıl Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan Tüketici Fiyatları Endeksi oranında güncellenir.

(2) Yapılacak kira yardımının ilk beş aya kadar olan kısmı, taşınma masrafları da dikkate alınarak peşin olarak ödenebilir.

(3) Birinci fıkrada belirtilen yapılarda kiracı veya sınırlı aynî hak sahibi olarak ikamet edenlere veya işyeri işletenlere, Bakanlıkça belirlenecek oranda defaten kira yardımı yapılabilir.

(4) Kira yardımı başvuruları;

a) Uygulama alanında, riskli alan veya rezerv alanı belirlenmesine ilişkin karar ve tapu belgesine istinaden ilgili kuruma,

b) Uygulama alanı dışındaki riskli yapılarda, riskli yapı tespitine ilişkin rapor ve tapu belgesine istinaden Müdürlüğe,

yapılır.

(5) Dönüşüm Projeleri Özel Hesabından yapılacak kira yardımları;

a) Uygulama alanında kira yardımı talebinin uygulamayı yapan İdare veya TOKİ’ce uygun görülmesi ve onaylanmak üzere Bakanlığa gönderilmesi üzerine, ilgililerine ödenmek üzere İdare veya TOKİ’nin hesabına,

b) Uygulama alanı dışındaki riskli yapılarda kira yardımı talebinin Müdürlükçe uygun görülmesi ve onaylanmak üzere Bakanlığa gönderilmesi üzerine, doğrudan riskli yapı maliklerinin hesap numaralarına,

yapılır.

(6) Kanun kapsamında kredi kullanacak gerçek veya tüzel kişilerin bankalardan kullanacağı kredilere; Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenen oranlarda Dönüşüm Projeleri Özel Hesabından karşılanmak üzere faiz desteği verilebilir.

(7) Dönüşüm Projeleri Özel Hesabından aynı kişiye hem kira yardımı ve hem de faiz desteği yapılamaz. Kira yardımından faydalananlar faiz desteğinden, faiz desteğinden faydalananlar ise kira yardımından faydalanamaz.

Tahliye

MADDE 17 – (1) İlgili kurum ile anlaşma yapan taşınmaz malikleri, ilgili kurumca belirlenecek takvime göre on beş gün içinde var ise su, elektrik, telefon ve doğalgaz benzeri hizmet ve emlak vergisi gibi vergi borçlarını ödeyerek yapıyı boş olarak teslim eder.

ALTINCI BÖLÜM

Planlama

Planlama süreci

MADDE 18 – (1) Uygulama alanına yönelik olarak yapılacak planlarda alanın özelliğine göre; Afet risklerinin azaltılması, fiziksel çevrenin iyileştirilmesi, korunması ve geliştirilmesi, sosyal ve ekonomik gelişmenin sağlanması, enerji verimliliği ve iklim duyarlılığı ile yaşam kalitesinin artırılması esastır.

(2) Bakanlık;

a) Riskli alan ve rezerv yapı alanı ile riskli yapıların bulunduğu taşınmazlara ilişkin her tür ve ölçekteki planı resen yapmaya, yaptırmaya ve onaylamaya,

b) Riskli alan ve rezerv yapı alanındaki uygulamalarda faydalanılmak üzere; özel kanunlar ile öngörülen alanlara ilişkin olanlar da dâhil, her tür ve ölçekteki planlama işlemlerine esas teşkil edecek standartları belirlemeye ve gerek görülmesi hâlinde bu standartları plan kararları ile tayin etmeye veya özel standartlar ihtiva eden planlar yapmaya, onaylamaya ve kent tasarımları hazırlamaya,

yetkilidir.

(3) Büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki ilçe belediyelerince hazırlanan imar planı teklifleri hakkında ilgili büyükşehir belediyesinin görüşü alınır. Büyükşehir belediyesinin onbeşgün içinde görüş vermemesi halinde, uygun görüş verilmiş sayılır.

(4) İdarece veya ilgililerince kentsel tasarım projesi ile birlikte hazırlanan plan teklifleri; planlama alanı ve yakın çevresinin meri planları ve mevcut durumu gösterir bilgi ve belgeler, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri ile birlikte Bakanlığa iletilir. Bakanlıkça uygun görülen plan teklifleri, aynen veya değiştirilerek onaylanır.

(5) Uygulama alanında, 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile 16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun kapsamında kalan alanlardan bulunması hâlinde, alanın sit statüsü de gözetilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.

(6) Bu madde kapsamındaki uygulamaların zaruri kılması hâlinde, bu uygulamaların gerektirdiği iş ve işlemler hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin hükümleri uygulanır.

Planların değerlendirilmesi

MADDE 19 – (1) Bakanlık, uygulama alanın özelliğine, planın ölçeğine ve ihtiyaç analizine göre kendisine sunulan planda bulunması gereken esasları ve yapılacak tespit, araştırma ve inceleme konularını belirler. Bunlara göre sunulan plan kararlarını değerlendirir. Bakanlık, plan onaylarken, planlama esaslarını ve yapılan analiz ve kararlar ile birlikte planın kent bütününe ve çevresine etkisini ve uyumunu, ulaşım sistemi ile bütünleşmesini, sosyal ve teknik altyapı alanlarının sağlanmasını ve kentsel doku ve yaşanabilirlik hususlarını da dikkate alır.

YEDİNCİ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler

Yürürlükten kaldırılan yönetmelik

MADDE 20 – (1) 4/8/2012 tarihli ve 28374 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş hükmü

GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce Bakanlığa iletilmiş ve fakat henüz Bakanlar Kuruluna teklif olarak sunulmamış olan riskli alan olarak ilân etme talebi işlemleri ile rezerv yapı alanı olarak belirleme işlemleri, bu Yönetmelik hükümlerine göre tamamlanır.

Yürürlük

MADDE 21 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Çevre ve Şehircilik Bakanı yürütür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI (17 Aralık2012 gün ve 28494 sayılı R.G.)

Ara11
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin
 

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 (17 Aralık2012 gün ve 28494 sayılı R.G.)

 

Esas Sayısı         : 2012/22,Karar Sayısı: 2012/133,Karar Günü   : 27.9.2012

 

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi

 

İTİRAZIN KONUSU : 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan “…kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” ibaresinin, Anayasa’nın 129. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir

 

I- OLAY

İdari yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne ilişkin kararın, davalı vekili tarafından temyizi üzerine itiraz konusu ibarenin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, iptali için başvurmuştur.

 

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“Anamur Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/598 esas, 2011/141 karar sayılı dava dosyasında görülüp sonuçlanan davada; davacı, Anamur Belediye Başkanlığı Hesap İşleri Müdürlüğü görevini yürütürken, bu görevinden alınarak bir alt derecede bulunan Hal Müdürlüğü görevine atandığını, bu atama işleminin Mersin 1. İdare Mahkemesi’nce yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesine rağmen, belediye başkanı olan davalının bu kararı uygulamadığını iddia ederek manevi tazminat istemiştir. Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dava, idari yargı kararının uygulanmaması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı kamu görevlisi olan davalıdan tazminat istemiştir. 06/01/1982 tarihli, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesine göre, “Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabilir.” Bu yasal düzenlemeye göre davacının davasını kamu görevlisine yöneltme hakkı vardır. Ne var ki, 18/10/1982 tarihli Anayasa’nın 129/5. maddesine göre, “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”Bu düzenleme dikkate alındığında memurlar ve diğer kamu görevlileri aleyhine, yetkilerini kullanmalarından kaynaklanan zararlar nedeniyle tazminat davası açılamaz. Anayasada bunun istisnası da düzenlenmemiştir. Nitekim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 06/06/1990 tarihli, 3657 sayılı Yasa ile değişik 13/1. maddesinde, 11/11/1983 tarihli, 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nun 28/4. maddesinde, 3222 sayılı ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 06/06/1985 tarihli Yasa ile değişik 5. maddesinde, Anayasa’nın anılan maddesine uygun hükümler getirilmiştir.Yukarıda açıklanan Anayasa hükmü dikkate alındığında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken verdikleri zararlar nedeniyle tazminat davası idareye karşı açılması gerekir. Memur ve kamu görevlileri aleyhine tazminat davası açılamaz. Davaya konu olayımızda uygulanması gereken 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesine göre ise mahkeme kararını yerine getirmeyen kamu görevlisine dava açılabileceği belirtilmektedir. Şu durumda bu düzenleme Anayasa’nın 129/5. maddesine aykırıdır.Anayasa’nın geçici 15. maddesi gereğince 2577 sayılı Kanunu’nun 28/4. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemiyordu. Ancak Anayasa’nın geçici 15. maddesi 07/05/2010 tarihli, 5982 sayılı Kanun’un 24. maddesi gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında, eldeki Anamur Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1598 esas, 2011/141 karar sayılı dosyanın temyiz incelemesi aşamasında, dava konusu olayda uygulanması gereken 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesinde belirtilen “kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir” cümlesinin Anayasa’nın 129/5. maddesine aykırı olduğu Dairemizce resen gözetilerek anılan Yasada belirtilen cümlenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak gerekmiştir.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun itiraz konusu ibareyi de içeren 28. maddesi şöyledir:

“Kararların sonuçları:

Madde 28- 1. (Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.

2. (Değişik: 2/7/2012 – 6352/58 md.) Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

4. Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.

5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe bildirilir.

6. (Değişik: 2/7/2012 – 6352/58 md.) Tazminat ve vergi davalarında idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süreye 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faiz ödenir. Ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre için faiz işlemez.”

B- Dayanılan Anayasa Kuralı

Başvuru kararında, Anayasa’nın 129. maddesine dayanılmıştır.

 

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’IN katılımlarıyla 15.3.2012 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

 

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Ayşegül ATALAY tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanmalarından kaynaklanan zararlar nedeniyle kendilerine tazminat davası açılamayacağının belirtildiği, Anayasa’da bunun istisnasının da düzenlenmediği, ancak, itiraz konusu ibare ile Anayasa’nın bu hükmünün aksine kamu görevlisine karşı dava açma hakkının tanındığı, bu nedenle, itiraz konusu ibarenin Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin birinci fıkrasında; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği, ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edileceği belirtilmektedir. Maddenin üçüncü fıkrasında; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hüküm altına alınmaktadır. Maddenin itiraz konusu ibarenin de bulunduğu dördüncü fıkrasında ise; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgilinin, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabileceği öngörülmektedir. Bu hüküm uyarınca, idarenin yanı sıra, mahkeme kararını kasten uygulamayan kamu görevlisinin sorumluluğu da kabul edilmiş olmaktadır.

Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında; “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” denilmektedir.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukukun ve adaletin en somut yansıması olan mahkeme kararlarının uygulanması, hukuk devleti ilkesi ve onun vazgeçilmez koşullarından biri olan hukuka bağlı idare anlayışının gereğidir.

Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmektedir. Bu hükme göre, kamu görevlileri de mahkeme kararlarını yerine getirmek zorunda olup, bu konuda seçim hakları bulunmamaktadır. Kaldı ki, mahkeme kararlarını kasten yerine getirmeyen memur ve diğer kamu görevlilerinin eylemleri suç oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca mahkeme kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda seçim hakkı bulunmayan kamu görevlilerinin, yargı kararlarını kasten yerine getirmeme eylemleri, Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında değildir.Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa’nın 129. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Alparslan ALTAN, Erdal TERCAN ve Zühtü ARSLAN bu görüşe katılmamışlardır.

 

VI- SONUÇ

6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan “…kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Alparslan ALTAN, Erdal TERCAN ile Zühtü ARSLAN’IN karşı oyları ve OYÇOKLUGUYLA, 27.9.2012 gününde karar verildi.

 

Yazıldı Yargı Kararları

29 Kasım 2012 günü Anayasa Mahkemesi Toplantısında Görüşülen Dosyalar ve Sonuçları

Ara10
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

   

 29 Kasım 2012   günü Anayasa Mahkemesi Toplantısında Görüşülen Dosyalar ve Sonuçları;

 

             8.8.2011 günlü, 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin:

b- 21. maddesiyle değiştirilen, 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin dördüncü cümlesi ile ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu cümlelerin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması)

c- 22. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’un başlığı ile birlikte değiştirilen 27. maddesi, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Köylerde yapılacak yapılar ve uyulacak esaslar)

d- 23. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a eklenen Ek Madde 4, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Mera,yaylak ve kışlakların kullanımı ve tahsisi)

e- 24. maddesiyle değiştirilen 4708 sayılı Kanun’un birinci maddesinin ikinci fıkrası, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu fıkranın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Amaç,kapsam ve tanımlar)

g- 27. maddesiyle değiştirilen, 4708 sayılı Kanun’un 5. maddesinin beşinci fıkrası, 6223 sayılı Kanun kapsamında olmadığından, bu fıkranın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,(Yapı denetim hizmet sözleşmeleri)

2- a- 21. maddesiyle değiştirilen 3194 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin dördüncü cümlesi ile ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin,

b- 22. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’un başlığı ile birlikte değiştirilen 27. maddesinin,

c- 23. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a eklenen Ek Madde 4’ün,

d- 24. maddesiyle değiştirilen 4708 sayılı Kanun’un birinci maddesinin ikinci fıkrasının,

e- 27. maddesiyle değiştirilen, 4708 sayılı Kanun’un 5. maddesinin beşinci fıkrasının,

iptal edilmeleri nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu maddelere, fıkralara ve cümlelere ilişkin İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,

Karar verilmiştir.

 

Yazıldı Yargı Kararları

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayınlanmıştır

Ara06
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

6 Aralık 2012 gün ve  28489 Resmi Gazete’de ;

1- On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanun ile,

2-İşyeri Açma ve ÇalışmaRuhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayınlanmıştır

 

Yazıldı Duyurular, Güncel Mevzuat

Bursa 2. İdare Mahkemesi, Esas No: 2012/486, Karar No: 2012/1046, Karar Tarihi: 27/09/2012

Ara04
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Bursa 2. İdare Mahkemesi, Esas No: 2012/486, Karar No: 2012/1046, Karar Tarihi: 27/09/2012  

 

DAVACI                   : ARZU YOLCUOĞLU

Eğitim Mah. Prof Tezok Cad Cad. No: 202/3 Yıldırım/BURSA

DAVALI                    : YILDIRIM BELEDİYE BAŞKANLIĞI

VEKİLİ                     : AV. MURAT ÖZ

Yıldırım Belediyesi Hizmet Binası Yıldırım/BURSA

DAVANIN ÖZETİ : Davacı tarafından, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No: 202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin, benzer durumda olan işletmecilerin bulunduğu, idarenin eşitlik ilkesine aykırı hareket ettiği iddiasıyla iptali istenilmektedir.

SAVUNMA ÖZETİ: İşyeri Açma ve çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı ruhsatla birden fazla faaliyet yürütülebilmesi için faaliyet konularının aynı olması gerektiği, davacının işlettiği ganyan bayii ile içkili barın aynı faaliyet konuları sayılamayacağı, her iki işyeri ruhsatının alınması için gerekli şartların farklı olduğu öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Bursa 2. İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü:

Dava, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İş yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 10. maddesinde, “Adresi ve işleticisi aynı olan ve birden fazla faaliyet konusu bulunan işyerlerine, ana faaliyet dalı esas alınarak tek ruhsat düzenlenir. Tali faaliyet konuları ruhsatta ayrıca belirtilir.

Aynı adreste bulunsa bile ana faaliyet konusu veya işletmecisi farklı olan işyerlerine ayrı ruhsat düzenlenir.

İşyerlerinin depo olarak kullandıkları yerler, işyeri açma ve çalışma ruhsatında gösterilir.

(Ek fıkra: 23/05/2011 – 2011/1900, S.Yön./2. md.) Gayrisıhhı müesseseler kapsamına giren maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı olarak, üretim yapılan geçici tesisler için birlikte veya ayrı ayrı verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatı, ÇED kapsamındaki madencilik faaliyetleri için ÇED koordinatları içindeki alanı, bunun dışındaki madencilik faaliyetleri için maden ruhsat alanının tamamı ile geçici tesisleri kapsar. Maden ruhsat sahasındaki faaliyetler esas alınarak maden ruhsat sahibi adına ya da maden ruhsat sahibinin muvafakati bulunmak kaydıyla işletmeci adına işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir. Ancak, aynı maden ruhsat sahasında bulunsa bile işletmecisi farklı olan maden üretim faaliyetleri ve bu faaliyetlere dayalı olarak üretim yapılan geçici tesisler için ayrı ayrı işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelemesinden, davacının Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işlettiği işyerine içkili bar faaliyeti ilave edilmesi amacıyla 25.11.2011 günlü dilekçeyle başvurduğu, başvuru üzerine davalı belediyenin İçişleri Bakanlığına görüş alınmak üzere 30.10.2011 tarihli yazıyla başvurduğu, İçişleri Bakanlığının 29.03.2012 günlü cevap yazısında, ganyan bayiiliğinin içkili bar olarak ruhsatlandırılan yerde tali iş kolu olarak faaliyet göstermesinin uygun olmadığının belirtilmesi üzerine dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Olayda, yukarıda anılan Yönetmeliğin 10. maddesi hükmü uyarınca bir işyerinde fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konularının aynı nitelikte olmasının gerekmediği, ganyan bayii olarak işletilen bir işyerinde de tali iş kolu olarak içkili bar işletmeciliğinin de bulunabileceği, dolayısıyla davacının mevcut ganyan bayii faaliyet konulu işyeri ruhsatına ilave içkili bar işletmeciliği ruhsatı verilmesi talebiyle yaptığı başvurunun ilgili Yönetmelikte öngörülen içkili bar işletmeciliği için gerekli koşulların sağlanıp sağlanmadığı yönünden değerlendirilmek suretiyle işlem tesis edilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 136,10 TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 57,50 TL yürütmenin durdurulmasına itiraz yargılama gideri ile 3,30 TL vekalet harcı giderinin davalı idare üzerinde bırakılmasına, posta gideri avansından artan kısmın karar kesinleştikten sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 27/09/2012 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

 

Baskan                                                        Üye                                                     Üye

RECEP KILIÇ                                      ORHAN GÜLLÜ                                      ALİ YULA

 

 

 

YARGILAMA GİDERLERİ

Başvurma Harcı :        21,15 TL

Karar Harcı        :        21,15 TL

Y.D. Harcı         :        34,80 TL

Posta Gideri       :        59,00 TL

TOPLAM           :      136,10 TL

 

Karşı Oy:

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı işyerinde birden fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konuları arasında ana-tali şeklinde bir bağlantının bulunması gerekli olup, davacının işlettiği ganyan bayiiliğinin içkili bar işletmeciliğiyle ilgisinin bulunmadığı, her iki faaliyetin birbirinden nitelik itibariyle tamamen farklı olduğu, dolayısıyla aralarında ana- tali faaliyet bağlantısı bulunmayan her iki işyeri için tek işyeri açma izin belgesi düzenlenemeyeceğinden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ve davanın reddi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

                                                                                                                                      Üye

ALİ YULA

                                                                                                                                       120480

Bursa 2. İdare Mahkemesi, Esas No: 2012/486, Karar No: 2012/1046, Karar Tarihi: 27/09/2012  

 

DAVACI                   : ARZU YOLCUOĞLU

Eğitim Mah. Prof Tezok Cad Cad. No: 202/3 Yıldırım/BURSA

DAVALI                    : YILDIRIM BELEDİYE BAŞKANLIĞI

VEKİLİ                     : AV. MURAT ÖZ

Yıldırım Belediyesi Hizmet Binası Yıldırım/BURSA

DAVANIN ÖZETİ : Davacı tarafından, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No: 202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin, benzer durumda olan işletmecilerin bulunduğu, idarenin eşitlik ilkesine aykırı hareket ettiği iddiasıyla iptali istenilmektedir.

SAVUNMA ÖZETİ: İşyeri Açma ve çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı ruhsatla birden fazla faaliyet yürütülebilmesi için faaliyet konularının aynı olması gerektiği, davacının işlettiği ganyan bayii ile içkili barın aynı faaliyet konuları sayılamayacağı, her iki işyeri ruhsatının alınması için gerekli şartların farklı olduğu öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Bursa 2. İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü:

Dava, Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işletilen işyerine içkili bar faaliyeti için ilave ruhsat verilmesi talebinin reddine dair 02.04.2012 tarih ve 296 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İş yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 10. maddesinde, “Adresi ve işleticisi aynı olan ve birden fazla faaliyet konusu bulunan işyerlerine, ana faaliyet dalı esas alınarak tek ruhsat düzenlenir. Tali faaliyet konuları ruhsatta ayrıca belirtilir.

Aynı adreste bulunsa bile ana faaliyet konusu veya işletmecisi farklı olan işyerlerine ayrı ruhsat düzenlenir.

İşyerlerinin depo olarak kullandıkları yerler, işyeri açma ve çalışma ruhsatında gösterilir.

(Ek fıkra: 23/05/2011 – 2011/1900, S.Yön./2. md.) Gayrisıhhı müesseseler kapsamına giren maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı olarak, üretim yapılan geçici tesisler için birlikte veya ayrı ayrı verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatı, ÇED kapsamındaki madencilik faaliyetleri için ÇED koordinatları içindeki alanı, bunun dışındaki madencilik faaliyetleri için maden ruhsat alanının tamamı ile geçici tesisleri kapsar. Maden ruhsat sahasındaki faaliyetler esas alınarak maden ruhsat sahibi adına ya da maden ruhsat sahibinin muvafakati bulunmak kaydıyla işletmeci adına işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir. Ancak, aynı maden ruhsat sahasında bulunsa bile işletmecisi farklı olan maden üretim faaliyetleri ve bu faaliyetlere dayalı olarak üretim yapılan geçici tesisler için ayrı ayrı işyeri açma ve çalışma ruhsatı düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelemesinden, davacının Bursa İli, Yıldırım İlçesi Eğitim Mahallesi, Prof. Tezok Caddesi No:202/B adresinde ganyan bayii olarak işlettiği işyerine içkili bar faaliyeti ilave edilmesi amacıyla 25.11.2011 günlü dilekçeyle başvurduğu, başvuru üzerine davalı belediyenin İçişleri Bakanlığına görüş alınmak üzere 30.10.2011 tarihli yazıyla başvurduğu, İçişleri Bakanlığının 29.03.2012 günlü cevap yazısında, ganyan bayiiliğinin içkili bar olarak ruhsatlandırılan yerde tali iş kolu olarak faaliyet göstermesinin uygun olmadığının belirtilmesi üzerine dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Olayda, yukarıda anılan Yönetmeliğin 10. maddesi hükmü uyarınca bir işyerinde fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konularının aynı nitelikte olmasının gerekmediği, ganyan bayii olarak işletilen bir işyerinde de tali iş kolu olarak içkili bar işletmeciliğinin de bulunabileceği, dolayısıyla davacının mevcut ganyan bayii faaliyet konulu işyeri ruhsatına ilave içkili bar işletmeciliği ruhsatı verilmesi talebiyle yaptığı başvurunun ilgili Yönetmelikte öngörülen içkili bar işletmeciliği için gerekli koşulların sağlanıp sağlanmadığı yönünden değerlendirilmek suretiyle işlem tesis edilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 136,10 TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 57,50 TL yürütmenin durdurulmasına itiraz yargılama gideri ile 3,30 TL vekalet harcı giderinin davalı idare üzerinde bırakılmasına, posta gideri avansından artan kısmın karar kesinleştikten sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 27/09/2012 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

 

Baskan                                                        Üye                                                     Üye

RECEP KILIÇ                                      ORHAN GÜLLÜ                                      ALİ YULA

 

 

 

YARGILAMA GİDERLERİ

Başvurma Harcı :        21,15 TL

Karar Harcı        :        21,15 TL

Y.D. Harcı         :        34,80 TL

Posta Gideri       :        59,00 TL

TOPLAM           :      136,10 TL

 

Karşı Oy:

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına ilişkin Yönetmeliğin 10. maddesi uyarınca aynı işyerinde birden fazla faaliyetin yürütülebilmesi için, faaliyet konuları arasında ana-tali şeklinde bir bağlantının bulunması gerekli olup, davacının işlettiği ganyan bayiiliğinin içkili bar işletmeciliğiyle ilgisinin bulunmadığı, her iki faaliyetin birbirinden nitelik itibariyle tamamen farklı olduğu, dolayısıyla aralarında ana- tali faaliyet bağlantısı bulunmayan her iki işyeri için tek işyeri açma izin belgesi düzenlenemeyeceğinden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ve davanın reddi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

                                                                                                                                      Üye

ALİ YULA

                                                                                                                                       120480

Yazıldı Yargı Kararları

Soru:Belediyemizde kısmı zamanlı çalışan 2 sözleşmeli personel,aile yardımından yaralanmak istemektedir.Bu kişilere aile yardımı ödenir mi?

Kas30
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Cevap:Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki 6111 Kanun ‘un 118.maddesiyle,27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen ;

“EK MADDE 8- Ayın veya haftanın bazı günleri ya da günün belirli saatleri gibi kısmi zamanlı çalışan sözleşmeli personel hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatları ile döner sermaye işletmelerinde sözleşmeli personel pozisyonlarında istihdam edilenlerden aile yardımı ödeneğinden veya başka bir ad altında da olsa aynı amaçla yapılan herhangi bir ödemeden yararlanamayanlara, Devlet memurlarına verilen aile yardımı ödeneği, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın aynı usul ve esaslar çerçevesinde ödenir.” Uyarınca,belediyelerde sadece tam zamanlı olarak çalışan sözleşmeli personele aile yardımı ödemesi yapılır.

                                                       Kızılot Belediyesi,Manavgat-ANTALYA

Yazıldı Soru / Cevap

BELEDİYELERİN DİKKATİNE!

Kas29
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

BELEDİYELERİN DİKKATİNE!

Danıştay Sekizinci Daire, Esas No: 2012/5614, Karar Tarihi: 11/09/2012

 

Davacı ve yürütmenin durdurulmasını isteyen: Yeniceköy Belediye Başkanlığı

Vekili                                                                    : Av. Hacı Ali ÇELİK

Atatürk Bulvarı No:63/2 İnegöl/BURSA

Davalı                                                                   : İçişleri Bakanlığı – Ankara

Davanın Özü                                                 : Davacı belediye tarafından belde belediyelerinin bazı yetkilerini valilik onayı ile  kullanabileceklerine ilişkin İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 24.04.2012 gün ve 11085 sayılı Genelgesinin belde belediyeleri üzerinde yasayla getirilmemiş bir vesayet denetimi yarattığı, Anayasaya ve 5393 sayılı Belediye Kanununa aykırı olduğu iddialarıyla iptali ve yürütmenin durdurulması istemidir.

Savunmanın Özeti                                              :Dava konusu Genelgenin idarede bütünlük ve hizmetlerde sürekliliğin sağlanması ve kamu menvatinin korunması amacıyla çıkarıldığı, hukuka aykırı bir yönü bulunmadığı ve davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi                                      : İbrahim ÖZERDEM

Düşüncesi                                                            :İstemin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

 

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dava; belde belediyelerinin bazı yetkilerini valilik onayı ile kullanabileceklerine ilişkin İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 24.04.2012 gün ve 11085 sayılı Genelgesinin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasanın 27. maddesinin 2. fıkrasında idari işlemin uygulanması halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verileceği hükmü yer almıştır.

Davacı belediye tarafından, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 24.04.2012 gün ve 11085 sayılı Genelgesinin iptali istenilmekte ise de dava dilekçesinin içeriğinden, hukuka aykırılık iddialarının Genelgenin 1. maddesine yönelik olduğu anlaşıldığından, anılan Genelge ile ilgili istem belirtilen madde ile sınırlı olarak incelenmiştir.

Anayasanın 127. maddesinin 5. fıkrasında: merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu kuralına yer verilmiştir.

Davaya konu Genelgenin 1. maddesinde; “Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya, Samsun, Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerindeki bütün belde belediyeleri tahsisi, satışı ve kiralanması, yeni personel istihdamı, iş ve toplu iş sözleşmesinin yapılması, yeni nazım ve uygulama imar planı yapılması, imar planı değişikliği ve revizyonu ile inşaat ruhsatı işlemleri hariç her türlü imar uygulaması, iş makineleri ve diğer taşıtların satılması, 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci maddesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla borçlanmaları ve ticari plaka verilmesi ile ilgili işlemlerini valilik onayı ile yapacaklardır.” Düzenlemesine yer verilmiştir.

İdari vesayet, merkezi yönetimin yerel yönetimlerin icrai kararlarını onama, geri çevirme ve kimi ayrık durumlarda da değiştirerek onama yetkisidir. Başka bir anlatımla, merkezi yönetime yerinden yönetim organları ve onların çalışmaları üzerinde, kamu yararını korumak amacıyla üst otoritelere yasayla verilen yetkilerin bütünüdür. Bu yetki yerel yönetimlerin etkisini ortadan kaldıracak etkisiz kılacak biçimde kullanılamayacağı gibi kanunda öngörülen vesayet denetimine ilişkin sınırların yorum yoluyla genişletilmesine de hukuken olanak bulunmamaktadır.

Yukarıda aktarılan Anayasa kuralından da anlaşılacağı üzere merkezi idare içerisinde yer alan valiliklere belediyelerin kimi işlemleri üzerinde onay yetkisi tanınması, ancak kanunda öngörüldüğü taktirde mümkün olup; böyle bir yetkinin başka bir düzenleme ile tanınmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Vesayet yetkisi Anayasa’nın 123. maddesi ile öngörülen idarenin bütünlüğü ilkesini sağlamanın bir aracı olmakla birlikte sadece bu ilkeden hareketle vesayet yetkisinin kanunla öngörülmesine gerek olmadığı sonucuna varılması da mümkün değildir.

Dava konusu Genelge ile valilik onayına bağlanan işlemlere ilişkin mevzuatın incelenmesinden ise, ilgili konuların valilik onayı ile yapılabileceğine ilişkin yasal bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir.

Bu durumda, Yasada açıkça tanımlanmamış bir vesayet yetkisi öngören dava konusu Genelgede hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Öte yandan, açıkça hukuka aykırı olan dava konusu Genelgenin uygulanması halinde belediye hizmetlerinin aksayacağı ve hizmetten yararlanan vatandaşlar yönünden telafisi güç veya imkansız zararlara neden olabileceği açıktır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı Kanunun 27/2 maddesinde belirtilen koşulların birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından istemin kabulüyle İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 24.04.2012 gün ve 11085 sayılı Genelgesinin 1. maddesinin yürütmesinin durdurulmasına, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 7 (yedi) gün içerisinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna itiraz yolu açık olmak üzere 11/09/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Başkan                  Üye                          Üye                         Üye                       Üye

Ayla                   Alaittin                 Mehmet Ali               Mithat                    Prof. Dr.

ALKIVILCIM          ÖĞÜŞ                    DURAN                ÖZCAN                  Hüdaverdi

Bülent OLCAY

 

 

 

Yazıldı Duyurular, Yargı Kararları
Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız