• ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • HİZMETLERİMİZ
  • SEMİNERLER
  • Mevzuat Takip Programı
  • YAYINLARIMIZ
  • Soru / Cevap
  • İLETİŞİM
Follow

6322 Sayılı Kanun Tebliği

Haz26
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

                BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI HAKKINDA 6111 SAYILI KANUN GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 4)

 

 

   (26 Haziran 2012 gün ve 28335 sayılı R.G.)

  15/6/2012 tarihli ve 28324 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 42 nci maddesiyle 25/2/2011 tarihli ve 1. Mükerrer 27857 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna geçici 19 uncu madde eklenmiş ve anılan madde 6322 sayılı Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.Bu Tebliğ ile 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesinin verdiği yetkiye istinaden Kanunun; Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarında yer alan ve Maliye Bakanlığına, il özel idarelerine ve belediyelere bağlı tahsil dairelerince takip edilen amme alacaklarına ilişkin olarak söz konusu maddenin uygulamasına yönelik usul ve esaslar belirlenmiştir.

I – KANUN HÜKMÜ

6322 sayılı Kanunun 42 nci maddesiyle 6111 sayılı Kanuna eklenen geçici 19 uncu madde hükmü aşağıda yer almaktadır.

“GEÇİCİ MADDE 19 – (1) Bu Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarına göre yapılandırma başvurusunda bulunduğu halde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek Kanun hükümlerini ihlal edenler, bu tutarları ödemeleri gerektiği tarihten itibaren Kanunun 19 uncu maddesinde belirlenen geç ödeme zammı ile birlikte bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ayın başından itibaren dört ay içerisinde ödemeleri şartıyla Kanun hükümlerinden yararlandırılır.

(2) Bu Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu ve 14 üncü maddesinin üçüncü fıkralarında vadesinde ödenmesi öngörülen alacakların bu maddelerin hükümlerine göre ödenmemesi nedeniyle bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Kanun hükümlerini ihlal etmiş olan borçluların ihlale neden olan tutarları, birinci fıkrada belirtilen sürede ödemeleri ya da bu süre içerisinde veya bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yaptıkları başvurulara dayanılarak 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine göre çok zor durumda olduklarının tespit edilmesi halinde bu borçlular da Kanun hükümlerinden yararlandırılır.

(3) Bu Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarına göre yapılandırma başvurusunda bulunduğu halde ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek yapılandırmayı ihlal edenlerden; bu Kanunun 6274 sayılı Kanunla değişik 168 inci maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye istinaden yabancı ülkelerde de faaliyette bulunan vergi mükelleflerinden, Ekonomi Bakanlığı tarafından olağanüstü politik riskin gerçekleştiği tespit edilen ülkede faaliyette bulunan ve bu ülkedeki faaliyetleri nedeniyle durumları 213 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine göre mücbir sebep hali kabul edilenler ile 213 sayılı Kanunun 15 inci maddesine göre doğal afet nedeniyle mücbir sebep hali ilan edilen yerlerdeki dairelere borçlulardan mücbir sebep hali bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla devam edenler, birinci fıkra kapsamındaki ödemelerini mücbir sebep halinin sona erdiği tarihi izleyen ayın sonuna kadar yapmaları şartıyla Kanun hükümlerinden yararlandırılır.

(4) Bu Kanunun 5 inci maddesi hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunduğu halde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Kanun hükümlerini ihlal eden borçluların ihlale neden olan tutarları birinci fıkrada belirtilen süre ve şekilde, diğer tutarları ise Kanunda öngörülen şekilde tamamen ödemeleri halinde ilgili mevzuat uyarınca kesilmesi gereken vergi cezaları ve para cezalarının kesilmesinden ve tahakkuk edip etmediğine bakılmaksızın bu alacaklardan ve bunlara ilişkin fer’i alacakların tahsilinden vazgeçilir.

(5) Bu madde hükümlerinden yararlanan borçlulardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu Kanun kapsamında yapılandırılan alacaklara karşılık cebren ya da rızaen tahsil edilen tutarlar, bu Kanuna göre ödenmesi gereken taksitlerin en eski vadeli olanından başlamak üzere ve tahsil edildikleri tarihler dikkate alınarak bu madde hükmüne göre mahsup edilir. Bu şekilde yapılan mahsup sonrasında bu Kanun hükümlerine göre ödenmesi gereken tutarlardan fazla ödendiği tespit edilen tutarlar ilgili mevzuat hükümlerine göre red ve iade edilir.

(6) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ilgisine göre bu Kanunun 168 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen kamu kurum ve kuruluşları yetkilidir.”

II – UYGULAMAYA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi, Kanun hükümlerinden yararlanmak üzere Kanunda belirtilen süre ve şekilde başvuruda bulunmuş olanlardan, 6111 sayılı Kanun hükümlerine göre süresinde ödenmesi gereken tutarları ödemeyerek anılan maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiş olanlara maddede öngörülen şartları yerine getirmeleri koşuluyla yeniden Kanundan yararlanma hakkı tanımaktadır.Ancak, geçici 19 uncu madde, 6111 sayılı Kanundan yararlanmak için süresinde başvuruda bulunmamış olan borçlulara yeni bir başvuru hakkı vermemektedir.

1 – Geçici 19 uncu Madde Hükümlerinden Yararlanabilecekler

6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi hükümlerinden;

– Anılan Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarına göre süresi içerisinde yapılandırma başvurusunda bulunduğu halde geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek veya eksik ödeyerek Kanun hükümlerini ihlal edenler,

– Anılan Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında vadesinde ödenmesi öngörülen alacakların bu madde hükmüne göre ödenmemesi nedeniyle geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla Kanun hükümlerini ihlal edenler,

yararlanabilecektir.Dolayısıyla, geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 6111 sayılı Kanun hükümlerini ihlal etmemiş borçluların bu maddeyle getirilen düzenlemeler ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

2 – Geçici 19 uncu Madde Hükümlerinden Yararlanma Şartları

6111 sayılı Kanunla, Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımları kapsamında yapılandırılan borçların peşin veya taksitler halinde ödenmesi imkanı getirilmiştir.6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesiyle, borçluların Kanundan yararlanma başvurularındaki ödeme süresine ilişkin tercihlerinde herhangi bir değişiklik yapılmamakta olup, maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla Kanun hükümlerinin ihlal edilmesine neden olan tutarların, 15/6/2012 tarihini takip eden ayın başından itibaren dört aylık süre içerisinde, en son 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödenmesine imkan verilmektedir. Diğer taraftan, madde hükmünde ödeme süresi, Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ayın başından itibaren dört ay olarak belirlenmiş olmakla birlikte borçlularca, geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihinden itibaren ödeme yapılması mümkün bulunmaktadır.6111 sayılı Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarına göre yapılandırma başvurusunda bulunduğu halde 15/6/2012 tarihi itibarıyla ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek veya eksik ödeyerek Kanun hükümlerini ihlal edenler, ihlale neden olan tutarları ödemeleri gerektiği tarihten itibaren Kanunun 19 uncu maddesinde belirlenen geç ödeme zammı ile birlikte 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödemeleri şartıyla 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılacaktır.6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi hükmünden yararlanılabilmesi için yazılı başvuruda bulunulacağına yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip edilen amme alacaklarına ilişkin ayrıca yazılı başvuru aranılmayacaktır. Ancak, il özel idareleri ve belediyeler geçici 19 uncu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçlulardan yazılı başvuru aranılıp aranılmayacağını belirlemede yetkilidir.Diğer taraftan, geçici 19 uncu madde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiş olan borçluların münhasıran 15/6/2012 tarihi itibarıyla ödemedikleri tutarlara yeni bir ödeme süresi getirdiğinden, vadesi bu tarihten sonraya rastlayan taksitlere yönelik herhangi bir ödeme süresi uzatımı söz konusu değildir.

Örnek 1 – 6111 sayılı Kanunun 2 nci maddesi kapsamında borçlarını yapılandıran ve 18 taksit ödeme seçeneğini tercih eden mükellef, geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla herhangi bir ödeme yapmadığından, 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiştir. Mükellef ödemediği taksit tutarlarını, taksit vade tarihlerinden itibaren hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödemesi halinde, Kanun hükümlerinden yararlanabilecektir.6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin birinci fıkrası gereğince geç ödeme zammı ödemede gecikilen her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacaktır.Öte yandan, 6111 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince Kanun hükümlerine göre yapılandırılan alacak tutarlarına tercih edilen ödeme süresine bağlı olarak katsayı hesaplanmakta olup, taksitle ödeme ve katsayı uygulaması 12/3/2011 tarihli ve Mükerrer 27872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 Seri No.lu Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında 6111 sayılı Kanun Genel Tebliğinin (II/C-2) bölümünde açıklanmıştır. 6111 sayılı Kanuna eklenen geçici 19 uncu madde ile getirilen ödeme süresi katsayı uygulamasını etkilememektedir. Bir başka anlatımla, Kanun kapsamında yapılandırılan alacak tutarına başvuru sırasında tercih edilen taksit sayısına göre uygulanan katsayıdan başka 31/10/2012 tarihine kadar geçen süre için ayrıca bir katsayı hesaplanmayacaktır.

3 – 6111 Sayılı Kanunun 19 uncu Maddesi ile Geçici 19 uncu Maddesinin Birlikte Uygulanması

Bilindiği üzere, 6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin birinci fıkrasında “(1) a) Bu Kanuna göre ödenmesi gereken taksitlerden; bir takvim yılında iki veya daha az taksitin, süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde, ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının son taksiti izleyen ayın sonuna kadar, gecikilen her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödenmesi şartıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanılır. Süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksitlerin belirtilen şekilde de ödenmemesi veya bir takvim yılında ikiden fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde matrah ve vergi artırımına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilir. Bu hüküm her bir madde ve alacaklı idareler açısından taksitlendirilen alacaklar için ayrı ayrı uygulanır.

b) Bu Kanunun 17 nci maddesinin; onuncu fıkrasının (b) bendi, onsekizinci, yirmibirinci, yirmiikinci ve yirmiüçüncü fıkraları hükümlerine göre ödenmesi gereken taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının bu fıkra hükümlerine göre izleyen taksit ile birlikte ödenmesi şartıyla bu Kanun hükümlerinden yararlanılır.” hükmü yer almaktadır.Bu hükme göre, Kanun kapsamında ödenmesi gereken taksitlerin bir takvim yılında en fazla iki defa ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde, ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının borçlunun başvuru sırasında tercih ettiği taksitlendirme süresinin son taksitini izleyen ayın sonuna kadar, gecikilen her ay ve kesri için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödenmesi şartıyla Kanun hükümlerinden yararlanılacaktır. Aynı şekilde bir takvim yılında bir taksit ödemesi öngörülen yapılandırmalarda da taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksit tutarlarının geç ödeme zammı ile birlikte izleyen taksitle beraber ödenmesi şartıyla 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanılmaya devam edilecektir.

Diğer taraftan;

– Süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen taksitlerin geç ödeme zammıyla birlikte son taksiti izleyen ayın sonuna kadar da ödenmemesi,

– Bir takvim yılında ikiden fazla taksitin süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi,

– Bir takvim yılında tek taksit ödemesi öngörülen hallerde ödenmeyen taksitin izleyen taksitle birlikte ödenmemesi,

halinde Kanun hükümlerinden yararlanma hakkı kaybedilmektedir.6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi ile Kanun hükümlerinden yararlanmak üzere süresinde başvuruda bulunduğu halde yapılandırılan tutarları Kanunda öngörülen süre ve şekilde ödemeyerek Kanun hükümlerinden yararlanma hakkını kaybeden borçlulara, süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen tutarları 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödeme imkanı verilmiş olduğu halde, Kanunun 19 uncu maddesi hükmünün uygulanmayacağına yönelik bir düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla, geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek Kanun hükümlerini ihlal edenlerin 31/10/2012 tarihine kadar ödemeleri gereken tutarların tespitinde 6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi hükümleri de dikkate alınacaktır.

Örnek 2 – 6111 sayılı Kanunun 2 nci maddesi kapsamında borçlarını yapılandıran ve 12 taksit ödeme seçeneğini tercih eden mükellef, 2011 takvim yılında bir taksitini süresinde ödemiş, daha sonra herhangi bir ödeme yapmadığından 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiştir.Mükellefin geçici 19 uncu madde kapsamında getirilen düzenlemeden yararlanarak Kanun hükümlerine göre yapacağı ödemelerde, Kanunun 19 uncu maddesi gereğince bir takvim yılında iki veya daha az taksitin, süresinde ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinin Kanun hükümlerini ihlal sebebi sayılmadığı hususu da dikkate alınacaktır. Bu çerçevede mükellef,

– 2011 takvim yılına ilişkin ödenmeyen üç taksitten en az birini hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte,

– 2012 takvim yılına ilişkin ise Temmuz 2012, Eylül 2012 ve Kasım 2012 aylarında ödenmesi gereken taksitleri süresinde ödemek koşuluyla, geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödeme süresi geçmiş üç taksitten (Ocak 2012, Mart 2012, Mayıs 2012)  en az birini hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte,31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödemesi halinde 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmaya devam edecektir.Mükellefin, geçici 19 uncu madde ile getirilen imkandan yararlanabilmesi için 2011 takvim yılına ilişkin en az bir taksit ödemesini geçici 19 uncu madde kapsamında yapması,  2012 takvim yılı için ise en az dört taksitini süresinde ödemesi gerekmektedir.Bu çerçevede;

– geçici 19 uncu madde kapsamında ödeme süresi uzatılan (Ocak 2012, Mart 2012, Mayıs 2012) taksitlerin tamamını hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte 31/10/2012 tarihine kadar, Temmuz 2012, Eylül 2012 ve Kasım 2012 aylarında ödenmesi gereken taksitlerinden ise en az birini süresinde,

– geçici 19 uncu madde kapsamında ödeme süresi uzatılan (Ocak 2012, Mart 2012, Mayıs 2012) taksitlerden en az ikisini hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte 31/10/2012 tarihine kadar, Temmuz 2012, Eylül 2012 ve Kasım 2012 aylarında ödenmesi gereken taksitlerinden de en az ikisini süresinde,ödeyerek de 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmaya devam edebilecektir.

6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında “(3) Bu Kanunun 15 inci ve 16 ncı maddeleri ile 17 nci maddesinin yedinci fıkrası hariç olmak üzere bu Kanun kapsamına giren alacakların birinci fıkrada belirtilen şekilde tamamen ödenmemiş olması halinde, bu Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası ve 14 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla borçlular ödedikleri tutarlar kadar bu Kanun hükümlerinden yararlanırlar.” hükmü yer almaktadır.Anılan hükmün uygulamasına ilişkin açıklamalar 1 Seri No.lu Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında 6111 sayılı Kanun Genel Tebliğinin (IX/C) bölümünde yapılmış olup, geçici 19 uncu madde kapsamında yapılacak kısmi ödemeler için de anılan bölümde yapılan açıklamalar çerçevesinde işlem yapılacağı tabiidir.

Örnek 3 – Örnek 2’deki mükellef 2011 takvim yılına ilişkin olarak bir taksitini 31/10/2012 tarihine kadar ödemesine rağmen, 2012 takvim yılında ödemesi gereken taksitlere karşılık herhangi bir ödemede bulunmamıştır. Bu durumda mükellefin geçici 19 uncu madde kapsamında 2011 takvim yılına yönelik yaptığı taksit ödemesi için de Kanun hükümlerinden ödediği tutar kadar yararlanması mümkün bulunmaktadır.

Örnek 4 – 6111 sayılı Kanunun 2 nci maddesi kapsamında borçlarını yapılandıran ve peşin ödeme seçeneğini tercih eden mükellef, yapılandırılan tutarlara ilişkin herhangi bir ödeme yapmadığından 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiştir.Dolayısıyla mükellef, 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırdığı borçlarını, peşin ödeme seçeneğini tercih etmesi nedeniyle bu tutarlara ayrıca bir katsayı uygulanmaksızın, geçici 19 uncu maddenin getirmiş olduğu düzenleme kapsamında hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödeyerek Kanun hükümlerinden yararlanabilecektir.

Örnek 5 – 2007 takvim yılına ilişkin olarak 6111 sayılı Kanunun yayımından önce başlanılan vergi incelemesi sonucunda tanzim olunan vergi inceleme raporuna istinaden düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesi mükellefe 20/7/2011 tarihinde tebliğ edilmiştir. Mükellef, vergi/ceza ihbarnamesine konu vergi ve cezaları 6111 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi kapsamında 6 taksitte ödemek üzere yapılandırmıştır.Mükellef, Ağustos 2011 ayına ait birinci taksitini süresinde ödemiş ancak diğer taksitlerini ödemediğinden Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiştir.Buna göre, mükellef geçici 19 uncu madde kapsamında ödeme süresi uzatılan Ekim 2011, Aralık 2011, Şubat 2012, Nisan 2012 taksitlerini geç ödeme zammı ile birlikte 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödeyebilecektir.Ancak, geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla ödeme süresi geçmemiş olan altıncı taksitin (Haziran 2012) süresi içerisinde ödenmemesi halinde bu taksit, Kanunun 19 uncu maddesi gereğince geç ödeme zammı ile birlikte 31/7/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödenebilecektir.

Örnek 6 – Mükellefin borçları 6111 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi kapsamında 6 taksit seçeneğine göre ilk taksit ödemesi Temmuz 2011 ayından başlamak üzere yapılandırılmıştır.

Mükellef, yapılandırılan borcuna ilişkin olarak geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla herhangi bir ödeme yapmadığından, 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiştir.Mükellefin 2011 takvim yılında 3 taksit (Temmuz 2011, Eylül 2011, Kasım 2011), 2012 takvim yılında 3 taksit (Ocak 2012, Mart 2012, Mayıs 2012) olmak üzere ödemesi gereken taksitlerin tamamının vade tarihleri geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceye rastlamaktadır. Dolayısıyla, mükellef bu tutarları, 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi uyarınca, geç ödeme zammı ile birlikte 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödemesi halinde Kanun hükümlerinden yararlanabilecektir.Buna göre, 6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin birinci fıkrası gerekçe gösterilerek bu tutarların ödeme süresinin 30/11/2012 tarihine kadar uzaması mümkün bulunmamaktadır.

Örnek 7 – Örnek 6’daki mükellefin, Mayıs 2012 ayı hariç diğer taksitlerinin tamamını süresinde ödediği varsayıldığında, geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla 6111 sayılı Kanun hükümleri ihlal edilmemiş olacaktır. Bu durumda, mükellefin geçici 19 uncu madde hükmünden yararlanması söz konusu olmayacağından, Mayıs 2012 ayına ait taksitini, 6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi gereğince en geç Haziran 2012 ayı sonuna kadar hesaplanacak geç ödeme zammı ile birlikte ödemesi gerekecektir.

4 – 6111 Sayılı Kanunun 3 üncü Maddesinin Dokuzuncu Fıkrası Hükmünü Yerine Getirmeyerek Kanun Hükümlerini İhlal Edenler

6111 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında “(9) Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip edilmekte olan amme alacaklarından yıllık gelir veya kurumlar vergilerini, gelir (stopaj) vergisi, kurumlar (stopaj) vergisi, katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi için bu madde ile 2 nci madde hükmünden yararlanmak üzere başvuruda bulunan mükellefler, taksit ödeme süresince bu vergi türleri ile ilgili verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri çok zor durum olmaksızın her bir vergi türü itibarıyla bir takvim yılında ikiden fazla vadesinde ödememeleri ya da eksik ödemeleri halinde belirtilen madde hükümlerine göre yapılandırılan borçlarına ilişkin kalan taksitlerini ödeme haklarını kaybederler.” hükmü yer almaktadır.6111 sayılı Kanunun 2 ve/veya 3 üncü maddelerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunan mükelleflerin Kanun hükümlerinden yararlanabilmeleri için yapılandırılan borçlarını Kanunda öngörülen süre ve şekilde ödemelerinin yanında Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında belirtilen vergileri de sürelerinde ödemeleri gerekmektedir.Geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla 6111 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında vadesinde ödenmesi öngörülen alacakları madde hükmüne göre ödeyememiş olan ve bu nedenle Kanundan yararlanma hakkını kaybeden borçlulara da bir imkan getirilerek, ihlale neden olan tutarları 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödemeleri ya da 31/10/2012 tarihine kadar veya geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihinden önce yaptıkları başvurulara dayanılarak 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine göre çok zor durumda olduklarının tespit edilmesi durumunda Kanun hükümlerinden yararlanmaları sağlanmıştır.Buna göre, 6111 sayılı Kanunun 2 ve/veya 3 üncü maddelerinden yararlanmak üzere başvuran mükelleflerden Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında vadesinde ödenmesi öngörülen alacaklar yönünden Kanun hükümlerini ihlal etmiş olanlar, ihlale neden olan tutarları 31/10/2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödeyerek Kanun hükümlerinden yararlanmaya devam edebilecektir.Bu kapsamda yapılması gereken ödemeleri 31/10/2012 tarihine kadar çok zor durumda olmaları nedeniyle yapamayan borçluların ise ya bu tarihe kadar 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendirme talep ederek durumlarının tespit edilmesini sağlamaları ya da geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu kapsamda yaptıkları tecil ve taksitlendirme başvurusu üzerine çok zor durumda olduklarının tespit edilmiş olması gerekmekte olup bu takdirde de Kanun hükümlerinden yararlanılmaya devam edilecektir.Çok zor durum halinin tespitinde, 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin uygulamalarını gösteren ilgili mevzuatta yapılmış açıklamalara göre işlem yapılacak ve borçluların tecil ve taksitlendirme taleplerinin çok zor durum hali dışındaki nedenlerle reddedilmiş olması geçici 19 uncu madde ile getirilmiş imkanı ortadan kaldırmayacaktır.Diğer taraftan, 6111 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olup geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihinden sonra (bu tarih dahil) verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden vergiler açısından Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası hükümleri uygulanacaktır.Geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla 6111 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında vadesinde ödenmesi öngörülen alacakları madde hükmüne göre ödeyememiş olan ve bu nedenle Kanundan yararlanma hakkını kaybeden borçluların bu nedenle ödeyememiş oldukları 6111 sayılı Kanun kapsamındaki taksitlerini bu Tebliğde yapılan açıklamalar çerçevesinde ödemeleri gerektiği tabiidir.

5 – Mücbir Sebep Halindeki Borçlular ve Geçici 19 uncu Madde Hükmü Uygulaması

6111 sayılı Kanunun 6274 sayılı Kanunla değişik 168 inci maddesi Bakanlar Kuruluna, doğal afetler nedeniyle Maliye Bakanlığınca mücbir sebep hali ilan edilen yerlerdeki dairelere borçlu olanlar ile yabancı ülkelerde de faaliyette bulunan vergi mükelleflerinden, Ekonomi Bakanlığı tarafından olağanüstü politik riskin gerçekleştiği tespit edilen ülkede faaliyette bulunan ve bu ülkedeki faaliyetleri nedeniyle durumları 213 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine göre mücbir sebep hali kabul edilen borçluların, ödeme süresi mücbir sebep halinin başladığı tarih ile mücbir sebep halinin sona erdiği tarih arasına rastlayan 6111 sayılı Kanun kapsamındaki taksitlerinin ödeme sürelerini uzatma yetkisi vermiştir.Bakanlar Kurulu, bu yetkisini 17/3/2012 tarihli ve 28236 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2012/2941 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kullanmış ve konuya ilişkin açıklamalar 7/4/2012 tarihli ve 28257 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3 Seri No.lu Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında 6111 Sayılı Kanun Genel Tebliğinde yapılmıştır.2012/2941 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında mücbir sebep nedeniyle 6111 sayılı Kanun kapsamındaki taksitlerin ödeme sürelerinin uzatılabilmesi için, mücbir sebep halinin başladığı tarih itibarıyla borçluların Kanundan yararlanma haklarının bulunması şarttır. Dolayısıyla mücbir sebep halinin başladığı tarih itibarıyla 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiş olanların anılan Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında getirilen düzenlemelerden yararlanmaları mümkün bulunmamaktadır.6111 sayılı Kanuna eklenen geçici 19 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile Kanun hükümlerini mücbir sebep halinin başladığı tarihten önce ihlal etmiş olan ve mücbir sebep hali maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi itibarıyla devam eden borçlulara, mücbir sebep halinin başladığı tarih itibarıyla Kanundan yararlanma haklarının kaybedilmesine neden olan taksitlerini, mücbir sebep halinin sona erdiği tarihi takip eden ayın sonuna kadar ödemelerine imkan verilmekte ve buna bağlı olarak 2012/2941 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı hükümlerinden yararlanma imkanı sağlanmaktadır.Buna göre, 15/6/2012 tarihi itibarıyla mücbir sebep hali devam eden ve mücbir sebep halinin başladığı tarihten önce süresinde ödenmeyen veya eksik ödenen tutarlar nedeniyle 6111 sayılı Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiş olan borçluların, Kanun hükümlerini ihlal etmelerine neden olan tutarları, mücbir sebep halinin sona erdiği tarihi izleyen ayın sonuna kadar ödemeleri halinde Kanun hükümlerinden yararlanmaları mümkün bulunmaktadır. Bu şekilde geçici 19 uncu maddenin üçüncü fıkrası hükmünden yararlanan mükellefler, 2012/2941 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile getirilmiş olan imkanlardan da yararlanacaklardır.Diğer taraftan, geçici 19 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile mücbir sebep halindeki borçlular için 6111 sayılı Kanun kapsamında ödenecek taksitlere yönelik özel bir ödeme zamanı belirlenmekle birlikte, 6111 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası nedeniyle Kanun hükümlerini ihlal eden mükellefler açısından farklı bir ödeme süresi belirlenmediğinden, geçici 19 uncu maddenin üçüncü fıkrası kapsamındaki mükelleflerden, Kanunun 3 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasını ihlal edenler de ihlale neden olan tutarlara yönelik geçici 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmüne göre Kanundan yararlanabileceklerdir.

Örnek 8 – Van Vergi Dairesi mükellefi, bu vergi dairesine olan borçlarını 6111 sayılı Kanunun 2 nci maddesi kapsamında yapılandırmış ve 18 taksitte ödeme seçeneğini tercih etmiştir. Mükellef mücbir sebep halinin başlangıç tarihi olan 23/10/2011 tarihi itibarıyla ödenmesi gereken taksitlerini (Haziran 2011, Temmuz 2011, Eylül 2011) ödemediğinden 6111 sayılı Kanun hükümlerini ihlal etmiştir.23/10/2011 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle, Van İli genelinde bu tarihten başlamak üzere Bakanlığımızca ilan edilen mücbir sebep hali halen devam etmektedir.Konunun örneklenebilmesi için 30/11/2012 tarihi, mücbir sebep halinin sona ereceği tarih olarak varsayılmıştır.Mükellef, mücbir sebep halinin başladığı tarih itibarıyla 6111 sayılı Kanun hükümlerini ihlal ettiğinden, geçici 19 uncu maddenin üçüncü fıkrası gereğince, mücbir sebep halinin başladığı tarihten önce ödemesi gereken taksitlerini, mücbir sebep halinin sona erdiği kabul edilen Kasım 2012 ayını takip eden Aralık 2012 ayının sonuna kadar ödeyebilecektir.Ayrıca, 2012/2941 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince de mücbir sebep halinin başlangıç ve bitiş (23/10/2011-30/11/2012) tarihleri arasına rastlayan taksitler mücbir sebep halinin sona erdiği kabul edilen Kasım 2012 ayını takip eden Aralık 2012 ayından başlayacak şekilde Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen sürelerde ödenecektir.

6 – 6111 Sayılı Kanunun 5 inci Maddesi Hükümlerinden Yararlanmak Üzere Başvuruda Bulunduğu Halde Kanun Hükümlerini İhlal Edenler 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında “(4) Bu Kanunun 5 inci maddesi hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunduğu halde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Kanun hükümlerini ihlal eden borçluların ihlale neden olan tutarları birinci fıkrada belirtilen süre ve şekilde, diğer tutarları ise Kanunda öngörülen şekilde tamamen ödemeleri halinde ilgili mevzuat uyarınca kesilmesi gereken vergi cezaları ve para cezalarının kesilmesinden ve tahakkuk edip etmediğine bakılmaksızın bu alacaklardan ve bunlara ilişkin fer’i alacakların tahsilinden vazgeçilir.” hükmü yer almaktadır.Bu hüküm ile 6111 sayılı Kanunun 5 inci maddesi kapsamında yapılan beyan ve başvurular üzerine hesaplanan tutarları Kanun hükümlerine uygun ödemeyerek ihlal eden borçluların, geçici 19 uncu madde hükümlerinden yararlanması durumunda, ihlal tarihinden geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihine kadar geçen sürede Kanun hükümlerinin ihlal edilmesi nedeniyle ilgili mevzuat uyarınca kesilmesi gereken vergi cezaları ile ilgili ne şekilde işlem yapılacağı hususu açıklığa kavuşturulmaktadır.Buna göre, 6111 sayılı Kanunun 5 inci maddesi hükümlerinden yararlanmak üzere başvuran ancak Kanunda öngörülen şartları yerine getirmemiş olan borçlular da ihlale neden olan tutarları 31/10/2012 tarihine kadar geç ödeme zammı ile birlikte, diğer tutarları ise Kanunda öngörülen şekilde ödeyerek 5 inci madde hükümlerinden yararlanacak ve buna bağlı olarak da 6111 sayılı Kanun hükümlerinin ihlal edilmesi nedeniyle ilgili mevzuat uyarınca kesilmesi gereken vergi cezalarının kesilmesinden ve tahakkuk edip etmediğine bakılmaksızın bu alacaklardan ve bunlara ilişkin fer’i alacakların tahsilinden vazgeçilecektir.Bu kapsamda geçici 19 uncu madde hükümlerinden yararlanan borçluların ödemelerinde de maddenin 6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi ile ilişkisine yönelik açıklamalar dikkate alınacak ve 1 Seri No.lu Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkında 6111 sayılı Kanun Genel Tebliğinin “V- PİŞMANLIKLA YA DA KENDİLİĞİNDEN YAPILAN BEYANLARA İLİŞKİN HÜKÜMLER” başlıklı bölümüne göre işlem yapılacaktır.

7 – Kanun Kapsamında Yapılandırılan Alacaklara Karşılık Cebren ya da Rızaen Tahsil Edilen Tutarlar

6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesinin beşinci fıkrasında “(5) Bu madde hükümlerinden yararlanan borçlulardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu Kanun kapsamında yapılandırılan alacaklara karşılık cebren ya da rızaen tahsil edilen tutarlar, bu Kanuna göre ödenmesi gereken taksitlerin en eski vadeli olanından başlamak üzere ve tahsil edildikleri tarihler dikkate alınarak bu madde hükmüne göre mahsup edilir. Bu şekilde yapılan mahsup sonrasında bu Kanun hükümlerine göre ödenmesi gereken tutarlardan fazla ödendiği tespit edilen tutarlar ilgili mevzuat hükümlerine göre red ve iade edilir.” hükmüne yer verilmiştir.Bu hüküm ile 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunduğu halde Kanun hükümlerini ihlal eden borçlulardan, yapılandırılan amme alacaklarına karşılık ihlal tarihinden sonra cebren ya da rızaen tahsil edilen tutarların, yapılandırmanın ihya edilmesini müteakip 6111 sayılı Kanuna göre ödenmesi gereken taksitlere mahsubu öngörülmekte ve mahsup işlemlerinin tahsilat tarihleri esas alınarak ödenmesi gereken taksitlerin en eski vadeli olanından başlanmak suretiyle yapılması gerektiği yönünde düzenleme yapılmaktadır.Bu hükmün uygulanmasında, borçluların herhangi bir müracaatı aranılmayacak, cebren ya da rızaen tahsil edilen tutarlar yapılandırılmış alacaklara tahsil edildikleri tarih itibarıyla mahsup edilecektir.Bu çerçevede yapılacak mahsup işlemlerinde, en eski vadeli taksitten başlanılacak ve tahsil edilen tutarların tahsilat tarihleri itibarıyla 6111 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi hükmüne göre geç ödeme zammı hesaplanıp hesaplanmayacağına dikkat edilecektir. Tahsilat tarihinden daha sonraki tarihlerde ödenmesi gereken taksitlere karşılık yapılacak mahsuplarda geç ödeme zammı hesaplanmayacağı tabiidir.Bu şekilde yapılan mahsup sonrasında 6111 sayılı Kanun hükümlerine göre ödenmesi gereken toplam tutardan fazla tahsil edildiği tespit edilen tutarlar, 6183 sayılı Kanunun 23 üncü maddesine göre red ve iade edilecektir. Ancak, red ve iade edilecek tutar, vergi mevzuatı çerçevesinde iade hakkı doğuran işlemler nedeniyle mahsuben ödenmiş ise ilgili mevzuatın belirlediği nakden iade şartları gerçekleşmedikçe nakden iade edilmeyecektir.

Örnek 9 – Mükellef, bağlı olduğu vergi dairesine olan 30.000,-TL borcunu 6111 sayılı Kanunun 2 nci maddesi kapsamında yapılandırmış ve 18 taksitte ödeme seçeneğini tercih etmiştir. Yapılandırma sonrası katsayı dahil olmak üzere her bir taksit tutarı 1.000,-TL olarak hesaplanmıştır.Mükellef, 2011 takvim yılına ilişkin ilk taksitini süresinde ödedikten sonra geri kalan taksitlere karşılık herhangi bir ödemede bulunmadığından Kanundan yararlanma hakkını kaybetmiştir.Vergi dairesi mükellefin Kanundan yararlanma hakkı sona erdikten sonra, 15/2/2012 tarihinde yapılandırılan borçlarına karşılık 28.500,-TL cebren tahsilat yapmıştır.Geçici 19 uncu maddenin yürürlüğe girmesinden sonra vergi dairesi mükelleften cebren tahsil ettiği tutarı yapılandırılan borçlarına geç ödeme zammını da dikkate alarak mahsup edecektir.Buna göre, cebren yapılan tahsilat en eski vadeli Temmuz 2011 ayına ilişkin taksitten başlamak üzere Ocak 2012 ayı taksiti dahil tahsilat tarihi itibarıyla geç ödeme zammı hesaplanarak mahsup edilecektir. Mart 2012 ayından itibaren ödenmesi gereken on üç taksite ise geç ödeme zammı hesaplanmayacaktır.Bu durumda, Temmuz 2011 ayı taksitine karşılık 98,-TL, Eylül 2011 ayı taksitine karşılık 70,-TL, Kasım 2011 ayı taksitine karşılık 42,-TL, Ocak 2012 ayı taksitine karşılık 14,-TL olmak üzere hesaplanan 224,-TL geç ödeme zammı ile ödenmemiş taksit tutarı toplamı olan 17.000,-TL cebren tahsil edilen 28.500,-TL’den mahsup edilecektir. Mahsup sonrası kalan (28.500-17.224=)11.276,-TL mükellefe 6183 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi hükmüne göre red ve iade edilecektir. Ayrıca 6111 sayılı Kanunun 18 inci maddesi gereğince ödemenin yapıldığı tarih itibarıyla katsayı düzeltmesinin yapılması gerektiği tabiidir.

III – DİĞER HUSUSLAR

1 – 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi ile anılan Kanuna göre başvuru sırasında tercih edilen ödeme sürelerinde herhangi bir değişiklik yapılmamış sadece Kanun hükümlerinin ihlal edilmesinden dolayı ödenemeyen tutarlara ilişkin olarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ayın başından itibaren dört aylık bir ek süre verilmek suretiyle bu süre içerisinde ödemelerini yapan borçlulara 6111 sayılı Kanun hükümlerinden yeniden yararlanabilme hakkı sağlanmıştır.Bu nedenle, 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesiyle getirilen düzenlemeden yararlanmak isteyen mükelleflerden ayrıca yazılı başvuru aranılmayacaktır. Ancak, Kanun kapsamında yapılandırılan borçlara karşılık cebren veya rızaen tahsil edilen tutarların Kanun hükümlerine göre mahsubu gerektiğinden mahsup sonrası ödenecek tutarlarda değişiklik meydana gelebilecektir. Bu durumda olan borçluların ödenecek tutarları öğrenebilmeleri için ödemelerini yapmadan önce ilgili vergi dairesi ile irtibata geçmesi gerekmektedir.

2 – 6111 sayılı Kanunun 6, 7, 8, 10 ve 11 inci maddelerinden yararlanan mükelleflerin ödemeleri gereken tutarları süresinde ödememeleri halinde Kanun hükümleri ihlal olmadığından, bu hükümler kapsamında ödenecek tutarlar için 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi kapsamında herhangi bir ödeme süresi uzatımı söz konusu değildir.

3 – 6111 sayılı Kanun hükümlerini ihlal ettikten sonra, ihlale konu borçlarını 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi çerçevesinde tecil ve taksitlendirme hükümlerine göre ödemekte olan mükelleflerin, 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi hükmünden yararlanmak istemeleri halinde ilgili vergi dairelerine başvurmaları ve yapılandırmanın ihya edilmesini talep etmeleri gerekmektedir.Bu durumdaki mükelleflerin 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi hükmünden yararlanmak istemeleri halinde, 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi kapsamında yapılan ödemeler (tecil faizi dahil) yapılandırılan borçlara karşılık bu Tebliğin (II/7) numaralı bölümünde yapılan açıklamalar dikkate alınarak mahsup edilecektir.

4 – Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna (YURTKUR) olan öğrenim ve katkı kredisi borçlarını yapılandırmak üzere vergi dairesine başvuruda bulunan ancak 6111 sayılı Kanun hükümlerini ihlal eden borçlulardan ihlal tarihinden sonra cebren ya da rızaen yapılan tahsilatlarYURTKUR’a aktarıldığından, geçici 19 uncu madde kapsamında red ve iadesi gereken bir tutarın bulunması halinde, red ve iade işlemi Kurum tarafından yapılacak, ancak bu konuda gerekli bilgiler vergi dairesince Kuruma bildirilecektir. Benzer durumda olan kurum alacaklarına karşılık da aynı şekilde işlem tesis edilecektir.

5 – 6111 sayılı Kanunun geçici 19 uncu maddesi hükmü kapsamında yapılacak ödemelerde de Kanunun “Başvuru ve ödeme süresi ile şekli” başlıklı 18 inci maddesinin ödeme şekline ilişkin hükümleri ile “Süresinde ödenmeyen taksitler” başlıklı 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükümlerinin uygulanacağı tabiidir.

6 – 6111 sayılı Kanuna göre başvuruda bulunan ve borçları Kanuna göre taksitlendirilen mükellefler tarafından, vergi borçlarının olup olmadığına dair yazı istenilmesi halinde taksitlendirme ihlal edilmediği sürece bu borçları için vadesi geçmiş borcun bulunmadığına dair yazı verilmektedir. Geçici 19 uncu madde kapsamında borçlarını ödeme imkanına kavuşan mükelleflerin, maddenin yürürlüğe girdiği 15/6/2012 tarihi ila ödeme süresinin son günü olan 31/10/2012 (bu tarih dahil) tarihleri arasında Kanundan yararlanma imkanları bulunduğundan, bu tarihler arasında talep edecekleri vergi borçlarının olup olmadığına dair yazının verilmesi sırasında Kanun kapsamında ödeyecekleri borçları dikkate alınmayacaktır.

Tebliğ olunur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Umuma Açık İstirahat ve Eğlence Yerlerinin Açılış ve Kapanış Saatleri

Haz25
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

10.05.2012

Sayı: B.05.0.MAH.0.02.01.00-349-12465

Konu: Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin açılış ve kapanış saatleri

 

Büyükşehir belediyeleri içerisinde yer alan ilçe belediyeleri sınırları içerisindeki umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin açılış ve kapanış saatlerinde sorunlar yaşandığına dair Bakanlığımıza sözlü veya yazılı olarak başvurular yapılmaktadır. Bu başvurulardan; aynı cadde veya sokak üzerinde olduğu halde, ayrı ayrı iki veya üç ilçe belediyesi sınırlan içerisinde kaldığından dolayı ilgili belediye encümenlerince farklı farklı açılış ve kapanış saatleri belirlenen ve aynı faaliyetleri yürüten işletmelerin olduğu, bu durumun da başta haksız rekabete sebep olmak üzere çeşitli problemlere yol açtığı anlaşılmaktadır.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7 nci maddesinde “Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:… d) Büyükşehir belediyesi tarafından yapılan veya işletilen alanlardaki işyerlerine büyükşehir belediyesinin sorumluluğunda bulunan alanlarda işletilecek yerlere ruhsat vermek ve denetlemek…. j) Gıda ile ilgili olanlar dâhil birinci sınıf gayrisıhhî müesseseleri ruhsatlandırmak ve denetlemek, yiyecek ve içecek maddelerinin tahlillerini yapmak üzere laboratuvarlar kurmak ve işletmek… İlçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve yetkileri şunlardır; …a) Kanunlarla münhasıran Büyükşehir belediyesine verilen görevler ile birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak…. c) Sıhhi işyerlerini, 2 nci ve 3 üncü sınıf gayrisıhhî müesseseleri, umuma açık istirahat ve eğlence yerlerini ruhsatlandırmak ve denetlemek…” hükmü, 27 nci maddesinde “Büyükşehir kapsamındaki belediyeler arasında hizmetlerin yerine getirilmesi bakımından uyum ve koordinasyon, büyükşehir belediyesi tarafından sağlanır. Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe belediyeleri arasında hizmetlerin yürütülmesiyle ilgili ihtilâf çıkması durumunda, büyükşehir belediye meclisi yönlendirici ve düzenleyici kararlar almaya yetkilidir…”hükmü, 28 inci maddesinde “Belediye Kanunu ve diğer ilgili Kanunların bu kanuna aykırı olmayan hükümleri ilgisine göre büyükşehir, büyükşehir ilçe ve ilk kademe belediyeleri hakkında da uygulanır.” hükmü, 5393 sayılı Belediye Kanununun 34 üncü maddesinde “Belediye encümeninin görev ve yetkileri şunlardır: …h) Umuma açık yerlerin açılış ve kapanış saatlerini belirlemek…”hükmü, 10 Ağustos 2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 4 üncü maddesinde “Bu Yönetmelikte geçen deyimlerden; a) Yetkili idare: Belediye sınırları ve mücavir alanlar dışı ile kanunlarda münhasıran il özel idaresine yetki verilen hususlarda il özel idaresini; büyükşehir belediyesi sınırları ve mücavir alanlar içinde büyükşehir belediyesinin yetkili olduğu konularda büyükşehir belediyesini, bunların dışında kalan hususlarda büyükşehir ilçe veya ilk kademe belediyesini; belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde belediyeyi ve organize sanayi bölgesi sınırları içinde organize sanayi bölgesi tüzel kişiliğini,… ifade eder.” hükmü, aynı Yönetmeliğin 33 üncü maddesinde “Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin açılış ve kapanış saatleri belediye sınırları içinde belediye encümeni, bu yerler dışında il encümeni tarafından tespit edilir….” hükmü yer almaktadır.

Mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi neticesinde; umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin açılış ve kapanış saatlerinin ilgili belediye encümeni tarafından belirlenmesinin esas olduğu, ancak büyükşehir belediyeleri içerisinde yer alan ilçe belediyelerinde aynı cadde veya sokaklar üzerinde iki veya üç belediyenin sınırı olduğu dikkate alındığında; aynı cadde veya sokak üzerinde olduğu halde, ayrı ayrı iki veya üç İlçe belediyesi sınırları içerisinde kalan cadde ve sokaklardaki umuma açık istirahat ve eğlence yerleri için ilgili belediye encümenlerince farklı farklı açılış ve kapanış saatleri belirlenmesinin sorunlara yol açtığı, bu sorunların önüne geçilmesi bakımından büyükşehir ilçe belediyeleri içerisindeki umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin açılış kapanış saatlerinin 5216 sayılı Kanunun 27 nci maddesi kapsamında büyükşehir belediye meclisince belirlenmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Toplu Taşıma Araçlarının Özürlülerin Kullanımına Uygunluğu

Haz25
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

22.05.2012

Sayı: B.05.0.MAH.0.11.01.00-250/13616

Konu: Toplu Taşıma Araçlarının Özürlülerin Kullanımına Uygunluğu

 

İlgi :Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 04.05.2012 tarih ve 677 sayılı yazısı.

 

İlgi yazıda; 07.07.2005 tarih ve 25868 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’unda yer alan “Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişilebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri alır. Mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlüler için erişilebilir duruma getirilir.” hükmü gereği, Kanunun yürürlüğe giriş tarihi olan 07.07.2005 tarihi bazı alındığında 07.07.2012 tarihine kadar, mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçlarının özürlüler için erişilebilir duruma getirilmesi gerektiği, bu amaçla gerekli tedbirleri amaçla gerekli tedbirleri alma görevinin söz konusu Kanunla Büyükşehir Belediyeleri ile Belediyelere verildiği, konu ile ilgili bazı belediyelerce gerekli tedbirler alınırken bazılarının herhangi bir hazırlık içinde olmadığının görüldüğü ifade edilerek belediyelerin talep etmeleri halinde, 5378 sayılı Kanuna uygun araçların imalatının sanayimiz tarafından gerçekleştirilebileceği, söz konusu imalat ile ilgili araçların Özürlülere uygunluğu için gerekli teknik şartların Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yayımlamış olduğu teknik mevzuatta yer aldığı, özürlü vatandaşlarımızın da herkes gibi ve herkesle birlikte yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmesi ve bunlardan yararlanabilmesinde toplu taşıma araçlarının özürlülerin kullanımına uygun duruma getirilmesinin büyük önem taşıdığı, bu çerçevede konunun hassasiyetle ve acil olarak ele alınması gerektiği belirtilmektedir.

Konunun iliniz dahilindeki tüm mahalli idarelere duyurulması hususunda bilgi ve gereğini arz ve rica ederim.

 

 

 

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Kanun Çalışmaları

Haz25
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

10.05.2012

 

 

Sayı: B.05.0.MAH.0.11.01.00-250/12504

Konu: Kanun çalışmaları

İlgi: 24.04.2012 tarih ve 11085 sayılı genelgemiz.

Bakanlığımıza ulaşan bilgilerden, bazı belde belediyelerinin ilgide kayıtlı Bakanlığımız Genelgesinin birinci maddesinin uygulanması ile ilgili tereddüt yaşadıkları anlaşılmaktadır.

İlgi Genelgemizin birinci maddesi ile 27 ilimizdeki tüm belde belediyelerinin yapacakları her türlü taşınmaz tahsisi, satışı ve kiralanması, yeni personel istihdamı, iş ve toplu iş sözleşmesinin yapılması, yeni nazım ve uygulama imar planı yapılması, imar planı değişikliği ve revizyonu ile inşaat ruhsatı işlemleri hariç her türlü imar uygulaması, iş makineleri ve diğer taşıtların satılması, 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci maddesindeki hükümler saklı kalmak kaydıyla borçlanmaları ve ticari plaka verilmesi ile ilgili işlemlerini valilik onayı ile yapacakları ifade edilmiş olup, valilik onayına tabi olan her işlem çeşidi virgüller ile birbirinden ayrılmıştır.

Birinci madde içindeki “…imar planı değişikliği ve revizyonu ile inşaat ruhsatı işlemleri hariç her türlü imar uygulaması…” ifadesi, birinci maddede ifade edilen diğer işlem çeşitleri gibi belde belediyelerinin yapacakları imar planı değişikliği, imar planı revizyonu ve her türlü imar uygulamasının valilik onayına tabi olduğu ancak, sadece inşaat ruhsatı işlemlerinin valilik onayına tabi olmaksızın gerçekleştirileceği anlamına gelmekte olup söz konusu işlemler valilik onayı ile yapılmaya devam edilecektir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

 

 

 

 

 

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Hizmet Alımı

Haz25
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

14.05.2012

Sayı: B.05.0.MAH.0.08.02.00-900/12724

Konu: Hizmet Alımı

 

Belediye ve Bağlı Kuruluşları ile Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmeliğin 19 uncu maddesinin 1 inci fıkrası ile İl Özel İdareleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmeliğin 18 inci maddesinin 1 inci fıkrasında; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetlerin hizmet satın alma yoluyla karşılanması esastır.” Hükmünün yürürlüğü, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurlunun 05/06/2008 günlü YD.İtiraz No:2008/166 sayılı kararı ile 08/07/2008 tarihli VE YD. İtiraz No:2008/505 sayılı kararıyla durdurulmuştur.

Bunun üzerine 27/11/2011 tarihli ve 28125 sayılı resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Belediye ve Bağlı Kuruluşları ile Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmeliğin 3 üncü maddesi ile “Aynı yönetmeliğin 19 uncu maddesinin 1 inci fıkrası”,

Danıştay’ın söz konusu kararlarında: 5393 sayılı Belediye Kanununun 14., 15., 18. ve 67. Maddelerinde, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7. maddesinde ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 50. maddesinde, mahalli idarelerin görevleri arasında sayılan kimi hizmetlerin mahalli idareler tarafından yapılabileceği gibi, üçüncü şahıslara yaptırabileceği belirtilmekte yetinildiği, mahalli idarelerin bu hizmetleri sadece hizmet satın alma yoluyla karşılamakla yükümlü tutan bir kurala yer verilmediğini, buna karşılık Yönetmeliklerin 18 inci ve 19 uncu maddelerinin birinci fıkralarıyla mahalli idarelerin norm kadrolarının meclisleri tarafından kararlaştırılması sırasında memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetlerin hizmet satın alma yoluyla karşılanmasının esas olduğu ilkesinin dikkate alınmasını düzenleyen yönetmelik hükümlerinin 5393, 5216 ve 5302 sayılı Yasaların mahalli idarelere kimi hizmetleri bizzat yapmak ya da üçüncü şahıslara gördürmek konusunda takdir yetkisi tanıyan kurallarına aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

Yani Danıştay mahalli idarelerin hizmet satınalma yöntemini hukuka aykırı bulmamış, bu yöntemin esas kabul edilmesini hukuka aykırı bulmuştur.

Dolayısıyla Anayasanın 128 inci maddesinde “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu, kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmek zorundadır” hükmü de dikkate alınarak memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetlerin genel hükümler çerçevesinde hizmet satınalma yoluyla karşılanabileceğinin iliniz dahilindeki mahalli idarelere duyurulmasını önemle rica ederim.

 

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

 

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

2012 Yılı Mayıs Ayı Genelgeleri

Haz25
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

T.C.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

14.05.2012

Sayı: B.05.0. MAH.0.11.01.00-250/12760

Konu: Genel Aydınlatma Faturalarının Kontrolü ve Onayı

İlgi :     a) Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın 02.02.2012 tarih ve 2129 sayılı yazısı.

b) 15.02.2012 tarih ve 4669 sayılı yazımız.

c) Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın 17.04.2012 tarih ve 6790 sayılı yazısı.

 

6260 sayılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun E-Cetveli’nin 9’uncu sırasında yer alan hüküm uyarınca Belediye ve İl Özel İdarelerince Genel Aydınlatma Faturalarının Kontrolü ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığınca hazırlanarak ilgi (a) yazı ile Bakanlığımıza gönderilmiş olup, Bakanlığımızın ilgi (b) yazısı ile tüm belediyeler ve il özel idarelerine duyurulmak üzere Valiliklere gönderilmiştir.

Ancak, İl Özel İdarelerince Hazine Müsteşarlığına gönderilen yazılardan, Genelge’nin uygulanmasına yönelik bazı tereddütlerin ortadan kaldırılması için Hazine Müsteşarlığınca hazırlanan ilgi (c) yazı ekinde alınan açıklamaların tüm mahalli idarelere iletilmesi hususunda;

Bilgilerinizi ve gereğini arz ve rica ederim.

 

Yavuz Selim KÖŞGER

Bakan a.

Genel Müdür

T.C.

BAŞBAKANLIK

Hazine Müsteşarlığı

17.04.2012

 

Sayı: B.02.1.HZN.0.0704.01/158-01-04-06790

İlgi: 02.02.2012 tarihli ve 2129 sayılı yazımız.

 

Bilindiği üzere, 6260 Sayılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun E-Cetveli’nin 9. sırasında yer alan hüküm uyarınca Müsteşarlığımızca Bakanlığınızın ve Türkiye Belediyeler Birliğinin de görüşleri alınarak “Belediye ve İl Özel İdarelerince Genel Aydınlatma Faturalarının Kontrolü ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi” (Genelge) hazırlanmış olup, ilgide kayıtlı yazımız ile tüm il özel idarelerine iletilmesi için tarafınıza gönderilmiştir.

Diğer taraftan, Müsteşarlığımıza il özel idareleri tarafından gönderilen yazılardan, Genelge’nin uygulanmasına yönelik bazı tereddütlerin yaşandığı anlaşılmıştır.

Bu çerçevede, bilgilerini ve Genelge’nin uygulanmasına yönelik tereddütlerin ortadan kaldırılması için ekte yer alan açıklamaların tüm il özel idarelerine iletilmesi hususunda gereğini arz ederim.

 

Burhanettin AKTAŞ

Müsteşar a.

Müsteşar Yardımcısı

EK

GENEL AYDINLATMA FATURALARININ BELEDİYE VE İL ÖZEL İDARELERİ TARAFINDAN KONTROLÜ VE ONAYINAİLİŞKİN AÇIKLAMALAR

– 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu (Geçici 17. Maddesinin 1. ve 2. fıkrası)

– 6260 sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu (E-Cetveli’nin 9. Sırası)

– Aydınlatma Yönetmeliği (4. Maddenin 3. fıkrası)

– Aydınlatma Bedellerinin Dağıtım Şirketlerine Ödenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi (Geçici 4.Madde)

– Belediye ve İl Özel İdarelerince Genel Aydınlatma Faturalarının Kontrolü ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi (GENELGE)

Bilindiği üzere, aydınlatma hizmeti uygulamaları yukarıda sayılan mevzuat ile düzenlenmiş olup, bu çerçevede ilgili kurum/kuruluşlara getirilen yetki, görev ve sorumluluklar aşağıda sıralanmıştır:

– Cadde ve sokak aydınlatmaları ile trafik sinyalizasyonlarına ilişkin genel aydınlatma tüketim bedellerinin 01.01.2009 ila 31.12.2005 döneminde ilgili belediye ve il özel idaresi adına ödenmesi Hazine Müsteşarlığının sorumluluğundadır. (4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun Geçici 17. Maddesinin 1. fıkrası)

– Kamuya ait park, bahçe, tarihi ve ören yerleri gibi halka açık yerler ile reklam ve benzeri amaçlı panoların genel aydınlatmaları, bu kapsamda gerekli sistemlerin tesis edilmesi, işletilmesi ve aydınlatma giderlerinin ödenmesi ilgisine göre ilgili belediye veya il özel idaresinin yükümlülüğündedir. (4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun Geçici 17. Maddesinin 12 fıkrası)

– İlgili mevzuat uyarınca Hazine Müsteşarlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanacak genel aydınlatma giderlerine ilişkin faturaların kontrolü ilgili belediye veya il özel idaresi tarafından yapılır. (6260 sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun E-Cetveli’nin 9. Sırası)

– Belediye ve il özel idarelerince, kendilerine iletilen faturaların;

a) kendi belediyeleri/il özel idareleri adına düzenlenmiş olduğunun,

b) ait olduğu aboneliklere ilişkin genel aydınlatma tesisinin kendi görev alanlarında bulunduğunun,

c) ait olduğu aboneliklere ilişkin genel aydınlatma tesisinin Aydınlatma Bölgeleri dahilinde olduğunun ve

d) “Aydınlatma Bedellerinin Dağıtım Şirketlerine Ödenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi’nin 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen bilgileri içerdiğinin kontrolü yapılır. (Belediye ve İl Özel İdarelerince Genel Aydınlatma Faturalarının Kontrolü ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi’nin 6. Maddesi)

– Belediye ve il özel idarelerince faturaların kontrolünü müteakip GENELGE ekinde yer alan Onay Belgesi’nin doldurulması ve ilgili dağıtım şirketine iletilmesi gerekmektedir. (Belediye ve İl Özel idarelerince Genel Aydınlatma Faturalarının Kontrolü ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi’nin 5. Maddesi)

– Elektrik dağıtım şirketlerinin 30.06.2012 tarihine kadar ilgili belediye veya il özel idaresi ile bağlantı anlaşması yapması gerekmektedir. Bu kapsamda, söz konusu bağlantı anlaşmalarının yapılması belediyelere ve il özel idarelerine herhangi bir ödeme yükümlülüğü veya mali külfet getirmemekte olup, hem Hazine Müsteşarlığınca dağıtım şirketlerine genel aydınlatma tesis ve teçhizatına ilişkin ödemelerin yapılabilmesi hem de belediye ve il özel idarelerine gönderilen faturaların kontrolünün daha sağlıklı yapılabilmesi için bu tesis ve teçhizata ilişkin bağlantı anlaşmalarının en geç 30.06.2012 tarihine kadar ilgili belediye veya il özel idarelerince yapılması gerekmektedir. (Aydınlatma Bedellerinin Dağıtım Şirketlerine Ödenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesi’nin Geçici 4. Madde)

 

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Süt Değişikliği

Haz25
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

22 Haziran 2012 gün ve 28331 sayılı Resmi Gazete’de SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ yayınlanmıştır.

Bu Tebliğ ile ,İlaç bedellerinin Kurum tarafından ödenebilmesi için, Reçete ile sağlık raporu ve ilaç yazım ilkeleri yeniden belirlenmiştir.Tebliğ değişikliğiyle;

1-Kimlik tespiti

2- Ayaktan tedavilerde reçetelerin düzenlenmesi,

Yatarak tedavilerde reçetelerin düzenlenmesi, Sağlık raporlarının düzenlenmesi, Reçetelere yazılabilecek ilaç miktarı, Elektronik reçete uygulaması, Hasta katılım payından muaf ilaçlar, Sadece yatan hastalara kullanımı halinde bedelleri ödenecek ilaçlar, Ayakta tedavide kullanımı sağlık raporuna bağlı ilaçlar,Bedeli ödenecek ilaçlar ,Güvenlik ve endikasyon formu ile uyuşturucu ve psikotrop ilaçlar ,

3- Tıbbi  Malzeme Temini  ve  Ödeme Esasları ,yeniden belirlenmiş, SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE ek ve değişiklikler yapılmıştır.

 

Yazıldı Güncel Mevzuat

Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları

Haz19
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin


ESAS NO : 2011/239,KARAR NO : 2012/101,KARAR TR :21.5.2012 (Hukuk Bölümü)
ÖZET : 3194 sayılı Kanun gereğince tesis edilen idari nitelikteki uygulama işlemlerinden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R

Davacılar : K. K., A. G., M. C., S. G. Mirasçıları: A. G.,H. G., M.G.I., H.G.U., S.G.D.
Vekilleri : Av. S. Ç., Av. S. Ç.
Davalı : Altındağ Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. A. A.
O L A Y : Davacılar vekili dava dilekçesinde, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 parsel sayılı taşınmazda 1994 yılında yeni bir imar düzenlemesi yapıldığını, yapılan imar düzenlemesi sonucunda müvekkillerinin toplam 182 m2’sinin bu parsel ile şuyulandırıldığını, parsel üzerinde davalıya ait pazar yeri bulunduğunu, parselde davacı ve diğer hissedarların müştereken malik olduklarını, söz konusu yer İmar Kanunu’nun 18. maddesi gereğince oluşturulmuş olduğundan, hissedarların hisseleri miktar olarak belli olmakla beraber bir bütün içerisinde hangi bölümde olduklarının belirsiz bulunduğunu, Davalıya karşı daha önce açılmış olan davalar nedeniyle, davalı Belediyenin Pazaryerini kısmen kaldırdığını, idarenin kamulaştırmasız el atma eylemini gerçekleştirdiğini, bu eylemi gerçekleştiren davalı Kurumun, taşınmazın dava tarihindeki gerçek ve rayiç bedelini müvekkillere ödemekle yükümlü bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak üzere şimdilik 5.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiliyle müvekkillerine hisseleri oranında verilmesine, müvekkillerinin hisselerinin iptali ile davalı idare adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı Belediye vekili birinci savunma dilekçesinde, davanın idari yargının görev alanına girdiğini öne sürerek görev itirazında bulunmuştur.
ANKARA 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ;08.06.2011 gün ve E:2011/192 sayı ile, davalı vekilinin yargı yolu itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı Belediye vekilince süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe, dava dosyası örneği ile birlikte Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti’de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, “idari işlem”; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, “idari eylem” olarak tanımlandığı; bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8’inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, “idari işlem”; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; her ne kadar, uyuşmazlık konusu parselin imar planında pazar yeri alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle ve imar uygulama işlemi ile pazar alanından yer tahsis edilmiş bulunduğu iddiasıyla söz konusu taşınmazların bedellerinin tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, davanın hukuksal dayanağı olarak, kamulaştırmasız el atma gösterilmiş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında imar planında ilköğretim tesisi alanına ayrılan taşınmaz yönünden kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığı kabul edilmiş; yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, 3194 sayılı Kanun’un 18’inci maddesine göre yapılan uygulamada davacıya tahsis edilen imar parselinin, imar planında lise alanı olarak ayrılması halinde kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleştiği yönündeki mahkeme direnme kararı yerinde bulunmuş ise de; davacıların mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamanın, yukarıda açıklandığı üzere, genel ve düzenleyici işlem olan imar planında ilgili taşınmazın pazar yeri alanı olarak gösterilmesinden, bu planlarda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulaması işleminden kaynaklandığında ihtilaf bulunmadığından; bu kısıtlama ve hareketsizlikten doğan zararın da idari işlem ve eylemden kaynaklandığının kabulünün gerektiği; bu bakımdan; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,” hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; bu nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’ndan yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Altındağ Belediyesinin 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. Maddesi uyarınca arazi ve imar uygulamalarına ilişkin işlemler kapsamında, davacının da hissesinin bulunduğu 21620 Ada 1 Parsel sayılı yerin imar planında pazaryeri olarak ayrılmış bulunması karşısında, bu parseldeki bedelin ödenmesine ilişkin dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği düşünüldüğü; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/192 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; davalı Belediye vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacıların, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 sayılı parselde bulunan hissesine davalı idare tarafından kamulaştırmasız el atıldığı ileri sürülerek şimdilik 5.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte tazmini, hissenin tapusunun iptali ile davalı adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.
Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.
Anılan madde uyarınca, yapılan imar düzenlemesi sonucunda “…resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir…” denildiğine göre, idarenin “resen tescil işlemlerini yaptırmak” şeklindeki bu yetkilerini idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu olarak kullandığı; bir başka ifadeyle, tapuya yapılan tescilin idari işlemlerin icrası niteliğinde olduğu açıktır.
Olayda, davacılar vekili tarafından, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 parselde bulunan ve pazar olarak kullanılan taşınmazdaki davacıların hissesine kamulaştırmasız el atıldığından bahisle taşınmazın bedelinin şimdilik 5.000 TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsili ile tapunun idare adına tescilinin talep edildiği; İdarece, kesinleşen İmar Planının uygulanması kapsamında imar düzenlemesi yapıldığı; imar uygulaması kapsamındaki parsellerden alınan kamu ortaklığı paylarından dava konusu Ankara İli, Altındağ İlçesi, Başpınar Mahallesi, 21620 ada, 1 sayılı parselin oluşturulduğu ve bu parselin imar planında “pazaryeri” olarak ayrıldığı; imar uygulaması tamamlandıktan sonra, davacıların, bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanunun 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; davacıların davayı idarenin uygulamasından doğan zararlarının giderilmesi istemiyle açtığı görülmektedir. Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlemesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Belirtilen nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı Belediye vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcı’sınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, davalı Belediye vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 08.06.2011 gün ve E:2011/192 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde Üyelerden Mustafa AYSAL ile Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalı Belediye Başkanlığınca yapılan imar uygulaması sonucunda, pazaryeri olarak ayrılan davacılara ait taşınmazın, davalı idarece kamulaştırma işlemlerine tevessül edilmeksizin pazaryeri olarak kullanılması nedeniyle davacı tarafından kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davası Adli Yargı ilk derece mahkemesinde açılmış,
Davalı idare vekilinin süresi içinde olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda verdiği dilekçe üzerine Danıştay Başsavcılığınca uyuşmazlığın imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargıda çözümlenmesi gerektiği düşüncesiyle 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına karar verilerek, dosya yüksek mahkemeye gönderilmiş,
Yüksek Mahkemece çoğunluk görüşü ile Danıştay Başsavcılığının başvurusu kabul edilerek davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar verilmiştir.
Yüksek çoğunluk görüşüne katılamamaktayız. Zira;
3194 sayılı yasanın 18/10 md “Bu maddede belirtilen kamu hizmetlerine ayrılan yerlere rastlayan yapıların belediye veya valilikçe kamulaştırılmadıkça yıktırılamayacağı” öngörülmüştür.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün 1956/1-6 sayılı kararında da “Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın ilgili amme hükmi şahsiyeti aleyhine men’ i müdahale davası açmaya hakkı bulunduğu gibi fiili duruma rıza göstererek mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulün bedelinin tahsilini de dava edebileceği” vurgulanmıştır.
Bu halde kamulaştırmasız el atma davasında görevli yargı kolu Adli Yargıdır.
Maruz nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca yaptığı başvurunun reddine karar verilmesi düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan görüşüne katılamıyoruz. 21.5.2012
Üye
Mustafa AYSAL Üye
Eyüp Sabri BAYDAR
—— • ——

ESAS NO : 2011/259,KARAR NO : 2012/104,KARAR TR : 21.5.2012(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İmar uygulaması sonucu oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R
Davacı : İ. Ö.
Vekilleri : Av. N. K.
Davalılar : Bağcılar Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. İ. Ü.
O L A Y : Davacı vekili tarafından, müvekkilinin İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, Kirazlı Köyü, Güneşli çiftliği mevkii F21c22a3c pafta, 2803 ada, 31 parsel 160.00 m2 gayrimenkulün maliki olduğu ve söz konusu taşınmazın 1981 yılında yapılan imar planında kısmen yol, kısmen yeşil alan ağaçlandırılacak alan olarak ayrıldığı ileri sürülerek, kamulaştırmasız el atmadan doğan ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla işleyecek yasal faiziyle birlikte şimdilik 8.000,00-TL’nin davalı Belediyelerden tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı Bağcılar Belediye Başkanlığı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesinde, imar planları yapmanın idarelerinin tek yanlı, re’sen ve kamu gücüne dayalı gerçekleştirdiği işlemlerden olduğu, imar planlarının 3194 sayılı Yasa çerçevesinde gerçekleştirildiği bu itibarla idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetiminin ise ancak idari yargı mercilerince gerçekleştirilebileceği ileri sürülerek görev itirazında bulunmuştur.
BAKIRKÖY 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 9.8.2011 gün ve E:2011/316 sayı ile, davalı İlçe Belediye Başkanlığı vekilinin yargı yolu itirazının dava konusunun gerek Kamulaştırma Kanunu, gerekse İmar Kanunu uyarınca adli yargı görevi kapsamında kalması nedeniyle reddine karar vermiştir.
Davalı Belediye Başkanlığı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolundaki süresi içerisinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyası Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti’de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerinin, “idari işlem”; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, “idari eylem” olarak tanımlandığı, bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8’nci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, “idari işlem”; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı, taşınmazın fiilen el atılmayan kısmına yönelik davacıların mülkiyet hakkına getirilen kısıtlama, yukarıda açıklandığı üzere, genel ve düzenleyici işlem olan imar planlarında taşınmazın yol, yeşil alan ve ağaçlandırılacak alan olarak gösterilmesinden, bu planlarda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından kaynaklandığında ihtilaf bulunmadığından; bu kısıtlama ve hareketsizlikten doğan zararın da idari işlem ve eylemden kaynaklandığının kabulü gerektiği bu bakımdan; davanın taşınmaza fiilen el atılmayan kısmına yönelik bedel istenilmesine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,” hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerektiği bu nedenle, 2247 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Bağcılar Belediyesi tarafından yapılan ve 19.10.2004 ve 15.9.2008 tarihlerinde onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarında davacının tapulu arsasının yol ve yeşil alan ilan edildiği, belediye yönetimlerinin 3194 sayılı İmar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı alanında halledilmesi gerektiği, dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı, uyuşmazlık konusu işlemin, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinin düşünüldüğü, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/316 Esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği, yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacının, maliki olduğu İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, Kirazlı Köyü, Güneşliçiftliği 2803 ada, 31 parsel sayılı taşınmazın imar planında kısmen yol, kısmen yeşil alan ve ağaçlandırılacak alan olarak ayrıldığı, bu kısmın uzun süre kamulaştırılmadığı ileri sürülerek şimdilik 8.000,00-TL maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.
Anılan madde uyarınca, yapılan imar düzenlemesi sonucunda “… resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir…” denildiğine göre, idarenin “resen tescil işlemlerini yaptırmak” şeklindeki bu yetkilerini idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu olarak kullandığı; bir başka ifadeyle, tapuya yapılan tescilin idari işlemlerin icrası niteliğinde olduğu açıktır.Olayda, Bağcılar Belediyesi tarafından yapılan imar planlarında davacının tapulu arsasının kısmen yol, kısmen yeşil alan ve ağaçlandırılacak alan olarak ayrıldığı anlaşılmaktadır. Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; davacının davayı idarenin uygulamasından doğan zararlarının giderilmesi istemiyle açtığı görülmektedir. Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN, Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 9.8.2011 gün ve E:2011/316 sayılı KARARIN KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——

ESAS NO : 2011/264,KARAR NO : 2012/105,KARAR TR : 21.5.2012(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İdarenin görevinde olan ve bir plan ve projeye dayalı kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak açılan ve 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R

Davacılar : 1- B. G., 2-N. Y, G., 3-A. G.
Vekili : Av. Ö. G.
Davalı : İzmir İl Özel İdaresi
Vekili : Av. G. S.
İhbar Edilen : (Adli Yargıda) İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. Ş. O.
O L A Y : 1-Davacılar vekili, (davalı olarak 1- H. S. ve 2-Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü gösterdiği) dava dilekçesinde, müvekkillerine ait İzmir İli, Menderes İlçesi, Çatalca Köyü, Köyiçi Mevki, L18 – a – 22 – d – 3 pafta, 233 ada, 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde; davalılarca 11.11.2004 günü tarlada mevcut 5 adet ceviz ağacının kökleri ile birlikte sökülerek alınıp götürüldüğünü, 1 zeytin ağacının ise köklenmiş ve tarlada bırakılmış olduğunu, yapılan haksız tecavüz nedeniyle meydana gelen zarar ve tecavüz edilen kısmın tespiti için Menderes Sulh Hukuk Mahkemesine tespit talebinde bulunulduğunu, Mahkemenin 2004/52 D.İş dosyası ile yapılan keşif neticesi tecavüzün varlığının tespit edildiğini; 03.12.2004 tarihli bilirkişi raporunda, taşınmazın 604 metrekarelik kısmı üzerine yol açmak maksadıyla, davalı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nün dozer ve kepçesi kullanılarak hafriyat doldurulmak suretiyle tecavüzde bulunulduğunun, taşınmaz üzerinde 5 adet ceviz ağacı ve 1 adet zeytin ağacının sökülmüş olduğunun, sökülen ceviz ağaçlarının davalı H. S. tarafından alınıp götürüldüğünün, mahalli bilirkişi ifadesiyle tespit olunduğunun belirtildiği; tecavüz edilen kısmın değerinin 3.624.000.000-TL, sökülen zeytin ağacının bedelinin 180.000:000- TL, ve 5 adet ceviz ağacının bedelinin ise 1.100.000.000-TL’sı olmak üzere toplam zararın 4.904.000.000-TL’sı olduğunun bilirkişi raporuyla subuta erdiğini ifade ederek, sonuç itibariyle; haksız fiil neticesi meydana gelen 4.904.000.000 TL zarar ziyanın 11.11.2004 tarihinden olmak üzere kanuni faizi ile birlikte tazminine, taşınmaza vaki el atmanın önlenmesine, yapılan yolun kal’ine karar verilmesi istemiyle 10.12.2004 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
2- Menderes Sulh Hukuk Mahkemesi 26.04.2006 gün ve E: 2004/585, K:2006/201 sayı ile, uyuşmazlığın esasını inceleyerek; 1. Davacı taraf men’ i müdahale talebinden vazgeçtiğinden açılan men’i müdahale talebinin reddine, 2. Yapılan yol çalışmaları nedeniyle davacının taşınmazının bir köy yolu içine alındığı ve bazı ağaçların kesildiği anlaşıldığından bilirkişi raporu ile tespit edilen 4.904,00 YTL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tazminat olarak davalı İl Özel İdaresi ve davalı İzmir Büyükşehir Belediyesinden tahsili ile davacıya ödenmesine, 3. Davalı İl Özel İdaresinin yapılan kanun değişikliği ile davalı taraf sıfatı kalmadığından hakkında açılan davanın reddine, 4. Davalı H. S.’nün şahsi sorumluluğu bulunmadığından hakkında açılan davanın reddine, 5.Davalı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün dava konusu köyde tüzel kişiliği kalmadığından hak ve borçları ile birlikte özel idaresine devredildiğinden bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına, 6. 02.01.2006 tarihli fen bilirkişisi raporunun tapu sicil müdürlüğüne gönderilerek tazminat bedeli ödenen yolun krokide belirtildiği şekilde tapuya tescilinin yol olarak sağlanmasına(…) karar vermiş, bu karar temyiz edilmiştir.
3- Yargıtay 3. Hukuk Dairesi: 26.12.2006 gün ve E: 2006/17918, K: 2006/18937 sayı ile, Belediyeler ve onun gibi kamu kurumlarının verdikleri kararlar sonunda plan ve projelere uygun olmak üzere tesisler yaptırmış olmaları veya bu tesisleri kullanmaları veya bu tesislere bakmaları nedeniyle kişilerin uğramış oldukları zararların tazminine ilişkin davalarda idari yargının görevli bulunduğu; Mahkemece, dava konusu yol yapımına ilişkin plan ve projelerin ilgili yerden celbedilip mahalline uygulanmadığı ve doğan zarar ve ziyanın sözü edilen plan ve projenin uygulanması ile ilgili olup olmadığının araştırılmadığı; Davalıların plan ve proje haricinde, vermiş oldukları zararın Borçlar Kanununun 41. maddesi ve devamında öngörülen haksız fiil mahiyetinde olduğunun anlaşıldığı takdirde, taraflardan iddia ve savunmaları ile ilgili delilleri toplanarak doğacak uygun sonuç dairesinde karar verilmesinin gerektiği, aksi halde, plan ve projenin uygulanmasından kaynaklanan bir zarar söz konusu ise yukarıdaki ilkeler doğrultusunda idari yargının görevli olacağı; zararın idareye atıf ve isnat edilebilecek bir nitelikte olmakla birlikte, işlem ve eylemin bozularak idari karakterini kaybettiği hallerde zorunluluğun özel hukuk kurallarına göre ve adli yargı yerinde belirleneceği; öyle ise, mahkemece öncelikle, davalılardan Hasan Sürücü köy muhtarı olup, dava şahsına karşı açıldığından bu davalı hakkında tefrik kararı verilmesinden sonra, yukarıdaki ilke ve esaslar doğrultusunda yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanlış gerekçeler ile davanın esası hakkında bir karar verilmesinin bozmayı gerektirmiş olduğu gerekçesiyle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermiş; kararın düzeltilmesi istemi, aynı Dairenin 12.11.2007 gün ve E:2007/17030, K:2007/16998 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
MENDERES SULH HUKUK MAHKEMESİ; 25.02.2009 gün ve E:2007/769, K:2009/89 sayı ile, Davacılar vekilinin Mahkemelerine verdiği ve duruşmada tekrar ettiği dava dilekçesini özetledikten sonra; davalı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün dava konusu işlemin idari eylem neticesi meydana geldiğini, idari hukuk ilkeleri gereği İdare Mahkemesinde dava açılması gerektiğini ileri sürerek öncelikle davanın görev yönünden reddini, esas yönden ise Çatalca köyünce İzmir Büyükşehir Belediyesi Tahtalı Barajı Koruma havzası içinde kalması nedeni ile Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan imar planı doğrultusunda 2003 yılı yatırım programında inşaatı tamamlanan köprünün bağlantıyı sağlayan yolların bakımı, 2004 yılı yatırım programına istinaden ve köy muhtarlığının talebi doğrultusunda gerçekleştirildiğini, yapılan işlerin Büyükşehir Belediyesi imar planı doğrultusunda olduğunu, Çatalca köyünün 233 ada 1 nolu parsele müdahalesinin olmadığını, köprü bağlantı yolların 2004 yılı yatırım programı ve köy muhtarlığı talebi doğrultusunda yapıldığını, Çatalca köyü muhtarlığının yolun yapımı esnasında meydana gelebilecek zararları ödeyeceğine dair Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce taahhütte bulunduğunu ileri sürerek davanın reddine talep etmiş olduğu; davalı H. S.’nün vekilinin 03.03.2005 tarihli cevap dilekçesi ile müvekkilinin iddia edilen fiil hakkında aleyhinde dava açılmasının yerinde olmadığını, davalı sıfatının bulunmadığını, davacı iddiaları doğru sayılsa bile müvekkilinin muhtarlık sıfatı ile bu eylemleri yapmış olabileceğini bu nedenle öncelikle müvekkili hakkında açılan davanın husumet yönünden reddine, esasa ilişkin olarak ise davacının tecavüzüne konu olduğu iddia edilen yerin onaylı imar planında yol alanında kaldığını, imar planı onandıktan sonra Çatalca köyü muhtarlığının Köy Hizmetleri Müdürlüğü ile irtibata geçerek plan doğrultusunda yol çalışmalarına başladığını, davacının talep ettiği ağaç bedellerinin yüksek ve fahiş olduğunu, davacının ağaçların kesimine muvafakat ettiğini ileri sürerek davanın reddini talep ettiği; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 13.01.2005 tarih ve 5286 sayılı yasa ile 16.03.2005 tarihli itibariyle kaldırılarak 3202 sayılı Kanunda sayılan görevlerle Özel İdare Müdürlüğüne devredildiğinden Özel İdare Müdürlüğü’nün taraf sıfatını kazandığı; Mahkemece yapılan yargılama sırasında davaya konu edilen taşınmazın imar durumu İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlanmış olması nedeni ile 08.03.2006 tarihli ara kararı ile İzmir Büyükşehir Belediyesine dava ihbar edilmiş ise de HUMK’da belirtilen ihbar şartlarının oluşmadığının tespit edildiği; Mahkemece mahallinde yapılan keşif neticesinde, dava konusu edilen taşınmazın üzerinde 604 m2’lik kısmın tecavüzlü olduğunun, kesilen 5 adet ceviz ve 1 adet zeytin ağacının değerinin dava tarihi itibariyle 4.904 YTL olduğunun bildirildiği; Mahkemenin 26.04.2006 tarihli kararı ile davacı taraf meni müdahale talebinden vazgeçtiğinden, açılan davanın reddine, yapılan yol çalışmaları nedeni ile davacının taşınmazının bir kısmının köy yolu içine alındığı ve bazı ağaçların kesildiği anlaşıldığından bilirkişi raporu ile tespit edilen 4.904 YTL zararın dava tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalı İl Özel İdaresi ile davalı İzmir Büyükşehir Belediyesinden tahsiline, davalı İl Özel İdaresinin yapılan kanun değişikliği ile davalı taraf sıfatı kalmadığından, hakkında açılan davanın reddine, davalı H. S.’nün şahsi sorumluluğu bulunmadığından hakkında açılan davanın reddi cihetine gidildiği; ilgili kararın davacılar vekili ve davalı H. S. vekilinin temyizi üzerine dosyanın Yargıtay’a gönderildiği, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanlığının 26.12.2006 tarih ve 2006/17918 E, 2006/18937 Karar sayılı bozma ilamı ile belediyeler ve onun gibi kamu kurumlarının verdikleri kararlar sonunda plan ve projelere uygun olmak üzere tesisler yaptırmış olmaları veya bu tesisleri kullanmaları, bu tesislere bakmaları nedeni ile kişilerin uğramış olduğu zararların tazminine ilişkin davalarda idari kaza yerinin görevli olduğu, dava konusu yol yapımına ilişkin plan ve projeler ilgili yerden celbedip mahallinde uygulanmamış ve doğan zarar ve ziyanı sözü edilen plan ve projede uygulanması ile ilgili olup olmadığı araştırılmamış olup, davalıların plan ve projede uygulanması ile ilgili olup olmadığı araştırılmamış olup, davalıların plan ve proje haricinde vermiş oldukları zararın borçlar kanunun 41. Maddesi ve devamında öngörülen haksız fiil mahiyetinde olduğu anlaşıldığı takdirde taraflardan iddia ve savunmaları ile ilgili delileri toplanarak doğacak uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerektiği aksi halde plan ve projenin uygulanmasından kaynaklanan bir zarar söz konusu ise İdari Yargı yerinin görevli olacağı, zarar idareye atıf ve idareye isnat edilecek bir nitelikte olmakla birlikte işlem ve eylemin bozularak idari karakterini kaybettiği hallerde özel hukuk kurallarına göre adli yargı yerinde davanın bakılması gerektiği, davalılardan H. S. köy muhtarı olup dava şahsına karşı açıldığından bu davalı hakkında tefrik kararı verilmesinden sonra yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği noktasında bozulduğu ve dava dosyasının Mahkemelerinde yeni bir esasa kaydının yapıldığı; Yargıtay bozma ilamına karşı tarafların beyanlarının alındığı usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verildiği; davalı köy muhtarı H. S. hakkında açılan davanın tefrik edildiği ve Mahkemelerinin 2008/325 Esas sayılı sırasına kaydının yapıldığı; dava konusu yol yapımına ilişkin plan ve projelerin dosya kapsamına alındığı, mahallinde resen seçilip refakate alınan bilirkişiler marifetiyle keşif icra edildiği; yapılan keşif neticesinde Mahkemelerine verilen jeodezi Mühendisi E. Ç.’ın 18.06.2008 tarihli raporu ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Harita Şube Müdürlüğünden gönderilen 1/1000 ölçekli Çatalca Köyü uygulama imar planı ile tespit dosyasında yer alan krokinin mahallinde uygulandığı; dava konusu parselin kadastrol sınırlarının siyah, uygulama imar planındaki durumunun yeşil, zeminde niza konusu yerin ise mavi renkli kalem ile çizildiği, zeminde açılmış olan yolun 229 m2 ve 205 m2’lik kısımlarının uygulama imar planında yol olarak ayrılmış kısımda, 24 m2 ve 117 m2’lik kısımlarının ise park olarak ayrılan kısımda kaldığı, bilirkişinin 10.11.2008 tarihli ek raporu ile zeminde parsel içinde açılmış yolun sadece 434 m2’lik kısmının uygulama planında yol olarak ayrılmış kısımda kaldığı, 141 m2’lik kısmının park olarak ayrılan kısımda kaldığı, zeminde açılmış yol ile ilgili herhangi bir istimlak ya da kamulaştırma işlemi olmadığının bildirildiği; İzmir İl Özel İdaresinin 2 Mart 2008 tarihli yazısı ile 1/25 paftasında bulunan köy yolu güzergahını gösterir krokinin dosya içine alındığı; yapılan keşif ve bilirkişi incelemeleri ile zarar gören kısmın inşaat mühendisi K. A.’dan ve harita mühendisi E. Ç.’ın 1/1000 ölçekli krokide gösterdikleri mavi kalem ile taralı yol yapımına ilişkin kısımda kaldığının tespit edildiği; Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nün 30.05.2005 tarihli yazısı ile İzmir Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü Daimi Encümenliğinin 06.08.2003 gün ve 408 nolu kararlarına istinaden, 2003 yılı ek yatırım programında yapılmasına karar verilen Menderes Çatalca Köyü köprüsü bağlantı yollarının bu yatırım programlarına istinaden 2004 yılı içinde yaptırıldığı yol açma işi içine girilmemiş olduğu, imar paftasında bulunan ve hali hazırdaki yolun bakımı yapılarak her iki yönden bağlantısı yapıldığı ve geçiş verildiğinin bildirildiği ve ekinde buna ilişkin encümen kararı ile birlikte ihale onay belgesi, ihale komisyon karar tutanağının dosya içine celbedildiği; dosya içinde toplanan tüm delil durumuna göre, zarar gören 233 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde oluşan zararın İzmir Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğünün 06.08.2003 gün ve 408 sayılı encümen kararına istinaden Menderes Çatalca Köyü köprüsü bağlantı yolları işine istinaden plan ve projelerin uygulanması sırasında meydana geldiği, belediyeler ve onun gibi kamu kurumlarının plan ve projelere uygun olmak üzere tesis yaptırmış olmaları veya bu tesisleri kullanmaları, bu tesislere bakmaları nedeni ile kişilerin uğramış olduğu zararların tazminine ilişkin davaların idari kaza yerinde görülmesinin gerektiği; davada İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının taraf sıfatının bulunmadığı; dava konusu uyuşmazlığın İdari Yargının görev alanına girdiğinin tespit olunduğu gerekçesiyle; yargı yolu yönünden Mahkemelerinin görevsizliği ile davanın reddine karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3.Hukuk Dairesi, 19.1.2010 gün ve E:2009/18508, K:2010/270 sayı ile bu kararı onamış ve Mahkeme kararı kesinleşmiştir.
4-Davacılar vekili, bu kez, (yalnızca İzmir İl Özel İdaresi’ni davalı göstererek) müvekkillerine ait arazinin yol haline getirilmesi nedeniyle oluşan 4.904,00-TL zararın, 11.11.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle 27.03.2009 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
5- İzmir 4.İdare Mahkemesi: 01.04.2010 gün ve E: 2009/600, K: 2010/420 sayı ile, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile Menderes Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarının incelenmesinden, yol açma çalışması sırasında gerekli önlemi almadığı anlaşılan davalı idarenin hizmeti kusurlu işletmesi nedeniyle davacılara ait taşınmazda meydana gelen 4.904,00-TL zararın davalı idarece tazmininin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 4.904,00-TL’nin zararın dava açma tarihi olan 27.03.2009 gününden itibaren isleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacılara ödenmesine karar vermiştir.
6- Davalı İzmir il Özel İdaresi vekilinin itirazı üzerine, İzmir Bölge İdare Mahkemesi, 08.03.2011 gün ve E: 2010/3325, K: 2011/802 sayı ile, uyuşmazlık konusu olayda, davacıya ait taşınmaza, idarenin müdahalesi bir idari karara dayanmadığından, müdahalenin idari eylem değil haksız eylem (haksız fiil) niteliğinde olduğu, dolayısıyla ortada davacının kamulaştırma işlemi tesis edilmeksizin taşınmazının yola katıldığı; bu durumda, davalı idarenin haksız fiil niteliğindeki eyleminden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle 2577 sayılı Yasanın 15.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesinde yasal isabet görülmediği gerekçesiyle, itirazın kabulüne, itiraza konu kararın bozulmasına karar vermiş, karar düzeltme istemi de aynı Mahkemenin 12.7.2011 gün ve E:2011/2143, K:2011/3201 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
İZMİR 4.İDARE MAHKEMESİ; 21.09.2011 gün ve E: 2011/1472, K: 2011/1342 sayı ile, Mahkemelerince verilen 01.04.2010 gün ve E:2009/600, K:2010/420 sayılı kararın İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin 08.03.2011 gün ve E:2010/3325, K:2011/802 sayılı kararıyla “uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu” gerekçesiyle bozulduğu görüldüğünden, dava dosyası hakkında gereğinin düşünüldüğü; 2942 sayılı Yasanın 1. maddesine göre kamulaştırmanın, Devlet ve Kamu Tüzel kişileri tarafından, kamu gücüne dayanılarak, kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların ve kaynakların kanunla gösterilen esas ve hükümlere göre yetkili organlarca verilen karar uyarınca parası peşin ödenerek mülkiyetinin alınması veya irtifak kurulması olarak tanımlanabileceği, kamulaştırmasız el atmanın ise, genel olarak kamu kuruluşlarının kamulaştırma kararı olmadan veya kamulaştırma kararı kesinleşmeden kişinin taşınmazına müdahale etmeleri ve taşınmaz üzerinde kişinin zilyetliğine son vermeleri hali olduğunun ifade edildiği; dosyanın incelenmesinden; uyuşmazlık konusu olayda, davacıya ait taşınmaza, idarenin müdahalesi idari bir karara dayanmadığından, müdahalenin idari eylem değil haksız fiil niteliğinde olduğu, dolayısıyla ortada davacının kamulaştırma işlemi tesis edilmeksizin taşınmazının yola katıldığının anlaşıldığı; bu durumda, davalı idarenin haksız fiil niteliğindeki eyleminden doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle; davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş; bu karara itiraz edilmemiş ve karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Yasa’nın 14. maddesine göre olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için davanın “tarafları, konusu ve sebebinin aynı” olması koşulunun öngörülmüş bulunması karşısında, adli ve idari yargı yerleri arasında davalı İzmir İl Özel İdaresi aleyhine açılan dava yönünden ve her iki yargı yerinde ortak talep olan “davacılara ait arazinin yol haline getirilmesi nedeniyle oluşan 4.904,00-TL zararın 11.11.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemi” yönünden görev uyuşmazlığın doğduğu; idari yargı dosyasının; 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacılar vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği, adli yargı dosyasına ilişkin bilgi ve belgelerin de dosya içerisinde yer aldığı ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacılara ait İzmir İli, Menderes İlçesi; Çatalca Köyü, Köy İçi Mevkiinde bulunan ve tapunun 233 ada, 1 sayılı parselinde kayıtlı 4821 m2 yüzölçümlü taşınmaza, davalı İdarece yapılan yol çalışması sonucu tecavüzde bulunulduğu ve anılan taşınmazda bulunan 5 adet ceviz ağacı ile 1 adet zeytin ağacının kesildiği ve taşınmazın 604 m2’lik kısmının tecavüze uğradığı ileri sürülerek, oluşan 4.904,00.-TL zararın tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projenin hukuka aykırı olduğu nedeniyle iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak davalar ile idarenin aynı plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak davaların görüm ve çözümünün, iptal ve tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men’i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.
Dava dosyasındaki bilgi belgeler incelendiğinde; Adli yargı yerinde acılan davada davalı olarak gösterilen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve daha sonra davalı olarak belirlenen İzmir İl Özel İdaresi vekillerince verilen dilekçelerde; Çatalca Köyünün, İzmir Büyükşehir Belediyesi Tahtalı Barajı Koruma havzası içinde kaldığının, Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan İmar Planı doğrultusunda, 2003 yılı yatırım programında inşaatı tamamlanan köprüye bağlantıyı sağlayan yolların bakımının, 2004 yılı yatırım programına istinaden ve Köy Muhtarlığının talebi doğrultusunda gerçekleştirildiğinin, işlerin Büyükşehir Belediyesi İmar Planı doğrultusunda yapıldığının ifade edildiği; İzmir İl Daimi Encümeni’nin 6.8.2003 tarih, 408 sayılı Kararında da, dava konusu taşınmazın bulunduğu Çatalca Köyünü de kapsayan yolların ve sanat yapılarının 2003 yılı ek yatırım programına alındığının görüldüğü; dava konusu yol yapımına ilişkin olarak Sulh Hukuk Mahkemesi’nce mahallinde yaptırılan keşif sonucunda Mahkemeye verilen, Jeodezi Mühendisi’nin 18.06.2008 tarihli raporu ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Harita Şube Müdürlüğünden gönderilen 1/1000 ölçekli Çatalca Köyü uygulama imar planı ile tespit dosyasında yer alan krokinin mahallinde uygulandığı, dava konusu parselin kadastral sınırlarının, uygulama imar planındaki durumunun, nizalı yerin belirlendiği; açılmış olan yolun 229 m2 ve 205 m2’lik kısımlarının uygulama imar planında yol olarak ayrıldığının, 24 m2 ve 117 m2’lik kısımlarının ise park olarak ayrılan kısımda kaldığının ifade edildiği, bilirkişinin 10.11.2008 tarihli Ek Raporu ile de, zeminde parsel içinde açılmış yolun 434 m2’lik kısmının uygulama planında yol olarak ayrılmış kısımda kaldığının, 141 m2’lik kısmının park olarak ayrılan kısımda kaldığının, zeminde açılmış yol ile ilgili herhangi bir istimlak ya da kamulaştırma işlemi olmadığının bildirildiği anlaşılmıştır. Dava dilekçesi, idarelerin savunma dilekçeleri ve yukarıda sözü edilen bilirkişi raporlarında yer alan tespitler karşısında, idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan ve plan ve projelerin uygulanması sırasında meydana gelen zararın giderilmesine yönelik olarak dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 21.09.2011 gün ve E: 2011/1472, K: 2011/1342 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——

ESAS NO : 2012/12,KARAR NO : 2012/106,KARAR TR : 21.5.2012(Hukuk Bölümü)
ÖZET : 2981 sayılı Yasa uyarınca tapu tahsis belgesi verilen davacı tarafından, davalı Belediyeye başvurusuna rağmen tapusunun verilmemesi üzerine tapu iptali ve tescil istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R
Davacı : N. K.
Vekili : Av. D. K.
Davalılar : 1- Altındağ Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. İ. G.
2- Maliye Hazinesi
O L A Y : 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler Hakkında Yasa’dan yararlanmak üzere başvuran davacıya Ankara İli, Hasköy Gülpınar Mahallesi, 23682 ada, 2 parselde bulunan gecekondusu nedeniyle 28.3.1993 tarihinde tapu tahsis belgesi verilmiştir.
Davacı vekilince, davacının tapusunu alabilmek için davalı belediyeye müracaat etmiş olmasına rağmen bugüne kadar verilmediği, bu nedenle, tapunun verilmesi için sözü edilen yerin 2981 sayılı Yasa gereği tapu kaydının iptali ve davacı adına tescili istemiyle adli yargı yerinde dava açılmıştır.
Davalı belediye vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davada idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 17. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 24.5.2011 gün ve E:2008/250 sayı ile, davalı belediye vekilinin yargı yolu itirazını, davalı belediye adına tapulu bulunduğu iddia edilen taşınmaz ile ilgili davanın tapu iptali ve tescil olması nedeniyle reddederek görevlilik kararı vermiştir.
Davalı belediye vekilinin, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki dilekçesi üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Davacının, üzerinde gecekondusunun bulunduğu taşınmaz için 2981 sayılı Yasa gereği tapu tahsis belgesi verilmesine karşın, tahsise konu yer için tapu verilmesi talebinin davalı Belediye’ce yerine getirilmediği gerekçesiyle, davalı Belediye’ye karşı açtığı tapu iptali ve tescile ilişkin davada; davalı tarafça davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiğinden bahisle görev itirazında bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasının istenildiği, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün yapılar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit, değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve ilgili diğer hususları belirlemek amacıyla yürürlüğe konulan 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun ile Valilik veya Belediyelerce, yetki ve sorumluluk alanlarında ıslah imar düzenlemeleri yapılmak suretiyle, yeniden gecekondu yapılmasının önlenmesi için temin edilecek arsaların ve muhafazası mümkün görülen gecekonduların Yasada öngörülen usul ve esaslara göre hak sahipliği belirlenen kişilere verilmesine olanak sağlandığı, bu amaçtan hareketle anılan Yasanın 9 ve 10. maddeleri ile idarelerin, devir, tescil ve tapuların re’sen iptali hususunda yetkili kılındığı, bu yetkinin idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu ve tahsis kararının gereği olarak uygulandığı, dolayısıyla, bu kararlar ortadan kaldırılmadan tapu kaydının adli yargı tarafından iptalinin de mümkün bulunmadığı, dava konusu olayda; davacının sahibi bulunduğu gecekondu için 2981 sayılı Yasa gereği başvurusu üzerine tapu tahsis belgesi verildiği, davacının tapu verilmesi talebiyle davalı idareye başvuruda bulunduğu, davalı idarece başvuru gereğinin yerine getirilmediğinin anlaşılması nedeniyle tapu iptali ve tescili istemiyle dava açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, 2981 sayılı Yasa gereğince tesis edilen idari nitelikteki uygulama işlemlerinden doğduğu anlaşılan uyuşmazlığın görüm ve çözümü idari yargının görev alanına girdiğinden, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davalının görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılmasının icap ettiği gerekçesiyle, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. ve 13. maddelerine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.
Başkanlıkça 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Davacıya, gecekondusu için, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler Hakkında Kanun’un 10. maddesi uyarınca 1983 tarihinde tapu tahsis belgesi verildiği, tapusunu alabilmek için yaptığı müracaatın reddi üzerine, 2981 sayılı Yasa gereğince Belediye adına olan tapu kaydının iptali ile kendi adına tescili için dava açması üzerine davalı belediye tarafından görev itirazında bulunulduğunun anlaşıldığı, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun ile imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün yapılar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit, değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarına ve sorumluluk alanlarında ıslah imar düzenlemeleri yapılmak suretiyle, yeniden gecekondu yapılmasını önlemek için temin edilecek arsaların ve muhafazası mümkün görülen gecekonduların Yasada öngörülen usul ve esaslara göre hak sahipliği belirlenen kişilere verilmesine olanak sağlandığı, anılan Yasanın 9/b-son maddesine göre, idare tarafından tahsisi yapılan gecekondunun sahibine devir ve tescilinin yapılacağı, 10/b-son maddesinde de, hak sahibi olmadığı halde tapu verilen kişilerin tapularının resen iptal edileceğinin belirtilmesi karşısında, idarenin tescil etmek ve tapuları resen iptal etmek biçimindeki yetkilerinin idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu olarak kullanılması ve ayrıca tescil ile kurulan mülkiyet, gayrimenkul mülkiyetine ilişkin Medeni Kanun hükümleri dışında idari tasarrufa dayandığı gibi, tapuda yapılan tescilin bu idari işlemin icrası niteliğinde olması karşısında, plana dayalı idari uygulama işlemleri ile ilgili olduğunun anlaşıldığı,davacının, gecekondu için, 2981 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca kendisine verilen tapu tahsis belgesine dayanarak, tapusunu alabilmek için Belediye Başkanlığı’na yaptığı müracaatın reddi üzerine, 2981 sayılı Yasa gereğince Belediye adına olan tapu kaydının iptali ile kendi adına tescilini istemesi karşısında; taşınmaz üzerindeki iddiasının gayrimenkulün iktisap yollarına ilişkin Medeni Kanun hükümlerine göre değil, 2981 sayılı Yasa’da öngörülen tapu tahsis belgesine dayanıldığı nazara alındığında, idarenin kamu gücünü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği işlemle ilgili olduğundan denetimin de idare hukuku kurallarına göre idari yargı yerine ait bulunduğu, bu nedenle 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre yapılan başvurunun kabulü gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, davalı belediye vekilinin anılan Yasanın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Danıştay Başsavcısı’nca 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşıldığından ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 2981 sayılı Yasa’dan yararlanmak için başvuruda bulunması üzerine kendisine tapu tahsis belgesi verilen davacı tarafından, davalı belediyeye müracaatına rağmen tapunun verilmediği ileri sürülerek sözü edilen yerin 2981 sayılı Yasa gereği tapu kaydının iptali ve adına tescili istemiyle açılmıştır.
2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün yapılar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit, değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve ilgili diğer hususları belirlemek amacını taşımakta olup, valilik veya belediyelerce yetki ve sorumluluk alanlarında ıslah imar düzenlemeleri yapılmak suretiyle, yeniden gecekondu yapılmasının önlenmesi için temin edilecek arsaların ve muhafazası mümkün görülen gecekonduların Yasa’da öngörülen usul ve esaslara göre hak sahipliği belirlenen kişilere verilmesine olanak sağlamıştır.
Nitekim, anılan Yasa’nın “Tapu Verme” başlıklı 3290 sayılı Yasa ile değişik 10. maddesinin (a) bendi, “Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine “Tapu Tahsis Belgesi” verilir.
Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.
(Ek: 18/5/1987-3366/4 md.) Ancak ıslah imar planı veya kadastro planları ile belirlenen alanlarda tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapuları verilebilir” denilmektedir.
Buna göre, Yasa’da öngörülen usul ve koşullara uygunluğu saptananlara hak sahipliği ölçütüne dayalı olarak arsa veya hisse tahsis edilmekte ve gerekli düzenlemeler tamamlandıktan sonra da, yapılmış olan tahsis esas alınarak idarece hak sahiplerine tapu verilmektedir.
2981 sayılı Yasa hükümlerine göre, idarenin hak sahiplerine “tapu vermek” ya da 10. maddesinin b bendinde belirtildiği gibi hak sahibi olmadıkları anlaşılanlara verilmiş olan “tapuları resen iptal etmek” şeklindeki bu yetkilerini idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan bir sonucu olarak kullanması ve ayrıca bu şekilde kurulan mülkiyet, Medeni Kanun hükümleri dışında ve özel bir kanun hükmü gereğince idari tescile dayandığı gibi tapuya yapılan tescilin de, bu idari işlemin icrası niteliğinde olması karşısında, uyuşmazlığın sözü edilen uygulama işlemlerinin dayanağı olan yasal düzenleme çerçevesinde çözümlenmesi gerekeceği açıktır.Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının davalı belediyeye müracaat ettiği halde tapu tahsis belgesine rağmen tapusunun verilmediğini, bu nedenle, davacıya tahsis edilen yerin tapusunun verilmesi için söz konusu yerin 2981 sayılı Yasa gereği tapu kaydının iptali ve davacı adına tescili amacıyla bu davanın açılması zorunluluğunun doğduğunu belirtmiştir. Bu duruma göre, davacının taşınmaz üzerindeki iddiası, gayrimenkul mülkiyetinin iktisap yollarına ilişkin Medeni Kanun hükümlerine değil, 2981 sayılı Yasa’da öngörülen hak sahipliği esasına dayandığı; hak sahipliğinin tespiti ve geri alınmasının idari usul ve esaslar çerçevesinde belirlendiği göz önüne alındığında, 2981 sayılı Yasa’ya dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil davasının görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nca yapılan başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 24.5.2011 gün ve E:2008/250 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——

ESAS NO : 2012/18,KARAR NO : 2012/110,KARAR TR : 21.5.2012 (Hukuk Bölümü)
ÖZET : Davacıya ait bulunan ve ruhsatsız olduğu iddia edilen gecekondu ve dükkanların, imar planında imar yolu üzerinde kalması nedeniyle yıktırılmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk

K A R A R
Davacı : N. A.
Vekili : Av. S. B.
Davalı : Altındağ Belediye Başkanlığı
Vekili : Av.A. A.
O L A Y : Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mah. 1652 (eski 8. Cad.) Cadde No:105 ve 103 adresindeki iki adet gecekondu ile 103/A-B-C adresindeki 3 adet dükkanın maliki olduğunu; 2009 yılında imar çalışmaları sonucu müvekkilinin tapulu yerlerinin, hiçbir tebligat yapılmadan, davalının personeli ve iş makineleri tarafından kısmen yıkıldığını, dükkanların su saatlerinin söküldüğünü; mağdur olan müvekkilinin Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/1137 D.iş sayılı dosyası ile enkaz bedelinin tespiti talebinde bulunduğunu, sonuçta gecekondular, dükkanlar, kömürlük ve ağaçların enkaz bedelinin 103.912,40 TL olarak belirlendiğini ifade ederek; imar çalışma tarihinden itibaren şimdilik 103.912,40TL’nin yasal faiziyle birlikte dayalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı vekili, süresinde verdiği birinci savunma dilekçesinde, bedeli talep edilen gecekondunun 80450 nolu İmar Planı kapsamında imar yolunda kaldığını, bu davaların idare mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle görev itirazında bulunmuş, ayrıca; Belediyelerince davacıya ait binanın yıkılması işleminin tamamen İmar uygulaması sonucu İmar Yolunda kalan binanın tasfiyesinden ibaret olduğunu; Davacının binası ile ilgili olarak Kamulaştırma Kanununa göre hiçbir işlem yapılmadığını ifade etmiş, işin esasına ilişkin olarak da; dava konusu iki adet gecekondu ile 3 dükkanın ruhsatsız ve kaçak olduğunu, zira; Davacının dava konusu gecekondular ile ilgili imar affı müracaatının bulunmadığını, davacı tarafından imar affı müracaatı esnasında 2981 sayılı Yasanın 9. maddesinin ( c ) bendine göre gerekli harçların yatırılmadığını, 15. maddeye göre de Yapı Kullanma İzin Belgesi alınmadığını, bu nedenle davacının gecekondunun bulunduğu yerde hissesi bulunsa da İmar Affı Kanununa göre, söz konusu bina ile ilgili işlemler tamamlanmadığı ve bina ruhsata bağlanmadığı için, davacıya ait binanın Kaçak Yapı konumunda bulunduğunu; zeminde davacıya ait belli bir ver bulunmadığından diğer hissedarların hisselerine tecavüzlü durumda olduğunu; hem 3194 sayılı Kanun hem de 775 sayılı Kanun hükümleri gereği Belediyelerin kaçak yapıları herhangi bir bedel ödemeksizin kaldırma yetkisi ve sorumluluğunun bulunduğunu, bu çerçevede davacıya ait kaçak ve ruhsatsız yapının tasfiye edilmesi sonucu herhangi bir bedel ödenmesinin yasal olarak mümkün bulunmadığını; ”kaçak yapıların kaldırılarak yol açılması” işlemlerinin tamamen Kamu Yararı gözetilerek yapıldığını, İmar Planında davacıya ait kaçak yapının yolda kaldığı hususunun önceden belli olduğunu, davacının imar planına itiraz etmemesi veya iptal davası açmaması sonucu kesinleştiğini, kesinleşmiş İmar Planının uygulanması sonucu davacıya tapulu hissesinin başka parselden tahsis edildiğini, yolda kalan kaçak yapısının da yıkıldığını belirtmiştir.
ANKARA 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 10.05.2011 gün ve E:2010/537 sayı ile, davalı tarafın görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolundaki süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde, idari dava türlerinin, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları olarak sayılmış, 12’inci maddesinde de, ilgililerin haklarını ihlal eden bir işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası açabileceklerinin belirtilmiş olduğu; dosyanın incelenmesinden; davacı vekili tarafından müvekkiline ait tapulu arsa üzerinde bulunan bina ve eklentilerinin, herhangi bir tebligat yapılmadan idarece yıktırıldığı ileri sürülmüşse de dosyada bulunan 08.12.2010 gün ve 1020 sayılı Belediye Encümeni kararıyla, ruhsatsız yapılan binaların, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32’nci maddesi uyarınca yıktırılmasına karar verildiği, bu kararın davacıya tebliğine çalışıldığı, imzadan imtina etmesi üzerine tebliğ evrakının muhtara bırakıldığının anlaşıldığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12’nci maddesinde “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler” hükmünün yer aldığı; olayda; davacının ileri sürdüğü zararın, belediye encümenince alınmış olan yıkım kararının uygulanmasının sonucu olduğu, yıkım kararının, kamu, gücü kullanılarak tesis edilmiş, kesin ve yürütülmesi gerekli bir idari işlem olduğu, dolayısıyla; bu idari işlemin uygulama (icra) aşamasını oluşturan eylemlerden kaynaklanan zararların tazmini isteklerinin, yukarıda yer verilen 12’nci madde hükmüne dayanılarak, idari yargı yerlerinde açılacak davalara konu edilmelerinin gerektiği; idari yargı yerinde açılması gereken bu davanın türünün ise; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde, “idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” olarak açıklanan dava türü olduğu, bu bakımdan; idari yargı yerinde açılacak tam yargı davasının konusu olması gereken tazminat taleplerini konu edinen davanın görüm ve çözümünün, Adli Yargı’nın görev alanının dışında kaldığı gerekçesiyle; 2547 sayılı Yasanın 10’uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; davacının, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mahallesi 1652 cadde 105 ve 103 numarada yer alan iki adet gecekondunun ve üç adet iş yerinin kaçak ve ruhsatsız yapı olması nedeniyle davalı idare tarafından yıktırılması sonucu uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemi ile adli yargı yerinde dava açtığı; tazminata konu gecekondu tabir edilen ruhsatsız ve izinsiz yapıların 3194 sayılı İmar Kanunun 32. maddesi uyarınca Belediye Encümeni tarafından alınan yıkım kararının infazı nedeniyle davalı idare tarafından yıktırıldığının anlaşıldığı; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; 3194 sayılı İmar Kanununun uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği, bu nedenle; Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/537 Esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Davacının, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mahallesi, 1652 cadde, 105 ve 103 numarada yer alan iki adet gecekondusunun ve üç adet iş yerinin kaçak ve ruhsatsız yapı olması nedeniyle davalı idare tarafından kısmen yıktırılması sonucu uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; Davacının, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mah. 1652 (eski 8. Cad.) Cadde No:105 ve 103 adresindeki iki adet gecekondu ile 103/A-B-C adresindeki 3 adet dükkanının, 2009 yılında imar çalışmaları sonucu İdarece kısmen yıkıldığı, Sulh Hukuk Mahkemesi’nce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu, gecekondular, dükkanlar, kömürlük ve ağaçlar için belirlenen 103.912,40 TL enkaz bedelinin tahsili istemiyle dava açıldığı görülmüş; İdarece verilen savunma dilekçesinde; gecekonduların 80450 no.lu İmar Planı kapsamında imar yolunda kaldığı, yıkım işleminin de, İmar uygulaması sonucu İmar Yolunda kalan binanın tasfiyesinden ibaret olduğu, davacının geçerli bir imar affı müracaatı bulunmadığından, söz konusu binaların ruhsatsız ve kaçak olduğu; İmar Planında davacıya ait kaçak yapının yolda kaldığı hususunun önceden belli olduğu, davacının imar planına itiraz etmediği, iptal davası açmadığı, kesinleşmiş İmar Planının uygulanması sonucu davacıya tapulu hissesine karşılık başka parselden yer tahsis edildiği, yolda kalan kaçak yapısının da yıkıldığı ifade edilmiş; öte yandan, dosyada bulunan 08.12.2010 gün ve 1020 sayılı Altındağ Belediye Encümeni kararıyla, davacıya ait kaçak ve ruhsatsız yapılan gecekonduların, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32’nci maddesi uyarınca yıktırılmasına karar verildiği, davacının imzadan imtina etmesi üzerine tebliğ evrakının muhtara bırakıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, her ne kadar davacı tarafından Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılan tespit dosyasında yapılar ve ağaçlar için bedel tespiti yaptırılmış ve “şimdilik” bu bedel dava konusu edilmiş ise de, ortada idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmadığı, davanın anılan Yasanın 14. maddesinde işaret edilen bedel arttırma davası niteliğinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Olayda, yapılan ve kesinleşen imar planının uygulaması sonucu imar yolu üzerinde kalan binanın yıkılmasıyla birlikte davacıya ait tapulu hissenin başka imar parsellerinden karşılandığı anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcılığınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10.05.2011 gün ve E:2010/537 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde Üyelerden Mustafa AYSAL ile Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalı Belediye Başkanlığınca yapılan imar uygulaması sonucunda yolda kalan ve ruhsatsız olduğu iddia edilen davacıya ait gecekondu ve dükkanların, davalı idarece kamulaştırma işlemlerine tevessül edilmeksizin yıktırılması nedeniyle davacı tarafından kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davası Adli Yargı ilk derece mahkemesinde açılmış,
Davalı idare vekilinin süresi içinde olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda verdiği dilekçe üzerine Danıştay Başsavcılığınca uyuşmazlığın imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargıda çözümlenmesi gerektiği düşüncesiyle 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına karar verilerek, dosya yüksek mahkemeye gönderilmiş,
Yüksek Mahkemece çoğunluk görüşü ile Danıştay Başsavcılığının başvurusu kabul edilerek davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar verilmiştir. Yüksek çoğunluk görüşüne katılamamaktayız.
Zira;3194 sayılı yasanın 18/10 md “Bu maddede belirtilen kamu hizmetlerine ayrılan yerlere rastlayan yapıların belediye veya valilikçe kamulaştırılmadıkça yıktırılamayacağı” öngörülmüştür.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün 1956/1-6 sayılı kararında da “Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın ilgili amme hükmi şahsiyeti aleyhine men’i müdahale davası açmaya hakkı bulunduğu gibi fiili duruma rıza göstererek mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulün bedelinin tahsilini de dava edebileceği” vurgulanmıştır. Bu halde kamulaştırmasız el atma davasında görevli yargı kolu Adli Yargıdır. Maruz nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca yaptığı başvurunun reddine karar verilmesi düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan görüşüne katılamıyoruz. 21.05.2012
Üye
Mustafa AYSAL Üye
Eyüp Sabri BAYDAR

—— • ——

ESAS NO : 2012/33,KARAR NO : 2012/112,KARAR TR : 21.5.2012(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İmar uygulaması sonucu oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R
Davacı : R. A.
Vekili : Av. M. A.
Davalı : Milli Eğitim Bakanlığı
Vekili : Av. F. Ç.
O L A Y : Davacı vekili tarafından, Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, Yuva Köyünde bulunan 43266 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın, 88/9959 hissesinin yapılan imar planında ilköğretim alanı olarak ayrıldığı, taşınmazın imarlı alan olduğu, uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmesi nedeniyle kamulaştırma cihetine gitmeyen davalı idarelerce pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği, bu haliyle davalı idarelerin eyleminin mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, dolayısıyla davalı idarelerin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi müvekkilinin dava yolu ile kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesi yani davalı idarece değer karşılığının verilmesi gerektiği öne sürülerek, fazlaya ilişkin tüm yasal talebi dava ve ıslah hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik dava konusu taşınmazın toplam bedelinden 9.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açılmıştır.
Davalı vekilince, Bakanlık tarafından Kamulaştırma Kanununun 7. maddesine istinaden konulmuş bir şerhin mevcut olmadığı, böyle bir şerh olsa bile süresi geçtikten sonra davacı tarafından kaldırılmasının mümkün olduğu, davalı idarece yapılan hiçbir hukuksal işlem olmadığı, idarelerin aleyhine dava açılmasının hukuka aykırı olduğu gibi, taşınmazın imar planında okul alanı olarak ayrılması ve tapu kaydına şerh konulması işlemiyle ilgili olarak idari yargı yerinde dava açılması gerektiği öne sürülerek, görev itirazında bulunmuştur.
ANKARA 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 17.11.2011 gün ve E:2011/401 sayı ile, davalı Hazine vekilinin yargı yolu itirazı ile talebinin reddine karar vermiştir.
Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyası Danıştay Başsavcısına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18’inci maddesi uyarınca arazi ve arsa düzenlemesi kapsamında yapılan imar uygulamalarına ilişkin işlemlerin, kamu gücüne dayalı olarak tek yanlı ve re’sen tesis edilen idari işlemler niteliğinde olduğu, dosyanın incelenmesinden; imar uygulaması sonucu imar planında “ilköğretim alanı” olarak belirlenen, davacının, söz konusu taşınmazına davalı idarece kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, alacağın şimdilik 9.000,00-TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsiline hükmedilmesi istemiyle dava açtığının anlaşıldığı, parselin imar planında “ilköğretim alanı” olarak ayrılmış olması nedeniyle, bu parselin bedelinin ödenmesi gerektiği iddiasıyla açılan dava, kamulaştırmasız el atma hukuki temeline oturtulmak istenmiş ise de; davanın konusu, imar planında “ilköğretim alanı” olarak ayrılmış bulunan ve davalı idarece 3194 sayılı Kanunun 18’inci maddesi uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan uygulama işlemleri sonucunda davacıya ait taşınmaz bedelinin tazminine ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamına girdiğinden kuşku bulunmadığı, bu bakımdan, imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği nedenleriyle 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Belediyenin 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca arazi ve imar uygulamalarına ilişkin işlemler kapsamında, davacının da taşınmazının bulunduğu yerin imar planında okul tesisi alanı olarak ayrılmış bulunması karşısında, bu parseldeki bedelin ödenmesine ilişkin davanın; dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı, uyuşmazlık konusu işlemin imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda; uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacının, Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, Yuva Köyü, 43266 ada, 1 sayılı parseldeki hissesine kamulaştırmasız el atıldığından bahisle 9.000,00-TL’nin yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır. Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.
Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.
Anılan madde uyarınca, yapılan imar düzenlemesi sonucunda “…resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir…” denildiğine göre, idarenin “resen tescil işlemlerini yaptırmak” şeklindeki bu yetkilerini idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu olarak kullandığı; bir başka ifadeyle, tapuya yapılan tescilin idari işlemlerin icrası niteliğinde olduğu açıktır.Olayda, davacı vekili tarafından taşınmazdaki hissesine kamulaştırmasız elatıldığından bahisle taşınmazın bedelinin şimdilik 9.000,00 TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsilinin talep edildiği, imar uygulaması sonucu söz konusu parselin imar planında okul alanına ayrılmış olduğu anlaşılmaktadır.Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; davacının davayı idarenin uygulamasından doğan zararlarının giderilmesi istemiyle açtığı görülmektedir. Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile, davalı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN, Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 17.11.2011 gün ve E:2011/401 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——

ESAS NO : 2012/63,KARAR NO : 2012/126 ,KARAR TR : 4.6.2012(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İmar planından kaynaklanan tazminat davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : F. D. v.d.
Vekili : Av. A. B.
Davalılar : 1- Milli Eğitim Bakanlığı
Vekili : Av. G. K.
2- İl Özel İdaresine izafeten Ankara Valiliği
Vekili : Av. Z. T.
O L A Y : Davacılar vekili, Müvekkillerinin Ankara İli, Çankaya İlçesi, Beytepe mevkiinde kain, 28105 ada, 1 parsel sayılı taşınmazda hisseleri oranında malik bulunduğunu, sözkonusu taşınmazın yapılan imar düzenlemesi sonucu 2000 yılında okul alanı olarak ayrıldığını ve fiilen el atıldığını fakat herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadığını ileri sürerek, davalının taşınmaza kamulaştırmasız el koyma nedeni ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla alacaklarının şimdilik 8.000,00 TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan tahsil edilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilince, süresinde verilen savunma dilekçesinde davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiği ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 29.11.2011 gün ve E:2011/451 sayı ile, davanın konusu itibariyle davaya bakmaya mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle davalının yargı yolu itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı’nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, “hukuki el atma” olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı, dolayısıyla; davanın 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,” hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerektiği bu nedenle, 2247 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, uyuşmazlık konusu işlemde, davacılara ait taşınmazın 1/1000 ölçekli imar planı ile okul alanı olarak kullanıma tahsis edilip, Milli Eğitim Bakanlığı tasarrufuna terk edilmekle, dava tarihine kadar herhangi bir kamulaştırma işlemi ya da fiilen el atma bulunmadığı, davaya konu, idari eylemin, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 8 ve 18. maddesinin uygulamalarından kaynaklanmakta olduğu, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/451 Esas sayılı görevlilik kararının kaldırılması gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 4.6.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Davacıların, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Beytepe Mevkiinde kain 28105 ada, 1 parsel sayılı taşınmazda, imar planında okul alanı olarak ayrılmak suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte şimdilik 8.000,00 TL’nin davalı idareden tahsili istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun“Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.
a) Bölge planları; sosyo-ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.
b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.
Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.
İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
c) (Ek: 3/7/2005 – 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere planlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Olayda, imar planının uygulaması sonucu, uyuşmazlığa konu parsellerin imar planında okul alanında kaldığı, uzun süredir düzenleme yapılmadığı, kamulaştırılmadığı, taşınmazda inşaat yapma olanağı bulunmadığı; kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanunu uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında yer alan davacılara ait taşınmazın bedelinin tazminine ilişkin bulunduğu anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.11.2011 gün ve E:2011/451 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 4.6.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——

ESAS NO : 2012/75,KARAR NO : 2012/128,KARAR TR : 4.6.2012(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Davacıya ait gecekondunun yıkılmasından doğan bina bedeli alacağı nedeniyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : F. S.
Vekili : Av. S. B.
Davalı : Altındağ Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. İ. G.
O L A Y : Davacı vekili tarafından mülkiyeti müvekkiline ait Altındağ İlçesi, Beşikkaya Mahallesi, 20853 ada ve 7 nolu parseldeki gayrimenkulün üzerinde imar planı gereğince yol çalışması yapıldığını, davalı idare tarafından işgal edilen gayrimenkule karşılık başka bir gayrimenkulün tahsis edildiğini, devamında da iki katlı betonarme binanın yıkıldığını, el atmaya uğrayan gayrimenkulün tek tapulu olduğunu müvekkilinin söz konusu gayrimenkulde hissesinin bulunduğunu ve tasarruf yetkisinin sınırlı olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik bina bedeli alacağından doğan 4.000,00 TL, gayrimenkullerin değer farkından doğan 4.000,00 TL’nin el atma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı idare vekili süresinde verdiği dilekçe ile, davanın gecekondunun imar planında yol da kaldığı için yıkılan gecekondunun bedelinin tahsili ve imar planından dolayı uğranılan zararın karşılanması istemiyle açıldığı ve davanın çözümünde idari yargının görevli olduğunu savunmuştur.
Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi: 9.6.2010 gün ve E:2010/62, K:2010/256 sayı ile, davacının dava dilekçesini görev yönünden reddine davacının idari yargıda dava açmakta muhtariyetine karar vermiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiş.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi: 11.4.2011 gün ve E:2010/20034, K:2011/6276 sayı ile, imar uygulaması sonucu davacıya tahsis edilen arsa ile davacının maliki olduğu eski parsel arasındaki değer farkı idarenin işleminden kaynaklandığından dava dilekçesinin bu istemle ilgili olarak görev yönünden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği, 3194 sayılı Kanunun 18/10.maddesi uyarınca imar düzenlemesi sırasında kamu hizmetleri için ayrılan yere rastlayan yapıların kamulaştırılmadıkça yıktırılmayacağı, bu nedenle imar uygulaması sırasında yolda kalması nedeniyle yıkılan bina bedelinin tahsili istemi bakımından idarenin eylemi kamulaştırmasız el atma olarak kabul edilip 1956 gün 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca işin esasına girilip talep hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle görevsizlik kararı verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olmadığından hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince bozulmasına karar vermiştir.
ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 15.12.2011 gün ve E:2011/270 sayı ile, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma ilamında gösterilen sebeplerin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle uygulamasına karar verilmiş, duruşmaya devam edilmiş.
Davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin idari yargı kararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içerisinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyasının onaylı örneği Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Dosyanın incelenmesinden; davacıya ait tapulu arsa üzerinde ruhsatsız (kaçak) yapılan bina ve eklentilerinin, imar planında yol alanında kalması nedeniyle, tapulu arsa hissesine karşılık başka ada ve parsellerde arsa tahsisi yapıldığı; binanın ise, idarece yıktırıldığı; davacı tarafından kamulaştırılmasız el atıldığı ileri sürülerek bina ile ilgili olarak fazlaya ait hakları saklı kalmak kaydıyla 4.000 TL. zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı olayda; davacıya ait ve ruhsatsız (kaçak) olarak yaptırılan binanın, imar planında yol alanında kalması nedeniyle yıktırılmasından dolayı bir bedel ödenip ödenmeyeceğine ilişkin olan ve sonuçta, bir idari işlem olan imar planına dayanılarak sözü edilen yapıların yıktırılması sebebiyle doğacak zararın tazminine ilişkin bulunan dava, kamu mevzuatı hükümleri çerçevesinde ve kamu gücü kullanılarak tesis edilecek idari işlem ve eylemden kaynaklanan bir uyuşmazlığa konu edilmiş olduğundan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan, “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiği, bu bakımdan; imar uygulaması sonucunda uğranıldığı öne sürülen zararın tazminine ilişkin bulunan dava konusu uyuşmazlığın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesinin görev ayrımına ilişkin kurallara uygun bulunduğu, açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasanın 10’uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Davacının, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Beşikkaya Mahallesi, 20853 ada 7 parselde bulunan taşınmaz ve üzerindeki ruhsatsız yapının imar planında yol olarak belirlenmesi sonucunda, davacıya tapulu arsasına isabet eden hisse oranında başka yerde arsa tahsisi yapıldıktan sonra, taşınmaz üzerinde bulunan ruhsatsız ve imara aykırı yapıların yıkılması sonucu yapı bedelinin tazmini, kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleştiği iddiası ile talep ettiği davada; davalı idare tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığının çıkarıldığı, Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari dava türleri arasında sayıldığı, dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, uyuşmazlık konusu işlemde, davacılara ait taşınmazın imar planı ile yol olarak bırakılması ve tapulu arsasına isabet eden oranda başka yerden arsa verilmesi karşısında, taşınmaz üzerinde bulunan kaçak ve imara aykırı yapıların yıkılması işleminin idarenin tek taraflı ve kamu gücü kullanarak meydana getirdiği idari bir işlem niteliğinde bulunduğundan, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/62 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yönünde yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 4.6.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen şekilde davanın yapıların yıktırılmasından doğan zararın tazminine ilişkin kısmının da idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği nedeniyle görev itirazında bulunulduğu ve 12. maddede öngörülen süre içinde başvurulduğu, bu nedenle Danıştay Başsavcısı tarafından Yasa’da öngörülen yönteme uygun biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacıya ait binanın, imar planında imar yolu üzerinde kalması nedeniyle tapulu parselinin başka imar parselinden karşılandığı, herhangi bir bedel ödenmeksizin davalı idarece binanın yıktırılmasından dolayı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla bina bedeli olarak 1.000,00 TL’nin faiziyle birlikte davalı idareden tahsili istemiyle açılmıştır.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, mesken kullanımlı binanın maliki bulunduğunu; davalı Belediye tarafından İmar Kanunu uygulaması sureti ile davacının parselinin, bir başka parsele kaydırıldığını ancak üzerinde bulunan binanın, kamulaştırmasız el atma sureti ile yıkılmış olduğunu belirtmiştir.
Davalı vekilince, savunma dilekçesinde, Belediyelerince davacılara ait binanın yıkılması işleminin tamamen imar uygulaması sonucu imar yolu üzerinde kalan binanın tasfiyesinden ibaret olduğu, davacının kaçak yapı niteliğindeki binası ile ilgili olarak Belediyelerince Kamulaştırma Kanunu’na göre hiçbir işlem yapılmadığı, yapılan ve kesinleşen imar planı gereği davacıya ait tapulu hissenin başka bir imar parsellerinden karşılandığı, imar yolu üzerinde kalan kaçak yapının da yıkıldığı ileri sürülmüştür.
Bu durumda, bina bedeli ve gayrimenkulün değer farkı dava konusu edilmiş ise de, ortada idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmadığı, davanın anılan Yasanın 14. maddesinde işaret edilen bedel arttırma davası niteliğinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Olayda, yapılan ve kesinleşen imar planının uygulaması sonucu imar yolu üzerinde kalan binanın yıkılmasıyla birlikte davacıya ait tapulu parselin başka imar parsellerinden karşılandığı anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın bina bedeline ilişkin olan başvurusunun kabulü ile Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın bina bedeline ilişkin olan BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 15.12.2011 gün ve E:2011/270 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 4.6.2012 gününde Üyelerden Mustafa AYSAL ile Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——

Yazıldı Güncel Mevzuat

6322 Sayılı Kanun

Haz19
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

Kamuoyunda “Affın affı” kanunu şeklinde değerlendirilen hususlarla ile ilgili olarak AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR 6322 sayılı KANUN 15 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’nin 28324 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.Bu kanunla 6183,193,6802,213,3065,4628,4760 ve 5510 sayılı Kanunlarda değişiklilikler yapılmıştır.Ayrıca 6322 sayılı Kanunun 42. Maddesi ile 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna Geçici 19. Madde eklendi.

6232 sayılı Kanun kapsamına giren borçlar hangileridir? 6111 sayılı Kanunun Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Kısımlarına göre yapılandırma başvurusunda bulunduğu halde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek Kanun hükümlerini ihlal edenler ‘affın affı’ kapsamındadır. Buna göre; 6111 sayılı Kanunda yapılandırılabileceği belirtilen vergiden trafik borcuna, belediyedeki borçlardan yüksek öğrenim, SGK borçlarına kadar bütün borçlar ‘affın affı’ kapsamına giriyor.
Daha önce Yapılandırmaya başvurmayanlar yararlanabilecek mi? 6111 sayılı Kanunda getirilen fırsatı değerlendirmeyip borçlarını yapılandırmayanlar ‘affın affından’ yararlanamayacak.
Kanundan yararlanma ne şekilde olacak ? 6111 sayılı Kanunda yapılandırması yapılan borçları Kanunda belirtilen geç ödeme zammı ile birlikte bu maddenin yürürlüğe girdiği 15.06.2012 tarihini takip eden ayın başından itibaren 4 ay içerisinde (2012/Eylül ayı sonuna kadar) ödenmesi şartıyla affın affından yararlanılacak.
6322 sayılı Kanun nasıl uygulanacak? Kanun Temmuz’dan itibaren uygulanmaya başlayacağı için yasa ile ilgili ikincil mevzuatlar 2012/Temmuz ayına kadar ilgili idareler tarafından düzenlenecektir. İkincil mevzuatlarla uygulama usulü daha ayrıntılı ortaya çıkacaktır.

Yazıldı Güncel Mevzuat

Eczane Ruhsatları..

Haz01
2012
Yorum Yazın Tarafından Yazıldı admin

 

Eczacılar Ve Eczaneler Hakkında Kanun İle Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 6308 Sayılı  Kanunun 2.maddesiyle  değiştirilen (31Mayıs 2012 gün ve  28309 sayılı R.G.) 6197 sayılı Kanunun 5.maddesinin son fıkrasına göre;eczane açmak, devretmek veya başka bir yere nakletmek isteyen eczacılar, bulunduğu ilin sağlık müdürlüğüne dilekçe ile başvurur. Eczane açmak isteyenlerin belgelerinin tam olması hâlinde ruhsatname düzenlenir. Düzenlenen ruhsatnameler Sağlık Bakanlığına, Türkiye İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumuna ve Türk Eczacıları Birliğine bildirilir. Eczaneler için belediyeden ayrıca bir iş yeri ruhsatı alınması ve belediyeye harç ödenmesi gerekmez.

 

Yazıldı Duyurular, Güncel Mevzuat
Onceki Sayfa ← Sonraki Sayfa →

Son Yazılar

  • Sayıştay Daire Kararları
  • İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Yönetmelik Değişikliği
  • İmar Kanunu Değişiklik Taslağı (TBMM Komisyonlarında Görüşülen..)
  • 2020 Yiyecek Yardımı Tebliği
  • Tahsilat Genel Tebliği

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Arşivler

  • Şubat 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Eylül 2019
  • Temmuz 2019
  • Haziran 2019
  • Mayıs 2019
  • Nisan 2019
  • Mart 2019
  • Ocak 2019
  • Aralık 2018
  • Kasım 2018
  • Ekim 2018
  • Eylül 2018
  • Ağustos 2018
  • Temmuz 2018
  • Haziran 2018
  • Mayıs 2018
  • Nisan 2018
  • Mart 2018
  • Şubat 2018
  • Ocak 2018
  • Aralık 2017
  • Kasım 2017
  • Ekim 2017
  • Eylül 2017
  • Ağustos 2017
  • Temmuz 2017
  • Haziran 2017
  • Mayıs 2017
  • Nisan 2017
  • Mart 2017
  • Şubat 2017
  • Ocak 2017
  • Aralık 2016
  • Kasım 2016
  • Ekim 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Mayıs 2016
  • Nisan 2016
  • Mart 2016
  • Şubat 2016
  • Ocak 2016
  • Aralık 2015
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Ağustos 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Temmuz 2014
  • Haziran 2014
  • Mayıs 2014
  • Nisan 2014
  • Mart 2014
  • Şubat 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012

Kategoriler

  • Duyurular
  • Güncel Mevzuat
  • Kategori Dışı
  • Makale ve Görüşler
  • Pratik Bilgiler
  • Seminerler
  • Soru / Cevap
  • Sunumlar
  • Yargı Kararları
  • Yayınlarımız